1933 yılında İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi ve A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. 1957 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Fransa, Almanya, Libya ve İtalya'da çeşitli kademelerde görev yaptı. 1975'te Köln Başkonsolosu, 1979'da Personel Genel Müdürü, 1981'de İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürü, 1983-89 yılları arasında Sofya'da büyükelçi, 1989-92 arasında Ankara'da Müsteşar Yardımcısı, 1992-95 arasında Vatikan'da büyükelçi, 1995-98 arasında Unesco nezdinde büyükelçilik yaptı. Aynı yıl emekliye ayrıldı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi'nde Balkan Araştırmaları Başkanı olarak çalıştı. Ermeni Araştırma Merkezi Başkanlığı'na getirildi. Kendisi Bakanlıkta İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü dairesini kurdu. Ermeni terörü üzerinde, Türk diplomatlarının şehit edildikleri dönemde önemli çalışmalar yaptı.
SÖYLEŞİ
Ömer Engin Lütem: Oyuna gelmeyelim Türkiye 5 Şubat 2001
B. E. Lütem ile 1980'li yıllardan itibaren gelişen Ermeni sorunu hakkında bir sohbet yaptık.
Kışlalı- 1981'de İstihbarat ve Araştırma Genel Müdürlüğü'nde ne yaptınız? Lütem- Ermeni cinayetleri bir yana o dönemde bir de muazzam Ermeni propagandası vardı. Her Türk diplomatı öldürdüklerinde "Ermeni soykırımı" vurgulanıyor, dünya basınında yer buluyordu. O zamanki askeri hükümet bu konuya çok önem verdi. Bu alanda çalışmak için kuruldu daire. Hem gelişmeleri izledik hem de dışta gereken diplomatik girişimleri koordine ediyorduk. Faydalı şeyler yaptık. Kitaplar yazıldı. Bunların başında Kamuran Gürün'ün Ermeni Dosyası kitabı gelir. Kendisi de o zaman Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı idi. B.E. Bilal Şimşir de Arşivler Genel Müdürü olarak kitaplar yazdı. Bu kitaplar hâlâ ana kitap. Bunlara tabii eklemeler de yapıldı. Yurt dışında Türkiye'ye karşı suç işleyip yakalananların davalarına Türkiye'nin müdahil olarak katılmasını sağladık.
‘Kamuoyunun ilgisi azdı’
Kışlalı- Hükümetler önem vermeye devam etmediler sonra değil mi? Lütem- Doğru. O zaman önem verildi ama 1985'ten sonra ilgi azaldı. Cinayetler durmuştu. Kamuoyu ilgisi azaldı. Bu tabii de hükümetin ilgisinin azalması garip. Daha ziyade cinayet olunca ilgi var. Bu ilgisizlik dışarda ciddi gelişmelere imkan verdi. 1987'de Avrupa Parlamentosu'nda ilk kararı çıkardılar. Çok önemli bir karardır bu. Türkiye'den pek tepki gelmedi. Sonra benzer kararlar 90'lı yılların başından itibaren gelmeye başladı. Kıbrıs, Belçika, Rus Duma'sı kararları geldi. Bunlarla hükümetler pek ilgilenmediler. Kamuoyu da tepki göstermedi. Böylece bu günlere geldik.
Kışlalı- Peki hükümetler böyle ilgisiz kaldı. Ama sizin kurduğunuz daire bunları izleyip hükümetleri uyarmadı mı? Lütem- Gayet tabii. Arkadaşlarımın görevi bu. Bunu mutlaka yapmışlardır. Ama karar hükümetlere ait. Bizim ülkede iki önemli konuyla birden uğraşılamıyor galiba. İş işten geçtikten sonra başka konuya eğiliniyor. Bugünkü olaylar bunun açık misali. Bakanlığa yığınla bilgi geliyordu. Bunlar muhakkak değerlendirilip makamlara bildirilmiştir. Ama küçümsenmiştir.
‘Zafiyet içinde kaldık’
Kışlalı- Neler yapılabilirdi acaba? Lütem- İşin birkaç yanı var; bunlardan biri diplomatik girişimler. Kamuoyuna yönelik faaliyetler de bilimsel kitaplar yayımlamak, gerektiğinde seminerler düzenlemek gibi. Asıl kesilen faaliyet soykırım olduğu iddialarına cevap verecek yayın ve benzer faaliyetlerin durdurulmasıdır. O sırada Ermeniler dünyanın birçok yerinde yoğun faaliyetlerine devam ediyorlardı. Diplomatik girişimler bilimsel, tarihi verilerle desteklenmeyince boşlukta kaldılar.
Kışlalı- Bugünkü durum nedir Batı dünyasında? Lütem- 1915 olaylarının soykırım olduğuna inanmayan kimse kalmadı dışarıda. 80'li yılların ortasından itibaren tezimizi tanıtma açısından büyük zafiyet içinde kaldık. Tereddütler soykırım olduğu noktasında değil de; acaba modern Türkiye'yi rencide edecek bir şey yapalım mı yapmayalım mı noktasındadır. Yoksa 'Hayır soykırım olmamıştır' diyen çok az insan ve ülke var. 80'li yılların başında 50-60 bilim adamı ABD'de gazetelere verilen ilanda "Soykırım yoktur" diyordu. Bugün arasanız bunlardan hiçbirini bulamayabilirsiniz.
Kışlalı- Üzerlerinde Ermeni kamuoyu baskısı olduğu için çekiniyorlar herhalde? Lütem- Tabii fikirlerini değiştirmemişlerdir ama dediğiniz gibi büyük baskı karşısında kalmışlardır. Adım adım bu noktaya gelindi. Bu olumsuz gelişmelere şaşmamak gerek. Çünkü Türkiye soykırım iddialarını çürütecek savunmayı yapamamıştır. Şimdi bizim Enstitü; Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, bunu yapmaya çalışacak.
Kışlalı- İşlevi ne olacak? Lütem- Ermeni sorunlarıyla uğraşan yegâne sivil kuruluş bu. Devlet içinde de yok. Bir başlangıç. Dışta tek amaçları soykırım iddialarını yayma olan çok Ermeni kuruluşu var. Enstitü olarak iki görevimiz var. Biri; bilimsel yayını yapmak. Bir dergi çıkaracağız. İnternette Türkçe ve İngilizce site açacağız. İkinci faaliyetimiz eğitime yönelik olacak. Genç üniversite mensuplarını bu konularda eğiteceğiz. Doktora yapmalarını, tez yazmalarını teşvik edeceğiz. Türkiye'de Ermeni konusunu bilenlerin sayısı az olduğu gibi bunların çoğu da yaşlanmış durumda.
‘Tepki çok büyük’
Kışlalı- Sizce ülke bu sorunun ciddi bir sorun olduğu ve ciddi çaba olmadan kurtulamayacağı idraki içinde mi? Lütem- Garip bir durum var. Herkes kendini güncele göre ayarlıyor. Şu anda herkes böyle ama sonra ne olur bilemem. Şimdiki tepki çok büyük. Bir kısmı sizin de arkadaşlarınız olan diplomat şehitlerimiz öldürüldüklerinde ortaya çıkan tepkiden daha fazla tepki var şimdi. Oysa o olaylar şimdikinden daha önemliydi.
Kışlalı- Olayların birden artmasının Ermeni Cumhuriyetinin kurulmasıyla ilgisi var mı? Lütem- Ondan ziyade Koçaryan'ın durumuyla ilgili. İlk gelen Petrosyan soykırım iddiasını rafa kaldırmıştı. Ama 7 sene görevde kaldı Türkiye'den bekledikleri hiçbir gelişme sağlayamadılar. Türkiye'ye karşı hayal kırıklığına uğradılar. Koçaryan tutum değiştirdi. Şimdi dışarıdaki Ermenilerle, diaspora ile uyum içinde görünüyor. Soykırım konusunu sürgit edeceği belli.
Kışlalı- Dışişlerinde 'Ermeni devletiyle yakınlaşma' eğilimi var. Ama onlar bunu zafiyet işareti olarak alıyor. Bir de; bu gerçekçi mi? Azerbaycan'ı kaybetmeyi göze almadan? Lütem- Bu, cambazlığa benziyor. Bunu yapmaya kalkarsak yıllardır izlediğimiz Karabağ politikamıza aykırı olmaz mı? Birçok açmazı var. Zamanlamasından da şüphem var. Ama Ermenistan ile diaspora arasında soykırım konusunda büyük fark var. Diasporayı ayakta tutan soykırım iddiası. Ermenistan halkının başka büyük dertleri var. Sovyet döneminde de pek bu konuda bilinçlendirilmemişler.
Kışlalı- Paris'te alınan karar sizce sadece oradaki Ermeni oylarından dolayı mı? Yoksa bazı ihaleleri alamamaları, bundan dolayı Chirac'ın Türkiye'ye gelmekten vazgeçmesi de rol oynadı mı? Lütem- Genellikle dediğiniz gibi buna inanılıyor. İhaleleri alamamalarının verdiği büyük burukluğun etkisi olmalı. Bu arada Türkiye'yi fazla rencide etmemeye de itina ediyorlar. Kanun lafzında. Ama Türkiye bunlardan hiç etkilenmedi ve açık seçik suçlanıyormuş gibi tepki gösterdi. Fransızların bu tepkiyi beklediklerini zannetmiyorum. Hesaplarının yanlış olduğunu şimdi görecekler.
Kışlalı- Türkiye bu tür karar çıkaranları umursamasa 'Cehenneme kadar yolunuz var. Ne çıkarırsanız çıkarın' dese ilerde başına büyük dert açar mıydı? Lütem- Hayır açmazdı. Ama Türkiye'de bunu böyle hissetmek mümkün değil. Kamuoyu bunun böyle hissedilmesine izin vermez. Çok hassas.
Kışlalı- Bundan sonra tazminat ve toprak isteği gelebilir mi? Lütem- Bunu diasporada düşünenler olduğu anlaşılıyor. Ama soykırımı kabul etmeyene tazminat nasıl zorlanır? Toprak isteği ise hayal olur.