Eşref Edip  Fergan
yazar, yayıncı, gazeteci



1882 yılında Serez'de doğdu. Hukuk Mektebini bitirdi (1912). Hukuk okurken medrese derslerine de devam etti. Ebulûlâ Mardin ve Mehmed Âkif'le Sırat-ı Müstakîm mecmuasını çıkardı. Derginin imtiyaz hakkını aldı ve 182. sayıdan itibaren adını Sebîlürreşad olarak değiştirdi. Millî Mücadelede M. Âkif'le Anadolu'ya geçti. Zaferden sonra İstanbul'a döndü. Şeyh Said isyanı üzerine İstiklal Mahkemesine verildi. Sebîlürreşad'ı kapatması şartıyla beraat etti. Âsâr-ı İlmiye Kütüphanesini kurdu. Arkadaşlarıyla İslâm-Türk Ansiklopedisi-Muhîtü'l -Maârif'i çıkardı (74 cüz). Daha sonra dergiye dönüştürerek 100. sayıya kadar yayınladı. 1948'de Sebîlürreşad'ı tekrar yayın hayatına soktu. Dergi 1966'da kapandı. Yeni İstiklâl (1965-1967) ve Bugün gazetelerinde yazdı. 1971 yılında İstanbul'da vefat etti. Edirnekapı Şehitliğine defnedildi.

ESERLERİ:
Mehmed Âkif-Hayatı, Eserleri ve 70 Muharririn Yazıları (2 C., 1938-1939), İnkılâp Karşısında Âkif-Fikret, Gençlik-Tan'cılar: Kurtuluş Harbi'nin Kaynağı İstiklâl Marşı mı, Tarih-i Kadim mi (1940), Misyoner ve Müşteşriklerin Yazdıkları İslâm Ansiklopedisi'nin İlmî Mahiyeti (1941), Pembe Kitap: Tevfik Fikret'i Beş Cepheden Kırk Muharririn Tenkitleri (1943), Kur'an-Garp Mütefekkirlerine Göre Nasıl Aldattılar? Mukaddesatına Nasıl Saldırdılar? (1967).





HAKKINDA YAZILANLAR

İslâm-Türk Ansiklopedisi

İstanbul'da 1940-1948 yılları arasında çıkan, ancak "A" maddeleri tamamlanmadan yayımı duran ansiklopedi.

Eşref Edip (Fergan), İsmail Hakkı İzmirli, Kâmil Miras ve Ömer Rıza Doğrul'dan oluşan bir yazı heyetinin idaresi altında Âsâr-ı İlmiyye Kütüphanesi'nin yayını olarak neşre başlamıştır.
"Muhîtü'l-maâri-fi'l-İslâmiyyeti't-Türkiyye" alt başlığı ve "Türk- İslâm mütehassıs âlimlerden mürekkep bir heyet tarafından telif olunmuştur" kaydıyla yayımlanan ansiklopedinin ilk forması 25 Teşrinievvel 1940 tarihini taşır.

On altışar sayfalık formalar halinde Îslûm-Türk Ansiklopedisi Mecmuasînın içinde dergiyle beraber çıkan ansiklopedinin elli formada tamamlanan 798 sayfa hacmindeki ilk cildinde (1941), sona ilâve edilen yirmi dört madde ile beraber "Â" ile (uzun A) başlayan bütün maddeler tamamlanmıştır.
Cildin sonunda yer alan fihristte çeşitli ilim dallarına ait toplam 513 madde ismi yazar adlarıyla beraberyer alır. 74. formada 384 sayfa olarak yarım kalan II. cilt ise normal "A" ile başlayan 370 maddeyi ihtiva eder ve "Abdülganîb. İsmail b. Abdülganî en-Nablusî" maddesinin yarısına kadar gelir.

Latin harfli ansiklopediler için alışılmış olmayan iki ayrı "A" harfine dayalı sistem okuyucuları şaşırtmış, bazı tenkitçilerde birtakım maddelerin atlanmış olduğu kanaatini uyandırmıştır.

İslâm-Türk Ansiklopedisi'nin yayımlanmaya başladığı dönemde Türkiye'de ilmî ve akademik seviyede İslâmî yayın hemen hemen yok denecek durumdaydı. Bu konu, 1-5 Mayıs 1939'da gerçekleştirilen I. Türk Neşriyat Kongresi'nde görüşüldü. Kongreyi takip eden günlerde Maarif Vekâleti, Hollanda'nın Leiden şehrinde İngilizce. Fransızca ve Almanca olmak üzere üç dilde yayımlanan İslâm Ansik-lopedisi'riın Türkçe'ye çevrilmesini kararlaştırdı.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde bu amaçla bir tercüme bürosu kuruldu. Ancak söz konusu yayın hakkında tamamen şarkiyatçı misyoner zihniyetiyle hazırlandığı, ilmî yanlışlarla ve İslâmiyet'e aykırı kanaatlerle dolu olduğu, tarafgir yaklaşımlarla asılsız iddialara yer verildiği şeklinde basında çıkan yazılar üzerine Maarif Vekâleti eserin aynen tercümesinden vazgeçerek bazı maddelerin tâdil, ikmal ve yeniden telifini kararlaştırdı.

Bu şekilde yayımlanmaya başlanan İslâm Ansiklopedisine fasikülleri çıktıkça tenkitler de devam etti.

Esasta bu ansiklopedinin tenkidi düşüncesinden doğan İslâm-Türk Ansiklopedisi, böyle bir çalışmada maddelerin nasıl olması gerektiğini ortaya koymak için neşredilmiştir.

Ansiklopedi yayın hayatı boyunca. İslâmlık ve Türklük alanında doğru bilgileri ihtiva eden bir eserin ancak müslüman ve Türk müellifler tarafından yazılabileceği, yabancıların hazırladığı bu gibi eserlerin hem yetersiz hem de maksatlı yanlışlarla dolu olduğu, dolayısıyla ihtiyacı karşılayamayacağı fikrini ispata çalışmış, ansiklopedide ve mecmua kısmının hemen her sayısında İslâm Ansiklopedisi'nin orijinal ve Türkçe neşirlerinde görülen yanlışlar tenkit edilmiştir.

Ansiklopediyi çıkaranlar, ilk cildin başında yer alan mukaddime mahiyetindeki yazılarında müslüman Türk yazarların da bir ansiklopedi çıkarabileceklerini ısrarla vurgulamışlar, eserin bizzat kendisini bu fikri ispat için delil olarak göstermişlerdir.

Ansiklopedinin 1. cildinin başında yer alan yirmi sekiz sayfalık girişte İslâm itikadının temeli, getirdiği inkılâp, ilme ve medeniyete verdiği önem anlatılmış, bugün karşılaşılan meselelerin çözümü için yeni bir hamleye ihtiyaç olduğu belirtilmiştir.

"Esas Programımız" başlıklı yazıda da konularını Kur'an, hadis, İslâm tarihi, İslâm âlimleri, edebiyat, güzel sanatlar, fikir ve din hareketleri ve İslâm'a Türkler'in hizmetinin oluşturacağı ifade edilmiştir. Giriş bölümü, İsmail Hakkı İzmirli'nin kaleme aldığı "İslâm Âleminde Yazılan Ansiklopediler" başlıklı kısımla sona ermektedir.
Mimari ve hatla ilgili birkaç fotoğrafın dışında resimsiz sayılabilecek olan İslâm-Türk Ansiklopedisi'nde bazı maddeler çok ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Kavramlar önce dil açısından, daha sonra da Kur'an'da, hadislerde, fıkıhta, kelâmda, medenî hukukta, tıpta geçen bahisleriyle incelenmiştir. Her maddenin içinde kaynaklar gösterilmiş, ayrıca madde sonuna bibliyografya konmuştur. Bazı maddelerde "Tenkid" veya "İntikad" ara başlığıyla İslâm Ansiklopedisi'nde' hatalara ve eksiklere işaret edilmiştir.

İslâm-Türk Ansiklopedisi'nde yer alan maddelerin eksiksiz ve hacim bakımından birbiriyle dengeli olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira alınmış olanlara göre daha başka maddelerin de girmesi gerekirken madde hacimleri arasında da dikkati çekecek kadar ölçüsüzlük vardır.

Mecmuanın 65-66. sayısında verilen bilgiye göre başlangıçta Maarif Vekâleti kütüphaneler için 150'şer sayı satın almakta iken daha sonra bundan vazgeçmiştir. Ayrıca kâğıt teminindeki güçlüklerden, abone bedellerinin tahsil zorluğundan, tanıtım ve dağıtımdaki aksaklıklardan, resmî makamların destek olmayışından bahsedildiği dikkate alınırsa ansiklopedi yayımının bir süre sonra tamamen durmasının malî sıkıntılardan kaynaklanmış olduğu düşünülebilir.

İslâm-Türk Ansiklopedisi'nin çoğu imzalı olan maddelerinin başlıca yazarları şunlardır:
Abdülkadir İnan,
Ahmet Hamdi Akseki,
Süheyl Ünver,
Ali Himmet Berki
Ali Nihad Tarlan,
Burhan Toprak,
Efdaleddin Tekiner,
Eşref Edip Fergan,
Fahrettin Kerim Gökay,
Fatin Gökmen,
Hasan Hüsnü Erdem,
Hıfzı Timur,
İbrahim Hakkı Konyalı,
İsmail Hakkı İzmirli,
Kâmil Miras,
İbnülemin Mahmud Kemal İnal,
Mahmut Bedrettin Yazır,
Mazhar Osman Uzman,
M. Şakir Ülkütaşır,
Mehmet Zeki Pakalın,
Mustafa Namık Çankı,
Necmeddin Okyay,
Osman Nuri Ergin,
Ömer Nasuhi Bilmen,
Ömer Rıza Doğrul,
Ragıp Hulusi Özdem,
Refik Ahmet Sevengil,
Sadettin Nüzhet Ergun,
Sıddık Sami Onar,
Şemsettin Günaltay,
Tâhir Olgun.

Ansiklopedinin içinde yer aldığı derginin 1 -77. sayıları on beş günlük, daha sonrakiler haftalık olmakla beraber çıkış tarihlerinde düzensizlik ve atlamalar bulunmaktadır.

Asıl ansiklopedi formasının İki yapraklı kapağı görünümünde olan dergi, 50. sayıya kadar hemen hemen sürekli olarak koruduğu bu sayfalarda, daha çok ansiklopediyi ve yazarlarını tanıtan, o formadaki maddenin önemini belirten, abone ve bayilere hitap eden, zaman zaman da ansiklopedi hakkında basında çıkan yazıları iktibas ederek onlara cevap veren bir tanıtım dergisi niteliğindedir.

51-66. sayılan arasında sekiz, daha sonra on altı sayfa olarak çıkan dergide konular yine dinî çerçevede olmakla beraber zenginleşmiş, dünya milletlerinde dinin yeri, İslâm tarihinden parçalar, Batı'da din öğretimi. "Türkiye'de İslâm cemaati teşkilâtı" hakkında anket gibi değişik meseleler yer almıştır.

Derginin 100. ve son sayısı Nisan 1948 tarihini taşımaktadır. Bu sayıda ansiklopedinin ve mecmuanın devam edeceği belirtilmişse de ansiklopedi sadece dört forma daha ve eskisi gibi iki yapraklık dergi sayfası içinde verilmekle kalmıştır.




HAKKINDA YAZILANLAR

Sırat-ı Müstakim

Ağustos 1908'den itibaren haftalık yayınlanmış İslami dergi.

Sırat-ı Müstakim, başyazarlığını Mehmet Akif’in yaptığı ve İslamcılık Düşüncesi’nin kendini kurduğu, İslamcılık Hareketi’nin tezlerini oluşturduğu haftalık yayınlanan bir İslami dergiydi. 1908-1925 yılları arasında, 641 sayı yayınlanmış ve 183. Sayıdan sonra Sebilürreşad adıyla yayımına devam edilmiştir. İstanbul’da çıkarılan gazete, Anadolu’nun birçok bölgesinde de yayınlanmış, ilaveten Rusya, Hindistan ve Ortadoğu Müslümanlarının da gündemini belirleyebilmiştir.
Ebül’ula Mardin ve Eşref Edip’in kurduğu bu haftalık derginin yazarları arasında başta Mehmet Akif olmak üzere Abdülaziz Çaviş, Bereketzade İsmail Hakkı, Babanzade Ahmet Naim, Ferit Kam, Mehmet Fahrettin, İzmirli İsmail Hakkı, Tâhir'ül_Mevlevî, Aksekili Ahmet Hamdi, Mehmet Şemsettin Günaltay, Manastırlı İsmail Hakkı, Bursalı Mehmet Tahir, Akçuraoğlu Yusuf, Ahmet Ağaoğlu vardır.

Derginin genel politikası İslam Birliği, İslam ahlakı, Kur'an ve Sünnete dönüş, Avrupa'nın sadece teknolojisinin alınması üzerinedir.




HAKKINDA YAZILANLAR

Sebîlürreşâd Dergisi

Mehmed Âkif’in desteği ve başyazarlığında Eşref Edip’in yayımladığı dergi.

14 Ağustos 1324’te (27 Ağustos 1908) Sırât-ı Müstakîm adıyla yayın hayatına başlamıştır. Kurucuları Ebül‘ulâ Zeynelâbidin (Ebül‘ulâ Mardin) ve H. Eşref Edip’tir (Fergan). 11 Temmuz 1324 olan tesis tarihi 43. sayıdan itibaren II. Meşrutiyet’in ilân tarihi olan 10 Temmuz 1324 (23 Temmuz 1908) şeklinde değiştirilmiştir. Başlık klişesinin altındaki, “Din, felsefe, edebiyat, hukuk ve ulûmdan bâhis haftalık gazetedir” ibaresine 50. sayıdan itibaren, “Siyasiyattan ve bilhassa gerek siyasî ve gerek içtimaî ve medenî ahval ve şuûn-i İslâmiyye’den bahseder” ifadesi eklenmiştir. Başlangıçta sorumlu müdürü görünen Ebül‘ulâ Zeynelâbidin önce milletvekili, ardından müderris olunca I. cildin sonlarından itibaren dergiden ayrılmış, derginin teknik yükü ve sorumluluğu tamamen Eşref Edip’in üzerinde kalmıştır. Ispartalı Hakkı’nın “Âkif ve Safahat” başlıklı yazısındaki (nr. 140 [28 Nisan 1327 / 11 Mayıs 1911], s. 152-156) bir bölümün yanlış anlaşılmasıyla örfî idare tarafından süresiz kapatılma kararı verilmiş, ancak kısa sürede durum anlaşıldığından aksama olmadan yayımını sürdürmüştür (nr. 142 [12 Mayıs 1327 / 25 Mayıs 1911], s. 191-192).

Sırât-ı Müstakîm’in yazı kadrosunda Mehmed Âkif (Ersoy), Ebül‘ulâ (Mardinîzâde), İsmâil Hakkı (Bereketzâde), İsmâil Hakkı (Manastırlı), İsmail Hakkı (İzmirli), Ahmed Naim (Babanzâde), Halim Sabit (Şibay), Mûsâ Kâzım, Mithat Cemal (Kuntay), Mehmed Tâhir (Bursalı), Ahmet Agayef (Ağaoğlu), Akçuraoğlu Yusuf, Ispartalı Hakkı, Ömer Ferit (Kam), Abdürreşid İbrahim, Tâhirülmevlevî (Olgun), Halil Hâlid (Çerkeşşeyhizâde), Mehmet Şemsettin (Günaltay), Edhem Nejat, Gıyaseddin Hüsnü (Nuralizâde), Şeyhülarap, Mehmed Fahreddin, Ahmed Hilmi (Hocazâde), Ömer Fevzi (Bursa mebusu), Ömer Lutfi (Ankara İstînaf reisi), Şerefettin (Yaltkaya), Ahmet Hamdi (Aksekili), Osman Fahri, İbrahim Alâeddin (Gövsa), Kazanlı Ayaz (Muhammed Ayaz İshakî İdilli), Kâmil (Tepedelenlioğlu) gibi isimler bulunmaktadır. Mehmed Âkif, “Safahât-ı Hayattan” başlığıyla ilk Safahat’ta yer alacak olan şiirleri ve “Musâhabe-i Edebiyye”leri yanında M. Ferîd Vecdî ve Muhammed Abduh’tan yaptığı çevirilerle Sırât-ı Müstakîm’in en devamlı yazarı olmuştur.

Dergi, yedi cilt tutan ilk 182 sayıdan sonra 24 Şubat 1327’de (8 Mart 1912) çıkan 183. sayıdan itibaren formatını büyük oranda koruyarak Sebîlürreşâd adıyla yayımını sürdürmüştür. İsim değişikliğiyle ilgili 182. sayıda yer alan notta, “Aynı mesleği daha etraflı bir surette takip etmek üzere Sebîlürreşâd unvanı altında intişar edecektir” açıklaması yapılmıştır. Değişiklik, Kur’an’daki “İttebiûni ehdiküm sebîlerreşâd” (el-Mü’minûn 40/38) âyetinden ilhamla ve Said Halim Paşa’nın teklifiyle gerçekleşir. Ancak bu adın imtiyazını kendilerinden önce Tâhirülmevlevî almış olduğundan Mehmed Âkif’in ricasıyla ondan devralınır. Sebîlürreşâd âyetiyle beraber “vallāhü yehdî men yeşâü ilâ sırâtın müstakīm” âyetine (en-Nûr 24/46) ve “Dinî, ilmî, edebî, siyasî haftalık mecmûa-i İslâmiyye’dir” ifadesine başlık klişesinde yer verilir.

183. sayıda yayımlanan yeniden çıkış yazısında derginin İslâm âleminin uyanması ve yükselmesi için çalışmayı en mukaddes görev kabul ettiği belirtilmiştir. Bu amaçla İslâm ülkelerinin toplumsal hayatını yakından tanımak, onların birbirleriyle tanışmalarına vesile olmak istenmiştir. Okuyucu sayısının arttırılması için neşredilen beyannâme büyük ilgiye mazhar olmuş, bir ay içinde birçok abone yapılmıştır. Bunun üzerine derginin yazı kadrosuna ve içeriğine yönelik çalışmalar başlatılmış, “bunu haber alan büyük bir müslüman” derginin üzerine kol kanat germiştir. Kendilerine yazı için başvurulan yazarlardan yardım sözü alınmıştır. Üç buçuk yıl süren Sırât-ı Müstakîm döneminde dergi istikamet ve ciddiyetiyle bütün İslâm âlemine yayılmış, uyarıcı sesi Rusya, Çin, Hindistan ve Japonya’ya kadar ulaşmıştır. Çıkış yazısında ayrıca İslâm maarifinin terakkisine, İslâm kardeşliğinin teyidine hizmet edecek bir cemiyet kurmaküzere program hazırlanıp Dahiliye Nezâreti’ne başvurulduğu, Heybeliada’da Heybeliada Sebîlürreşâd Mekteb-i İbtidâîsi adıyla bir okulun kurulduğu (nr. 263, 264, 268) ve kayıtlara başlandığı bildirilmiş, yönetmelik ve müfredat programı yayımlanmıştır. İlim ve fenle siyasiyat olmak üzere iki temel kısımdan oluştuğu belirtilen derginin bu ana başlıkları altındaki konuları arasında tefsîr-i şerif, hadîs-i şerif, içtimâiyat, felsefe, fıkıh ve fetva, edebiyat, tarih, tâlim ve terbiye, hutbe ve mevâiz, makālât, harekât-ı ilmiyye ve fikriyye, mekâtip, matbuat, şuûn bulunacaktır. Ayrıca tenkit ve takrizle İslâm ticaretgâhları, âsâr ve erbâb-ı sanâyi bölümleri yer alacaktır.

Sırât-ı Müstakîm’in yazar kadrosu Sebîlürreşâd döneminde de büyük oranda dergide yer almıştır. Bunlara düzenli olarak yazmaya başlayan Ömer Rıza (Doğrul), Said Halim Paşa, S. M. Tevfik, Bergamalı Ahmed Cevdet, Elmalılı Hamdi (Yazır), Eşref Edip, Hasan Hikmet, Ali Ekrem (Bolayır) gibi isimler katılmıştır. Mehmed Âkif “Âsım” ve “Berlin Hâtıraları”nı yayımlamış, edebiyat yazıları ve çevirilerine devam etmiş, Kur’ân-ı Kerîm’den yaptığı meâl ve tefsir çalışmalarına yer vermiştir. Derginin fikir babası Mehmed Âkif’in adı 309. sayıdan itibaren (20 Ağustos 1330 / 2 Eylül 1914) önce “sermuharrir”, ardından “başmuharrir” ifadeleriyle Sebîlürreşâd’ın logosunda yer almıştır. Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd’da Mehmed Âkif’in dışında Bereketzâde İsmâil Hakkı tefsir; Babanzâde Ahmed Naim hadis; Ömer Ferit Kam felsefe; Mehmed Fahreddin, İzmirli İsmâil Hakkı, Aksekili Ahmet Hamdi fıkıh; Tâhirülmevlevî, Mithat Cemal, Edhem Nejat edebiyat; M. Şemsettin eğitim; Manastırlı İsmâil Hakkı hutbe ve vaaz; Bursalı Mehmed Tâhir hal tercümesi; Yusuf Akçura, Halil Hâlid ve Ahmet Ağaoğlu siyaset alanındaki yazılarıyla öne çıkan isimler olmuştır. İslâm Mecmuası ve Türk Yurdu’nun yayımlanmaya başlamasıyla Halim Sabit, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu gibi yazarlar derginin yazı kadrosundan ayrılarak bu dergilerde yazmaya başlamışlardır. Derginin önemli özelliklerinden biri de İslâm coğrafyasının değişik bölgelerinde bulundurduğu yazarlar vasıtasıyla oralarla ilgili sağlıklı haber ve yorum yazılarına yer vermesi olmuştur. Mısır, Hindistan, Balkanlar, Kuzey Afrika, Rusya, Japonya, Çin, İngiltere derginin ilgi alanı içindedir ve dergi buralarda da okunmaktadır. Özellikle Mehmed Âkif’in yazılarına gösterilen alâka derginin Rusya’ya girişinde dönem dönem bazı zorluklar yaşanmasına yol açmıştır.

Sebîlürreşâd’ın 300 ve 301. sayıları (29 Mayıs - 5 Haziran 1330 / 11-18 Haziran 1914) kapatma cezası dolayısıyla Sebîlünnecât adıyla çıkar. Bazı sayılarında sansüre uğrayan yazıları olur. İttihad ve Terakkî yönetiminin siyasetine ters düştüğü için 360. sayıdan sonra örfî idare tarafından kapatılır (13 Teşrînievvel 1332 / 26 Ekim 1916). 361. sayısı Sultan Vahdeddin’in cülûs günü olan 4 Temmuz 1918’de çıkabilir. Mütareke döneminde sansür dolayısıyla bazı sayfalarının boş çıktığı görülür. Savaş şartları derginin yayın periyodunda aksamalara yol açmış, haftalık normal periyodunun dışına çıkarak 308-354. sayılar arasında (31 Temmuz 1331 - 30 Haziran 1332 / 13 Ağustos 1915 - 13 Temmuz 1916) on beş günde bir yayımlanmıştır. İki sayısını birleştirdiği, bir ay, iki ay veya altı ay çıkamadığı zamanlar da olmuştur.

Baştan itibaren İstanbul’da yayımını sürdüren dergi, Mehmed Âkif’in Millî Mücadele’yi desteklemek üzere Anadolu’ya geçmesiyle 464-466. sayılar (25 Teşrînisâni [Kasım] 1336/1920 - 13 Kânunuevvel [Aralık] 1336/1920) Kastamonu’da, 467-527. sayılar (3 Şubat 1921 - 22 Nisan 1923) Ankara’da yayımlanmıştır. Bunlardan sadece 490. sayı (24 Eylül 1921) Kayseri’de çıkmış ve bu sayının tamamı Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in Kayseri Ulucamii’nde yaptığı konuşmaya ayrılmıştır. Dergi Millî Mücadele’ye büyük destek vermiş, Kastamonu ve Kayseri’de halkın mücadele azmini yükseltmek için birer sayfalık ekler dağıtmıştır. Başyazarı ve yayımcısı Mehmed Âkif ile Eşref Edip, Anadolu’nun değişik şehirlerine giderek millî şuuru uyandırmak için vaazlar vermişlerdir. Mehmed Âkif’in Kastamonu Nasrullah Camii’nde Sevr Antlaşması’nın nasıl bir felâket olduğunu anlatan vaazının yer aldığı 464. sayı vali, mutasarrıf ve müftülere gönderilmiştir. Vaaz metni oralarda hutbelerde okunduğu gibi matbaa veya teksir yoluyla on binlerce çoğaltılıp diğer vilâyet ve mutasarrıflıklara, bütün cephelere dağıtılmıştır. Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanıp Mehmed Âkif’in milletvekili olarak bulunduğu I. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin faaliyetlerini tamamlamasının ardından Mehmed Âkif ve Eşref Edip’in İstanbul’a dönmesiyle dergi birlikte çıkan 528-529. sayısından itibaren (16 Mayıs 1339/1923) yayımını tekrar bu şehirde sürdürmüştür. Doğu ayaklanmaları gerekçe gösterilerek çıkarılan Takrîr-i Sükûn Kanunu ile kapatılan dergiler arasında Sebîlürreşâd da yer almış, 5 Mart 1341’de (1925) 641. sayıdan sonra yayımına son vermiştir.

1908-1925 arasında, fikrî ve siyasî açıdan oldukça çalkantılı geçen on yedi yıllık süre içinde yayımını gerçekleştiren dergide meşrutiyet ve meşveret tartışmalarının sürdüğü bir ortamda meşrutiyet savunulmuş, âyet ve hadislerden nakillerle bu rejimin İslâmiyet’e uygunluğu açıklanmaya çalışılmıştır. Derginin bir yelpaze oluşturan yazarlarının ortak paydası İslâm rasyonalizmi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecine girdiği dönemde öncelikle Osmanlı memleketlerinin ve bütün müslümanların birliği üzerinde durulmuş, bu bağlamda müsâvat, uhuvvet ve kavmiyet temaları en temel konular arasında yer almıştır. Eşitlik, kardeşlik, birlik, kuvvet hazırlamak gibi hususlarda teşvik edici bir tutum söz konusuyken kavmiyetçilik düşüncesiyle mücadele edilmiştir.

Özellikle gazete, dergi ve kitaplardaki din ve ahlâka aykırı yayınlara kesin bir dille cephe alınıp başta Abdullah Cevdet olmak üzere asrîlik ve Batıcılık taraftarlarıyla mücadele edilmiş, Batı medeniyetini bütünüyle almayı tavsiye eden aydınlara karşı olumsuz bir tavır ortaya konmuştur. Batı’nın bilim ve teknoloji alanında üstün olduğu, bu alanlardaki kazanımlarının tereddütsüz alınabileceği savunulmuş, bunun yanında Türk toplum yapısının çağdaş milletler seviyesine çıkarken yabancı kültürler karşısında eriyip yok olmaması için millî şahsiyetini koruması gerektiği vurgulanmıştır. Dergi Avrupalılar’ın gelişme ve ilerleme sırlarını anlamak, Batı medeniyetinin hangi yönlerinin alınması gerektiğini belirlemek, İslâm ahlâkı dahilinde fikir, sanat, ticaret yönünden ilerlemek için gerekli olan esasları incelemek, Avrupa eğitim ve ilerlemesinden müslümanları haberdar ederek ufuklarını açmak üzere dil bilen bazı kişileri Avrupa’ya gönderme düşüncesini ileri sürmüştür. Bu düşünceden hareketle okuyucularına Avrupa’dan vedünyanın birçok yerinden haber ve fikirler aktarmıştır.

Derginde üzerinde en çok durulan konular arasında, “İslâm dünyası niçin geriledi, müslümanlar nasıl kalkınabilir, İslâm terakkiye mâni midir, müslümanları birleştirmek için ne yapılabilir, ilimle İslâm arasında çatışma var mıdır, İslâm toplumunun ilerlemesi için gerekli usul ve esaslar nelerdir, kadın hakları, din-dünya, din-devlet ilişkisi ve bunlar etrafındaki problemler nasıl çözülebilir, İslâmiyet ile Batı medeniyeti birleştirilebilir mi, ictihad gerekli mi değil mi” gibi başlıklar sayılabilir. Bu temel problemler etrafında fikir bildiren yazarlar İslâm’ı anlatma biçiminin, dinî ilimlerin modern çağın gelişme ve ihtiyaçlarına cevap verecek tarzda yeniden ele alınması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Dergide Muhammed Abduh, Ferîd Vecdî ve Abdülaziz Çâvîş gibi çağdaş İslâm düşüncesinde bir hayli etkili olmuş, aklı ön plana çıkaran ve dinî bir ıslahın yapılması gerektiğini vurgulayan yazarların fikirleri taraftar toplamıştır. Dinin bid‘at ve hurafelerden ayıklanarak aslına döndürülmesini, değişen dünya şartlarında İslâm’ın dinamizm ve otoritesini temsil eden ictihadın gerekliliğini savunan yazarlar olduğu gibi İslâm dininin yenilenmesine karşı çıkan yazarlar da vardır. İki taraf arasında zaman zaman tartışma ve polemiklerin yaşandığı görülmektedir.

Başlangıçta siyasî partiler karşısında tarafsız kalan dergi 1911’den sonra bu tavrını değiştirmiştir. Devlet mekanizmasıyla büyük oranda uyumlu bir yayın politikası sürdürmeye, savaş yıllarının nazik ortamı içinde bir fitne unsuru olmamaya dikkat eden dergi hilâfetin kaldırılması, medreselerin Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu çerçevesinde Maarif Vekâleti’ne bağlanmayıp kapatılması, Şer‘iyye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması sürecinde yönetimle ters düşmüş, ancak her hâlükârda devlete bağlılık, ülke-millet varlığı ve birliğini korumada titiz davranmıştır.

Normal şartlarda haftada bir ve on altı sayfa yayımlanan dergide altı sayı (113, 193, 213, 231, 244, 320) dışında fotoğraf, resim gibi görüntü malzemeleri kullanılmamıştır. İstanbul’da Matbaa-i Âmire, Hilâl, Matbaa-i Hayriyye, Mesâi, Tevsî-i Tıbâat, Âmedî, Hukuk, Necm-i İstikbâl, Evkāf-ı İslâmiyye, Kastamonu’da Vilâyet, Kayseri’de Kayseri Livâ, Ankara’da Matbuat ve İstihbarat, İkaz, Ali Şükrü matbaalarında basılmıştır.

Dergide Ali Haydar Efendi’nin Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Abdürreşid İbrahim’in Âlem-i İslâm kitapları, ayrıca bazı Sebîlürreşâd yazarlarının ders notları Dârülfünûn öğrencileri için formalar halinde ek olarak verilmiştir. Kurulan Sebîlürreşâd Kütüphanesi tarafından dergide yayımlanan yazı dizilerini kitap haline getiren ve aralarında Safahat 2. Kitap Süleymaniye Kürsüsünde (İstanbul 1330), 3. Kitap Hakkın Sesleri (İstanbul 1331), Bereketzâde İsmâil Hakkı’nın Yâd-ı Mâzî (İstanbul 1332), Babanzâde Ahmed Naim’in İslâm’da Da‘vâ-yı Kavmiyyet (İstanbul 1332), Reşîd Rızâ’dan Ahmet Hamdi Akseki’nin çevirdiği Mezâhibin Telfiki ve İslâm’ın Bir Noktaya Cem‘i (İstanbul 1332) gibi eserlerin de bulunduğu elli kadar yayın gerçekleştirilmiştir.

Çok partili dönemin getirdiği nisbî bir serbestlik ortamında Eşref Edip, Sebîlürreşâd’ı 1948-1966 yıllarında 362 sayı daha çıkarmıştır. Bu dönemin yazarları arasında kendisinden başka Ahmet Hamdi Akseki, Cevat Rifat Atilhan, Ali Fuat Başgil, Ömer Nasuhi Bilmen, Yusuf Ziya Çağlı, Kâmil Miras, Ömer Rıza Doğrul, Hasan Basri Çantay, Tahir Harimi Balcıoğlu, Mehmet Râif Ogan, Kemal Kuşçu bulunmaktadır. Ayrıca Peyami Safa, Fethi Tevetoğlu, Mümtaz Turhan, Ali Nihad Tarlan, Nihad Sâmi Banarlı, Yusuf Ziya Yörükân ve Nurettin Topçu gibi isimler de yazılarıyla dergide görünmüştür. Derginin bu döneminde yayımlandığı yıllardaki dinî hayat, dinî eğitim konularıyla ilgili dikkate değer yazı ve yorumlara yer verilmiştir.

Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd üzerine Abdullah Ceyhan tarafından bir fihrist çalışması yapılmış (Sırât-ı Müstakim ve Sebilürreşad Mecmuaları Fihristi, Ankara 1991), Muharrem Dayanç (Sırât-ı Müstakim Dergisindeki Dil, Edebiyat ve Sosyal Kavramların Sistematik İncelenmesi, İstanbul 1997) ve Suat Mertoğlu (Osmanlı’da II. Meşrutiyet Sonrası Modern Tefsir Anlayışı-Sırât-ı Müstakim Sebilürreşad Dergisi Örneği: 1908-1914, İstanbul 2001) tarafından doktora tezleri hazırlanmıştır.






www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)