Osman Turan(1914)-(1978) akademisyen, yazar Türk Ocakları Eski Genel Başkanı Trabzon Eski Milletvekili
1914 yılında Bayburt’ta doğdu. Kurdoğulları aşiretine mensuptur. Babası, Birinci Cihan Savaşında Kafkas Cephesinde şehit olan Hasan Ağa'dır. Annesi Şahsene Hanım'dır.
Çocukluğu Çaykara ve Çatıksu'da geçti. İlkokulu Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta okudu. Ortaokuldan sonra, Trabzon Lisesi'ne devam etti. Liseyi Trabzon ve Ankara'da bitirdi. 1940 yılında Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nden mezun oldu. 'On iki Hayvanlı Türk Takvimi' adlı eseriyle doktor oldu. Doktora jürisinin başkanı Prof. Dr. Fuat Köprülü idi. 1944 yılında doçentliğe, 1951'de de profesörlüğe yükseldi. 1948'de Paris'te toplanan Şakiyatçılar Kongresine "Selçuklu Türkiye'sinde Toprak Hukuku" adlı tebliğiyle katıldı. 1948-1950 yılları arasında Londra ve Paris'te incelemeler yaptı. 1954 yılında DP'den Trabzon milletvekili seçildi. Milletvekilliği 27 Mayıs 1960'a kadar sürdü. Yassıada'da 17 ay tutuklu kaldı. Beraat etti. 1964 yılında Adalet Partisi Genel Başkan Yardımcısı seçildi. 1967 yılında tekrar Trabzon milletvekili seçildi. 1969'da siyasetten çekildi. 1972 yılında emekli oldu. İngilizce, Fransızca, Arapça ve Farsça biliyordu.
17 Ocak 1978 tarihinde vefat etti.
ESERLERİ:
1.On İki Hayvanlı Türk Takvimi (1941) 2.Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti (1965) 3.Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi (iki cilt) (1969) 4.Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi (1973) 5.Selçuklular ve İslamiyet (1971) 6.Türkiye Selçukluları Hakkında Resmi Vesikalar (1958) 7.Selçuklular Zamanında Türkiye (1971) 8.Türkiye'de Manevi Buhran Din ve Laiklik (1964) 9.Türkiye'de Komünizmin Kaynakları (1965) 10.Vatanda Gurbet (1980) 11.Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları (1980)
HAKKINDA YAZILANLAR
1.Prof. Dr. Osman Turan'ın Hayatı ve Eserleri Nurdan Demirci Boğaziçi Yayınları
HAKKINDA YAZILANLAR
Prof. Dr. Osman Turan, meslektaşları "Ciddi ilim adamı formasyonu, sağlam karakteri, yüksek medeni cesareti, doğruluğu ve tok sözlülüğü, çok geniş fikri ihata kabiliyeti, Türklükle ilgili geniş ve sağlam bilgisi, muktedir kalemi ile tanınmış bir ilim adamı" olarak tarif ediyorlar.
Türk Ocaklarını Genel Merkezinin Ankara'ya nakli üzerine 1959'dan yapılan Kurultay'da Genel Başkan oldu. Türk Yurdu Mecmuasını yepyeni bir muhteva ve ruhla çıkardı. Türkiye'nin en çok okunan fikir dergisi yaptı. Yassıadaya sevk edilince bir süre Türk Ocakları'ndan ayrı kaldı.
1966 yılında Hamdullah Suphi Tanrıöver'in ölümü üzerine yapılan kurultayda Prof. Dr. Osman Turan'ın Genel Başkanlığı döneminde Türk Ocakları her bakımdan şahsiyetini kazanmış, itibarlı, fikir ve kanaatleri cemiyetin her kesiminde kabul gören bir kuruluş olarak vasıflandırıldı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Anadolu'da Türkler ve Kürtler Taha Akyol Milliyet 15 Ağustos 2005
TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir.
Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. (www.otuken.com.tr). Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yay., sf. 29-31, 46) Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu.
Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu.
Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir: "20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..."
Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır. (Sf. 250) * * *
BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu.
Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. (Sf. 252-253)
Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi.
Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu.
Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü...
Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... (Sf. 255) Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. (Sf. 134, 155)
Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir. * * *
KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler. (Sf. 252) Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı. (Sf. 133, 143, 212)
Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler. (Sf. 256-259)
Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir.
Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir.
Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım.
Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir.
HABER
“Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Prof. Dr. Osman Turan” 12 Ocak 2014
Ocakbaşı Sohbetinde bu hafta Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof.Dr.Ali BİRİNCİ konuk oldu.
Ocakbaşı Sohbetleri’nde bu hafta “Doğumunun 100. Yıl Dönümünde Prof. Dr. Osman Turan” konulu programda konuşmacı Türk Tarih Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Ali BİRİNCİ idi.
Program Türk Ocakları Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Bülent Aksoy’un açılış konuşması ve Prof. Dr. Ali BİRİNCİ’yi takdimi ile başladı. BİRİNCİ hazirunu hürmet be muhabbetle selamlıyorum diyerek sözlerine başladı.
İnsan tanımaya olan merakım ve birazda hemşericilikten dolayı merhum Osman TURAN hocayla tanıştım ve pek çok kez kendisini evinde ziyaret etme fırsatı buldum. Hocaya ne zaman gitsem kül tablası mısır piramitleri gibi yığılı olurdu, hoca çok çalışkan bir insandı sürekli çalışırdı. Hocanın asıl adı Osman Pelit’tir. Şahsene hanım ve Hasan efendinin oğludur. Bayburt’ta doğdu. Kurdoğulları aşiretine mensuptur. Çocukluğu Çaykara ve Çatıksuda geçmiştir. İlk mektebi Çaykara’da, orta mektebi Bayburt’ta okudu. Bayburt hocanın üzerinde derin ve önemli etkiler bıraktı. Orta mektepten sonra, Trabzon lisesine devam etti. O dönem liselerindeki eğitim şimdi yok maalesef, liselerin o dönemde çıkardığı dergilerdeki Türkçe günümüzde üniversitelerin Edebiyat bölümlerinde bile yok ne yazık ki.
Merhum Osman TURAN daha lisede iken arkadaşları arasında “ayaklı kütüphane” olarak bilinirdi. 1936’da açılan Dil, Tarih ve Coğrafya fakültesine ilk kabul edilen öğrencilerden ve ilk mezunlarındandır. 28 Mart 1940’ta fakülteden mezun oldu ve hemen Fuad KÖPRÜLÜ’nün yanında Ortaçağ kürsüsünde asistan olarak göreve başlıyor. 1941’te 12 Hayvanlı Türk Takvimi isimli tezle Dr. unvanını alıyor.
KÖPRÜLÜ 1941’de üniversiteden ayrılıyor, bu ilim dünyamız açısından tam bir felakettir. KÖPRÜLÜ’nün üniversiteden ayrılmasıyla Ortaçağ Türk-İslam tarihi derslerini Osman TURAN hoca vermeye başlıyor. Türk-İslam kelimesini ilk kullan kişi Osman TURAN hocadır bunu burada belirtme gereği duyuyorum.
KÖPRÜLÜ’nün üniversiteden ayrılması Milli Eğitim Bakanlığı’nın hocalara vekillik ya da hocalığı seçmesini istemelerinden dolayıdır. KÖPRÜLÜ siyaseti seçiyor. Hasan ALİ YÜCEL bir yazısında siyaseti bırakıp hocalığı tercih eden tek bir insan çıkmadı diyor. Günümüzde de bunun tezahürlerini görüyoruz.
Osman TURAN hoca 1943’te Doçent oluyor. 1944’te Türkiye’de sol faaliyetler artınca hoca Gafletten Uyanalım isimli bir risale yayınlıyor. Hüseyin Nihal ATSIZ’ı odasında misafir ettiği için açığa alınıyor. Memduh Şevket ESENDAL ve Prof. Dr. Tahsin BANGUOĞLU’nun araya girmesiyle görevine iade ediliyor. 1948’te doçentken Türk Tarih Kurumu’nun 66 numaralı üyesi oluyor. Belleten’de yayınladığı yazılar tarihçiliğimizde öncüleri ve örnekleri olmayan eserlerdir.1972’de Türk Tarih Kurumundan Haysiyet Divanı karırı ile üyelikten çıkarılıyor.
5 Mart 1951’de Profesör olmuştur. 1954’te siyasete girmiş lakin ilimden hiç bir zaman kopmamış araştırmalarına ve çalışmalarına devam etmiştir. 1956’da II. Abdulhamid’in torunu Satıa Hanım Sultan ile evleniyor.
27 Mayıs’tan sonra 16 ay Yassıada’da hapis yatıyor. Hayatının en önemli eserlerini cezaevinden çıktıktan sonra yazmıştır. Üniversiteden maaş almasına rağmen ders verememiştir. 1965’te tekrar vekil olmuş ve Adalet Parti’sinde Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır. Partiyi tenkit etmesinden dolayı partiden ihraç edilmiştir. Hayatının 10 senesi siyasette olmasına rağmen bu süre ilmi çalışmalarına mani olmamıştır.
Ölümünden sonra basılan eserleri itinasız basılmış ekleme ve çıkarmalar yapılmıştır.
Türk Ocağındaki hizmetleri çok önemlidir. Onun zamanında ocak en feyizli en güzel dönemini yaşamıştır. Hamdullah Suphi’ye rağmen Genel Başkan seçilmiştir. Onun zamanında Türk Yurdu Dergisi ilim ve irfan dergisi olmuştur. Türkiye Selçukluları tarihini istisnasız bir numarasıdır.
Hiçbir zaman silaha karşı eğilmemiştir. Yassıada da kendisine tokat atan subaya o iki tokat atmıştır. Hoca çok sağlam bir karaktere ve şahsiyete sahiptir. Bu yönüyle herkesin beğenisini ve takdirini kazanmıştır.
“Ehli hünerin kadrini bilmekte hünerdir”. Eserlerinden önce kendisini tanımak birinci önceliğimiz olmalıdır.