Süleyman Şah asker, bey Osman Gazi'nin Dedesi Ertuğrul Gazi'nin Babası
Oğuzların Kayı boyundandır. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur. 1178 yılında doğduğu sanılmaktadır.
TÜRKİSTAN'DAN DOĞU ANADOLU'YA GELDİ
12. yüzyılın sonlarında doğduğu ve Kayı boyunun reisi olduğu bilinir. Moğol hükümdarı Cengiz Han'ın Orta Asya'daki istilâsı üzerine, 13. yüzyılda Türkistan'dan batıya doğru göç etmeye karar vermiştir. Türkistan'dan 50.000 kişiyle Kuzey Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu'ya gelerek, 1214'te Erzincan ve Ahlat taraflarına yerleşti. Aynı boya mensup bazı aşiretler de Diyarbakır, Mardin ve Urfa'ya yerleştiler. Dikkat edilmesi gereken bir husus, Süleyman Şah'ın, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile karıştırılmaması gerekliliğidir.
ÖLÜMÜ VE MEZARI
Süleyman Şah, Kayı boyu'ndan birkaç bey ile Caber'e giderken 1227 yılında Fırat Nehri'nde boğuldu.
Ölümünden sonra Caber Kalesi'nin dibindeki bir kümbete gömüldü. Mezarın bulunduğu bölge, I. Dünya Savaşı sonrasında Suriye Osmanlı Devletinden ayrılınca, Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kalmıştır.
Ancak Türkiye Cumhuriyetinin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre kale ve türbe Türkiye'nin toprağı sayılmıştır. 1938'de Türbe yanına Jandarma Karakolu İnşaa edilmiş. Toprağın ve Türbenin korumasını Türk Askeri yapmaya başlamıştır.
1973 yılında Suriye Hükümeti Tabka Barajı'nın yapımının bitirileceğini ve türbenin Esed Baraj Gölü'nün suları altında kalacağını bildirmiştir. Bu yüzden türbe ve karakol Halep İline bağlı Karakozak Köyündeki 10.096 m²'lik yeni yerine taşınmıştır.
4 OĞLU VARDI
Süleyman Şah'ın Sungur Tekin, Gündoğdu, Dündar Bey ve Ertuğrul Bey adında dört oğlu vardı. Sungur Tekin ve Gündoğdu, kabileleriyle birlikte eski yurtlarına döndü. Dündar Bey ve Ertuğrul Gazi, 400 çadırlık aile efradıyla beraber yeni bir yurt aramak için Pasin ovası ile Sürmeliçukur yöresine gittiler.
TÜRBE VE MİMARİSİ
Türbe, yüksek duvarlar ve tipik Türk stili ile çevrilidir. Kaledeki eski türbe ise, 1144 yılında Halep Emiri Zengi Atabek tarafından başlatıldı ve oğlu Nureddin tarafından tamamlandı. Selahaddin Eyyubi, türbeyi koruma altına aldı. 1260 yılında Moğollar tarafından yıkıldı.Daha sonra kaledeki türbe, 1510'lu yıllara kadar bakım görmedi. Yavuz Sultan Selim, bölgeyi fethettikten sonra tekrar düzenlenip restorasyon yaptırdı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Süleyman Şah Hakkında
Osmanlı Türkleri, Oğuzların Bozok kolundan Kayı boyuna mensupturlar. Kayıhan, Günhan’ın oğludur. Kayı kelimesi ise dağdan inen sel, tipi, çığ manasına gelmektedir.
Oğuzlar, Oğuz Han’ın neslinden gelen en temiz bir soydur. Bunlar Müslümanlığı kabul edince, Türkmen adıyla adlandırılırlar. Türkler, Avrupalı kavimler gibi beyaz ırka mensupturlar. Moğollarla katiyen bir alakaları yoktur. Oğuz Türkleri beyaz tenli, kumral saçlı, ela gözlü, kuvvetli vücutlu yüksek ahlaka sahip insanlardır. Hürriyet ve istiklallerine aşık bir millet olduklarından, tarihin hiçbir devrinde, esaret boyunduruğuna girmemişlerdir.
Oğuzların cihan tarihinde devletleri 3000 yıldan beri devam etmektedir. Oğuz Türkleri, Hun Türkleri, Göktürk İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere devamlı olarak dört büyük imparatorluk kurmuşlardır. İlk üç imparatorluğu Çinliler ve Moğollar, daimi akınlarıyla yıkınca bu defa Oğuz Türkleri Osmanlı İmparatorluğunu kurdular.
Osmanlı Devleti’ni kuran Türklerin atası Kayaalp oğlu Süleyman Şah’tır. Osmanlıların Oğuz Han’a kadar şu silsilenameleri eski yazma tarihlerde kayıtlıdır. Osman Gazi’den itibaren Ertuğrul, Süleyman Şah, Kayaalp, Kızılboğa, Baytar, Iğla, Kutluğ, Doğan, Kaytun, Sungur Tekin, Bakı, Sunka, Yakı Timur, Basak, Göktürk, Oğuz Han, Kara Han olmak üzere şecereleri devam etmektedir. Bu şecere 155 batın olarak kabul edilmektedir.
Osmanlı Oğuz Türklerinin ana yurtları Orta Asya’da bulunan Tanrı Dağı yöresi idi. Bu üst yurda Türkler “Günortaç”, doğu taraflarına “Hatay”, batı taraflarına “Horasan”, kuzeylerine de ”Kıpçak” illeri denilirdi. Bütün yurtlarının tümünde de “Turan” ülkesi adını vermişlerdi. İstiklal ve hakimiyet mefkurelerinin adı da “Kızıl Elma” olup, müstakbel bir vatanın ideali idi.
Türk dilini konuşan bütün oba, oymak ve boylara genel olarak Türk derlerdi. Türk kelimesi, kuvvetli ve güzel manasına gelmektedir. Oğuz kelimesi ise kutlu kabileler manasınadır. Asil soydan gelen Oğuzlara Budun dillerini konuşan ve kültürlerini kabul eden kavimlere de Ulus derlerdi. Budun’lara Akkemik, Ulus’lara da Karakemik adı verilirdi.
Türkler ana cevherin muhafazasına çok dikkat ederlerdi. Çünkü devlet kuran, hakimiyet sağlayanlar asil kanı taşıyanlardı. Hakimiyetlerine aldıkları kavimlerle kan bağından çekinirlerdi. Fakat onları dinlerinde ve dillerinde serbest bırakırlardı.
Hükümdarlık, kumandanlık, idarecilik yalnız Türklere verilir, diğer kavimler yalnız ticaret işlerinde serbest bırakılırdı. Bütün tarih boyunca varlıklarını, dillerini muhafaza etmekle koruyabilmişlerdir.
Orta Asya’da bir kol olarak yaşayan ve beyaz tenli olan Türkler, Asya kavimlerinin en medenîsi ve ahlakça da en üstün birer Asya centilmeniydiler. Türklerin güzelliklerine bütün Asyalı kavimler hayrandırlar. Türkmen güzeli ilahi bir güzellik sembolüdür.
Türklerin ilk büyük devletini Günortaç elinde Oğuz Han kurdu. Bu devlete Hun İmparatorluğu denildi. Fakat bu devlete Oğuz Devleti demek daha doğrudur. Bu devlet Kore’den Hazar Denizi’ne kadar geniş topraklarda 26 devleti idaresine aldı. Fakat bu imparatorluk Çinlilerin tazyiki ile yıkıldı.
Bu devletin yerine VI. Asırda “Bumin Han”, Göktürk İmparatorluğunu kurdu. Bunlar, ilk öz Türkçe kitabeler bırakan bir Türk kavmidir. Bu dikili taşlara Orhun Kitabeleri adı verilmektedir. Bu devleti de Çinliler yıktılar. Fakat Göktürklerin bir kolu olan Uygurlar bir devlet kurarak, Türk hakimiyet ve medeniyetini devam ettirdiler.
Uygurlar dünyada ilk defa matbaayı icat eden ve kağıdı bulan bir Türk kavmidir. 840 tarihinde Uygurların tazyiki ile Oğuzların büyük kitleleri Horasan iline yerleştiler. Bu bölge Seyhun ve Ceyhun nehirleriyle Hazar Denizi arasında kalan arazidir. Araplar bu bölgeye Maveraünnehir adını vermişlerdir. Oğuzların bir kısmı Rusya ovalarını aşarak Balkanlara ve bir kısmı da Bizanslılar zamanında Anadolu’ya geldiler. Fakat bunların hepsi Hıristiyanlığı kabul ettiler.
Ancak balkanlara yerleşen Oğuzlar; Bulgarlar, Sırplar ve Boşnaklara karıştılar. Horasan illerine yerleşen büyük Oğuz kitleleri göçer evli olarak yaşıyorlardı. Araplar Horasan illerini istila ederek bu zengin ülkeyi yağmaya koyuldular. Oğuz Türkleri Araplara hakim olmak emeliyle X. asırda kütleler halinde Müslümanlığı kabul ettiler.
Artık Oğuz Türkleri; Güneş, Ay ve Çobanyıldızı’na ibadet edilen Şamanizm dininden İslam dinine girdiler. Cenab-ı Hakkın birliğine Hazret-i Muhammed’in elçi olduğuna ve Kur’an-ı Kerim’e inandılar.
İşte bu Müslüman Oğuzların “Kınık” kabilesi başbuğlarından Selçuk Han, Selçuklu İmparatorluğunu kurdu. Ön Asya ve Avrupa siyasi tarihinde büyük roller oynayan Müslüman Türklerin hakimiyeti meydana geldi. Selçuklu İmparatorluğu Horasan, İran, Arabistan ve Anadolu’yu fethederek, büyük bir Müslüman imparatorluğu oldu. Selçuklu Türkleri, Arap kavimlerine hakim olmakla beraber, Müslümanlık adına Avrupa kıtasından gelen Haçlı ordularıyla çarpıştılar. İran ve Anadolu’da yüksek bir Türk medeniyeti meydana getirdiler. Nihayet Selçuklu Devleti, XIV. asrın başında Moğolların tazyiki ile yıkıldı. İşte bu devletin yerine de Oğuzların bir kolu olan Kayhan kabilesi Osmanlı İmparatorluğunu kurmağa muvaffak oldu.
Oğuzların Kayihaniler kabilesi, Horasan ilinin Mahan ovasında bulunan Merv şehri dolaylarına yerleşmişlerdi. Kayihaniler birçok oba ve oymaklardan oluşan büyük bir Oğuz aşiretiydi. Bunlar göçebe değil, göçer-evliydiler. Yani bu aşiret tam teşkilatlı bir seyyar site halinde bulunmaktaydı.
Oğuzların sosyal bünyeleri üçe ayrılmaktadır. Bir kısım Oğuzlar toprağa bağlı çiftçiler, ikinci büyük kısım ise sürü sahibi yörükler, bir kısmı da muhtelif sanat kollarıyla meşgul olan sanatkar Türklerdi. Sanatkarlar ve esnaf kısmı ahîlik teşkilatına bağlıydılar. Bu aşirette ayrıca “Horasan Erenleri” denilen alimler ve “Başbuğ” denilen kumandanlar da bulunmaktaydı.
Oğuzların başında Han dedikleri devlet reislikleri bulunmaktaydı. Han olabilmek için ana ve babanın Türkmen olması lazımdı. Türk babadan gelen şehzadelere “Tekin”, Türk anadan gelen han kızlarına da “İnal” denilirdi. İşte ancak bu töreye uygun olanlar han veya hakan olabilirlerdi. Bu gelenek Osmanlı Türklerinde Kanuni Sultan Süleyman’a kadar devam etti. Bu Oğuz aşiretinde birçok da saz şairleri vardı. Bunlara ozan adı verilirdi. Ellerindeki sazlarına da Kopuz denilirdi. Ozanlar milli günlerde Oğuzname’den parçalar okurlardı. Milli bayramlarına da Şölen adı verilirdi; o gün yemek yenir ve kımız içilerek eğlenilirdi.
Horasan ilinde Selçuklulardan sonra Harzemşahlar saltanat sürmüşlerdi. İşte, o zamanlar Kayıhan aşiretinin başbuğu Kayaalp oğlu Süleyman Şah idi
Kayihaniler, Mahan ovasında mesut yaşıyorlardı. Fakat Orta Asya’da devlet kuran Moğol Han’ı Cengiz; büyük bir ordu ile bütün batı Türkeli’ni istila etti. Harzemşahlarla kanlı savaşlara girişti. Türk Ellerinin zengin şehirlerini yağma edip halkı işkencelerle katle başladı.
Şerefname adlı tarihte şunlar yazılıdır:
“Osmanlılar; Selçuklular gibi Oğuzlara mensuptur. Bunlar Horasan’dan Anadolu’ya gelmişlerdir. Bunların bu tarafa gelişlerindeki sebep, Cengiz Han’ın zulümleri yüzünden bu havalinin darmadağın olmasıdır. Bütün musibetler her tarafı sardı. Bu felaketi her taraf duydu...”
Habibü’s-Siyer adlı eserde de şunlar yazılıdır:
“Cengiz Han, Merv şehrinde bir katliam yaptırdı. Seyit İzzeddin adında birisi Merv şehrindeki ölülerin sayılmasına memur edildi. Yanına birkaç katip de verildi. Ölülerin sayılması on altı gün devam etti; 300.000 ölü sayıldı. Bu, korkunç bir manzaraydı. Güzel kızlar ve çocuklar esir edildi. Diğer şehirlerde her askerine 25 kişi düşmek suretiyle taksim ederek halkı katlettirdi...”
1220 tarihinde Horasan Elleri, Cengiz Han’ın vahşetiyle kana boyanırken Süleyman Şah, 50.000 hane Türkmeni yanına alarak konak konak ilerlemek suretiyle Van Gölü civarındaki Ahlat şehrine geldi. Beraberinde 80.000 yiğit asker vardı. O zamanlar Ahlat’ta Türkler oturmaktaydı. Hükümdarları “Balaban Bey” di. Bu durum Horasan’dan Anadolu’ya umumi bir göç idi.
Süleyman Şah, aşiretiyle beraber 25 Şubat 1221 tarihinde Ahlat’tan kalkarak Erzincan taraflarına doğru yola çıktı. Amasya’da birkaç gün kalarak bu bölgede bulunan Gürcüler ve diğer kavimlerle savaştı. Fakat bu ülkede büyük bir mera bulamadı.
O sıralarda Halep’te bulunan Eyyubî Devleti şubelerinden bir hükümdar, Haçlılarla çarpışmak üzere Süleyman Şah’ı Halep’e davet etti. Kayaalp oğlu Süleyman Şah, bütün ağırlıklarıyla ve oymaklarıyla beraber Amasya’dan yola çıktı. Elbistan taraflarından ilerliyordu. Nihayet önlerine Fırat Nehri çıktı. Bu nehrin geçitlerini bilmiyorlardı. Süleyman Şah atını Fırat Nehrinin akarsularına sürdü. Fakat atı bu coşkun suyun akıntısına mukavemet edemedi.
Süleyman Şah da ayağını üzengiden kurtaramadı. Sular Türk’ün atası Süleyman Şah’ı alıp gitti. Birkaç defa atıyla batıp çıktıysa da onu kurtaramadılar. Aşiret halkı feryada başladılar.
Süleyman Şah boğulmuştu. Askerler onun cesedini sudan çıkardılar. Onu, otağına koyarak, etrafında dokuz defa dönmek suretiyle gözyaşları içinde yas tutular. Bütün aşiret halkı, babasız kalan çocuklar gibi gurbet ellerinde mahzun kaldılar. Süleyman Şah’ın cesedini Raka kasabası civarında bulanan Caber Kalesi’nin önüne bir türbe yaparak oraya defnettiler.
Bu suretle Süleyman Şah, 10 Kasım 1228 tarihinde bu türbeye gömüldü. O zamanlar bu mezara “Türk Mezarı” adını verdiler. Öldüğü zaman altmış yaşındaydı. Asıl adının Türkçe Sülemiş olması ihtimali çok kuvvetlidir. Süleyman Şah’ın mezarı, daha sonra Türkiye Cumhuriyeti topraklarına verilmiştir.
Süleyman Şah’ın beklenilmeyen bu ölümü karşısında Kayı’lar şaşırıp kaldılar. Kubur adlı bir su başında konakladılar. Oğulları arasında bir anlaşmazlık çıktı. Dört oğlundan Sungur tekin, Gündoğdu; Horasan iline gitmeye karar verip o tarafa gittiler. Diğer oğullarından Dündar ve Ertuğrul ise dört yüz kırk dört hane halkını alarak Erzurum civarındaki Pasinler ovasındaki Sürmeliçukur’a giderek yaylak kurdular. Bir müddet sonra da Ankara’ya gelerek Karacadağ’a yerleştiler. Arkasından Ertuğrul Gazi, Anadolu Selçuklu Sultanı tarafından Söğüt’e Uçbeyi tayin olundu. Onun oğlu Osman Bey de Osmanlı Devletini kurdu.
Oğuzların, atalarımız olan Kayihanîler aşiretini Anadolu’ya getirip yerleştiren Süleyman Şahtır.
HABER
‘Süleyman Şah’a acil koruma 15.04.2005
Cumhurbaşkanı Sezer’in Suriye lideri Esad’la görüşmesinde Süleyman Şah Türbesi’nin durumunun da gündeme geldiği öğrenildi.
Türkiye’nin başka bir ülkedeki tek Türk toprağı olan türbe daha önce Teşrin Barajı suları altında kalmış ve başka bir yere taşınmıştı. Şimdi aynı barajın sularından etkilenmeye başlayan türbenin etrafının çevrilerek türbe yerinin tahkimi konusunda mutabakata varılmıştı. Sezer, Esad’la görüşmesinde konuyu gündeme getirerek Türkiye’nin sunduğu projenin onayının hızlandırılması ricasında bulundu ve Suriye liderinden bu konuda söz aldı. Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin kazanımlarından biri olan türbe çevresinde yıllardır bir Türk karakolu bulunuyor ve Türkiye’den gelen askerler burada nöbet tutuyor.
HABER
Genelkurmay'dan Süleyman Şah Operasyonu açıklaması 22 Şubat 2015
Genelkurmay internet sitesi üzerinden, Türk toprağı olan Süleyman Şah Saygı Karakolu’na yapılan operasyonla ilgili açıklama yaptı.
Genelkurmay'ın internet sitesinde şu açıklama yapıldı;
"Uluslararası Antlaşmalar ile Türk toprağı olan Süleyman Şah Saygı Karakolu’ndaki manevi değeri yüksek ecdat yadigârı emanetler, Suriye'de ortaya çıkan güvenlik sorunları ve askerî zaruretler nedeniyle, haklarımız saklı kalmak üzere geçici olarak yine Suriye topraklarında bulunan Suriye Eşmesi Köyüne taşınmak üzere getirilmiştir. Geride değerli emanet bırakılmamıştır. Suriye Eşmesi'nde naaşın nakledileceği bölge birliklerimiz tarafından kontrol altına alınmış, bayrağımız göndere çekilmiştir.
"Şah Fırat" operasyonu sırasında herhangi bir çatışma yaşanmamış, başlangıç evresindeki intikal esnasında bir personelimiz geçirdiği bir kaza sonucu şehit olmuştur.
Kamuoyuna saygı ile duyurulur.
HABER
Süleyman Şah'ın kabrinin muhafaza edilmesi doğru İlber Ortaylı Milliyet 1 Mart 2015
Süleyman Şah’ın Suriye’deki mezarı tarihi bir anıt olarak düşünülmeli ve şu anda müzakere edilecek bir Suriye devleti ortada olmadığı için anlaşmaya kadar bir miras olarak muhafaza edilmeli.
Bizim kuşak Devlet-i Aliyye’nin, Gazi Osman Bey’in babası olarak Ertuğrul Gazi’yi, onun dahi atası olarak Süleyman Şah’ı bilirdi. Okul kitaplarında yer alan bu mütearife(!) gerçi akademik muhitlerde tartışılmaya başlamıştı ve adı geçen Süleyman Şah’ın Osman Gazi’nin dedesi yahut büyükdedesi değil doğrudan Selçuklu hükümdarı olabileceğine işaret edilmişti.
Mezar da aslında bir muamma olarak kalıyordu fakat bunlar bir milletin menkıbevi tarih dönemi için fazla önemli değildir.
Anadolu’da Türk hakimiyeti Süleyman Şah’ın eseridir
Bugün bilmemiz gereken konu Süleyman Şah’ın Anadolu Selçuklu Devleti’nin gerçek kurucusu I. Süleyman Şah olduğu ve 1075-1086 yılları arasında hükmettiğidir. 479 hicri/1086 miladi tarihte öldü. Kutalmış’ın oğludur. Kutalmış’ın Alparslan’ın karşısında yenilip ricat ederken attan düşüp öldüğü kaydedilir. Onun çocuklarından en önemlisi Süleyman Şah’tır ve Süleyman Şah; Urfa, Bilecik, Halep hatta Filistin’e kadar olan alanda siyasi kavgasına devam etti.
Selçuklu Devleti’nin belirli bir veraset sistemi yoktu. Suriye gibi Batı Anadolu’da da İznik’i aldı yani antik Bitinya’ya adım attı. I. Süleyman Şah, Anadolu Selçuklu devletinin gerçek kurucusudur. Nitekim Büyük Selçuklu hükümdarından da (Sultan Melik Şah) Anadolu’nun hükümdarı olarak menşur almıştır. Lakin İran’daki Büyük Selçuklular’a tabiiydi. Aynı durumda olan Suriye ve Filistin bölgesinin hükümdarı Tutuş’la Halep üzerindeki anlaşmazlık sırasında yenildi ve galiba hayat ve iktidarı için çıkış yolu olmadığından intihar ettiği rivayet edildi.
Anadolu’da Türk hakimiyeti hakkıyla kendisinin eseridir. Caber’deki Türk mezarı denen makam da ona atfedilir ve netice itibariyle de 19’uncu ve 20’nci yüzyılın ilk yarısındaki popüler tarih yazımı Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucusu ve Selçuklu hanedanından Süleyman Şah’ı Osmanlının atası olarak tasvir etmiştir.
Ortadoğu devletleri için türbe de sorunlu bir konu
Caber Kalesi’ndeki Türk mezarı 1970’lerde Suriye’nin baraj çalışması dolayısıyla sular altında kalınca yer değiştirdi, daha kuzeye nakledildi, bugün de IŞİD takımının çevirdiği bu bölgeden güvenlik nedeniyle daha kuzeyde, Eşme’de gömülmek üzere şimdilik muhafaza ediliyor. Bu gibi kurtarmaların yapılması normaldir. Üzerinde abartmalı spekülasyonlar ise yapılmamalıdır.
Suriye’deki Türk mezarı tarihi bir anıt olarak düşünülmeli ve şu anda müzakere edilecek bir Suriye devleti ortada olmadığı için anlaşmaya kadar tarihi miras olarak muhafaza edilmelidir. (O dönemde Suriye’nin protektoru olan Fransa ile yapılan 1921 Sözleşmesi ve 1923’te Lozan’da tarif edilen sınırlara göre 1973’te nakledilen Süleyman Şah mezarı olarak düşünülmelidir.) Aslında bütün Kuzey Suriye’nin düzenlenmesinde gelecekteki barış için hayati bir önemi vardır.
Osman Gazi’nin, babası Ertuğrul Gazi’nin (onun da isminin Gündüz Alp olduğu anlaşıldığından Söğüt’teki türbedeki isim tashih edildi) ve Gündüz Alp’in atasının Süleyman Şah olmadığı bilinmelidir. Süleyman Şah bundan neredeyse iki asır evvel var olan Anadolu’daki Türk vatanının ve devletinin kurucusudur. Maalesef 13’üncü yüzyıla ait tarih kayıtlarımızın muasır devletlerinkine göre mükemmel olmaması, hatta neredeyse çok az ve parça parça kayıtlarla tesbite çalışılması Süleyman Şah türbesi üzerinde de kesin konuşmayı zorlaştırıyor fakat böyle muhafaza edilen bir anıt olduğuna göre beynelmilel antlaşmanın berkitilmesi (öyle de oldu) ve taviz verilmemesi gereklidir. Ortadoğu devletleri için türbe de sorunlu bir konudur ama zihniyetin değişerek karşılıklı saygıyla bu sorunların çözülmesi beklenir.
HABER
Çavuşoğlu: ‘Süleyman Şah eski yerine taşınacak’ Sözcü 20 Nisan 2016
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Süleyman Şah türbesinin, yeniden eski yerine taşınacağını açıkladı.
Çavuşoğlu: ‘Süleyman Şah eski yerine taşınacak’ Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suriye'nin Eşme Köyü'nden geçen yıl gece yarısı operasyonu ile Türkiye sınırına getirilen Süleyman Şah türbesinin, yeniden eski yerine taşınacağını açıkladı. Bakan, bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanmasından sonra türbenin eski yerine götürüleceğini bildirdi.
TBMM'de HDP'nin Bakan Mevlüt Çavuşoğlu hakkında verdiği gensoru önergesinin görüşmeleri sırasında Süleyman Şah tartışması yaşandı. MHP Osmaniye Milletvekili Ruhi Ersoy, türbenin taşınması sırasında terör örgütünden destek alındığını iddiasını gündeme getirdi. Ersoy, " Süleyman Şah Türbesi'nin oradan kaldırılması sırasında PKK'yla, PYD'yle ve onların siyasal uzantılarıyla İstanbul'da iş tutuldu mu, tutulmadı mı? Bunu nasıl yaptınız? Buna niye müsaade ettiniz? " diye sordu.
YEREL UNSURLARA ‘VURURUZ' DEDİK
Bakan Çavuşoğlu ise bu iddiaya ‘"Doğru değil, biz burada DAİŞ ve bölgedeki çatışmalardan dolayı bir tehdit oluşunca türbeyi geçici olarak taşımak istedik, kararımızı verdik ve o kararı verdikten sonra da oradaki unsurların hepsine şunu söyledik: ‘Sakın ha karşımıza çıkmayın, karşımıza çıkanı vururuz' dedik ve operasyonu da yaptık. Dolayısıyla, PYD, YPG'yle iş birliği kesinlikle söz konusu değildir."
TEKRAR TAŞIMAYI DÜŞÜNÜYORUZ
Tartışma sırasında CHP Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan, Bakan Çavuşoğlu'na "Sayın Bakan, tekrar geri mi gidecek?" diye laf attı. Sataşma üzerine Bakan, "Tabii ki, güvenlik sağlandıktan sonra, istikrar sağlandıktan sonra o türbeyi orijinal yerine taşımayı düşünüyoruz, planlıyoruz" dedi.
GEÇEN YIL TAŞINDI
Türbe, geçtiğimiz yıl bir şehidin verildiği Şah Fırat operasyonuyla taşınmıştı. İŞİD terör örgütü bir video yayınlayarak, 3 gün içinde türbenin taşınmaması halinde yerle bir edeceği tehdidinde bulundu. Türkiye de, 22 Şubat 2015'te gece yarısı düzenlediği bir operasyonla türbeyi Şanlıurfa sınırına yakın bölgeye getirdi.