|
Şeref Akbaba
( 1959)
yazar, yayıncı, akademisyen
1959 yılında Erzurum'da doğdu. İlköğretimini Ömertepe köyünde, orta öğretimini Erzurum İmam Hatip Lisesi'nde tamamladı. 1984 yılında Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi'nden mezun olduktan sonra Adana'da (Hürriyet Orta Okulu) öğretmenliğe başladı.
Bilahare İstanbul Kadıköy General Ali Rıza Ersin Lisesi ve Kadıköy İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yaptı. Çeşitli kurumlarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.
Çeşitli dergi ve gazetelerde çalışmaları yayınlandı. 1983 yılında Erzurum’da bir grup arkadaşıyla Genç Kuşak dergisini yayınladı. 1990’da Adana’da yayınlanan Yeni Sıla dergisi ekibinde yer aldı.
1997’de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim dalında II. Meşrutiyet Dönemi Türk Basın Hayatında Beyan’ül-Hak Gazetesi teziyle doktorasını tamamladı.
2002-2007 yılları arasında, kuruluşu itibariyle içinde yer aldığı Özel Birikim Eğitim kurumlarının yönetim kurulu başkanlığını yaptı.
Şeref Akbaba, 2000 yılı Ekim ayı itibariyle Ay Vakti Dergisi ni yayınlamaya başladı. 2014 yılında Eskader tarafından yılın dergisi seçilen ve bugün 20. yılına giren Ay Vakti Dergisi’nin halen yayın yönetmenidir.
Kırklareli Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir.
ESERLERİ:
Ay Olun İnsanlar (şiir)
Kar Mumu (deneme)
Söz Hali (deneme)
Ay Vakti’nde Konuşmalar (Röportajlar)
Liselerde okutulan “İslam Kültür ve Medeniyeti” ders kitabı ve Uluslararası İletişim gibi birçok ortak eserin yazarlarındandır.
ESERLERİ:
Uluslararası İletişim (ortak kitap), Ay Olun İnsanlar (şiir), II. Meşrutiyet Dönemi Türk Basın Tarihinde Beyanül Hak Gazetesi (Doktora Tezi).
HAKKINDA YAZILANLAR
Dil, kalbin lisanı
Mehmet Nuri Yardım
Türkiye 12 Temmuz 2001
Edebiyat dünyası, bugüne kadar şiirle bu kadar içiçe olmamıştı. Birbiri ardınca çıkan kitaplar, yayımlanan dergilerde şiirin izini sürerken yeni ve oldukça başarılı imzalar kadar, duruşu itibariyle yıllardır şiirini söyleyen ancak ortalarda görünmeyen önemli isimler de birer birer şiir arenasına çıktılar. Şeref Akbaba da böylesi isimlerden... Tadı damağımızdaki “Kehribar”ından hatırladığımız şairle, “Ay Olun İnsanlar” (Sarmaşık Yay.) ve “Ay Vakti” merkezli bir söyleşi yaptık.
* Türk şiirinin coşkun bir ırmağa doğru yöneldiği günümüzde sizin şiirinizin nerededir?
AKBABA: Türk şiiri kendi mecrasında yürüyüşünü sürdürüyor. Değişik söylemler gözleniyor ki, bu sevindirici. Bugün kendi dışındakileri yoksayarak isbat-ı vücut edenler, görmezlikten gelerek büyüklük taslayanlar, mısra-ı bercestelere tanık oldukça utanacaklardır. Ben kendi payıma, yazanları saygıyla karşılıyorum. Kendi şiirini yazanları ise alkışlıyorum. Bu noktada şunu ifade edeyim. Ben kendi şiirimi yazıyorum. Şiirimde kendime ait söyleyiş tarzım var. Bunu yakalamak kolay olmuyor. Yıllarca bekledim. Az yazdım. Ama Kehribar’ı, Seni Azledemem Yüreğim’i ve daha nicelerini kendi üslubum içinde Türk şiirine armağan ettim.
* “Ay Olun İnsanlar”, kitabınızın ismi. İnsanların ay olmasını neden istiyorsunuz?
AKBABA: Öze dönüş, ritmik yürüyüş ve hicret elifi... Gecenin ay’la bütünleşerek yüreğimize taşıdığımız, bizden olmasını istediği çok şey var. Tevbenin, değişkenliğin, yeni bir güne hazırlanmanın nöbetini tutar insan. Günah sendromu yumuşar. Kirlerinden arınmak isteyenler için eşref saatidir. Ve sükuneti gergef gibi işleyen gece, ay’ın eşliğinde ruh yüceliğine çağırır, olgunlaşmaya davet eder. Bu sese kulak veren ya da erişenler farklılıkları yakalarlar. Ay, tarih olmuş, dirilişin remzi olmuştur. Bu sebeple de insanları ay olmaya davet ettik.
* Bir şair için en zor olan şey, kendini ifade etme güçlüğü müdür, anlaşılmama kaygısı mı? kendinizi ifade edebildiniz mi?
Bir sevda bizimki
AKBABA: Anlaşılmama kaygım yok. Ses, musiki, imge. Örgünüzü belirlediğiniz üslup içre kuruyorsunuz. Sizde var olanı, ruhunuzda birikeni aktarıyorsunuz. Şiir tebliğ değil, telkindir. Tebliği arayanlar için anlaşılmaz olabilirsiniz, ama taşı gediğine koymakla mükellefsiniz. Sizden kopan parçalar başka yankılar, başka anlamlar bulacaktır. Anlaşılmamak için yazmak doğru olmadığı gibi, anlaşılır olmak için sanatı budamak da doğru değildir. Bu meyanda kendinizi ifade etmekte zaman zaman zorlanırsanız. Dil, kalbin lisanıdır. Lisanı ahsenle sorumlu hissederim kendimi. Yoksa bu doğruyu söyleyememe anlamında değil. Bu açıdan bakınca şiir teslimiyet değil, tavırdır.
¥ Ay Vakti dergisini de hazırlıyorsunuz. Derginin ismi ile “Ay Olun İnsanlar”, sanki birbirlerinin mütemmim cüzü gibi. Bu anlamda Ay Vakti ile kitaptaki şiirleri değerlendirir misiniz?
AKBABA: Ay Vakti ve Ay Olun İnsanlar... Yayınlanacak kitaplarımda da bu imgenin yer alması arzumdur. Seçki neyi çağrıştırıyorsa, şiirlerimi topladığı Ay Olun İnsanlar da aynı şeyleri ifade ediyor. Doğrudur, ikisi birbirini tamamlıyor. Seçkide yayınlanan şiirlerden birkaçı kitabımda. Diğerleri ise daha önceleri başka dergilerde yayınlanmış şiirler. Bir sevda bizimki, bir direniş. İç güzelliklerin oluşması ve dışımızda yankı bulması için...
(0212 533 48 70)
10 aylık yolculuk
* Ay Vakti’nin, diğer seçki ve dergiler arasındaki yeri nedir? Neden çıktı, hangi misyonu üstlendi, neleri başardı ve hedefleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?
AKBABA: Ay Vakti Kültür ve Edebiyat Seçkisi, ekim ayı itibariyle yayın hayatına girdi. Şu anda on sayı çıktı. Kültür ve edebiyat dergileri arasında iyi bir yere sahip olduğuna inanıyorum. Mütevazı duruşu, kendine has mizampajı ve yenilikleriyle. “Belirlemeler” başlı başına fikir küfesi. Altı sahife olmasına rağmen, Türkiye’nin her yerinden gönderilen edebi çalışaları değerlendirip, yeni isimlere sahifelerimizi açıyoruz. Şiirler, öyküler, denemeler ve araştırma yazıları yayınlıyoruz. Ay Vakti’nin bana en hoş görünen yanı, kollektif çalışma yapılması. Geçen sayılarda şiir ve yazısı yayınlananlardan bir kısmını zikretmek istiyorum: Alaeddin Özdenören, Nurettin Durman, Özcan Ünlü, Recep Garip, Nurullah Genç, Adem Özbay, Jan Devrim, Abdullah Yıldırım, Hakan Özbek, Ferman Karaçam, Arif Dülger v.s..
Bir kültür ve edebiyat dergisinin yapması gerekenleri yaptı ve yapıyor. Biz bir sofra açtık. Etrafında oturanlar, gelecekte oturacak olanlar daha ileri taşıyacaklardır. Ben kendi payıma, bunlardan biriyim sadece. Sesimiz, insanların sesi olabilmişse, doğruyu ifade edebilmişsek kendimizi mutlu addederiz.
(P.K. 160, Kadıköy, İstanbul)
Cemre
İster kırmızıya boyayın rengimi
İster yeşile
Umurumda mı tuvale düşen
Ben kendi beyazıma bakarım
Terk-i diyar edemem
Sancımı dindiremem öksüz
Anlatın beni tarifler ötesi
Hangi kalıba sokarsanız sokun
Ya kul olmadı inadımıza
Ya beğenmedi eşkâli deyin
Saatini kim durdurur geçmişin
Sıradağlar ekilir ve bahar
Toprağını sever kırçiçeklerinin
Sehere sözlüdür zaman
Bulur Yusuf’unu Züleyha’nın
*
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|