1925 yılında doğdu. Kamile Hanım ile ve Cemal Bey’in tek çocuğu. Kadıköy'deki Yeldeğirmeni İlkokulu'nda tahsil hayatına başladı. Daha sonra Ankara Mimar Kemal İlkokulu'na devam etti. Ortaokulu ise Ankara Koleji'nde okudu. Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1948 yılında asistan oldu. 1951 Martı'nda da İsviçre'de Cenova Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktora yaptı. 1951'de tekrar Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne döndü. 1955 yılında doçent oldu. 1964'te üç ay boyunca Strasbourg'da ders verdi. 1971'de de burada kadrolu profesör olarak görev aldı. 1971-75 yılları arasında ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde görev yaptı. 1975 yılında Boğaziçi Üniversitesi’ne geçti. 17 Kasım 1974-31 Mart 1975 tarihleri arasında Çalışma Bakanı oldu. 12 Eylül 1980'den sonra da ikinci defa aynı bakanlığa getirildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
O herkesin hocası Cemal A. Kalyoncu Aksiyon 9 Aralık 2000
Asker bir sülaleden gelen Prof. Dr. Turhan Esener, Necmettin Molla Kocataş'ın oğlu Münib Hayri Ürgüplü'nün damadı, Eczacıbaşı Holding'in üçüncü kuşak patronu Bülent Eczacıbaşı'nın da kayınpederi
"Hocamızın kişiliğinin diğer belirleyici yönü alçakgönüllüğüdür. Her zaman büyükle büyük, küçükle küçük olmayı bilmiştir. Ülkemize değerli hizmetler vermesine, köklü bir aileden gelmesine, üst düzeyde bir bir eğitim görmesine rağmen kendini beğenmekten ve kibirden uzak kalmıştır. En üst düzeyde devlet görevlerini vakarla yürüten de, asistanı ile birlikte sokak sokak dolaşıp ona ev arayan da, sevgili torunu Emre ile evde basketbol oynayan da aynı Esener hocadır. Bu özellikler geniş bir çevre tarafından sevilmesine yol açmıştır. Hangi çevrede olursa olsun gıyabında ismi her anıldığında orada bulunanların hepsinin yüzünde beliren sevgi dolu tebessüm, yaygın sevginin bir özetidir. Dürüstlük, tarafsızlık ve uzlaştırıcılık Prof. Dr. Esener'in diğer özellikleridir. Uzun yıllar işinde yaptığı uzlaştırma kurulları başkanlığı gövelerinde işçi ve işveren taraflarını daima uzlaştırıp bir tek grev veya lokavta bile meydan vermemesi onun anılan özelliklerinin somut bir göstergesidir."
Aslında Prof. Münir Ekonomi, Ankara Üniversitesi'nden Prof. Sadberk Suzek ve Prof. Öner Erence'nin kaleme aldığı bu yazı onu bütün yönleri ile tanımlamaya yetiyor. Buna ilave olarak onun, Necmettin Molla Kocataş'ın damadı, Bülent Eczacıbaşı'nın da kayınpederi olduğunu söylemek yeterlidir.
Profesörlüğü senatoda tartışılıyor
Prof. Dr. Turhan (Esener) Hoca, 2. Dünya Savaşı'nın başlaması ile hukukçu olmuş, kendini uzun yıllar eğitime adamış bir kişidir. Esener, İstiklal Harbine subay yetiştiren Ankara'daki Abidin Paşa Köşkü'nün ilk komutanı Cemal Bey'in (Paşa) oğludur. Balkan ve İstiklal Harbine de katılan Cemal Bey, Anadolu'da bir çok yeri dolaştıktan sonra en son İzmit'te kumandanlık yapar. Tuğgeneral Cemal Esener, emekli olduktan sonra da Balıkesir'den 5. dönem milletvekili seçilir: "Bir gün —Atatürk'ün has adamlarındandı— Nuri Conker gelip onu Yalova'ya davet ettiler. Bir hafta yok. Sonra geldi, 'Çocuklar ben mebus olmuşum, Ankara'ya gidiyoruz' dedi." Aslen Kastamonu Küre'li olan Cemal Bey, Balkan Harbini yapan, sonradan Samsun valiliği ve Canik Milletvekilliği görevlerinde bulunan meşhur Cavit Paşa'nın da damadıdır. Cemal Bey, Cavit Paşa'nın iki çocuğundan biri, Orhan Köprülü'nün annesi, Fuat Köprülü'nün de eşi olan Hadiye Hanım'ın dışındaki kızı Kamile Hanım'la evlenir. Turhan da Kamile—Cemal Esener çiftinin tek çocuğu olarak 1925'te dünyaya gelir: "Bizim zamanımızda anne—babamızdan çok çekinirdik." Küçük Turhan, genelde asker olan bir sülalede sade bir çocukluk geçirir. İstanbul Kadıköy'deki Yeldeğirmeni İlkokulu'nda tahsil hayatına başlayan Esener, daha sonra Ankara Mimar Kemal İlkokulu'na kaydını yaptırır. Ortaokula ise Ankara Koleji'nde devam eder: "Ahmet İsvan, Prof. Haluk Tandoğan (daha sonra lise ve üniversite hatta üniversite sonrası öğretim görevlisi olduğunda da birbirlerinden ayrılmazlar), Prof. Sami Solu, Ferit Sıdal, Aydın Saraçoğlu ve İlhan Öztrak (Erim Hükümeti'nde beraber bakanlık yaparlar) ile birlikte okuduk." Ankara Gazi Lisesi ise zamanın 'sıkı' okullarından olarak Turhan Esener'in lise tahsilini yaptığı okul olur: "Fen şubesinden mezun oldum. Benden bir sınıf evvel Ömer İnönü, bir sınıf sonra kardeşi Erdal İnönü ve bizim sınıftan da Aydın Koray, Prof. Rüknettin Öğütman, mühendis Nihat Haseki, Firuzan Ardıç gibi isimlerle birlikte okuduk." Esener ilkokuldan beri başarılı bir öğrencidir: "Üç sene sınıf birincisi olarak iftihar listesine girdiğimiz için o zaman adetti, istediğimiz üniversiteye girebiliyorduk." Herkesin asker olduğu aileyi sivilleştiren isim Esener olacaktır: "Babam dedi ki bana, 'Benim girmediğim harp, Türkiye'de gezmediğim yer kalmadı. Halime bak, hiç bir şeyim yok. Bizim evden bir de sivil çıksın nasıl oluyor bakalım.' Yoksa ben askerliği severdim." Babasından böyle bir tavsiye alan Esener'in niyeti Avrupa'ya gidip mühendislik tahsili yapmaktır aslında: "Mühendislik okumak için Avrupa'ya gidiyordum 2. Dünya Harbi çıktı, gidemedim. Arkadaşım Haluk Tandoğan'ın ısrarı ile, hani açıkta kalmayalım diye hukuka girdik. İlk sene Tandoğan birinci ben de ikinci oldum." Turhan Esener, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde birçok ünlü isimden ders alır: "Prof. Ernst Hırsch'ten dört sene okudum. Ali Fuat Başgil'de okudum. O da benim Cavit Paşa tarafından akrabamdır, Çarşambalı'dır." Esener, mezun olduğunda yıl 1947'dir: "Fakat sonradan hukuku çok sevdim. Ardından aynı üniversitede asistan oldum." Turhan Esener, 1948—51 yılları arasında asistan olarak o çok seveceği ve bakan olduğunda bile bırakmayacağı hocalığa adımını atar. 1951 Martı'nda da İsviçre'de Cenova Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktora yapar, arkadaşı Haluk Tandoğan da onunla birliktedir. 1951'de tekrar Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne döner. Esener, doçent olacağı 1955'e kadar burada asistanlığa devam eder: "Cevat Açıkalın bizi hariciyeye çağırdı. Haluk Tandoğan'la birlikte parlak bir şekilde İsviçre'den geldiğimiz için ısrar ettiler. Fakat ikimiz de adeta yemin ettik öğretim üyeliği görevinden ayrılmayıp, hoca olacağız diye. O sözümüzü de sonuna kadar tuttuk ve hâlâ devam ediyor." Esener, 1958'de sırası geldiği için üniversite tarafından yurtdışına gönderilir. Dolayısıyla 1960 İhtilali'ni yurt dışında karşılar: "İhtilalden sonra döndüm. 1960 şubatında da profesör oldum. Hatta yaşım dolayısıyla (35) senatoda 'Acaba olabilir mi, olamaz mı?' diye tartışma olmuştu. Onu hatırlıyorum."
1964'te üç ay boyunca Strasbourg'da ders verir. 1971'de de burada kadrolu profesör olarak görev alır. 1971—75 yılları arasında ise Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin yanında Fransa'da geçireceği dönem ona çok şey öğretecektir: "Orası Avrupa Konseyi'nin olduğu yerdir. Orda çok şey öğrendim. Uluslararası teşekküller nasıl çalışır, nasıl dostluk kurulur onu öğrendim. Bizim en büyük eksikliğimiz uluslararası kuruluşlara adam yetiştiremememizdir. Oralarda adamlarımızın olması şart. Çünkü herşey komisyonlarda hazırlanıyor."
Şimdi hoca yetiştirilmiyor
Ankara Hukuk Fakültesi'nden Gazi Üniversitesi'ne (o zaman Ticari İlimler Akademisi idi), Fransa ve Strasbourg'daki üniversiteler dahil birçok üniversitede ders veren Esener'in, bugünkü Yargıtay ve Danıştay çalışanları ile hakimler ve savcılar arasında onbinleri bulan talebesi vardır. Esener'in bunların dışında ayrıca Oktaş Ekşi (A.Ü. Hukuk) ve Güneri Cıvaoğlu (A. Ü. Hukuk) gibi gazeteci öğrencileri de olur. Bu kadar geniş bir öğrenci kitlesine hocalık yapma aşkı onda artık herşeyin önüne geçmiştir: "Bizi o zaman üniversite yetiştirdi. Sırası gelen herkesi yurt dışına gönderdi. Kendi paramızla birşey yapamazdık. Şimdi hiç bir şey yok, zaten hoca yok, yetiştirilmiyor. Şimdi aldığımız para çok komik. Doçentken dahi bir kıymetimiz vardı. O tarihlerde yetişen hocalar üniversiteye öyle bir bağlıdır ki hayret edersiniz. Sulhi Dönmezer Hoca mesela. Biz öyleydik, bizim için tek ideal, ders vereceğiz, aman adam yetiştireceğiz, en iyisini yapacağız. Ayaklarım beni taşımasın, burada (evde) oturup ders veririm. O müthiş bir şey."
'Kabineye girdiniz mi çıkamazsınız!'
Hocalık aşkı Esener'i üniversiteye öylesine bağlar ki, ihtilal dönemlerinde bile askerlerin bakanlık tekliflerine bile bu yüzden uzak durmaya çalışır: "1974 Kıbrıs Harekatı'ndan hemen sonra. Fransa'da hocaydım. O sırada oğlum Kalamış'ta mühendis mektebinde idi. Onu ziyaret için Türkiye'deydim. Telefon geldi. 'Bakan oldunuz, Ankara'ya geliniz.' Ben gelemem, Fransa'da hocalığım var dedim. Kapattı telefonu. Hasan Sağlam'dı galiba ama emin değilim. Bir süre sonra aradım Genelkurmay'ı. Orada 'Size birşey söyleyeyim mi. Bu kabineye girdiniz girdiniz, girdinizse çıkamazsınız ama girmedinizse zaten çıkmazsınız. Onun için boşuna kendinizi yormayın' dediler. Sadi Irmak Hükümeti'ydi."
Nurettin Ersin Paşa'nın telefonu
Bu onun ilk Çalışma Bakanlığı'dır (17 Kasım 1974—31 Mart 1975). Türkiye Cumhuriyeti'nin yaşadığı üçüncü darbe olan 12 Eylül'den sonra da ikinci defa aynı bakanlığa getirilir. Turhan Hoca 1975'te Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden ayrılıp Boğaziçi Üniversitesi'ne geçmiş, ihtilal olduğunda da yurt dışında ders vermektedir: "Fransa'da hocalık yaparken oradaki büyükelçimiz —benim talebemdir— Semih Akbil telefon etti. 'Seni arıyorlar, ille de Türkiye'ye git.' Ben yine gelemeyeceğimi söyledim. Sonra Turan Feyizoğlu telefon etti. 'İlla ki gel' dedi. 'Çünkü hem işçi hem işveren tarafı seni tanıyor.' Sendikalar beni istemiş, işverenler de tamam demiş. Yoksa 12 Eylül İhtilali'ni yapanlardan kimseyi tanımıyorum. Turan Feyzioğlu'na yine gelemeyeceğimi söyledim. Sonra Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin Paşa —askerlik (1954—55 yıllarında Ankara Yedek Subay Okulun'da askeri hakim olarak yaptı) hocamdı— telefon etti, 'Geleceksin' dedi. 'Yoksa iyi bir şey olmaz. Bu memleket vazifesidir, gel kendini buradakilere tanıt, işim var der, dönersin.' Ben onun üzerine özür dilemeye gittim. Genelkurmay'da ilk defa Evren Paşa'yı gördüm. Bana 'Bizi diktatör olarak düşünmeyin. Üç sene kalır, memleketi düzeltir, öyle giderim' dedi. Ben de yurtdışında hoca olduğumu söyledim. O da 'Hocalık herşeyden üstündür, derslerinize devam edin' dedi. Hakikaten bu lafa söylenecek birşey yoktu." Esener, Ulusu Hükümeti'nde (21 Ekim 1980— 13 Aralık 1984) bakanlık yaparken, ücret almadan üniversitede ders vermeye devam eder.
Israrla Çalışma Bakanlığı'na getirilmek istenmesinin sebebi bellidir: "Ankara Üniversitesi'nde iş hukuku dersini de bana verdiler. Dolayısıyla girmediğim işçi—işveren ihtilafı kalmadı." Turhan Esener, hakikaten işçi—işveren arasında yaşanan o müthiş karışık dönemde bu iki kesim arasındaki uzlaşmazlıklarda hep aranan isim olur: "Amerika'da üç ay hakemlik nasıl yapılır diye staj gördüm. Avrupa'da da hakemlik yaptım. 1960'tan beri bütün iş uyuşmazlıklarında —o zaman Uzlaştırma Kurulları vardı, onun başkanı olarak— bulundum. Ve bir tane bile grev görmedim. Çünkü verdiğim kararlarla hem işçiyi, hem işvereni tatmin etmeye çalıştım. Birçok sendika başkanı biz ilan etmeyelim sen oku derdi. Ben okuduğumda alkışlar kopardı fabrikalarda. Vapura binerken hâlâ, hoca gelmiş diye hemen kaptan köşküne götürürler. İşçiler beni unutmaz. İşçiler bilir ki ben o işlerden para almam ve ben ilmî olarak edüt edip verilebilecek avantajları sonuna kadar verirdim."
Esener, siyasete ne kadar uzak durmaya çalışsa da, gerek babasının münasebeti vesilesiyle gerekse kendi bakanlıkları dolayısıyla Türkiye siyasetine yön verenlerle yakından tanışır. Babası mebus olduğu için tanıyıp kendisine iki de şiir okuttuğu Atatürk'ü, çocukları Ömer ile Erdal okul arkadaşları olduğundan İsmet İnönü'yü, yine okul arkadaşı Aydın'ın babası olduğu için Şükrü Saraçoğlu'nu, Orhan'ın babası olduğu için de Fuat Köprülü'yü yakinen tanıma fırsatı bulur. Saraçoğlu ile masa tenisi oynar. Merhum Başbakan Adnan Menderes tarafından iki defa çaya davet edilir: "Biz odaya girdiğimizde adam kalkıp önünü ilikliyordu. O kadar kibar bir adam. Biz yurtdışında doktora yaptığımız için 'Yüksel'i —oğlu— nereye göndereyim?' diye soruyordu bize." Korutürk'le, bakan olduğu için çalışır. Ecevit'le de temasları iyidir. Bunların hepsinden daha uzun süre ülkenin gündemini işgal eden Demirel'le teması ise daha azdır: "Demirel DSİ Genel Müdürü iken, başarılı olduğumuzdan Haluk Tandoğan ve benimle tanışmak istiyor. Memlekette kimler var tanımak istiyor, demek ki kendisini hazırlıyordu. Fakat bir türlü kısmet olmadı." Çalışma bakanı olarak da, o zaman başbakan yardımcısı olan Özal'la meaisi olur.
Emekli olmasına rağmen bugün Boğaziçi Üniversitesi'nin yanında Marmara Üniversitesi'nde de ders vermeye devam eden Prof. Turhan Esener, sayısız kitaba imza atar. Anadolu Kulübü ve Büyük Kulüp üyesi olan Esener, kendi yaptığı evliliği ile ünlü Mardin, dolayısıyla da Kocataş aileleriyle, kızı Oya Hanım'ı Bülent Bey'le evlendirmesi ile de Eczacıbaşı aileleriyle akraba olur: "Ailelerimiz arasında zaten bir dostluk vardı. 1955'te askerliğimi yapıyorum. Ürgüplü ailesini de çok iyi tanıyoruz. Kalamış'tan komşumuz. Baktık, peki dedik ve evlendik." Yer İstanbul, tarih 1955'tir. Turhan Esener, Sabiha (Ürgüplü) Hanım ile hayatını birleştirir. Sabiha Hanım, Mihrimah Hanım'ın kızıdır. Yıldız suikasti davasının meşhur müddeiumumisi, Şûrayı Devlet Başkanı, Sadrazam Vekili, İstanbul Meclisi ve Büyük Millet Meclisi'nde Kastamonu Milletvekili olan, Sulh Mahkemeleri ile Noterlik teşkilatını kuran eski Adliye Nazırı Necmettin Molla ve Ratibe Kocataş'ın kızı, Fatma Fahire (Mardin— Betül ve Arif Mardin'in annesidir), Bedriye (Mardin) ve Hayreddin ile Hasancan Kocataş'ın da kardeşi olan Mihrimah Hanım, Münib Hayri ile evlenek Ürgüplü ailesine gelin gider. Nevşehir Milletvekilliği yapan Münib Hayri Ürgüplü ise, Şeyhülislam Hayri Efendi ve Munise Ürgüplü'nün oğlu, eski başbakanlardan Suat Hayri Ürgüplü'nün de kardeşidir. Böylesine köklü bir aileden gelen Prof. Turan ve Sabiha Esener çiftinin iki çocukları olur. Tıp profesörü olan ve Amerika'da çalışan Sadık, Sedef Hanım'la evli ve Selin ve Eren adında iki çocuk sahibidir. Oya ise Eczacıbaşı Holding'in üçüncü kuşak patronu Bülent Eczacıbaşı ile evlenir. Onların da Emre ve Esra adında iki çocukları olur.