1965 yılında Erzincan’ın Kemah ilçesine bağlı Eskibağlar köyünde doğdu. İlk öğrenimini köy ilkokulunda bitirdi. Orta öğrenimini İstanbul Göztepe Ortaokulu ve eski adı Rıza Şah Pehlevi ve Aryamehr olan 50.Yıl Tahran Lisesi’nde tamamladı.
1988 yılında İstanbul Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesinden mezun oldu. Yaklaşık 11 yıl İstanbul Fatih semtinde özel bir poliklinikte görev yaptı. Daha sonra 15 Mart 1999 tarihinde yine Fatih’te şu anki muayenehanesinde mesleğini icra etmeye başladı. İstanbul Dişhekimleri Dayanışma ve Dostluk Derneği kurucu üyesidir.
Ayrıca 2000 yılından beri Türkiye’nin en çok ziyaret edilen dişhekimliği sitesi olan www.dentrium.com ve "dentrium" adıyla Türkiye’nin ilk marka tescilli muayanehanesinin de sahibidir.
Cebecioğlu evli, Abdülkerim S. Buğra, Emine Rümeysa ve Melikşah adlı üç çocuk babasıdır.
2005 yılında bir grup arkadaşıyla geleneksel Türk Okçuluğunun ortaya çıkarılması için kurulan Okader (Okçuluk Araştırmaları Derneği) bünyesinde faaliyetlere katıldı. Cumhuriyet döneminin ilk geleneksel takımında görev aldı ve ilk menzil atışı gösterisini yaptı... Şu an derneğin yönetim kurulu üyesi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Osmanlı Okçularına Yeniden Can Verdiler! www.8sutun.com
Geleneksel okçuluğumuzu canlandırmağı gaye edinen OKADER üyeleri, Kağıthane'de muhteşem bir gösteri yaptı.
2005 yılında, farklı inanç, siyasi görüş ve farklı mesleklerden olan birkaç adam okçuluk ve Osmanlılık ortak paydasında bir araya geldi, Dr. Yılmaz Cebecioğlu, Dr. Murat Özveri, Metin Ateş ve Ali Kılıç'ın teşvikiyle Okçuluk Araştırmaları Derneği OKADER'i kurdu. Türkiye'deki okçuluğun gelişmesi için gayret gösteren dernek, aynı zamanda tüm dünya tarafından hayranlıkla izlenen, fakat yurdumuzda ilgiden yoksun olan geleneksel okçuluğumuzu da canlandırmayı hedef edinmiş durumda.
Cumhuriyet tarihinin ilk geleneksel takımını da kuran OKADER, paneller, seminerler düzenliyor, kurum, kuruluş ve yetkililerin dikkatini çekmeye çalışıyor.
OKADER üyeleri, dün Kâğıthane Belediyesi işbirliği ile gerçekleştirilen gösterilerde, geleneksel kostümleri içinde maharetlerini sergilediler.
Tarihte ilk kez Osmanlı'da spor kimliğine kavuşan ve hem bir savaş sanatı hem bir spor dalı olarak gelişimine devam eden okçuluk, çeşitli disiplinleri ile teatral bir gösteri olarak sergilendi.
Puta (içi doldurulmuş deri hedef) atışı, menzil atışı (oku uzağa atma) ve darb atışı (zırh metalini delme) gösterilerine ilaveten yayın savaşta kullanımına dair örnekler, "yangın oku" ve hareketli hedeflere yapılan atışlar izleyicileri büyülerken, Kağıthane yüzyılı aşkın bir süre sonra, ilk kez ecdadın teçhizatı ve atış stili ile ok atan kemankeşleri ağırladı.
Atışlar sırasında nişan almayı kolaylaştıran arpacık vb. gereçler kullanmayan okçular, tıpkı atalarımız gibi başparmaklarına takılı okçu yüzüğü (şast) kullanarak atış yaptılar. Bu atış tekniği, etkinlik kapsamında daha sonra olimpik müsabakada yer alacak olan modern sporcuları da etkiledi. Zira günümüzde yay ile temiz ve hedefe giden bir atış yapabilmek için birçok yardımcı gerece ihtiyaç duyuluyor. Cumhuriyet döneminin ilk geleneksel okçuluk takımı Murat Özveri, Yılmaz Cebecioğlu, Mustafa Serdar Tekçe, Mümin Seren, Ekrem Seren, Murat Küpeli, Cemal Hunal ve Yağmur Emiroğlu'ndan oluşuyor.
Cumhuriyet tarihinin ilk menzil (yani oku uzağa atma) atışını gerçekleştiren Yılmaz Cebecioğlu, takımın en yaşlısı ama aynı zamanda da en ustalarından biri. 'Gaza niyetine' deyip oku 'Ya Hak' nidasıyla yollayan Yılmaz Cebecioğlu'na arkadaşları, Osmanlının ünlü okçusu Tozkoparan İskender'den mülhem ve sigara tiryakliğini de içine alacak şekilde 'duman dağıtan Yılmaz Abi' diyorlar.
Ağustos ayında Macaristan'da yapılacak geleneksel okçuluk festivali için davet de alan ekip üyelerinin en büyük arzusu ise, Osmanlı okçularının idman sahası Okmeydanı'nda, aynen ecdadları gibi ok atmak. Kağıthane Belediyesi'ne teşekkür eden OKDER üyelerinin bir başka gayesi ise, harabe haldeki Okçular Tekkesi'nin yeniden inşası ve kaybolan menzil taşlarının ortaya çıkarılması .
Okçuların 'Yılmaz Abi'si, kendisine politik gaye olarak ise Ahmet Davutoğlu'nun o ünlü sözünü alıyor; 'Yayı Asya'nın ortasına kadar gerebilirsek, oku Avrupa'nın ortasına atabiliriz!'