Beylik Kini’nden Öteki Cephesi^ne
İmamı Gazali, ‘Batıniliğin İçyüzü’ adlı eserinde batıniliğe ve rafıziliğe yönelenlerden bir kesimin de eski ağalık, beylik, dikranlık mensupları olduğunu söyler. Gazali’ye göre bu insanlar babalarının veya dedelerinin iktidarı peşindedir ve sineleri, ‘intikam ateşiyle’ yanmaktadır.
Gazali, bu eski beylik mensuplarının heterodoks eğilimlere yöneliş sebebini şöyle izah eder; “İkinci grup atalarının devleti İslam Devleti tarafından ortadan kaldırılanlardır. Bunlar tekrar devletlerini diriltmek isteyen kisraların, dihkanların oğulları, mecusilerin çocukları vb. menfaatleri ellerinden giden kimselerdir. Kin bunla-rın göğüslerinde onulmaz bir dert olarak yer etti. Batıl inançlıların hayalci tah-rikleri bu derdi kurcalayınca, göğüslerindeki kinin ateşini tutuşturdu ve onlar ihtilalle-rini yerleştirmek, düzenlerini yeniden kurmak ve intikam almak hülyasıyla her muhali kabul ettiler.”
Aşiret ve beylik asabiyeti
Prof.Dr. Faruk Sümer, ‘kabile asabiyeti (bağnazlığı); sünni olsun alevi olsun, mezhep inançlarında da, hanedana ve devlete sadakat duygusundan da güçlüdür’ der.
Osmanlı’dan Safevi İran’ına sığınan bazı Türkmen aşiretleri hem Safevi Devleti’yle hem de birbirleriyle kavgaya tutuştuğu ve bunlardan bazılarının yeniden Osmanlı’ya katıldığı görülmüştür.
Tekelü aşiretinin beyi Ulama Han, aşiret sosyolojisi bakımından tipik bir örnektir. Ulama Bey, bir Osmanlı sipahisi iken toprağı elinden alınınca, Şahkulu isyanına katıl-mıştır.
Ulama Han, bundan sonra aşiretiyle İran’a gitmiş ve Şah İsmail tarafından Azerbay-can’a vali tayin edilmiştir. Şah Tahmasp zamanında isyan etmiş ve yenilerek tekrar Osmanlı’ya gelmiştir. İstanbul’da Kanuni tarafından kabul edilmiş, Almanya seferine katılmış ve Ulama Paşa olarak, Bitlis valiliğine tayin edilmiştir. Buna kızan Bitlis valisi sünni kürt Şeref Han ise şii Safeviler’e katılmış, valiliği iade edilince Osmanlı’ya dön-müştür. Bu görevden alınan Ulama Paşa’ya da başka bir valilik verilmiştir.
Şeref Han, ‘Şerefname’ adlı eserinde doğu ve güneydoğu tarihi hakkında ilginç yo-rumlar yapmaktadır.
‘49’lar olayı’ ve Ziya Şerefhanoğlu
Şeref Han’ın torunlarından Ziya Nami Şerefhanoğlu da dedesinin mirasçısı olarak, li-derlik iddiasını devam ettirmiştir. Avukat olan Ziya Şerefhanoğlu Türkiye siyasi kürtçülük tarihinin önemli noktalarından biri olan ‘49’lar olayı’ içinde yer almıştır. Şerefhanoğlu, 1959 yılı içinde kürt liderliği için ismi geçen üç isimden biridir. Mustafa Barzani ve aşiret reisi Ali Karahan ise diğer isimlerdir.
Ziya Şerefhanoğlu’nun liderlik arayışları, sadece Türkiye sınırları içindeki kürtçülerle sınırlı kalmaz. Yurtdışında bulunan Nuri Dersimi, Sait Kırmızıtoprak ve Hemreş Reşo ile de irtibat halindedir. Şerefhanoğlu’nun bu süreçteki esrarengiz temaslarından biri de Amerikalı petrolcu Stevenson ile diyaloğudur.
Ziya Şerefhanoğlu’nun bunlardan daha önemli diyaloğu, Mahabat Kürt Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Muhammed Gazi’nin oğlu Hoham Ali Gazi ile münasebetidir. Hoham Ali Gazi ile ilişkileri ileri derecededir. Çünkü ikisi de üstseçkindir. Biri eski beylik ve diğeri cumhurbaşkanlığı makamının devamcısı durumundadır. Görüşmelerinin fotoğ-rafları, ‘49’lar Olayı’nın iddianamesinde yer alır.
1960’larda gelindiğinde Ziya Şerefhanoğlu’nu aktif siyasette görürüz. Şerefhanoğlu, 1964-1967 yılları arasında bağımsız olarak Bitlis senatörü seçilir. Ziya Şeref-hanoğlu’nun bu süreçteki ilginç görüşmelerinden biri de, genç bir öğrenci lideri duru-mundaki Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmedir. Görüşmenin içeriğinin bilemiyoruz ama bu görüşmeden sonra Öcalan’ın PKK’yı kurma sürecine başladığını gözlemleyebi-liyoruz.
Şeref Han’ın torunu Ziya Şerefhanoğlu ile Mahabat cumhurbaşkanı Muhammed Ga-zi’nin oğlu Hoham Ali Gazi’nin görüşmesini, yukarıda zikretmiştik. Aynı Hoham Ali Ga-zi, Abdullah Öcalan ile de görüşür. Görüşmede Amerikalı profesör Michael Gunter de vardır.
Haberi, o zaman Milliyet’in Vaşington muhabiri Yasemin Çongar vermektedir. Kare-leri birleştiriyoruz. Hoham Ali Gazi+Şerefhanoğlu= Abdullah Öcalan, sonucunu bulu-yoruz.
Derebeylerin Osmanlı’ya isyanı
19. yüzyılın başlarında Vidin'de Pazvantoğlu, Rumeli'nde Tirsiniklioğlu İsmail Ağa ve Dramalı Mahmut Paşa, Yanya'da Tepedelenli Ali Paşa, Tırhala'da Tıfılboz, Manisa'da Karaosmanoğlu, İzmir'de Katibzade, Yozgat'ta Çapanoğlu, Sivas'ta Kadıkıran, Trab-zon'da Tuzcuoğlu, Muş'ta Emin Paşa, Ravanduz'da Mehmed Paşa, Cizre'de Bedirhaniler, Süleymaniye'de Babanlar vb. olmak üzere sayısız mütegallibe ve dere-beyi problem haline gelmiştir.
Doğu Anadolu ise buradaki geleneksel yapıların, ‘ocaklık’ ve ‘yurtluk’ gibi özel durum-ları sebebiyle, uzun zaman merkezi otoritenin hakimiyetinden nisbeten uzak kalmıştır. Dolayısıyla bu bölge halkı ile merkezi otorite arasında ciddi bir ilişki kurulamamıştır. Devlet ancak bazı aşiret ve kabilelerin itaatsizliği halinde bölgenin asayişi ile ilgilene-bilmiştir.
Her biri kendi bölgesinde başına buyruk hareket eden bu derebeylerin önünü kesen ve imparatorlukta devlet nizamını hakim kılmak için amansız bir çabaya girişen Sultan II. Mahmut olmuştur.
Beylik kini değil devlet bilinci
Osmanlı’nın Anadolu’da tasfiye ettiği beylik yukarıdaki isimlerle sınırlı değildir. Kendisi de Muş’taki Alaaddin Paşa beyliğine akraba olan yazar Salih Mirzabeyoğlu ile kürt ay-rılıkçısı medya kuruluşu Zendpress bir röportaj yapar. Mirzabeyoğlu anlatıyor: “Alaaddin Paşalar’dan bahsetmemin sebebi, Mirzabey’ler ile akraba, bir şecere kopya-sına nazaran da aynı kökten olmaları.”
Konu, kürt beyliklerinin, Osmanlı tarafından tasfiyesine gelir. Mirzabeyoğlu, bu tasfi-yeyi haklı görerek, örnek bir davranış sergiler. Yani dedesinin beyliği tasfiye edilen herkesin Osmanlı-Türk düşmanı olması gerekmiyor.
Doğunun yapısını düşünüyoruz. Yavuz Sultan Selim doğuya yöneldiğinde, kürtler’in diğer etnik unsurlarla birlikte yaşadığı coğrafyada, birbirinden bağımsız derebeyler hüküm sürüyordu. Bunların sayısı değişik dönemlerde artıp eksilmekle birlikte bazen 400’e kadar ulaşıyordu.
Derebeylerin hakimiyet alanlarında sosyal doku aşiretlerden oluşuyordu. 19. yüzyılın sonlarında bir başka tesir merkezi ortaya çıktı: tarikatlar... Burada en belirgin tarikat etkisi, Mevlana Halidi Bağdadi vasıtasıyla gelen nakşibendilik etkisidir. Bu tarihten sonra beyler, aşiretler ve şeyhler birbirinden ayrı konumlarda içiçe halkalar oluştura-rak aynı coğrafyaya tesir ediyorlardı. Kürtler “merkezi bir yapıdan kopuk, dağılmış, bölünmüş her birinin değişik kuvvet merkezi olarak şu ya da bu aşiret veya feodal bey etrafında” kümelenmişlerdi. Netice itibariyle Bedirhanlar başta olmak üzere “kürt feodali geniş köylü yığınları üzerinde egemenlik kurup siyasallaşmış bir merkezi yapı ortaya çıkara-ma-mıştır.”
Beylik kini devam ediyor
Osmanlı coğrafyasında kalan üstseçkin Karamanoğulları ise bektaşilik eğilimindedir. Karakoyunlu, Germiyanoğlu, İsfendiyaroğlu, Karaosmanoğlu, Bedirhanoğlu, Tepede-lenli, Babanzade, Şerefhanoğlu vs. bir çok eski beylik mensubu bu tür yönelişler için-dedir. Bir çok eski beylik mensubunun masonluk başta olmak üzere, gelenek dışı eği-limler ve kirli siyasi tezgahlar içinde olması, İmamı Gazali’nin iddiasını doğrular nitelik-tedir.
Türk tarihi, bu tespitin örnekleriyle doludur. Bunlardan biri de Karamanoğulları Ailesi mensupları olmuştur. Karamanoğulları’na mensup bir çok aile ve aşiret, Osmanlı muhalefetinden dolayı, heterodoks eğilimler içinde olmuştur. Aile ve aşiret-lerden bir kısmı, Osmanlı coğrafyasını terk ederek, İran’a göçmüştür. Ustacalu, Rum-lu, Şamlu, Musullu, Bayburdlu, Çapanlu, Karamanlu, Varsak, Tekelü, Avşar, Kaçar ve Karacadağ aşiret, oymak veya sufi grupları göçlerle, Safevi Devleti’nin ana omurgasını oluşturmuştur. Bunlara Dulkadır Beyliği unsurlarından bazılarını da eklemek gerekir. Safevi Devleti’nin kurucuları içinde bu unsurlar da vardır.
Buna bağlı bir başka örnek Karakoyunlular olabilir… “Karakoyunlular aşırı şii inançlı idiler.” Heterodoks bir aşiret zemininde yetişen Karakoyunlu hanedanından Yılmaz Karakoyunlu’nun masonluğu ilginç olabilir. Karakoyunlu hanedanından Erdoğan Kara-koyunlu da MESS başkanlığı yapmıştır.
Benzer bir duruma, ekonomik kurtarıcı (!) Kemal Derviş’in sülalesinde rastlamak mümkündür. Derviş’in büyük dedelerinden biri Tepedelenli Ali Paşa’dır. Paşa’nın Os-manlı tarafından idam edilmesinden sonra çocukları ve torunlarından bir çoğu şiilik ve bektaşiliğe yönelmiştir.
Bakan yeğenine özel eyalet
CHP Sivas Milletvekili Ziya Halis, Devlet Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan-lığı yaptı. Ziya Halis, alevi kökenli bir politikacı. Halis’in yeğeni Yücel Halis, 2008 yılı itibariyle terör örgütü PKK’nın Hakkari bölge sorumlusu.
Yücel Halis’in PKK’ya katıldığı zaman, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan, yeni bir yapılanmaya gider. Öcalan, 1921 yılında girişilen ‘Koçgiri İsyanı’na atfen, ‘Koçgiri’ adını verdiği sözde yeni bir eyalet daha kurmuştu.
Öcalan, ‘Koçgiri Eyaleti’ olarak adlandırdığı Sivas-Zara- Divriği-Kangal ve Hafik bölgelerini kapsayan bu alanın sorumlusu olarak da, Yücel Halis’i atamıştı.
Bu durum, tesadüfi bir olay değildir. Öcalan, Türkiye düşmanlığından dolayı yabancılaşarak PKK’ya gelen Yücel Halis’le yeni bir eylem alanı ve yeni bir ötekileşme modeli seçmişti. PKK’nın Dersim-Tunceli tecrübesinde ötekileşme ile başardığı Türkiye karşıtı cephenin, Sivas özelinde alevi tabanında yeni bir modelini denemişti.
Türkiye, Yücel Halis’i 12 Mehmetçiğin şehit düştüğü Dağlıca saldırısı ve kaçırılan 8 Mehmetçiği Kuzey Irak’a giden Demokrat Toplum Partisi (DTP) Milletvekillerine tuta-nakla teslim eden kişi olarak tanıdı. Oysa ki, ‘Alişer Koçgiri’ kod adlı bu teröristin ol-dukça ilginç bir geçmişi var. Yücel Halis, terör örgütü PKK’nın ‘Koçgiri Celladı’ diye biliniyor.
Ziya Halis’in ağabeyinin oğlu olan ve bir dönem şirketinde çalışan Yücel Halis’in sözde Koçgiri Ayaleti’nde kan kusturduğu günlerde kız kardeşinin oğlu olan Yadigar Akanlaç ise polis olarak İstanbul’da görev yapıyordu. Ziya Halis’in polis memuru olan diğer yeğeni Yadigar Akanlaç ise 27 Nisan 1993 tarihinde İstanbul Kartal’da devriye gezen ekip arabasını Dev-Sol mensuplarının taraması sonucu şehit düşmüştü. Ziya Halis’in dedesiyse, Enver Paşa’nın yönettiği Sarıkamış Harekâtı sırasında Allahu Ekber dağla-rında şehit olan İsmail Bey’di.
Türkiye bir milli bütünlük projesiyle parçalarını birleştirmeyi başaramazsa, düşman, bütün renklerimizi bütüne karşı cepheleştirecektir. Türk aydını ne yapıp edip, farklılık içinde birliğin formülünü bulmak zorunda… Yüce Allah yardımcımız olsun…
Türk’e karşı, bir hınç, aşılamışlardı beyler katında
Vedat Günyol, solun İnönü dönemiyle, batı medeniyetini evrensel bir uygarlık olarak algıladığı, Türk-İslam Medeniyeti’ni dışladığı bir görüşün bağlılarındandır. Sabetaycı Azra Erhat, Halikarnas balıkçısı Cevat Şakir, Sabahattin Eyüboğlu ve Vedat Günyol… Onlar, batı medeniyetini evrensel bir medeniyet olarak gördüler. Evrensel medeniye-tin bir parçası olarak gördükleri eski Anadolu medeniyetlerini diriltmek için çabaladılar bir ömür boyu.
Günyol, anılarında, kendi kimliğini şöyle tanımlar… “Peki ben neyin bileşimiyim? Arna-vut, kürt ve çerkez bileşimi. Babamın soyu Yakova kökenli, Yani kökü dışarıdalardanım bugüne bugün. Dedemin babası Ali Efendi, İstanbul medresesi ule-masından. Dedem adliye müsteşarı Ali Şükrü Efendi. Babamın babası da, annesi de arnavut kökenli. Anneme gelince, Diyarbakırlı Cemil Paşa’nın kızı. Kürt Cemil Paşa diyorlar ona. Bir söylentiye göre hint kökenli. Hicaz ve Yemen valiliklerinde bulun-muş…. Anneanneme gelince bir çerkez kızı,” “Ruslar’ın elinden kaçıp kurtulmuş, sonra köle olarak Karaosmanoğulları’na satılmıştı. Türk’e karşı, bir hınç, bir tiksin-ti aşılamışlardı kendisine. Koşullanmıştı, ağalar beyler katında.”
Günyol’un anneannesinin tavrını, belki beşeri bir tavır olarak görebiliriz. Ancak onun annesinin babası Cemil Paşa üzerinde özellikle durmalıyız. Cemil Paşa, her şeyden önce, batılılarla işbirliği yapan bir kürt ayrılıkçısıdır. Cemil Paşa, ermenici-kürtçü işbir-liği ile Ağrı İsyanı’nı tezgahlayan Lübnan’da kurulan Hoybun Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır.
Günyol’daki Türk-İslam karşıtlığının sebeplerini bu şekilde gördükten sonra, onun ni-çin eski Anadolu medeniyetlerine, eski yunan’a ve batı uygarlığına dört elle sarıldığını daha iyi anlayabiliyoruz.
Şanar Yurdatapan niçin hep en önde?
Popüler kültür tasarımcılarından Şanar Yurdatapan da soy itibariyle eski bogomil Bos-na yöneticilerine ve hususen Bosna müslüman valisi Galip Ali Paşa Rızvanbegovic’e uzanmaktadır. PKK dahil her türlü gayri milli oluşuma destek veren Yurdatapan’ın sinesinde, Gazali’nin işaret ettiği, ‘beylik kini’ni görmek mümkündür. Ancak aile içinde milli bütünlük yanlısı insanlar da vardır. Geçmişte Hüsrev Gerede ve bugün MHP’den milletvekili adayı olan Hacer Mirgül Griffe, Türk devlet geleneğine hayırlı hizmetler vermektedir.
Kemal Pir’i anlamalıyız
Unutmayalım PKK’nın kuruluşunda Öcalan’ın yanındakilerden biri de Rizeli Kemal Pir’dir. Yaşasaydı belki o da ötekileşme gereği PKK’nın Karadeniz damarını oluşturma-yı deneyecekti.
Babanzadeler’in damatları Nazım Paşa, Necip Fazıl ve Yaşar Kemal
DTP’li Hasip Kaplan, Nazım Hikmet’in babaannesinin kürt olduğunu iddia eder. İddia-ya göre Nazım Hikmet’in babaannesi Samiye Hanım, babanzade ailesindendir. Nazım Hikmet’in, Kürt Enstitüsü banisi Kamran Bedirhan’ın da süt kardeşi olduğunu da daha önce yazmıştık.
Bu haber bizi, Babanzadeler’in diğer damatları kimlerdir? Sorusuna götürüyor. Necip Fazıl’ın Babanzadeler’in damadı olduğunu biliyoruz. Babanzadeler’in bir diğer damadı ise Nobel ödülü aday adayı Yaşar Kemal’dir. Yaşar Kemal, yahudi kökenli ilk eşi Tilda Hanım’ın ölümünden sonra Ayşe Baban ile evlenir. Ayşe Baban, Yaşar Kemal’den 25 yaş küçük bir profesör. Ayşe Baban’ın hayatta göze görünür tek işi, Yabancı Sermaye Derneği yöneticiliği yapmasıdır. Doğrusu Babanzadeler’in tarihine yakışıyor, yabancı işbirlikçiliği.
Babanzadeler’in ilk kürt isyanını Osmanlı döneminde gerçekleştirdiğini biliyoruz. Sü-leymaniyeli aile, petrol bölgesinden gelmenin bereketiyle petrolle de içli dışlı. Geçti-ğimiz yıllarda ölen petrolcü Kaya Baban da aileden. Buradan ailenin sontaj kabiliyetini anlayabiliyoruz. Aile, madeni çabuk keşfediyor. Neticede inançları ne olursa olsun, Nazım Hikmet’in dedesi mevlevi Nazım Paşa, nakşi muhibbi Necip Fazıl ve sosyalist Yaşar Kemal gibi madenleri keşfetmek kolay bir şey olmasa gerekir.
Yılmaz Erdoğan da Şeyh Said’in damadı
Şeyh Said, zaza kökenli bir isyancı… Onun isyanının kimileri kürtçü bir isyan olarak nitelerken, kimileri de dini içerikli olduğunu söyler. Biz bu isyanın, beşeri sebepleri olan, sıradan bir feodal isyan olduğuna inanıyoruz. Tıpkı Yozgat’taki Çapanoğlu ve Konya’daki Delibaş İsyanı gibi…
Babanzadeler’in maden keşfetme kabiliyetini Şeyh Said ahfadında da görebiliyoruz. Şeyh Said’in torunlarından Belçim Bilgin, tiyatrocu Yılmaz Erdoğan ile evlenir. Erdo-ğan Ailesi’nin kürtçü siyasetle ilgisini biliyoruz. Erdoğan’ın ağabeyi Mustafa Erdoğan, Gülben Ergen’in kocası, ‘Anadolu Ateşi’ folklor oyununun tasarımcısı. HADEP döne-minde, PKK yanlısı günlük gazetelerin künyesinde Mustafa Erdoğan’ın ismine rastlarız.
Şeyh Said’in Yılmaz Erdoğan’la evlenen torunu Belçim Bilgin’den daha bilinen bir to-runu Abdülmelik Fırat’a geliyoruz… Fırat da Türk karşıtlığından zazalığı bırakıp kürtleşmeyi öneren bir politikacı. Yıllarca Adalet Partisi (AP) ve Doğru Yol Partisi (DYP)’nden milletvekili seçildi. Sonra Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR)’ni kurdu. Barzani muhibbi Fırat, koltuğunu illegal Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi ilk genel başkanı avukat Faik Bucak’ın oğlu Sertaç Bucak’a bıraktı.
Hatime
Bugün kırmancı tabandan ziyade zaza-alevi, zaza-sünni, Türk-alevi, kürt-alevi, ermeni ve Suriye kürdü gibi unsurlar ötekileşerek, PKK terör örgütünde yer almaktadırlar. Ayrıca PKK tabanında önemli oranda yezidi veya yezidi dönmesi kürt de varlığını sür-dürmektedir. Bunlardan biri de kapatılan DEHAP’ın lideri Tuncer Bakırhan’dır. Türk, Türkiye ve İslam düşmanlığı birçok unsuru PKK veya DTP çatısı altında ötekileşmesine yol açmaktadır. Ancak değil’den evet’e ulaşmak yeni bir kültür inşa etmek o kadar kolay olmamaktadır.
Netice itibariyle bizim acil sorunumuz bir milli bütünlük projemizin olmayışıdır. Ziya Gökalp’in işaret ettiği gibi kürt unsurları ve onların temsilcisi durumundaki kürt beyle-ri, Türkiye ortak paydası içinde “akilane ihtiyatkarlıkla”la yani çıkarları gereği değil, “civanmerdane sadakatleri” gereği yer almıştır. Kürt beyleri, İdris-i Bitlisi’yi elçi yapa-rak İran-Safevi saldırılarına karşı Osmanlı’ya kendi istekleriyle bağlanmışlardır.
İdris-i Bitlisi, bizim için bir ölçüdür. Onu anlayanlar bizden yana, anlamayanlar bize karşı… Öcalan da bunun farkında. O, Türkler’le işbirliği yapan herkesi, İdris-i Bitlisici olmakla suçlar. Apo, ötekine göre kendini inşa ederken, Türkiye’yi yönetenlerin İdris-i Bitlisi’yi anlamaması ne kadar acı…
Peki bu karşıtlıklardan oluşan cephenin varlık sebebi nedir? Bu sorunun cevabını, bü-yük düşünürümüz Durmuş Hocaoğlu’nda buluruz: “çünki, onun derdi Türk'ün varlığı-dır; o, Türk'e tahammül edemediği için ihanet etmektedir; o, komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür liboş olur, liberal olmak istediğinden değil; küreselci olur, küreselci olmak için değil; kürd'ü sevmez kürtçü olur, alevi'yi sevmez, alevici olur, ermeni'yi sevmez ermenici olur; AB onu ilgilendirmez, AB'ci olur; bir ve yalnız tek sebeple: O, Türk'e mazarratı dokunacak olan ne varsa bit gibi or'da biter. O'nun hiç bir yüksek ideali, hiç bir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadakat duymaz, o'nu ayakta ve diri tutan tek şey, sevdikleri değil, sadece ve yalnız Türk'e olan dinmez nefreti, zift gibi, yapışkan, kap-kara kinidir.”
KAYNAKLAR
1.Batıniliğin İç Yüzü, İmam Gazali, Çev. Doç.Dr. Avni İlhan, T.Diyanet Vakfı Y., Ankara 1993, sf.21
2.Şerefhanlar sülalesi, 220-1650 yılları arasında Bitlis’te hüküm sürmüştür. 1543 yılında doğan Emir Şeref Han’ın babası Emir Şemset-tin’in annesi ise Türkmen olup Tokat Bayındırlı diye bilinen Emir Han Musullu bin Külabi Bey Bin Emir Bey’in kızıdır. Şeref Han, soyu-nun İran sasani hanedanını uzandığını yazmaktadır. Babası Emir III. Şeref, Osmanlı’ya karşı geldiğinden İran’a kaçarak Şah Tahmasb’a sığınmıştır. Şeref Han, İran Şahı Tahmasb tarafından, Nahcivan valiliğine gönderilmiştir. Oradan III. Murad’a mektup yazarak Osmanlı’ya bağlılığını bildiren Şeref Han, Sultan III. Murad tarafından hediyeler gönderilerek Bitlis beyliği'ne atanmıştır. 1604 yılında Bitlis’te vefat etmiştir. Mezarları Bitlis’te, Şerefiye Külliyesinin avlusundaki türbenin içindedir. ‘Şerefname’nin yazarıdır. Şeref Han’ın 60 yaşında ve 1597 tarihinde tamamladığı bu eser farsça olup Doğu Anadolu’nun tarihi, beylikleri, soy kütükleri, Bitlis beyleri ve vuku bulan olayları anlatmak-tadır. Yazdığı bu eseri ‘Eğri Fatihi’ olarak anılan Sultan III. Mehmed’e ithaf etmiştir.
3.Osmanlı’da ve İran’da Mezhep ve Devlet, Taha Akyol, Milliyet Y., Ocak 1999, sf.83
4.49’lar Dosyası, Naci Kutlay, Fırat Y., İstanbul 1994
5.Hemreş Reşo’nun Ziya Şerefhanoğlu ve Dr.Nuri Dersimi ile mektuplaşmaları, www.rizgari.online
6.Türkiye’de Politika (1920-1995), Süleyman Coşkun, Cem Y., İstanbul 1995, sf.286
7.Apo’nun Şam villaları, Yasemin Çongar, Milliyet 26 Mart 1998
8.Sultan II. Abdülhamid Devri Doğu Anadolu Politikası, Prof.Dr. Bayram Kodaman, TKAE Y., Ankara 1987, sf. 95
9.Bütün Yönleriyle Kürt Meselesi Salih Mirzabeyoğlu, Akademya’ya Doğru, (bu metin internet ortamından alınmıştır)
ZENDPRESS- Yavuz Sultan Selim'in mirasını sürdüreceğinizi söylüyorsunuz, bir yandan da kürt meselesine sahip çıkmaya çalışıyorsunuz?. . Oysa Yavuz, Dersim'li kürtleri kesip asan birisi değil miydi?. . Yine aynı Osmanlı 1830'lardan başlayarak kürt prensliklerini (Bedirhan, Baban vesaire) tasfiye etti?
SALİH MİRZABEYOĞLU- Yavuz Sultan Selim, İslâm birliği davasının sahibi adamdır; bu davanın büyük aksiyoncusu, remz şahsiyetidir... . . Yavuz Sultan Selim'den sonra Osmanlı genellemesine atlayarak 1830'lardaki tasfiyelerden bahsetmenizi, hâdiselerin muhasebesi yönün-den bir zaaf olarak görürüm. Başka bir yönden: Mesela, Anadolu birliğinin sağlanması safhasında, bir sürü Türk beylikleri de tasfiye edilmiştir... M. Salih San tarafından yazılan "Doğu Anadolu ve Muş'un İzâhlı Kronolojik Tarihi" isimli bir kitap var. 1839 yılında Anadolu ve Rumeli’deki bir çok beylik gibi Muş'taki bağımsız Beylerbeyi Alâaddin Paşa'nın evlâtlarının da saltanatına son verilir... .
10.Fransız Belgeleriyle Sevr-Lozan-Musul Üçgeninde Kürdistan, Hasan Yıldız, Koral Y., İstanbul 1992, sf. 173
11. 20. Yüzyıl Başlarında Kürt Siyasası ve Modernizm, Hasan Yıldız, Nujen Y., İstanbul 1996, sf.95
12. 16.Asırda Anadolu’da Alevilik, Saim Savaş, Vadi Y., Ankara 2002
13.Destan’dan Masal’a, İrene Melikoff, Çev. Turan Alptekin, Demos Y., İstanbul 2008, sf.31
14.haberler.com (18 Kasım 2007), haber3.com, Eyüp Erdoğan Tempo (29 Kasım 2007)
15.Uzak Yakın Anılar 1, Vedat Günyol, Belge Y., İstanbul 1990, sf.3
16.Soy sop sorunu, Vedat Günyol, Milliyet Sanat Dergisi 15 Ağustos 1990, s.244, sf.41
17.Osmanlı’nın Hizmetkarı, H.Mirgül Eren Griffe, Babil Y., Ankara 2005
18.Bizim soyumuzda sabetaylık yoktur, Hacer Mirgül Griffe, Biyografi Analiz Ocak 2005, s.12 sf.29
19.Kaplan: Nazım'ın babaannesi kürt'tü, Uğur Becerikli, Sabah 9 Ocak 2009
20.Yazar Yaşar Kemal, Ayşe Baban’la dünya evine girdi, Zaman 12 Ağustos 2002
21.Yılmaz Erdoğan, Şeyh Said`in torunuyla evleniyor, tumhaberler.com
Şeyh Said soyundan Belçim Bilgin bir röportajında şunları söylemişti: “Şeyh Said benim babamın dedesi, daha doğrusu dedesinin büyük abisi. Anne tarafımdan ise bütün örf ve adetleri ile tam bir aşiret kültürü aldım. Hayal kırıklığı yaşayan insanların hikayelerini dinledim. Hayal kırıklığı yaşayan insanlar derken kürtleri kastediyorum.”
22.PKK'da Zaza çatlağı, Gamze Polat, Aksiyon 28 Nisan 2008, s.699
23.Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler, Ziya Gökalp, Yayına Hazırlayan Şevket Beysanoğlu, Sosyal Y., İstanbul 1992, sf.116
24.Kutlu Müderris İdris-i Bitlisi, Prof.Dr. Mehmet Bayraktar, Biyografi Net Y., İstanbul 2006
25.'Türkiye'li Aydın'ın Dini, Türk'e Olan Kinidir, Durmuş Hocaoğlu, Yeniçağ 9 Ocak 2009
[email protected]
|