Şükrü Karaca (1956)-(2014) yazar, şair DYP ve CHP Genel Başkan Danışmanı
1956 yılında Tokat'ın Reşadiye ilçesi Kabalı Köyü'nde doğdu. Tokat Öğretmen Okulu'nu bitirdi (1974). İlkokul öğretmenliği sırasında Hukuk Fakültesi'nde okudu. Avukatlık yaptı. DYP Eski Genel Başkanı Tansu Çiller ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanlığını yaptı.
Şiirleri Töre, Doğuş, Kültür ve Sanat, Erguvan, Dolunay ve Türk Yurdu gibi dergilerde yayınladı.
5 Ocak 2014 tarihinde Ankara'da vefat etti.
ESERLERİ:
Şiir: Ânestü Nârâ İstanbul 1993, Ötüken Neşriyat
Roman: Dünyayı Dolduran Kiraz Ankara 1990, Vadi Yayınları
HAKKINDA YAZILANLAR
Şükrü Karaca Hakkında
1991 yılında Diyanet Vakfı Dış İlişkiler uzmanı, Diyanet'in Hz. Muhammed'e sevgiyi anlatan dal olan na't yarışması ikincisi, Allah aşkını anlatan şiir dalı olan münacaat yarışması birincisi... Stratejist, şair, yazar, avukat. Kendisiyle pek anlaşamasa da 1994 yılında çalışmaya başladığı Çiller'e danışmanlık günleriyle hafızalara kazındı. DYP'de Mehmet Ağar, ANAP'ta Erkan Mumcu ile çalıştı. 1999'da DYP Ankara Milletvekili adayı oldu.
Başbakan Erdoğan'ın teknik kadrosunu yakından tanıyor, çoğuyla da eski dost, hatta ağabeyi konumunda... Bir yıldır Kılıçdaroğlu ile siyasi danışman olarak bire bir çalışıyor.
İlginizi çekerse Şükrü Karaca'nın kadim dostu merhum Elçibey'in zor günlerinde Nahçıvan'ı ziyaretinde okuduğu 'Yemen Türküsü'nü 'Elçibey Yemen Türküsü' yotube'ta izleyebilirsiniz.
HABER
Kılıçdaroğlu'nun A takımında 3 danışman 9 Ocak 2013
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun üç önemli danışmanı: Veli Özdemir, Rasim Bölücek, Şükrü Karaca...
HABER
Karaca: Mansur Yavaş Ankara'ya hayırlı olsun 15 Aralık 2013
Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı Şükrü karaca twitter hesabından CHP’nin Ankara adayı hakkında ilginç bir mesaj paylaştı.
Şükrü Karaca twitter’dan paylaştığı mesajında “Değerli dostum güzel halk adamı Mansur Yavaş Ankara'ya hayırlı olsun” dedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun en yakınındaki isimlerden biri olan Karaca’nın attığı bu mesaj, CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına Mansur Yavaş’ı aday göstereceği şeklinde yorumlandı.
ŞÜKRÜ KARACA'NIN ŞİİRİ
NAAT
Çöl bir gül mekânıydı, gül mevsimindeydi o gece Açmıştı tek gülünü güllerin sultanı Âmine.
Koptu kırk yerinden rüyaları müşriklerin Şaşırdı Ebu Bekir çoğalan sürülerine.
Âmine’nin kucağındaydı işte Efendisi Bekliyordu bir süt denizi gibi Halîme.
En soylu taylarına hazırlandı küheylânlar Civanlar şehadet libasın biçtirdi bile.
Uyan ey Mekke uyan, sar Beytullah’ı Bildiğin ne varsa unut ve bekle!
II
Cebrâil
Efil efil esen bir cennet rüzgârı “İşte bu!” dedi. “Bu sabî” Ardından Bulutları dağıtan bir uğultu Melekler bir ağızdan “İşte bu”, dediler birbirlerine, “İşte doğdu!”
Ölüler bir daha hayıflandılar Yeryüzünün bütün ölüleri.
Bir el usulca okşadı köleleri Döküldü sırtlarından kabuklar O günün garib sevinciyle O günkü güneşin doğduğu yere İşaret koydular Kendilerince Köleler, yetimler ve çocuklar.
Âmine Doğan güne karşı tuttu çocuğu Dünya kabaran bir gül tomurcuğu Çocuk ne yana baksa, Mikail orda kurar sofrasını Meyveye duracak ağaçlar filizlenir Ardarda güzelleşir Mekke’nin bebekleri Mekke’nin bu nazardan emîn bebekleri Çocuk ne yana baksa o yana bakar Azrail Eskilerin toprağa dökülür gözleri Eskiler bilinen eskiler değil Cebrail, Âmine’den aldı çocuğu Gözlerine baktı İki deniz birbirine aktı ve buluştu Cebrâil nerdeyse tutuşacaktı “Muhammed!” dedi “Muhammed, Muhammed, Muhammed’sin sen!” Melekler tek ağız, tek beden Sallallâhü Aleyhi Vesellem Sallallâhü Aleyhi Vesellem!
III
Senin hiç gülün oldu mu Hıra Dağı Pınarın suyun oldu mu Kucağın hiç böyle nurlu muydu Hıra Dağı Hiç böyle titredin mi derinden Hiç üşüdün mü Kalbin hiç böyle durdu mu? Ey dağların bilgesi, Olmazları unut, Unut şimdi bütün bildiklerini.
Mekke uyuyor musun? Başına devlet kondu, sen uyuyor musun? Talihin başa döndü, sen uyuyor musun? Tomurcuk güle döndü, Hıra bir misk ambarı Üstüne açılırken kelâmın kapıları Mekke uyuyor musun?
Hıra Bezm-i Elest’ten hâtıra Bir dost sofrası Rüyaların söylediği visâl yeri burası Akıllara sığmayan rüyaların Üç yıldır Muhammed’i sınayan rüyaların.
IV
Hakikat eşiğinde beklenmiyor Gel ey Dost! Hasretinin Hıra bile çekemiyor Seni ister istemeyi bilenler Gel ki can bulsun tenler, gel ey Dost! Sen isimsiz yârisin Muhammed’in Hem dilisin cânısın Muhammed’in Bir işaret vermeye gel Yalnız adını öğretmeye gel ey Dost!
Ve Hıra Titredi ayağınını altında Mustafa’sın Dünya eşini görmedi o ânın Ve İKRA! Ve korku Ve şüphe ve belâ Muhammed durdu: “Okuma bilmem!” Bir vahiy rüzgârı sardı belinden Sardı Cebrâil Sevgiliye fısıldadı yeniden;
“OKU!” Ve Muhammed okudu. “Bism-i rabbikelleziy halak Halakal’insânee min alak.”
Doğruldu örtüler altından Ve söz tahdından okudu Nebî Ve Hatice Ve Zeyd Ve Ali Şâdman Çıktılar Mekke’nin vahşî karanlığından Çıktılar önlerinde şahlık cemâli.
Ve söz tahtından okudu Nebî Dinledi Ebu Bekir Dinledi şâhitler şâhidi Dedi ki, kabûlüm Resûl’üm, Efendi’m, Sevgili’m! Gözüm aldatır beni sen aldatmazsın.
Sıddık oracıkta gösterdi hünerini.
V
Artık söz tahtından söylüyordu O Yüzünü bu sözle yudu ay da güneş de.
Söz pehlivanlarının attan düşürdü bu söz Zehirli meyveler yenir şimdi Kureyş’te.
Dürelim defterini dâr-ı dünyanın dendi Hak yolun delileri girdiler bu sergüzeşte.
Yetiş ve tut ey Hamza kapısını Kâbe’nin Kim senin bileğini bükecek bu güreşte.
Bu emanetler senin aç kapıları Rıdvan Aşk en çetin usûllerle sınanıyor ateşte.
Dostun selâmı gelmiş şen olmuş dostun bağı Melekler seyrangâhı bu gül ve bu güldeste.
VI
Aşk vardı Ve Cebrail bile ağyardı Çıktılar âlemin sır kapısından.
Mescid-ül Harâm Mescid-i Aksâ Gece Yürüyene iki konaktı.
Aşk vardı Ve söze dökülse arzu Âlemler ardarda tutuşacaktı. Çıktılar âlemin sır kapısından Bir melek Ve melekler nebisi insan Mârifet tâcını giydiren aşktı Burak Sevgiliden küçük bir ihsân.
Düşünceden bile hızlıydı Burak Yine derin uykulardaydı Mekke Derin uykularda devrilen bardak.
Bu gece güller incitilmesin Bu gece yalnızca İsrâ’ya adak Bu gece güller incitilmesin.
Yolcuyu melekler hazırlasınlar Ne bir toz zerresi, ne çölden bir kum Yolcuyu melekler hazırlasınlar.
Bilginin ardında ne bilgiler var Zaman çökertilir olduğu yere Menzil eşiğine varır yolcular Her şeyin “ol!” emri aldığı yere.
Aşk vardı Ve Cebrali bile ağyardı Ve Rab maksadını hâsıl kıldı Zâtını maksûda vâsıl kıldı Aşk vardı Aşıklar vardı Gayrısı yoktu Nûr vardı Artık nûrun aynı yoktu Apaçıktı işte sırr-ı İlâhi Ve sırrın perdesi, kapısı yoktu.
VII
Ey kendi çölünde kör-topal giden Bedir kervanına geç kalmışsın sen
Geçmez bu pazarda kelimelerin Gün bile şavkını O’ndan alırken.
Gördüğün perdedir boşa döğünme Ne anlarsın o sarhoşluk, o zevkten.
Kime seslenirsin “cânâ” diyerek Çıkıp bir Uhud’a cândan geçmeden.
Kusvâ’nın dahi bir ikbâl tâcı var, Hayaline sığmaz o sây, o semen.
Git yolunu süpür kirpiklerinle Bir hoşnutluk devşir sahi köleysen.
Şiirde geçen bazı kelimeler
Müşrik: Bir Allah’ı inkâr eden, şirk koşan Muştu: Müjde Şirk: En büyük günah olan Allah’a bir ortak kabul etmek Küheylân: Cins Arap atı Civan: Genç Libas: Elbise Sabî: Günah, sevap yaşına ermemiş çoçuk Bezm-i Elest: Ezelde ruhların Allah’la ahitleştiği meclis Visâl: Kavuşma İkra: Oku Bism-i rabbikelleziy halak: Yaratan Rabbinin adıyla Halakal’insane min alak: O (Allah), insanı alaktan yarattı Şâdman: Şaduman. sevinçli, neşeli Cemal: Güzellik, yüz güzelliği Dâr: Ev Sergüzeşt: Bir kimsenin başından geçen hâl ve olaylar Seyrangâh: Seyran yeri, gezi Ağyâr: Yabancılar, başkaları Marifet: Bilme, ustalık İhsan: İyilik İsrâ: Gece Yolculuğu Menzil: İnilen yer, ev Maksûd: İstenilen şey Vâsıl kılmak: Ulaşmak Şavk: Işık Kusvâ: Nihayet, uç, nokta İkbâl: Baht açıklığı Sây: Çalışma Semen: Kıymet Devşir: Topla
VEFAT-HABER
Kılıçdaroğlu'nun danışmanı Şükrü Karaca vefat etti 5 Ocak 2014
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun danışmanı Şükrü Karaca hayatını kaybetti.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun danışmanlarından Şükrü Karaca vefa etti. Gece kalp krizi geçirmesi nedeniyle Dikmen’de bulunan 29 Mayıs Hastanesi’ne kaldırılan Karaca tüm müdahalelere rağmen kurtarılmadı.
SABIR DİLİYORUM
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı da Twitter’dan “Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu’nun siyasi danışmanı Şükrü Karaca’nın ani ölüm haberini aldım. Kendisine rahmet yakınlarına sabır diliyorum” diye yazdı.
HABER
Şükrü Karaca Gölbaşı'nda defnedildi Hürriyet 6 Ocak 2014
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Danışmanı Şükrü Karaca, son yolculuğunda adeta iktidarla muhalefeti bir araya getirdi. Cenazesinde CHP yönetiminin yanı sıra Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Süleyman Soylu, eski Bakan, MHP Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Meral Akşener, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, DP Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez dikkat çeken isimler arasında yer aldı.
Cenazede eski, yeni sağcı, solcu, ülkücü siyasetçiler, milletvekilleri, bürokratlar, akademisyenler, gazeteciler hazır bulundu. Karaca’yı tanıyan herkesin sözleşmişçesine söylediği bir cümle vardı: “Çok temiz, çok iyi bir insandı.”
Başbakan Erdoğan’ın Başdanışmanı ve Ak Parti Milletvekili Yalçın Akdoğan, Ak Parti Kayseri Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Sülayman Soylu, Ak Parti Milletvekili ve Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya ilk göze çarpan isimler oldu. MHP Milletvekili ve TBMM Başkanvekili Meral Akşener, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici de ülkücü camianın temsilcileri olarak dikkat çekti. DYP eski yöneticisi ve bakan, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Ufuk Söylemez; Çiller’in özel kalem müdürü, danışmanı olan daha sonra Ak Parti’den milletvekili seçilip istifa eden Feyzi İşbaşaran da Şükrü Karaca’yı uğurlamaya gelen isimler arasındaydı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Dünyayı Dolduran Hüzün: Şükrü Karaca Mahmut Çetin 7 Ocak 2014
1.Mezar taşlarımız fetih nişanımızdır!
Hacı Bayram-ı Veli, Şeyh Ali Semerkandi, Ahi Şerafettin, Ahi Mesut, Akı Şemsettin… Ankara’da Ahilik’in izleri derin…
Akı yani Ahi… Evet Akşemsettin bir ahi… Hacı Bayram-ı Veli’nin müridi, Fatih’in hocası Akşemsettin. Akşemsettin, Göynük’te medfun.
Abdurrahim Karakoç, Bağlum’a Abdülhakim Arvasi’nin yanına defnedildi. Nevzat Kösoğlu’nun Gölbaşı’na gömüleceğini duyunca, Gölbaşı’nın tıpkı Bağlum gibi yeniden vatanlaştığını hissetmiştim. Şükrü Karaca da Gölbaşı’na defnedildi. Gölbaşı, Nevzat Kösoğlu ve Şükrü Karaca ile yeniden bir anlam kazanıyor.
Çok şükür ki, biz Vehhabi değiliz! Ölenlerimizin içinde kıyameti beklediği bir mekandır kabirler. Büyüklerimizin mezar taşlarının ayrı bir önemi var. Büyüklerimizin mezar taşları, bizim için ‘fetih nişanı’dır. Bu yüzden Enver Paşa’nın Tacikistan’dan ve Esat Coşan’nın Avusturalya’dan getirilmesine karşıydım.
Hacı Bayram-ı Veli ve Ahi Şerafeddin Altındağ’ın, Ulus’un, Şeyh Ali Semerkandi Kızılcahamam’ın ve Çamlıdere’nin, Ahi Mesut Etimesgut’un, Bağlıca’nın, Akşemsettin Göynük’ün fetih nişanları’dır. İstanbul’un fethine gelen Eyüp Sultan Eba Eyyüb El Ensari’nin de içinde olduğu İslam Ordusu, İstanbul’u fethe giderken Ankara’yı da fethedir. Ankara Kalesi’nin fethinde 400 sahabe şehidimiz var. Sahabe kabirleri, fetih nişanları’dır. Onların izinde olanlara selam olsun.
Şükrü Karaca’nın vefatı bana, ortak paydaları olan insanların ölümünü hatırlattı. Ahmet Arvasi, Muhsin Yazıcıoğlu, Ömer Lütfi Mete, Olcay Yazıcı ve Şenol Özbek… Hepsinin ölümünden sonra, “Daha son sözlerini söylememişti” diye bir kanaat oluşmuştu yüreğimde.
Zamanın bir ruhu var. O ruhun kendi seyrini tamamlaması gerekiyor. Sanki bu isimlerin bir acelesi vardı. Zaten zamanın dışında yaşıyorlardı. Zamanın ruhuna inat, zamanın ötesinden bize bir şeyler hatırlatıp alel acele gittiler, gidiyorlar bire birer…
Şükrü Karaca’yla 1980’den sonra Doğuş Edebiyat’ın Ankara’daki yazıhanesinde tanışmıştım. Doğuş Edebiyat; Alper Aksoy’un yönetiminde Ocak Yayınları tarafından neşrediliyordu. Mekanın müdavimleri şairler yazarlar… Abdurrahim Karakoç, Bahaeddin Karakoç, Bayram Bilge Tokel, Ali Akbaş, Nihat Genç…
Sonra ben İstanbul’a geldim. İstanbul’da da ortak mekanlarımız vardı. Birkaç defa İLESAM’ın Koca Sinan Paşa Medresesi’ndeki eski mekanında, Türk Ocağı’nda konuştuk. İLESAM’da konuştuğumuz zaman daha Hilmi Oflaz hayattaydı. Demek ki, 10 yılı geçmiş.
TGRT’de çalıştığım süreçte kardeşi Zeki Karaca yöneticimiz oldu. Zeki Karaca, Mustafa Odabaşı ve Fikri Uysal’la ‘Şükrü Abi’nin kulaklarını bol bol çınlatırdık. Şükrü Abi sohbetlerimizin motiflerinden biriydi.
2.Siyasetin derin adamı: Tansu Çiller’in danışmanı
Şükrü Karaca, Mümtazer Türköne ve Hüseyin Kocabıyık’la birlikte 1990’lı yıllarda Tansu Çiller’in danışmanı oldu. Tansu Çiller’in danışmanı olmak, tabiyatıyla Alparslan Türkeş irtibatının bir sonucuydu.
Alparslan Türkeş, TSK bünyesinde konuşlanan ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin kaotik anlayışına karşı devlet otoritesini sağlayacak çözümler arıyordu. ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’, PKK karşısında düzenli orduyu açık hedef haline getirmiş, Türkiye’nin bölünmesini emperyalizmin insafına bırakmıştı. Türkeş, Özel Harekat Dairesi’yle terörle mücadele edilmesi için Tansu Çiller’i ikna etti. Meral Akşener, Mehmet Ağar, Ünal Erkan ve Bekir Aksoy bu gerekçeyle Tansu Çiller’in etrafında bulundu.
Terörle mücadele eden Özel Harekat’ın silah ihtiyacı bile düzenli bütçeden karşılanmıyordu. Abdullah Çatlı, bu bütçeyi işadamlarından gönüllülük esasına göre tedarik ediyordu.
Susurluk Katliamı; ‘Bürokratik Yönetim Geleneği’nin Türkeş’in rotasını çizdiği Terörle Mücadele Perspektifi’ne karşı bir operasyonuydu.
Şükrü Karaca’nın Ebulfeyz Elçibey’in sırdaşı olması, onunla ‘Burası Muş’tur’ Youtube resitali vermesi, Türkeş bağlantısının bir sonucuydu.
Özel Harekat Dairesi Başkan Vekili İbrahim Şahin’in avukatı olması, sadece hemşehrilik bağlantısından kaynaklanmıyordu.
Karaca’nın siyasi arayışları MHP çıkışlı olmak, Tansu Çiller danışmanlığı ve Kılıçdaroğlu danışmanlığı ile sınırlı değil. Erkan Mumcu döneminde ANAP danışmanlığı ve Ak Parti milletvekili aday adaylığı da bilinmesi gerekenler.
3.Kılıçdaroğlu’nun danışmanı olarak Şükrü Karaca
1990’lı yıllar… Bizim gibiler Kuzey Irak’ın varlığını tahammül edemezken, Şükrü Karaca bizim tavrımıza sabırla ve tebessümle cevap veriyordu.
Televizyonda Şükrü Karaca’nın cenaze haberi verilirken, Dikmen’deki 29 Mayıs Hastanesi önünde şair Ali Akbaş’ı ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç’u görüyorum.
Ali Akbaş, Haluk Koç, Şükrü Karaca ve Kemal Kılıçdaroğlu isimlerini yan yana düşünmeye çalışıyorum. Sonra yanlarına Mansur Yavaş ismini getiriyorum. Bu işte ters giden bir şeyler var.
Bir yanda Şükrü Karaca ile CHP’yi yanyana düşünmenin zorluğu.
Öbür yanda Sağ siyasetteki tıkanmaları düşünüyorum… Nazlı Ilıcak’ın 30 yıldır yazar-yorumcu, Abdülkadir Aksu’nun, Tunca Toskay’ın, Melih Gökçek’in 40 yıldır siyasetçi olduğu bir düzeni nasıl kabul edeceğiz?
İnsanların özel hayatını kasetlemek, pornoculuk değil mi? Yolsuzluk’un çözümü ‘siyasetin finansmanı sorunu’nu çözümlemek iken iktidar ve muhalefet niçin susuyor? ‘Paralel Devlet’ tezgahlarına, bütün cemaatlerin insan iradesini yok eden teamüllerine nasıl tahammül edeceğiz?
Şükrü Karaca bu tıkanma sürecinde Kılıçdaroğlu danışmanlığı ile zıtların bileşimini deniyor.
Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili hemşehrisi Ferhat Tunç; twitter mesajı atıyor: “Azerbaycan’lı Ebulfeyz Elçibey’in arkadaşı, Tansu Çiller’in akıl hocası ve ardından CHP’li Kılıçdaroğlu’nun danışmanlığına uzanan bir hayat!”
Şükrü Karaca, temayülleri sarsıyor. Zıtların bileşimi, diyalektik bir yöntem. Yani tekellüm. İmamı Gazali, Muhittin Arabi, İmamı Rabbani ve Said Nursi bu yöntemi kullanıyor.
Demokrasinin tıkandığı düzlemde komitacı tavrın devreye girmesi kaçınılmazdı. Şükrü Karaca’nın Kılıçdaroğlu’nun danışmanlığını kabulü komitacı bir tavırdı. Mansur Yavaş’ın adaylığının tartışıldığı zeminde twit atmak, komitacı bir tavır. Bir twit bazen parti içi seçim oyunlarını bozar. CHP’de de öyle oldu. Bir twit, ortalığı karıştırdı.
Şükrü Karaca, demokrasinin önünü açmak için uğraşıyordu ama tabii ki komitacıydı.
“Mansur Yavaş, Ankara’ya hayırlı olsun!” Şükrü Karaca’nın tıkanan Sağ ve Sol mekanizmalara karşı son golüydü.
4.Sakarya Çay Ocağı’dan İstanbul Türk Ocağı’na bir sohbet geleneği
Sakaya Çay Ocağı, 1980’li yılların Ankarası’nın sosyal tarihinde önemli bir odak noktasıdır. Sakaya Çay Ocağı, savrulmuşların toplanma yeriydi. Dönem İslamcılık’ın gelişme dönemidir. Ülkücülük, 12 Eylül 1980’ün ağır travmasını yaşamaktadır. Fakat ilginçtir o süreçteki Ülkücülük, umulmayacak şekilde diridir.
Ankara’da Sakaya Çay Ocağı, bildiğimiz sıradan bir çay ocağı. İstanbul’da İLESAM, Yazarlar Birliği ve Türk Ocağı, etkinlikleriyle değil ama ‘çay ocağı hizmetleri’yle kültür hayatımıza katkı sağladı. Bu ‘çay ocağı hizmetleri’nin işlevini küçümsemiyor, önemsiyorum. Bu mekanlarda Marmara’dan Küllük’ten gelen bir gelenek yeniden yaşama zemini buldu. Hilmi Oflaz, Mehmed Niyazi ve Yurdakul Dağoğlu’nun riyasetinde Turgut Özal transformasyonunun rehabilite edebildik.
Şükrü Karaca sohbet mekanlarıyla özdeş bir karakterdi. Ülkücü ve İslamcı geleneğin genç kadroları, Karaca’nın dostluk halkası içindeydi. Ülkücü ve İslamcı geleneğin kaygılarını, ütopyalarını, zaaflarını biliyordu çünkü bunların bir kısmını kendisi de yaşıyordu.
Şükrü Karaca’nın İstanbul’daki benzeri Osman Bostan’dır. İlginçtir, Osman Bostan da DYP Genel Başkanlığı döneminde Mehmet Ağar’ın danışmanıdır. Evet Osman Abi’yi görmem lazım, dinlemem lazım.
5.‘Ânestü Nârâ’: Bir ateşe yakınlaştım!
‘Ânestü Nârâ’, Şükrü Karaca’nın Ötüken’den çıkan şiir kitabının adı… Sosyolog Ahmet İnam’ın Ânestü nârâ yorumunu okuyorum: “Bir ateşe yakınlaştım. Hz. Musa’nın Tur dağında ilâhi ışığı ateş sandığında söylediği sözdür ânestü nârâ. Yanar ve ânestü nârâ dersiniz. Yanmanız bitmemiştir çünkü. Yandıkça ateşe yakınlaşırsınız. Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır. Ateşin üstünde durmaktır. Murâdına ermek, sürekli aramayı gerektirir. Murâdınıza erdikçe muradınıza eremezsiniz.”
Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır
“Dön diyorsun Nasıl yüzyüze geliriz, yüzsüzler şahıyım ben Hadd-i müntehadayım, bir kıyl ü kal içindeyim Hiç bir yerde tarifim yok sanki muhal içindeyim Büzüldükçe üzerime kurar çadırını korku Söyle neyim Yakup muyum Yusuf muyum Kuyu mu?” (Münacât)
6.Hatime: ülkesizlik korkusu
Biz Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşayan dedelerin son torunlarıyız. Balkanlar’dan, Kırım’dan, Kafkasya’dan kopup vatana sığınmak nedir? Kim nerden bilecek? Bizden sonrakilere bu acıların bir şeyler ifade etmesi çok zor. İliklerimize kadar yaşadığımız korku, ‘ülkesizlik korkusu’dur. Ayağımızın altından toprağın kaymasına, değerlerimizin yok edilmesine itiraz etmeliyiz. Yeni çöküşün adı ‘epistemik çöküş.’ Bir nevi nihilizm ve şizofreni. Beral Madra’nın müthiş tanımıyla, “nihilist ve şizofren insan bir ülkesizlik (deterritorialisation) yaşamaktadır”(Gösteri Eylül 1993). Oysa vatanımız bizim canımızdır, sevgilimizdir. Evet Şükrü Karaca, ‘Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır.’
Kaba softanın Şükrü Karaca’nın vefatıyla, Kılıçdaroğlu danışmanlığı arasında kuracağı bağlantıyı kabul etmem mümkün değil. Karaca, CHP’ye bir değerler manzumesi götürüyor, kendilik bilgisini sunuyor. Dünyevi çıkar için, ihale için, ikbal için orada değil.
‘Zaman çökertilir olduğu yere.’ Her ölüm erken ölümdür. ‘Menzil eşiğine varır yolcular.’ Kaderin hükmü karşısında söyleyecek bir sözümüz olabilir mi? ‘Her şeyin ‘ol!’ emri aldığı yere’ gidilecektir elbette.
‘Ne bir toz zerresi, ne çölden bir kum/ Yolcuyu melekler hazırlasınlar’
Mekanın cennet olsun ‘Şükrü Abi’…
HABER
Şükrü Karaca için Anma Toplantısı 3 Ocak 2015
Şair Yazar Şükrü Karaca için vefatının 1. yıldönümünde Avrasya Yazarlar Birliği ve Ahmet Tahir Erdem tarafından organize edilen bir program düzenlendi. Törene ailesi, sevenleri ve yakınları katıldı.
3 Ocak 2015 tarihinde Ankara’da, Kurtuba Kitap&Kahve’nin etkinlik salonunda yapılan “Anma” için sosyal medyada yayınlanan davet metni şöyle:
”Şükrü Karaca Ağabeyimizi, ebediyete irtihalinin ilk sene-i devriyesinde rahmetle anmak için bir araya geliyoruz. Tüm sevenleri ve dostlarıyla beraber olabilmek dileğiyle.”
Anma etkinliğinde Lütfi Şahsuvaroğlu ve Bayram Bilge Tokel konuştu. Sıtkı Canay, Karaca için yazdığı şiiri okudu. Törende Karaca'nın Nat'ı sesledirildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Soğuktu ve Ankara’ydı Mahmut Çetin
1.Kelimeler ve insanlar
Mina Urgan’ın ‘Bir Dinozorun Anıları’ kitabını yıllar sonra yeniden okuyorum. ‘Dinozor’ kelimesini duyunca bizim kuşağın aklına genel olarak değişime direnen ihtiyarlar ve hususen Mina Urgan gelir.
Söz ağızdan çıkar. Ama kelimeler böyledir, insana yapışır kalır. Çaresi yok.
İnsanın kendisiyle anılan kelimesinin olması ilginç bir şey. ‘Üçgen’ kelimesini Atatürk, ‘olanak’ı Bülent Ecevit bulmuştu.
Mina Urgan; ‘minnet’ kelimesi yerine kullanılan ‘gönül borcu’ tamlamasını Akşit Göktürk’ün bulduğunu söyler. Ama biz Mina Urgan’ı hep ‘dinazor’ olarak hatırlayacağız.
2.‘Ânestü Nârâ’, ‘Bir ateşe yakınlaştım’
Geçen hafta periyodik Kur’an okumalarım sırasında tanıdık bir kelimeye rastladım: ‘Ânestü Nârâ’… ‘Ânestü Nârâ’ tamlamasını dilimize kazandıran şiir kitabına bu ismi vererek Şükrü Karaca oldu.
‘Ânestü Nârâ’, ‘Bir ateşe yakınlaştım’ demek.
‘Ânestü Nârâ’, Şükrü Karaca’nın şiir kitabının adı…
Sosyolog Ahmet İnam’ın ‘Ânestü Nârâ’ yorumunu okuyorum: “Bir ateşe yakınlaştım. Hz. Musa’nın Tur dağında ilâhi ışığı ateş sandığında söylediği sözdür ânestü nârâ. Yanar ve ânestü nârâ dersiniz. Yanmanız bitmemiştir çünkü. Yandıkça ateşe yakınlaşırsınız. Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır. Ateşin üstünde durmaktır. Murâdına ermek, sürekli aramayı gerektirir. Murâdınıza erdikçe muradınıza eremezsiniz.”
Sevgiliye yaklaşmak, ateşe yaklaşmaktır
“Dön diyorsun Nasıl yüzyüze geliriz, yüzsüzler şahıyım ben Hadd-i müntehadayım, bir kıyl ü kal içindeyim Hiç bir yerde tarifim yok sanki muhal içindeyim Büzüldükçe üzerime kurar çadırını korku Söyle neyim Yakup muyum Yusuf muyum Kuyu mu?” (Münacât)
Neml Suresi’nde ‘Anestü Nara’ kelimesi gelince elbette Şükrü Karaca’yı hatırladım. Ertesi gün Şükrü Karaca’nın kardeşi Zeki Karaca aradı. Karaca için yapılacak Anma Gecesi’ni haber verdi.
3.Kurtuba’da Şükrü Karaca Anma Gecesi
Anma niyetiyle Ankara’nın sivil oturma mekanlarından Kurtuba’ya gittim. Anma Kurtuba’nın alt katında. Mekan kalabalıktı. Girişte boş bulduğum bir yere oturdum. Gözlerim Zeki Karaca’yı arıyor. Ne de olsa Ankara’nın acemisiyiz. Biraz sonra eski dostlardan Fikri Uysal geldi. Uysal benim ‘Kab bin Züheyr’ senaryomu filme çeken adamlardan. Uysal yanımda oturan genci tanıştırdı. “Bu genç Zeki Karaca’nın oğlu” dedi. Babasını ararken yanımda oğlunu buluyorum.
Doğuş Edebiyat’tan Ahmet Arslan’ı görüyorum… ‘Sağın Düşünme Zamanı’ kitabının yazarı. Sağ ve düşünme, Sağ ve sanat, bir araya zor gelen kelimeler. Bizimkiler beton’u ve vasat adamı çok sever. Sağ aydın ise devlet memurudur. Kalemiyle geçinemeyen devletten beslenen adamdır. Özgürlük olmayınca ortaya kültür ve sanat adına bu kadar verim çıkıyor.
Türk Yurdu dergisinde Yücel Hacaloğlu Ağabey’le Sağ’ın durumunu konuşuyoruz. Söz dönüp dolaşım Sağ kuruluşların işlevsiz yapısına ortaya çıkıyor. Yücel Abi’nin sözlerinden dava adamlığının, cumartesi günleri, boş vakitlerde yapılacak bir iş olmadığını anlıyorum.
Anma gecesinde Dr.Hayati Bice’yle karşılaşıyoruz. Hayati Abi’yi görünce Hoca Ahmet Yesevi ve tasavvuf damarını hatırlarım. Bice, “Ankara memur şehridir. Hafta için bir şey olmaz. Hafta sonu bir hareket görülür” diyor.
4.Sıtkı Caney’in Şükrü Karaca şiiri
Şükrü Karaca Anma Gecesi’nde Sıtkı Caney, Şükrü Karaca’nın ardından yazdığı şiirini okuyor.
Türkü dostu Şükrü Karaca’yla şiirde geçin ‘heyheylenmek’ kelimesi birbiriyle örtüşüyor.
Sıtkı Caney’in şiiri şöyle:
Ah Canım Ağabeyim Şükrü Karaca
Sade kahven gibi şimdi gönlümün sade acısı, hey, hey Sen ne güzel heyheylenirdin bu dünyaya güzel ağabey Ne güzel götürürdün bizi bir türküyle ta Yemen’e Sendeydi yiğit yanı, çocuk yanı hepimizin Biz bize ağlardık kime ne Öyle coşkulu, öyle yürekten, öyle hazin
Şimdi her gün, “Dünyayı Dolduran Kiraz” gibi bir roman, hey, hey Şimdi karakışta saklı duran bir yaz gibi dağlar duman hey, hey Ayrılık mı ölüm mü bizi böyle vuran, hangisi daha yaman, hey, hey Söyleyememem artık o türküyü sen olmadan, can bulmadan, ağabey
Sen olmadan nasıl okunur şimdi “Anestü Nara” Sen olmadan nasıl yaslanır yürek hangi çınara Konuşsak kelimeler paslanır Sussak bir derin yara
Şimdi ne “Sarı Yıldız” türküsü ne “Akşam Olur Karanlığa Kalırsın” Ne demli çayından son bir yudum Ne sigarandan son bir nefes alırsın Ne de riyasız bir gülüşle dalarsın çok uzaklara Şimdi sen olmadan nasıl katarız her şeyi Uçsuz bucaksız bir efkâra Yine harçlıksız kaldık Yine yüzümüz kara
O kötü adamlar hayatı bağlamışken haraca Hayta çocuklarıydık biz öğrettiğin iyiliklerin Ah Canım Ağabeyim Şükrü Karaca Bu yara kapanmaz, bu yara öyle derin
Sade kahven gibi şimdi gönlümün sade acısı, hey, hey Sen ne güzel heyheylenirdin bu dünyaya güzel ağabey Ne güzel götürürdün bizi bir türküyle ta Yemen’e Sendeydi yiğit yanı, çocuk yanı hepimizin Biz bize ağlardık kime ne Öyle coşkulu, öyle yürekten, öyle hazin
5.Lütfi Şahsuvaroğlu’nun siyaset yorumları
TRT Müzik kanalında ‘Bozkırın Nefesleri’ programını yapan Bayram Bilge Tokel, uzun konuşmasında Şükrü Karaca’yı anlatıyor.
Şahsuvaroğlu, Şükrü Karaca’nın Mansur Yavaş’ı CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı Adaylığı’na taşıdığını söyledi.
Şahsuvaroğlu, mevcut siyasi yapıları eleştirdi: “Siyasette liderler bile figürdür. Siyasette esaslı değişiklikler yapmak mümkün olmuyor. Bütün siyasi partilerin mutfağı bizim arkadaşlarla doludur. Şükrü Karaca da bu mutfakta yer alan insanlardan biriydi. Hepimiz değişik siyasi yapılar içinde yer alıyorduk. Akşamları Harput Kıraathanesi’nde bir araya geliyorduk. Bir gün bir araya gelip kendi siyasetimizi niçin oluşturamıyoruz diye konuşurduk.”
6.Hatime: Mü’mine cennet yaraşır
Şahsuvaroğlu’nun “Şükrü Karaca’yı, Ömer Lütfi Mete’yi özlüyorum” cümlesi anlamlıydı.
Evet özlemek… Ölmek, sevdiklerimizden ayrılmak demek. Yoksa gideceğimiz ahiret yurdu asıl mekanımız. Mü’minin asıl vatanı cennet.
‘Gül’ şiirimin bir mısraı ‘Dünya sürgünde gülistandır’ der. Asıl gülistanımız cennet. Cehennem azabından korkarım ama mü’min karakterime yakışan elbette cennettir. Ben cenneti seviyorum.
Şükrü Karaca’yı, Ömer Lütfi Mete’yi, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, Ebulfez Elçibey’i, Şenol Özbek’i, Abdullah Çatlı’yı cehennemden ırak düşünüyorum. Yüce Allah mekanlarını cennet eylesin. (Amin)