|
Tektaş Ağaoğlu
siyaset adamı, çevirmen, yazar
heykeltraş
1934 yılında İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Ankara Atatürk Lisesi'nde, yüksek öğrenimini İngiltere’de Oxford Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. İlk öykü kitabını 1956 yılında yazdı. Öykülerini Varlık dergisinde yayınladı. Daha sonra çalışmalarını çeviri alanında devam ettirdi. Dostoyevski, Şolohov, Remarque, Charles Dickens gibi yazarların yapıtlarını çevirdi. Marks ve Engels'ten seçerek derlediği Politika ve Felsefe adlı yapıtı, 142. maddeye aykırı görülerek 1973 yılında tutuklandı ve 5 ay tutuklu kaldı. Dava temyiz aşamasındayken af yasasıyla düştü. 1975 yılında Gerçek gazetesi sorumlu müdürüyken, 12 Mart dönemi Sıkıyönetim Mahkemesi kararlarına ilişkin bir yazı nedeniyle bir yıl hüküm giydi. Türkiye Sosyalist İşçi Partisi, Birleşik Sosyalist Parti’de yöneticilik yaptı. 1980′li yıllarını İsviçre’de geçirdi. Çok sayıda gazete ve dergide yazıları yayınlandı. BBC Radyosu’nda da redaktör olarak çalıştı. 9 Ocak 2018 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
VEFAT-HABER
Tektaş Ağaoğlu vefat etti
09.01.2018
Rus edebiyatı ve Marksist eserlerden yaptığı çevirilerle bilinen yazar ve çevirmen Tektaş Ağaoğlu 84 yaşında hayatını kaybetti.
Rus edebiyatı ve Marksist eserlerden yaptığı çevirilerle bilinen yazar ve çevirmen Tektaş Ağaoğlu 84 yaşında hayatını kaybetti. Makaleleri Varlık Dergisi'nde pek çok kez yayınlanan edebiyatçı Tektaş Ağaoğlu, sosolunum yetmezliği şikayetiyle İstanbul'da kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetti.
Kültür ve sanat gazetesi Müstehak, Tektaş Ağaoğlu’nun acı haberiyle ilgili “Yazar ve çevirmen Tektaş Ağaoğlu hayata gözlerini yumdu...” mesajını paylaştı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Yavuz Alogan, Tektaş Ağaoğlu’nu yazdı
Odatv.com 13 Ocak 2018
Aydınlık gazetesi yazarı Yavuz Alogan, gazetedeki köşesinde, sosyalist yazar, çevirmen ve sanatçı Tektaş Ağaoğlu’nu yazdı..
Aydınlık gazetesi yazarı Yavuz Alogan, gazetedeki köşesinde, sosyalist yazar, çevirmen ve sanatçı Tektaş Ağaoğlu’nu yazdı.
Ağaoğlu ile ilgili anılarına yer veren Alogan, “2010 yılına kadar Kızılcık Sosyalist Dergi’nin yazarlarından biri oldum. Arada bir atarlanırdı: ‘Sen bu Kürtlerden ne istiyorsun, kardeşim? Sosyalizme çekeceğine, itiyorsun!’” ifadelerini kaleme aldı.
İşte Alogan’ın o yazısı:
“Bak, şurada Mutfak Lokantası vardı. Babamla öğle yemeği için orada buluşurduk. Bazen Adnan Menderes’le beraber gelirdi.”
Tanıdığınız biri öldüğünde hatırınıza önce bu türden sözler geliyor nedense. Anlatmayı severdi. Eski Ankara’yı anlatırdı; Yenişehir semtini, Karanfil sokaktaki evlerini, evin bahçesindeki gülleri, babasının çalışma masasını... “Evden çıkar, şimdi Anıtkabir’in olduğu tepede çiçek toplar, bahçelerin içinden geçip İsrail Evleri’ne gelirdik...”
Menderes’in Bakanı Samet Ağaoğlu’nun oğluydu. II. Meşrutiyet’te İttihatçı, Malta sürgünü, çok sonra Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın ideologu, liberal ve Türkçü Ahmet (Agayev) Ağaoğlu’nun torunuydu. Sosyalist ve özellikle antiemperyalistti.
Şimdi arkasından hep ‘yazar ve çevirmen’ diyorlar ama onun gönlünde yatan, sınıfla organik bağları olan güçlü bir sosyalist partinin militanı olmaktı. Oxford’da hukuk tahsil etmiş, BBC’de çalışmıştı. Çok farklı bir hayatı olabilirdi. Fakat akademik kariyerle, parayla pulla, ucuz şöhretle hiç işi olmadı. TİP’te çalıştı, TSİP’in, BSP’nin yönetiminde yer aldı. ÖDP eziyetine mizah duygusuna sığınarak katlandı: “Ağbi ben o kürsüye çıkıp nasıl konuşurum, bunca birikimli devrimcinin karşısında?”
Çok iyi bir yazardı. 12 Mart döneminde günlük Yeni Ortam gazetesindeki yazıları, özellikle emperyalizm konusunda bütün sosyalist solu aydınlatmıştır. Aradan neredeyse elli sene geçtiği halde bazı yazılarının başlığını hâlâ hatırlıyorum: ‘Neœmperyalizm: Ne o emperyalizm mi?’ ya da ‘Gazete Okuma Teknikleri.’
Çalışkan, tutkulu, yetenekli bir çevirmendi. Şolohov, Remarque, Dickens, Dostoyevski, Yevtuşenko gibi yazarların pek çok kitabını onun sayesinde Türkçe okuyabildik.
Hayatının son döneminde Kızılcık (dergisi) sopasını eline aldı: “Dergimiz 2000’li yılların yaşam kültüründe, Marksizmin izini sürmeyi hedefleyecek.”
2010 yılına kadar Kızılcık Sosyalist Dergi’nin yazarlarından biri oldum. Arada bir atarlanırdı: “Sen bu Kürtlerden ne istiyorsun, kardeşim? Sosyalizme çekeceğine, itiyorsun!”
Fikir ayrılığını bahane ederek dostluğu bozabilecek biri değildi: “Senin yüzünden SoL gazetesi okuyordum, şimdi de Aydınlık mı okuyacağım?”
Bir keresinde tarihî camilerin avlusunda bir tür huzur bulduğunu söylemişti. Sıradan insanların arasına karışıp düşünmeyi seviyordu anlaşılan: “Semâvî kubbeler, geniş avlular, insanlar, tespihler, güvercinler.” Belki de bronzdan insan heykelleri için malzeme topluyordu. Yurt içinde ve dışında pek çok sergiye katılan bir heykel sanatçısıydı aynı zamanda.
Son yazılarından biri, ‘Çocuk İnsanın Babasıdır’ başlığını taşıyordu: “İçine doğduğu toplumu kendi seçmeyen çocuğu bir toplumsallaşma nesnesi olmaktan çıkaracak süreçleri, toplumsallığın içinde devindiği sınıflı toplumu tarihe gömecek devrimci dönüşüm dinamikleri belirleyebilir ancak. O dönüşüm gerçekleşmedikçe, toplumsallığın işlevi insanın -çocukken de, büyüdükten sonra da- biyolojik tür varlığını sürdürme refleksi olmaktan öteye varamayacaktır.”
Değerli bir sosyalist düşünürü, yazar, çevirmen ve sanatçıyı 84 yaşına kaybettik.
Huzur içinde gittiğine inanıyorum, çünkü Charles Dickens’ın ‘Mr. Pickwick’in Serüvenleri’ adlı kitabının çevirisini tamamlamıştı. 19. asır İngiltere’sini anlatan 900 sayfalık bu roman bir tür genişlik ve sonsuzluk duygusu vererek onu ölüme hazırlamış olmalı. Bu duyguyu kim anlayabilir?
|
Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz "
İyi ki, biyografi.net var!" |
|