1945 yılında Rize’nin Pazar ilçesi Hisarlı köyünde doğdu. 1971 yılında İstanbul'da gazeteciliğe başladı. Muhabirlik, araştırma-inceleme, röportaj ve fıkra yazarlığı yaptı. Gazete, dergi ve şirket yöneticisi olarak çalıştı. Gazeteciliğini muhabir ve röportajcı olarak sürdürürken, Niyazi Birinci adıyla çocuklara yönelik eserler üretti. Yüzlerce çocuk romanı, hikaye yayınladı. Asıl çıkışını tarihi romanlarıyla yaptı. İlk romanı Sunguroğlu ve ardından yazdığı Buhara Yanıyor ülkenin en çok satan romanlarından oldu. Genelde Osmanlı’nın çeşitli dönemlerini ele alan otuzu aşkın roman yazdı. Halen ulusal yayın yapan Moral FM radyosunda günlük yorumlar yapıyor ve bir günlük gazetede köşe yazarlığını sürdürüyor. Evli ve üç çocuk babası.
22 Ocak 2021 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
Bahadıroğlu'na 35'inci yıl şükrânı Berkay Çiftçi Zaman 22.11.2004
Çemberlitaş'taki Fırat Kültür Merkezi (FKM) önceki akşam pek alışık olmadığımız bir toplantıya ev sahipliği yaptı.
Siyasi parti temsilcileri, eski ve yeni belediye başkanları, yazarlar, gazeteciler, kültür adamları ve halktan 7'den 77'ye kadın erkek davetliler, Niyazi Birinci'nin, herkesin bildiği adıyla Yavuz Bahadıroğlu'nun yazarlıktaki 35. yılını kutlamak için toplanmıştı. FKM'nin o büyük salonunun duvarları, Bahadıroğlu'nun her biri onlarca kez basılmış ve hafızalarda derin izler bırakmış romanlarının afişleriyle süslenmişti. Sahnenin iki yanına ise altında ‘Tarihi Sevdiren Adam' yazılı büyükçe birer Yavuz Bahadıroğlu posteri yerleştirilmişti. Birlik Vakfı'nın düzenlediği 'Yazarlıkta 35. Yıl, Yavuz Bahadıroğlu' gecesi, yazarın dostlarını, çocukluk arkadaşlarını, okurlarını ve radyo sohbetlerinin tiryakisi olan dinleyenlerini bir araya getiren coşkulu bir atmosfere dönüştü. Kürsüde, Bahadıroğlu ile ilgili düşünce ve hatıralarını anlatan ‘hocaların hocası' Sabahattin Zaim'den AK Parti İstanbul İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu'na, Abdurrahman Dilipak'tan Kültür eski Bakanı İsmail Kahraman'a hemen herkes, kültür hayatımıza katkıda bulunan yazar ve düşünce adamlarının değerinin, kendileri hayattayken bilinmesi gerektiğine işaret ederek, Birlik Vakfı'nın yazara sunduğu 35. Yıl Şükran Plaketi'nin bu bakımdan değerli olduğunu ifade ettiler. Bütün konuşmacıların ortak dileği, Bahadıroğlu'nun daha nice yıllar kalemi elinden bırakmaması ve toplumda tarih şuuru oluşturan romanlarını, yazılarını yazmaya devam etmesiydi. Bahadıroğlu ise teşekkür konuşmasında, 35 yıl önce yazdığı ilk yazıdan bugüne hep ‘doğruları' yazdığını, bundan sonra da kendisi hakkında yapılan övücü konuşmalara layık olmaya çalışacağını ifade etti. İslam coğrafyasında yaşanan zulümlerin bir gün son bulacağını söyleyen Bahadıroğlu, Osmanlı adalet anlayışının yeniden hayata geçmesiyle dünyanın huzura kavuşacağını söyledi. Yazarın torunu Nilüfer Taktak'ın, bir ‘dede' olarak Bahadıroğlu'nu anlattığı duygusal konuşma ise salondakilerin gözlerini yaşarttı. Gecede Birlik Vakfı dışında, Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Kubbealtı Vakfı, İstanbul İl Kültür Müdürü Doç. Dr. Ahmet Emre Bilgili ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Ali Müfit Gürtuna da Yavuz Bahadıroğlu'na plaket ve hediyeler sundu. Program, Moral FM radyosundan da canlı olarak yayınlandı.
HABER
Yavuz Bahadıroğlu Akit'ten ayrıldı Zaman 9 Temmuz 2014
Akit yazarı Yavuz Bahadıroğlu 'Veda makamında' başlıklı yazısında Akit Gazetesi'nin Fethullah Gülen Hocaefendi ile ilgili 7 Temmuz Pazartesi günü manşetten verdiği habere köşesinden isyan etti. Haberin kendisini çok üzdüğünü ve düşündürdüğünü söyleyen Bahadıroğlu, "Başbakan’ın annesine bu tür iftiralar atıldığında veya hakaret edildiğinde şiddetle tepki göstermiş, ahlâksızları yerden yere vurmuştum. Gülen’in annesine aynı muamele reva görüldüğünde susarsam, “dilsiz şeytan”a (hadis) dönmekten korkarım!" ifadelerini kullandı.
İşte Yavuz Bahadıroğlu’nun o yazısı:
Veda makamında
Gazeteciliğe başladığım yıllarda gazetecilik tam tamına bir “kurtlar sofrası”ydı (ki, hâlâ da öyle)…
Babıâli’ye (o zaman gazeteler Cağaloğlu’daydı ve Babıâli demek gazeteler, gazetecilik demekti) çöreklenmiş zihniyet, kıblesi düzgün gazeteciliğe geçit vermiyordu…
Hatta Gazeteciler Cemiyeti’ne bile almıyorlardı. Gazeteciliğe “meşruiyet” kazandıran Sarı Basın Kartı alamamamız için de bin dereden su getiriyorlardı.
1971 yılının Temmuzunda başladım gazeteciliğe. Tecrübesiz, toy bir gazeteci adayıydım, ama tecrübesizliğimi çok çalışarak kapatacak, çok okuyarak kendimi geliştirecek ve Babıâli’nin yavaş yavaş beni kabullenmesini sağlayacaktım.
Babıâli’ye çöreklenmiş zihniyet her gün, her köşeden imanımıza ve tarihimize saldırır, iftiralarla, yalan haberlerle dini hareketi yaralamaya ve karalamaya çalışırdı.
O kadar ki, keçisi çalınan müftüyü, “Keçi çalan müftü” ilân ederlerdi. Masa başı haberler yapar, karısı, iki kızı ve annesiyle Bayezid Meydanından geçen sakallı bir zatı, “Dört karısıyla gezmeye çıkan bir tarikatçı” diye sunardı.
Ogünlerde en büyük hasretimiz, bütün bu iftiralara cevap verecek, yalanlarını suratlarına çarpacak kıblesi düzgün bir gazetenin çıkmasıydı.
Zamanla bu da oldu. Kıble eksenli gazeteler yayınlandı, radyolar, televizyonlar kuruldu. Medya dünyasında “bizimkiler” de söz sahibi oldular.
Fakat bir tuhaflık vardı: “Bizimkiler” de bize saldıranlarla aynı malzemeyi kullanıyorlardı. Bir tarafa dayanıyor, aynı tarafta olmayanlara veryansın ediyor, hiçbir insaf ölçüsüne sığmayacak biçimde vuruyordu.
Üstelik de gazetelerimiz ve televizyonlarımız, zaman zaman karşı tarafla ittifaklar kurup “din kardeşleri”ne saldırıyorlar, “kavgada yumruk sayılmaz” türünden bir “ehl-i dünya” ölçüsünü benimseyip birbirlerini can evinden vuruyorlardı.
Gencecik hayallerim yitmiş, üstüme müthiş bir hayal kırıklığı çöreklenmiş, umutlarım zedelenmişti… Öyle ya, biz Müslümandık! Müslümanın kavgası da “Müslümanca” olmalıydı. En azından “insaf” ölçüleri içinde kalmalıydı. Olmadı.
Nihayet küstüm ve 1991’de fiili gazeteciliği bıraktım. Sekiz buçuk sene başka işler yaptım. Derken, 28 Şubat sürecindeki canhıraş mücadelesini takdirle karşıladığım Akit (Vakit) gazetesinden yazma teklifi geldi.
Bu gazetede yazmaya başladığım tarihi tam olarak hatırlamıyorum, ama sanırım 15 yıl kadar oldu. Haberlerine ve köşe yazılarına zaman zaman katılmasam da (ki normali budur), “çorbada tuz” kabilinden yazmaya devam ettim.
Gazete yöneticileri hiçbir zaman hiçbir yazıma karışmadılar. Hiçbir müdahale olmadı. Bu demokratik tavrı şükranla kaydetmek isterim.
Bu gazete, yayın hayatına atıldığı günden beri pek çok hayırlı hizmetler yapmasına rağmen, 07.07.2014 tarihli nüshasında yayınladığı bir haber beni çok üzdü ve düşündürdü.
Haber Fethullah Gülen’le ilgiliydi ve pasaport formunda, annesinin “Refia” olan adını “Rabin” olarak beyan ettiği belirtiliyordu. Haberde annesinin “Ermeni” olduğu iması vardı ve zaten de böyle algılanmıştı.
Açıkça söylemeliyim ki, Fethullah Gülen’in annesinin Ermeni olduğunu ima etmek ve bu varsayım üzerine iddialar bina etmek, bana hiç de “insaflı” gelmiyor. Gülen’e kızabilirsiniz, suçlayabilirsiniz, ama rahmetli annesinin bunda ne suçu var?
Başbakan’ın annesine bu tür iftiralar atıldığında veya hakaret edildiğinde şiddetle tepki göstermiş, ahlâksızları yerden yere vurmuştum. Gülen’in annesine aynı muamele reva görüldüğünde susarsam, “dilsiz şeytan”a (hadis) dönmekten korkarım!
Velev ki öyle olsa: Varsayalım ki, annesi Ermeni, Rum, Musevi… Bu yüzden kişileri aşağılama hakkı doğar mı? Minnetle andığımız sahabelerin ya da Osmanlı padişahlarının anneleri de gayrimüslim olarak doğmuşlardı. Ermeni anneden doğmak ya da Ermeni olmak neden aşağılanma/suçlanma vesilesi olsun?
Bu “ırkçı” yaklaşımı kabullenemiyor, içime sindiremiyorum.
VEFAT-HABER
Yavuz Bahadıroğlu hayatını kaybetti NTV Haber 22.01.2021
Bir süre önce rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Yavuz Bahadıroğlu mahlasıyla bilinen tarihçi ve yazar Niyazi Birinci'ye (76) stent takılmıştı.
Takılan stentin kayması nedeniyle durumu ağırlaşan Niyazi Birinci tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Tarihçi ve yazar Niyazi Birinci'nin vefatını duyuran oğlu Mücahit Birinci sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Yolumu aydınlatan, mücadelesi ile bana ilham veren, bir neslin doğru yetişmesine vesile olan babamız Niyazi Birinci (Yavuz Bahadıroğlu), Allah'ın rahmetine yürüdü" ifadelerini kullandı.