"HANİ O GENÇLER MAĞARAYA ÇEKİLMİŞLERDİ DE;
Ya Rabbi bize tarafından rahmet ver.
İşimizde doğruluğu, doğru rehber bulmamızı sağla...
DEMİŞLERDİ."
Kehf; 10
Kur'ân-ı Kerîm'in 17. suresi olan el Kehf'te, nispeten tafsilatlı sayılabilecek bir
kıssa anlatılmaktadır. Bu kıssa, bir grup gencin, zalim bir hükümdardan ve toplumdan
kaçarak sığındıkları mağarada 309 sene uyumalarını ve sonra uyandırılmalarını
anlatır. Nuh tufanı gibi anonim olan ve dünyanın çeşitli yörelerindeki pek çok
toplumun efsanelerinde yer alan Eshab-ı Kehf olayının nerede ve hangi devirde
yaşandığına dair kesin bir bilgi yoktur. Her toplum, kendi bölgesinde
yaşandığını iddia etmiştir. Kur'ân-ı Kerîm'in berrak anlatımıyla bir ibret
levhası olarak gözler önüne serdiği bu olayın gerçekleştiği yer ve zamanı
mütalaa etmeden konu hakkında özet bilgi verelim.
YEDİ GENÇ ve KITMİR
Arapçada kehf; büyük mağara anlamına gelmektedir. Eshab-ı kehfin anlamı; mağara
arkadaşları/dostlarıdır. Kur'ân-ı Kerîm'de buyurulduğuna göre bir grup genç,
içinde yaşadıkları putperest topluluğun sapkınlıklarına karşı çıkarlar ve
imanlarını o toplumun zalim hükümdarının yüzüne karşı söylemekten de
çekinmezler. Bu yüzden iki ihtimalle karşı karşıya bırakılırlar; ya toplumun
inancına ve geleneklerine ayak uyduracaklardır, veya öldürüleceklerdir. Gençler
yaşadıkları şehirden, yanlarında Kıtmir isminde bir köpek olduğu halde hicret
etmek zorunda kalırlar. Büyük bir mağaraya sığınırlar. Ağzı kuzeye bakan bu
mağarada Allahü tealanın lütfu ile 309 sene uyurlar. Uyandıklarında geçen sürenin
farkında değillerdir ve en fazla bir gün uyuduklarını zannederler. Karınları
acıktığı için aralarından birini yiyecek almak üzere şehre gönderirler. Genç,
izinsiz define bulduğu için şehirde tutuklanır ve başından geçenler dönemin
hükümdarı taragından öğrenilir. Geçen 3 asrı aşkın süre içerisinde putperest
inançlar silinmiş, insanlar bu olaydan ibret alabilecek olgunluğa erişmişlerdir.
YAŞADIKLARI DÖNEM
Tefsirciler ve tarihçilerin çoğu Eshab-ı Kehfin, Hazret-i İsa'dan hemen sonra
yaşadıkları kanaatindedirler. Yine İslam alimleri, gençlerle ilgi şu bilgileri
vermektedir. İsimleri; Yemlihâ, Mekselinâ, Mislinâ, Mernuş, Debernuş, Şâzenuş,
Kefeştatayyuş ve köpekleri Kıtmîr. Yaşadıkları şehrin ismi Efsus'dur ve putperest
hükümdar Dakyanus'un zamanında mağaraya sığınmışlar ve mümin hükümdar
Teodüs'ün zamanında da uyanmışlardır.
MAĞARA NEREDE?
Uyudukları mağaranın yeri konusunda ise birbirinden çok farklı nakillerle karşı
karşıyayız. İspanya'da; Kurtuba şehri civarında bulunan Cinanu'l verd'de, Şam
civarında Belka'da bulunduğunu iddia edenlerin yanısıra Tarsus, Efes ve Elbistan
olduğunu söyleyenler de vardır. Yer tayinlerinin çoğunun Anadolu'da yapıldığı
gözönüne alınacak olursa bu kutlu gençlerin Türkiye sınırları içerisinde
yaşadıklarını düşünebiliriz. Bu nedenle Anadolu'daki 3 yerle ilgili bilgilerimizi
mütalaa edelim.
Anadolu'da mağaranın yeri için üç adres verilmektedir. Bunlardan Efes'te olduğu
iddası hıristiyanlara aittir ve mağaranın giriş yönü de, şekli de Kur'ân-ı
Kerîm'in bildirdiklerine uymaz. Sahih bilgilere en uygunu Tarsus'taki mağaradır. Fakat,
Elbistan'daki mağaraya dair kayıtlar çok ilgi çekicidir. Efsus, eski adıyla Yarpuz,
bugün Kahramanmaraş'a bağlı Afşin ilçesindedir. Bu çok eski ve tarihi şehrin adı
Arabisus idi. Bu kelime, zaman içerisinde çeşitli toplulukların lehçelerine göre
Arbsus, Arabsus, Ebsus ya da Efsus şeklinde telaffuz edilegelmiştir. Buraya Türklerin
Obruk dediklerini de biz tespit etmiş bulunuyoruz. Divan-ı Lüğati't Türk'te yer alan
bu kelimeyi Kaşgarlı Mahmud; "yere batmış, ortasında su bulunan dağ
parçası" şeklinde izah eder ki, Afşin'deki mağarada bu özellikleri buluyoruz.
Ülkemizde çok sayıda olan obruklar, yer altından akan suların gözleri gibidirler.
Türkler, yazın peynir ve yağlarını muhafaa ettikleri serin dağ yarıklarına ve
mağaralara da obruk derler.
Ünlü gezgin Ali b. Herevi'nin el yazması eserinden öğrendiğimize göre; bu zat,
560 H'de İstanbul-İznik-Seyitgazi-Konya yoluyla Obruk'a gelmiş ve burada Eshab-ı
Kehf'e izafe edilen mağarayı inceleme imkanını bulmuştur. Gözlemlerini şu şekilde
ifade etmektedir; "Obruk, Anadolu'da etraftan gelenlerin ziyaret ettikleri bir
yerdir. Söylendiğine göre; Hazret-i Ömer b. Hattab'ın oğlu Ebû Ubeyde'nin meşhedi
de burada imiş. Ben burasını görmeye azmettim. Obruk, bir dağın eteğindedir. Bir
kapıdan girilip yer altından yüründükten sonra geniş bir yere çıkılır. Burası,
yere batmış bir dağ görünümündedir. Yukarıdan gökyüzü görünür. Ortasında
küçük bir göl vardır. Etrafını Rum çiftçilerin evleri daire gibi çevirmiştir.
Bunların tarlaları dışarıdadır. İçeride bir kilise ve bir mescid vardır. Eğer
ziyaretçi müslüman ise mescide, hıristiyan ise kiliseye götürülür. Buradan geniş
bir mağaraya girilir. Mağarada, vücudlarında kılıç ve kargı izleri bulunan
cesedler vardır. Üzerlerinde pamuklu elbiseler bulunan bu cesedler, sanki hayatta
imişçesine hiç değişmemişlerdir. Bir köşede, arkalarını duvara vermiş dört
kişi daha gördüm. Bunlardan birisi çocuk, birisi esmer bir erkektir. Bu erkek,
pamuktan bir aba giymiş müsafaha ediyormuş gibi eli açık olan kolunda çocuğun
başı vardır. Yanında, bir darbe ile üst dudağı yarılmış, dişleri meydana
çıkmış bir erkek daha vardır. Bunların hepsi sarıklıdır. Burada gördüğüm bir
tabutun içerisinde bir kadın vardır ki; memesi kucağındaki çocuğun ağzındadır.
Arkalarını duvara dayamış beş kişi daha gördüm.. Yüksekçe bir yerde gözüme
ilişen bir taht üzerinde on iki erkek cesedi daha vardı. Bunlardan birisi, el ve
ayakları kınalanmış bir çocuktu. Bana, bunların cihad için buralara gelen Hazret-i
Ömer'in oğlu Ebû Ubeyde ve ailesine ait olduğunu söylediler."
Abdullah b. Abbâs hazretlerinden gelen kayda göre Eshab-ı Kehf'in mağarası
Efsus'tadır. Bu kutlu gençlere zulmeden hükümdarın ismi, kaynaklarda Dakyanus veya
Dakyüs şeklinde geçmektedir. Uyandıkları zaman karşılaştıkları hükümdarın
adı ise Teodüsyüs'tür. Dakyus Roma imparatorudur. Teodüsyüs ise, Roma ikiye
bölündükten sonraki Doğu Roma (Bizans) imparatorlarından birisidir. Ne var ki,
putperest olan Dakyüs, Anadoluyu hiç görmemiştir. Hükümdarlık yaptığı iki sene
boyunca Kuzey Avrupada savaşmış ve burada öldürülmüştür. Eshab-ı Kehf'in
Anadolu'da yaşadığı kesin olduğuna göre gençlerin karşılaştıkları Dakyüs, o
zamanki Roma idari sistemine göre bir imparator gibi imtiyazlara sahip bir eyalet valisi
olmalıdır. Hazret-i Ebubekr'in hilafeti sırasında Bizans imparatoruna elçi olarak
gönderilen Ubade, Anadoludan geçerken Eshab-ı kehf'i ziyaret etmiştir. Abbasi
halifelerinden el Vasık billah da, Muhammed b. Mûsâ isimli birisini, Eshab-ı Kehf'i
tetkik için Anadoluya göndermiştir. Yine Ali b. Yahya isimli İslam ordusu
komutanlarından birisi, bir sefer dönüşünde Eshab-ı Kehfin uyudukları mağarayı
incelemiş ve gördüklerini detaylı bir şekilde nakletmiştir. Özetle söylemek
gerekirse İslam alimleri, tarihçiler ve gezginler, Eshab-ı Kehfin Anadolu'da olduğunda
hemfikirdirler. Ama Anadolunun neresindedir? Tarsus'ta mı, Afşin'de mi? İlim
adamlarımız meseleyi berraklığa kavuşturacak ciddi bir araştırmaya henüz
yönelmemişlerdir. Böyle bir çalışma başlatılırsa, bu kutlu gençlerin 309
yıllık uyku mekanı kesin olarak tesbit edilebilecektir.
Eğer böyle bir bahtiyarlık bizlere nasip olacaksa, İmam-ı Rabbani hazretlerinin
şu sözlerini hatırlayarak ziyaret edeceğiz onları; "Eshab-ı Kehf, bir güzel
iş yapmakla, yüksek derecelere kavuştu. Bu işleri de; din düşmanları her tarafı
kapladığı vakit, kalplerindeki imanı korumak için başka bir yere hicret etmeleri
idi. Dünyanın bugünkü halinde, Peygamberimizin sünnet-i seniyyesine uyanlar ne kadar
bahtiyardır. Bugün ona iman edip az bir ibadet yapmak, sanki düşman saldırıp her
tarafı kapladığı zamanda, askerin az bir hareketinin çok kıymetli olmasına benzer.
Barış zamanında askerin bundan kat kat fazla çalışması böyle kıymetli
olmaz."
|