Robert Anhegger - (27.3.2001)
Türkolog, yazar


Mualla Eyüboğlu'nun eşi


Dr.Robert Anhegger



1911 yılında Viyana'da doğdu. Nazilerle anlaşamadığı için 1935 yılında ülkesini terk etti. 1943 yılında Alman vatandaşlığından çıkarıldı. Ömrünün büyük bir kısmını haymatlos olarak Türkiye'de geçirdi.

Bedri Rahmi'nin kızkardeşi Mualla Eyüboğlu'yla evlendi. Kendini "Türkleşmiş bilinçli bir Alman' olarak gördü.

Zürich Üniversitesi'nde Balkanistik tahsili yaptı. Doktorasını burada tamamladı. Savaş şartları ve ilgi duyduğu konular onu 1940'larda Türkiye'ye sürükledi. Özel Almanca dersleri, musahhihlik ve redaktörlük yaptı.

İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde ve bazı liselerde görev yaptı.

1949 yılında, diğer Alman hocalarla birlikte üniversitedeki aktif görevinden ayrıldı. 1961'den itibaren yedi yıl boyunca İstanbul Goethe Enstitüsü'nü yönetti.

Maya Sanat Galerisi'ni kurdu. Son yıllarını yaşadığı Hollanda`da da Türk kültürü üzerindeki çalışmalarına devam etti.

27 Mart 2001 tarihinde vefat etti.

ESERLERİ:

1. Beiträge zur Geschichte des Bergbaus im Osmanischen Reich Europäische Türkei (I-II ve 1 ek; W. Ruben ve A.Tietze ile birlikte, İstanbul 1943-1945). Osmanlı madenciliği hakkındaki doktora tezidir.

2. Eski Almanca Antolojisi (800-1500)(İstanbul 1944). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili Filoloji Bölümü için hazırlanmış bir antolojidir.

3. Kānûnnâme-i Sultânî ber Mûceb-i Örf-i Osmânî (Ankara 1956, Halil İnalcık’la birlikte). II. Mehmed ve II. Bayezid devirlerine ait kanunnâme ve yasaknâmeleri içerir.

4. Hatice Sultan ile Melling Kalfa: Mektuplar (İstanbul 2001, Jacques Perot ve Frederic Hitzel ile birlikte). III.Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’ın, Melling ile birbirlerine yazdıkları Latin alfabesiyle kaleme alınmış mektupların incelenmesidir.

5.Evangelinos Misailidis, Seyreyle Dünyayı (Temâşâ-i Dünya ve Cefakâr ve Cefakeş) (İstanbul 1986, Vedat Günyol ile birlikte). Rum harfleriyle yazılmış olan Türkçe eserin Latin harflerine çevirisidir.

6. Çocuk Edebiyatı-Çocuk Kitapları (İstanbul 1975, Meral Alpay ile birlikte).

7. Türkiye’de Çocuk ve Gençlik Kitapları: Açıklamalı Bibliyografya (İstanbul 1977). Bunların dışında Anhegger’in çok sayıda makalesi de bulunmaktadır (Ortaylı, bibl.).





HAKKINDA YAZILANLAR

İslam Ansiklopedisi Robert Anhegger Maddesi
(1911-2001)
Vildan S. Coşkun

Asıl adı Robert Friedrich Moritz Anhegger’dir. Alman asıllı tüccar bir baba ile İsviçre asıllı bir annenin oğlu olarak Viyana’da doğdu.

1919’da babasının işi dolayısıyla ailesi Rotterdam’a (Hollanda) taşındı. Burada Alman Ortaokulu’na (Deutsche Oberrealschule) devam etti. Rotterdam’da dört yıl kalan aile 1923’te Zürih’e taşındı. Robert önce Zürich Gymnasium’a yazıldı. Ardından gençlik organı İsviçre Göçmen Kuşları’na (Schweizer Wandervogel) katıldı. Kısa zamanda yükselerek bölge başkanı oldu. Ayrıca Zürih Üniversitesi’nde
hukuk, edebiyat ve tarih eğitimi görüyordu. 1932 yılında Viyana Üniversitesi’nde eğitimini sürdürdü. Ardından Berlin’e taşınarak Friedrich Willhelm Üniversitesi’nde görev aldı(1932-1933). Hem ülkesi hem de kendisi için oldukça hareketli olan bu yıllarda Alman Komünist Partisi’ne üye oldu ve bazı siyasî faaliyetlerde bulundu. Nazi-Antinazi grupları arasındaki kavgaların birinde yaralandı. Aynı
yıllarda Balkanlar’la ilgili çalışmalara ve İslâmoloji’ye ilgi duymaya başladı ve Türkçe öğrendi.
1934’te İsviçre vatandaşlığına geçti. 1935’te Tuna yoluyla Rusçuk, Varna ve İstanbul’a gitti. İstanbul’da bir yıl kalarak Türkçe’sini
geliştirdi. 1938’de ikinci defa Türkiye’ye geldi ve Andreas Tietze ile Anadolu’yu dolaştı. 1940’ta Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde yardımcı araştırmacı olarak görev yapmak üzere üçüncü defa Türkiye’ye gelen Anhegger daha sonra çeşitli işlerde çalıştı. Özel ders verdi, okutmanlık yaptı. Köy enstitüleri yapı projelerinde görev aldı. Zürih Üniversitesi’nde hazırladığı Osmanlı madenciliğiyle ilgili
doktora tezi İstanbul’da yayımlandı(1943-1945). Ayrıca çocuk kitapları üzerine çalışmalar yaptı. 1956’da Almanca kursları açtı ve yönetti. 1958’de yazar İsmet Zeki Eyüboğlu’nun kardeşi ve Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu ile ikinci evliliğini yaptı.

Emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşti. Galata’daki evinde birçok sanatçı, yazar, araştırmacı ve müzisyen bir araya geliyordu. Goethe
Enstitüsü’nün bir kolu olarak İstanbul Kültür Derneği’ni kurdu. Yöneticisi olduğu, 1959’da Türk-Alman Kültür Derneği adını alan bu kuruluşta Türk-Alman kültürüne katkılar sağladı. 1968’de Goethe Enstitüsü’nce Amsterdam’a tayin edildi. Uzun süre Amsterdam ile İstanbul arasında gidip geldi. Hollanda’da konferans vermek, sergi düzenlemek gibi birçok faaliyetiyle Türk kültürünün tanıtımına hizmet
etti. Rotterdam’da yayımlanan WAR dergisinin birkaç sayısının Türkiye’ye ayrılmasını sağladı. 1976’da Poetry International için Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, ardından Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’yi teklif etti, bunların Hollanda’da tanınmasına vesile oldu. Kültürel çalışmaların yanında Hollanda’daki Türkler’e siyasî alanlarda da destek veren Anhegger

24 Mart 2001’de öldü. Henüz hayatta iken adına bir hâtırat kitabı çıkarılmıştır: Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı (ed. Jean-Lois Bacque-Grammont v.dğr., İstanbul 1987).

BİBLİYOGRAFYA

Macit Gökberk, “Dr. Robert Anhegger ve İstanbul Türk-Alman Kültür Merkezi”, Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı,
İstanbul 1987, s. 6; M. Mooij, “Pendler zwischen Bosporus und Amstel. Robert Anhegger in den Niederlanden”, a.e., s. 13-16; Alpay
Kabacalı, Kültürümüzden İnsan Adaları, İstanbul 2007, s. 88-91; J. Schmidt, “Robert Anhegger and his Bequest in the Leiden
University Library”, Between Religion and Language: Turkish-Speaking Christians, Jews and Greek-Speaking Muslims and
Catholics in the Ottoman Empire (ed. Evangelia Balta – Mehmet Ölmez), İstanbul 2011, s. 291-318; İlber Ortaylı, “İçimizden Biri:
Robert Anhegger”, TT, XXXV/209 (2001), s. 5-6; Erik-Jan Zürcher, “Two Young Ottomanists Discover Kemalist Turkey: The Travel
Diaries of Robert Anhegger and Andreas Tietze”, JTS, XXVI/2 (2002), s. 359-369.



HAKKINDA YAZILANLAR

İstanbul Goethe Enstitüsü Müdür

*İstanbul Goethe Enstitüsü’nün 40 yıllık bir geçmişi vardır. Türk-Alman kültür ilişkilerini tekrar canlandırmak ve yetişkinler için dil kursları vermek amacıyla 1955 yılında Türk-Alman Kültür İşleri İstişare Kurulu kuruldu (bugünkü ismi Türk-Alman Kültür İşleri Kurulu Derneği’dir). Kuruluşundan bir yıl sonra ilk enstitü müdürü olan Dr. Robert Anhegger’i Federal Almanya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu Kültür Dairesi yöneticisi, İstanbul’da dil kursları organize etmekle görevlendirdi. Kurs yeri olarak Alman Lisesi tahsis edildi.




HAKKINDA YAZILANLAR

Doğan Apartmanı
Figen Nalan Özkan
star

Galata Kulesi'ne çıkan sokakların birinde romantik, çekici, kollarını "U" şeklinde Boğaz'a açmış, 6 katlı, 49 daireli, avlulu, teraslı bir apartman var. Mimarı belli değil ama hayat hikayesinin inişli çıkışlı olduğu biliniyor ve tamı tamına 105 yaşında...

Kimler yok ki o apartmanda... Türkiye'nin ilk kadın mimarlarından Mualla Eyüboğlu ve Türkolog Robert Anhegger çifti, araştırmacı-yazar Rasih Nuri ve Bedia İleri , İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, ressamlar, edebiyatçılar....

Şehrin keşmekeşinden kaçmak, geçmişi kıyısından köşesinden yakalamak için şöyle bir Galata yapmanız yeterli. Bu semtin ara sokaklarını keşfetmek, değişik renkleri, ruhları, hikayeleri yakalamak, o üzerine sinmiş tarihi dokunun kokusunu içimize çekmek... Her bir sokak başka bir sürprize kaynaklık eder.

İşte Galata'da Doğan Apartmanı da insanın gönlüne bir ateş gibi düşer. Her Beyoğlu'na çıkışımda beni o gizemli avlusuna çekiverirdi. Doğan Apartmanı'na uğramadan geçemez oldum. Sevdiklerimi götürdüm, tanıştırdım onunla. Doğan Apartmanı'ndan dostlar edindim. Onlarla bir başka mekanda değil, o apartmanda ve kendi evlerinde görüşmek istedim hep. O büyülü dünyanın birer parçasıydılar çünkü. Avlusunda uzun uzun oturdum, rüyalara daldım...

Dışardan baktığımda, yeşil panjurlu, kocaman bir apartman görmüştüm, içeri girdiğimde ise bir rüya. Her bir penceresinde zaman takılıp kalmıştı. Bir o yana bir bu yana, ileri geri... Kocaman bir avlu, avluyu sarmalamış taş duvarlar, duvarlarda gene yeşil panjurlu pencereler, çiçekli eski zaman balkonları ve gökyüzü. Nasıl da merak etmiştim bu dev binanın hikayesini.

Kimler oturmuştu, kimler oturuyordu... Çaldığım ilk kapı, araştırmacı-yazar ve şair Suphi Nuri İleri'nin oturduğu dairenin kapısı. Zaten avluda karşılaştığım kızı Esin o güler yüzlü ifadesiyle "babam size her konuda yardımcı olur. Buradan 4 numaralı daireye çıkın" demişti.

Doğan Apartmanı'nı ilk kez araştırmacı yazar Rasih Nuri İleri, 21 yıl önce, burada oturan eski dostu Mualla Eyüboğlu'nu ziyarete geldiğinde keşfetmiş.
Birkaç gün sonra da oğlu Suphi'yi bu muhteşem binayı göstermek için götürmüş. Şans bu ya kaytan bıyıklı kapıcı yolunu kesip "ne aradığını" sorunca, o da binayı oğluna göstermek istediğini söyleyip, "Burada satılık daire var mı" deyivermiş; ve şimdiki oturdukları daireyi göstermiş kapıcı. O daireyi de satın almış zaten.

O bir aşk
Suphi Nuri İleri için Doğan Apartmanı bir aşk. "Aşkı, evet aşktı ve hala da aşığım bu apartmana" derken gözleri parıldıyor. O, bu apartmanda ölmek istiyor. "Burayı görüp de hayran kalmamak mümkün mü?" diyor bize Doğan Apartmanı'nı ve manzarayı göstererek. Ve hemen ekliyor: "Aradığım İstanbul'u buldum burada."

Ahmet'i de Suphi Nuri İleri'nin evinde tanıdık. O, bütün ailesini savaş sırasında kaybetmiş, tek başına kalmış bir Somalili. Ama Galata'da, Doğan Apartmanı'nda hayat yeniden filizlenmiş onun için. Tıp eğitimi için geldiği İstanbul'da ekonomik koşullar nedeniyle marangozluk ve boyacılık yapmak zorunda kalmış, ama hayata karşı o kadar dirençli ki, aynen Doğan Apartmanı gibi her türlü olumsuzluğa karşı dimdik ayakta. İleri'lerin evinde onlara yardım ediyor. "Kendime bir baba, anne ve kız kardeş buldum" diyor. Galatayı da çok renkli buluyor: Çingeneler, Araplar, Etiyopyalılar, Nijeryalılar, Senegalliler...

Esin İleri, bu apartmanın pırıl pırıl gençlerinden biri. Tıpkı Doğan Apartmanı gibi gururlu, mağrur, cana yakın. Piyer Loti Lisesi'nde okuyor. O kendini bir İstiklal Caddesi çocuğu olarak tanımlıyor. Başka bir yerde yaşaması mümkün değil. Doğan Apartmanı ise onun için çok değerli. Anneannesi, büyükbabası ve ailesi orada. "Togay var. Reklamcı. Canım sıkılınca hemen ona kaçarım. Benim sığınağım. Doğan Apartmanı'nın çehresi değişti. Burası gibi kozmopolit bir yerde altın günleri yapmak ters geliyor" diyor.




HAKKINDA YAZILANLAR

Türkleşmiş bir Alman: Robert Anhegger
Beşir Ayvazoğlu
Zaman 9 Mayıs 2001

Robert Anhegger'in ölüm haberini nasılsa kaçırmışım. Geçen ay ölen bu değerli "Alman Türk'ü" için, danışma kurulunda yer aldığı ve birçok yazısını yayımladığı Tarih ve Toplum dergisinin yeni sayısında bir dosya hazırlanmış. İlber Ortaylı, Rasih Nuri İleri ve Fahri Aral'ın yazılarından oluşan bu dosyada, Anhegger'in de "Evangelinos Misailidis ve Türkçe Konuşan Dindaşları" başlıklı eski ve önemli bir yazısı yer alıyor.

Yıldızı Nazilerle barışmadığı için 1935 yılında ülkesini terk etmek zorunda kalan ve ömrünün büyük bir kısmını haymatlos olarak Türkiye'de geçiren, bu arada bir Türk'le, Mualla Eyüboğlu'yla evlenen Anhegger, kendini "Türkleşmiş bilinçli bir Alman" olarak görüyordu. Viyana'da doğmuştu ve niyeti aslında madencilik okumaktı. Ancak şartlar onu Balkanistik tahsili yapmaya zorladı. Bununla beraber madencilik hevesi büsbütün sönmemişti. 1942'de tamamladığı ve Zürich Üniversitesi'ne sunduğu doktora tezinde bu hevesiyle uzmanlık alanı şaşırtıcı bir biçimde bir araya gelmişti: "Osmanlı İmparatorluğu'nda Maden İşletmelerinin Tarihi Üzerine."

Anhegger, Balkanlar'da Osmanlı gerçeğiyle yüz yüze gelmiştir. Balkanistik çalışırken, bu bölgeyi altı yüz yıl idare eden Osmanlı gerçeğiyle ve Türk kültürüyle karşılaşmamak imkânsızdır. İlber Ortaylı Tarih ve Toplum'un yeni sayısında ikinci defa yayımlanan "İçimizden Biri" başlıklı Robert Anhegger portresinde, Türkçe'ye ve Türk kültürüne Balkanistik yoluyla giren araştırmacıların, bu alana Arapça ve Farsça'dan sonra yönelenlere göre daha gerçekçi olduklarını, yani oryantalistik kalıplardan ve kavramlar yumağından uzak durmayı başardıklarını söylüyor. Robert Anhegger gibi.

Savaş şartları ve ilgi duyduğu konular, Anhegger'i 1940'larda Türkiye'ye sürüklemişti. Özel Almanca derslerinden musahhihliğe ve redaktörlüğe kadar bir yığın iş yaparak ayakta kalmaya çalıştı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev yaptı. Dostlar edindi. Bir yandan da yakın dostu Prof. Andreas Tietze'yle Türk dili, tarihi ve folkloru üzerine çalışmaya devam ediyordu. Aynı yıllarda Halil İnalcık'la birlikte, İlber Ortaylı'ya göre "Osmanlı tetkiklerinin temel eserlerinden biri" olan Kanunnâme-i Sultanî, ber-muceb-i Örfî Osmanî'nin gün ışığına çıkmasını sağladı.

1949 yılında, diğer Alman hocalarla birlikte üniversitedeki aktif görevinden ayrılan Anhegger, artık "Türkleşmiş" bir Almandı, dostları ve eşi tarafından akrabaları vardı; bunun için Türkiye'yi terk etmedi. Çeşitli kurumlarda görev yaptı. 1961'den itibaren yedi yıl boyunca İstanbul Goethe Enstitüsü'nü yönetti. İstanbul'daki ilk önemli sanat galerilerinden biri olan Maya Sanat Galerisi'ni o kurmuş ve öncü Türk ressamlarına açmıştı. Geniş bir sanat kültürüne sahipti.

İlber Hoca'nın sözünü ettiğimiz Anhegger portresindeki şu tespitleri çok önemlidir:
"[...] kimsenin el atmadığı bazı alanlarda öncü araştırmaları olan bir Türkologdur. Osmanlı İmparatorluğu içindeki halkların ayrı hücrelerde değil, iç içe yaşadıklarını görüp aralarındaki kültür alışverişini, ürünlerini bu açıdan tedkike yönelmiştir. Özellikle Türkçe konuşan Ortodokslar, yani Karamanlılar üzerindeki bazı bilgileri ona borçluyuz [...] Missailidis'in Temâşâ-i Dünya adlı eserini Vedat Günyol'la birlikte Lâtin harfleriyle yayımlamış ve bu eser ile Karamanlı ağzı üzerinde etraflı tetkiklerini özetlemiştir. Anhegger, Balkanlar ve Rumeli'deki Osmanlı mimarîsi ve geniş alandaki Türk kültürünün evreleri ve etkileşimi üzerinde de ilginç makaleler yazmıştır."

Son yıllarını yaşadığı Hollanda'da da Türk kültürü üzerindeki çalışmalarına aynı heyecanla devam eden Anhegger'in gençliğinde sosyalist olduğu anlaşılıyor. Türkiye'de bu kimliğini hiç ön plana çıkarmamakla beraber yakın çevresinde solcu aydınların ağırlıkta olduğu bir gerçektir. Keşke bütün sosyalist aydınlar bu "Türkleşmiş Alman"ı örnek alıp Türk kültürüne onun kadar hizmet edebilselerdi; o zaman başımız üstünde yerleri olurdu.

Robert Anhegger'i saygıyla anıyorum. Toprağı bol olsun.





www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)