1969 yılında Saint Joseph Lisesi’nden mezun oldu. Dışişleri bakanlığı’nda görev aldı. İsveç ve Kore'de büyükelçilik yaptı. Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı yaptı. Türkiye'nin Stockholm Büyükelçisi oldu. Bilahare Türkiye'nin AB nezdindeki Daimi Temsilciliğine tayin edildi. Bu görevdeyken Enerji Şartı Konferansı Başkanlığı’na seçildi (2010).
AİLE:
Büyükelçi Zeki Kuneralp'in oğlu, gazeteci Ali Kemal’in torunu, Boris Johnson'un kuzenidir.
HAKKINDA YAZILANLAR
Ali Kemal'in İngiliz vekil torunu mu var 07.04.2002 Hürriyet
İngiliz Muhafazakár Parti Milletvekili ve ‘‘The Spectator’’ Dergisi'nin Genel Yayın Yönetmeni Boris Johnson'un Atatürk karşıtı diye 1922'de linç edilen Ali Kemal'in torununun çocuğu olduğu iddia edildi. İddiayı Amerikan New York Times Gazetesi ortaya attı. Ancak Boris Johnson'un, Ali Kemal'in İngiliz eşinin başka bir evlilikten gelen torunu olduğu anlaşıldı.
The New York Times Gazetesi, İngiliz Muhafazakar Parti'nin genç milletvekillerinden ve muhafazakár ‘‘The Spectator’’ dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Boris Johnson'un 1922 yılında linç edilerek öldürülen bir Osmanlı Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in torunu olduğunu öne sürdü. Gazete, Boris Johnson'u dergisinin ‘‘Cumartesi Portresi’’ köşesine konuk yaptı.
‘‘Boris Harikalar Dünyası’’nda başlığını atan NYT, 4 çocuklu avukat Boris Johnson'a hem genel yayın yönetmenliği, hem köşe yazarlığı, hem de milletvekilliğini aynı anda nasıl yürütebildiğini sordu. Daily Telegraph Gazetesi'ne de yazı yazan Boris Johnson, çok sıkı çalıştığını, sürekli kendine vakit yarattığını anlattı.
The Spectator Dergisi'nin Kanadalı sahibi Condrad Black, 37 yaşındaki yayın yönetmeni için ‘‘Büyük bir siyasi yeteneği ve yüksek zekásı olan bir insan’’ tanımlamasını yaptı.
The New York Times, gerçek adı Aleksander Boris de Pfeffel Johnson olan milletvekilinin Bohemyalı sol eğilimli sanatçı bir anne ile Avrupa Parlamentosu'nda muhafazakár parti için çalışan bir babanın oğlu olduğunu belirtti. NYT, Boris Johnson'ın ‘‘büyük büyükbabasının’’ ise Osmanlı döneminde Damat Ferit Paşa Hükümeti'nde dahiliye nazırlığı yaptığını, 1922'de Ankara Hükümeti yandaşlarınca linç edildiğini yazdı.
Ali Kemal linç edildi
New York Times Gazetesi'ndeki tanımlama, Boris Johnson'un 1922 yılında linç edilen eski Dahiliye Nazırı Ali Kemal'in torunu olabileceği ihtimalini gündeme getirdi. 1869 doğumlu olan Ali Kemal, gazeteci, yazar ve siyaset adamıydı. Paris Siyasal Bilgiler Yüksekokulu mezunu olan Ali Kemal, Jön Türkler arasına katılmıştı. Ali Kemal, 31 Mart olaylarından sonra yeniden Avrupa'ya kaçtı. 1919 yılında Damat Ferid Paşa kabinesinde önce maarif, sonra da dahiliye nazırı oldu. Nazırlıktan ayrıldıktan sonra Peyam-ı Sabah Gazetesi'nde ittihatçılığın devamı olarak gördüğü Kuva-yı Milliye ve Kurtuluş Savaşı'na karşı çıktı. Savaşın kazanılmasından sonra İstanbul'da tutuklandı, Ankara'ya yargılanmak üzere götürülürken 1922 yılında linç edilerek öldürüldü.
Ali Kemal'in torunu Stockholm Büyükelçisi
Türkiye'nin Stockholm Büyükelçisi olan Selim Kuneralp, Ali Kemal'in torunu. Selim Kuneralp, bu göreve atanmadan önce Dışişleri'nde AB Genel Müdür Yardımcısı olarak hizmet veriyordu. Kuneralp'in AB Komisyonu Ankara Temsilcisi Karen Fogg ile elektronik posta yazışmaları da İP Genel Başkanı Doğu Perinçek tarafından gizlice ele geçirilerek kamuoyuna açıklanmıştı.
HABER
Cumhuriyet’i anlamak için Ali Kemal’in oğlunun hayatına bakın Sami Menteş Odatv.com 30 Ekim 2018
Kuvayi Milliye’nin Anadolu topraklarından atılmasını isteyen Ali Kemal, eğer Mustafa Kemal’ler temizlenmezse, Yunan işgalinin yayılacağı “uyarısında” bulunuyordu...
"...İlk işleri Anadolu'nun henüz istilaya uğramamış yerlerini, Mustafa Kemal'lerden, Ali Fuat'lardan... O İpsiz sapsız, akılsız, fikirsiz zorbalardan, canilerden... Kan, can, mal... Ne pahasına olursa olsun temizlemekten ibarettir. Artık bu herifleri yargılamaya da zaman ve olanak kalmamıştır. Çünkü hükümet bu görevi hemen yerine getirmezse - Yunan kumandanlığının açıkça belirttiği gibi - Bursa'ya kadar gelen yabancı istilasının Ankara'ya, Trabzon'a, hatta daha ötelere kadar uzandığını, hem de gene aleyhimize olan daha ağır koşullarla uzandığını göreceğiz."
5 Ağustos 1920’de Ali Kemal, Peyam-ı Sabah gazetesinin başyazısından, Osmanlı hükümetine böyle seslenmişti… Kuvayi Milliye’nin Anadolu topraklarından atılmasını isteyen Ali Kemal, eğer Mustafa Kemal’ler temizlenmezse, Yunan işgalinin yayılacağı “uyarısında” bulunuyordu. Ali Kemal’in kaleminden bu satırlar dökülürken Gelibolu işgal edilmiş, Osmanlı Sevr’i imzalamaya hazırlanıyordu…
Son nefesini verdiği ana kadar Milli Mücadele’ye kin besleyen, “vatan haini” olarak anılan Ali Kemal, Ankara’ya yargılanmak için götürülmek üzereyken, İzmit’te, yargılanmasına karşı olan Sakallı Nurettin Paşa’nın emriyle 6 Kasım 1922’de linç edilerek öldürülür.
Aynı gün şehre İsmet İnönü’nün de bulunduğu Murahhas Heyeti gelecektir.
Sakallı Nurettin, Ali Kemal’in bir çarşaf ile sarılmış ve önüne iğnelenen bir kartona “Din ve Vatan Haini” yazılmış cesedini, gelen heyetin görebileceği şekilde demiryolu üzerindeki bir sehpaya astırır. Sakalını tarar, başına güzel bir kalpak sırtına da şık bir palto alır ve heyeti karşılamaya gider.
Ancak İsmet İnönü, bu durumu Sakallı Nurettin’in beklediği şekilde karşılamaz, rahatsız olur.
Mustafa Kemal, şeriat isteği bilinen Nurettin Paşa için Nutuk’ta “Büyük Zafer’in şerefinden pay almaya en az hakkı olanlardan biridir” der.
“VATAN HAİNİ”NİN OĞLUNDAN BAŞARILI BİR DİPLOMATA…
Ali Kemal’in ardında 26 yaşındaki eşi Sabiha Hanım’la 8 yaşındaki oğlu Zeki kalır. Ali Kemal’in ölümünden 2 ay sonra; 1923’ün Ocak ayında Sabiha Hanım, oğlu Zeki’yi alarak Sirkeci Garı’ndan Doğu Ekspresi’ne binerek Almanya’nın yolunu tutar.
Zeki’nin gençlik yılları yurtdışında geçer, İsviçre’de hukuk eğitimi alır. Hukuk doktorası yapan, 7 dil bilen Zeki, İsviçre’de akademide kalma tekliflerini reddeder ve “Benim yerim Türkiye’dir” der. Genç Zeki, 15 yıl sonra 1938’de Türkiye’ye geri döner.
Türkiye’de çeşitli üniversitelere başvurur, kabul edilmez. Ali Kemal’in oğlu olmak, bütün kapıların yüzüne kapatılmasının asıl sebebidir.
Zeki, üniversitelerin kapısı yüzüne kapanınca, askerlik vazifesini yapmak ister. Denizli’de askerlik görevini yaparken, gazetede “Hariciye’ye sınavla memur alınacağını” okur. Komutanların izniyle 1940 yılının Ağustos ayında Ankara’ya gider, sınava girer ve kazanır da…
Zeki’nin Hariciye sınavına girmesi, bakanlıkta sorun yaratır. “Ali Kemal Olayı”nın üzerinden çok yıllar geçmiştir ancak, bir “vatan haininin” oğlunun bakanlığa alınma ihtimali tartışma başlatır. Tartışma, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye aktarılır. İnönü, kendisine durumu aktaranlara tepki gösterir ve Zeki’nin sınava girmesinin önünü açar.
İnönü’nün talimatıyla Zeki sınava girer. Sınavda birinci olur.
O, artık “vatan haini”nin oğlu değil, Hariciye’nin kıymetli bir diplomatı Zeki Kuneralp’dir.
Bükreş, Prag, Paris, Bern, Londra, Madrid Büyükelçiliği, NATO Türkiye daimi temsilciliği ve Hariciye’nin tepe noktalarından Genel Sekreterliği görevlerinde bulunur.
“HAYRETLER İÇİNDE KALMIŞTIM”
Zeki Kuneralp, İsmet İnönü’nün kendisiyle ilgili takdirini hiçbir zaman unutmaz. Anılarında şöyle yazar:
“… Yıllar geçti. 1963’ün kasım ayında Ankara’da idim… Bern Büyükelçiliği’nden Londra Büyükelçiliği’ne nakledilmiştim. Usul gereğince, o tarihte Başbakan olan İnönü’nün huzuruna da çıktım. Görüşme sonunda, arz edeceğim özel bir husus olduğunu belirterek:
-Paşam, size bir şükran borcum vardır. Bugüne kadar ödeyemedim. Müsaadenizle şimdi ödemek istiyorum, dedim. 23 yıl önce Hariciye’ye başvurduğum vakit hakkımda beliren tereddütleri ve bunların nasıl ortadan kalktığını anlatmaya başladım. İnönü sözümü kesti ve:
Hayretler içinde kalmıştım. ‘Olayı’ anımsamasını beklemiyordum. Üstelik bir de teşekkür ediyordu. Şaşırdım. Bir şeyler kekeleyip izin aldım ve odasından çıktım.”
İnönü, 1965'te Başbakan olarak Londra'daki Büyükelçilik binasında. İnönü eşiyle birlikte Büyükelçi Kuneralp'i ziyaret etmişti...
BİZİM SADECE ERDEMİMİZ VAR
Cumhuriyet’i kuranlar, “vatan haininin oğlu” diye yüzüne kapıların kapandığı Zeki Kuneralp’i kahraman bir diplomat yaptı. Öyle ki; Madrid Büyükelçiliği döneminde, bacanağı ve karısı arabayla büyükelçilik binasından çıkarken kurşun yağmuruna tutuldu, arabanın arkasından bakmakta olan Zeki Kuneralp’in gözleri önünde öldürüldü. ASALA’nın düzenlediği saldırıda ölen karısı Zeki Kuneralp’in içinde dinmez bir acı yarattı. Eşinin acısını içinde sakladı ve emekli olana dek 1 buçuk yıl daha Madrid Büyükelçiliği görevini sürdürdü…
Bugün ise, AKP teşkilatından referans alamayan ya da muhalif olan insanların kamudan ihraç edildiği, işe alınmadığı bir dönemden geçiyoruz. Zeki Kuneralp gibi efsanelerin geçtiği Hariciye’de artık eski AKP milletvekilleri cirit atıyor. İnönü gibi erdemli bir insanın koltuğunda, tek kriteri kendisine gösterilecek itaat ve sadakat olan insanlar oturuyor.
Oysa Cumhuriyet, Montesquieu'nün deyişiyle "erdemli insanların rejimidir."
Cumhuriyet’i boğmayı başaramayan irade, bizden evvela erdemli olmayı çaldı. Bugün elimizde fenerle, Cumhuriyet’i yeniden şahlandırmak için erdemi arıyoruz.
Çünkü Robespierre’in deyişiyle;
“Tüm günahlar onlar adına savaşıyor; Cumhuriyet’in ise sadece erdemleri var. Erdemler, yalındır, alçak gönüllüdür, fakirdir, çoğu zaman cahildir, bazen kasabadır; yoksullara özgüdür ve halkın mirasıdır. Kötülükler ise, hazinelerle çevrilmiş, zevkin tüm ihtişamını ve hainliğin çekiciliğini kuşanmış, suç için kullanılan her türlü tehlikeli yetenekle takviye edilmişlerdir.”