Benoist Ali  Selman
İslam'ı Seçenler


Fransız Doktor




Fransız Dr. Benoist Ali Selman'ın kendi dilinden hayatı

Ben bir doktorum ve koyu katolik bir aileye mensubum. Fakat doktorluğu meslek olarak seçmem ve pozitif, tabii ilmlerle meşgul olmam, bende hıristiyanlığa karşı büyük bir nefret uyandırmıştı. Din hususunda aile fertlerimle aynı fikirde değildim. Evet, büyük bir Halık [yaratıcı] vardı ve ben de Ona, yani Allahu tealaya inanıyordum. Fakat hıristiyanlığın, bilhassa katoliklerin bu büyük yaratıcı etrafında meydana getirdikleri türlü türlü garib ilahlar, oğullar, Ruh-ul-kudsler, İsa aleyhisselamın Allahın oğlu olduğunu isbat için akıl almaz uydurmalar ve daha bir takım hurafeler, ayinler, türlü türlü merasimler, beni Allahu tealaya yaklaştırmıyor, aksine Ondan uzaklaştırıyordu.

Ben, bir tek Allah’ın varlığına inandığımdan, hiç bir zaman teslisi “üç tanrıyı” kabul etmedim ve İsa aleyhisselamı hiç bir zaman Allah’ın oğlu olarak tanımadım.Demek oluyor ki, ben daha İslamiyeti tanımadan evvel, Kelime-i şehadetin yarısı olan “La ilahe illallah” kısmını çoktan kabul etmiştim. İslam dini ile meşgul olmağa başladığım ve Kuran-ı Kerim’de rastgeldiğim meal-i şerifi, “Söyle ki, Allahu teala birdir, doğmamışdır ve doğurmaz ve Ona benzer hiç bir varlık yoktur” olan İhlas suresini okuduğum zaman, “Aman Allahım, işte ben tam buna inanıyorum” dedim ve içimde büyük bir ferahlık duydum. İslamiyeti daha derinden tetkik etmenin çok lüzumlu olduğunu gördüm. İslamiyeti inceledikce, bu dinin benim düşüncelerime tamamen uygun olduğunu hayret ile görüyordum. İslamiyet, din adamlarını, hatta Peygamberleri “aleyhimüssalevat” bizim gibi insanlar olarak kabul ediyor, onlara ilahlık vasfı vermiyordu. Hele, bir papazın günahları affedebileceğini, asla kabul etmiyordu. İslam dininde, hiç bir hurafe, akla uymayan bir hüküm, anlaşılmıyan bir bahis yoktu. İslam dini, tam benim istediğim gibi, mantıki bir dindi. Katolikler bildirdikleri gibi insanların günahkar olarak dünyaya geldiklerini kabul etmiyordu. İnsanlara ruh ve beden temizliği emir ediyordu. Tıbbın esas kaidesi olan temizlik, İslam dininde, Allahu tealanın bir emriydi. İbadete temiz olarak gelmeği emrediyordu ki, başka hiç bir dinde buna rastlamamıştım.

Hıristiyanlıkda, hıristiyan dinine girerken ve ayinlerde İsa aleyhisselam ile, haşa tanrı ile birleşebilmek için papazın İsa’nın eti diye verdiği ekmeği yemek ve kanı diye verdiği şerabı içmek gibi ayinlerin, puta tapan en iptidai kavimlerin bir adeti olduğunu görüyor ve bunlardan nefret ediyordum.Benim pozitif ilimlerle inkişaf eden aklım, böyle çocukça ve hakiki bir dine yakışmayan saçma merasimleri, şiddetle reddediyordu. Diğer tarafdan, İslamiyetde bunların hiç biri yoktu. İslamiyetde yalnız hakikat, sevgi ve temizlik vardı.

Artık kararımı vermişdim.Müslüman dostlarıma gitdim ve müslüman olmak için ne yapmak lazım geldiğini sordum. Bana “Kelime-i şehadet” söylemesini ve manasını öğrettiler. Ben yukarda da söylediğim gibi, bunun yarısını, yani “Bir tek Allah vardır” kısmını müslüman olmadan evvel kabul etmiştim. Geri kalan “Muhammed aleyhisselam Onun resulüdür” kısmını da kabul etmek hiç güç olmadı. Artık İslam dini hakkında neşrolunmuş ciddi eserleri incelemeğe başladım. Bunların arasında Malik Bin Nabi’nin çok güzel bir eseri olan “Le Phéne Coranique”i okuduğum zaman, Kuran-ı Kerim’in ne muazzam bir eser olduğunu hayret ve taktir ile gördüm. Bundan ondört asır önce indirilmiş bu Allah kitabında yazılı olanlar, bugünkü ilmi ve fenni araştırmaların neticelerine tamamiyle uymakdadır. Hem ilim ve fen ve hem de içtimai faaliyetler bakımından, Kuran-ı Kerim, yalnız bugünün değil, aynı zamanda yarının da kitabıdır.

1953 senesi 20 Şubat günü Paris Camiine giderek orada müftü efendinin ve şahidlerin huzurunda İslam dinini resmen kabul ettim ve Ali Selman ismini aldım.

Bu yeni dinimi, çok seviyorum. Çok bahtiyarım ve sık sık kelime-i şehadet getirerek ve manasını düşünerek, İslam dinine olan imanımın kuvvetini açıklıyorum.




ENGLISH BIOGRAPHY

As a Doctor of Medicine, and a descendant of a French Catholic family, the very choice of my profession has given me a solid scientific culture which had prepared me very little for a mystic life. Not that I did not believe in God, but that the dogmas and rites of Christianity in general and of Catholicism in particular never permitted me to feel His presence. Thus my unitary sentiment for God forbade my accepting the dogma of the Trinity, and consequently of the Divinity of Jesus Christ.

Without yet knowing Islam, I was already believing in the first part of the Kalima, La ilah illa ‘Allah (There is no deity but Allah), and in these verses of the Quran:

“Say: He, the God, is One; God the Self-Sufficient Master; He neither begets, nor was He begotten; and there is none equal to Him.” (Quran 112:1-4)

So, it was first of all for metaphysical reasons that I adhered to Islam. Other reasons, too, prompted me to do that. For instance, my refusal to accept Catholic priests, who, more or less, claim to possess on behalf of God the power of forgiving the sins of men. Further, I could never admit the Catholic rite of Communion, by means of the host (or holy bread), representing the body of Jesus Christ, a rite which seems to me to belong to [totemic] practices of primitive peoples, where the body of the ancestral totem, the taboo of the living ones, had to be consumed after his death, in order better to assimilate his personality. Another point which moved me away from Christianity was the absolute silence which it maintains regarding bodily cleanliness, particularly before prayers, which has always seemed to me to be an outrage against God. For if He has given us a soul, He has also given us a body, which we have no right to neglect. The same silence could be observed, and this time mixed with hostility with regard to the physiological life of the human being, whereas on this point Islam seemed to me to be the only religion in accord with human nature.

The essential and definite element of my conversion to Islam was the Quran. I began to study it, before my conversion, with the critical spirit of a Western intellectual, and I owe much to the magnificent work of Mr. Malek Bennabi, entitled Le Phenomene Coranique, which convinced me of its being divinely revealed. There are certain verses of this book, the Quran, revealed more than thirteen centuries ago, which teach exactly the same notions as the most modern scientific researchers do. This definitely convinced me, and converted me to the second part of the Kalima, ‘Muhammad Rasul ‘Allah’ (Muhammad is the Messenger of Allah).

This was my reason for presenting myself on 20th February 1953 at the mosque in Paris, where I declared my faith in Islam and was registered there as a Muslim by the Mufti of the Paris Mosque, and was given the Islamic name of ‘Ali Selman’.

I am very happy in my new faith, and proclaim once again:

“I bear witness that there is no deity but Allah, and I bear witness that Muhammad is Allah’s servant and Messenger.”




www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)