Ana Sayfa Kategoriler Editör İletişim  

   Alfabetik Arama
A B C Ç D
E F G H I
İ J K L M
N O Ö P R
S Ş T U Ü
V Y Z



   Ekstra
     müstear isimler
     peygamberler
     Asr-ı Saadet'te Türkler
     basında biyografi.net
     Biyografi Nedir?
     neden biyografi.net
     sizin biyografiniz
     cv nasıl hazırlanır ?
     genel biyografi kitapları
     takma adlar
     editör



 Linkler 
   Biyografi Tv
   facebook/Biyografi Net
   twitter.com/biyografinet
   Biyografi Atölyesi
   boğazdaki aşiret
   biyograf
   biyografi kitabı
   mahmut çetin yazıları
   www.biyografianaliz.net
   biyografimarket.com

   Biyografi Arama

  

isim ara soyadı ara
 
   
   

     Biyografi Market İçerik  
KİTAP BİYOGRAFİ
 Portre Anlatı
 Günlük
 Biyografi Dosya
 Mektup
 Kronoloji
 Kim Kimdir
 Anı-Hatırat
 Otobiyografi
 Biyografi Genel
 Şecere
 Biyografik Araştırma
 Gezi-Seyahat
 Biyografik Roman
 Biyografik Şiir
FOTOĞRAF
 Görsel Kitap
 Biyografik Fotoğraf
 Şehir Fotoğraf
 Tarihi Eser Fotoğraf
  SAHAF KİTAP
  KAYNAKÇA
 Kaynak Tarama-Kupür
 Bibliyografya
 DVD-CD-VCD
 Biyografi Belgesel
 KİTAP GENEL
 Türkçe Dil Öğretimi
 Kaynak-Çeviri

Daha Fazlası BiyografiMarket.com'da



Facebook da paylaş Twitter da paylaş Live da paylaş

Sarkis  Seropyan

yazar, çevirmen


Bağdik Avedisyan (müstear ismi)



1935 yılında İstanbul'da doğdu. İki yaşındayken babasını kaybetti. Ekonomik sıkıntılar yüzünden ortaokuldan sonra öğrenciliği bırakıp çalışmaya başladı. Asıl mesleği buzdolabı tamirciliği. 1990'lı yılların sonunda gazeteciliğe başladı. Agos gazetesinin kurucularından ve yazarlarındandır. Agos gazetesinde yazarlık yapıyor. Yayınlanmış kitapları var, çeviriler yaptı. 'Bağdik Avedisyan' müstear ismiyle Prof.Dr. Levon Haçikyan'ın, 'Hemşin Gizemi' kitabını Türkçeye çevirdi. 'Gelecek Uzun Sürer' adlı sinema filminde oyuncu olarak rol aldı.




ESERİ:

Ermeni Tanrıları Konuşuyor: Cangülüm, Anahit ve Kazben
Sarkis Seropyan
Belge Yayınları

Tür Mitoloji
Matbaa Adı Ege Basım
Kaçıncı Baskı 1
ISBN 9753442764
Genel Özellikler 3. h., orijinal karton kapağında
Etiket Ermeni Mitolojisi
Dizi Adı Marenostrum, Mitos
Dil Türkçe
Cilt / Sayfa 119 s.
Boyutlar 14x20
Basım Yılı 2003
Basım Yeri İstanbul
Barkod 9789753442763

İnsanlığın birbirine anlatılageldiği en eski öyküdür mitoloji. Bir halkı tanımanın da en kestirme yolu, onun geleneksel halk söylencelerine, kahramanlarına, tanrılarına, tanrıçalarına bakmaktan geçer.

Bu kitapta konu edilen Ermeni mitolojisi de, Anadolu’nun kadim halklarından Ermenilerin kuşaktan kuşağa devrolunan sözlü mirasından kesitler sunuyor... (Arka kapaktan)




FİLMOGRAFİ

Gelecek Uzun Sürer (2011)

Dram | 108 dakika
Vizyon tarihi: 11 Kasım 2011
Dil: Türkçe
Yapım: 2011 | Almanya | Fransa | Türkiye
Yönetmen: Özcan Alper
Senaryo: Özcan Alper
Başroller: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Seropyan

İstanbul'da bir üniversitede müzik araştırmaları yapan Sumru (28), tez çalışması sırasındaki alan çalışması için birkaç aylığına ülkenin güneydoğusuna yolculuğa çıkar. Kısa süreliğine çıktığı bu yolculuk, hayatının en uzun yolculuğuna dönüşür. Bu yolculukta Sumru'nun yolu Diyarbakır sokaklarında korsan DVD satan Ahmet, Diyarbakır'da tek başına kalmış, yıkık dökük kilisenin bekçisi Antranik amca ve bölgede sürmekte olan savaşa tanıklık eden pek çok karakterle kesişir.

Sumru, üç ay boyunca kaldığı Diyarbakır'da peşinde olduğu ağıtların hikayelerini ararken kendi ertelediği acısıyla da yüzleşir. Diyarbakır'dan Hakkari'de bulunan boşaltılmış bir dağ köyüne doğru yola çıkarken bu tehlikeli yolculuğa anlam veremeyen Ahmet'in "Neden bu köy, orada ne var?" sorularını yanıtsız bırakır.





HAKKINDA YAZILANLAR

ERİVAN GÜNLÜĞÜ – Birlikte şarkı söylemenin keyfi yaşamın kendisi kadar

Sayılı günler çabuk geçiyor… Konserler, fotoğraf sergileri ve bilimsel toplantılar derken zaman akıp gitti. Yeni yüzlerle karşılaştık. Onlarca dostumuzla kalıcı ilişkiler kurduk… Ülke kadar büyük başkentte adım basmadığımız toprak kalmadı. Girdiğimiz çıktığımız her kapıda, her sokakta bizi duyanlar; bizlerle konuşma çabasına girişti. Sevindik, yadırgadık ama ilerleyen günlerde şaşırmadık. Kardeşlerimizle olan buluşmamız çok özel muhabbetlerle gelişiyor ve karşılıklılık gerekiyordu. Bunları da konuştuk.

Bizleri Erivan’a davet eden Naregatsi Art Enstitute, bir sivil toplum kuruluşu… Amerika’da bir yönetim merkezleri (2001), Erivan (2004) ve Karabağlar (2006)’da da şubeleri var. Etkin yer başkentteki merkez. Karabağlar’daki şubede yoksul çocuklara ücretsiz olarak; müzik, dikiş, halk oyunları, el sanatları, plastik sanatlar öğretiliyor. Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde İş Yönetimi okuyan (Gaziantepli) merkezin kurucusu Nareg Hartounian’la konuşuyoruz…Din bilgesi Grigor Naregatsi adını verdikleri merkezin (sorularımız üzerine) fonlama kabul etmediğini ve proje bazındaki işleri yakın çevresiyle çözümlediğini söylüyor… Erivan’daki merkezde 200 kişilik birçok amaçlı etkinlik salonu, bir sergi salonu, bir sahne ve pek çok atölye odası var. Profesyonel olarak yönetimini sürdüren gençlerle de konuşuyoruz. Hepsi, Ermenistan gençliğinin kültür ve sanat gereksinimleri için bir şeyler yapmanın yoğun çabasından büyük keyif duyduklarını söylüyor. Buna tanık oluyoruz. Halk oyunları provasına yüze yakın genç geliyor. Müzik çalışması ve sonrasındaki konseri de 200 kadar insan izliyor. Tamamen katılımcılık esaslı bir program uygulaması var. Türkiye’den Hemşin’e ilişkin mimari ve portrelerden oluşan bir fotoğraf sergisi yollamıştık. Hemen ardından yağlı boya bir sergi başladı. Her nedense bir yayın yapmayı tasarlamadıklarını; işlerinin öğrenmek ve sunmak olduğunu; ‘kirlenmeyelim istiyoruz’ diyerek, açıklıyor.

***

Araştırmalar sürdükçe gerçekler ortaya çıkar…
Ermenistan’a birlikte gitme keyfi ve deneyimini yaşadığımız çok değerli meslektaşımız, ahparikimiz Agos yöneticisi ve yazarı Sarkis Seropyan (ağabeyimiz) ile de konuşalım, dedik… Sözü ustaya bırakmak doğrusu: “Gençler açısından çok yeni bir bilgilenme düzeyi olabilir. Onun için anlatmalıyım… 15-16 yıl önce bir dostum 'Hemşin Ermenileri' adlı bir makale getirmişti. Türkçe’ye çevirirsen, kültür hizmeti yapmış olursun, demişti. Agos henüz yokken, zaten çeviriler yapıyordum. Bilimsel bir makaleydi. Fotokopiyi önüme aldım ve hazırlanan önsözü de koyma ricasını dikkate almamı rica ettiği, çeviriye başladım. Çeviri bitti, yayınevi çalışmamı genişletmemi istedi. Vartavar da olmak üzere kimi kültür aidiyetleri, sözcükleri vs. için eklemeler yaptım. Bağdik Avedisyan müstear ismiyle Hemşin Gizemi adlı (Belge Yayınları; Levon Haçikyan’ın) kitabı yapmış olduk. Paruyr Muradyan isimi Ermenistanlı bir profesörün hazırladığı değerli önsözlü kitap yıllar içinde çok ilgi gördü ve referans kitapların başında geldi. Makale halinde Ermenistan’da bir dergide yayımlanmıştı. Ulusal Bilimler Akademisi’nin bülteninde Sovyetler zamanında yayımlanmıştı.

Gençlerin yeni yeni ilgilenmesinin nedeni; aynen Hıristiyan Türklerin var oluşunun öğrenilmesi gibi bir öğrenme durumudur. Romanya’da, Moldavya’da var biliyorsunuz. Müslümanlığı kabul etmiş; Ermeniler’in kabul etmiş olduğunu öğrenmek onları heyecanlandırmış ve bilgilenmeye itmiştir. Kim ne der ve nasıl kabul eder bilemem tabii. Yoksa burada (Erivan’daki) ‘fastfoodcu’ gençler bu konularla ilgilenmezler bile.

Bana göre (akademisyen olmadığım halde) Hemşinliler aynı Ermenistan’da örnek gösterebileceğimiz benzerleri (Karabağlılar) gibi, kendilerini herhangi bir milletin hükümranlığı altında görmek istemiyorlar. Sanki… Karabağlılar dağlık bir bölgede yaşar. Bunlara dünyanın neresinde rastlarsınız rastlayın Karabağlıyız derler. Bizim Hemşinliler de doğrudan Hemşinliyim der. Hatta Hamşentsiyim der. İlk aidiyetini böyle görmek lazım. Yakıştırmaktan ziyade kendilerini nasıl hissettekleri önemli. Bunları başkalarından ayıran en önemli etmen de doğal olarak dilleridir. Hopa Hemşinliler bu dili korur, Baş Hemşinliler de geleneklerini korur. Vartavar gününü aynı isimle herkes kullanılır. Sınırlar, yükseklikler aşılınca da farklılaşılabiliyor. 2 bin metre geçilince Vartovar kutlanıyor. Sahilde bu yoktur…

Dil konusunda bazı şeyler de söylemeliyim. Fazla söylenmiyor ama, terkedilmiş tarihi yöreler bilirsiniz, 10 santim toprakla örtülür. Her sene bu miktar artar ve höyükler dola dola yükselir. Konuşulan diller de zaman içinde başka dil ve kültürlerden etkilenir. Bir zaman geliyor ki, beş yüz sene önce kullanılan dille hiç ilgisi olmadığını görüyoruz. Bin sene evvelki de bambaşka bir dildir. Yazılı dilde de böyledir. Klasik bir Ermenice vardır. Halkımıız bunu anlamaz… Hemşinliler de dağlık yörelerde yaşadıkları için muhtemelen ve sahildekilerle ilgisi olmadıkları için dilleri korumuşlar. Özellikle kadınlar… Torun, ninesinden hangi dili öğrenmişse aile içinde bu dil kullanılmış. Erkekler, gurbet ve askerlik sırasında başka dilleri öğrenmişler ve etkilenmişler. Bu dil böyle korunmuş ve otantik haliyle bugünlere gelebilmiş. Batı Hemşinlilerin konuştuğu Ermenice diyalekt, aslında bin sene evvelki ;Ermenice dilinin özüdür, aynısıdır. Diğer Ermeniler, Soçi’de ve KrasNadar’da başka diyalekt kullanırlar. Adapazarlılar’da da farklıdır. Yayla köyleri orijinaldir. İstanbul’daki ve Ermenistan’daki insanlarımızın konuştukları dil muhtemelen özgün haliyle Hemşin dilidir. Bana öyle geliyor. Ermeniler de gurbetçidir. Diyaspora nedeniyle dilde bozulma olmuş. Rus ve İran etkisi vardır Ermenistan’da… Buranın Ermenileri Çarlık dünyasının arka bahçesiydi. Burada bütün gençler Rusya konuşurdu. Resmi dil Rusça ve Ermenice’ydi. Bozulmalar bu yüzdendir… Tabii, bütün bunlar bilim insanlarının işi. Yoksa, kim kendini ne hissediyorsa aslolarak da öyle kabul edilmelidir.”

Sarkis ahparike teşekkürlerimizle…

***

Bir tek şeye inanıyorum “BÜYÜK İNSANLIK”…

Gece Arto’nun kulübündeyiz. Abisi Onno Tunç ile birlikte başta Sezen Aksu olmak üzere popüler Türk müziğine büyük katkıları olan Arto, konuştukça çatallaşması artan sesiyle kulağımızda çınlıyor: “Büyük Ermeniler, Büyük Türkler falan yok. İstemiyorum. Önce insan olunmalı. Sınıra yazmışlar: Her Türk Asker Doğar… Ben de karşısına gidip yazdım; Her Ermeni İnsan Doğar. Gidip, Ruslar’a şikayet etmişler bizi. Bana geldiler. Kaldıracaksın, dediler. Kaldırmadım… Ayıp mı ettim? Ben, herkesin kardeşçe sözler söylemesini ve barışçı bir ortamda yaşamasını istiyorum. Böbürleneceğimiz tek yanımız kardeşliğimiz olmalı. Burada da bana itiraz edenler olmuştu. Beş yıl önce yuhalamışlardı. Türkiye’den gelen bir müzisyendim ve ne yapacağımı bilmiyorlardı. Şimdi herkesin gözbebeğiyim… Burada herkesin elçisiyim… Her dilin, her kültürün… Bu yanımı görüp, sevdiler artık… Benim dilim evrenseldir, müzik yapıyorum. Barıştan yan çizmiyorum… Samatyalı’yım ben, sözlerim dobradır. Herkes işini yapsın, iyi yapsın isterim. Benim işim müzik yapmak ve insanlık beklemek… Nâzım’ın dediği gibi ‘Büyük İnsanlık’… Başka bir derdim yok… Yaz bunları Adnan kardeşim, uyuma öyle…

Yazıyorum işte… Üstelik birlikte müzik bile yaptık. Başkalarının çaldığı bir kulüpte karşı karşıya oturduk ve ritim tuttuk. Bunu da yazayım da, kayıtlara geçsin… Arto gülüyor. “Yaz Adnan abi, yaz. Söz uçar…” Hoş adam Arto…

Kaynak: Birgün, 08.08.2008




HAKKINDA YAZILANLAR

Sarkis'in anlatmadığı göç 'masal'ı
Celal BAŞLANGIÇ
Radikal 17/05/2004

Fazilet ve alçakgönüllülük anası, üreme ve bereketli sular tanrıçası Anahit'i anlatıyordu. Ardından Ermenilerin fırtına, yağmur, bulut, ateş, güç ve zafer tanrısı Vahakn'a geçiyordu.
Sırada Ermenilerin en eski tanrılarından Ara ile Asur Kraliçesi Flamiram'ın yani Semiramis'in öyküsü vardı. Elçileriyle mektup göndermişti Flamiram, "Sana hitap ediyorum ey yakışıklı Ara. Sen benim eşim olup Ninova'ya ve benim dünyama hükmetmeyi reddettin, kalbin Ararat'ın ebedi buzlarından daha sert" diyor ve "Geri dön" diye çağırıyordu Ara'yı. Elçilere "Ninova'ya dön ve dünyaya hükmeden güneşine buzlarımın ancak kabuğum olduğunu, bu kabuğun içinde ise iki aşkın alevlerinin yükseldiğini anlat" diyordu Ara. Bu iki aşktan ilkinin vatanına, ülkesinin dağlarına, nehirlerine ve ağaçlarına; ikincisinin ise eşi Nuart'a karşı olan sevgisi olduğunu anlattıktan sonra kesin bir tümceyle bitiriyordu mektubunu:
"Ölümsüzlük önersen bile, ben Nuart'ımı alçaltmam."
Böylece uzayıp gidiyordu Sarkis Seropyan'ın peş peşe dizdiği masallar Beyoğlu'ndaki Tiyatro Seyr-i Mesel Sanat Atölyesi'nde. Demokratik Türkiye Girişimi 'halkların kardeşliğinin izlerini sürmek, bir halkın varlığının nasıl diğerlerinin varlığıyla iç içe olduğunu göstermek, farklılıkların aynılığını sergilemek için yola düşülecekse en iyi yol bütün bu halkların masallarının izlerini sürmektir' diyerek 'Masalların Düğünü' adı altında bir dizi etkinlik düzenlemişti. İlk etkinlik 'Kurmançi Masal'dı.

İkinci etkinlik ise 'Ermeni Masalı'ydı ve anlatıcı Agos gazetesinden Sarkis Seropyan'dı.

Bir yol hikâyesi

"Bana masal anlatılmadı" diye başladı Seropyan, "Bana anlatılan masal, tehcirde Karadeniz sahilinde başlayan, Eğin'de süren ve Malatya'da bir yetimhanede noktalanan bir yol hikâyesiydi. Annemin, anneannemin, teyzelerimin ve dayımın geçtiği yoldan bahsediyorum. Hep bunu anlattılar bana. Gece uyumam için ninni yerine bunu anlatırdı annem, anneannem. Sonra başka bir ülkede dayımı buldum. O da aynı masalı anlattı bana. Bu masalı size anlatmak istemiyorum, sizi üzmek istemiyorum. Çünkü gerçekten ağır bir masal."

Seropyan'ın o akşam anlatmadığı masal 1900'lü yılların başında Gümüşhane'de
başlıyordu. Anne dedesi Paranok Avadisyan askeri doktormuş. İstanbul eşrafından bir adamın Hasköylü kızıymış anneannesi Zaruhi. Küçükken Rum okuluna gitmiş. Bu yüzden Gümüşhane eşrafı geceleri doktor Avadisyan'ın evinde toplandıklarında karıkoca aralarında Rumca konuşurlarmış; "Çayı demledin mi, kahve ikram ediyor musun" gibisinden.

1899'da evlenmiş Paranok ile Zaruhi. 1900'de Sarkis'in dayısı Bağdik doğmuş. 1908'de de annesi Nuart-Roza. Sonra küçük teyzeleri...

1915'te 'tehcir'e başlarken Mutasarrıfın emriyle öldürülür doktor Paranok. Sarkis'in anneannesi Zaruhi, bir erkek, iki kız çocuğu ile birlikte sürgüne gönderilir.

Ermeni kafilesi Eğin üzerinden Suriye'ye doğru yola çıkarken Zaruhi en küçük kızını da komşuları 'başefendi'ye bırakır.

Hayat kurtaran şaka

Kafile Eğin'e geldiğinde karakolda görevli polisler Zaruhi'nin Rumca konuştuğunu duyunca "Siz Rumsunuz. Bunu kanıtlayın, sürgünden kurtulun" derler. Bir telgraf çekilir Gümüşhane'ye. "Doktor Paranok Avadisyan'ın ailesinin Rum olduğunun işarı" diye.
Ancak cevap gelmez. Bu arada birlikte geldikleri kafile yola devam eder. Yalnızca Avadisyan ailesi kalır Eğin'de. Yani bugünkü Erzincan'ın Kemaliyesinde, Bu kez iki katı para ödenerek 'cevaplı telgraf' çekilir. Cevap 'Evet Rum'dur' diye gelir. Aslında karıkoca aralarında Rumca konuşurken doktorun evinde toplanan Gümüşhane eşrafının "Eşiniz Rum mu" sorusuna doktor Paranok'un şaka olsun diye verdiği 'Evet' yanıtı kurtarmıştır hayatlarını. Bir yıl kadar Eğin'de ağaçların arasında yaşarlar. Terk edilmiş evlerde buldukları yiyeceklerle karınlarını doyururlar.
Aile sonunda Malatya'daki Amerikan Yetimhanesi'ne yerleştirilir.

"Anneannem öğretmenlik yapmış orada. Annem daha küçük, yedi yaşında. Aile yetimhaneye yerleşince o sıralar 16 yaşında olan dayısı Bağdik 'Beni almazlar' diye ayrılmış yanlarından. Zaten annesinin ve kardeşlerinin de son görüşü bu olmuş. Annem yetimhanede protestan eğitimi almış. Ölene kadar da bu nedenle hep gece gözlerini kapatarak dua etti. Kendi evlatları yetmezmiş gibi Gürün tarafından gelen kafilede bütün ailesini yitiren bir kız da gelip anneanneme 'Kimsem yok, ben senin kızın olayım. Çocuklarına bakarım' demiş. Yola çıkarken en küçük çocuğunu komşuları 'başefendi'ye bırakan anneannem de kabul etmiş bunu. Sonra İstanbul'a dönerlerken 1918'de Sivas'ta bir Ermeni usta ile evlendirmişler 'sonradan olan' teyzemi. O teyzem bana gerçek teyzelik yapmıştır. O ve çocukları öz akrabalarım gibi kalmıştır. O teyzem birkaç yıl önce Fransa'da öldü. Anneannem ile annem İstanbul'a döndükten sonra Mahmutpaşa'da trikotaj atölyelerinde çalışıyor anneannem."

Öykünün burasında bir soluk alıyor

Seropyan. "Anneannem hayatında kimseye beddua etmemiştir" diyor, "Bir tek kocasını ölüme gönderen mutasarrufa beddua etti. O adam da Cumhuriyet'in ilanından sonra İstiklal Mahkemesi'nde
idama mahkûm edildi ve Beyazıt Meydanı'nda asıldı."

Bulunamayan teyze

İstanbul Radyosu'nun kurulmasından sonra çok aramışlar, techcire giderken koşuları 'başefendi'ye verdikleri küçük teyzelerini. 'Başefendi'nin adıyla radyodan sürekli anons ettirmişler ama bulamamışlar.

Malatya'da yetimhanede ailenin yanından ayrılan dayısı Bağdik'in öyküsüne gelince...
"Dayım açıkgöz bir adam. Kaçak göçek, asker kıyafetleriyle Trabzon'a kadar gidiyor. Gemiye binip İstanbul'a kaçıyor. Zengin olan anneanesiyle dedesini bulacak. Ancak onlar bir süre önce ölmüşler. Köprü altında yatıyor. Sonra İstanbul'u işgal eden İngilizin yanında iş buluyor. Deniz motorunda çımacılıktan kaptanlığa kadar yükseliyor. Hatta Kurtuluş Savaşı'na katılmak isteyen Çerkez Ethem'i tekneyle İstanbul'dan Anadolu'ya kaçırıyor. İşgal orduları çekilirken 'Sen de bizimle gel, yoksa başın belaya girer' diyor İngilizler. O da Yunanistan'a gidiyor. Yani 25 yaşından sonra yeni bir hayat kuruyor kendisine Yunanistan'da. Hatta bu arada Yunanistan'a kaçan Çerkez Ethem gidip buluyor dayımı. Oturup konuşuyorlar."

Bağdik, önce Anadolu'da, sonra da Yunanistan'da kendine iki ayrı yaşam kurduktan sonra bir üçüncüsünü daha gerçekleştirir.

Yunanistan'da işleri iyiymiş Bağdik'in. Kamyonları falan var. 1946'da Ermenistan nüfusunu artırmak için sınırlarını açınca satmış bütün malını mülkünü. Altına çevirmiş. O altınları da bir borudan yaptığı asasının içine doldurmuş. Ver elini Ermenistan...

Açlık, sefillik var Ermenistan'da. Her hafta bir altın bozdurup üçüncü bir hayat kuruyor kendisine. Anneannesinin ve annesinin bir daha göremediği dayısı Bağdik'i gidip buluyor Ermenistan'da Seropyan:
"Gidip oturdum karşısına. Bana anlatmasını istedim Eğin'de, Malatya'da yaşanılanları. Anneannemin, annemin anlattıklarını kelimesi kelimesine aynen tekrar etti bana sabaha kadar. Her şey aynen örtüşüyordu. Söz birbirliği yapacak halleri yok. Ama aynı şeyleri, neredeyse aynı kelimelerle anlatıyorlar yaşadıklarına ilişkin. Bu yüzden şimdi bana kimse yaşananların yalan olduğunu iddia etmesin."

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak Seropyan ortaokuldan sonra çalışıyor. Anneannesi ve annesi ile tek göz bir evde yaşıyorlar. Evi hizmetçilik yaparak geçindiriyor anneannesi. Bir buzdolapçının yanında başlıyor işe Seropyan. İşleri geliştikçe Tarlabaşı'ndaki tek oda yoksul evi, iki odalı, daha derli toplu bir konuta dönüşüyor. Sonra kendi işini açıyor Seropyan. Ama bu arada sürekli okuyor. Ermeni gazetelere yazılar yazıyor. Çeviriler yapıyor. 1995'te yani tam 60 yaşından sonra da gazeteciliğe başlıyor.

Başka öyküler de var

Seropyan'ın 'anlatmadığı' daha çok öykü var. O geceki 'Ermeni Masalı'nı, aynı kaynaklardan beslenen farklı etnik kökendeki duyarlı insanların aynı duyguları hissedeceğini örnekleriyle çoğaltıyor Seropyan.

"Bin bir halkın bin bir masalıyla Anadolu'yu, onun bereketini, cömertliğini, zenginliğini anlatalım istedik" diyerek 'Masalların Düğünü' etkinliklerini düzenliyor Demokratik Türkiye Girişimi. Amaçları 'Nasıl bir demokrasi istiyoruz' sorusunun yanıtını Anadolu ve Mezopotamya halklarının sözlü tarihinin bir unsuru olan masallarda aramak, kültürel farklılıkları, bölen parçalayan değil esasen bu toprakların her bir damarı olarak vazgeçilmezliğini ortaya koymak ve bütün halkların eşit-özgür birliğini
'birbirini anlama' çabası etrafında yorumlama.
Sırada Yezidi, Çerkez, Arap, Laz, Türkmen, Zaza masalları var. Bunların sonrasında da Rum ve Yahudi masalları da olacak. Masallar anlatıldıkça, herkes 'anlatılmayan masallar'ı da öğreniyor. Aynen Sarkis Seropyan'ın
'anlatmadığı' ama çocukluğunda hep ninni yerine dinlediği 'masal', daha doğru 'yaşanmış acı bir gerçek' gibi. Demek ki masallar birbirlerine değdikçe çoğalıyor!





Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz
"
İyi ki, biyografi.net var!" 



biyografi.net
    İngilizce Biyografi
   English Biography

    ünlü kadınlar

   Nasreddin Hoca
  ben de biyografi.net'teyim
  fıkralardan seçmeler



   Makaleler
   Trabzon'un Kültürel Yüzü
   Lozan Delegeleri
   İdlib şehitleri
   BULGARİSTAN TÜRK YAZARLARININ BULGARCA ESERLERİ
   Afrika Kitaplığı
   Rusya'daki en etkili 100 Müslüman listesi
   Teröre karşı 1071 akademisyen
   Irak’ta Türkmen Partiler
   Millî Birlik Komitesi Üyeleri
   KKTC Başbakanları

  Biyografik Takvim
ocak şubat mart
nisan mayıs haziran
temmuz ağustos eylül
ekim kasım aralık

    Tanıtım

    Tanıtım


   İletişim
BİYOGRAFİ NET YAYINCILIK
Tel: 0542 235 72 49



[email protected]

Etimesgut Vergi Dairesi
11512253662
Tasarım: Nihat Çeliker www.webofisi.com  

 

Ana Sayfa İletişim Künye Bu Sayfayı Yazdır Sık Kullanılanlara Ekle E-ticaret
Powered By Webofisi.com