BAŞ SAYFA
1 Eski insanları toptan putperest görmek isteyenler buna bir de yer tanrısı ilave
etmişlerdir. Eski Türklerde yer tanrısı, dağ tanrısı gibi putperest bir zihniyet
yoktu. Zaten bu, onlardaki tek tanrı inancıyla ve yaratıcının sıfatlarıyla
çelişmektedir. Eski insanların toptan putperet oldukları, daha sonra tek
tanrıcılığa ulaşıldığı fikri, "tek tanrıcılığa Tevrat ile
ulaşıldı" iddiasında bulunan batılı bilim adamlarının tezidir.
2 Şecere-i Terakime; Ebul Ğazi Bahadır Han, s. 239, Haz. Z. K. Ölmez, Ankara-1996
3 Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye; s. 1157, 72. Baskı, İstanbul-1997
4 Türk Dünyası Tarihi, II. Baskı, s. 36, Nevzat Kösoğlu, İstanbul-1991
5 Kutadgu Bilig'de Kut ve Töre; S. Başer, s. 1, Ankara-1990
6 Amasya Târihi; II/56-61
7 Cahiliye dönemi şairlerine ait şiirler, 1900-1940 yılları arasında batılı
müsteşriklerce derlenip çeşitli dillerde yayınlanmıştır. Çoğunlukla Polonya'nın
Leipzig şehrinde basılmışlardır.
8 Dilleri anlaşılmazdan kasıt, yörede kimse tarafından bilinemeyen bir dildir.
Arabistan'da Arapçanın değişik versiyonlarının dışında, Farsça, Habeşçe,
Koptça, Rumca ve İbranice konuşulmaktadır. Bu dil, bunlarla da akraba değildir.
9 İslam Tarihi; Medine dönemi, M. Asım Köksal
10 Mu'cemu'l Buldân'da çadırın, Hendeğin kazılı bulunduğu köşelerden biri olan
Seyhân mevkiinin Zübab tepesinde kurulduğu kayıtlıdır. O günün hatırasına burada
Zübab Camii inşa edilmiştir.
11 Sahihi Müslim; Muhtasar; I/293, I/631, İstanbul-1984
12 Büğdüz'ün anlamı, Hizmet eden demektir.
13 Bu tarihten itibaren asyanın en kuvvetli devleti olan Çin'in önü yıllar sonra yine
Türklerin yardımıyla İslam ordusu tarafından Talas'ta kesilebilmişti.
14 Kutadgu Bilig'de Kut ve Töre; S. Başer, s. 77, Ankara-1990
15 Abdurrahman b. Semüre eshabdandır. Türklerle sıcak temasa geçilmemesiyle ilgili
Efendimizin emirlerini muhtemelen biliyordu. Ubeydullah b. Ziyad sahabi değildir.
16 Tarih ve Medeniyet; 57/59, Nûşirevân, Doç. Dr. Ahmet Şimşirgil
17 Kerbela Faciasında Hazreti Hüseyn ve bütün çocukları şehid edilir. Bu sırada
Zeynel Abidin'e, çok hasta bir çocuk olduğundan nasılsa ölür zannıyla ilişilmez.
Seyyid adı verilen Efendimizin soyu bununla devam eder. Bu nedenle ona, Seyyidlerin Nuh'u
adı verilir. Zeynelabidin hazretleri faciadan hemen sonra Şam'a götürülür. Burada
doktorlar adeta seferber edilerek tedavi ettirilir.
18 Kasım b. Muhammed hazretleri tasavvufta 33 altun halka olarak bilinen tarikat
zincirinin 4. südür. (Muhammed aleyhisselam, Hazret-i Ebu Bekr, Selman-ı Fârisî,
Kasım b. Muhammed...) Küçücük yaşında iken Selman-ı Farisi hazretlerinin yanında
yetişir. ..........................................
ASR-I SEADETTEN PORTRELER
EBU BEKRE:
(....-671) Asıl adı Nüfeyy b. Mesruh'tur. Babası Mesruh, meşhur
Taifli tabib Haris b. Kalede'nin kölesidir. Annesi Sümeyye, İran Kisrası Nuşirevan
tarafından kendisine ziyarete gelen Yemen Meliki Ebu'l Hayr'a cariye olarak hediye
edilir. İran kisrasının bir İranlıyı köle veya cariye yapması mümkün değildir.
Eğer Çinli veya Moğol olsaydı, Arabistan'da az görülür bir sima olacağından
kaynaklara mutlaka geçerdi. Bu nedenle Sümeyye'nin Türk olduğu düşünülebilir.
Sümeyye ismi, muhtemelen araplarca verilmiş bir isimdir. Nitekim asıl ismi kaynaklarda
Bâmıh (Pamuk) olarak geçer.
Ebu'l Hayr, Yemen'e dönerken Taif'e uğradığında hastalanınca Haris b. Kalede
tarafından tedavi edilir. (Haris, aynı zamanda Efendimizin azılı düşmanlarından
Nadr b. Haris'in babasıdır.) Ebu'l Hayr bu nedenle Sümeyye'yi Haris'e hediye eder.
Haris te kölesi Mesruh ile evlendirir. Mesruh ta İran'dan getirilmiştir. İşte bu
evlilikten Ebu Bekre doğar.
Kızkardeşi Ezde de eshabdandır. 8 H/630'de Taif kuşatmasında teslim olan esir ve
kölelerin azad edileceği haberi üzerine kaleden kaçan 23 kişiden biridir. Kaleden
aşağıya kuyu çıkrığı (Bekre) ile indiği için Efendimiz kendisine Ebu Bekre diye
iltifat eder. Bu isimle tanınır.
Ehl-i beytin hizmetlilerinden olur. Sevgili Peygamberimizden 132 hadis-i şerif
nakletmiştir. Efendimizin vefatlarından sonra bir süre Bahreyn'de oturur. 51/671 veya
52/672'de Basra'da vefat eder. Namazını eshabdan Medine'deki kardeşliği Ebu Berze el
Eslemi kıldırmıştır.
Asrı Seadet döneminde iki Sümeyye vardır. Birisi, Ammar b. Yasir hazretlerinin
annesi ve ilk hanım şehid Sümeyye, diğeri de Ebu Bekre'nin annesi Sümeyye'dir. Asrı
Seadet dönemini iyi araştırmayanlar bu iki ismi karıştırırlar. M. Hamidullah ta
bunlardan birisidir. Bunun etkisinde kalan günümüz ilim adamlarından bazıları da
aynı yanlışı tekrar edip durmaktadırlar.
SALİM: (605-633) Aslen Horasanlıdır. Asıl ismi bilinmemektedir. Salim ismi
ona Arabistan'da verilmiş bir isimdir. Kaynaklarda "Salim mevla Ebi Huzeyfe / Ebu
Huzeyfe'nin azadlısı Salim" ismiyle anılır. Henüz küçük bir çocukken
İran'ın İstahar bölgesinden köle olarak Mekke'ye getirilir. Bu bilgiye bakarak onun
İranlı olduğu söylenir. Ancak Arabistan'da İranlılara Farisi lakabı takılıyordu.
Eğer Salim de bunlardan birisi olsaydı Farisi lakabıyla anılırdı. Aynen Selmân-ı
Farisi gibi...
Salim, eshabdan Ebu Huzeyfe b. Utbe'nin hanımı tarafından satın alınıp
büyütülür. Çok zeki, akıllı ve terbiyesi çok kolay karakteriyle tanınır. Daha
sonra da azad edilir. Sadakati ve dirayeti sebebiyle Ebu Huzeyfe tarafından oğul ilan
edilir. Yine Ebu Huzeyfe, kardeşinin kızı Fatıma (Hind) bnt. Velid ile evlendirir.
Hazreti Salim, Kur'ân-ı Kerîm'in tamamını ezbere bilen ve en iyi okuyanlardandır. Bu
özellikleri sebebiyle, Sevgili Peygamberimizin övgülerini ve hayır dualarını
almıştır. Hicrette, Mekke'den ayrılan ve Hazret-i Ömer gibi ileri gelenlerinin de
bulunduğu Muhacirlere imâm olur.
Bedr dahil bütün savaşlara katılır. Sevgili Peygamberimizin, "Kur'an-ı
kerim'i şu dört kişiden öğreniniz" diyerek övdüklerinden birisidir. Hz. Ebû
Bekir zamanında Müseylemet'ül Kezzâb'a karşı yapılan Yemâme gazâsında
Muhâcirlerin sancaktarıdır. Sâlim'in sancağı taşıması dolayısıyla tehlikeye
hedef olacağını gören Eshâb; "Senin başına bir zarar gelmesinden
korkarız" deyince; "Eğer ben sancağı taşımayacak olursam Kur'ân-ı Kerîm
ehlinin en bedbahtı olurum" cevabını verir. Mürtedler, sancağı düşürebilmek
için Salim'e çok şiddetli hücumlar yaparlar. Sâlim, en şiddetli kılıç darbeleri
altında bile "Ve mâ Muhammedün illâ resûl... / Muhammed aleyhisselam ancak
Allah'ın resulüdür" (Al-i imrân; 144) âyet-i kerîmesini okumaktadır. Bu
sırada ağır yaralanıp düşer. Yanına koşan Eshâb-ı kirâm, onun hala bu âyeti
okuduğunu işittiler. Şehid olunca Ebû Huzeyfe ile birlikte defnedilir.
İlim ve irfânı Eshâb-ı kirâm tarafından kabûl ve tasdik edilmekle beraber Hz.
Ömer'in, özel bir muhabbeti ve hürmeti vardır. "Eğer sağ olsaydı Salim'i
halife olarak yerime bırakmak isterdim" demiştir. Bir gün Sevgili Peygamberimizin
yanında Sâlim'in ismi zikredilir. Efendimiz şöyle buyururlar; "Muhakkak ki
Sâlim, Allahü teâlâyı çok sever. Eğer Allahü teâlâdan korkusu olmasaydı yine
sevgisinden dolayı Allahü teâlâya isyân etmez, günâh işlemezdi." Sevgili
Peygamberimiz yine bir gün şöyle buyururlar; "Kıyâmet günü birçok kimseler
Tihâme dağı gibi sevâblarla gelirler. Allahü teâlâ onların amellerini boşa
çıkarır ve onları şiddetli bir şekilde Cehenneme atar. Bu dehşetli durumdan
ürperen Sâlim atılır; "Anam babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah; biz o kavmi
nasıl tanıyacağız? Seni hak Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim
ki, ben onlardan olmaktan çok korkuyorum." Bunun üzerine Efendimiz şöyle cevap
verirler; "Ey Sâlim onlar namaz kılarlar, oruç tutarlar, fakat kendilerine
harâmdan bir şey teklif edildiği zaman Allahü teâlâdan hiç korkmadan o harâmı
işlerler. Allahü teâlâ da onların amellerini, ibâdetlerini kabûl etmez."
HABBAB B. ERET: Mekke'de yaşayan azadlı kölelerdendi. Aslen Kufe'liydi. (Muhtemelen
Sasaniler tarafından Doğu Roma sınır boylarına yerleştirilen Türk boylarına
mensuptu.) Kılıç yapmakta usta bir demirciydi. Ümmü Enmar isimli bir kadının
himayesinde yaşıyordu. Sevgili Peygamberimiz Habbab'ın dükkanına sıkça uğrar
kendisiyle sohbet ederdi.
Hicreten önce Hazret-i Ebubekr'in eliyle müslüman oldu. Müslüman olduğu için çok
işkence gördü. Sırtındaki feci işkence izlerini ömür boyunca taşıdı.
Efendimizin pek çok hayır dualarını aldı.
Hazret-i Ömer'in kızkardeşi Fatıma bnt. Hattab ile kocası Said b. Zeyd'in Kur'an
öğretmeni oldu.
Medine'ye Hicret etti. Bedr Savaşına katıldı. Bu savaşta Efendimize, islam
ordugahına en yakın kuyu hariç bütün kuyuların kapatılması tavsiyesinde bulundu.
Bu tavsiye aynen uygulandı. Bundan sonra bütün savaşlarda bulundu.
Hazret-i Ebû Bekir devrinde, yalancı peygamberlerle yapılan savaşlarda ve
Suriye'nin fethinde bulundu.
657’de Kûfe şehrinde vefât etti.
ŞEHR B. BAZAN: Aslen Hemedanlıdır. Babası Bazan İran Sasani
imparatorluğunun Yemen Genel valisiydi. İran Kisrası'nın emri üzerine Medine'ye
Efendimizi yakalamaya giden özel ekipte bulundu. Sonra babasıyla birlikte müslüman
oldu. Oğlu Amir b. Şehr de eshabdandır. Efendimiz tarafından tayin edilen ilk validir.
Babası vefat edince Efendimizin emriyle vali olur. Yalancı peygamber Esvedu'l Ansi
tarafından şehid edilmiştir.
Şehr, Yemen'de Ebnalar denilen topluluktandır. Bunlar, İran'dan gelenlerle yerli
hanımların evlenmesi sonucu ortaya çıkmış bir nesildir. Atalarının İran'dan
gelmesi de ilginçtir. Habeşistan'ın Yemen valisi Yeksum b. Ebrehe'nin yaptığı
zulümler karşısında Yemenliler İran'dan yardım isterler. Ancak Kisra Nuşirevan,
"Yemen'in çok uzak olduğunu, ordusunu böyle bir tehlikeye atamayacağını"
söyleyerek önce reddeder. Ancak sonradan aklına cazip bir fikir gelir. Hapishanlerdeki
idam mahkumlarının Yemen'e gönderilmesini emreder. Böylece İran, yığınla suçlu
insandan kurtulacaktır. Dahası, eğer başarırlarsa Yemen, İran'a bağlı olacaktır.
İşte bu insanlar MS 575'ten itibaren Yemen'e hakim olurlar. Yerli kadınlarla evlenerek
melez bir neslin temelini atarlarlar. Yöre insanlarının Ebna ismini verdikleri bu
nesil, kültürel olarak tamamen araplaşır. İşte Şehr'in babası Bazan bu insanlardan
birisidir. Yemen'e gönderilen mahkumların arasında çok sayıda türk bulunması
kuvvetle muhtemeldir. İşte bu insanların tamamı, asrı saadette islamla
şereflenmişlerdir.
BÜREYDE B. HUSAYB:
(....-63/682) Eslemoğullarının Sehm kolundandır. Hicret
sırasında Sevgili Peygamberimizin başına konulan muazzam ödülü alabilmek için 70
kişilik bir süvari birliğiyle peşlerine düşer. Mekke ve Medine arasındaki Amim
bölgesinde Efendimizle karşılaşır. Fakat Efendimizi şahsen tanımadığı için
farkedemez. Büreyde, Efendimizin tatlı dili ve güler yüzünü görüp hayran kalır.
Arkadaşlarıyla oracıkta müslüman olurlar. Yatsı namazını birlikte kılarlar. Bu
sırada Meryem suresinin ilk ayetlerini bizzat Efendimizden öğrenir. Sabah olunca
başındaki beyaz sarığı çözerek mızrağına bağlar ve "izin verirseniz
önünüzde ilk bayraktarınız olayım" diyerek Eslem arazisinden çıkana kadar
refakat eder. Böylece İslamın ilk bayraktarı olur. Efendimiz, Büreyde'nin bu
samimiyetine karşılık ona şu müjdeyi verir; "Sen, Zülkarneyn aleyhisselamın
inşa ettirdiği bir şehre gideceksin ve kıyamet gününde doğu ülkesinin nuru ve
rehberi olacaksın."
Uhud'tan itibaren Efendimizin bütün savaşlarına katılır. Hayber'in fethinde
surlarda açılan gedikten içeri ilk dalan sahabedir. Efendimiz vefatlarına yakın
hazırladıkları Üsame komutasındaki Suriye Ordusunun sancaktarıdır.
Sevgili Peygamberimizin katipliğini de yapan Büreyde, Süleymoğullarına yazılan
mektubu kaleme almıştır. Kendisinden 164 hadisi şerif nakledilmiştir. Süleyman ve
Abdullah isimli iki oğlu bilinmektedir.
Efendimiz bir konak yerinde bazı eşyaları Büreyde'nin sırtına yüklerler ve ez
Zâmile / yük devesi diye latife ederler. Büreyde, bu hatırasını sık sık anlatır
ve şerefle naklederek; "At sırtında düşmana saldırmaktan daha güzel bir hayat
şekli yoktur" derdi.
Hazret-i Ömer döneminde ordu komutanı olarak görev yapar. Basra şehri kurulunca
buraya yerleşir. Hazret-i Osman döneminde Horasan'ın fethine katılır. Yezid b.
Muaviye döneminde 62/681 şehid düşer. Horasan bölgesinde en son vefat eden sahabidir.
Merv şehrinde defnedilir. Türkmenistan sınırları içerisinde bulunan kabri, bugün de
Türkler tarafından daima ziyaret edilmektedir. Ziyaretine gidenler Onu, doğunun Eyüp
Sultanı olarak isimlendirirler.
ABDURRAHMAN B. EBZA: (70/670) Eshabı kiramdandır. Huzaa kabilesinin
azadlılarındandır. Babası Ebza da eshabdandır. Aslen Kufe'lidir. Mekke'de doğdu.
Kur'an-ı Kerim ve fıkıh konularında derin bilgisi vardır. Hazret-i Ömer'in Mekke
valisi Nafi' b. Abdilharis, halifeyle görüşmek için şehir dışına çıktığında
bunu vekil olarak bırakır. 658'de Hazreti Ali tarafından Horasan valisi olarak tayin
edilir. Hayatının ileri dönemlerinde Kufe'ye yerleşir ve burada vefat eder. Said ve
Abdullah isimli iki oğlu bilinmektedir.
ABDURRAHMAN B. SEMÜRE: (670) Eshabı kiramdandır. Babası Semüre b.
Habib'dir. Künyesi Ebu Said'dir. Asıl ismi kaynaklarda; Abdi Külal, Abdi Kelül, Abdi
Kabe olarak ta geçer. Müslüman olunca Efendimiz tarafından ismi Abdurrahman olarak
değiştirilir. Kureyşin azadlılarındandır. Mekke'nin fethinden önce müslüman olur.
Mute Savaşı'na ve Tebuk Seferine katılır. Hazret-i Osman zamanında idari kademede
görev alır. Irak ve Horasan'da bulunur. Basra genel Valisi Abdullah b. Amir tarafından
Sistan valiliğine tayin edilir. Doğuya düzenlediği seferlerde, Hindistan
yakınlarındaki Zerenc ve Kiş arasındaki yerleri ve Ruhhac ile Zemindaver arasındaki
bölgeleri ele geçirip putları yerle bir eder. Daha sonra Basra'ya yerleşir ve burada
vefat eder. Namazını Ziyad b. Ebih kıldırdı. (Ziyad'ın annesi, Sümeyye de türk
kökenlidir. Ebu Bekre ile anne bir kardeştir.
Son derece cesur ve mütevazi bir komutandır. Kendisinden 14 hadis-i şerif
nakledilmiştir. "Sakın kimseden idarecilik isteme. Eğer isteğin üzerine emirlik
verilirse, istediğinle başbaşa bırakılırsın. Eğer sen istemeden verilirse Allahü
tealadan yardım görürsün" hadis-i şerifinin hem muhatabı, hem de
nakledicisidir. |