|
|
|
Katip Çelebi
( 3.1.1657)
yazar, düşünür
1608 tarihinde İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mustafa'dır. Babası Abdullah Efendi, Enderun mektebinde tahsil görerek yetişmiş bir askerdir.
Ordu katipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında Katip Çelebi diye tanındı. Hacca gittiği ve başmuhasebeci ikinci halifesi olduğu için ‘Hacı Halife’ ismiyle meşhur oldu.
Babası 5-6 yaşlarında onu ilme teşvik etti. O da İmam İsa Halife-i el-Kırimi’den Kur’an-ı Kerim ve tecvid dersleri aldı. 14 yaşına kadar çeşitli hocalarından din ve fen ilimleri tahsil etti.
14 yaşında Anadolu muhasebesi kalemine katip oldu. 1624 yılında babasıyla birlikte Tercan, bir sene sonra da Bağdat Seferi’ne çıktı.
1627-1628’de Erzurum kuşatmasına katıldıktan sonra İstanbul’a geldi. Yaklaşık iki yıl Bağdat Seferi’ne katılana kadar, Kadızade’nin derslerine devam etti.
1630 Bağdat kuşatmasında ordunun defterini tuttu. Seferden sonra tekrar İstanbul’a dönerek Kadızade’nin derslerine devam etti.
1633-1635 Halep Seferi’nde hacca gitme fırsatı buldu. Dönüşte bir kış Diyarbakır’da kalıp oradaki alimlerle görüştü. 1635 senesinde Sultan Dördüncü Murat Han ile Revan Seferi’ne katıldı. On yıl çeşitli savaşlarda bulunduktan sonra İstanbul’a döndü ve kendisini tamamen ilme verdi.
Arec Mustafa Efendi, Ayasofya dersiamı Abdullah Efendi ile Süleymaniye dersiamı Mehmet Efendi’den ders aldı. Arec Mustafa Efendi’yi kendisine üstad edindi. Bir taraftan kendisi öğrenirken, diğer yandan birçok talebeye ders verdi.
1645’te Girit Seferi münasebetiyle haritaların nasıl yapıldığını gözlemledi. Bu konuyla ilgili yazılan eserleri inceledi.
Bu arada memuriyetten ayrıldı ve 3 yıl görev almadı. Bu 3 yıl içinde bazı talebelerine çeşitli konularda dersler verdi. Yine bu zaman içinde ani olarak hastalandığı için tedavi çarelerini aramak maksadıyla tıp kitapları okudu.
1648 yılında tekrar memuriyete girdiğinde Şeyhülislam Abdurrahim Efendi’nin en yakın arkadaşlarından oldu ve pekçok eserini bu yıllarda yazdı.
Arapça, Farsça yanında Latinceyi de bilirdi.
6 Ekim 1657 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
Kabri, Vefa’dan Unkapanı’ndaki Mahmudiye (Unkapanı) Köprüsü’ne inen büyük caddenin sağ kenarındadır.
HAKKINDA YAZILANLAR
HACI HALİFE KATİP ÇELEBİ
Tarih, coğrafya, bibliyografya ve biyografya ile meşgul olmuş meşhur alim.
Osmanlı Devletinde batı ilmiyle en fazla ilgilenen, doğu ilmiyle mukayesesini ve sentezini yapan ilk Türk ilim adamlarından biridir.
Katip Çelebi çalışkan, iyi huylu, vakarlı, az konuşan, çok yazan biri olarak bilinir.
1609 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Mustafa'dır. Doğu'da Hacı Halife, Batı'da ise Hacı Kalfa adıyla da tanınır. Babası Abdullah Enderun'da yetişmiş, silahdarlık göreviyle saraydan ayrılmıştı. 14 yaşına kadar özel eğitim gören Kâtib Çelebi, 1623'te Anadolu Muhasebesi Kalemi'ne girdi. IV. Murad döneminde (1624-1640) girişilen Doğu seferlerinde kâtib olarak katıldı. 1635'te İstanbul'a dönerek kendisini tümüyle okuyup yazmaya verdi. Dönemin ünlü bilginlerinin derslerine katılarak medrese öğrenimindeki eksikliklerini giderdi. Tarihten tıbba, coğrafyadan astronomiye kadar geniş bir ilgi alanı olan Kâtib Çelebi'nin aynı zamanda zengin bir kitaplığı da vardı. 1645'te sırası geldiği halde yükselemediği için kalemdeki görevinden ayrıldı. Ancak 1648'de Takvimü't-Tevarih adlı yapıtı dolayısıyla şeyhülislam Abdürrahim Efendi aracılığıyla kalemde ikinci halifeliğe getirildi. Bundan sonra da öğrenme ve öğretme yolundaki çabalarını sürdüren Kâtib Çelebi peşpeşe yapıtlar vermeye başladı. Telif ve çeviri olarak yirmiyi aşkın kitap yazdı. En önemlileri tarih, coğrafya ve bibliyografya alanındadır.
Tarih alanındaki yapıtlarının ilki 1642'de tamamladığı Arapça Fezleke'dir. (Fezleketi Akvâlü'l-Ahyâr fi İlmi't-Tarih ve'l-Ahbar). Dört bölümden oluşan kitapta tarihin anlamı, konusu ve yararı anlatıldıktan sonra bu alandaki temel yapıtların bir bibliyografyası verilmiş, ardından da klasik İslam tarihçiliğine uygun olarak dünyanın yaratılışından 1639'a dek kurulan devletler ve meydana gelen önemli olaylar kısaca sıralanmıştır. Arapça Fezleke'nin devamı niteliğindeki Türkçe Fezleke 1591-1654 arasındaki olayları anlatan bir Osmanlı tarihidir. Olayların kronolojik sıralamasının ardından her yılın sonunda o yıl içerisinde ölen devlet adamları ve bilginlerin yaşam öykülerinden ve yapıtlarından da kısaca söz eder. Takvimü't-Tevarih ise, Adem Peygamber'den 1648'e kadar geçen tarihsel olayların bir kronolojisidir.
En tanınmış yapıtlarından olan Tuhfetü'l-Kibar fi Esfari'l-Bihar'da kuruluş döneminden 1656'ya kadar Osmanlı denizciliğinin bir tarihçesi yanında Osmanlı donanmasının, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı deryaların yaşam öykülerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar.
Coğrafi yapıtların en önemlisi olan Cihannüma Osmanlı coğrafyacılığında yeni bir çığır açmıştır. Kâtib Çelebi Cihannüma'yı iki kez yazmıştır. 1648'de yazmaya başladığı ilki klasik İslam coğrafyası temelindeydi. Bu yapıtını henüz bitirmemişken eline geçen Gerardus Mercator'un Atlas'ını Mehmed İhlasî adlı bir Fransız dönmesinin yardımıyla Latince'den Türkçe'ye çevirterek yeni bilgiler edindi ve 1654'te Cihannüma'yı ikinci kez yazmaya girişti. Ardından yine Mercator'un Atlas Minor'unu elde etti. Bunların yanı sıra Batılı coğrafyacılardan Ortelius, Cluverius ve Lorenz'in yapıtlarından da yararlandı. Doğal olarak eski Arap, İran ve Osmanlı coğrafyacıların yapıtlarını da kullandı.
Kristof Kolomb ve Macellan’dan bahseder
İkinci Cihannüma, dünyanın yuvarlak olduğunu da kanıtlamaya çalışan fiziki coğrafya ağırlıklı bir giriş bölümünden sonra Kristof Kolomb ve Macellan'ın keşif gezilerinden söz eder. Ardından Japonya'dan başlayarak Asya ülkelerini tanıtır. Bunların tarihleri, yönetim biçemleri, ekonomileri, inançları konusunda bilgiler verir. Bu arada İslam coğrafyacılarının bilgi yanlışlarını gösterir, bunların harita kullanmamaktan ileri geldiğini açıklar. Bu ikinci Cihannüma'da anlatılan son yer Van'dır. Birinci Cihannüma'da ise Osmanlı Avrupa'sı ve Anadolu ile İspanya ve Kuzey Afrika'yı kapsamaktadır. Her iki biçimde de ek olarak birçok harita vardır.
Cihannüma, özünde tüm İslam ve Hıristiyan coğrafyacılığının da temeli olan Batlamyus (Ptolemaios) kuramına dayanmakla birlikte, o güne dek hemen hemen hiç yararlanılmayan Batı kaynaklarını Osmanlı coğrafyacılığına tanıtması bakımından büyük önem taşır.
14.500 kitap
Kâtib Çelebi'nin Batı'da tanınan en ünlü yapıtı Keşfü'z-Zünun an Esamü'l-Kütübi ve'l-Fünun'dur. Arapça bir bibliyografya sözlüğü olan yapıtta 14.500 kitap ve risalenin adı ve yazarı verilir. Bilim tasnifine göre ve alfabetik olarak düzenlenmiş olan yapıt, yirmi yılda tamamlanmıştır.
İbni Haldun çizgisi
Kâtib Çelebi'nin tarih felsefesini ve toplum görünüşünü açıklaması bakımından önemli olan yapıtı Düsturü'l-Amel li-Islahi'l-Halel'dir. Kısa kısa dört bölümden oluşan bu küçük risalede İbn Haldun'un etkisi açıkça görülür. Toplumların da canlılar gibi doğup, gelişip, öldüğü görüşünü yineleyen Kâtib Çelebi, bu dönemlerin uzunluğunun ya da kısalığının toplumlara ve kişilere göre değiştiğini de ekler. Risalede Osmanlı toplumunun ömrünün uzaması için de reaya, asker ve hazine konularında alınması gerekli önlemleri sıralar, öğütler verir.
Namaz ve oruç vakitleri
Daha çok dinsel konuları tartıştığı yapıtlarının en önemlilerinden olan İlhamü'l-Mukaddes fi Feyzi'l-Akdes'de kuzey ülkelerinde namaz ve oruç zamanlarının belirlenmesi, dünyada güneşin hem doğduğu hem de battığı bir yerin var olup olmadığı ve her ne yana yönelirse Mekke'den başka kıble olabilecek bir yer olmadığını tartışır. Arapça olan bu yapıtında yanıtlamaya çalıştığı bu soruları daha önce şeyhülislama ve bilginlere sorduğunu, ama doyurucu bir karşılık alamadığını da belirtir.
Akl-ı selime davet: Mizanü’l Hakk
Son yapıtı olan Mizanü'l-Hakk fi İhtiyari'l-Ahakk'da da dönemin din bilgilerinin tartıştıkları çeşitli konular hakkında düşüncelerini açıklar.Karşıt düşüncelere hoşgörüyle bakılmasını öğütler. Din bilginlerinin kendi aralarındaki şiddetli tartışmalarının temelsizliğini ve zararlarını vurgular. Yapıtın sonunda kendi özyaşamöyküsüne yer verir.
6 Ekim 1657 tarihinde İstanbul’da vefat etti.
ESERLERİ:
1) Keşf-üz-Zünun an Esami-il-Kütüb vel-Fünun:
Arabi, çok kıymetli eseridir. On beş bine yakın kitap ve on bine yakın müellifi tanıtan büyük bir bibliyografya ansiklopedisi mahiyetindedir. Mısır’da, Almanya’da, İstanbul’da basıldı. Latinceye de tercüme ve tab edildi.
2) Cihannüma:
En eski coğrafya kitabımızdır. Haritalarıyla birlikte İbrahim Müteferrika matbaasında basılmıştır. Daha sonra yazılacak coğrafya kitaplarımıza kaynak teşkil edebilecek bu eser, Avrupa dillerinde tercüme edilmiştir.
3) Tuhfet-ül Kibar fi Esfar-il Bihar:
Denizcilik tarihi bakımından mühim bir eserdir. Osmanlı Devleti zamanındaki deniz savaşlarından bahseder.
4) Takvim-üt-Tevarih:
Adem Aleyhisselam’dan 1648 tarihine kadar geçen vak’aların kronolojik açıklamasını ihtiva eder. Arabi ve Farisi dilde basılmıştır.
5) Fezleket-üt-Tevarih:
Bir mukaddime, üç usul ve bir son sözden ibaret olan bu eser, varlıkların başlangıcı, peygamberlerin ve hükümdarların tarihi diye hülasa edilebilecek bir tarih kitabıdır.
6) Fezleke:
Fezleket-üt-Tevarih’in devamı niteliğindedir. 1591’den 1654 tarihine kadar vuku bulan olayları anlatır. 1879’da iki cilt olarak basılmıştır.
7) Kanunname
8) Tarih-i Firengi Tercümesi
9) Tarih-i Kostantiniyye ve Kayasire
10) İrşad-ül-Hayafa ila Tarih-ul-Yunan ver-Rum
11) Süllem-ül-Vusul ila Tabakat-ilFuhul
12) İhlam-ül-Mukaddes
13) Tuhfet-ül-Ahfar fil-Hikem ve’l-Emsal ve’l-Eş’ar
14) Dürer-i Müntesira vel Gurer-i Münteşira
15) Düstur-ül-Amel fi Islahil-Halal
16) Beydavi Tefsiri Şerhi
17) Hüsn-ül-Hidaye
18) Resm-ür-Recm bis-Sim ve’l-Cim
19) Cami-ul-Mütun min Cüll-il-Fünun
20) Mizan-ül-Hak fi İhtiyar-il-Ehak
ESER-AYRINTI
Mizanu'l-Hak fi İhtiyari'l-Ehakk
İslam'da Tenkit ve Tartışma Usulü
Katip Çelebi
Marifet Yayınları
Dinî ilimlerden matematik ve coğrafyaya kadar geniş bir yelpâzede söz sahibi olan Kâtip Çelebi, Mizânü'l-Hak adını verdiği bu Türkçe eserde; Osmanlı toplumunda tartışma konusu olan dînî ve sosyal konuları ele alıp incelemiştir.
Tartışma usûl ve âdâbına dikkat etmeden âdetâ bir karalama ve kör döğüşüne döndürülen ve toplumu rahatsız eden bu gidişe, o, sağduyu ve tarafsızlığı ile karşı çıkmış; aşırı uçlarda ölçüsüz bir şekilde kavga edenlere orta yolu, itidâl ve dengeyi göstermiştir.
Bugün de ülkemizde tartışılan birçok dînî ve sosyal konuya da ışık tutan Mîzânu'l-Hak, dünün tartışmalarını aktarırken, yarını da aydınlatmaktadır.
|
Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz "
İyi ki, biyografi.net var!" |
|
|
biyografi.net
Tanıtım |
|
|
|
|
Tanıtım |
|
|
|