|
Alev Alatlı
( 1944)
yazar, düşünür
1944 yılında İzmir’de doğdu. Liseyi Tokyo’da American School in Japan’da okudu. Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nü bitirdi (1963). America’da Vanderbilt Üniversitesi’nde (1965) ekonomi, Darthmouth Koleji’nde felsefe (1968) mastırı yaptı. Canaan Koleji’nde kalkınma ekonomisi öğretim üyeliğinde bulundu (1968-1969). Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı’nda ekonomi uzmanı olarak çalıştı (1970-1972). Amerika’da California Üniversitesi’nde ruhsal dilbilim araştırma görevlisi oldu (1972-1974). İstanbul’da Çağdaş Yayıncılık’ta Bizim English dergisini yönetti (1981-1984). Yazko Somut, Nokta, Sur, Türk Edebiyatı, Cönk, İnsan ve Teknoloji dergilerinde incelemeleri çıktı.
ESERLERİ:
roman; Yaseminler Tüter mi Hala? (1984), İşkenceci (1987), Viva La Muerte (1992), Nuke Türkiye (1993), Valla Kurda Yedirdin Beni (1993), O.K. Musti Türkiye Tamamdır (1994). Son dört kitabı ‘Or’da Kimse Var mı?’ genel başlığını taşıyan dörtlemedir. Kadere Karşı Koy A.Ş. (1995), Aydın Despotizmi (1986) ise incelemedir.
Haberlerin Ağında İslam (1985), Filistin’in Sorunu (1986), En Emin Yol (1986), adlı çevirileri yayımlandı.
ESER-AYRINTI
Or'da Kimse Var mı?
Kitap 3
Valla, Kurda Yedirdin Beni
Alev Alatlı
Boyut Yayınevi
"Or'da Kimse Var mı?" dörtlüsü azgın iştahların beslediği cehaleti şehvetle bağrına basan Türkiye toplumunun kıydığı bir aydının, Günay Rodoplu'nun öyküsü. Dörtlünün birinci kitabı, "Viva La Muerte!", hızla yabancılaşan Türkiye toplumunda bi haymatlos gibi yaşamak zorunda kalan Rodoplu'nun, ezilmesini, pasifize edilmesini anlatır. İkinci kitap, "'Nuke' Türkiye!"de, cehaletin sadece bizim toplumumuza özgü olmadığını, Türk aydınının, Batı'nın hemen her zaman şiddetle sonuçlanan kendini beğenmişliği ile de uğraşmak zorunda kaldığını anlatır. "Bu toplumda 'biliyor' olmak mutlak surette bir haksızlığa maruz kalmak demektir. Çünkü, bilgi borçlandırır, 'anlamak' zorunda bırakır. Cahil, acıma duygusu uyandırır. Yıkıcılığı bağışlanır. Bu, onların lüksüdür. Oysa aydın, bilgilenmek gibi bir suçtan müebbeden mahkum edilmiştir." diyen Alev Alatlı, üçüncü kitap, "Valla Kurda Yedirdim Beni"de, Türk solunun ve Kürt meselesinin panoramasını çizerken, yeni sorular ve sorunlar ortaya koyuyor. "Yoksulluk, paylaşımdır: Parayı, gıdayı, aklı, yeteneği, bilgiyi, tecrübeyi, serveti, her şeyi, yoksulluk, şeffaflıktır. Yoksulluk dürüstlüktür. Yoksulluk, kendine saklamamak, istif etmemektir. Yoksul adam şoven olmaz, çünkü kaderi paylaşır. Çünkü bilir ki, güneş, kahkaha çiçeklerini de ısıtır, devedikenlerini de." "Oğul bu muydu sadıklığın! Valla, yedirdin kurda beni!"
SÖYLEŞİ
Panteizm zaten kapitalizmin dinidir
Akşam 13 Eylül 2011
Yazar Alev Alatlı Başbakan Erdoğan'ın Demokratik Açılım projesini paylaşmak için kahvaltıda buluştuğu aydınlar arasındaydı.
Satır arası...
Yazar Alev Alatlı Başbakan Erdoğan'ın Demokratik Açılım projesini paylaşmak için kahvaltıda buluştuğu aydınlar arasındaydı. Ama Alatlı'nın Kürt sorunu üzerinde kafa yorma sürecini yakın dönemin kahvaltılı, kameralı, bol mesaj kaygılı buluşmasına indirgemek büyük haksızlık olur. Bu nedenle, unutanlar için yazarın Or'da Kimse Var mı? dörtlüsünün üçüncü kitabı olan Valla, Kurda Yedirdin Beni'yi ve konuyla ilgili çok sayıda dergi ve gazetede yayınladığı makalelerini hatırlatayım. Zira Alatlı, 1993'te yazdığı kitabın üzerine pek bir şeyin değişmediği görüşünü üzerine basarak vurguluyor. Bu nedenle, Alev Alatlı'nın perspektifinden bol kavramlı bir Türkiye ve Kürt sorunu analizi sunuyoruz bugün.
Demokratik Açılım süreci için 'entelektüel altyapısı olmayan bir projeydi' diyen Yazar Alev Alatlı, 'PKK ile Kürt sorununu ayırmak lazım. PKK başından beri mafya meselesiydi, özgürlükçü Kürt hareketi falan değil. Özgürlükçü Kürt hareketi, Kürt soluyla birlikte gitti' görüşünde
Şenay YILDIZ/
Alev Alatlı ile çarşamba günü Beykoz'daki evinde gerçekleştirdiğimiz söyleşinin güncel siyasete ilişkin bölümleri de en az paçozlaşma tartışmaları kadar ilgi çekici. Yazarın hızlandırılmış kapitalizm, muhafazakarlık ve kadim değerlerin korunması, dünya tarihi sarkacının muhafazakar solda duracağı gibi pek çok değerlendirmesi aynı pencereden bakıp, farklı şeyler düşünmemize yol açabilir.
- Siz açılım sürecinin başında Başbakan Erdoğan'la kahvaltıda buluşan aydınlar arasındaydınız. Kürt meselesinde nasıl bir bumerang bizi bugünlere sürükledi ve 90'lara dönmeyi bile tartışır hale geldik?
Ben teşhislerle hiçbir zaman hemfikir olmadım. Yani, ideoloji yoktur, psikoloji vardır kanısındayım ve bu psikoloji hiçbir zaman Kürtlere ilişkin olarak ortaya konulmadı. Kürtler hiçbir zaman tanınmadı ama Türkler de tanınmadı! Entelektüel altyapısı olmayan bir projeydi. Çünkü karşıda açılıp kapanan musluk yok. '90'lara dönüyoruz' diye bir şey de yok. 90'lardan ne zaman çıkıldı ki, dönülsün?
APO'NUN ABLASI PROTOKOLDE
- Bir yanılsama içinde miyiz?
Kesinlikle, ben baştan beri yanılsama görüyorum. Başbakan bir siyasetçi olarak atılması gereken adımları atmaya çalıştı. Bana sorarsan, zevahiri kurtarmaktan çok öteye gidemeyen girişimlerdi ama 'Bir politikacının bunu yapması gerekir' diye düşünüyorum. Başbakan Erdoğan'ın dediği söze katılıyorum. Kürt sorunu yoktur, PKK sorunu vardır. Kürt sorunu bitmez, ancak yönetilir. PKK ne kadarı Kürt, ne kadarı Alman, ne kadarı Amerikan belli olmayan bir mafyadır. Mafya nerede bitmiş de bizde bitecek? PKK ile Kürt sorununu ayırmak lazım. PKK başından beri mafya meselesiydi, özgürlükçü Kürt hareketi falan değil. Özgürlükçü Kürt hareketi, Kürt soluyla birlikte gitti. Apo'nun ablasının bile kendisini özgürlük savaşçısı zannettiği bir topluma dönüştük. Ne işi var protokolde? Bunlar paçozluk değil de nedir Allah aşkına? İş etnisiteye girerse, farklı konuşacağız.
- Nasıl farklı konuşacağız?
Türkiye bir imparatorluktan bir ulus devlet kotarmak zorunda kaldığı bir dönemden geçti ve biz onlarca farklı yerden bir küçük yarım adacığa sıkıştık. Ama Türkiye Cumhuriyeti etnik olarak kimsenin üstüne gitmedi. Türkiye'de etnisiteden dolayı hak alınamadı gibi bir durum yok. Genelde baskıcı bir dönem yaşandı, bundan ne çektiysek, hepimiz çektik. Benim ailem muhacir, bizimle de herkes alay ediyordu muhacir diye. Ama bu olur. Düne kadar ekonomik kalkınmamızın, eğitim sistemimizin ne olduğu bellidir. Bazılarımız daha yoksul kalmış olabilir ama bu da geçecek olan bir süreçtir. Tüm bunların üstüne, bu durumdan yararlanmak isteyen ve hızla uluslararası mafyaya dönüşen bir örgüt oluştu.
TARİH HATASI
- Uluslararası mafyalaşan bir PKK ne olacak peki?
Mafyayı bertaraf etme yolları denenecek. Halleşebilirsek, bununla halleşeceğiz. Geri kalanı kendi kendini yok edecektir, etmek zorundadır. Ulus devletlerin yok olduğu bir zamanda, ulus devlet çıkmaz. Tarih hatası çıkar ortaya. BDP liderliği de bunu görüyor ama Netanyahu gibi tribüne oynuyor.
- AKP'nin bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok başarılı buluyorum, çünkü evin içinden konuşuyor. Bir Semra Özal'ı düşünün, bir Emine Hanım'ı düşünün. Hangisi evden konuşuyor? Emine Hanım. Ben bu nedenle AKP'ye oy verdim, veririm de.
Sol muhafazakarlık gelecek
- Nereye doğru gidiyor Türkiye size göre?
Arsız bir dünyanın parçası olmaya doğru giden bir Türkiye görüyorum önümüzdeki 25-30 sene. Ama dünya tarihi böyle sarkaç gibidir. Bir böyle azar, arsız tüketimle savrulur. Sonra bir geriye dönüşü olur, muhafazakarlaşır, sola döner. Şu anda sarkaç halen sağa doğru gidiyor. Türkiye onunla beraber sol muhafazakarlığa doğru dönecektir.
- Sağ muhafazakarlık döneminde miyiz şu an?
Hayır canım, şimdi muhafazakarlık yok ki, şu anda paçozluk var! Muhafazakar olabilmek için de eğitim ister. Eğitimli olacaksın ki neyi muhafaza ettiğini, değerlerini bileceksin. 3.5 yıllık eğitimle neyi muhafaza edeceksin? Sakın başörtüsünü muhafazakarlıkla karıştırmayın. Tersine, İslamiyet arsız tüketime direnebiliyor mu, bunu sormak lazım. Bence, hayır! Türkiye'de şu an Panteizm'in tüm işaretleri var. Reiki'lerden, plates'lere hepsinde bunun izleri var. Bugün uygulamalarını gördüğümüz İslam ne kadar İslam'a uygun ki? Bu iktidarın evden konuştuğu doğru, ama muhafazakarlar iktidarda değil.
KOZMİK ODA MÜSLÜMANLARI
- İslami hayat tarzını seçenlerle seçmeyenlerin ilişkileri çok tartışılıyor. Ertuğrul Özkök gettolaşmaya gider miyiz diye bir yazı kaleme aldı. Sizce gider miyiz?
Evin içinden konuşulduğu sürece hiçbir yere gitmez. Ama sen expat olmakta ısrar edersen kendini gettoya mahkum edeceksin demektir. O zaman expat'lar kendilerine başka yer bulacaklar. Ben expat değilim, hiç olmadım. Örtülü müyüm? Hayır. Örtünecek miyim? Asla. Ama bunlar ayrı. Tabii şu da var: İslamiyet'in bu kadar şartı varken, örtünün başrole çıkartılması hem çıkaran, hem çıkartan açısından kolaycılıktan ibarettir.
- Sarkacının öbür tarafı neden sol muhafazakarlık?
Çünkü emeği ortaya koyacak tek şey o gibi görünüyor. İslamiyet direnemeyecek, emeğe saygıyı beceremeyecek gibi görünüyor kapitalizmle çok iç içe geçtiği için. Mesela Suudi Arabistan Kralı, Katar Emiresi, Ürdün Kraliçesi'nin hallerine bakın. Hızlandırılmış kapitalizmin alternatifini kim getirecek? Mekke'de 5 yıldızlı otel yapan, 5 yıldızlı otellerde devre mülk alan kozmik oda Müslümanları mı? Panteizm zaten kapitalizmin dinidir. Spinoza ile Adam Smith aynı şeyi söyler. Bu nedenle, Türkiye'nin çekiç olması lazım ama bu arada kendi paçasını toplaması lazım. Gerçi o çamur, ille de sana sıçrar. O nedenle kadim değerleri kavramlaştırmak ve orada seçim yapmak gerek.
Türkiye çivi değil, çekiç olmalı
- Murat Belge gibi güven sorunu yaşamadınız yani?
Hayır. Çünkü iki şey görüyorum. Birincisi, daha iyi bir alternatif yok. İkincisi, ne olursa olsun, evden konuşulması gerektiği kanısındayım. Bir sürü hata var ama evden konuşan daha hızlı çözecektir. Siyasilere bakınca Tansu Çiller, Mesut Yılmaz... Türk vatandaşı ama buradan değil. Yaşadığı ülkenin kültürünü taşımayan, dışarıdan gelmiş kişiler için kullanılan 'expatriate' terimi vardır, kısaca expat denir. Başbakan expat değil, bence başarısı oradan geliyor. Evin içinden konuşuyor ve has. Ben köprünün geçilmesi aşamasında hiçbir şekilde sarsılmasını istemedim. Çünkü, yeni dünya düzeninde ya çekiç olacağız, ya çivi. Türkiye çekiç olmayı seçiyor gibi görünüyor. Bir çivi olmaktansa, ben de doğrusu çekiç olmayı tercih ederim.
- Röportajın başından beri sorguladığınız sürecin bir kısmı AKP iktidarını kapsıyor. Dolayısıyla onlar da bu sürecin bir parçası, değil mi?
Tüm bu sürecin bir parçası tabii ki. Ama zaten korkutucu olan tek bir iktidarın çözebileceği şeyler değil bunlar. Olmayan muhalefet, yalaka entelektüeller, yalaka basın... Nasıl çıkacak bu adamlar bu işin içinden? İktidarlar da tedib edilmek zorundadır. Ama görüyor muyuz bunu?
- Gerçekten yapabilecek konumda mıyız peki?
Tabii ki yapabilecek konumdayız. Ama kaybedeceklerimizden korktuğumuz için konuşmuyoruz.
twitter'ın gündemi paçozluk
Alev Alatlı'nın dün AKŞAM'da ilk bölümü yayınlanan 'Beyaz Türkleri paçozluk küstürdü' başlıklı röportaj Twitter'da oldukça ilgi gördü. Kimi okurlar yazar Alatlı'ya hak verirken, eleştirel yorumlar da yer aldı. Yazarın 'Sütun yazarlığına yeni terfi eden Rahşan Gülşan'in yerli yersiz ahkamı çoğu kez paçozluktur' değerlendirmesine Twitter'dan ilk tepkiyi veren Gülşan şöyle yazdı: 'Aman da Alev Alatlı bana paçoz demiş... Ben ona ne demeliyim acaba? Yelloz? Egosantrik? Ay pek eğlencelii:)'
Twitter'da gün boyu devam eden paçozluk tartışmasına damga vuran yorumlardan bazıları şöyle:
- Vay be bir paçoz kelimesi ne kadar çok anlam içeriyormuş! Bknz: A.Alatlı :))
- Günün gazetelerinde kafama takılan tek soru: 'baş harfi küçük' alttan abi, Alev ablaya kızar mı 'Niye adımı paçoz listende geçirmedin?' diye...
- Alev Alatlı hem nalına hem mıhına. İlginç söyleşiyi tavsiye ederim: Beyaz Türkleri paçozluk küstürdü.
- Paçoz kavramı üzerine bir felsefesi var bugün AKŞAM'daki seri röportajın ilk bölümünde, olağanüstü.
- Alev Alatlı basında ''paçoz'' örnekleri olarak Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut, Ayşe Arman ve Rahşan Gülşan örneklerini sıraladı..:)
- Paçoza paçoz diyene paçoz diyen biri olarak olmaması gerekir:) Zincire bir halka olarak kendini eklemiş olursun.
- Paçoz Türkler hakkında üşenmeyip kitap yazmak da bir paçozluk değil midir?
- Hakkını yemeyelim, AKŞAM'daki Alev Alatlı röportajı güzel iş. Röportajın sorusu da, 'Basında en paçoz diyebileceğimiz modeller kimler?'
- Paçoz çorbası. Alev Alatlı'nın egosu da ayrı bir paçoz.
- Alev Alatlı'dan çok güzel bir analiz ve tespit. Ben katılıyorum; fikren de kahkahalarla da.
- Alev Alatlı'nın 'Paçozluk' tespiti çok doğru. Bizim nesil 'Leşlik' kelimesini kullanıyor gerçi o noktada...
- Alev Alatlı'nın AKŞAM Gazetesi'ne verdiği röportaj okunmalı. Paçozluk kavramını fena irdelemiş. İyi mi yapmış? Bence iyi yapmış:)
- Son büyük Türk düşünürü Alev Alatlı'ya göre beyaz Türkleri paçozluk hayata küstürmüş:) Ulusalcılık paçozluğuna o yüzden sarıldılar zahir :))
- 'Hızlandırılmış kapitalizmle beraber bir eblehleşme ve paçozlaşma süreci yaşanıyor' A.Alatlı çift dalıyor piyasaya.
SÖYLEŞİ
Beyaz Türkler'i paçozluk küstürdü
Akşam 14 Eylül 2011
Yazar Alev Alatlı, kitapları ve makaleleri ile edebiyat, siyaset ve felsefe dünyamıza katkıda bulunan bir isim.
Satır arası...
Yazar Alev Alatlı, kitapları ve makaleleri ile edebiyat, siyaset ve felsefe dünyamıza katkıda bulunan bir isim. ODTÜ'de aldığı Ekonomi ve İstatistik eğitiminin ardından gittiği ABD'de ekonomi alanında araştırmalarına devam ederken; felsefe, ilahiyat, düşünce ve medeniyet tarihi üzerine de odaklandı. Yurtdışında kaldığı yıllarda okudukları ve gördükleri onun ülkesinden ve kültüründen yabancılaşmış bir ekonomiste değil; tam tersine daha fazla anlamaya ve anlatmaya çalışan bir entelektüele dönüşmesine yol açtı. Aşağıda okuyacağınız söyleşiyi yapmak için kapısını çaldığım Alatlı, yakında piyasaya çıkacak olan 'Beyaz Türkler Küstüler' isimli kitabı için son rötuşları atıyor. Yeni kitabında, Türkiye'de paçozluğun her alanda hakim olmasından duyduğu endişeyi dile getirecek olan Alatlı, Cüppeli Ahmet Hoca'dan İvana Sert'e, Ertuğrul Özkök'ten Serdar Turgut'a, Ayşe Arman'dan Rahşan Gülşen'e pek çok ismin 'paçozlaşma' olarak kavramlaştırdığı tavır ve yazılarını eleştiriyor, paçozlaşma sürecinin Beyaz Türkler'i küstürdüğünü ve eblehleşmeyi tetiklediğini anlatıyor. Alev Alatlı'nın Türkiye siyasetine ilişkin kafamızdaki eklektik düşünceleri birleştireceğini düşündüğüm yorumlarını yarın sizlerle paylaşacağım.
Şenay YILDIZ/
Hızlandırılmış kapitalizmle beraber bir eblehleşme ve paçozlaşma süreci yaşandığını belirten Alev Alatlı, bunun Beyaz Türkler'i küstürdüğünü söylüyor. Alatlı 'İslamiyet diye bir din varsa, Cüppeli Ahmet'in konuşmaları paçozluktur. Serdar Turgut'un yazılarının kısmı azamı paçozluktur. Aklımda karısı Rana'dan başka bir şey kalmaz! Ertuğrul Özkök'ün gazetecilik yapacağı yerde kişisel yaşamını sergiliyor olması paçozluktur. Keza Ayşe Arman'ın teşhirciliğe varan gazeteciliği paçozluk örneğidir' diyor
Yazar Alev Alatlı ile çarşamba günü Beykoz'daki evinde hayat, siyaset ve Türkiye üzerine yaptığımız sohbetten geriye aşağıdaki sarsıcı söyleşi kaldı.
- Yeni çıkaracağınız kitabınızdan biraz bahseder misiniz?
Beyaz Türkler Küstüler adında ve paçozluğun hikayesini anlatıyor.
- Paçozluk kavramını açar mısınız?
Paçoz, kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, küstah, beş para etmez, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, rüküş, hoyrat, içtensiz, pespaye, nekes, terbiyesiz, aşağılık, ahlaksız, kalleş. Dostoyevski 'Puşlost' (Poshlost) der. Topluma musallat olan, iblis ayarlı, paçozluktur, Puşlost. İşte kitap paçozluğun hikayesi. Puşlost tüm bu kavramları içinde toplayan tanımlama. Bizde de Ömer Seyfettin'in Efruz Bey tiplemesi, Nesin'in Zübük'ü kısmen buna yakındır. Ama benim ele aldığım paçozluk süreci Puşlost'a daha yakın ve korkum o ki, bu iblis Türkiye'ye yerleşmektedir. Paçozluğun dini, ırkı, sınıfı, cinsiyeti, ırkı yoktur ve giderek Türkiye'ye yerleşiyor.
ETNİSİTESİ, DİLİ, DİNİ YOK
- Siz Beyaz Türk kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?
Beyaz Türk, asıl rahatsızlığının -bilinçli veya bilinçsiz olarak- paçozluk olduğunu görendir. Böyle içinde kavramlaştıramasa, daha eklektik anlatsa da görebilen; gelecek kaygısı olan ama nedenlerini oturtamayan; bütünü göremeyen ama paçozluk rahatsızlığını hisseden. Kürt de olabilir, başka etnisite de. Beyaz Türk'ün hiçbir etnik ayrımı, dinle imanla ilgisi yoktur.
- Beyaz Türkler'in küstüğü nedir?
Yarınların hep ihanet ettiği insanlar bunlar. Umutla bakıyorlar paçozluktan kurtulmak için ve bir ömür ihanet görüyorlar. Hayatın ihaneti gibi bir şey bu, kişisel değil. Küsülen o.
CÜPPELİ'NİN KONUŞMASI
- Tanıdığımız figürlere yönelik eleştiriler de var mı kitapta?
Tabii var. Biliyorsun, ben insanları bireyler olarak değil de, belli bir akımın iyi örnekleri olarak ele alırım. O insanın bütünü öyle olmasa da, o hareket paçozluktur demek için. Mesela Cüppeli Ahmet'in konuşmaları paçozluktur.
- Neden böyle görüyorsunuz?
Bu, röportaja sığmaz, ayrıntıları kitapta olacak. Ama, eğer İslamiyet diye bir din varsa, bu adamın dini sohbetleri paçozluktur! Paçozluğu az veya çok hayatın değişik alanlarında görüyorsun. Üniversitede, basında...
ÖZKÖK VE TURGUT
- Basında en paçoz diyebileceğiniz modeller kimler?
Hangi birini söyleyeyim ki? Mesela Serdar Turgut'un yazılarının kısmı azamı paçozluktur. Ne arka planını, ne bilgisini yansıtan, nekes paçozluktur. Aklımda karısı Rana'dan başka bir şey kalmaz! 'Bermuda Müsellesi' diye Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında Fethullah Gülen imzasıyla yayınlanan o kocaman yazı paçozluktur. Hocanın anlatacağı başka şeyler olmalıydı. Ertuğrul Özkök'ün gazetecilik yapacağı yerde kişisel yaşamını sergiliyor olması paçozluktur. Keza Ayşe Arman'ın teşhirciliğe varan gazeteciliği paçozluk örneğidir. Sütun yazarlığına yeni terfi eden Rahşan Gülşen'in yerli yersiz ahkamı çoğu kez paçozluktur.
Ülkenin her tarafına yayılıyor
- İnsanlar sarsılsın mı istediniz bunları yazarak?
Hayır, ben sadece Beyaz Türkler'in derdini anlatmak istedim. Dostoyevski'nin Puşlost'u gibi, paçozluk iblisi tüm kurumları sardığı zaman
sıkıntı başlıyor. Bunlar Başbakan'dan tutun, herkese akıl verirler. Böyle de küstahtırlar. Herkesin herkesle yer değiştirebildiği, birisi gittiğinde hiçbir şeyin değişmediği bir durum paçozluktur. Muhafazakar görünen ve 90 tane örtünün arkasına sığınan da paçozluk sergileyebilir, bikinin içindeki İvana Sert de, Eda Taşpınar da. Paçozluk süreci değişik biçimlerde ülkemizin her tarafına yayılıyor ve revaç buluyor.
CEO'lar dünyanın yeni aristokrasisi
- Nasıl başladı bu anlattığınız paçoz tipolojisinin Türkiye'ye yayılması?
Eblehleşme süreciyle başladı, Türkiye'ye özgü de değil, uluslararası bir mesele. Bu hal 80'lerin başından beri dünyaya yapışmış ve yayılıyor. Berlusconi veya Sarkozy'nin paçozluklarının prim yapıyor olması boşuna değil. Sarkozy ve Carla'sı Fransız medeniyetinin temsilcisi olabilir mi? Ama paçozluk dünyaya hükümran da olmaz.
- Bu bahsettiğiniz paçozlaşma süreci nasıl açıklanıyor?
Öncelikle bütün dünyada dinlere ne oluyor, onu görmek lazım. Hiyerarşik örgütlü dinlerin hepsinde sallanma, yıkılma var. Peki bu hiyerarşik yapılanmalar ortadan kalkınca ne olacak? Onun yerine demokrasi diye yücelttikçe yücelttiğiniz, sıradan insanların iktidarı gelecek. Furedi'nin (Frank) 'Nereye Gitti Bu Entelektüeller?' kitabında anlattığı sıradan insanların entelektüelleri kaçırması 1980'lere denk düşüyor ve biz de oradan devraldık. Sistematik bilginin reddi, akademisyenlerin dünyanın her yerinde çaptan düşmesi, bunun yerini pazar ekonomisinin alması, öğrencilerin müşteri haline gelmesi... Bu değişimle yeni bir aristokrasi sınıfı çıkıyor ortaya:
CEO'lar. Hızlandırılmış kapitalizm ve CEO'ların ortaya çıkması ile devlet başkanlarının kalitesizleşmesi aynı döneme rastlar. Bu CEO'lar, CFO'lar kendi aristokrasilerini oluşturdular. Türkiye'de de mesela Koçlar gibi uzantıları var ve kendi aristokrasilerini yaratıyorlar. Bu sınıf dışarıdaki uzantıları ile birlikte başka bir şeye hizmet ediyor.
- Neye hizmet ediyor?
Hızlandırılmış kapitalizmin karşısında İki kurum var: gümrük, vergi gibi düzenlemelerle ulus- devlet yapısı ve aşırı tüketimin karşısında durma özelliğiyle din. Şimdi, yıkılması gereken bu kurumun ikisi de yıkılıyor. Peki, yerine ne geliyor? Dünya vatandaşı.
- Kimdir dünya vatandaşı?
Dünya vatandaşı tercih ve beğenilerinde tek tiptir. Mesela bir Barbie bebek üretirsiniz, Endonezya'daki çocuk da onunla oynar, Ümraniye'deki de. Budur işte. Benzeş tüketici yaratıp, pazarı büyütmek. Bu, her zaman markette karşılığı olan, satılabilir ortak değerler yaratarak yapılır. Geçmişini satışa sürebilecek şekilde yeniden yoğurmadan CEO'ların pazarına uygun hale getiremezsin. Mesela Muhteşem Yüzyıl'ı yaparsan olur. Bu, benim paçozlaşma dediğim süreci getirir markete. 'Nesi var bunun?' diye düşünülebilir. Unutmayın ki, bugün Türkiye'de ortalama eğitim süresi 3.5 yıldır. Son SBS'de matematik başarısında Türkiye çapında en iyi il Eskişehir'dir ve başarı oranı sadece yüzde 35'tir. Fen bilimlerinde yüzde 37. Yani, Türkiye'nin markete verebilecek özgün üretimi kalmaz.
En büyüğü eblehliğin baskısı
- Neden?
Çünkü matematiksiz teknoloji, biyolojisiz çevre, notasız müzik... olmaz. Bunları yerine oturtamadığınız sürece sadece tüketicisiniz. Dünya hiçbir şekilde tersine dönmeyecek, matematik, fen, biyoloji orada olacak. Böyle giderse, Türkiye sadece tüketici kulvarında kalmaya mahkumdur. Bu eblehleşme sadece tüketiciliğe iter. Yazık, Halide Edip'e boşu boşuna mandacı, vatan haini denmiş. Bugün manda zaten gerçekleşti. ABD'ye eğitim için giden paraları görün, sizin Sulukule'den çıkan Sibel Can'ınızın evi Miami'de! Bu nasıl bir gidişattır, kaçıştır? Askeri otoritenin baskısı falan derler ya, eblehliğin, paçozluğun baskısı kadar büyük bir baskı yoktur. Çünkü paçoz, paçoz olmayanı göremez. Bir sürü asker intihar etti. Niye, hepsi mi delirdi yahu? Tüm bunlara bu kadar duyarsız kalabilen paçozluk nasıl yerleşti bize? Kitapta bunları anlatıyorum.
SÖYLEŞİ
Eğitim meselesi Güneydoğu'dan çok daha önemli
Akşam 10 Aralık 2012
Yeni YÖK Kanunu Taslağı'nda eğitim-istihdam uyuşmazlığı, hayat boyu eğitim, diplomalı işsizlik gibi reel sorun ve çözümlere odaklanılmadığını belirten Alev Alatlı diplomalı işsizler ordusu tehlikesine dikkat çekiyor. 'Bu durumda 2023 hedeflerini unutmamız gerekecek' diyen Alatlı, eğitim meselesinin Güneydoğu sorunundan daha önemli olduğu görüşünde
SATIR ARASI...
Bu ülkedeki hemen herkesin hayatını etkileyecek olan Yükseköğretim Kanunu Taslağı son birkaç aydır eğitim camiasında farklı boyutlarıyla tartışılıyor. Aralık ayı içinde yasalaşması beklenen tasarıyla ilgili söyleyecek sözü olanlardan biri de Alev Alatlı. Kendisini yazar kimliğiyle kodlayan okurlar için Alev Alatlı'nın senelerce ders vermiş bir akademisyen ve Kapadokya Meslek Yüksek Okulu'nda Mütevelli Heyet Başkanı olduğunu hatırlatalım. YÖK Yasa Taslağı konusunda Türkiye'nin önde gelen eğitimcileriyle beraber hareket ettiğini belirten Alatlı, Türkiye'nin 2023 hedeflerini tutturması için mevcut tasarıda köklü değişiklikler yapılması gerektiğini vurguluyor.
Şenay YILDIZ
Alev Alatlı çok tartışılan Yükseköğretim Kanunu Taslağı'nı ve Türkiye'nin eğitime ilgili sorunlarını AKŞAM'a yorumladı:
- Şu anda hazırlığı yapılan Yükseköğretim Kanunu Taslağı'nda sizi rahatsız eden şey nedir? İçinde ne var veya olması gereken ne yok?
Türkiye'nin 2023 hedeflerine göre milli gelirin 2 trilyon dolara yükselmesi, nüfusun 82 milyon civarında olması, ortaöğretim okullaşma oranının da yüzde 100'e çıkarılmış olmasını bekliyoruz. Bu hedefler hükümet ve Başbakan tarafından dile getirilen, hakikaten sevindirici hedefler ve gerçekdışı değil. Fakat genç nüfusun böyle bir büyümeyi kaldıracak donanımda olduğu varsayımı üzerine kurulu bir hedefler bütünü. Peki, genç nüfus 21. yüzyılı göğüslemeye hazır mı? Hayır, değil.
BİRİNCİ LİGDE REKABET
- Neden mevcut genç nüfus 2023 hedeflerine ulaşmada yeterli olmaz diye endişeleniyorsunuz?
Türkiye'de istihdam edilebilir genç nüfusun eğitim kalitesi birinci ligde rekabet edemeyecek kadar düşük. Kalkınma hedeflerini tutturacaksak, örneğin, ihracatın yüzde 30'unun ileri teknoloji ürünü olması lazımken, bizim ihracat kalemlerimizin sadece yüzde 3'ü ileri teknoloji ürünleri. Yüzde 30'ları bulmak için nitelikli işgücüne sahip olmamız lazım. O da bizde yok. Yeni yasanın hazırlandığı bu noktada, eksiklikleri derleyip toplayacak radikal bir düzenlemeye gidilmesi ve sanayi, ticaret ve hizmet sektörünün istihdam edebileceği nitelikte işgücü oluşturacak önlemlerin alınması lazım. Eğer bunu yapamazsak, 2023 hedeflerini unutmamız gerekecek. AB'nin 2000 Lizbon süreci ile başlayan orta ve uzun vadeli planları var: Büyüme için gerekli olan becerileri listeliyor ve bu listeye göre de eğitimler planlanıyorlar. Sürdürülebilir büyüme camcı gerektiriyorsa camcı, elektronik mühendisi gerektiriyorsa elektronik mühendisi yetiştiriyorlar.
- Biz bunları pek yapmıyoruz galiba, değil mi?
Aslında yapmıyor da değiliz. Sorunlar, 2006'da yayınlanan Dokuzuncu Kalkınma Planı'nda var. Ayrıca, 2010'da yürürlüğe giren İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı da bu sorunları çözmek için var. Gelin görün ki, Eylem Planı'nın öngördüğü düzenlemeler eğitim sistemimize bir türlü yansıtılmıyor. Yağ var, un var şeker var, nedense bir türlü helva yapamıyoruz. Böyle olunca, diplomalı işsizlik yakamızı bırakmıyor. Ya diplomalı arzı fazla ya da aldığı eğitimin kalitesi yetersiz. Arz ile talebi birleştiremiyoruz, çünkü eğitim-istihdam planlaması yok. Diyoruz ki 'Bizim nüfusumuz genç, avantajımız var.' Peki neye göre avantajımız var? Evet, Avrupa yaşlanıyor. Öyleyse ne lazım? Diyelim ki, akıllı gökdelenin 99'uncu katında feşmekan cins camda çalışacak usta lazım. Peki, yetiştiriyor muyuz o nitelikte camcıyı? Uluslararası rekabette genç nüfusu ön plana çıkartabilmek için beceride avantaj sağlamak lazım, genç olmak yetmiyor. Fakat bırakın sağlamayı, sağlamak için bütünlüklü bir gayret içinde de değiliz.
GENÇ NÜFUS DERT OLABİLİR
- Bu anlattığınızdan anlıyorum ki, gereken rekabetçi altyapıyı sağlamadan insanlara '3 çocuk yapın' demenin çok da bir anlamı yok...
Yok, tabii. Tersine, eğitemezseniz dert olur. Genç nüfustan beklenen çalışıp yaşlıya bakmasıdır. Tersi söz konusu olamaz. Öyleyse, gidenin yerini çok daha donanımlı birilerinin alması lazım. Bizde henüz işgücünün donanımını yükseltecek, rekabet edilebilirliğini artıracak hayat boyu öğrenme mekanizmaları da yok. Mesela Türkiye'de 700 tane meslek yüksekokulu (MYO) var. Fakat bu kapasite kullanılamıyor. Çünkü MYO'ların itibarı yok. 'Yeni üniversite açalım, eğitim seviyesini yükseltelim, işsizlik ortadan kalksın'la da olmuyor, çünkü makro bir plan ve strateji eksik.
Gelecek 30 yılı belirleyecek
- Alev Alatlı için bu mesele neden bu kadar önemli?
Türkiye 21'inci yüzyıldaki konumunu tayin edecek son elini oynadığını, bu yasanın önümüzdeki 30-40 senenin gidişatını belirleyeceğini düşünüyorum. Bu tasarı onarılmadan, meslek yüksek okullarına dair sarih hükümlerle takviye edilmeden, Lizbon, Bologna, AB 2020 Stratejisi'yle uyum sağlamadan yasalaşırsa şayet, sürdürülebilir kalkınmanın temelini oluşturan nitelikli rekabetçi işgücü hedefini bulamayacaktır. Bu durumda 2023 beklentileri hikayeden ibaret kalır. Türkiye son 10-15 yılda büyük bir ivme kazandı ama eğer yükselişin sürmesi isteniyorsa, mutlaka nitelikli rekabetçi işgücü yaratmamız lazım. Türkiye'nin eğitim sorunu Güneydoğu sorunundan da önemli bir sorundur.
- Neden?
Eğer eğitim sorunu çözülemezse, Güneydoğu sorunu çözülse dahi Türkiye hedeflerinin gerisine düşecektir de ondan. Güneydoğu sorununun çözülebilmesi için dahi eğitim sorunun çözülmesi gerekir.
- 12 Eylül ürünü YÖK kalkmalı diye tartışılır hep. Şimdi yeni bir düzenleme yapılıyor ama kalkmasını tartışmıyoruz. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hayır, YÖK korunmak zorunda. Yüksek öğretim koordinasyon, güncelleme, izleme ister ve bütün bunları yapacak bir kurul gerekir ve dünyanın her yerinde YÖK'ün muadilleri vardır. Konuşulacak şey kalkması değil; kompozisyonunun değişmesidir.
KEVGİR GİBİ EĞİTİM
- Yeni yasayla oluşturulacak olan üniversite konseylerine Bakanlar Kurulu'nun 2 üye tayin edecek olması üniversitelerde siyasallaşma tartışmalarını yeniden tetikledi. Siz böyle bir endişe taşıyor musunuz?
Gençlerinizi layıkıyla eğitemedikten, onlara uluslararası arenada rekabet edebilecek donanımı sağlayamadıktan sonra siyasallaşsalar ne olur, siyasallaşmasalar ne olur! Bırakın, Allah aşkınıza, ülkede eğitim sistemi kevgir gibi, her yanında sular akıyor. Kapadokya Meslek Yüksek Okulu'nun Mütevelli Heyet Başkanı'yım, biliyorsunuz. Bize ½ ile ½'yi 2/4 diye toplayan çocuklar geliyor. Ev yanıyor. İtfaiyenin borusu mavi mi mor mu, onu düşünecek zamanda değiliz.
Diplomalı mesleksiz ordu büyük risk
- Yükseköğretim Kanunu Taslağı'na tüm bunları nasıl bağlayacağız? Bu neyin mücadelesi?
Bu Türkiye'de kangren olmuş yükseköğretim sorununun stratejik bir mesele olduğunu anlatmak, kamuoyunda ve ilgililerde farkındalık yaratmak mücadelesidir. Bu haliyle yeni yasa tasarısında Türkiye'deki yükseköğretim sistemi bir bütün olarak ele alınmıyor. Ayrıca tasarıda eğitim-istihdam uyuşmazlığı, hayat boyu eğitim, diplomalı işsizlik gibi reel sorunlara ve çözümlerine odaklanılmıyor. Sadece mevcut sistemin işleyişinde iyileştirme yeterli görülüyor gibi bir durum var. Oysa bu kanun Türkiye'nin önümüzdeki 30 yılını etkileyecek. Dolayısıyla lojistiğinde neredeyse hatasız olması lazım. İkincisi, YÖK kanunu YÖK tarafından hazırlanmamalı.
KOMİSYON HAZIRLAMALI
- Neden? Kim hazırlamalı YÖK kanunu?
İçİnde sanayicilerin ve ekonominin amiral sektörlerinin temsilcilerinin yanı sıra, Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, Sanayi-Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı'ndan ekiplerin olduğu bir komisyon, kurul ne derseniz oluşturulmalı ve onlar yapmalı. Hiçbir kurum kendisini düzeltecek yasayı kendisi yapamaz, realite budur. İlişkiler, maddi manevi yatırımlar, çıkarlar, dostluklar iç içe geçmiştir. Olmaz. YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya taraflar, paydaşlar arasında mekik dokuyor, olabildiğince ortak bir zeminde buluşmaya çalışıyor ama tek kişinin işi değil. Herkesin bir masa etrafında beraber oturup, işi bitirmesi lazım.
KADÜK ÇIKABİLİR
- YÖK dayatıyor diye bir algı mı var eğitim camiasında?
Henüz değil, çünkü yasa tasarı aşamasında. Ancak, 'Eğer hep birlikte çalışamazsak, başta Milli Eğitim Bakanlığı, diğer icracı bakanlıklar, teknik ve mesleki eğitimleri veren kuruluşlar sürece dahil olmazlarsa, bu yasa kadük çıkacak' algısı var. Bir sanayici mesela neye ihtiyacı olduğunu elbette bilir ama ihtiyacının okul müfredatına nasıl dönüştürüleceğini bilemez. Bu mekanizma mutlaka ama mutlaka kurulmak zorundadır. Aksi takdirde, Türkiye'yi diplomalı mesleksizler ordusu bekliyor.
Üniversiteli tostçu dönemi
- İşsizliği gidermek için bu kadar üniversite yerine meslek yüksekokulları açılsın mı diyorsunuz?
Nitelikli ara eleman yetiştirmemiz şart, bunu da MYO'lar yapar diyorum. Ancak, MYO nedir, üniversite nedir? Bu kurumları doğru tanımlamak ve aralarındaki ilişkiyi doğru kurmak lazım. Bugün Türkiye'de 187 üniversite oldu. Bu okullardan mezun olacak çocukların istihdam edilecekleri alanlar belirlenmiş olmadığı gibi, çağdaş becerilerle donatılmış olduklarını da söyleyemiyoruz. Dolayısıyla bu kadar çok üniversite açmak, eğitim-istihdam birlikteliği getirmiyor. Meseleyi çözmüyor, sadece öteliyor. Örneğin, bir düzineden fazla üniversitede uluslararası ilişkiler bölümü var. İstihdam imkanları fevkalade sınırlı. Ne yapacak bu çocuklar? Bu böyle giderse, tost yapan büfelerde üniversite mezunlarının ekmek kızarttığı günleri göreceğiz! Ekmek kızartmak elbette ayıp değil ama ekmek kızartmak için mesela Divan Edebiyatı bilmeniz gerekmiyor. Psikolojik tahribatı ve sosyal patlamayı tasavvur edebiliyor musunuz? Kaldı ki, birim maliyeti diye de bir şey var. Siz kalkıp, tornavida kullanım becerisinin yeterli olduğu işte mühendis kullanıyorsanız, Türkiye'nin kısıtlı kaynaklarını ziyan ediyorsunuz demektir. Şunu da söyleyeyim: Bu konularda derinden kaygılanan tek ben değilim. Yükseköğretimin yeniden yapılanmasına, anlatageldiğim çarpıklıkların düzeltilmesi çalışmalarına yıllarını vermiş duayenler var. Herkes işin bir ucundan tutmuş, stratejik nitelikli bu yasanın çağdaş ihtiyaçları karşılayacak şekilde yapılandırılmasına çalışıyor.
HABER
Alatlı'ya Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü Verilecek
30 Ağustos 2014
Sinema alanında Hülya Koçyiğit'e, müzik alanında Niyazi Sayın'a, edebiyat alanında Alev Alatlı'ya, tarih alanında Prof. Dr. Engin Akarlı'ya ve kurum kategorisinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'ne ödül verilecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2014 yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nin, sinema alanında Hülya Koçyiğit'e, müzik alanında Niyazi Sayın'a, edebiyat alanında Alev Alatlı'ya, tarih alanında Prof. Dr. Engin Akarlı'ya ve kurum kategorisinde Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi'ne verilmesini uygun gördüğü bildirildi.
|
Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz "
İyi ki, biyografi.net var!" |
|