|
Metin Kaçan
( 1961)
romancı, yazar
1961 yılında Kayseri'nin İncesu ilçesinde doğdu. Altı aylıkken İstanbul'a geldi. İstanbul'un Dolapdere semtinde büyüdü. Otomobil tamirciliği, marangozluk, musluk tamirciliği ve barmenlik yaptı. Mizah dergilerinde yazdığı kısa öykülerle edebiyat dünyasına girdi. Daha sonra 'Ağır Roman' kitabını yazdı. Ardından tiner kullanan sokak çocuklarının yaşamının anlatıldığı 'İstedikleri Yere Gidenler' yayınlandı.
Ağır Roman, 2002 yılı Aralık ayında Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelendi. Ayrıca İzmir 9 Eylül Üniversitesi Tiyatro Bölümü tarafından oyunlaştırıldı. Ocak 2003'te sahneye kondu. Ağır Roman, Almanca'ya çevrildi. 2002 yılı Kasım ayında Almanya'da yayınlandı.
6 Ocak 2013 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ESERLERİ:
Adalara Vapur - Yazar (Can)
Ağır Roman - Yazar (Can)
Ağır Roman - Senaryo (Belge Film)
Cervantes'in Yeğeni - Yazar (Can)
Fındık Sekiz - Yazar (Can)
Harman Kaplan - Yazar (Can)
İstanbul'da Kan Var - Yazar (Sel)
Yalancı Öyküler - Yazar (Can)
Ağır Roman Kitabının Özeti
Metin Kaçan'ın yazdığı Ağır Roman'da kendi fantezisinin mitolojik ve masalsı olanaklarına başvurarak yeni bir evren yaratıyor. Bir büyük kent 'cangıl'ıdır bu evren. Bir kültür metropolünde yaşamalarında karşılık, o kültürle iletişim kurmayan, sistemdeki çürümüşlüğün ürünü bir toplum kesimindeki insanların evrenidir bu; pezoların kevaşelerin, yengeç heriflerin, malbuşçuların, zarboların dünyası.. Bu koşulları şiddet aracılığıyla protesto eden ya da uyuşturucu yoluyla düş dünyasına sığınan bir slum Don Kişot'u yaşamaktadır. Türk edebiyatının bugüne dek ortaya çıkardığı en etkileyici insan portrelerinden biridir.
Ağır Roman genelde Kolera Sokağı'nı, özelde bir ailenin parçalanışının belli bir zamana denk düşen öyküsünü anlatır. Metropol, Kolera Sokağı'nı adeta bir ateş çemberi gibi sarmıştır. Bu çemberin içindeki akrep ise ailenin küçük oğlu Salih'tir. Ateş çemberinin sardığı Kolera Sokağı, kan ve şiddete hep insanca yanıtlar verir. Arap Sado ve Salih yanlış zamanda ve yanlış yerde dururlar. Kolera, kozmopolit bir bütünlüktür; çok sesli ve çok renkli...
Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi, Süryanisi, Türk'ü, Rum'u, çingenesi, köylüsü, mafyası, camisi, kilisesi, kerhanesi ile... Her biri bir yanıyla komik, bir yanıyla trajik ama çoğu zaman alaycı karaterleriyle... Onlar bugünlerin rastgele yaşarken, yarınlarına umarsızdırlar.
Ağır Roman Filmi
Ağır Roman, 1996 yapımı bir Türk filmidir. Dram türündeki filmin yönetmeni Mustafa Altıoklar, görüntü yönetmeni de Ertunç Şenkay'dır. Başrollerde Okan Bayülgen, Müjde Ar, Mustafa Uğurlu, Savaş Dinçel, Küçük İskender ve Burak Sergen oynamıştır.
Film Metin Kaçan'ın aynı adlı romanından uyarlanmıştır ve dönemin en çok ses getiren filmlerinden biri olmuştur. Konusu kısaca söyledir: Kolera Sokağı'nda ilginç olaylar yaşanmaktadır. Arap Sado (Burak Sergen), sokaktaki egemenliğini ailenin küçük oğlu Salih'e (Okan Bayülgen) bırakır. Ancak Salih bu görev için henüz hazır değildir. Metropolün arka sokaklarından birinde yaşanan bu karmaşada Salih, Tina'ya (Müjde Ar) aşık olur. Metin Kaçan'ın kitabı Ağır Roman 2003 yılında Almanca'ya çevrildi. Acdes Sud Yayınevi tarafından Fransızca'ya da çevrilen Ağır Roman 2010 yılında Fransa'da yayınlandı. Filmin devamı niteliğinde olan Ağır Roman Yeni Dünya dizisi 27 Eylül 2012'de Star TV'de yayınlanmaya başladı.
HABER
Edebiyatçı Metin Kaçan intihar etti
NTV 8 Ocak 2012
'Ağır Roman' adlı kitabın yazarı tanınmış edebiyatçı Metin Kaçan, Boğaziçi Köprüsü'nden atlayarak intihar etti. Acı haberi Metin Kaçan'ın ağabeyi Hasan Kaçan da doğruladı.
Sinemaya da uyarlanan 'Ağır Roman' kitabının yazarı Metin Kaçan, Pazar günü sabaha karşı İstanbul'da Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti.
Metin Kaçan'ı Üsküdar'deki evine götürmek üzere aracına aldığını söyleyen bir taksi şöförü, polise Kaçan'ın Bogaziçi Köprüsü’nde durmasını istediğini söyledi.
Kaçan’ın fotoğraf çekeceğini söylediğini belirten taksici, ünlü yazarın daha sonra köprüdeki korkulukları aşarak kendini aşağı bıraktığını anlattı.
Taksi şöförünün ifadesi üzerine emniyet ekipleri inceleme başlattı.
Sahil güvenlik ve deniz polisinin yaptığı aramalarda henüz bir ize rastlanamadı.
AĞABEYİ HASAN KAÇAN DOĞRULADI
Metin Kaçan'ın ağabeyi Hasan Kaçan, sosyal medya üzerinden paylaştığı mesajda olayı doğrularken “Aile olarak bir umuttur diyerek paylaşmadık. Acımızı paylaşan herkese teşekkür ederiz” dedi.
52 yaşına hayatını kaybeden Metin Kaçan, 1988 yılından beri pek çok roman, öykü ve karikatür çalışmasına imza etti.
HABER
İntihar eski olayı gündeme getirdi
Hürriyet 10 Ocak 2012
Metin Kaçan’ın intiharının ardından 1995’te adının karıştığı tecavüz ve işkence olayı da yeniden gündeme geldi. 1995’in şubat ayı başında Beyoğlu’nda reklam ve halkla ilişkiler uzmanı G.K.’ya arkadaşı eski spiker A.B. ile tecavüz ettiği, işkence yaptığı ve vücudunda sigara söndürdüğü iddiasıyla yargılanan Kaçan, 8 yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırılmıştı. Mahkemede olayın komplo olduğunu öne süren Kaçan, cezaevinde bir mahkum tarafından şişlenmiş, ölümden dönmüştü.
HABER
Twitter’dan attığı son mesajlarda intihardan bahsetmiş
Hürriyet 10 Ocak 2012
Metin Kaçan’ın intihar etmeden birkaç gün önce Twitter’dan attığı son mesajlarda intihardan bahsettiği ortaya çıktı.
GEÇTİĞİMİZ pazar günü sabaha karşı Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden “Ağır Roman”ın yazarı Metin Kaçan, sevenlerini şoke etti. Bindiği taksinin sürücüsü Yüksel Güçlü’den fotoğraf çekeceğini söyleyerek yavaşlamasını isteyen ve otomobilden hızla inerek köprüden atlayan Kaçan’ın sevgilisinden ayrıldığı için bunalımda olduğu öne sürüldü. Kaçan’ın intihar etmeden birkaç gün önce de Twitter’a yazdığı son mesajlarda intihardan bahsettiği ortaya çıktı.
İnsan bir kez ölür
Bir tweet’inde “Her bakışı damarlarımı keser, dokunuşu öldürür, sesi yok eder, ayrıldıkça intihar intihar... Barışırsın sarılırsın işte o an gibisi yok dünyada” diye yazan Metin Kaçan’ın dikkat çeken diğer tweet’leri şöyle: İnsan bir defa ölür milyar kez dirilir. Ve tanrı anlayana anlamsızlığı da yarattı. Menekşe menekşe menekşe gidiyorsun kalbimden mezardaki kefenime ah menekşe ah menekşe.
HAKKINDA YAZILANLAR
“Bu hadiseler ikimizin de hayatında bir yangın yarattı”
Asu Maro
Milliyet 13 Ocak 2012
Metin Kaçan’ın intiharı üzerine hafızalarda 18 yıl önceki G.K. olayı canlandı. O gecenin üç tanığından biri olan Alp Buğdaycı, Kaçan’ın intiharının o olayla ilişkilendirilmesini yanlış buluyor: “Metin bence o badireleri çoktan geride bırakmıştı. Hayatına son vermesi başka bir duygunun sonucu olmalı”
Metin Kaçan intihar etti. Kendisini Boğaziçi Köprüsü’nden atıverdi.
Ve arkasından Türkçenin kendine has kaleminin kaybına üzülenler ile üzülenlere kızanlar birbirine girdi. Gerekçe, bundan tam 18 yıl önce, yine bir ocak ayında yaşanmış bir olaydı. Metin Kaçan, televizyon sunucusu arkadaşı Alp Buğdaycı ile birlikte sevgilisi G.K.’ya işkence ve tecavüz etmekle suçlanıyordu. Uzun bir mahkeme süreci oldu, her ikisi de bu suçu işlediklerini reddettiler. Ama mahkeme Kaçan’a 8 yıl 9 ay, Buğdaycı’ya ise 4 yıl 2 ay ceza verdi. 30 Ocak ise tam olarak ne olduğunu sadece üç kişinin bildiği karanlık bir gece olarak kaldı. O gecenin üç şahidinden biri artık yok. Bugüne kadar bu konuda neredeyse hiç konuşmayan Alp Buğdaycı o geceyi, Metin Kaçan ile arkadaşlıklarını ve sonrasında yaşadıklarını anlattı...
Nasıl tanıştınız Metin Kaçan’la?
1994 Kasım. Ben Andon Bar’da omlet yerken gecenin bir yarısında, o “Ben de yiyebilir miyim?” dedi, beraber yemeye başladık. Ben 30 yaşındaydım o 34. O gün başlayıp birkaç ay süren bir arkadaşlık, dostluk. Ben o dönem sadece yazı yazıyordum, televizyonu bırakmıştım.
Neden bırakmıştınız?
Bu mesleğe dair de bir ufkum yoktu zaten. Ünlü olmak, ekranda olmak gibi bir hayat tasarrufuyla gelmedim. İstanbul’da sinema sektöründe şansımı deneyecektim. Bir eğitimim yok, meslek lisesini bitirmiş bir adamım. TRT’den önce ya üç kuruşa muhabirlik yapardım ya da anketörlük. Bunu acınası kılmak için söylemiyorum ama ne olduğumu bilirdim ve edebiyat benim için bir alandı. Ama o sırada Star kuruldu, oradan çağırdılar, Almanya’ya gittim. Haber sunuculuğu 2.5 sene devam etti.
Nasıl bir ailede büyüdünüz?
Ailem Anteplidir, Halep. Diyarbakır’a yerleşmişler. Babam karayollarında memurdu, Kemalist, okuyan bir adam. Anadolu’nun muhtelif vilayetlerini gezdik. 15 yaşında geldim İstanbul’a.
Metin Kaçan’la nasıl bir arkadaşlığınız oldu?
O dönem bohem diyebileceğimiz insanlarla tanıştım. Ben tanımam, mizah dergilerini, o âlemi, uyuşturucuyu bilmem. Marksist gelenekten geliyorum, alkol bile içmezdim. Metin ilginç bir adam. Kendisinin de kullandığı bir kelimeydi, ‘madrabaz’, makaracı bir adam, kelimelere çok güzel taklalar attırabilir, çok dilbilgisel bir zekası var, caziptir, sosyal ortamların sürükleyicisidir. Para falan yok ama Metin’in kalın bir telefon defteri var, arayacağı insanları var ve onun muhabbeti için o kapılar açılır, bedavaya, çok acayip geceler geçirilir. İnsanlar onun arkasından giderler, Fareli Köyün Kavalcısı gibidir. Sürekli mekandan mekana gezilen, akan bir hayat. Sıraselviler’deki bir evde başlar, bir barda devam eder, oradan Dolapdere’ye inilir, bir tamirhanenin dibinde esrar içilir, yeşil saçlı kızlar falan da olabilir. Bütün bunları perçinleyici tutkal Metin. Sonra işler değişti.
30 Ocak gününden bahsedelim o zaman...
Müthiş sıkıntılı bir pazar günü... Metin telefon defterini açıyor, “Bugün ne yapmalıyız?”, Müjde Ar’a gidelim, saat 2-3 gibi Ulus’taki evine gidiyoruz. Bir takım yönetmenler, senaristler var, yeme içme, saat oluyor 6-7. Çukurcuma’da bir eve gidiyoruz. Sıkıntı devam ediyor, birkaç esrarlı sigara içiyoruz, kafamız bulanıyor, beş altı kişi çıkıyoruz, dolaşıyoruz, en son Kemancı’ya gidiyoruz, dağılıyor grup. İki kız var, ikisi kuzen ve biz üçümüz beraber takılıyoruz, onları görüyorum, G. de orada, onun da bir arkadaşı var. Bana gidiyoruz. Gecenin, sonradan tamamiyle asılsız ve uydurma olarak tecavüze dönüştürülmesi hadisesi gerçekten biraz tuhaftır. Ben bu suçlamayla kamunun arenasına atıldıktan sonra, onların beni kendi edep tahtalarına çivilemeleri çok kolay oldu. Ben neyi savunacağım? “Efendim, biz grup seks yapıyorduk” dediğimde zaten pis pis bakar. Neticede ben ve o iki kız yatak odasına gidiyoruz. Bir 45 dakika orada biz takılıyoruz. Salonda da Metin, G. ve bir kız daha var, muhabbet ediyorlar. Kızlar gidiyor. Bende kalan şey o geceye ait, bir noktadan sonra bir çirkefleşme hali. Metin’le G.’nin tartışması, hakaretler, ittirme kaktırma ile onu evden atmam.
“Çay içip pasta yediğimiz bir geceden bahsetmiyoruz”
İtişme kakışmadan ibaret diyorsunuz...
Bir sadizm ayini falan yok. Ama bir öfke var. Yüksek doz durumlar var, çay içip pasta yediğimiz masum bir geceden bahsetmiyoruz. Ama neticede herkesin rızasıyla gittiği, içinde seks de olan, drug da olan bir gece. Sorun, bu ayrıntılarla sonradan yasal statünün karşısına getirilmiş olmak. İnsanların özel hayatı var, drug kullanabilirim, grup seks yapabilirim.
Ama söz konusu edilen işkence...
Ne işkence, ne tecavüz, ne zorla bir seks eylemi.... Anlattığı şeylere ben çok şaşırdım, kötü bir Bukowskien taklit gibi, elleri arkasında turlayan, komutlar veren bir adam; o, ben. Sanki sadik bir ayinin ortasındayız. Sonrası tamamen hukuk dışı bir süreç. Ne olay yeri inceleme, ne delil toplama... Mahkemeye gitmeden önce bilet kesilmişti. Mahkum edilmiş iki insan olarak biz hakim karşısına çıktık. Bunları o zaman da dile getirdim, Stella Ovadia “Haklı biri böyle yapmaz” diye yazdı, “Çıkar, isyan eder, böyle hukuki hukuki konuşmaz”. Ne yapmalıydım? Gayet orta sınıf ahlakına mensup hakimlerin önündeyim ve yatıracak seni, şaka değil. Bunu yapmak için bir delile ihtiyacı yok, kanaatle verebilir, ki öyle verdi. Bütün bu ithamlara kaynaklık eden bir tek fotoğraf var, o da, kardeşi Oktay’ın geniş açıyla çektiği fotoğraf. Hastane o fotoğrafın karşılığına 5 günlük rapor veriyor sadece. Metin’in ve benim yamulmuş hallerimize ise Metin’e 10 gün, bana 3 gün rapor verdiler.
Siz o hale nasıl geldiniz?
31 Ocak günü uyurken kapı çalınıyor, üç dört kişi bizi bir siyah Mercedes’e bindiriyor, Kozyatağı’nda bir ofiste işkence görüyoruz. G.’nin kardeşi Oktay var, sevgilisi ve sonradan iş ortağı olan, Sadabat adlı mekanın sahibi Mehmet Kamil Güner var, iki de tanımadığımız silahlı adam. Altı,yedi kişi daha ekleniyor sonra, itiraf istiyorlar, saatlerce sürüyor bu. Sonra bizi Tarlabaşı karakoluna götürüp atıyorlar.
Arkadaşlarınız nasıl tepkiler verdi?
Tabii ki hayatımızı ortasından bıçak gibi yardı bu olay. Fakat 2000’e kadar çok dışlandığımı düşünmedim. Sonra mahkeme kararı çıktı ve değişti tavırlar. Bu konudaki haberler sistematik olarak yapıldı ve aynı haber kalıpları. Bak, Metin intihar etti, bugün de aynısı kullanılıyor. Hep aynı soru, peki ama o gece ne oldu? Bir tür darp oldu ki zaten onu Metin kendisi kabul etti, tokat, itişme kakışma...
Üzerinde sigara söndürülmüş?
Ben söndürmedim, Metin de söndürmedi. İnsan kendi de bastırabilir, orada iki tane kızarıklık var.
Peki neden oldu sizce bu?
Hiçbir fikrim yok, sonradan anlıyorum, fırtınalı bir ilişkileri var, inişli çıkışlı, şiddet dolu bir ilişki.
Bu yaşanmasa insan niye kendisini bu şekilde ortaya atsın? Nasıl bir düşmanlık bu?
O ikisinin arasındaki bir şey. Bu da hep soruldu, hangi ceza davasında soruluyor bu? Bana göre bir eroin meselesi var orada, bir para hikayesi var.
Sizce evden çıktıktan sonra mı bir şey oldu oldu G.K.’ya?
Hafif bir darp oldu herhalde. Çünkü hastaneye gidene kadar üç saat var, ne yapıyorsun o halde sokakta mı oturuyorsun? Bunu sorunca ben pis adam oluyorum. Ben seni o hale getirmedim, Metin de getirmedi. Evden itekleyip atmak şiddettir, evet ama işkence değil, tecavüz değil. Ayşe Arman’a diyor ki “Hayatım boyunca ikisinden başkasıyla birlikte olmayacağıma söz verince gitmeme izin verdiler”. Çocuk muyuz? Çocukça bir ‘pulp’ anlatıyor.
Metin Kaçan’la aranız nasıldı son yıllarda?
Çok derinlikli, kadim bir ilişkimiz yoktu. Daha çok hayatımızın bir döneminde ortak bir asılsız suçlamayla ağır bir travma yaşamanın getirdiği dayanışma oldu. Bu sürede üç-beş sefer bir çay içme süreliğine bir araya geldik. Çünkü hayat değişti, dünya görüşü bakımından farklılaşmalar oldu ama bir dönem gadre uğramış olmanın getirdiği bir tür kardeşlik duygusu hep devam etti. Son yıllarını hiç bilmiyorum. Benim için şaşkınlık ve muhtemelen sonra artacak olan bir acı var. Türkçe edebiyatın kaybı olarak görüyorum Metin’i.
“Bir yara, bir burukluk kaldı bende”
Çok yaşamayı seven bir adam anlattınız, neden ölmek istemiş olabilir?
Metin’le intihar kavramı hiç bitiştiremeyeceğim bir şey. Şeytan tüyü olan bir adam, yaşamaya karşı müthiş bir iştahı olan bir adam. Kadınlar tarafından da hep beğenilmiştir, onun için inanamadım, senaryo olduğunu düşündüm. Bir 24 saat yapabilir Metin böyle bir şakayı. Hayatının büyük bir döneminde, çok neşeyle ve eğlenceyle yaşamış, bunu hem üretmiş, hem insanlara paylaştırmış bir adam, sosyal olarak işleri meşruiyet olarak ortada, senaryo grubuyla pazartesi toplanacaktık diyor. Aynı gece niye gidip atasın kendini? O yüzden bir varlık sancısıyla değil, kalbî bir duygunun etkisiyle çekip gittiğine inanıyorum.
Ne hissediyorsunuz şu anda?
Bir yara, bir tür burukluk hissi kaldı bende. Daha geniş imkanlarla kendini ifade etme şansını bu toplum ona verebilmiş olsaydı, daha başka şeyler çıkarabilirdi. Bir de yazı konusunda birçok insan cimridir, her kelimesini not eder, saklar, olmayan bir şeyden bile bir sürü hikaye çıkarır. Metin tam tersiydi, onun sohbetlerde anlattığı hikayeler ve 20 - 30 kişiyi birden gülme krizlerine sokan o dille onlarca yazıyı, edebi imgeyi havaya savurmuştur, insanların zihinlerine nakşetmiştir.
“Hâlâ cüzzamlı görmüş gibi bakıyorlar”
Neler yaptınız o günden sonra?
Hayatım boydan boya değişti. Param yoktu, iş bulamadım, söylendiği gibi televizyon dünyasına dönmek istemedim ama, zaten bırakmıştım. “Kan Sıcak Akacak”ı kendim yayınladım çünkü başta Metis olmak üzere birçok kimse “Kapımıza uğramasın” diye aleni düşmanlıklar sergilediler. Bugün bile bir cüzzamlı görmüş gibi bakıyorlar. Tahliye edildiğimde Metin, Metis’te kalan telif paralarını almamı istedi, Müge Gürsoy beni kovdu. Kitabım yayınlandığı hafta toplatıldı, ‘halkın ar ve haya duygularını rencide etmek’ suçundan. Tarlabaşı’nda bir evde oturdum.
Çok ağır ve karanlık yıllarım oldu. Uyuşturucu kullanıyordum, ölmek istedim, kendini ifade edememek kadar korkunç bir şey olabilir mi? Üstelik de bu süreçte aç biilaç olmak. Su kaçak, elektrik kaçak, ısıtma yok.
“Kitaplarım internet sitesinden indirilebiliyor”
Sonra nasıl toparlandınız?
2002’de Atlas’a yazı yazmaya başladım. Sonra derginin reklamlarını okudum, beni aradılar ve mesleğe niteliksiz bir dublajcı gibi başladım. Şimdi reklam, belgesel okuyorum. Hayatım aç kalmayacak, normal bir evde oturacak bir seviyede devam edebiliyor. İnternet sitesi yaptım, “Kan Sıcak Akacak”ı da, diğer yazdığım iki kitabı da koydum, insanlar bedava indiriyorlar. Duvara karşı yazıyormuş hissiyle devam ediyorum ama hâlâ anlatacağım hikayeler olduğunu düşünüyorum.
“Geçmişle Metin’in intiharını birleştirmek zırvalık”
Metin Kaçan’ın intiharının o olaya bağlanmasına ne diyorsunuz?
Metin’in son yıllardaki duygusal iklimini, hangi fikir bahçelerinde gezindiğini bilmiyorum. Ama benim görüşümü soruyorsan bütün bu hikayelerle bu gidişin hiçbir ilgisi yok. Tabii ki bütün bu hadiseler ikimizin de hayatında bir yangın yaratmıştır. Fakat 18 sene geçti, köprülerin altından çok sular aktı, kişilerin duyguları, düşünceleri, dönüşüme uğradı, farklı ırmaklarda aktılar, farklı yemişlerden yediler ve Metin bence o badireleri çoktan geride bıraktı. Sosyal anlamda bu travmanın izlerinin herhalde minimuma indiği bir zamanda gidip böylesi bir bireysel kararla hayatına son vermesinin başka bir duygunun sonucu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bahsettiğim hikayeyi evet, yarasız beresiz değil, etkilenerek atlattı ama oturup bir hatırat bile yazmaya gerek duymadı. Yaşamayı seven bir adam o, belki yaşamasızlığa dair bir şey yazmak istemedi. Benim düşüncem bu. İlk günden beri en basit çarpıcı şeyle diğer en basit çarpıcı şeyi bitiştirip bundan olabilecek en embesil senaryoyu üretmek yolunda olan bir sosyal medya kitlesi var. Bir insanın hayatının belli evreleriyle hayatının sonlandırdığı anı bitiştirmek kadar zırva bir şey olamaz.
HABER
Metin Kaçan'ın cesedi bulundu
Hürriyet 18 Ocak 2013
6 Ocak gecesi Boğaz Köprüsü'nden atlayarak intihar eden yazar Metin Kaçan'ın cenazesi Beylikdüzü Sahili'ne vurdu.
Kaçan'ın cenazesi buradan alınarak Büyükçekmece Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.
HABER
Metin Kaçan toprağa verildi
20 Ocak 2013
Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar ettiği belirtilen Metin Kaçan için Fatih Camii’nde cenaze namazı kılındı. Kaçan, Edirnekapı Necatibey Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden ve naaşı günler sonra Beylikdüzü sahilinde bulunan Metin Kaçan için Fatih Camii’nde cenaze namazı kılındı. İkindi namazına müteakip kılınan cenaze namazına Metin Kaçan’ın ailesi, yakınları, sanatçı dostları ile sevenleri katıldı.
Taziyeleri kabul eden Metin Kaçan’ın kardeşi Hasan Kaçan, kardeşinin naaşının bulunmuş olmasının kendilerini sevindirdiği söyledi. Kardeşiyle yılbaşında da sonra da görüştüğünü dile getiren Hasan Kaçan, kendisinde intihar edecek bir ruh hali görmediğini belirtti.
Oyuncu Peker Açıkalın da “Metin Kaçan kendini boşluğu bırakmakla, kendini sevenleri de boşluğu bıraktı. Eğer naaşı bulunmasaydı bu ailesi için daha ağır olurdu.” şeklinde konuştu. Televizyoncu ve oyuncu Kadir Çöpdemir de “Çok iyi bir insandı Allah rahmet eylesin” dedi. Metin Kaçan’ın cenazesi kılınan namazın ardından Edirnekapı’daki Necatibey Mezarlığı’nda toprağa verildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Kayıp şehrin yazıcısı Metin Kaçan
Mahmut Çetin
sondevir 23 Ocak 2013
1.Yeni şehrin içinde ama onun dışladığı adam
Şu sıralar dizilerden ‘Kayıp Şehir’i izliyorum… Belki yer yer kendi hikayemi bulduğum için seyrediyorum diziyi.
İstanbul’un hafızasında 1960’ların, 70’lerin, 80’lerin izleri var. Köyden şehre göçle oluşan bir İstanbul bu… İstanbul’da doğmayanların, doğamayanların İstanbul’u.
Yeni İstanbul çocuklarının hemen hiçbirinin iki ismi yoktur. Üç isimli seçkinlerden değildir onlar. Sadece bir adı bir de soyadı vardır bu adamların. ‘Kayıp Şehir’ bozuk para gibi harcar onları. ‘Kayıp Şehir, en son kendi yazıcısı Metin Kaçan’ı harcadı.
2.Metin Kaçan hangi edebiyatın yazıcısı?
Üstseçkinler’in pek hazzetmediği bir toplum kesimidir köyden şehre göçenler… Onlar pijamasıyla piknik yapanlar, onlar mangallarıyla parkları ve bahçeleri işgal edenler… İşgal medyasının tabiriyle ‘göbeğini kaşıyan adam’ ile ödünç bir suret gibi varlıkla yokluk arasındaki kadın suretleridir onlar. Metin Kaçan onların yazıcısıydı: “Bu insanların çoğu, zaman içinde benim arkadaşım oldu. İnsanın özellikle böyle bir çevrede yalnız olması, kendini izole etmesi mümkün olamıyor.”
Gecekondu ya da varoş, köyden şehre göçenlerin ana mekanı. Şehrin çevresini saran ‘öteki’dir gecekondu. İşi işporta, müziği arabesk, ulaşım aracı dolmuş ve konut modeli gece gizlice konulan gecekondu’dur.
Gecekondu ve yoksulluk yuvası farkı
Gecekondululara benzer ama ondan farklı bir toplum kesimi daha vardır. Onların yaşadığı mekana yoksulluk yuvası diyoruz. Yoksulluk yuvası, şehrin çevresinde değil içindedir. Eski şehir dokusu içinde, seçkinlerin terk ettiği mekanlarda şehre en son göçenlerin yaşadığı yerdir yoksulluk yuvasıdır. Gecekondunun aksine fuhşun ve uyuşturucunun sıradan olduğu bir mekandır yoksulluk yuvası.
Metin Kaçan yetiştiği atmosferi şöyle anlatır: “Çocukluğumun geçtiği Dolapdere, bir nevi İstanbul’un minyatürü gibiydi benim için. Katiller, hırsızlar, göç etmiş aileler, Ermeniler, Rumlar hepsi inkar edilemez bir şekilde tüm varlıklarıyla oradalardı; kabul edilmişlerdi ve aynı zamanda dışlanmışlardı, ötekileştirilmişlerdi.”
3.Metin Kaçan: “orada yaşayanları sadece onların dilinden anlatabilirdim”
Konuya kafadan girelim… Metin Kaçan, ‘Ağır Roman’ adlı eseriyle Türk Edebiyatı’nda önemli bir iş başardı. Kaçan, şehrin içinde ama şehre yabancı olan, köyden şehre göçen ‘en altakiler’in, kanundan kaçanların yazarı oldu. Şöyle diyor Metin Kaçan:“Ağır Roman’da argo bir dil kullandım çünkü o sokakları, orada yaşayanları sadece onların dilinden anlatabilirdim.”
Tarihe not düşelim… İlhami Algör ve Alican Ökmen (Kirli, Paslı, Bozuk) de Metin Kaçan damarından eser veren sanatçılar arasında… Onlar da yoksulluk yuvalarının yazarları… Nihat Genç de bu kulvarda zikredilebilir. Genç’in üslup başarısı, standart dilden ayrılmasında yatıyor. Ama onun sorunu gecekondu merkezli bir inşaya girişmemesi. ‘Keşanlı Ali’ benzeri bir iş bekliyoruz ondan. En alttakilere ait durumlar ve fotoğraflar var ama inşa yok. Diğer bir deyişle giriş-gelişme var, sonuç yok.
Latife Tekin, gecekondunun yazıcısıdır. ‘Sevgili Arsız Ölüm’le şaheserini ortaya koymuştur. ‘Ağır Roman’ ise Metin Kaçan’ın yoksulluk yuvalarını anlatan şaheseridir…
Kaçan, son söyleşisinde argoyu şöyle yorumluyor: “Öncelikle bir çok insanın aksine argonun bir küfür dili olduğunu düşünmüyorum. Argo sokaktaki durumun, o sokakta yaşayanların duruşunun dilidir. Her zaman söylemişimdir; argo Türkçe’nin yan dilidir benim için.”
Sağın hayat damarları tıkalı… Ne gecekondunun diliyle, ne de yoksulluk yuvalarının, ‘Kayıp Şehir’in diliyle ilgisi var. Ben ‘Topal Köpeği Vurdular’da gecekondu dilini esas alıyorum. Nasıl bir şey olacağını göreceğiz inşallah.
Latife Tekin’in ‘Sevgili Arsız Ölüm’ ve Artun Ünsal’ın ‘Kamil ile Meryem’e Dair’ adlı eserlerinde ve Hüseyin Alemdar’ın şiirinde bu dil var.
Yeni olan hiçbir sanat olayında sağın içeriğine rastlamak mümkün değil. Zaten Metin Kaçan ve Latife Tekin gibi üslup dehalarını keşfedebilmek için kanlı-canlı bir kültür sanat atmosferine ihtiyaç var. Bu kültür sanat ortamının uç beyleri ise eleştirmenler, yol göstericiler, ‘ihyacı yetiştirmenler’…
Metin Kaçan’ı kimin keşfettiğini şimdi hatırlamıyorum… Ama Nazım Hikmet’in üvey oğlu Memet Fuat olmasa Latife Tekin’in keşfi mümkün değildi… İsmet Özel’in Memet Fuat’ı niçin Hegel’e benzettiğini, Latife Tekin keşfini düşününce daha iyi anlıyorum.
Memet Fuat edebiyatta, Atıf Yılmaz sinemada, Sezen Aksu müzikte, Mehmet Ali Birand gazetecilikte ve Yılmaz Erdoğan tiyatroda kadro yetiştirmiştir. Hepsi birer okul gibi, onlarca sanatçı yetiştirmişler, keşfetmişler… Bir insanı öne çıkarmak bu öncüleri küçültmemiş, kimse onların yerini kapmamıştır.
Sağın dört edebi temayülünün genel özelliği, sanatın olmazsa olmazı özgür bir kültür sanat ortamı oluşturamaması… Bu yüzden özgün bir esere rastlamak mümkün değil.
4.Uydurma dil tarihten kaçanların, argo kanundan kaçanların dili
Cemil Meriç, “Uydurma dil tarihten kaçanların, argo kanundan kaçanların dili” diyordu. Bu paradigmada her şey var bir şey yok. Sağ hangi dili esas alacak? Evet uydurma dil değil. Argo zaten caiz değil!
Oysa durum değişti. Sağ kendi dil köklerine gidemedi. Sağ da kendi içinde kendi uydurma dilini üretti. Hangi sağcı bir haftadan fazla halkının içinde kalabilir? Kategorik olarak sağ da, tıpkı üstseçkin sol gibi kendi tarihinden kaçıyor. Ressam Elif Naci, ‘Türk sanatının kaynağı Toroslar’da’ diyordu. Çünkü Toroslar’da dil vardı, sözlü anlatı vardı, halk hikayeleri vardı, türkülerimiz vardı. Yahya Kemal, “Türküler bizim romanlarımızdır” diyordu. Yaşar Kemal bu dilin etrafında dönüyordu. Ama zihniyetin sorunlu olması dili de ifsat etti.
Dil tercihimiz sonucu belirler… Hangi toplum kesiminin yazıcısı olduğumuz sonucu belirler? Eğer edebiyat hocaları, Nazan Bekiroğlu ve İskender Pala, romanlarında ‘her şeyi bilen anlatıcı bakış açısı’nda Süleyman Çelebi ve Yunus Emre’den hareketle Latife Tekin Türkçesini kullansaydı, bu işi çözmüştük. Batı’nın, Cervantes’in 200 yıl önce başardığını biz de başaracaktık. Ama olmadı.
Nazan Bekiroğlu ve İskender Pala, divan edebiyatı arka planından dolayı seçkinci örnekler veriyor. Orhan Pamuk ise tamamen üstseçkinler’in yazarı. Pamuk’un babası Koç’un tüpçüsü Aygaz’ın genel müdürü, teyzesinin kocası Hayat mecmuasının patronu Şevket Rado… Nişantaşı ve havalisinin diliyle yazar Orhan Pamuk…
Üstseçkin bir metin olan ‘Huzur’ şaheserinin yazarı Tanpınar, ‘Huzur’da sürekli olarak ‘halka dönmek’ten ve ‘halkın yaratıcı gücü’nden bahseder.
Buna rağmen Tanpınar, Türk Romanı’yla ilgili yazısına ‘Niçin hala bir Türk Romanı yoktur?’ başlığını atar. Çünkü onun döneminde asıl yapılması gerekeni yani Latife Tekin ve Metin Kaçan’ın yaptığını yapan yoktu.
5.Hatime: Metin Kaçan, dil tarihinde önemli bir isim
Sağ; bürokraside, siyasette ve ticarette ‘kör topal’ yaptığını, edebiyatta yapamadı. Kendi dil köklerine gidemedi. Kendi içinde, kendi yapay dilini üretti. Kendi sınıfsal tarihinden, reayanın tarihinden kaçtı.
Edebiyatın tek malzemesi dil… Diliniz yoksa, dil köklerinizle ilginiz yoksa yazamazsınız.
‘Ağır Roman’ın yazarı Metin Kaçan, dil tarihinde önemli bir isim… O, ‘Kayıp Şehir’in yazıcısı… İnşallah Bilge Tonyukuk’un, Dede Korkut’un, Karamanoğlu Mehmet Bey’in, çok sevdiği Yunus’un ve tabii ki Efendimiz’in şefaatine kavuşur.
www.biyografi.net (Binlerce Biyografi) |
|
|
|