|
Emre Miyasoğlu
yazar, çevirmen
1981 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokulu babasının görevli olarak bulunduğu İslamabad’daki International Progressive School’da, orta öğrenimini de İstanbul Adnan Menderes Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Halen İstanbul Kültür Üniversitesi'nde Klasik Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yapmaktadır.
Hikâye ve denemeleriyle çevirileri, tiyatro ve kitap eleştirileri Milli Gazete, Dergah, Kırklar, Yedi İklim, Eylül Öykü, Eğitim Bilim, Tarih ve Düşünce, Dergibi, Berceste (Kayseri) gibi dergilerde yayınlandı. 2003 yılında Olmaz Hayal isimli hikâye kitabı yayınlandı. 2006'da yayınlanan Yalnızlık Rüyası yazarın ilk romanıdır.
Tercüme eserleri arasında Edith Nesbit'in 'Demiryolu Çocukları', Edgar Allan Poe'dan hikâye seçkisi 'Oval Portre' ve Mahatma Gandhi'nin otobiyografisi bulunmaktadır.
HAKKINDA YAZILANLAR
Şiir mi, hikâye mi?
Osman Akkuşak
Yenişafak Gazetesi, 14 Temmuz 2003
"Kırklar" dergisinde, EMRE Miyasoğlu'nun hikâye mi desem, tahayyülât mı desem, artistik bir düzyazı mı desem, târif etmekte zorlandığım bir yazısını gördüm.. bir çırpıda okudum.. sanki ben 19-20 yaşımdayım da, o olanları, söylenenleri ben hayal ediyorum, hissine kapıldım.. O ne tabiîlik.. o ne ustalıktır!.. Edebiyatçı bir babanın, güçlü prensiplere, disiplinli ölçülere sahib bir annenin önünde söylenebilecek en ustalıklı bir dili bu genç adam nasıl bulmuştur? Nasıl, suya sabuna dokunmadan yarı açık yarı kapalı bir üslubla bu hayalleri dile getirebilmiştir!.. Dilindeki o sadelik ve açıklık, nasıl da yazının sonuna kadar kendini koruyabilmiştir?..
Bu genç adamın zihninde aydınlık var.. kalbinde de hassâsiyet ve incelik var!.. Arı duru sade bir dille hikâyeler yazarsa; hayatı tanıdıkça, onun güzelliklerini, acılarını, sertliklerini, cilvelerini gördükçe; gördüklerini, duyduklarını keskin, lirik, içli bir dille yazıya dökerse; hiç şaşırmayacağım!..
Xxxxxxxxx
Baba ve oğul
Mehmet Niyazi
Zaman Gazetesi, 5 Temmuz 2004
Yahya Kemal, "İsmail Safa'nın en güzel eseri Peyami'dir." diyerek nükte yaparmış. Sayın Mustafa Miyasoğlu da çok değerli eserleriyle kütüphanelerimizi zenginleştirdi; şiirler, romanlar, hikayeler, makaleler yazdı.
Allah ömür verirse, çok daha yazacağını, oğlu Emre'nin yaptığı röportajda gençlere öğüt niteliğinde söylediği şu cümleden de anlıyoruz: "...Öncelikle yazmaya niyetlenenlere sana söylediklerimi tekrarlamak isterim . 'Yazmasam deli olacaktım!' gibi bir duygu taşımıyorlarsa hiç yazmasınlar." Şüphesiz Miyasoğlu, okunmaya değer, zaman zaman büyüleyici eserlerinin yanına yenilerini koyacaktır. Fakat oğlu Emre, Peyami Safa gibi onun bir eseri olarak da devamlı anılacaktır.
Emre Miyasoğlu, yirmi iki yaşındayken "Olmaz Hayal" adında bir hikaye kitabı yayınladı. "...Kendimi bir balığa benzettiğim zamanlar olmuştur. Diğer balıklardan çok farklı görüyorum kendimi. Bir okyanusta olmama rağmen, akvaryumdayım sanıyorum. Sevecek bir şeylerim bile yok. Dört tarafım cam duvar. Öteleri görüyor, ulaşamıyor ve gittikçe küçülüyorum." Bu ve benzeri cümleleri ilk ışıklar kabul edersek, ufuktan nasıl bir güneşin sıyrılacağını hayal edebiliriz. Yirmi iki yaşında bir genç "Öteleri görüyor, ulaşamıyor ve gittikçe küçülüyorum." diyorsa, dikkatleri üzerine çekmeyi hak etmiştir. Kaç tane ak saçlı ihtiyar, ulaşmak isteyip de ulaşılamayan şeyin insanı küçülttüğünü idrak edebiliyor? Sözünü ettiğimiz röportajda baba Miyasoğlu'na soruları da özünü dokuyan kumaşın kalitesini gösteriyor; zira neyi soracağını bilmek ancak konuya hakim olmakla mümkündür. Bir metni edebi yapan özelliğin açıkça anlaşılması için Emre şöyle soruyor: "Edebi değerler açısından baktığımız zaman bir eserin ne anlattığı mı yoksa nasıl anlattığı mı önemlidir? Bu iki kavram arasında denge nedir?" Baba Miyasoğlu'nun cevabı da altı çizilmesi gereken cinsten: "Her ikisi de önemlidir. Fakat sanat 'neden'den çok 'nasıl' ile ilgilidir. Çünkü 'Gök kubbe altında söylenmedik söz yoktur!' şeklinde kaziye var. O yüzden sanatçı, söyleyeceği şeyi farklı ve etkili bir şekilde söylemeye çalışır." Sanatta dilin önemini bir başka yerde de şöyle belirtiyor: "...Sanatçı, kelimeden bir dünya ortaya koyar. Tıpkı müzisyenin seslerden, ressamın çizgi ve renklerden bir dünya oluşturduğu gibi."
Dışarıda güzel bir gün yaşanırken bir odaya kapanarak kitap ve kağıtların arasında ter dökenin mutlaka bir derdi vardır. Elbette herkesin derdi farklıdır; kimisininki hayati önem arz eder; insana "ciğerimden kan çekip" yazdım dedirtir; kimisininki ise kızılcığın artığını dudağında görüp kan zannederek feyadı basması gibidir. Meselenin lüzumunu ve muhtevasını Emre ne güzel soruyor; "Meselesiz yazar edebiyatçı olabilir mi? Daha doğrusu 'mesele' derken bunun kabul edilebilirliği, geçerliliğini nasıl fark edebiliriz?" Baba Miyasoğlu da kitabın ortasından cevap veriyor; "Meselesiz yazar ve sanatçı yoktur. Toplumda hiçbir ilgisi olamayan sanal dünyalar kurarak kendilerini kandırsalar bile, gerçekte bunlar birer sahte sanatçıdır. Ortaya çıkıp bir dönem dikkatleri üzerlerine çekseler, eserleri çok satsa bile önemli değildir. Çünkü temel bir anlamdan yoksundur."
Dostum Mustafa Miyasoğlu lafı getiriyor, belki de söz konusu kendisi zannedilebileceğini düşünerek taşı gediğine koymuyor. Ülkemizde "dikkatleri üzerine çekmek, çok satmak" eserin kalitesiyle değil, lobilerle ilgilidir. "Yollar ve İzler" romanı bazı mahfillere mensup yazarlar tarafından günışığına çıkarılabilseydi yandaşlarının gümbürtüleri gök kubbemizi sarsmaz mıydı? Fakat onu Mustafa Miyasoğlu yazdı. Hakkında kaç yazı kaleme alındı? Hangi televizyon kanalında sözü edildi? M.A. Shaik'ın onu "Roads and Footprints" adıyla İngilizceye çevirdiğinden kamuoyumuzun haberi var mı? Bu eserde öyle yürek kıpırtıları var ki, bazı kesimlerden gelen birisi yazabilseydi; ondan bahsetmesi için mutlaka Bush'un kulağına fısıldanırdı. Belki de rahmetli Necip Fazıl, "Öz yurdunda garipsin" sözünü Mustafa Miyasoğlu, Emre Miyasoğlu ve onlar gibileri düşünerek söylemiştir.
Xxxxxxxxxxxxxxx
YALNIZLIK RÜYASI
Hüzeyme Yeşim Koçak
Kendini sürekli sorgulayan, siygaya çeken bir kahraman… “Aynasında konuştuğu hayal bazen nefs oluyor, bazen vicdan”…
Çetin bir didişme… Akranları bin bir çeşit hevesle doluyken, hüviyetini varoluşunu yükseltme, “Kemal” peşinde koşan genç bir Kemal…
“Kukla gibi hissetmekten kurtulmaya çalışmak”; “hayatta bir amacının bulunmasının insan için büyük bir dert olup olmadığını sorgulamak”, “kader mi mahkûmiyet mi”, “hakikati bütünüyle görebilmek” gibi merkeze aldığı girift derin sorularla, daha ilk romanında okuru sarsıyor Emre Miyasoğlu.
Bir roman yarışmasında, ikincilik alan Yalnızlık Rüyası, iman, aşk, zaman, fikir, gaye gibi temel konuları, romanın genel çerçevesini, sınırlarını zorlamadan önümüze getiriyor.
Ve türlü yalnızlıklar… Meselesi olanların, araftaki ve yol ayrımındakilerin, uçuruma düşmek üzere olanların, iman ehlinin, kısaca dünyadakilerin…
Romanın kadın kahramanı Derya’nın dilinden, bu çağdaş yalnızlıklardan, umutsuzluğa çözümsüzlüğe dönüşmüş bir çeşidi şöyle dile getirilir:“Gece yalnız, gündüz yalnız. Her yerde insanlar, ama hiçbir yerde hiç kimse. Kime sarılsan kurtarıcı diye, arkandan vurur seni” sh. 36.
Yazarın şairliğinden de kaynaklanan şiirli dili, özellikle yalnızlık rüyasının anlatıldığı bölümlerde iyice belirginleşiyor ve etkili bir rüya atmosferi sağlıyor. İkili bir anlatım tekniği.. Bu aynı zamanda romana hareketlilik ve ivme de kazandırıyor. Bir anlamda ayaklarımızı yerden kesiyor, sonra dünyaya indiriyor ve ustaca aradaki ilmekleri bağlıyor.
Kitaptan zarif, işli içli bir kaç örnek: “..bu yol nereye çıkar desem/ parmakların yüreğini gösterir mi/ ve iki ince kol/ sarar mı boynumu/ ip atlayan küçük bir kız gibi/ sarılır mısın bana./ hiç inmek istemezcesine/ boyanır mısın ruhuma…” sh. 70.
“Ruhuna kadar ıslanmıştı” sh. 51
Hassas bir kişilik Kemal… Ve taze bir rüyayı canlandırma, yepyeni bir dünyaya katkıda bulunup yapılandırma ve elbette ‘ezilmeden’ taşıyabilme kaygısına sahip.
“Az önce dağılan sigara izmaritine benzetti kendini. Bir gün onun gibi tekme yiyip dağılacak mıydı? Birinin gelip de son kez ayakkabısının topuğuyla kendisini ezmesinden önce bir şeyler yapabilecek miydi.” Sh. 93
“Arzuladığım yolda en üst seviyeye çıkamasam da bunun için çabalamalıyım.” Sh. 150.
Romanda kadın konusunda, ezber bozan ilginç görüşler yer alıyor.
“Kadının araç olduğunu iddia eden, ama aslında kendilerinin kullanıldığı bir dünyada yaşadığını bile bilmeyen erkekler arasında kendi kişilik arayışını garip bir hüzünle hatırladı. Namusuyla, vicdanıyla, benliğiyle paçavra edilen erkekler…” sh. 117.
Kurtarıcılığı sadece erkeklere yakıştıran bir anlayışın tam tersine:
“….dişi bir kurtarıcı gibi gökyüzüne salar mısın beni…” diyen incelikler. sh. 70
Ölüm de durak(lama) mevzuu… “Bu sadece bir kapı. Hayatın ve ahrietin arasında bunlara oranla önemsiz bir kapı.” sh. 73
Durum tespitinde bulunmak, çürüyen zamana eleştiriler yöneltmekten çekinmiyor: “Kemal kızın halinden bütün bir ülkeyi, bozulan kültürü, yalan söyleyen tarihi, dinsizleşen insanları, postmodern dincileri, magazinleşen hayatı, bilinçsiz kalabalıkları, gecelerin eğlence manyaklarını, Taksim’i, Bakırköy’ü, Şişli’yi sorumlu tuttu.” sh. 103
Kâmil insan Fethi Gemuhluoğlu, “Bir Adam Yaratmak’ın” Hüsrev’i, tiyatro sevgisi, genç Miyasoğlu’nu da ilgilendirmiş. Gemuhluoğlu, nihaî kurtuluş yolunda bir işaret taşı olmasıyla önemli…
Gelenekten beslenen, Necip Fazıl, Peyami Safa gibi dev yazarları özümsemeyi bilmiş; Batılı örneklerden de titiz seçimleriyle yararlanarak; tercümeleriyle, araştırıcı kıvrak zekâsıyla sanatını destekleyen bir yazar Emre...
“Olmaz Hayal” isimli ilk kitabıyla, hikâyeciliğiyle de dikkat çeken, başarılı bir örnek sunan yazar; “Yalnızlık Rüyasıyla bizi sevindiriyor; eserlerini zenginleştirdiği, kafa yorduğu meselelerle ümit veriyor.
Bizim yalnız sanatıyla değil, düşüncesi, içleştirdikleri ve uygulamalarıyla da öne çıkmış, hakikat(li) yazarlara ihtiyacımız var.
Emre Miyasoğlu bu bakımdan da ışıldıyor.
xxxxxxxxxx
YALNIZLIK RÜYASI
Emre Miyasoğlu
Yayınlanan ilk kitabı ‘Olmaz Hayal’ ile edebiyat camiasında dikkatleri çeken Emre Miyasoğlu, ikinci kitabı ‘Yalnızlık Rüyası’ isimli romanıyla da adından söz ettireceğe benziyor.
Roman, sürekli kendi kendisiyle mücadele eden bir gencin beklenmedik bir kazayla değişen hayat hikâyesinin on beş gününü konu alır. Bu genç, hastanede tanıştığı bir kızın hayatını kurtarır ve kendisine yeni ufuklar açan başka bir gençle karşılaşır. Bu roman, kendilerini aşmak için çırpınan gençlerin yalnızlıktan kurtuluş çabaları etrafında, günümüz gençliğinin hayatına kendine özgü bir ayna tutmaktadır.
Yazar, yaşanandan çok hayal edilenin gerçek olduğunu ısrarla vurgularcasına, değişik bir teknik kullanarak roman içinde bir masal anlatıyor bizlere. Ana metne paralel bir şekilde, ama farklı boyutta gelişen masalda, roman kahramanıyla birlikte biz de ‘atlıyoruz hayallerin selesine, asılıyoruz umutların pedallarına’ ve kendi çocukluğumuza doğru yol alıyoruz.
Romanın ve masalın iç içe geçmiş bir örneği olan ‘Yalnızlık Rüyası’nı okurken, gerçek ve hayal arasında gidip gelecek, güzel bir yolculuğa çıkacaksınız.
Kitap: Yalnızlık Rüyası
Yazar: Emre Miyasoğlu
Türü: Roman
İlk baskı tarihi: Mart 2006
Boyutları: 13.5 X 21 cm
Sayfa Sayısı : 151
Fiyatı: 6.000.000 TL.
ISBN: 975-6420-17-0
e-posta:
[email protected]
internetten sipariş:
http://www.kitapyurdu.com
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|