|
Bulut Aras
HAKKINDA YAZILANLAR
Bulut Aras:Sinema kendine geliyor’
Ünal Bolat
Türkiye 25 Kasım 2000
Sinemada, yozlaşmış değerleri içeren veya sadece ticari gayeyi güden veya seksüeli ön plana alan filmlerin artık prim yapmadığını görüyoruz. Çünkü vatandaş iyiyi, güzeli görme şansını yakalamıştır artık. Anlaşıldı ki, bu geçtiğimiz ara dönemdeki film adı altında çıkan birçok yapım, insana bir şey vermiyor. İşte günümüzde vizyona girmeye başlayan filmler de bunu gösteriyor.Örneğin, Eşkıya’dan sonra yapılan Propaganda filmi... Her şeye rağmen Yılmaz Güney’in Yol filmi... Erozyona uğramış, şu olmuş bu olmuş ama vizyona girmiş. Bu film bile epey seyirci topluyor. Bu ne demektir? Sinemanın bir anlamda kaliteye yeniden yönelmesi ve yeniden layık olduğu yere gelmeye başladığını göstermesi demektir. Toparlarsak, milletin örfüyle, millî manevî değerleriyle alay etmeyen, aile yapısını rencide etmeyen filmler artık ön plana çıkmaya başlamıştır ki sinema açısından çok sevindiricidir.
Anadolu çocuğuyuz
Sanat hayatımla ilgili bir şey söyleyeyim. Karakter olarak elbette ki birçok rolde oynamışızdır. Oynamaya da devam edeceğiz. Ama özellikle belirtmem gerekirse, hiçbir şekilde herhangi bir filmimde homoseksüel rol oynamayı asla kabul etmem. Evet, yerine göre rol icabı hırsızı da oynarsınız, bir gangsteri de oynayabilirsiniz, bir katili de oynayabilirsiniz. Bunlar olağan şeylerdir. Öbür yanda bir kabadayıyı, bir evliyayı oynayabilirsiniz. Ama bu dağınık rollerin içerisinde hiçbir şekilde, özellikle homoseksüelliği kabul edemem. Asla düşünemeyeceğim bir şeydir bu. Çünkü bizim karakterimiz bu tür şeylere ters geliyor. Biz ataerkil aileden gelmiş bir Anadolu çocuğuyuz.
Medya ve sanatçı
Bir gerçek var, Türkiye’de sanata ve sinemaya yirmi-yirmibeş yılını vermiş nice arkadaşlarımız pek göz önünde değiller. Ama öte yanda sanatçıyım diye geçinen insanlar sürekli medyada... Vatandaş mı onları istiyor, yoksa onlar mı yüzsüzlük yapıyorlar bilemiyorum ama, ekranlara baktığımız zaman, medyaya baktığımız zaman olmaması gereken insanlar olmaması gereken yerlerde. Bu durum gerçek anlamdaki sanatçı arkadaşlarımızı üzüyor, incitiyor. Bu arkadaşlarımızı vatandaş mı istemiyor da geri planda tutuyorlar veya diğerlerini vatandaş çok mu istiyor da onları ön planda tutuyorlar? Bu belli değil? Bu bakımdan medyanın bu konuyu gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum.
Yönlendirenimiz olmadı
Benim en büyük arzu ve isteğim, hem sinemaya girmek, hem de Hukuk ve Siyasalı bitirmekti. Üniversite imtihanında elde ettiğim puanım, bütün okulların puanını tutmuş olmasına rağmen ki puanım 830,61 idi, o günün şartlarına göre istediğim okula giremedim. Çünkü, ben Ticaret Lisesi Mezunuydum. Meğer meslek okullarından mezun olan öğrenciler, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, ister istemez meslekleriyle ilgili belirtenen yüksek okullara veya fakültelere girebiliyorlarmış. Öyle her istenilen fakülteye girebilmek için ancak lise mezunu olmak gerekiyormuş. Ama ben Ticaret Lisesine bilinçli olarak gitmemiştim ki, bir arkadaşım oraya gitmişti ben de onunla gitmiştim. Kimse bana “Arkadaş, eğer hukukçu olmak istiyorsan veya doktor olmak istiyorsan, bu okulu değil, liseyi bitirmen gerekiyor” gibi bir açıklamada bulunmamıştı. Ve maalesef bu sebeple, bütün okulları tutturmama rağmen, sırf o prosedürden dolayı sadece İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne girdim. İşte diyorum ki, keşke o zaman bizi yönlendiren birisi olsaydı...Şimdi de aynı durum var. Bu vesileyle yetkililerden, eğitimdeki bu çarpıklığın giderilmesini veya daha makul bir seviyeye getirilmesini rica ediyorum.
Aklım almıyor, inanmıyorum
Normal bir insanın, yani aklında, fikrinde, zekasında bir noksanlık olmayan, her şeyiyle normal düşünebilen bir insanın Allah’ı inkâr edip de, ateist olabileceğine inanmıyorum. Çünkü normal bir insana, ille de Allah’ın varlığını ispat etmek veya Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerinden senetler sunmak gerekmez. O, şöyle çevresine bakındığında, eşyadaki nizamı ve ahengi gördüğünde aklıyla, bunların bir yaratıcısı olduğunu bulur. Eğer hem aklı yerinde hem de halen ateistliği tercih ediyorsa o kimse bana göre hainlik ediyordur. Ben aklı olan bir insanın ateist olacağına inanmıyorum.
O gücü beğeniyorum
Türkiye, bu kadar kötü idare edilmesine rağmen yine de dış politikada etkin sayılırız. Aslında Dünyada bir tane dostumuz yok bizim. Bizi sürekli savaşlara çekmek istiyorlar, teröre bulaştırmak istiyorlar, ekonomik yönden krizlere sokmak istiyorlar. İstiyorlar da istiyorlar... Bütün bu olumsuz çembere rağmen biz bu oyunlara gelmiyoruz.
Bizi bu oyunlara gelmekten koruyan gücün adını nasıl koymak gerekiyor bilemiyorum. Bu güç ordunun gücü müdür? Dış politikada söz sahibi olan bürokratlarımızın gücü müdür? Yoksa siyasetçilerimizin gücü müdür bilemiyorum. Ama bu güç hangi güç ise o gücü çok beğeniyorum.
Ön yargılı olmamalı
Yaşadığımız hayatın içerisinde bunu hep yapıyoruz. İnsanların birbirlerini anlamadan dinlemeden, onu çözmeden, onu yargılamalarını hiç sevmiyorum. İnsanın karşı karşıya gelerek oturup konuştuğu zaman ortada pürüz diye bir şeyin mutlaka kalmayacağını savunuyorum. Ama biz ne yapıyoruz, karşımızdaki insanı peşinen ön yargımıza mahkum ediyoruz. Bunu hepimiz yapıyoruz. Siz yapıyorsunuz. Ben yapıyorum, o yapıyor, bu yapıyor. Ama bu sefer bütün ilişkiler kopuyor. Belki birlikte yapabileceğimiz çok büyük işler sırf kendi aramızda diyalog kuramadığımızdan yarım kalıyor, başarılamıyor. Bu bakımdan ön yargıyı hiç sevmiyorum.
Tek arzum
Şu anda şükürler olsun, iyi bir aile resiyim. Bir eşim bir oğlum var. Huzurlu, mutlu bir yuvamız var. Bu yuvamızın huzur içerisinde devam etmesini istediğim gibi, oğlumun da çok iyi bir eğitim alarak, gelecekte şu ülkeye faydalı olabilecek bir mevkiye gelmesini, ülke yönetiminde söz sahibi olmasını istiyorum.
Bulut Aras’tan bir hatıra
Yarım simide rağmen...
Ben 1976 senesinde bir yarışmada birinci olarak sinemaya katıldım. O dönemde, hem üniversitede okuyorum, hem vekil öğretmenlik yapıyorum. Bu arada yarışmayı kazandığım için gazetelerde fotoğraflarım falan da çıkıyor.Film için teklifler gelmeye başlamıştı. Ama ne var ki o dönemler seks filmlerinin bir furya halinde Yeşilçam’ı sardığı dönemlerdi... Gelen tekliflerin tamamı seks filmlerinde oynamamla ilgili tekliflerdi. Ben ise “Hayır böyle filmlerde oynamam” diyor ve diretiyorum. İşte o dönemde diğer öğrenci arkadaşlarla Fatih’te bodrum katında bir evde beraber kalıyoruz. Vekil öğretmenlik yaptığım yer de Beyazıt’ta.O zamanı hiç unutmuyorum. Fatih ile Beyazıt arasındaki minibüs ücreti 50 kuruştu. Benim cebimde de 100 kuruşum var. Sabahleyin bindim dolmuşa ve okula geldim. Cebimde sadece 50 kuruşum kaldı. Öğleye yemek yemeye param yok... Öğle olduğunda bir simit almayı düşündüm. Bir simidin fiyatı da 100 kuruş. Ve o gün 50 kuruşla ancak yarım simit alabildim. Karnım doydu veya doymadı ama gücüm o kadardı. Bu derece paraya ihtiyacım olduğu dönemlerde bile seks filmleri için yapılan tekliflere evet demedim. Buradan, şunu söylemek istiyorum. İnsanın mayasında olmadıkça açlık veya yoksulluk insanın değer yargılarını yıkamaz. Bizim değerlerimize, bizim kültürümüze, bizim ahlakımıza uymayan bir şeyi sanat adı altında da olsa yapamazdım. Yapmadım. Bu benim karakterime uygun değil... Çünkü ahlâk parayla değişilmez...
|
Siz de biyografi.net'te yer alabilirsiniz "
İyi ki, biyografi.net var!" |
|