Mehmet Zahit Kotku ( 1897)- (1980)
mutasavvıf


Mehmet Zahid Kotku



1897 yılında Bursa’nın Pınarbaşı semtinde doğdu. Ailesi Dağıstan'dan göç etti. İlk tahsilini Bursa Oruç Bey Mahalle Mektebi'nde okudu. Daha sonra İdadiyeyi bitirip, Bursa Sanat Okulu'na girdi. Burada okurken Birinci Cihan Savaşı çıktığından askere gitti. Askerlikten sonra İstanbul’a yerleşti.

Çeşitli cami ve medreselerde tahsile devam etti. Ömer Ziyaüddin ve Mustafa Fevzi gibi zatlardan ders aldı.

Daha sonra tekrar Bursa’ya döndü. 1929 yılında babasının vefatı üzerine Izvat köyünde imamlığa başladı. Bu görevde on beş sene civarında kaldıktan sonra yine Bursa’da evine yakın Üftade Camii’nde imam-hatiplik görevine başladı. 1952 senesinin Aralık ayına kadar bu vazifede kaldı.

Sonra İstanbul Zeyrek Çivicizade Camii’nde ve Fatih İskender Paşa Camii’nde vazife yaptı. Vefatına kadar bu görevde kaldı.

13 Kasım 1980 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

Süleymaniye Camii'nin haziresinde, hocalarının yanına defnolundu.

ESERLERİ:

Tasavvufi Ahlak (5 Cilt)
Dua Mecmuası
Cennet Yolları
Mü’minlere Va’zlar

Hazırladığı fakat henüz basılmayan başka eserleri de vardır.




HAKKINDA YAZILANLAR

Mehmet Zahid Kotku

Gümüşhânevî Dergâhı şeyhi Mustafa Feyzi Efendi'nin önde gelen talebelerinden. İsmi Mehmed Zâhid, soyismi Kotku'dur. Hoca Efendi lakabıyla da tanınmıştır. Babası İbrâhim Efendi, annesi Sâbire Hanımdır. 1897 (H.1315) senesinde Bursa'da doğdu. 1980 (H.1401) senesinde İstanbul'da vefât etti. Kabri, Süleymâniye Câmii hazîresindedir.

Âilesi Şirvân'a bağlı, eski bir hanlık merkezi olan Nuha'dandır. Kafkasya'da bir dağ eteğinde bulunan ve ipekçiliği ile meşhûr olan bu yöreden Osmanlı-Rus Harbi sırasında Anadolu'ya gelen âilesi, Bursa'ya yerleşti. Babası İbrâhim Efendi, Bursa Hamzabey Medresesinde tahsîlini tamamlayıp, çeşitli câmi ve mescidlerde imâmlık yaptı. Bu sırada Bursa Kaleiçi Filiböz Mahallesi TürkmenzâdeÇıkmazındaki evlerinde Mehmed Zâhid Efendi dünyâya geldi. Mehmed Zâhid Efendi üç yaşındayken annesi Sâbire Hanım vefât etti. Babası İbrâhim Efendi,Dağıstan muhâcirlerinden Fâtıma Hanımla ikinci evliliğini yaptı.

Mehmed Zâhid Efendi ilk tahsîlini Bursa Oruçbey İbtidâîsinde yaptı. Orta öğrenimini ise Maksem İdâdîsi ve Bursa Sanâyi-i Nefîse Mektebinde gördü. O sıralarda patlak veren Birinci Dünyâ Harbi sebebiyle on sekiz yaşındayken askere çağırıldı. Senelerce askerlik yaptı. Çok tehlikeli günler geçirdi. Hastalıklar atlattı. Ordunun Suriye'den çekilmesi üzerine binbir güçlükle İstanbul'a dönebildi. Yirmi beşinci Kıt'a Şûbe Yazıcılığı vazîfesiyle askerliğe devâm etti. Askerlik vazîfesi sebebiyle İstanbul'da kaldığı müddet içinde çeşitli dînî toplantılara, özel derslere ve câmilerdeki vâzlara devâm etti. Bilhassa Seydişehirli Abdullah Feyzi Efendinin sohbetlerine devâm etti.

Bir Cumâ namazını Ayasofya Câmiinde kıldıktan sonra, Vilâyet karşısındaki Fatma Sultan Câmii yanında bulunan Gümüşhânevî Dergâhına gitti. DağıstanlıŞeyh Ömer Ziyâüddîn Efendiye intisâb edip, talebe oldu. Onun sohbet ve derslerinde bulunarak tasavvuf yolunda ilerledi. Ömer Ziyâüddîn Efendinin vefâtı üzerine, yerine geçen Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendinin sohbetlerine devâm etti. Tasavvuf yolundaki vazîfesini tamamlayıp, hilâfet aldı.

Râmûzü'l-Ehâdîs, Hizb-i A'zam, Delâil-i Hayrât ve Kasîde-i Bürde okutmak üzere icâzet, diploma aldı. Bu arada Bâyezîd, Fâtih ve Ayasofya Câmii ve medreselerindeki derslere devâm etti. Bu sırada hâfızlığını tamamladı.Ayrıca Hacı Hasîb Efendiden kırâat ilmi ve fıkıh icâzeti aldı. Hocasının işâreti üzerine çeşitli kasaba ve köylere giderek İmâm-Hatiplik yaptı ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı.

Tekke ve zâviyelerin kapatılmasından sonra Bursa'ya dönen Mehmed Zâhid Efendi, 1929 senesinde babası İbrâhim Efendi'nin vefâtından sonra onun yerine Bursa'nın İzvat köyünde İmâm-Hatiplik vazîfesine başladı. On beş yıl kadar süren bu vazîfeden sonra, Bursa il merkezindeki Üftâde Câmii Şerîfi İmâm-Hatipliğine tâyin edildi. Kaleiçi'ndeki baba evine yerleşti. 1945-1952 yılları arasında buradaki vazîfesine devâm etti. 1952 senesi Aralık ayında Gümüşhânevî Dergâhı postnîşini ve eski dergâh arkadaşı Kazanlı Abdülazîz Bekkîne'nin vefâtı üzerine talebelerinin ve sevenlerinin ısrarlı dâvetleriyle İstanbul'a taşındı. Fâtih Zeyrek'teki Çivizâde Câmii İmâm-Hatipliğine tâyin edildi. Bir ara yine Zeyrek'teki Ümmügülsüm Mescidinde İmâm-Hatiplik yaptı. Ekim 1958 târihinde Fâtih İskenderpaşa Câmiine naklolunarak vefâtına kadar bu vazîfede kaldı.

Gerek Bursa'da gerekse İstanbul'da bulunduğu sırada etrâfında toplananlara vâz ve nasîhat ederek yol göstermeye çalıştı. Pazar günleri ikindi namazlarını tâkiben devamlı ders verirdi. Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerinin derlediği Râmûzü'l-Ehâdis isimli hadîs-i şerîf kitabını okuyup açıklardı. Selâmlaşmanın önemiyle ilgili; "Selâmı yayınız." hadîs-i şerîfini açıklarken: "Selâm sâdece iyi dilek ve temennîlerin sözle ifâde edilmesinden ibâret kuru bir görev değildir. Gerçekte selâm, yolda karşılaştığımız bir kardeşimizin ihtiyâcının var olup olmadığını, varsa bizimle giderilebilecek bir tarafının bulunup bulunmadığını, öğrenip elimizden geleni yaptıktan sonra yola devâm edip gitmektir." buyurdu.

Müslümanların birlik ve berâberlik içinde bulunmaları gerektiğini açıklarken de şöyle buyurdu: "Görmez misin ki, yağmur ne kadar çok yağarsa yağsın, tânecikleri hemen birleşir, toplanırlar. Derken dereler, nehirler meydana gelir. Netîcede bunlar barajları doldurur. Enerji santrallerini işletir, arâziyi sular, şehirlerin elektriğini temin ederler. Bu nîmet sâyesinde insanlar rahata kavuşur, işleri kolaylaşır. Bu ne büyük bahtiyarlıktır. Bundan ibret almalı, birlik ve berâberliğimizi temine çalışmalıyız. Tek tek hareket edersek, hepimiz helâk oluruz. Ne kadar dindâr olursan ol, birlik ve berâberliği her işin üstünde tutmadıkça, herkes kendi başına buyruk hareket ettikçe bir yere varılmaz." diyerek müslümanların her iş ve hareketlerinde tek yürek, tek kuvvet olması gerektiğine işâret etti.

Son yıllarını rahatsızlıklar içinde geçiren Mehmed Zâhid Efendi, şiddetli ağrılarına rağmen sohbetlerine devâm etti. 1979 senesi yazında uzunca bir süre kalmak niyetiyle gittiği Hicaz'dan 1980 senesi Şubat ayında ağır hasta olarak döndü. Mart 1980'de ameliyat edildi. Ameliyattan sonra tedrici olarak düzeldi. Hattâ 1980 Ramazan orucunu aksatmadan tuttu. Terâvih namazını hatimle kılıp, vâzlarına devâm etti. Hac mevsimi gelince, hac vazîfesini yerine getirmek üzere mübârek topraklara gitti. Fakat hastalığı tekrar nüksetti. Hac vazîfesini güçlükle îfâ edip, sevgili Peygamberimizin kabr-i şerîfini ziyâret ettikten sonra Kasım 1980'de ağır hasta olarak İstanbul'a döndü.

Dönüşünden bir hafta sonra 13 Kasım 1980 (Muharrem 1401) Perşembe günü öğleye yakın vefât etti. Cenâzesi 14 Kasım Cumâ günü İstanbul Süleymâniye Câmiinde Hacı Mahmûd Efendi tarafından kıldırılan cenâze namazından sonra, İstanbul Süleymâniye Câmii hazîresinde hocalarının yanına defnedildi. Kabri sevenleri tarafından ziyâret edilmektedir.

Mehmed Zâhid Efendi; güler yüzlü, sevimli bir zâttı. Mütevâzî, azîm sâhibi, hiç kimsenin gönlünü kırmamaya önem verirdi. Tanıdığına, tanımadığına selâm verir, güler yüz gösterir, gönüllerini alırdı. Hâfızası kuvvetli, konuşması samîmî idi. Çoğu zaman halk telaffuzu ile konuşur, karşısındakine konuşma fırsatı verirdi. Kimseden doğrudan doğruya bir şeyi istemez, kapalı sözlerle ifâde ederdi. Anlaşılmazsa sabrederdi. Hiçbir zaman şeyhlik tavrı takınmaz, kendisini ve makâmını büyük bir mahâret ve tevâzû ile gizlerdi. Gece ve sabah ibâdetlerine riâyet eder, talebelerini de buna teşvik ederdi.

Hayâtı boyunca pekçok talebe yetiştiren Mehmed Zâhid Efendinin beş ciltlik Tasavvufî Ahlâk adlı eseriyle Duâ Mecmuası, Cennet Yolları ve Müminlere Vâzlar isimli eserleri vardır. Hazırladığı fakat henüz basılmamış olan başka eserleri de vardır.



HABER

Necdet Yılmaz Mehmed Zahid Kotku'nun ünlü öğrencilerini anlattı
Sondevir 14 Kasım 2014

'Cami, ilim, hadis merkezlilik, hayatın tamamını kuşatan bir İslami anlayış...' Dr. Necdet Yılmaz, Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi hakkında Yusuf Sami Kamadan'ın sorularını cevaplandırdı..

13 Kasım 1980’de vefat eden gönül insanı Mehmed Zahid Kotku’yu konuşmak üzere, Mahmud Es'ad Coşan Eğitim ve Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Necdet Yılmaz’a sorular sorduk. Mehmed Zahid Kotku’nun hayatından, çalışmalarından ve eserlerinden konuştuk.

Mehmed Zahid Kotku kimdir? Sizlerden dinleyebilir miyiz?

Mehmed Zahid Kotku Hazretleri aslen bugün Azerbaycan sınırları içerisinde kalan Şeki şehrindendir. Babası 16 yaşlarındayken, Rusların baskısı neticesinde Şeki'den Türkiye'ye hicret etmişler ve yine Şeki'ye pek çok yönüyle benzeyen Bursa'ya gelmişler ve buraya yerleşmişlerdir. Babası temel dînî tahsilini memleketinde de almış olmakla beraber, Bursa'da çeşitli medreselerde de okumuş. İmamlık vazifesinde de bulunmuş Bursa'da. Mehmed Zahid Kotku da işte İbrahim Efendi ve yine oradan gelen Sabire Hanım'ın oğlu olarak 1897 yılında, Bursa'da Türkmenzâde Yokuşu denilen kale içinde dünyaya gelmiştir.

İlkokul, ortaokul ve sanat mektebini Bursa'da okumuş, sanat mektebini bitirir bitirmez de 1916 yılının Nisan ayında 1. Dünya Savaşı sebebiyle askere alınmış. Askere alınış tarihi 1916 yılının 27 Nisan'ıdır. Bir sene İstanbul'da ilk eğitimini gördükten sonra Diyarbakır'a, Diyarbakır'dan da Şam ve Der'âya gitmiş. 1. Dünya Savaşı'nda muhabereci olduğu için, Şam cephesinin adım adım, gün gün geriye çekilmesine tanıklık etmiş ve askerlik hatıralarını günlük olarak yazmış. Yaşadıklarını günlük olarak tutmuş. İnşallah neşre hazırlıyoruz. Hem hayatıyla alakalı hem de muhabereci de olduğu için önemli sayılabilecek bilgileri o yazılanlardan izlememiz mümkün olacaktır.

Cephe geriye çekilince İstanbul'a gelmiş ve İstanbul'da askerliğine devam etmiş. 1919 Ağustos ayında, “1315 doğumlular 1 yıl askerlik yapmış sayılacaklar ve askerliklerine devam edecekler” diye bir tebligat gelmiş. Üç buçuk yıllık zorlu askerlik dönemi bir yıl askerlik yaptı olarak sayılıyor ve askerliğine Ayasofya Camii civarında bir birlikte devam ediyor. Tabi bu durum bir açıdan onun için yıkım ama diğer açıdan da ayrı bir tecelli. Celâl içerisinde cemâl tecellisi gibi. Mehmed Zahid Efendi; Ayasofya Medreseleri'nde, Beyazıt Medreseleri'nde, Fatih Medreseleri'nde, Süleymaniye Medreseleri'nde derslere devam etmek sûretiyle o vakti de değerlendirmiş. Bundan başka dînî sohbetlere ve tekkelere devam etmiş. Askerlik süresi içerisinde İstanbul'da hafızlığını tamamlamış. Çeşitli müderrislerden dersler alarak çeşitli icazetler almış. İslâmî ilimlerde kendisini geliştirmiş. Günlüklerinden, Mehmed Zahid Efendi'nin 1922 Mart ayında hâlâ asker olduğunu anlıyoruz. Ne zaman terhis olduğunu da bilemiyoruz. Genelkurmay Arşivi'nden tesbit edilebilir ama 6 sene fiilen askerliği olduğu kesin. Bu askerliğini de bir şekilde değerlendirmiş.

O zamanlarda Gümüşhânevî Dergâhı'yla tanışmış. Dergâhın postnişini Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî Hazretleri'nin halifesi Ömer Ziyâeddin Dağıstânî Hazretleri'ne intisab etmiş. Bir sene kadar ona devam ettikten sonra, Ömer Ziyâeddin Efendi'nin vefatıyla dergâhın sonraki postnişi Mustafa Feyzi Efendi'de seyr-i sülûkuna devam etmiş. Çeşitli senelerde halvetlere girmiş ve Mustafa Feyzi Efendi'den İslâmî ilimlere dair hem icazetnâme, hem de hilâfetnâme almış. Askerliğinden sonra çeşitli vazifeler gördüğü de anlaşılıyor. Mustafa Feyzi Efendi onu ilim ve irşad neşri için Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerine görevlendirmiş. O da gitmiş. Tekkelerin kapatılmasından sonra ise İstanbul'da duramaz olmuş ve memleketi Bursa'ya yerleşmiş. 1929 yılında babasının vefatıyla birlikte yerleştikleri Bursa'nın İzvat Köyü'nde cami imamlığına başlamış. 1945 yılına kadar 16 sene bu camide imamlık yapmış. 1945 - 1952 yılları arasında Bursa'da Üftâde Camii ve Dergâhı'nda imamlık vazifesini devam ettirmiş. Tekke arkadaşı ve Gümüşhânevî Dergâhı'nın postnişini Abdulaziz Bekkine Hazretleri âhirete irtihal ettikten sonra da İstanbul'a gelmiş ve onun görev yaptığı Fatih'teki Ümmü Gülsüm Mescidi'nde görevine devam etmiş. 1952 - 58 yılları arasında Ümmü Gülsüm Camii'nde bu vazifelerini yaptıktan sonra 1958 yılında o caminin istimlak meselesi gündeme geldiğinde İskenderpaşa Camii'ne naklolunmuş. Vefat ettiği 1980 yılına kadar da İskenderpaşa Camii'nde imamlık ve hatiplik vazifesini deruhte etmiş.

İskenderpaşa Camii deyince aklımıza Mehmed Zahid Kotku ve onun önderliğinde teşekkül eden cemaat geliyor. Mehmed Zahid Kotku İskenderpaşa'da ne gibi faaliyetlerde bulunmuştu?

Öncelikle Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'nin, büyükleri gibi Gümüşhânevî tasavvuf mektebinin önemli bir temsilcisi olduğunu ifade edelim. Büyüklerinin zorlu cumhuriyet döneminde yaptıkları faaliyetleri o da devam ettirmeye çalışmış. Mehmed Zahid Kotku Hazretleri bir cami imamı ama Hazret-i Peygamber'in (a.s) vârisi olduğunun farkında olan bir cami imamı. Camiyi hayatın merkezine alan ve etrafındaki insanlara da caminin önemini her hususta her zaman hatırlatan bir insan.

Cami merkezli bir irşad, tebliğ, vaaz yöntemi geliştirmiştir Mehmed Zahid Efendi. Kendisinden önceki büyükler gibi, üniversite öğrencilerinden duyarlı olan kimseleri kendi halesine, kendi etrafına, kendi çevresine almış, onları yetiştirmeye çalışmış ve onları memleketin hizmetine yönlendirmiş. Eğitimlerini düzgün almalarını, iyi yetişmelerini salık vermiş; o eğitimlerini, o potansiyellerini memleketin hayrına kullanmaları konusunda Mehmed Zahid Efendi'nin ciddi gayretleri olmuştur. Dolayısıyla o günün şartlarında İstanbul'a gelen zeki, az çok aklı başında, müsbet, İslâmî anlayışa sahip olan öğrenciler onun da yönlendirmesiyle memleketin meselelerine sahip çıkar olmuşlar. Kimisi sanayiye el atarken, kimisi de sosyal ve siyasal meselelerle ilgilenen, kafa yoran insanlar olmuşlardır. Türkiye'nin, İslam âleminin yeniden ayağa kalkmasının eğitimle olacağını öngördüğü için, böyle bir misyon ve sıkıntı taşıdığı için eğitim almış insanları bu tür yönlere sevketmiş. Bunun merkezi de zaman içerisinde kendisinin imamlık yapması hasebiyle İskenderpaşa olmuş. Dolayısıyla İskenderpaşa sembolü altında, aslında cami merkezli yeni bir İslâmî hayatın, yeni bir İslami anlayışın filizlerini vermiş.

Mehmed Zahid Kotku'nun tabiri yerindeyse rahle-i tedrîsinden geçmiş ve ülkenin siyâsî, iktisâdî, içtimâî alanında etkili olmuş isimler oldu mu?

Tabi ki oldu. O, Türkiye'nin,İslam âleminin sanayileşmede geri olduğu bir zamanda Avrupa'yı, Amerika'yı takip etmiş, bizim bu manadaki geri noktalarımızı tespit etmiş ve sanayileşmeye teşvik etmiştir. Türkiye'de sanayiyle alakalı ilk fabrikaların kurulmasını teşvik etmiştir. Mesela Gümüş Motor Fabrikası'nı kurdurmuştur. Bununla Müslümanların “bu alanda birşeyler yapılabilirmiş” gibi bir heyecana kapılmalarına vesile olmuştur. Yine 1960'lı yıllarda yayınevleri kurdurmuştur. Türkiye’de İslâmî bakımdan büyük açlığın olduğu, kitapların olmadığı bir dönemde yaptığı teşvik çok faydalı olmuştur. Kitaplar yok değil ama Latin harflerine geçtikten sonra o harflerle kitaplar yazılamamış, güncellenememiş tabi. Buna çözüm olarak yayınevleri kurdurmuş, kitaplar bastırmış ve kendisi de kitaplar yazmıştır.

Bunun dışında 60'lı yıllarda günlük gazeteler çıkarılmasına, insanımızın siyâsî alana girmesine, düzgün, dürüst, Allah rızasına dayalı, ülkeye hizmete yönelik gayretlerin gösterilmesine vesile olmuş. Neticede o dönemlerde kaliteli eğitim almış pek çok insan bu ülkenin gerek yönetiminde, gerek sosyal alanlarda, gerekse diğer alanlarda aldıkları vazifelerde çok hizmetler yapmışlar. Mesela merhum Turgut Özal, merhum Necmettin Erbakan ve pek çok siyâsî onun talebesi olmayı şeref saymıştır. Çeşitli sahalarda yetişmiş ilim, fikir, düşünce insanı onun rahle-i tedrisinden geçmiştir.

Rahmetli Sabahattin Zaim Hoca da Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'nin öğrencilerindendi. Sabahattin Zaim Hoca'nın bir tespiti vardı. “Sadece Türkiye değil, İslam âleminin uyanışında, ayağa kalkışında Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'nin çok önemli bir payı vardır” derdi. Dünyayı, bu meselenin kıymetini, bu hususları iyi bilen bir insan olarak rahmetli Sabahattin Zaim Hoca'nın tespitini şahsen ben önemsiyorum. Türkiye'de bu noktaya gelişimizde, Türkiye'nin bu noktaya gelişinde, her alanda gelişiminde Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'nin izini görmek mümkündür. Bunu bir kadirşinaslık olarak söylememiz gerekiyor.

Mehmed Zahid Kotku'nun 1916 yılında başlayıp 1922 yılına kadar uzayan askerlik sürecindeyken yazdığı notları olduğunu söylediniz. Oldukça önemli bir şey bu. Bundan bahseder misiniz lütfen?

O ilginçtir, defteri var. Gün gün, askere alındığı günden itibaren başlamış defterini işlemeye. Gün gün “şu gün şunu yaptım”, “bugün kayda değer bir şey olmadı” falan diye yazıyor. Altı sene bunu devam ettirmiş. Birinci Dünya Savaşı’nda Şam Cephesi’nde Dera’dan Şam’a, Şam’dan Halep’e, Halep’ten geriye doğru çekilmemizi gün gün görmüş. Uçakların nasıl bombalar yağdırdığını, askerlerin yanlarında nasıl hayatlarını kaybettiğini, işte mesela “falanca yerde binlerce asker yanı başımızda hayatını kaybetti” diye gün gün işliyor.

Sonra İstanbul’a geliyor. İstanbul’un işgal günlerine tanık olmuş, onlarla alakalı önemli bilgiler veriyor ve İstanbul’un kültürel, mânevî dünyası ile alakalı çok önemli malumat veriyor. İşte “şu şu dergâhlara gittim”, “şu şu hocalardan ders aldım”, “şu şu hocanın şu bakış açısı vardı” falan gibi dergâhlardan, ilmî müesseselerden, camilerden, dinî toplantı yapılan yerlerden bize bilgiler veriyor bu günlüklerinde. İnşallah yakında bu defteri neşredeceğiz.

Mehmed Zahid Kotku'nun bizzat kendisinin telif ettiği eserler de bulunuyor mu?

Çok sayıda eser telif etmiş. 1960’lı yıllarda henüz Müslümanların istifade edebileceği kayda değer kaynaklar yok iken kitaplar yazmış. “Tasavvufî Ahlak” diye beş cilt bir kitabı vardır. Tasavvuf klasiklerini güncelleyerek 20. yüzyıla taşımış bir eserdir. “Cennet Yolları”, “Hadislerle Nasihatler” gibi pek çok eser kaleme alarak insanları bu manada irşad etmeye çalışmıştır. İnsanlara tebliğ etmeye çalışmıştır. Eserleri büyük kitleler tarafından okunmuş, istifade edilmiştir.

Ve vefâtı… Mehmed Zahid Kotku'nun vefât sürecinden de bahseder misiniz lütfen?

Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, ömrünün son dönemleri olan 1979 yılında uzun süre kalmak üzere Hicaz’a gidiyor. 6 - 7 ay Hicaz’da kalıyor fakat ağır rahatsızlanıyor. Türkiye’ye dönüyor, tedavi görüyor; tedaviden sonra epeyce de toparlanıyor. Fakat o da fazla sürmüyor ve 13 Kasım 1980 yılında irtihal ediyor, göçüyor. Cenazesi 12 Eylül hadisesinden bir ay sonra kadar gerçekleştiği için tabi sıkıyönetim dönemi. Buna rağmen cenazesine dünyanın her tarafından katılanlar oluyor ve İstanbul o zamana kadar görülmemiş bir kalabalık görüyor. Süleymaniye Camii’nde namazı kılınıyor ve dönemin Cumhurbaşkanının da onaylarıyla Süleymaniye Hazîresi’ne defnediliyor. Kenan Evren'in eşi zaman zaman Mehmet Zahid Efendi’ye gelir gidermiş, muhibbânındanmış. Efendi'nin buraya defnedilmesinde onun da etkisi olduğu söylenir ama ne kadar vardır yoktur kesin bilmiyorum. Büyük bir cemaat tarafından cenaze namazı kılınıyor.

Hazîrede Mehmed Zahid Kotku Hazretleri'nin hocaları vardır. Kendisinden hilafetnâme aldığı Gümüşhânevî Hazretleri'nin de halîfesi olan Mustafa Feyzi Efendi burdadır. Yine ilk defa Gümüşhânevî Dergâhı'nda intisab ettiği Gümüşhanevî Dergâhı postnişinlerinden Ömer Ziyaeddin Dağıstanî Hazretleri de buradadır. Hemen ondan önceki şeyh olan Safranbolulu İsmail Necâti Efendi burdadır. Gümüşhânevî Hazretleri'nin baş halifesi, dergâhın ondan sonraki halifesi, postnişini Hasan Hilmi Efendi de buradadır. Ve tabi ki Kânûnî Sultan Süleyman Türbesi'nin giriş tarafının hemen solunda bulunan Gümüşhânevî Hazretleri'nin kabr-i şerîfi de yine bu hazîrededir. Mehmed Zahid Efendi de onların bir takipçisi, bir devamcısı olarak buraya defnedilmiştir.

Enteresan bir hâdiseyi kendisi kitaplarında da, sohbetlerinde de anlatır. Şeyh efendiler, Gümüşhânevî Hazretleri'nin halîfeleri, onun türbesinin yanına, bugünkü yol olarak geçip geldiğimiz bölüme defnedilmişler. Fakat 50'li yıllarda nakl-i kubûr yapmışlar, yine aynı hazire içerisinde de on - on beş metre ileriye kabirleri nakletmişler. Kabirleri naklederken de Mehmed Zahid Efendi’nin bulunmasını istemişler. Kendisinin anlattığına göre şeyhi, üstadı Mustafa Feyzi Efendi'nin otuza yakın yıl geçmiş olmasına rağmen ne bedeninde ne de cesetinde hiçbir değişiklik olmamış. Bunu beyan eder, anlatırdı. Allah hepsine rahmet eylesin.

Peki Mehmed Zahid Kotku'nun açtığı bu yol, kendisinin vefâtından sonra da devam etti mi?

Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, vazîfesini damadı da olan Prof. Dr. Esad Coşan Hocamıza devretmiştir. Kendisi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğretim üyesiydi. 1980’de Mehmed Zahid Kotku Hazretleri’nin irtihâli ile birlikte onun vazîfesini devralmış, akademik kariyerini tamamladıktan sonra ‘87’de emekli olarak tamamen kendisini irşad ve tebliğ çalışmalarına vermiş. 2001 yılında da Avustralya’da müphem bir kaza neticesinde şehit olmuştur. Mehmed Zahid Efendi’nin açtığı o bayrağı dünyanın her tarafında dalgalandırma hususunda gayret göstermiştir. Ondan sonra da Mehmed Zahid Efendi’nin de torunu olan, Esad Coşan rahmetli hocamızın mahdumları Muharrem Nurettin Coşan Efendi aynı vazîfeyi devam ettirmektedir.

Mehmed Zahid Kotku'nun vizyonu günümüzde de devam ettiriliyor mu?

Bir defaİskender Paşa câmiası olarak, Mehmed Zahid Kotku Hazretleri, ondan önce Gümüşhanevî, ondan önce Hâlîd-i Bağdadî, işte bu yol ve ondan sonrakiler hayatın merkezine camiyi ve ilmi alan bir anlayışa sahiptiler. Cami ve ilim yanyana. İlmi ve ilim adamını baş tâcı etmeyi öngören bir anlayış. Onların ilimden anladığı da pratize edilen ilimdir. Onun dışında bütün hayatı kucaklayan bir İslâmî anlayışa sahip. Yani “hayatın belli alanlarında Müslüman olacaksın, belli alanlarında da onun dışında olacaksın” değil. Hayat tamamıyla İslamca yaşanması gereken bir alan onların nezdinde. Dolayısıyla hayatı topluca ele alan, düalizme, laisizme kaçmayan bir anlayışa sahipler. Kitap ve sünnet temel iki referans.

Gümüşhânevî Hazretleri'nin başlattığı Kur’an-ı Kerim ve sünnet temelli bir irşad anlayışı var. Nasıl icra ediliyor? Gümüşhânevî Hazretleri “Râmûzü'l-Ehâdis” kitabını cem ve telif etmiş. Ve onu dergâhın ders kitabı haline getirmiş. Devamlı okunmuş. Bu hâlen devam ediyor. Mehmed Zahid Kotku Hazretleri de, İskender Paşa Camii’nde her hafta Pazar günü ikindi ile akşam namazı arasında “Râmûzü'l-Ehâdis”den hadis dersleri yapmıştır. Toplumu, hitâb ettiği kitleyi hadislerle eğiten bir metodu benimsemişlerdir. Hadislerle eğitmişlerdir ve sünnet-i seniyyeyi ihya edip sahabe müslümanlığını ön plana çıkarmışlardır. Bu da önemli bir husustur. Cami, ilim, hadis merkezlilik, hayatın tamamını kuşatan bir İslami anlayış...

Değerli vakitlerinizi ayırıp sorularımıza cevap verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz.







www.biyografi.net (Binlerce Biyografi)