Yılmaz Öztuna tarihçi, yazar eski milletvekili Türkiye Gazetesi Eski Başyazarı
20 Eylül 1930 tarihinde İstanbul'da doğdu. İstanbul'da lise tahsilinin yanında İstanbul Konservatuarı'na devam etti. 1950 eylülünden 1957 temmuzuna kadar Paris'de kaldı. Paris'in büyük kütüphanelerinde çalıştı. Paris Üniversitesi Siyasi İlimler Enstitüsü'nde Sorbonne'da Fransız Medeniyeti kısmında, Alliance Française'nin yüksek kısmında okudu ve Paris Konservatuarı'na devam etti. 13 yaşında ilk makalesi ve 15 yaşında ilk kitabı basıldı. 1969'da Adalet Partisi'nden Konya Milletvekili seçilerek Ankara'ya yerleşti. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'nda denetleme kurulu üyesi, repertuvar kurulu üyesi, eğitim kurulu üyesi (Ocak 1966- Kasım 1981), Kültür Bakanlığı'nda bakan başmüşaviri (1974-77), İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'nda kurucu yönetim kurulu üyesi ve Türk Musıkisi Korosu'nda kurucu yönetim kurulu üyesi (1975'den beri), Yay-kur (Yaygın Yüksek Öğretim) üniversitesinde Osmanlı siyasi ve medeniyet tarihi öğretim üyesi (1975-78), Milli Eğitim ve Kültür bakanlıklarında 1969'dan beri pek çok ihtisas kurulunda üye ve başkan oldu. 1974-1980 arasında Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi ansiklopedisi olan ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayınlanan Türk Ansiklopedisi'nin genel yayın müdürü olarak K harfinden T harfine kadar olan cildleri yayınladı. 1983 mayısında Milliyetçi Demokrasi Partisi'nin kurucuları arasında bulunarak merkez genel yönetim kuruluna seçildi, sonra istifa etti. 1985'de Faisal Finans Kurumu müşaviri oldu.
Pek çok radyo ve televizyon programı yaptı, bunlarda konuştu. Bazı konuşmaları ABD, Fransa, Avusturya gibi ülkelerin televizyonlarında yayınlandı. Bazı kitap ve yazıları çeşitli dillere tercüme edildi. Dünyada ilk defa olarak Türk Musikisi Tarihi kürsüsünü kurdu. "Büyük Türkiye", "Osmanlı Cihan Devleti", "Büyük Türk Hakanlığı" gibi son yıllarda çok kullanılan tarihi ve siyasi tabirler, Yılmaz Öztuna'nındır. Ayasofya Hunkar Mahfili'nin ibadete açılması ve Topkapı Sarayı'nda Hırka-i Saadet Dairesi'nde Kur'an okunması, 1000 Temel Eser, Ankara Devlet Konser Salonu ve İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nin Türk Musikisi'ne açılması gibi fikirler ve realizasyonlar Yılmaz Öztuna'nındır ve siyasi iktidara onun tarafından telkin ve kabul ettirilmiştir. Türk Kara Kuvvetleri'nin ve Deniz Kuvvetleri'nin evvelce yanlış olarak kutlanan yıldönümlerini bugünkü doğru başlangıç tarihleri ile kutlanmasıın sağlayan da Yılmaz Öztuna'dır. Birçok konferans verdi. 6 kıtada pek çok ülkeyi gezdi, devlet adamları ve halkla görüşerek incelemeler yaptı. Milletlerarası birçok kuruluşa üye seçildi.
Türkiye'de Osmanlı tarihinin çatışmasız bir anlayışla algılanmasında katkısı vardır. Türk Parlamenterler Birliği, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Aydınlar Ocağı, Anadolu Klübü, Yahya Kemal'i Sevenler Cemiyeti, İstanbul Şehrini Güzelleştirme Derneği, Müsteşrikler Cemiyeti, WACL, APACL, NATO Parlamenterler Birliği, Parlamentolararası Türk - Japon ve Türk - Kore, Türk - Suudi Dostluk cemiyetleri, Avrupa Konseyi cemiyeti, Yılmaz Öztuna'nın üye, kurucu olduğu veya bulunduğu milli veya milletlerarası kuruluşlar arasındadır.
1 Eylül 1998 tarihinden itibaren Türkiye Gazetesi'nin başyazarlığını yaptı.
9 Şubat 2012 tarihinde Ankara'da vefat etti.
ESERLERi:
BiR DARBENiN ANATOMiSi
Yılmaz Öztuna bu kitabında 1876 askerî darbesini, Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilmesive ölümü olayını, bütün detayları ile anlatıyor. Bütün o dönemin şahitlerinin ifadelerini naklediyor.
TÜRK TARİHİNDEN YAPRAKLAR
Türk Tarihinden Yapraklar, Yılmaz Öztuna'nın 1968'te İstanbul Radyosu'nda yaptığı konuşmalardan oluştu. Her konu, bir konuşmadır. 1969'da Millî Eğitim Bakanlığı'nın 1000 Temel Eser serisinin 11. kitabı olarak basılıp 20.000 tiraj bir haftada satıldı. 1992'de Millî Eğitim Bakanlığı'nca Türk Klasikleri serisine alındı ve bu serinin 17. kitabı olarak basıldı. Şimdiye kadar 5 baskıda 58.000 tiraj yapan Türk Tarihinden Yapraklar artık klasiklerimiz arasına girmiş bulunuyor. Osmanlı ağırlıklı olmak üzere 2.200 yıllık tarihimiz içinde tam bir gezintidir.
OSMANLI PADİŞAHLARININ HAYAT HİKAYELERİ
Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri, Yılmaz Öztuna'nın klasikleşmiş kitaplarından biridir. Nesiller tarafından ilgiyle okundu. Bu kitaba dayanılarak senaryolar, piyesler yazıldı, filmler çekildi. 12 Osmanlı hâkan-halîfesinin kronolojik olarak hayatlarından kesitler veren bu eser, Osmanlı tarihinin en çarpıcı taraflarını vurguladı. Konuşmalar, o çağların Türkçe'si ile yazıldı. Olaylar, çok duru ve klasik bir dille tasvir edildi.
TÜRK TARİHİNDEN PORTRELER
Biyografi, tarihçinin edebiyata yaklaşabilme yeteneği ile orantılı bir türdür. Onun için, edebiyatın bir türü şeklinde de ele alınmıştır.Elinizdeki kitaptaki biyografiler, hayatları ve kişilikleri anlatılan şahsiyetlerin doğum sırasına göre kronolojik şekillerde sunuldu. En yaşlıları Bumın Kağan, en gençleri Turgut Özal olmak üzere... Hayatta bulunan bir kişiyi almaktan kaçındım.Tanıttığım şahsiyetlerin hepsinin Türk büyükleri, Türk dâhileri olmadıklarını sevgili okuyucularım hemen fark edeceklerdir. Daha mütevazi çapta büyükler de, Türk'e çok zarar vermiş birkaç kişi de alındı. Ancak çoğunluk, tarihimizin çeşitli alanlardaki dehalarından seçildi. Hiç unutulmasın, tarihin küçükleri de, tarihin büyükleri derecesinde milletlerin hayatını ve geleceğini şiddetle etkilemişlerdir.
TARİH SOHBETLERİ I, II, III
Biz bir cihan imparatorluğunun varisleriyiz. Geleceğimize dair görüşler ileri sürer, programlar yaparken geçmişteki bu muazzam siyasî ve medenî tecrübelerimizden sonuna kadar istifade etmek bizim en tabiî hakkımızdır. Millet ve devlet olarak misyonumuzu belirlemekte en sağlam ölçüyü de böyle bir tarih şuuru ile getirebiliriz. Bu itibarla aydınlarımızın ve gençlerimizin kendi tarihleri hakkında muhtelif cihetlerden bilgi edinebilecekleri eserlere ihtiyaç duydukları muhakkaktır.Ötüken, işte bu mülahazalarla, Türk tarih ve mûsıkîsine yaptığı değerli hizmetler ve verdiği kıymetli eserlerle haklı bir şöhret kazanan değerli yazar Yılmaz Öztuna'nın "Tarih Sohbetleri"ni üç cilt halinde sunmaktan şeref duyar.
HABER
Bugün uğurluyoruz Türkiye 10 Şubat 2012
Türk gençliğine tarih bilincini aşılayan, siyaset, edebiyat ve daha birçok alanda otorite olan Yılmaz Öztuna'yı bugün son yolculuğuna uğurluyoruz.
HABER MERKEZİ - Yirminci ve yirmi birinci yüzyıl Türk Tarihine ilim adamı, düşünür, edip ve lider olarak mührünü basan Yılmaz Öztuna, 82 yaşında tedavi gördüğü hastanede vefat etti. Nefes darlığı ve solunum sistemi rahatsızlığı sebebiyle hafta sonunda Ankara Güven Hastanesi'nde tedavi altına alınan Öztuna, dün sabaha karşı Hak'ın rahmetine kavuştu. Yılmaz Öztuna, bugün Fatih Camii'nde cuma namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedilecek. Öztuna, 1992 yılında “Tarihten Portreler” başlıklı köşesiyle gazetemizde yazmaya başlamış, 1998 yılına kadar haftalık yazılarına devam etmişti. Evli ve iki çocuk babası olan Öztuna, 1 Eylül 1998 tarihinden bu yana da gazetemizin başyazarlığını yapıyordu.
İLK KİTABI 15'İNDE ÇIKTI
20 Eylül 1930 İstanbul doğumlu olan Yılmaz Öztuna, lise tahsilini ikmal ederken İstanbul Konservatuarına da devam etti. 1950 Eylülünden 1957 Temmuzuna kadar Paris'te eğitim aldı. Tarih yazıları çok erken yaşlarda başladı. İlk makalesi on üç yaşında iken ve ilk kitabı ise on beş yaşında iken basıldı. 1969'da Adalet Partisi'nden Konya Milletvekili seçilerek Ankara'ya yerleşti. Tarihçiliği kadar önemli bir hususiyeti de musikişinas ve müzikolog kişiliğiydi. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde Dünyadaki ilk Türk Mûsikisi Konservatuarı'nın kurulmasını sağladı. Eser ve yazıları çeşitli dillere tercüme edildi. Yılmaz Öztuna'nın bir ilim adamı olarak Türk cemiyetine yaptığı katkılar sayılamayacak kadar çoktu. Kültür Bakanlığı'nın kurucularındandı. “Büyük Türkiye”, “Osmanlı Cihan Devleti”, “Büyük Türk Hakanlığı” gibi son yıllarda çok kullanılan tarihi ve siyasî tabirler ona aitti. Ayasofya Hunkâr Mahfili'nin ibadete açılması, Topkapı Sarayı'nın Hırkâ-i Saâ-det Dairesi'nde Kur'ân-ı kerîm okunması gibi zaman içerisinde gerçekleşen birçok proje onun eseriydi.
HANEDANI KİTAPLAŞTIRDI
Şehzadelerin Türkiye'ye dönüşüne vesile olan önemli isimlerden biri olan Öztuna'nın hanedanın şeceresini çıkarması ailenin de ona yakınlık kurmasını sağladı. 1952'den bu yana yalnız yazılı kaynaklardan değil, pek çok şehzade ve sultan ile görüşüp bilgi topladı. Kendisini, jeneoloji uzmanı (hanedanların, sülalelerin, ailelerin köklerini inceleyip soyağacı çıkartan bilim dalı) olarak tanımlıyordu. Öztuna, 5 hacimli ciltten oluşan “Devletler ve Hanedanlar” isimli dev eserinde Osmanlı hanedanın yanı sıra dünya hanedanlarının da şeceresini ortaya koyuyordu. 60'dan fazla yayınlanmış eseri bulunan Öztuna'nın kitaplarından bazıları şöyle: “Bir darbenin anatomisi”, “Türk tarihinden yapraklar”, “Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikâyeleri”, “Türk tarihinden portreler”, “Tarih sohbetleri1-2-3”, “Osmanlı Devleti Tarihi 1-2”, “Tarih ve Politika Ansiklopedisi”, “Büyük Osmanlı Tarihi”
II. Abdülhamid'e İADE-İ İTİBAR
Yılmaz Öztuna, Sultan II. Abdülhamid'e iade-i itibar yapan, onun her kesim tarafından tanınmasını sağlayan tarihçi olarak bilinir. Türk tarihini genç nesillere sevdiren pek çok eser kaleme alan Öztuna'nın defin tarihi olan 10 Şubat (bugün), aynı zamanda, iade-i itibar yaptığı Sultan Hamid'in de vefat yıldönümü... Abdülhamid'i savunan yazar, hanedanla münasebeti Sultan Abdülhamid'i yakından tanımasını da beraberinde getirdi. 1960'lı yıllara kadar 'Kızıl Sultan, istibdatçı' diye karalanan ve tarihçiler tarafından pek savunulmayan Sultan Abdülhamid'i ilk defa Yılmaz Öztuna, büyük bir devlet adamı olarak savunmuştu. Öztuna'nın 12 ciltlik Türkiye Tarihi kitabında Sultan Abdülhamid ilmî ve siyasi açıdan tarihteki yerine oturtuluyordu. 'Resmî tarihe aykırı' bulunmasına rağmen Öztuna'nın kitaplarındaki görüşleri kimse çürütemedi. O, Osmanlının örselenmiş itibarının iade edilmesinde de en büyük pay sahiplerinden biriydi.
Çocuk yaşta kitap yazdı
Yapı Kredi Bankası'nın sahibi Kâzım Taşkent bir gün Öztuna'ya “Osmanlı tarihine ilişkin halkın elinde ciddi bir şey yok. En iyi Osmanlı tarihi nedir?” diye sorunca “Hammer tarihi” cevabını aldı. Ancak Hammer'ın yazdığı tarih 1774'te kalıyordu, ilmî açıdan çok eskiydi. “Sizin nezaretinizde tercümeye başlayın” diyen Taşkent'e bir teklifi olduğunu söyledi Öztuna: “Benim baskıya hazır bir Osmanlı tarihim var” Öztuna'nın bu cesur teklifine rağmen daha önceden yazdığı önemli bir eseri de şöhreti de yoktu. Sadece Türk Musikisi Lügati vardı yazdığı ancak onu sınırlı sayıda müzisyen okumuştu. Taşkent, bu teklifi, pekâlâ deyip kabul etti. Birinci cilt basıldıktan sonra herkes okudu: “Türkiye Tarihi, 65 bin basıldı, herkes okudu; İsmet İnönü, Celâl Bayar, Süleyman Demirel, orgeneraller... Bayar önünde resim çektirdi. Bu kitabı 16-17 yaşından itibaren malzemelerini toplamaya başlamıştı. İşte bu kitabın 12. cildinde Sultan Abdülhamid tarihteki yerine oturtuluyor, Mithat Paşa ise eleştiriliyordu. Kitabı Demirel'in de okuması, ona Adalet Partisi'nde milletvekilliği yolunu açacaktı. Siyasete girdikten sonra Demirel'in de Özal'ın da yakını oldu.
Tarihi sevdiren adam
Yılmaz Öztuna iş hayatına 1960 yılında Hayat Mecmuası'nda 1500 lira aylıkla başladı, 1 yıl sonra 8 sayfalık kültür sayfalarının mesul yazı işleri müdürü oldu, daha sonra genel yayın müdürü... Öztuna, 1965'ta yayınlanmaya başlanan Hayat Tarih Mecmuası'nın yayın müdürü olmasına rağmen her sayıda bir yazısı yayınlanır, genelde kapak sayfası olurdu. Öztuna'nın gayretleriyle derginin haftalık tirajı kısa sürede 450 binlere kadar tırmandı ki bu o günün şartları için inanılmaz bir rakamdı. Dergi, kısa sürede toplumda tarihe olan ilgiyi ve sevgiyi arttırdı. Desteğini aldığı geniş kesimin ilgisini sürekli tutmak için de klasik tarihin dışında birçok popüler konuyla da ilgilendi ve künyesinde yazdığı gibi bir “kültür” dergisi görünümünü korumaya çalıştı. Oysa dergi daha çok muhafazakâr, milliyetçi bir ideolojik kimlik taşıyordu. “Batı medeniyetçisi, fakat Türk ve İslam tarih ve kültürüne saygılı kalarak Türklük şuurunu geliştirmek” şeklinde özetlenebilen derginin bu yayın politikası ve ideolojik yöneliminin arkasında da Genel Yayın Müdürü Yılmaz Öztuna'nın büyük etkisi vardı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Yılmaz Öztuna Rahim Er Türkiye 10 Şubat 2012
Yılmaz Öztuna’yı kaybettik. Cenabı Hak, rahmet ve mağfiretiyle muamele eylesin. Çeyrek asra yakındır Türkiye gazetesinde yazarlık ve başyazarlık yapıyordu. Kalem mahsullerinin İsimlerini tek tek saymaya kalksak bu sütuna zor sığar. İlk kitabı 15 yaşında çıktığına göre demek ki 65 senedir elinden kalem düşmedi. Çalışkan bir şahsiyetti. Türkiye gazetesinde hafta içi her gün yazdı. Bayramları bile mazeret saymadı. Bunu bana ‘biz Bâb-ı âli’de böyle gördük’ diye açıklamıştı. Öyle ki vefatından sadece iki gün önce yazısı çıkmadı...
Tam ismi Abdullah Tahsin Yılmaz Öztuna’dır. Aile kökleri evladı fatihandandır. Soy ismi, o köklerin nakışını taşır. Kültür milliyetçisidir. Yahya Kemal hayranıydı. Nihal Atsız, O’nda Türk milliyetçiliği fikrinin şekillenmesinde tesiri olmuştur. Yılmaz Öztuna’yı tâ orta son sınıfa giderken tanıdım.
Hayat Tarih Mecmuası’nı Adana Kuruköprü’de bir gazete kulübesinde asılı görmüş ve almıştım. Kapakta Yahya Kemal’in ‘Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?/Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!’ beyti yazılıydı. Yılmaz Bey, o sırada derginin nâşiri/editörüydü. Kendisiyle bu son senelerde birçok telefon konuşmamız oldu. Ne var ki hiç yüz yüze gelemedik. Ancak O’nu en iyi tanıyanlardan olduğum söylenebilir. BKY’de çok sayıda kıymetli eserini neşrettik. Başucu kitabı ‘Bir Darbenin Anatomisi’ adlı eserdir denebilir. Bu kitabı okumayan bir aydın, muhakkak eksik kalır.
Yılmaz Öztuna, kitaplarında Türkçe’yi çok güzel yazan, sohbetlerinde güzel konuşan üslûb sahibi bir kalemdi. Aramızda büyük yaş farkı olduğu halde ‘üstadım’ diye söze başlardı. Bir İstanbul Beyefendisiydi. Osmanlının iadeyi itibarında, Sultan Abdülhamid’e karşı yapılan haksızlığın bitmesinde emeği vardır. ‘Büyük Türkiye’ gibi bazı kavramlar kendisine aittir. Mustafa Reşit Paşa ve O’nun yetiştirmesi paşalara dair görüşleri kabul görmemiştir. Atatürk’le alakalı ifadeleri de zaman zaman sınırları zorlamıştır.
7 Aralık 2011 Günü Washington’dan dönüş yaptım. Ertesi gün ‘hoş geldiniz’ faksı masamdaydı. Bu zarafeti, bir kat yukarımızda hatta aynı katta oturup da yolda-yolakta gördüğünde ‘...gelemedim’ mahcupluğuna düşenler için ibretamiz bir harekettir. Tabiî ki ve asla kimsenin bize ‘hoş geldiniz’ deme mecburiyeti yok . Ancak bir kaybımıza işaret etmek istiyorum.
Yılmaz Öztuna, bir tarih mütefekkiridir. Tek başına bir fakülte gibi çalıştı. Velûd bir kalem olarak nesillere tarihi sevdirdi. Fakat, bir akademik unvanı olmadığı için akademik çevreler fazla rağbet göstermediler. Halbuki akademik çalışma, hadisenin işçilik tarafıdır. O işçiliği tefekkür tezgâhlarından geçirecek üst bakışa gerek vardır.
Yahya Kemal, Peyami Safa, Erol Güngör, Kemal Tahir, Necip Fazıl, Ömer Öztürkmen...gibi bazı isimlere işte nihayet Yılmaz Öztuna da dahil oldu.
Arkada kalan Mehmet Niyazi, Sezai Karakoç, Yurdagün Göker, Kadir Mısıroğlu, Yavuz Bülent Bakiler gibi bazı isimler ise 70’i geçmiş vaziyetteler. Bizim çığlığımızsa vadilerde yankılanmaya devam ediyor.
-Ekonomik kalkınma tamam! Şükran duyuyoruz. Lakin, fikri kalkınmaya dayanmayan maddi kalkınmalar kalıcı olamaz. Bu gitmiş ve yaşı kemale ermiş değerlerin yerini ne ile, nasıl ve ne zaman dolduracaksınız? Bizi duyan var mı? Derdimizi anlayan bulunur mu?
Tarihin teşekkürü... Nuh Albayrak Türkiye 10 Şubat 2012
Aslında hiç düşünmüyordu ama çok sevdiği gazetemizin sahibi Enver Ören’in ısrarı üzerine başlamıştı yazmaya...
Fakat... Türkiye ailesi onu bağrına öyle bastı ki, 12 Ocak 1992 günü başlayan bu beraberliği ancak 20 yıl sonra gelen ölüm ayırabildi.
Hatta son yazısını, yoğun bakım yolunda yazmıştı. Vazife şuurunu bize lisan-ı hal ile öğrettin. Bir de hem mütefekkir hem de mütevazı olabilmeyi... Değerli hocam, Abdülhamid Han’ın ahirete intikal ettiği gün uğurluyoruz sizi. İşte tarihin teşekkürü...
HABER
Gazeteci Öztuna son yolculuğuna uğurlandı Özgür ALTUNCU - Ünsal ÇAKIN/İSTANBUL, (DHA) - A.A 10 Şubat 2012
Ankara'da vefat eden eski milletvekili ve gazeteci-yazar Yılmaz Öztuna'nın (82) cenazesi, İstanbul'da toprağa verildi.Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile birlikte geldiği Fatih Camisi'nin avlusunda Yılmaz Öztuna'nın eşi Hatice, oğlu Oğuzhan ve kızı Hanzade Öztuna'ya taziyelerini ilettikten sonra camiye geçerek, cuma namazını kıldı.
Başbakan Erdoğan ve Bakan Günay, daha sonra cemaatle birlikte Öztuna'nın cenaze namazına katıldı.
Öztuna'nın cenaze törenine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Prof. Dr. İlber Ortaylı, Cihat Aşkın, Nevzat Atlığ, Münip Utandı, Mehmet Müntekin'in de aralarında bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.
Bu arada, Kültür ve Turizm Bakanı Günay, gazetecilere yaptığı açıklamada, Öztuna'nın çok değerli bir kültür insanı olduğunu belirterek, tarih üzerine çalışmalarının önemine değindi.
Öztuna'nın bu konuda bir başvuru kaynağı olduğunu ve olmaya devam edeceğini söyleyen Günay, Öztuna'nın yazar olarak da bilim insanı olarak da çok sevilen bir kişi olduğunu kaydetti.
"Bütün bir nesil bilmediklerini Yılmaz hocamızdan öğrendi”
İlber Ortaylı ise cenaze töreninde yaptığı konuşmada, milletin, kendisini aydınlatanları unutmayacağını belirterek, “Bütün bir nesil bilmediklerini, Yılmaz hocamızdan öğrendi ama daha önemlisi, yanlış bildiklerini onun sayesinde düzeltti” dedi.
Nesil olarak tarihe başka türlü bakmaları ve tarih okumayı sevmelerinin, Öztuna sayesinde gerçekleştiğini ifade eden Ortaylı, “İnsanlar doğar, yaşar ve ölür ama kendisinden sonrakileri aydınlatmak çok az faniye nasip olur. Bugün çok muhterem bir üstadımızı ve muhterem bir meslektaşımızı ebediyete uğurluyoruz” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı çelenk gönderdi
Öztuna'nın cenazesine gönderilen çelenkler arasında “Cumhurbaşkanı” ve “TBMM Başkanı”nın yanı sıra İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Birleşik Arap Emirlikleri Büyükelçiliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, DSP Genel Başkanı Masum Türker, Ak Parti İstanbul İl Başkanı Aziz Babuşcu ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş yer aldı.
Fatih Camisi'nde, Öztuna'nın yanı sıra Fatma Feriha Baysal ve Saime Şerbetçioğlu'nun da cenaze namazları kılındı.
Yılmaz Öztuna'nın Türk Bayrağı'na sarılı cenazesi, Fatih Camisi'ndeki törenin ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'na götürülerek, burada toprağa verildi.
HABER
Başbakan, Yılmaz Öztuna'nın cenazesinde Yeni Şafak 10.02.2012
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'da dün vefat eden eski milletvekili ve gazeteci-yazar Yılmaz Öztuna'nın cenaze namazının kılınacağı Fatih Camisi'ne geldi.
Başbakan Erdoğan, Kısıklı'daki evinden çıkarak geldiği Fatih Camisi'nin avlusunda Öztuna'nın ailesine taziyelerini iletti. Erdoğan, daha sonra camiye geçti.
VEFAT-HABER
Yılmaz Öztuna vefat etti 9 Şubat 2012
Türkiye Gazetesi başyazarı da olan Öztuna, 4 gün önce solunum yollarında meydana gelen bir rahatsız medeniyle kaldırıldığı Ankara Güven Hastanesinde hayatını kaybetti.
Öztuna, 10 Şubat 2012 tarihinde Fatih Camisi’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda defnedilecek.
HAKKINDA YAZILANLAR
Tarihi sevdiren adam Ekrem Buğra Ekinci Türkiye 15 Şubat 2012
Eski zaman adamlarından şimdi hiç kalmadı. Eski zaman adamlarını görenler de birer birer aramızdan ayrılıyor. Bunlardan birisi de Yılmaz Öztuna idi. Kadirşinas Başvekil Tayyip Bey’in de iştirak ettiği bir merasimle uğurladık. Vefatının, memleketimizde doğru tanınmasına vesile olduğu Sultan Hamid’in vefat yıldönümüne denk gelişi, enteresan bir tesadüf olsa gerektir.
ÜÇ AYRI İSİMDE YAZI YAZARDI
Abdullah Tahsin Yılmaz Öztuna’yı, daha ilkmektep talebesi iken tanıdım. O zaman Hayat Tarih Mecmuası’nın editörü, yazarı, her şeyi idi. Her sayıda Yılmaz Öztuna, Tahsin Tunalı, Abdullah Tunaboylu gibi muhtelif isimlerle farklı muhtevada üç yazı yazardı. Ayrıca Tarih Postası’nı idare ederdi. O zaman berhayat bulunan İttihatçı kalıntıları ile inkılâp yobazlarının hakaretâmiz çığırışlarına buradan alayla karışık cevap verirdi. O zamana göre çok kaliteli basılan mecmua, bir tarih mecmuası için beklenmeyecek yüzbinlerce tiraja ulaştı ve 1965’ten 1983’e kadar uzun yaşadı ki, bu iki rekor münhasıran Yılmaz Öztuna’nın muvaffakiyeti idi.
Mektup yazarak, telefon açarak veya bizzat sorduğum suallere, hep nezâketle cevap verirdi. Fikriyatımın teşekkülünde rol oynayan birkaç kişiden birisi olmuştur. Son yıllarda her Perşembe bir otelin salonunda sevenleriyle buluşup, kendi tabiriyle memleketi ve dünyayı kurtarırlardı. Bu toplantılara fırsat buldukça ben de iştirak ettim.
HAYIRLI İŞLERE VESİLE OLDU
12 ciltlik Türkiye Tarihi sahasında emsalsiz bir eserdir. Her yaşta insana tarih şuuru ve bilgisi aşılamış, satış rekorları kırmıştır. Sultan Hamid’in ilk defa tarafsız anlatıldığı 12. cildi, inkılâp yobazlarını kızdırmış, Türk Tarih Kurumu âzâlığı geri alınmıştır. Zira o zaman Sultan Hamid’i sevmek, inkılâba düşman olmak demekti. Ancak kendi tabiriyle bu muvaffakiyeti Süleyman Demirel’in dikkatini çekerek, milletvekilliğinin önünü açmıştır. Bu esnada Ayasofya Hünkâr Mahfili’nin ibadete açılışı, Hırka-ı Saadet dairesinde tekrar Kur’an-ı kerim okunması, 1001 Temel Eser ve hanedanın sürgününün sona ermesi gibi hayırlı işlere vesile olmuştur.
Eserlerini herkesin istifadesi için basit ve popüler üslupla yazmış; bu sebeple burnu büyüklerce istiskal edilmiştir. Vaktiyle ciddi bir mecmuaya ilmî bir yazı vermiştim. Benden akademik bir şahsiyet olmadığı gerekçesiyle Yılmaz Öztuna’ya yaptığım atıfları kaldırmamı istediler. Burada orijinal fikri olduğunu söyleyerek onları ikna edebildim. Bunu kendisine anlattığımda güldü. Kaynakları dipnot yerine, metin içinde vermenin de ilmî bir usul olduğunu söyledi.
İç ve dış siyasî hâdiseleri onun kadar kısa, öz, fakat derin analiz edene rastlamadım. Bu, tarihçiliğinin getirdiği bir avantajdı. Bazen gerçekleri satır aralarına saklamak zorunda kalır; ne demek istediğini, anlayan anlardı. Gazetenin politika hassasiyetleriyle tam örtüşen ustaca yazılar kaleme alırdı. Bu bakımdan Türkiye Gazetesi için de, matbuat hayatı için de büyük bir kayıptır. Bundan dolayı teessür duyuyor; kendisini minnet ve rahmetle anıyoruz.
TAHLİLCİ VE İZAHÇI
Türkçeyi iyi kullanırdı
Tarih tahsili görmemiş; fakat kendisini fevkalâde yetiştirmiş (otodidakt) bir şahsiyet idi. Zekâ ve hâfızasının da elbette bunda büyük yardımı olmuştur. İstanbul’da doğup büyümüş; eski devir adamlarıyla beraber olma şansını yakalamıştır. İlim ve edebiyat meclislerine iştirak etmiştir. Bu da şahsiyeti üzerinde mühim tesirler icra etmiştir. Türkçeyi iyi bilir, güzel kullanırdı. Uydurukçaya itibar etmezdi. Aynı hassasiyeti imlâda da gösterirdi. Meselâ kelimenin sonunun kaf olduğunu belli etmek için telakkıy yazardı. Hoşsohbeti, engin kültürü ve biraz ince alayla süslü şakacılığı kayda değerdir.
İlk eserini 15 yaşında neşretmiş, boyunca ciddi eserleri olan bir tarihçiydi. Kim ne derse desin, bunlar büyük boşlukları doldurmuştur. Kuru nakilci değil, tahlilci ve izahçı idi. Son padişahların niçin bizzat sefere çıkmadığını, Sultan Hamid devrinde donanmanın niçin Haliç’e çekildiği gibi hususları güzel izah ederdi. Mukayeseler, istatistikî bilgiler ile yazılarını renklendirirdi.
Bir yazısında, vaktiyle neşredilen Ankara Savaşı kitabında Yıldırım Sultan Bayezid’in intihar ettiği tezini savunduğunu, zaman içindeki araştırmalarıyla kanaatinin değiştiği, o eserin artık basılması mevzubahis olmadığı için, bu yanlışı burada tashih ettiğini yazmıştı. Hatadan dönme faziletini, değme ilim adamlarında görmek mümkün değildir.
Eskilerin ‘hezarfen’ dediği türdendi
Yılmaz Öztuna’nın dedeleri Tuna’da yıllarca sancakbeyilik yapmış, 93 Harbi münasebetiyle İstanbul’a göçmüştür. Dedesi, Sultan Hamid’in şeyhülislâmı Cemaleddin Efendi’ye mensuptu. Annesi ise uzun yıllar Suriye Vâliliği yapmış Azmzâdelerdendir. Ubeydullah Ahrar halifelerinden olup, Sultan II. Bayezid’in İstanbul’u imar için Türkistan’dan getirttiği, Nakkaştepe’ye ismini veren Baba Nakkaş’ın soyundandır.
Padişahlara ve hanedana samimi bir hürmeti vardı. Bu da sadece dinî veya millî hamiyetinden değil, monarşist oluşundan geliyordu. Birçok eserinde meşrutî monarşiyi insanlar için daha faydalı gördüğünü açıkça ifade ederdi. Eskilerin hezarfen dediği türden bir şahsiyetti. Tarihten siyasete, musikiden ilm-i nesebe kadar geniş bilgisi vardı. Bizde bir benzeri olmayan, Devletler ve Hanedanlar adlı beş ciltlik eseri, ilm-i nesepteki maharetini göstermeye ve nasıl bir ilim adamı olduğunu anlatmaya kâfidir. Türk musikisi üstadı Hüseyin Sadeddin Arel ile beraberliğini vesikaya dökerek, ilk defa bir Türk Musikisi Ansiklopedisi meydana getirmiştir. İlahi besteleri vardır.
Başta Reşid Paşa olmak üzere Tanzimat bürokratlarının, sevaplarından fazla hatalarını görmezden gelişi, bunlara gösterdiği hüsnü zannı meselâ Sokullu Mehmed Paşa’dan esirgemesi tenkit olunmuştur. Ona göre Tanzimat ricâli, muhteşem Osmanlı kültürünün yetiştirdiği son mükemmel idarecilerdi. Yine de merhum İsmail Hami Danişmend gibi ırkçılık saikiyle devşirme takıntısı yoktu. Nihal Atsız’ın din dışı milliyetçiliğini tenkit eder, Yahya Kemal tarzı bir fikir yapısına sahip olduğunu söylerdi. Mevlevî muhibbiydi. Hanefî-Mâtüridî mezhebine mensubiyetin Türk tarihinde oynadığı müspet rolü vurgular; Vehhabîlik modasına karşı çıkardı...