Ziya Osman Saba şair, yazar 1910 yılının Mart ayında, İstanbul'da doğdu. Babası askerdi. Sekiz yaşında iken annesi ölen Saba, Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi'nden 1931 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden 1936 yılında mezun oldu.
Servet-i Fünun'da yayımlanan şiiriyle edebiyata başlayan ve Yedi Meşale topluluğu içinde yer aldı. (1928)
Hukuk Fakültesi'ndeyken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde (1931-1936), mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankası'nda (1936-1945) ve bilahare Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu'nda çalıştı (1945 - 1950).
Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevi'nin yayın işleriyle meşgul oldu.
Ziya Osman Saba 29 Ocak 1957 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
ESERLERİ:
Şiirleri: Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak Hikayeleri: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul
HAKKINDA YAZILANLAR
Ziya Osman Saba ve İslamî kanon Hilmi Yavuz Zaman 27 Mayıs 2015
Ziya Osman Saba, Müslüman şiir izler çevresinin ilgisini çekmemiştir. Bunun bence örtük sebebi, Saba’nın İslamcı şairler soykütüğü içinde yer alamamış olmasıdır. Evet, bir İslamcı şairler soykütüğü var ve bu soykütük, son derece kapalı ve muhafazakâr bir soykütüktür: Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Yedi Güzel Adam, İsmet Özel;- İslamcı şiirin kanonik soykütüğü! Neredeyse bir ‘kast sistemi’!
Bir defa daha belirteyim: İslamcı okuryazar kamuoyu, mesela Yahya Kemal’i ve mesele Ziya Osman Saba’yı, bu soykütüğünün dışında tutmaya özellikle özen göstermiştir! Yahya Kemal, kendi deyişi ile, İslam’ın akaidinin şairi olmadığı için, Ziya Osman da, kuvvetli bir ihtimalle, Müslüman okuryazar kamuoyunun ‘solcu’ diye kestirip attıkları veya ‘Kemalist’ diye bilinen şairlerle birlikte anıldığı, onlarla arkadaş olduğu için!
Şimdi bakınız, Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın ‘Saba’yı en iyi anlayanlardan biri’ dediği Behçet Necatigil ‘Ziya Osman’ın şiiri Aşık Paşa’lardan, Yunus’lardan gelen soyut tasavvuf şiirini, hayattan parçalar da ekleyerek biraz dünyalaştırıp sona mı erdirdi?’ diye sorar;- Saba’nın tasavvuf geleneğinin son şairi olabileceğini düşünerek! ‘Yedi Meşale’den yakın arkadaşı Vasfi Mahir Kocatürk de Saba’nın şiirini ‘yarı mistik bir dindarlık’ diye niteleyecektir.
Saba’nın ‘Her Akşamki Yolumda’ başlıklı şiirinin son dörtlüğü, bence lirik bir imanın derin bir hüzne dönüşmesinin Türk dilinde yazılmış müstesna bir örneğidir. Yahya Kemal’in deyişiyle, ‘imanın şevk olduğu zamanların geçtiği’ni, Saba’nın bu dörtlüğünden daha lirik bir incelikle dile getiren başka bir şiir bilmiyorum.
Dörtlük şöyledir:
Rabbim, şuracıkta sen bari gözlerimi yum
Sen bana en son kalan, ben senin en son kulun:
Bu akşam artık seni anmayan İstanbul’un
Bomboş bir camiinde uyumak istiyorum
Saba’nın bu şiirinin bir geçmişi var: ‘Her Akşamki Yolumda’ ilk defa Varlık dergisinin 15 Aralık 1934 tarihli 35. sayısında yayımlanmıştır;- ama yukarıda alıntıladığım biçimiyle değil, aşağıdaki biçimiyle:
“Tanrım! Şuracıkta sen bari gözlerimi yum;
Sen bana en son kalan, ben senin en son kulun;
Bu akşam karanlığa gömülen İstanbul’un
En eşsiz köşesinde uyumak istiyorum.’”
Saba’nın, 1947’de Varlık Yayınları arasında çıkan ‘Geçen Zaman’ kitabındaki son biçimi ile 1934 tarihli ilk biçimi arasında, açıkça görüldüğü gibi, ciddi farklar var: İlk biçiminde ‘Tanrım’, son biçiminde ‘Rabbim’; ‘bu akşam karanlığa gömülen İstanbul’un’, ‘Bu akşam artık seni anmayan İstanbul’un’; ‘En eşsiz köşesinde uyumak istiyorum’ ise, ‘Bomboş bir camiinde uyumak istiyorum’ olmuş!
Peki bu değişikliğin anlamı ne? Cahit Sıtkı Tarancı’dan dinleyelim:
Tarancı, Saba’ya Burhaniye’den yazdığı 23.04.1942 tarihli mektubunda, şiirin yeni biçiminin son iki dizesini alıntıladıktan sonra şöyle yazıyor:
‘Allah’a inanmayan ve bunu bütün iğrenç patırtı gürültüsüyle haykıran İstanbul’u, senin kadar Yahya Kemal bile [elli yedi yaşına rağmen] duymamıştır. Yaşar’ın o beyti değiştirmek mecburiyetinde kalırken duyduğu ezâyı tahmin edebiliyorum.’
Şimdi anlaşılıyor mu? Saba’nın o beytini değiştiren, Yaşar Nabi Bey’dir[Nayır]. Ne yapsındı 1934 yılında Yaşar Bey? Gerçekten ‘ezâ’ duyarak, ‘Rabbim’i ‘Tanrım’, ‘Bomboş bir camii’, ‘En eşsiz köşesi’ diye değiştirmekten başka!
[Önemli not: Saba’nın şiirinin bu iki farklı biçimi konusunda beni bilgilendiren, doktora öğrencimiz sevgili Hale Sert kızıma çok teşekkür ederim.]