|
Refik Demir
kitapsever, dava adamı
Dağıstan kökenli bir aileye mensuptur. 1925 yılında Yalova Güneyköy'de doğdu. Tek Parti ve Demokrat Parti döneminin tanıklarından biriydi. Devlet Hava Meydanları Meteroloji Müdürlüğü'nden emekli oldu. Ömrünü kitap ve kitapçılarla geçirdi.
HAKKINDA YAZILANLAR
TEŞKİLAT REFİK'İ ZİYARET
Hulusi Üstün
‘Bir Bibliyofilin Kayıp İlanı’ adlı yazıdan sonra Babıali’nin Reis-ül Küttab’ından Mehmet Varış, Teşkilat Refik’e ulaşabileceğim telefon numarasını vermişti. İyiymiş, hanımının yeğenlerinin yanındaymış.
Kendisini her ay aramaya çalıştım, her seferinde iyi olduğunu öğrenip sevenleri ile paylaştım fakat rahatsız edeceğim endişesi ile ziyaret edemedim. Son aramamda telefonu açan hanım kendisine dair üzücü haberler verdi. Yakınlarını tanımakta zorlanıyormuş, çok iyi değilmiş, beni tanımayabilirmiş…
O beni tanır mı tanımaz mı bilmiyordum ama ben onu iyi tanıyordum. Teşkilat Refik’ti o. Her bir kitabın içeriğini sayfa sayfa sayacak kadar açıktı hafızası. Daha birkaç ay öncesine kadar telefonda çocuklarımın adını söyleyerek hallerini soruyordu. Ziyaret için izin isteyip çıktım yola.
Esenyurt’ta bir sitenin dördüncü katındaki dairenin kapısını açan güleryüzlü bir hanım tarafından buyur edildiğim odasında kitap dolu duvarların arasındaki yatağında oturur vaziyette buldum kendisini. Yine elime dokunup öperim endişesi ile çekti elini. Küçük bir çocuğu andıran yüzüne gürültülü bir öpücük kondurdum. Her zamanki gibi göbeğiyle güldü bu hareketime.
Beyaz halı döşenmiş tertemiz odasında küçük bir masa, masanın üzerinde televizyon ve kitapları var. Yatağının dayandığı duvar boydan boya kütüphane haline getirilip kitaplar iki sıra halinde istif edilmiş. Ayrıca odanın heryanı kitap ve dergi ile dolu.
-Sekiz yüz kadarını sığdırabildik, kimisi üst raflarda kaldı, aramakla bulunmaz. Ama bu da iyi. Kitap zevk-i selimdir. Bunların hepsini okuyor musun ? diyorlar bana. Gardırobundaki bütün elbiseleri giyiyor musun diye cevap veriyorum. Kimi yazlıktır kimi kışlık, kimi matemliktir, kimi bayramlık…
Çocukları soruyor, defalarca gelip geçmesine rağmen Silivri içini görmediğini söyleyip dertleniyor. Odasında banyo tuvalet varmış, yemeği ayağına geliyormuş. Bir buçuk yıldır bu odadan dışarı çıkmak ihtiyacı duymamış. Kitaplarını karıştırıyormuş bütün gün. Kitaptan güzel dost mu varmış. Nobranlık etmez, kalp kırmaz, okursan konuşur, kapatırsan susar…
Bir film seyreder gibi izledim onu konuşurken. Gözleri yine pırıl pırıl, bakışları muzip… gözlük kullanmadan okuyormuş kitaplarını hala. Fihristleri karıştırıyormuş, konu başlıklarına bakıyormuş. ‘bunu biliyorum geç, onu biliyorum geç’ deyip kapatıyormuş.
Hak Teala kör kurdundan vazgeçmiyor vesselam. O dileyince evlatsız bir yaşlıya da hanımının yeğenleri sahip çıkıyor. Oğlu kızı olmayan, yeğenleri Almanya’da kaybolup gitmiş bu aksi ihtiyarın hali ne olurdu bu insanlar olmasa. İşte on evlat sahibi olsa bunca temiz, bunca sağlıklı, bunca rahat bir köşe bulurdu sığınacak.
Ev sahibi hanım çay ve pasta ikram ederken tatlı sitemlerle yakınıyor eniştesinden. Gecenin dördünde ışığını yanar görüp kapısını tıklatıyormuş. Bir kedi yavrusunun suya eğilmesi gibi kitapların üzerine eğilmiş merakla okurken buluyormuş onu. Kafası dinç olmalıymış, azıcık dinlenseymiş olmaz mıymış? Ahirette ona bu kitapları mı soracaklarmış?
Olmaz işte… on beşli yaşlarınızı hatırlasanıza hanım efendi. Teşkilat Refik, on beş yaşına takılıp kalmış, on beş yaşında kitaplara sevdalanmış, hala on beş yaşındaki bir delikanlının sevgilisine bakarken duyduğu şevkle sevgili kitaplarını inceliyor. On beş yaşındaki bir çocuğun müstehcen dergilere şehvetle bakışı gibi bakıyor onlara. Demek istiyorum, demiyorum…
Refik amca halinin farkında… Omuzları titreyerek gülüyor yeğenine.
-E ihtiyarlara bakmak zordur esasında, diyor.
Aceleyle tıkıyor muzlu pastayı ağzına, tekrar çocukları soruyor. Telefonumdan resimlerini gösteriyorum, keyifle gülüyor. İstediği konuyu açıp istediği zaman kapatıyor. Anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor. Anlattıkları geçmişe ait yine… Kitabın eskisi gibi matemin de eskisi kıymetlidir onun gözünde.
-Harb-i umumiye girmeyecektik üstad, bizim kimseye tokat atacak takatimiz yoktu savaşa soktuklarında. İki aklı evvelin aklına uyduk, dünya ile güreşmeye soyunduk. Elde kalan memleket parçasına göre ayağımızı uzatıyoruz şimdi.
Onun teselli edilemez matemidir Harb-i umumi… her konu döner dolaşır ona gelir. Yanıbaşımızda Suriye kaynıyormuş, oluk oluk kan akıyormuş umursamaz. İlle Harb-i umumi, çünkü bugün Suriye’de akan kanın müsebbibidir Harb-i umumi.
-Ne istiyor bu sayın Kürtler anlayana aşk olsun. Anasının dilini bilmiyorsa ayıp, Türkçe bilmiyorsa yazık… Türkçe bilmeyen Kürt ne işe yarar Allah aşkına. Oturup ‘Türkçülüğün Esasını’ yazmış. Türk kavim adı değil esasen. Herkes bir unsura mensuptur ama bu memleketteki mevcudiyetinin adı Türktür. Bunu Avrupalıya anlatamazsın esasında. Kavmiyet, anasır, milliyet… bunların arasındaki farkı anlamaya müktesebatları elvermez…
Yürüyemiyormuş, mevsimlerin farkında değilmiş, evlad ü ıyal yokmuş, ömrün zevaline yetişmiş derdi değil Refik Amca’nın. Doğduğu yılı ayı soruyorum, ‘rivayet muhtelif’ diyor. Lafı Bedizüzzaman’a getiriyor.
-Muhakeme edilirken oradaydım. Kavruk, asabi bir adamdı. Ne verilecek cezayı umursuyordu, ne aklanmayı. ‘Kimi isyana teşvik ettim, kime nifak anlattım. Biz memleketin dinine, harsına mugayir kelam etmedik’ diye savunmasını yaptı. Mahkeme çıkışında Anadolu’dan gelmiş talebeleri çevirdi etrafımı. ‘Dünya kadar yoldan geldik, göremedik. Ne dedi anlat!’ diye sordular. Eğer bir yoldan bahsedilecekse Bediüzzaman o yolu açmıştır. Sair adamlara ihtiyaç yoktur esasında.
Artık zihni tekrara düşmüş bu ihtiyar adamın bizi gece gündüz meşgul eden onca problemi tereyağından kıl çekercesine kolaylıkla izah yoluna sokması kıskandırmıyor değil beni. Biz nice çile çekip düşeceğiz kalkacağız onun gibi basit formüllere vurup çözmek için hayatı…
Bir araya gelmişken birkaç dostu arayıp onunla görüştürdüm. Dostlarının sesini duymak onu memnun etmişti. İki buçuk saat kadar yanında kaldıktan sonra izin istedim Refik Amca’dan. Belki son kez de olsa İstanbul’u gezmek, dar sokaklara girmek, türbe, cami, kilise, okul gezmek arzumu dile getirdim.
-Bahar gelsin, havalar ısınsın, çıkarız, dedi.
Bahara çıkarması için bizi, yüreğimden bir dua saldım gök katına.
Haraç vermek zorunda kalmış bir Yahudi gibi ikircikle kitap raflarında dolaştırdı ellerini. Kanuni’nin doğu politikası hakkında yazılmış bir tezi seçip uzattı bana. Sonra kitabı geri çekip sayfalarının arasında bir kupür olup olmadığını kontrol etti ve tekrar uzattı kitabı.
-Hediyemdir... Kanuni mühim adam… dedi.
-Sen de öylesin dedim.
Güldü. Havalar ısınınca İstanbul’u gezmek üzere sözleşip ayrıldım odasından. Ona bu kadar özenle bakan muhterem hanımın elini sıktım ve eve dönüş yoluna koyuldum. Yolda yağmur yağıyordu, Refik Amca, bir kedinin suya eğilişi gibi kitapların üzerine eğilmiş okuyor olmalıydı…
HAKKINDA YAZILANLAR
Teşkilat Refik, rahmete erdi
Mehmed Niyazi
Zaman
Mehmed Niyazi'den: Teşkilat Refik, rahmete erdiMarmara Kıraathanesi’ne ilk gençlik yıllarımızda gitmeye başladık. Orada Ziya Nur Aksun, Erol Güngör, Nuri Karahöyüklü, Saip Atademir, Mükremin Halil Yinanç gibi değerli büyüklerimizle birlikte Refik Demir ağabeyimizi de tanıdık.
mehmedniyazi_zmnMarmara Kıraathanesi’ne ilk gençlik yıllarımızda gitmeye başladık.
Orada Ziya Nur Aksun, Erol Güngör, Nuri Karahöyüklü, Saip Atademir, Mükremin Halil Yinanç gibi değerli büyüklerimizle birlikte Refik Demir ağabeyimizi de tanıdık. 27 Mayıs darbesinden sonra herkesin yüzü asıktı; milletin sevgilisi olan Adnan Menderes bir darbeye kurban gitmişti. Milletin geleceği, Demokrat Partililerin durumu kamuoyunda ciddi bir endişe kaynağı idi. Refik Demir daha çok Ziya Nur Aksun, Erol Güngör ağabeylerin masasına otururdu. Refik ağabey Yalova’nın Güney köyünden idi; o köyden de Milli Birlik Komitesi’nden üyeler, subaylar vardı. Onlardan haber getireceği için Refik ağabeyin masasına otururduk. Bazı münasebetsiz adamlar Refik ağabeyin masasına oturunca Refik ağabey, karşısındakini ona gösterip; “Bu teşkilattandır” diyerek adamı uyarır; o da biraz oturduktan sonra kaçar giderdi. Böylece daha rahat bir konuşma ortamı doğardı. Adam kaçırmaları bu şekilde devam ettikçe Refik ağabeyin ismi de “Teşkilat Refik” olarak kaldı.
|
Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz "
İyi ki, biyografi.net var!" |
|