Orhan Seyfi Orhon (1890)-(1972) şair, yazar 5 Hececiler'den
23 Ekim 1890 tarihinde İstanbul'da doğdu. Hukuk Mektebi'ni bitirdi. Meclis-i Mesuban'ın Kavanin Kalemi'nde memurluk, ardından gazetecilik ve öğretmenlik yaptı.
1950'de gazeteciliğe döndü. Hayatının son döneminde Son Havadis gazetesinde yazarlık yaptı. 1917'de Yeni Mecmua'da çıkan şiirleriyle adını duyurdu. Türk şiirinde "5 Hececiler" diye bilinen şairlerimizdendir.
Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Hükümeti'ni destekleyen "Aydede" dergisinde çalıştı.
Yusuf Ziya Ortaç'la birlikte Papağan, Güneş, Ayda Bir, Çınaraltı dergilerini çıkardı.
Aruzla başladığı şiirde, Milli Edebiyat ve Genç Kalemler akımlarının etkisinde kalarak hece veznine döndü.
22 Ağustos 1972 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ESERLERİ:
Şiir kitapları:
Fırtına ve Kar (1919) Peri Kızı ile Çoban Hikayesi (1919) Gönülden Sesler (1922) O Beyaz Bir Kuştu (1941) Kervan (1946) İşte Sevdiğim Dünya (1965)
ŞİİRLERİ
Anadolu Toprağı
Senelerce sana hasret taşıyan, Bir gönülle kollarına atılsam. Ben de bir gün kucağında yaşayan, Bahtiyarlar araşma katılsana.
En bakımsız, en kuytu bir bucağın, Bence "İrem bağı" gibi güzeldir. Bir yıkılmış evin harap ocağın, Şu heybetli saraylara bedeldir.
Kadir Mevlâm, eğer senden uzakta, Bana takdir eylemişse ölümü; Rahat etmem bu yabancı toprakta, Cennette de avutamam gönlümü.
Anladım ki: Sevda, gençlik, şeref, şan. Asılsızmış şu yalancı dünyada. Hasretinle yadellerde dolaşan, Hızrı bulsa yine ermez murada.
Yalnız senin tatlı esen havanda, Kendi millî gururumu sezerim. Yalnız senin dağında, ya ovanda, Başım gökte, alnım açık gezerim.
Hürüm, derim, eskisinden daha hür, Zincirinle bağlansa da ayağım. Şimdikinden daha ferah görünür, Zindanında olsa bile durağım.
Bir gün olup kucağına ulaşsam, Gözlerimden döksem sevinç yaşını, Sancağının gölgesinde dolaşsam, Öpsem, öpsem toprağını, taşını!
Beyaz Bir Kuştu
O, beyaz bir kuştu, uzun kanatlı Ardında ışıktan bir iz bıraktı Yel gibi dağları aştı bir atlı Arada bir engin deniz bıraktı
Uzaktan gelirken derin akisler Kapadı geçtiğim yolları sisler Tutuştu içimde birikmiş hisler Gönlümü o kadar temiz bıraktı
O, beyaz bir kuştu ak kanatlıydı Yel gibi dağları aşan atlıydı Hayaldi, hayalden bile tatlıydı Ne ışık bıraktı, ne iz bıraktı
Diyorlar
Ölürsem yazıktır sana kanmadan Kollarım boynunda halkalanmadan Bir günüm geçmiyor seni anmadan Derdine katlandım hiç usanmadan Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan Denizler durulmaz dalgalanmadan!"
Saadet benziyor boş bir seraba Düşüyor her seven gönül azaba Gelmiyor çekilen dertler hesaba Diyorum: "Sebep ne bu ızdıraba?" Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan Denizler durulmaz dalgalanmadan!"
Gönlüm
Benim gönlüm bir kelebek Dolaşıyor çiçek çiçek Tükenecek ömrü böyle Çırpınarak, titreyerek
Ne şerefli bir adı var Ne bir büyük maksadı var Hergün biraz zedelenen İki ipek kanadı var
Sabırlıdır, gözü toktur Zavallının derdi çoktur Yorulunca konacağı Bir yuvası bile yoktur
Her şey ona karşı durur Güneş yakar, kış dondurur Bazı tutar kanadından Bir fırtına yere vurur
Benim gönlüm bir kelebek Dolaşıyor titreyerek Zavallının bir baharlık Ömrü böyle tükenecek
Kış Gecelerinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde Kış mehtabı daha parlak, daha lekesiz Ne buluttan bir eser var, ne bir küçük iz Gülümsüyor gibi sema sürûr içinde
Şu saatte kesilmemiş henüz gözyaşım Penceremin kenarına dayalı başım En küçük bir teselliden, ümitten uzak Hep o eski günlerimi hatırlayarak Ben sabahı bekliyorum fütur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir sûr içinde Karşı evlerde bir saadet yuvası yine Ayın beyaz ışıkları dolmuş içine Şimdi çiftler uyuyorlar bu nur içinde
Bu saatte sade ben bir tek başımayım Ben Yarabbi, bu uzlette nasıl yaşayayım Düşünmeden ayrılığın nihayetini Hissettiğim dakikada hıyanetini Seni nasıl terketmiştim gurur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde Yıldızlardan semada görünmüyor eser Salmış uzak alemlere gizli akisler Birer katre ziya gibi billur içinde
Sancağa
Ellerde dolaşan bu siyah sancak, Göklere yükselen bir âh olmasın! Doğru mu bu kadar ye'se kapılmak, Korkarım, bu matem günah olmasın!
Milletin kalbinde yer etmez keder; Asırlar değişir, seneler geçer... Ne kadar karanlık olsa geceler, Mümkün mü sonunda sabah olmasın.
Dilerse, her yüzde keder görünsün, Yıldızlar yerlere düşüp sürünsün... Dilerse, her taraf ye'se burunsun; Sade senin yüzün siyah olmasın!
Bir kızıl alevdin gökde bir zaman; Solardı renginden nuru güneşin. Şimdi bir dumansın, kara bir duman; Sinmiş gönüllere sanki ateşin.
Ağlıyor uzaktan bakan rengine, Diyor: "Matemde mi öz vatanımız?.." Biz seni boyarız o kan rengine, Var damarımızda hâlâ kanımız!
Ey güzel sancağım, solmasın yüzün, Biz henüz yaşarken ye'se bürünme! Hicrana takati yok gönlümüzün, Bu matem yüzüyle bize görünme!
Ey güzel sancağım, o "ay yıldız"m, Sana tarihinden kaldı hediye, Üstünden eksilme vatanımızın, Dalgalan bu "iller benimdir!" diye.
Veda
Hani, o bırakıp giderken seni Bu öksüz tavrını takmayacaktın Alnına koyarken veda buseni Yüzüme bu türlü bakmayacaktın
Hani, ey gözlerim bu son vedada Yolunu kaybeden yolcunun dağda Birini çağırmak için imdada Yaktığı ateşi yakmayacaktın
Gelse de an acı sözler dilime Uçacak sanırım birkaç kelime Bir alev halinde düştün elime Hani, ey gözyaşım akmayacaktın
Yolculuk
Veda ettim gençliğimin gamsız geçen rüyasına Çıktım aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına
Bilmiyordum yol neresi? Varacağım yer neresi Dayanarak gidiyordum ilhamımın asâsına
Bu sahranın kanat germiş her yerine ıssızlıklar Ufuklardan yalnız iki yıldız doğmuş semasına
İki yıldız... işte benim rehberim bu, yürüyordum Nihayetsiz gecelerin daldım zulmet deryasına