Nurettin Topçu baba tarafından Erzurumlu'dur. Ailesi 'Topçuzâdeler' diye tanınır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum'un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk etmiş; bu lâkap oradan kalmıştır. Babası Topçuzâde Ahmet Efendi ailenin tek evladıdır. Küçük yaşta yetim kalır. Alaftarlık (tahıl alım satımı) yaparak aileyi geçindirmeye çalışır. Bu arada Erzurum'un tanınmış zenginlerinden Gülü Bey'in yardımını görür. Canlı hayvan ticaretine başlar. Doğu Anadolu ve bilhassa Erzurum yöresinden topladığı koyunları İstanbul'a satarak işini genişletir. İstanbul'da bir yazıhane tutar. Zamanla Tahtakale'de bir han (Erzurum Hanı) satın alan Ahmet Efendi, İstanbul'a yerleşir. İlk evleri Süleymaniye Deveoğlu Yokuşu, Hatap Kapı sokağında bir ahşap binadır. Nurettin Topçu Süleymaniye'deki bu evde doğar (7 İkinci teşrin 1909). Topçu'nun ninesi Eğinli'dir. Ahmet Efendi İstanbul'a yerleştikten sonra birinci hanımı vefat eder. Bu hanımdan olma iki oğlu da Balkan Harbi'nde şehit düşerler. Ahmet Efendi daha sonra yine Eğinli olan Kasap Hasan Ağa'nın kızı Fatma Hanım ile evlenir. Bu hanım Nurettin Topçu'nun annesidir.
Harp yılları Ahmet Efendi'nin işlerinin bozulmasına ve iflâsına yol açar. Aile Süleymaniye'deki evden ayrılmış Çemberlitaş'ta, bir ahşap eve taşınır. (Şatır sokaktaki bu ev daha sonra yıkılacak yeniden Nurettin Topçu tarafından yaptırılacaktır, 1970).
Nurettin Topçu altı yaşında Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nin ana kısmına yazılır. Burayı bitirdikten sonra şimdiki İstanbul Lisesi civarında bulunan Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'ne verilir. Mektebi birincilikle bitirir. Babası Ahmet Efendi Çemberlitaş'ta kasap dükkânı işletmeye başlamıştır.
Reşit Paşa Mektebi'nin hocası Osman Efendi bir gün babasına "Osman Nuri -Nüfus kağıdında ismi bu şekilde geçer- büyük adam olacak" deyince çok az gülen babası mutlu olur. Bu sıralarda sakin, biraz içe dönük bir mizaca sahiptir. Küçük bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek merakı vardır. İmlâ öğretmeni Nafiz Bey, Nurettin Topçu'nun hayatı boyunca sürecek Mehmet Âkif sevgisini uyandıracaktır.
Daha sonraki yıllarda Osman Nurettin, Vefa İdadisi'ne devam eder. Birinci sınıfta babasını kaybeder. Evlerinin bir katını kiraya verirler. Ağabeyi Hayrettin Topçu mektepten ayrılarak ailenin yükünü omuzlar. Topçu Vefa İdadisi'nde de sınıflarını birincilikle geçer. Felsefeye bu sıralarda meyletmektedir. Edip Bey, tarihçi Memduh Bey, Celâl Ferdî ve ulûm-ı diniyye hocası Şerafettin Yaltkaya'dan ders alır. Son sınıf Haziran imtihanında Arapça hocası (Sıfırcı) Salih Bey'den kalır. Bu vaka ona çok tesir etmiştir. Bütün yaz çalışır. İdadi tahsilini İstanbul Lisesi'nde 1927-28 ders yılında Edebiyat Bölümü'nü 'pekiyi' derece ile tamamlar.
Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa'ya tahsil imtihanlarına girer, kazanır (1928). Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Ziya Somar gibi şahıslarla birlikte Fransa'ya gider. Daha önce giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Cevdet Perin, Bedrettin Tuncer Paris'tedirler. Daha sonra bu şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaeddin Fahri ile görüşmeleri olacaktır. Topçu önce Bordo Lisesi'ne nakledilir. İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyeti'ne gönderir. Moris Blondel'i bu lise döneminde tanır. Daha sonra mektuplaşırlar. Burada psikoloji sertifikasını verir. İki sene sonra Strazbourg'a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlâk kurlarını tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar.
Nurettin Topçu'nun Fransa'da aldığı lisans dersleri: 1. Ruhiyat ve bediiyat (Haziran 1930) 2. Umumî felsefe ve mantık (İkinci teşrin 1932) 3. Muasır sanat tarihi (İkinci teşrin 1932) 4. İçtimaiyat ve ahlâk (Haziran 1933) 5. İlk zaman sanat ve arkeolojisi (İkinci teşrin 1933)
Yazları İstanbul'a gelip gitmektedir. 1931'de ağabeyi Hayrettin Topçu'yu yanına alır. Topçu'nun Avrupa'daki hayatı okul, ev, kütüphane çerçevesi içinde geçer. Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara gider. Aynı toplantılarda Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi zatlar da bulunmaktadırlar. Topçu bu arada Tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanışır. Dr. Adnan Adıvar'ın Türkçe dersi verdiği Masignon'a daha sonra bu dersi Topçu verecektir. Strazbourg'da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon'a gider, doktorasını verir: "Conformisme et révolte". Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencisidir. Bu tez Paris'te kitap halinde yayınlanır (Paris 1934). 1990 yılında da tıpkı baskısı Kültür Bakanlığı'nca Ankara'da yapılır.
1934'de yurda döner. Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak görev alır (1935).
Hüseyin Avni Ulaş ailenin baba dostudur. Çemberlitaş'taki eve sık sık gelir gider. Topçu küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştır. H. Avni Ulaş'ın kızı Fethiye Hanım'la evlenir.
Düğün gününün akşamı İzmir Atatürk Lisesi'ne tayin emri gelir. Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, o sene Haziran imtihanından geçmesini istediği altı kişilik bir öğrenci listesini Topçu'ya teklif etmiştir. Nurettin Topçu bu teklife karşı "Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler" cevabını verir. Neticede talebelerin bir kısmı imtihanda kalır. Ankara'nın tepkisi ani olur ve Topçu'nun tayini İzmir'e çıkar.
Nurettin Topçu Hareket dergisi'ni İzmir'de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başlar (1939). Dergi İstanbul'da basılır. Bu arada eşinden ayrılır. Hareket'te yayınlanan "Çalgıcılar yine toplandı" isimli yazıdan dolayı açılan soruşturma üzerine Denizli'ye sürgün edilir. Denizli'de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanışır, o sırada yapılan mahkemelerini takip eder. Daha sonra Haydarpaşa Lisesi'ne tayin edilir. Bir müddet sonra da Vefa Lisesi'ne geçer.
Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey vasıtayısla devrin manevi büyüklerinden Hasib ve Abdülaziz Efendilerle tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek etkiler alır, Nakşî şeyhî Abdûlaziz Bekkine Efendi'ye intisab eder. Topçu, Celâl Ökten'den de İslâmî ilimler yönünden faydalandı. Daha sonra İmam-Hatip okullarının kuruluşu sırasında Celâl Hoca ile mesaî arkadaşlığı yaptı.
Son olarak İstanbul Lisesi'ne tayin olunan N. Topçu buradaki görevinden emekli oldu (1974).
N. Topçu, bir süre Edebiyat Fakültesi'nde H. Z. Ülken'in kürsüsünde eylemsiz-doçentlik yaptı. "Bergson" konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır. Doçentlik tezi Bergson daha sonra kitap halinde yayınlandı.
27 Mayıs 1960'a kadar uzun yıllar Robert Kolej'de tarih okuttu. 27 Mayıs 1960'tan sonra devrim aleyhtarı bulunarak buradaki görevine son verildi.
Fikri faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği'nde sürdürdü.
1975 Nisanında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanserine yakalandığı ameliyatta belli oldu.
10 Temmuz 1975 tarihinde vefat etti. Fatih Camii'nde kılınan namazdan sonra Topkapı'da Kozlu Kabristanı'na defnedildi.
ESERLERİ:
-Conformisme et revolte -Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü -Mehmet Akif -Şehit -Türkiye'nin Maarif Davası -Komunizme Karşı Yeni Nizam -Ahlak Nizamı -Yarınki Türkiye -Büyük Fetih -Var olmak -Varoluş Felsefesi -Bergson -İradenin Davası -İslam ve İnsan -Devlet ve Demokrasi -Kültür ve Medeniyet -Mevlana ve Tasavvuf -Milliyetçiliğin Esasları
Hikaye: -Taşralı
Ders Kitapları: -Felsefe -Psikoloji -Mantık -Sosyoloji -Ahlak
HAKKINDA YAZILANLAR
Hareket dergisi
1939'dan itibaren çeşitli aralıklarla yayımladığı Hareket dergisi ile bir dünya görüşü mücadelesini şuurla yürüttü. 1939-42 Hareket dergilerindeki yazılarıyla, ruhçu ve mistik düşünüşün felsefî temellerini araştırdı. Teknik ve makina medeniyetine duyulan şuursuz ihtirasın asrın insanını boğduğunu, bu yüzden kendi benliğinden uzaklaşan insanın kurtuluşunun ancak özbenine kavuşmasıyla mümkün olabileceğini vurguladı. İnsan ruhunu demir pençeleriyle felce uğratan materyalizm, pozitivizm, sosyolojizm, pragmatizm akımlarına karşı çıkarken, akılcılığın bile ancak kalbîlikle değer kazanacağını belirtti. Kalb ahlâkı ve irade felsefesini ortaya koymaya yöneldi. Hüseyin Avni Ulaş ve Fransa'da tanıştığı Remzi Oğuz Arık'ın tesiriyle benimsediği Anadoluculuğun âdeta ruhî, içtimaî programını yeniden çizdi. 1947-49 Hareket'lerinde bu çerçevedeki düşüncelerin İslâmi temellerini açıklığa kavuşturdu. Türk milliyetçiliğinin İslâm dâvasından ayrılamayacağını, milletle dinin iç içe kavramlar olduğunu ortaya koydu. Ancak, İslâmiyetin hâmisi ve müdafii olarak görünen sahtekârlarla ve menfaatperestlerle mücadeleden de geri kalmadı.
1952-53 Hareket'lerinde Nurettin Topçu, değişen toplum yapımızı da batılılaşma karşısında, inancımızı ve tarihimizi savunurken, kapitalist ve komünist iki kamp arasında cemaatçi bir nizamın zaruretini öngören "yeni nizam"ın ana hatlarını çizdi. 1966-1975 Hareket'lerinde ise, daha önceki dönemlerde ileri sürdüğü düşünceleri, bütün fikir hamulesiyle yeniden kuvvetle ortaya koydu. İslâmiyetin, bu Allah'ın insanlar için seçtiği nizamın, cemaatçi yönünü cesaretle belirtti.
Son yazıları harp ve harp sonrasıyla alakalıdır.
ESER-AYRINTI:
Sosyoloji
Demokrasi idareleri, henüz yerleştikleri memleketlerde tutunabilmek ve gelecekte feyizli eser verebilmek için, idare ettikleri halka, kendilerine hâkim olan zihniyeti kuvvetle ve emniyetle aşılayıcı bir siyasî terbiye vermeli ve bu zihniyetle idareye gözcü yeter bir nesil yetiştirmelidir. Demokrasilerden beklenen gaye ancak bu şekilde elde edilebilir. Aksi halde, demokrasi sürekli olamaz ve kendisinden beklenen insanlık idealine götüremez. Ancak şekli bakımından demokratik görünen, idare edenlerde mesuliyet şuuruna dayanmayan ve bu şuuru yaşatmaya yeterli siyasî terbiye sahibi bir nesil yetiştirmeyen demokrasi, ruhsuz bir iskeletten ibaret kalır ve idare edilen zümreleri oyalayarak bir zaman istismar etmekten başka bir şey yapmaz.
ESER-AYRINTI:
Mantık
Mantık, "doğru düşünmenin kaidelerini ortaya koyan ilimdir" diye tarif edilir. Düşüncemizin normal işleyişini Psikoloji ilmi anlatmaktadır. Ancak duygu ve irade olayları mantığı ilgilendirmez. Şu halde duygu ve irade olayları dışarda kalarak, sade zihin olayları üzerinde yaptığımız araştırmalarla, düşünmenin ilmini yapmış oluyoruz. Mantığın Psikoloji ile ilgisi işte bu noktada kendini göstermektedir; çünkü zihnin hakikate ulaşmak gayesiyle ne yolda işletilmesi gerektiğini bilmek için, onun kendiliğinden nasıl işlemekte olduğunu bilmek lüzumludur. Bu sebepten, bazıları mantığın "zekâ psikolojisi" olduğunu söylerler. Ancak psikolojide anormal haller, yani şuurun hastalık halleri de incelendiği halde, mantık zihnin yalnız normal işleyişini incelemek iddiasındadır. Şu halde "mantık, normal zekânın psikolojisidir" demek daha doğru olacaktır. Böylelikle mantığın psikolojiden ibaret olduğu görülürse de, hakikatte bu iki ilim birbirinden ayrıdır. Zira psikoloji, şuur hallerini oldukları gibi ele almakta ve ulaşılması gerekli olan herhangi bir gayeyi gözönünde tutmamaktadır. Mantıkda ise, hakikate ulaşmak gayesi güdülür. Hakikate ulaşmak için zihnin gelişi güzel işlemesi kâfi değildir.
ESER-AYRINTI:
Millet Mistikleri
Allah'ın yalnız insana bahşettiği büyüklük, insanlıktan ya alınıyor veya ona veriliyor. Çok kere beşerin en büyük bildikleri, ondan büyüklük çalanlardır. Bunlar, madde âleminin avcılarıdır; ihtiraslarının dizginlerini bırakmış, hareket âleminde her vâsıta ile iktidar ve saadet peşindedirler. Zavallı beşeriyet, kendi ruhunu paçavraya çeviren, bu kendi hırsızlarının meftunudur. Bunlar büyüklüklerini insanlığın bu vasfından çalarlar. İnsanlığa büyüklük bağışlayan gerçek büyükler ise, ruh dünyamızın fatihleridir. Bunlar bizdeki zaafları neşterlemekle işe başlarlar. Bu neşter bize ızdırap verici olduğu için onlar, kendilerine ilk düşman olarak kurtarmak istedikleri beşeriyeti bulurlar ve ilk mücadeleleri, kurtaracakları bu zümre ile olur. Bu mücadele, belki de mücadelelerin en çetinidir.
ESER-AYRINTI:
Ahlâk Nizamı
Kaynağını İslâm'dan ve insanlık tecrübesinden alan Ahlâk Nizamı, Türk toplumundaki çözülmenin nedenlerinin yanında somut çözümler içeren bir eser. Ortadan çekilip kaybolan ahlâk nizâmı, hepimizin, hattâ bugünkü hayat şartlarının her türlü mâziye nazaran daha mükemmel olduğunu kendilerine bir teselli gibi kullanmaya özenenlerin bile, için için yaşattıkları bir kahrın, bir derdin, bir acının en ufak devâsını elimizde bırakmadı.
Hayatımızı çekilmez bir yük haline koyan bu ahlâkî sefaletin tâ içimizdeki müthiş manzarasını nasıl anlatalım: Sanki korkunç ve şerir bir varlık, perdenin arkasındaki o iğrenç yüzlü ifrit etrafa saldırıyor.
Gayzımız, isyanımız, son haddine gelmiş gûya vurmak için, gûya ezmek için yumruğumuzu kaldırıyoruz. Fakat heyhat, kolumuz bir bez parçası gibi bitkin, kesilmiş bir halde kuvvetsiz yere düşüyor. Etrafımızdan imdat istiyoruz, gözlerimizin önünde kuvveti temsil eden zümre lâkayıt gülüyor. Halka çevriliyoruz, cemaat sarhoştur, kendine gelemeyecek kadar sızmış bir halde. Kime yalvaralım? Nereye çevrilelim?..
ESER-AYRINTI:
Bergson
1859 Paris doğumlu Henri Bergson'un felsefesinin tartışıldığı bu kitap, Bergsonculuğun diğer batı felsefe akımları arasında sezgi metodunu ortaya koyarak insana ümit ve imanı tekrar hatırlatması açısından önem taşıyor.
Bergson'un felsefesi, pozitivizm ile çeşitli izafiyeci (relativiste) felsefe sistemlerinin yıkıcı etkileri altında, mutlak hakikatı elde etmenin ümit ve imanını kaybeden XIX. yüzyılın insanlığına, bu asrın sonlarında sezgi metodunu ortaya koymakla, bir ümit ve imanı getirmişti. Bu sebepten her memlekette ilgi ve takdirle karşılandı. Tesirleri az zamanda bütün dünyaya yayıldı. Henüz yaşamakta iken onun kadar takdir ve alâka gören ve öylesine anlaşılan filozof belki de yoktur. Asrımızın başlarında yine birbirini takibeden rölativist felsefelerin karşısında Bergsonculuk, insanlık vicdanının ümit cephesinin adeta bekçisi oldu. Hayatının sonlarında mistisizmi şahane tahlillerle müdafaa eden tezini ortaya koyarken onda, Allah'ına kavuşmak isteyen inanmış bir ruhun hamlelerini hissediyoruz. Her bakımdan bedbaht asrımızda mutlakı arama yolunda belki bir ye'sin ifadesi olan varoluş (existentialisme) felsefesi, hâlâ Bergsonculuğun tesir sahasını doldurmuş sayılamaz. Bazı sathî taraflarına rağmen Bergsonculuk, insanlığın her asırda gözünü çekebilecek ümit ve ilham kapılarını açmıştır.
ESER-AYRINTI:
Büyük Fetih
Büyük Fetih, iki fethin, maddenin ve ruhun fethinin birleşmesiyle gerçekleşen bir fetih anlayışının ürünü bir eser. Saltanattan sıradan milliyetçilikten çok uzakta bir fetih anlayışı.
Temelinde Mekke yatan bir fetih. Osmanoğullarının ele aldığı, Fatih'le, Yavuz gibi dâhi devlet adamlarının siyasî tarihe insan zekâsının hârikalarından biri halinde tevdi ettikleri devlet anlayışı, merkeziyetçi ve otoriteli devletti. Aynı zamanda hukuk-i ibaddan hükümdarı şiddetle mesul edici totaliter esasa dayanıyordu. Önce merkeziyeçti idi. Üç kıtaya yakın devlet ülkesini bir merkeze sımsıkı bağlıyordu. Eski Roma İmparatorluğu'nun koyu merkeziyetçiliği bizde adalet ve mesuliyet prensiplerine bağlı olarak akla hayret veren bir hukuk ve ahlâk nizâmı içinde yaşatılmakta idi. Bu devletin diğer karakteri otoriteli oluşudur. Lâkin onda otorite yâni tam iktidar, ortaçağın İngiltere Krallığı'yla, Papalık devletinde olduğu gibi hükümdarın keyf ve iradesinden doğma değildir. Halkın dimağını teşkil eden ilmiye sınıfına yâni münevverlere dayanır ve her hareketinden Allah'a hesap vermeğe mecburdur. Ancak bu hesap verme mecburiyeti, bu sorumluluk sadece âhirete bırakılmak suretiyle hükümdarın ferdî iradesine terk edilmemiştir. Bu devletin üçüncü karakteri hür bir totalitarizme dayanmış olmasıdır. Yâni bu devlet, halkın bütün ihtiyaçlarına uzanır ve onları karşılamaya çalışır. Hukuk-u ibaddan şiddetle mesuldür. Halk hizmetlerinde hürriyet prensibine halel vermeyerek bunların bir kısmını vakıf teşkilâtına bırakmıştır. Bunda teşkilâtın temeli halkın, idare devletindir. Sosyal teşkilâta devlet bünyesinde yer verilmiştir. Devlet kavramının değer ve gerçeğini hakkıyla ifade eden bu otorite rejiminde demokrasiye yâni halkın iradesiyle idare rejimine aykırılık, halkı inkâr ve millet iradesine karşı gelme değildir.
ESER-AYRINTI:
İradenin Davası / Devlet ve Demokrasi
Seri içinde iki eserden oluşan 7. kitap: İradenin Davası ve Devlet ve Demokrasi, Nurettin Topçu'nun insan iradesi ve siyaset-devlet görüşlerini içeriyor.
Gayesine ulaşabilen gerçek ve tam irade, fertten başlayan, aile ile devleti yani otoriteyi isteyen, millet ve insanlık basamaklarından da geçerek Allah'a ulaştıran iradedir. Biz damarlarımızdan sızan iradeyi, kendi eserimiz zannetmekle yanılıyoruz. Hakikatte irade birdir. O, istek halinde âleme yaygın kudretin bizdeki adıdır. Aslında kendi kendini isteme halindeki varlığın adı olan bu evrensel iradeye biz sadece iştirak halinde yaşıyoruz. İslâm dünyasının küllî irade, cüz'î irade ayırımı sun'îdir.
Benliğimizde barınan iradeyi âlemin iradesinden, daha şahsî ve tam adı ile Allah'ın iradesinden ayırıp onunkine denk bir kudret gibi düşünmek, zavallı insanlığımızın aczinden fışkıran bir kibirden başka bir şey değildir. Hakikatte çarpışan kudretler yok; insanın sefâletleri ile ölçülemiyecek kadar büyük, âleme yaygın bir irade ile bizim ona iştirak eden ruh yapımız vardır. Bu iştirakin anlaşıldığı yerde insan şuur kazanıyor, yolumuz aydınlanıyor. Kurtuluş yolu diye, insan olan varlığımızı, sefaletleri ile birlikte mutlak samimiyet olan ilâhî iradeye ulaştırıp onunla birleştiren hareketler sistemine diyoruz.
ESER-AYRINTI:
İslâm ve İnsan/Mevlana ve Tasavvuf
Toplu eserler içinde iki eserden oluşan 6. kitap diğer kitapları bütünleyen insan ve tasavvuf üzerinde duruyor.
Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslâm dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslâm memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerle ziyaretçi ile dolan Kâbe'nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasî, ne iktisadî, ne de esasında ilmî ve fikrîdir. Bu halin sebebi, İslâm'ın temeli ve Kur'an'ın özü olan ahlâkın kaybedilmiş olmasıdır. Bugünkü müslümanlar, birtakım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilkçağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar. Kur'an harikası olan ilâhî ahlâk İslâm diyarında çoktan gömülmüştür. Ahlâk idealine karşı ruhlarda işlenen bu zulmün tarihte çok tekrarlanan tehditleri, bugün büyük sanayi medeniyetinin insanı makinalaştıran ve makinaya esir yapan zulmüyle elele vermiş bulunuyor. Belki yakın bir gelecekte büyük petrol kuyularıyla İslâm ülkelerinin tröst sahipleri bu vasıflarını şeyhlikle birleştireceklerdir. İnsanlığın beşbin yıllık ruh ve vicdan eserini inkâr ederek düşünmeyi günah sayan sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır. Kalbe karşı gelen kaideleri İslâm çerçevesi içinde insan ruhunun esaret zinciri yapmakla geçinenler kendilerine din adamı dedirttikçe ve halkın bunlara hörmet ve itibarı devam ettiği müddetçe İslâm dünyasının, içinde yüzdüğü sefaletten kurtulması imkânsızdır.
ESER-AYRINTI:
İsyan Ahlâkı Tercüme: Mustafa Kök-Musa Doğan Özgün adı: Conformisme et Révolte
İsyan Ahlâkı, Nurettin Topçu'nun (1909-1975) Sorbonne Üniversitesi'nde yapmış olduğu doktora tezinin tercümesidir.
Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Ferdin, sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığını kabul ediyoruz. Bize göre selâmet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak'a bağlanmaktan ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünemeyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket edecektir.
ESER-AYRINTI:
Kültür ve Medeniyet
Bir asırdan beri memleketimizin başta gelen derdi medeniyet meselesidir. Geçmişte büyüklüğü dünyaca bilinen Türk milletinin medeni varlığa sahip olmadığını önce Batı'yı tanıyanlar ortaya attı. Tanzimatla başlayan Batı münasebetleri, birçok nesillerin gözünü kamaştırdı. Aydınlar, Batı'nın yükselişindeki sırrı aramaya koyuldular ve bu araştırmayı yaparken farkında olmadan kendi iç dünyalarını Batı'nın içinde buldular. Birbiri ardı sıra birkaç nesil "Avrupa'ya benzemek için ne yapalım?", "Garplılaşma nasıl olmalı?" diye uzun zaman sayıkladılar. O nesilleri Batı taklitçiliğine, hem de ruhları duymadan sürükleyen kuvvet, başlangıç noktasında bağlandıkları aşağılık duygusu olmuştu.
ESER-AYRINTI:
Reha
Reha, Nurettin Topçu'nun 1926-1936 yılları arasında yazdığı ve bugüne kadar yayınlanmamış bir gençlik romanı. Taşralı kitabında bir araya getirilen hikayeleri için olduğu kadar, fikir hayatı ve dünya tasavvurunun teşekkül devri hakkında önemli ipuçları veriyor.
ESER-AYRINTI:
Mehmet Âkif
Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır. Onlar kalabalığın içinde yalnız yaşarlar. Üçüncü bir vasıf olarak, büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durduklarını görüyoruz.
ESER-AYRINTI:
Taşralı
Sanatta bir "Anadolu romantizmi" oluşturmak amacında olan yazar, idealist aydınların hak yolunda verdikleri hizmet mücadelesini öne çıkarıyor. Onun hikayelerini okuyanlar muzdarip bir ruhun çırpınışlarını, merhamet hamlesini ve ötelere uzanan aşkını mutlaka hissedeceklerdir.
ESER-AYRINTI:
Türkiye'nin Maarif Davası
Türkiye'nin Maarif Davası sözde modern eğitim sistemine kaynağını Kur'an'dan alan Anadolu insanının ruh yapısından beslenen Türk mektebi tezli bir eleştiridir. Millet bünyesinde inkılâplar mektepte başlar ve her milletin, kendine özel olan mektebi vardır. Millî mektep, zihniyet ve örflerile, metodları ve müfredat ile, terbiye prensipleri ve psikolojik temeller ile, hattâ binasının yapı tarziyle kendini başka milletlerinkinden ayırır. Bizde vaktiyle medrese millî mektepti. Lâkin milletin ruhu ve içtimaî inkişafını takip edememiş ve cihanın fikir ve irfan hayatiyle bağlarını çoktan koparmış olduğundan, olduğu yerde enkaz halinde yıkıldı, çöktü. Öbür taraftan, Batı'da tekâmül eden insan düşüncesinin seyrini biz kendi âlemimizde devam ettiremediğimizden, açılan yeni mektep, hakikat aşkının mâbedi olmadı. Parça parça bilme hevesi, evrensel ve ilâhî hakikat aşkının yerini tutamazdı. Hakk'a götüren yol diye kendini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur. Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatın ihtirası cemaat içerisinde bir umumî cereyan, büyük bir hareket haline gelmedikçe, millî mektep gerçekten var olmayacaktır.
ESER-AYRINTI:
Varoluş Felsefesi/Hareket Felsefesi
Asrımızda tesirlerini bütün felsefe âlemine hatta bütün düşünce dünyasına yayarak genişleten varoluş felsefesinin doğuşu geçen asrın başlarındandır. Hatta onun hazırlıklarını Pascal'da bulmak kabil oluyor. II. Cihan Harbi'nden sonra pek acayip anlayışlara yol açan bu felsefenin esası şudur. Eski Yunan'dan beri felsefe, hakikat olarak eşyanın özünü araştırıyordu. Öz, duyularla tanınamayan, bir olan, hiçbir zaman değişmediği halde, değişen ve duyularla tanınan bütün varlıkların esası olan ve onları var kılan şeydir.
ESER-AYRINTI:
Yarınki Türkiye
İlk baskısı 1961'de yapılan Yarınki Türkiye, hareket felsefesinden yola çıkarak kanatlarını İslam düşüncesine, sanatına açan bir kültürel-sosyal mücadelenin altyapısını oluşturan denemelerden oluşuyor.
Yarınki Türkiye'nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükâfatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemiyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir. Yarınki Türkiye'nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakârlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif sîmâda insanları şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz'la birleşecek; Sinan Âkif'e uzanacak; Ebu Hanife Hüseyin Avni'yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu'nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedî olduğuna inanmış bir ruh…
Kitap, Ezel Erverdi, Ayhan Yücel, Mustafa Kara, Muzaffer Civelek, Süleyman Seyfi Öğün, Ahmet Tabakoğlu, Cemil Kıvanç, M. Orhan Okay, Muhammet Sarıtaş, Mustafa Kök, Beşir Ayvazoğlu, Vahap Mutal, Hüseyin Öztürk, Mustafa Kutlu, Muhsin Mete, Ali Nihad Tarlan, Mehmet Kaplan, Mustafa Kutlu, Bekir Topaloğlu, Orhan Okay, Muzaffer Civelek, Ayhan Yücel, Ferruh Bozbeyli, Ercüment Konukman, Sıtkı Evren, Lütfü Bornovalı, Emin Işık, Mehmet Sırrı Tüzer, İsmail Kara, İsmail Dayı, Ali İhsan Balım, Ali Birinci, Mehmet Sılay, Fatih Gökdağ, Dursun Özer'in yazılarından oluşmuştur.
HAKKINDA YAZILANLAR
Nurettin Topçu 1909-1975
Erzurum’lu bir ailenin çocuğu olarak İstanbul'da doğdu. Bezmialem Valide Sultan Mektebi ve Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'nden sonra tahsilini Vefa İdadisi'nde sürdürdü. İstanbul Lisesi'nden mezun oldu( 1928). Aynı yıl Avrupa'da tahsil için açılan imtihanlara girdi ve kazanarak Fransa’ya gitti.
Fransa'daki tahsiline Bordo Lisesi’nde başladı ve buradan psikoloji sertifikası aldı. Görüşlerinden hayli etkileneceği mistik Maurice Blondel'le bu sırada tanıştı. Sosyoloji Cemiyeti’ne üye oldu ve ilk yazı denemelerini oraya gönderdi. 1930'da Strazburg'a geçti. Üniversite tahsiline başladı; Ruhiyat ve Bediyyat, Genel Felsefe ve Mantık, Muasır Sanat Tarihi, İçtimaiyat ve Ahlak, ilk zaman Sanat ve Arkeoloji dersleri aldı. O yıllarda Paris'te olan Remzi Oğuz Arık ve Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu ile dostluklar kurdu. Tasavvuf Tarihi araştırmalarıyla tanınan Luis Massignon'la tanıştı ve Adnan Adıvar'ın Türkiye'ye dönüşünden sonra Massignon'a Türkçe dersleri verdi. Hallac sevgisini O'ndan almış olmalı. "Veliler ordusu sona ermeyecek. Bizim varlığımızı kurtaracak olan bu cephenin kahramanlarıdır" der. Conformisme et revolte başlıklı doktora tezini hazırladı ve Sorbonne Üniversitesi'nde savundu (1934).
Aynı yıl Türkiye'ye döndü. Galatasaray Lisesi'nde Felsefe öğretmeni olarak göreve başladı. Lise Müdürü Behçet Bey'in bazı öğrencilerinin geçirilmesi için yaptığı teklifleri yerine getirmediği için İzmir'e tayin edildi.
İzmir'de kendisi ve düşünceleriyle aynileşecek olan Hareket dergisini çıkarmaya başladı (1939). Dergi’nin ismi Blondel'in "Hareket Felsefesi"nden etkilenmiş olabilir.
Yahya Kemal, Mükremin Halil Yinanç, Hilmi Ziya Ülken'in oluşturduğu Anadolu Milliyetçiliği’ni savundu. İslam Ruhçuluğu’nu işledi. Oğuz kavmini İslam ahlakı ile bütünleştirerek Türk kavmini Türk Milleti haline getiren Anadolu topraklarını veya Türkiye'nin fiziki değerini ve Türk Milliyetçiliği’ni İslami akımlardan üstün görmüş ve hatta Ümmetçiliği milli hedefler için zararlı bir cerayan olarak telakki etmiştir."
İlk sayısında N.Topçu tarafından yazılan başyazı "Rönesans Hareketleri"dir. [4] Yine ilk sayıda "Oğuzlar" yazısı yer alan Mehmet Kaplan'ın da dergide çok sayıda yazısı çıktı.
Bin yıl önce toprak, tarih, dil, din, soy gibi unsurların oluşturduğu vatana vurgu yapan Arık'ın "Anadoluculuk" görüşünün takipçisi oldu. Nisan 1968 de Ezel Everdi'nin Remzi Oğuz Arık'tan [6] aktardığı görüşlerdeki Milliyetcilik buna uymaz.
Tekparti yönetimini tenkit eden "Çalgıcılar" yazısı yüzünden Denizli'ye sürgün edildi. Burada Said Nursi ile tanıştı ve Mahkemeleri’ni takip etti. Daha sonra tayini İstanbul Haydarpaşa Lisesine çıktı, bir müddet sonra vefa Lisesine geçti, uzun yıllar İstanbul Lisesi’nde çalıştı ve buradan emekli oldu (1974). Bu görevlerine ek olarak 27 Mayıs ihtilaline kadar Robert Kolej'de Tarih ve İstanbul İmam Hatip Okulu'nda Dinler Tarihi Dersleri verdi. "Bergson" adlı çalışmasıyla Doçent oldu ve İstanbul Edebiyat Fakultesi'nde "eylemsiz Doçent" olarak bulundu, fakat kendisine kadro verilmedi ve Üniversite’ye alınmadı. Milliyetçiler Derneği'nin kurulmasında ve faaliyetlerinde etkin görevler üstlendi.
Dergi 1953 yılında A.E. Yalman'a yapılan suikast girişimini takiben yayınını durdurdu. Hareket Ailesi 1966'ya kadar etkinliğini Milliyetçiler Derneği'nde sürdürür. Ancak Topçu'nun 60'lı yıllarda gündeme sokmaya başladığı 'Anadolu Sosyalizmi' ve 'İslam Soyalizmi' tezleri nedeniyle Milliyetçiler Derneği'ndeki insiyatifini kaybeder.
1966 Ocak'da Dergi 'Fikir ve Sanatta Hareket' ilavesiyle yeni katılımlarla yayınına başlar. Kapitalist sömürüye, liberalizme karşı çıkılır. "Olgunlaşan gövdeden, çürük dallarla zehirli yemişlerin ayıklanma zamanının geldiği" vurgulanır. Felsefemiz başlıklı yazıda 4 unsur üzerinde durulur: 1.Tekamulculuk 2.Anadolu Toplumculuğu 3.İslam Ruhçuluğu 4.İdealizm
Bu ilk sayıda Ercüment Konukman Anadoluculuğu açıklar.
66 Mayıs’ında Hüseyin Hatemi , R. Garaudy'nin İslam’ı hedef alan eleştirilerini cevaplar.
66 Ağustos’unda "Hallaclar'ın, Gazaliler'in, Yunusların, Mevlanalar'ın yaran sohbetlerine, Eflatunlar'la, Kantla'rı, Pascalları ve Bergsonlar'ı da alarak evvelkilerin doymak bilmeyen aşkını, bu sonuncuların ilim, anlayış ve metodları ile birleştirip Qur'an'ı tahlil ettikten sonra, bu tahlilin unsurları ile bir kainat metafiziği ve insan felsefesi yapacağız" diye yazar Topçu vardır.
1967 dyılında Ezel Elverdi, Mehmet Doğan, Davud Özer Milliyetçi Toplumcu Anadolucular Derneği'ni kurarlar. Sahalarında ihtisas yaparlar.
Topçu Temmuz 1968 de Anadolu Kültürü ve Sosyalizm başlıklı yazısını yayımlar.
69 da Topçu Hareket'in 30 yılını değerlendirir. İslam’ın Felsefesinin hala yapılmamış olduğunu, Edebiyatının bulunmadığını ve Ahlakının sistemleştirilmediğini söyler. İslam ile Mistisizm özdeştir.
Bu nedenle 68 Kasım’ında Skolastiği eleştirir: "İslami kemiren skolastik, 10-11. yy.larda el-Farabi ve İbnu Sina ile başladı. Bunlar Aristoteles’in Felsefesi, kıyas mantığını tek hakikat kaynağı diye benimseyen skolastik düşüncenin İslam’da mümessili oldular. Aristoteles’in görüşlerine aykırı olan her fikrin yanlışlığını önceden kabul eden bu Filozoflar, Qur'an'ı Aristoteles’in fikirlerine uygun olarak tefsir ettiler... Platonculukta olduğu gibi, ondan sonra da İslam'a uygun esaslar getiren İslamı açıklamaya yayarlı görüşler ortaya koyan pek çok Felsefe sistemleri ortaya çıktı...Bugün İslam’da uyanış arayanlar 6-7 asırdan bugüne kadar uzanan boşluğu doldurmak zorundadır."
Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey'in vasıtasıyla Paris dönüşü Nakşi şeyhleri Hasib Efendi ve Abdülaziz Bekkine Efendi ile tanıştı, daha sonra O'na beyat etti. Doktora tezinde bile açıkça görülen Tasavvufi temayülleri Abdulaziz Efendi ile daha bir netlik ve derinlik kazandı. İslami ilimler, Kelam ve İslam Felsefesi konularında ise Celal Ökten'den faydalandı.
Hareket’te Mayıs 72 de Emin Işık Kur'an Üzerine Düşünceler' başlıklı yazısını yayınlar.
72 Ocak’ında Gökhan Evliyaoğlu'nun Türk İktisat Tarihi başlıklı yazısı yayınlanır.
1972 Şubat’ında Y.N.Öztürk'ün Tasavvuf üzerine yazıları görülmeye başlar.
1973 Haziranında Ahmet Debbağoğlu Tasavvufun İçtimai, İktisadi ve Siyasi yönlerini yazar. Ağustos'da Osmanlı İmp.luğunun kuruluşundaki rolunu araştırır.
Diğer bazı isimler de şöyle: Mehmet Doğan Türkiye'de Toprak Meselesinin Tarihçesi Turan Utku Köy Kalkınması O.Zeki Berberoğlu Türkiye'nin Mesken Meselesi M.Necati Büyükkurt Türkiye'de Şehirleşme Hareketleri Cemal Kuanç Ziraat Kesiminde Şartlar, Toprakların Durumu ve Kooperatifleşme Mustafa Kara Tekke Teşkilatı Hasan Tanruöver Türk Hukukunun Kaynakları, İslam Hukuku
Hikayeci, Şair, Denemeciler yetişir. Sadettin Kaplan, Hasan Hüsrev Hatemi, Mustafa Kutlu, Sami Boz, Şevket Bulut, Gökhan Evliyaoğlu, M.Atilla Maraş, Durali Yılmaz, Abdurrahim Karakoç, Bahaddin Karakoç, Mustafa Civelek, Niyazi Adalı, Ali Bulaç.
Topçu, 10 Temmuz 1975 tarihinde vefat etti. Kozlu Mezarlığı'na defnedildi.
Hareket Dergisi dışında Türk Yurdu, Büyük Doğu, Sebilürreşad, Düşünen Adam, Türk Düşüncesi Türk Ruhu, Komunizme Karşı Mücadele, İslam, Bizim Türkiye, Serdengeçti, Asrın Dini Müslümanlık, Şule dergileri ile Yeni istiklal, Havadis, Son Havadis, Akşam, Erzurum Hürsöz gazelerinde yazıları çıktı.
"Ölününden sonra 3 aylık periyotla 1 yıl daha çıktı sonra Hareket Dergisi 1979-1982 Mart’ına kadar yayınını sürdürdü. 1980 e gelindiğinde artık Milliyetçiliğin yanısıra İslami vurgusunu da eklemiştir, ama onun İslamiliği Türkiye'nin bütünlüğüne ve Türk milletinin geleceğine hizmet eden bir islamiliktir. Hareket Dergisi bin yıllık tarih kutsamacılığının ilk önemli savunucusu ve Türk İslamı'nın ilk mimarıdır.
1976 da 112.sayıda Ercüment Konukman'ın yazdığına göre yetiştirilmek istenen yaratıcı fertlerin 60 ihtilali sonrasında AP'nin kuruluş çalışmalarında rol almaya teşvik edilmesi ve daha sonra birçoklarının Milletvekili olmaları sonucunda Hareket Dergisi ailesine mensup veya bağlı olarak Meclis'e giren 60 kişi Hareket aileleri ile ilişlileri zayıflar veya kopar. Başta Ferruh Bozbeyli olmak üzere.
İlhan Eraydın 1979'da İran İslam Devrimi’ni yorumlar. Süleyman Uludağ İslam Düşünce Tarihi üzerine yazar.
79 Temmuz-Ağustos sayısında İsmail Kara İslamcılık Cereyanı üzerine yazar. Kasım-Aralık'ta İslam Dünyasında Fikri Hareketler üzerine yazar. Yine bu sayıda İsmet Özel'in Üç Mesele kitabı üzerinde yazar.
Son sayısında "İnanıyoruz ki, bundan sonra olduğu gibi Hareket yine bir gün belki başka bir adla neşriyatına başlayacak, Türk Kültür hayatındaki yarım asırlık macerasına devam edecektir" diyen Dergi’nin çizgisini 1990 den sonra yayınlanan Dergah sürdürüyor.
HAKKINDA YAZILANLAR
Yarınki Türkiye'nin düşünürü: Nurettin Topçu Mahmut Çetin 29 Ağustos 2012
Nurettin Topçu, 1909 yılında İstanbul’da doğar. Altı yaşında Bezmialem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmına yazılan Topçu, burayı bitirdikten sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ne verilir. Mektebi birincilikle bitirir.
Osman Nurettin kitap ve gazete biriktirmektedir
Nüfus kağıdında ismi ‘Osman Nuri’ şeklinde geçer. Reşit Paşa Mektebi’ndeki hocası Osman Efendi bir gün babasına “Osman Nuri büyük adam olacak” deyince babası mutlu olur. Bu sıralarda sakin, biraz içe dönük bir mizaca sahiptir. Küçük bir sandıkta kitap ve gazete biriktirmek merakı vardır. İmla öğretmeni Nafiz Bey, Nurettin Topçu’nun hayatı boyunca sürecek Mehmet Akif sevgisini uyandıracaktır.
Daha sonraki yıllarda Osman Nurettin, Vefa İdadisi’ne devam eder. Birinci sınıfta babasını kaybeder. Evlerinin bir katını kiraya verirler. Ağabeyi Hayrettin Topçu mektepten ayrılarak ailenin yükünü omuzlar. Topçu, Vefa İdadisi’nde de sınıflarını birincilikle geçer. Felsefeye bu sıralarda meyletmektedir. Edip Bey, tarihçi Memduh Bey, Celal Ferdi ve ulûm-ı diniyye hocası Şerafettin Yaltkaya’dan ders alır. Son sınıf Haziran imtihanında Arapça hocası (Sıfırcı) Salih Bey’den kalır. Bu vaka ona çok tesir etmiştir. Bütün yaz çalışır. İdadi tahsilini İstanbul Lisesi’nde 1927-28 ders yılında edebiyat bölümünü pekiyi derece ile tamamlar.
Eğitimini Fransa’da tamamlar
Liseden mezun olan Topçu, kendi kendine Avrupa’ya tahsil imtihanlarına girer, kazanır (1928). Hamdi Akverdi, Vehbi Eralp, Ziya Somar gibi şahıslarla birlikte Fransa’ya gider. Daha önce giden Remzi Oğuz Arık, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Cevdet Perin, Bedrettin Tuncer Paris’tedirler. Daha sonra bu şahıslarla, bilhassa Remzi Oğuz ve Ziyaeddin Fahri ile görüşmeleri olacaktır. Topçu önce Bordo Lisesi’ne nakledilir. İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyeti’ne gönderir. Moris Blondel’i bu dönemde tanır, daha sonra mektuplaşırlar. Topçu psikoloji sertifikasını buradan alır. İki sene sonra Strazbourg’a geçer. Üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlak kuralları eğitimini tamamlar, sanat tarihi lisansı yapar.
Nurettin Topçu, yazları İstanbul’a gelip gelmektedir. 1931’de ağabeyi Hayrettin Topçu’yu yanına alır. Topçu’nun Avrupa’daki hayatı okul, ev, kütüphane çerçevesi içinde geçer. Ancak hafta tatillerinde derneklerin tertip ettikleri toplantılara gider. Aynı toplantılarda Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi zatlar da bulunmaktadırlar. Topçu, bu arada Tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanışır. Dr. Adnan Adıvar’ın Türkçe dersi verdiği Massignon’a daha sonra bu dersi Topçu verecektir. Strazbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbon’a gider, doktorasını verir: ‘İsyan Ahlakı’ (Conformisme et révolte). Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencisidir. Bu tez, Paris’te 1934 yılında kitap halinde yayınlanır.
Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı ile evlenir
Nurettin Topçu, 1934’de yurda döner. Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak görev alır (1935). Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba dostudur. Çemberlitaş’taki eve sık sık gelir gider. Topçu, küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştır. Yurda döndükten sonra Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la evlenir. Düğün gününün akşamı İzmir Atatürk Lisesi’ne tayin emri gelir.
Torpile direnince sürgün
Galatasaray Lisesi Müdürü Behçet Bey, o sene Haziran imtihanından geçmesini istediği altı kişilik bir öğrenci listesini Nurettin Topçu’ya verir. Nurettin Topçu bu teklife karşı “Eğer bunlar çalışkan talebelerse elbette geçerler” cevabını verir. Neticede talebelerin bir kısmı imtihanda kalır. Ankara’nın tepkisi ani olur ve Topçu’nun tayini İzmir’e çıkar.
Nurettin Topçu, Hareket dergisini İzmir’de bulunduğu yıllarda yayınlamaya başlar (1939). Dergi İstanbul’da basılır. Hareket’te yayınlanan “Çalgıcılar yine toplandı” isimli yazıdan dolayı açılan soruşturma üzerine Denizli’ye sürgün edilir. Denizli’de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanışır, o sırada yapılan mahkemelerini takip eder. Daha sonra Haydarpaşa Lisesi’ne tayin edilir. Bir müddet sonra da Vefa Lisesi’ne geçer.
Tasavvuf ilgisi
Çocukluk arkadaşı Sırrı Bey vasıtasıyla devrin manevi büyüklerinden Hasib ve Abdülaziz Efendiler’le tanışan Topçu, bu kişilerden hayatı boyu sürecek etkiler alır, Nakşi şeyhi Abdûlaziz Bekkine Efendi’ye intisap eder. Topçu, Celal Ökten’den de İslami ilimler yönünden faydalanır. Daha sonra İmam-Hatip okullarının kuruluşu sırasında Celal Hoca ile mesai arkadaşlığı yapar. Son olarak İstanbul Lisesi’ne tayin olunan Nurettin Topçu, buradaki görevinden emekli oldu (1974).
Entrikalar yüzünden üniversiteden ayrılır
Nurettin Topçu, bir süre Edebiyat Fakültesi’nde Hilmi Ziya Ülken’in kürsüsünde eylemsiz-doçentlik yaptı. ‘Bergson’ konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmemiş ve muhtelif entrikalarla üniversiteye alınmamıştır. Doçentlik tezi Bergson daha sonra kitap halinde yayınlanmıştır.
27 Mayıs 1960’a kadar Robert Kolej’de tarih okutan Topçu, 27 Mayıs’tan sonra ‘devrim aleyhtarı’ bulunarak buradaki görevine son verildi. Fikri faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği’nde sürdürdü.
Yabancılaşmaya tepki
1939’dan itibaren çeşitli aralıklarla yayınladığı Hareket dergisi ile fikir mücadelesini şuurla yürüttü. 1939-42 yılları arasında yayınlanan Hareket dergilerindeki yazılarıyla, ruhçu ve mistik düşünüşün felsefi temellerini araştırdı. Teknik ve makina medeniyetine duyulan şuursuz ihtirasın asrın insanını boğduğunu, bu yüzden kendi benliğinden uzaklaşan insanın kurtuluşunun ancak özbenine kavuşmasıyla mümkün olabileceğini vurguladı. İnsan ruhunu demir pençeleriyle felce uğratan materyalizm, pozitivizm, pragmatizm akımlarına karşı çıkarken, akılcılığın bile ancak kalbilikle değer kazanacağını belirtti. Kalp ahlakı ve irade felsefesini ortaya koymaya yöneldi. Hüseyin Avni Ulaş ve Fransa’da tanıştığı Remzi Oğuz Arık’ın tesiriyle benimsediği Anadoluculuğun adeta ruhi, içtimai programını yeniden çizdi. 1947-49 Hareket dergilerinde Türk Milleti’nin İslam davasından ayrılamayacağını, milletle dinin iç içe kavramlar olduğunu ortaya koydu.
Cemaatçılık
1952-53 yılları arasında yayınlanan Hareket dergilerinde Nurettin Topçu, değişen toplum yapımızı, inancımızı ve tarihimizi savunurken, kapitalist ve komünist iki kamp arasında cemaatçi bir nizamın zaruretini öngören ‘yeni nizam’ın arayışına girdi. İslam Sosyalizmi tartışmalarına katıldı. İslamiyetin, cemaatçi yönünü işaret edebilmek için ‘İslam Sosyalizmi’ tabirini benimsedi. Ancak onun söylediği bilinen manada bir sosyalizm olmasa da, söylemek istediği cemaatçılık kavramıyla bu tabir uyuşmadı ve toplum tarafından kabul görmedi. 1966-1975 yılları arasında yayınlanan Hareket dergilerinde, daha önceki dönemlerde ileri sürdüğü düşünceleri yeniden yoğurdu.
İlk baskısı 1961’de yapılan ‘Yarınki Türkiye’, hareket felsefesinden yola çıkarak kanatlarını İslam düşüncesine, sanatına açan bir kültürel-sosyal mücadelenin altyapısını oluşturan denemelerden oluşuyor.
Nurettin Topçu, ‘Yarınki Türkiye’ adlı eserinde Şöyle bir gelecek tahayyül eder: “Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lâkin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükafatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemeyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir. Yarınki Türkiye’nin kurucuları, millet ve cemaat uğrunda fedakarlıklar kabullenenlerin artık bulunmadığı cemiyetimizde, muhtelif simada insanları şahıslarında birleştireceklerdir. Onlarda Yunus Yavuz’la birleşecek; Sinan, Akif’e uzanacak; Ebu Hanife, Hüseyin Avni’yi tebrik edecektir. Ve onların eseri olan yarınki Türkiye, şu temellerin üstünde kurulacak: Anadolu’nun toprağından kaynayan bir kan, cemaat için harcanan emek, bin yıllık bir tarih, otoriteli bir devlet ve ebedi olduğuna inanmış bir ruh…”
HABER
Uç beyleri anılacak 4 Kasım 2013
24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle Nurettin Topçu ve diğer öncüler İSTANBUL GÖNÜLLÜ EĞİTİMCİLER DERNEĞİ tarafından tertiplenen program ile anılacak.
24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle İGEDER farklı bir program tertip etti. Bu yıl birincisi düzenlenecek olan programda Cumhuriyet dönemi Türk düşünce hayatının kilometre taşlarından olan Nurettin Topçu İSTANBUL GÖNÜLLÜ EĞİTİMCİLER DERNEĞİ tarafından tertiplenen program ile vefatının 38.yılında anılacak.
24 Kasımda Üsküdar Gençlik Merkezi'nde saat 13.00'te yapılacak programa Prof. Dr. Emin Işık, Prof. Dr. Selahattin Turan konuşmacı olarak katılacaklar.
GENÇLİKTEN GEÇMİŞE VEFA
"KÖKÜ MAZİDE OLAN ÂTİYİZ" düşüncesinden hareketle şu an aramızda olmayan ancak fikirleriyle değerli bir neslin yetişmesinde ve toplumun şekillenmesinde büyük emeği geçen değerli isimlerin genç nesiller tarafından da tanınması sağlanacak.
Eğitime ömürlerini vermiş bu kıymetli muallimlerimiz, kabirleri başında öğrenci ve öğretmenlerin katılımıyla anılacak. Üç grup üç farklı kabristanda ziyaretler gerçekleştirecek. 1. Grup: Hamdi Yazır, Musa Topbaş, Mahir İz, Fethi Gemuhluoğlu; 2. Grup: Mehmet Akif Ersoy, Nurettin Topçu; 3. Grup Ahmet Yüksel Özemre, Ali Fuat Başgil, Yaman Dede.
HAKKINDA YAZILANLAR
Hareket Dergisi
Nurettin Topçu'nun yayımladığı aylık fikir ve sanat dergisi.
Sorbonne Üniversitesi'nde doktorasını verip 1934'te Türkiye'ye döndükten sonra bir süre Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmenliği yapan Nurettin Topçu, Hareket dergisini İzmir Atatürk Lisesi'ne tayin edildiği sırada burada çıkarmaya başladı (Şubat 1939). Dergi İstanbul'da basılmakla beraber ilk beş sayısının idare merkezi olarak İzmir adresi verilmiştir. 6. sayıdan itibaren yayımını tamamen İstanbul'da sürdüren Hareket Nurettin Topçu hayatta iken 158. ölümünden sonraki yeni seriyle beraber 186 sayı çıkmıştır.
Aralıklarla, değişik boyut ve hacimde yayımlanan ve her defasında 1. sayıdan başlayan derginin dönemleri ve tarihleri şöyledir: I. dönem: Şubat 1939-Mayıs 1943 (sy. 1-12); II. dönem: Mart 1947-Haziran 1949 (sy 1-28), III. dönem: Aralık 1952-Haziran 1953 (sy. 1-7); IV. dönem: Ocak 1966-Mart 1977 (sy. 1-115}; V. dönem: Mart 1979-Eylül 1981 (sy. ı-24). Derginin son iki dönemdeki adı Fikir ve Sanatta Hareket olarak tescil edilmiştir.
Basın hürriyetinin sınırlı olduğu bir devirde Hareket dergisi ilk sayılarından itibaren din, milliyetçilik, sosyal nizam ve inkılâp gibi kavramlara resmî görüşün dışında yeni anlamlar yüklemesi bakımından önem taşır. Hatta devrin, ılımlı seviyede de olsa yönetime muhalefet gösteren tek dergisi olma özelliği dikkati çeker. Nitekim Nurettin Topçu'nun, Nizam Ahmed takma adıyla yazdığı "Çalgıcılar" başlıklı yazı ile (sy. 4, Mayıs 1939, s. 110-111) tek şef rejimini hicvettiği için dergi ve yazan takibe uğramıştır. Bunun yanında Hareket'in yayın hayatına atıldığı yıllarda hiçbir dinî derginin bulunmadığı, dinî yayınların da gazetelerde bir çeşit romanlaştınlmış İslâm tarihi tefrikası veya İlmihal seviyesinde halk kitaplarından ibaret olduğu hatırlanmalıdır. Aynı yıllarda çıkmakta olan fikir dergilerinin başlıcalarından spiritüalist muhtevalı Ağaç, hümanist Kültür Haftası ve İnsan, aşırı devletçi ve Marksist Kadro, antikomünist Fikir Hareketleri, hümanist ve pozitivist Yüce ve benzerlerinin hemen tamamı iktidardaki tek partinin resmî görüşlerinin dışına çıkamayan dergilerdir. Bu bakımdan Hareket döneminin tek muhalif dergisi durumundadır.
Hareket'in ilk serisinde dergiyi, ideolojisini ve programını tanıtıcı bir takdim yazısı yoktur. Ancak hemen bütün dönemlerde derginin dünya görüşünü büyük çapta Nurettin Topçu'nun fikirlerinin yönlendirdiği belirlidir. Dergi adını, Topçu'nun doktora hocası Fransız filozofu Maurice Blondel'in hareket (action) felsefesinden alır. İlk sayıdaki "Hareket Felsefesi" başlıklı uzun makalede bu felsefeyi özetleyen Nurettin Topçu âlemin varlık, düşünce ve hareketin bütünü, dolayısıyla var olmanın da düşünmek ve hareket etmek demek olduğunu söyler. Ona göre insanın her hareketinde ilâhî iradenin rolü vardır. Bu sebeple her hareket ilâhî bir karakter taşır. Nurettin Topçu bu felsefenin metodunu ve kavramlarını İslâm tasavvufu için değerlendirmeye çalışmış ve Anadolu insanının felsefesini yapmak amacıyla kullanmıştır. Hareket'teki hemen her yazısında Türk milletinin bütün sosyal kurumlarıyla nasıl bir devlet ve toplum yapısına sahip olması gerektiği hususunda metafizik ve pratik yollan göstermiştir. Derginin ideolojisi bu temel felsefenin ışığında gelişir. Özellikle din, milliyetçilik, sosyal nizam ve inkılâp gibi kavramlarda alışılmışın dışında yeni bakış açıları getirir. İlk dönem yazılarında doğrudan doğruya İslâm'dan bahsedilmediği, buna karşılık ahlâk, mesuliyet, hizmet, hakikat, vicdan, sonsuzluk, ebedîlik, iman, irade, diğerkâmlık gibi kavramlar altında bir İslâm nizamı düşüncesinin verilmek istendiği görülür. Türkiye'de demokrasi hareketlerinin ve nisbî bir basın hürriyetinin başladığı ikinci döneminden itibaren dergide dinî meseleler daha belirlilik ve açıklık kazanır. Hareket’in bu konudaki yazılan İslâmî ahlâk, imanın derunî hazzı mistik yaşayış ve cemiyet nizamı gibi düşünceler çerçevesinde gelişir. "Hareket'in Otuz Yılı" adlı tahlil yazısında Nurettin Topçu, "İlâhî prensiplerini Kur'an'da bulduğumuz bir kalp ahlâkının felsefî temellerini denedik" der. Ekonomi ve toplum düzeni konusunda da aşırı sermaye birikimine ve bunu doğuran aşırı sanayi gelişmesine karşı olan Hareket, bu düşüncenin tabii bir sonucu olarak devletçi bir anlayışı benimsemiştir. Özellikle IV. döneminde, İslâm'daki kul hakkı davasının asrımızda zaruri olarak bir İslâmî sosyalizm anlayışını ortaya koyması gerektiği fikrini savunmuştur. İslâmî karakterde bir dergi tarafından ilk defa ortaya atılan bu fikir 1966 -1970 yıllan arasında özellikle dinî çevrelerde basına pek yansımamış da olsa birtakım olumsuz tepkilere uğramıştı (Kısakürek, s. 389-392). Hüseyin Perviz Hatemi'nin, Roger Garaudy'den çevrilmiş Sosyalizm ve İslâmiyet (İstanbul 1965) adlı eseri esas alarak konuyla ilgili problemleri araştıran seri yazısının Hareket'te yayımlanması da aynı döneme rastlar ("Sosyalizm ve İslâmiyet Tartışmaları", Hareket, sy. 3-17, Mart 1966-Mayıs 1967, kitap halinde yayını İslâm Açısından Sosyalizm, İstanbul 1967). Dergi bir polemiğe girmeksizin Nurettin Topçu'nun "Ne İçin Sosyalizm" başlıklı bir yazısı ile {Hareket, sy. 26, Şubat 1968, s. 5-8) konuya açıklık getirir. Topçu bu yazısında Türk toplumunun komünizm, kapitalizm ve masonluk ağlarına düşmemesi için sosyalizmin gerektiğini, böyle bir sosyalizmin ise İslâm'ın ta kendisi olduğunu ileri sürer. Sosyalizmi "hak ile kudretin terkibi" olarak gören Topçu yazıda bu rejimin gerekçelerini de sıralar. Derginin konuyla ilgili anketine gelen cevaplardan (sy. 27-30, Mart-Haziran 1968) genel olarak prensiplerin benimsendiği, ancak bazı okuyucuların bu meseleye sosyalizm adının verilmesine karşı çıktıkları anlaşılmaktadır (anketin bir değerlendirilmesi için bk. Muzaffer Civelek, "Anket ve Düşündürdükleri". Hareket, sy. 31, Temmuz 1968, s. 13-15).
Hareket'in milliyetçilik anlayışı da Gökalp'in Türkçülüğünden farklıdır. Bu anlayışta ırkın yeri olmadığı gibi dine ilgisiz kalan, hatta ona olumsuz bir tavır takınan milliyetçiliğe de karşı çıkarak "millî tarihimizin müslüman Anadolu'nun tarihi olduğunu, Türk'ün bütün dehasının İslâm dini içinde ve onun sayesinde işlemiş bulunduğunu" kabul eden bir milliyetçilik anlayışına sahip olmuştur. Böylece II. Meşrutiyet'ten sonra gelişen Türkçü ve İslamcı akımlara (Turan düşüncesi ve İslâm birliği) karşılık Cumhuriyet'in ilk yıllarında yayımlanan Anadolu Mecmuası'nın bir çeşit devamı niteliğinde, tarihî başlangıcını 1071 Malazgirt zaferine bağlayan ve Mîsâk-ı Millî sınırları ile yetinen bir Anadolucu milliyetçilik fikrini benimsemiştir.
Derginin inkılâp anlayışı da geçmişi yıkmayıp ondaki değerlerden hızını alan, buna karşılık yabancıları taklide de düşmeyen bir inkılâp telakkisidir. Topçu bunu bir yazısında şu cümle ile ifade eder: "Bizim rönesansımızın müjdecisi, bin küsur yıllık İslâm tefekkür ve ihtirasının metotlu düşünüş ve İlim zihniyetiyle birleştiği yerdeki aydınlıkta bulunacaktır" ("İnkılâbımız", Hareket, sy. 3, Şubat !953, s. 12).
Hareket dergisi yayın hayatı süresince aktif politikadan uzak kalmış olduğu gibi fikrî açıdan bile olsa siyasî partilerden herhangi birine destek vermemiştir. Dergi yazarları belirli bir cemaat teşkil etmemekle beraber Nurettin Topçu'nun yaydığı fikirler çerçevesinde "Hareket ekolü" denilebilecek orijinal bir felsefe, ahlâk ve sosyoloji anlayışından bahsedilmiştir. (bk. Gündoğan, Türkdoğan, Kaçmazoğlu, Kök, Sarıtaş, Öğün, bk. bibi.). 1953'te kapatılan Türk Milliyetçiler Derneği ile aynı yıl açılan Milliyetçiler Derneği genellikle derginin mensupları tarafından kurulmuş ve aynı fikirler paralelinde faaliyet göstermiştir. Siyasî herhangi bir polemiğe de girmeyen Hareket hemen bütün yazılarında sadece felsefe, fikir ve sanat alanlarıyla kendini sınırlamıştır. İlk çıkışından itibaren şiir ve hikâyeye yer verdiği gibi güzel sanatların diğer dalları ve estetik üzerine de pek çok makale bulunmaktadır. İlk dönemlerindeki felsefî ve fikri ağırlığa karşılık IV. dönemde edebiyat, Topçu'nun ölümünden sonraki son dönemde de edebî, dinî, tasavvufî araştırmalar çoğunluktadır. Ocak-Şubat-Mart 1976 tarihli 112. sayı Nurettin Topçu'nun hâtırasına tahsis edilmiştir.
Kırk iki yıl gibi uzun bir yayın hayatı olan Hareket'te, dönemlerine ve başlıca yazarlarının ilk yazılarına göre kronolojik sıralama ile şu imzalar yer almıştır: Nurettin Topçu, Mehmet Kaplan, Cahit Okurer, Hüseyin Batu, Miraç Katırcıoğlu, Lütfü Bornovalı, Ali Münif İslâmoğlu, Remzi Oğuz Arık, Ahmet Kabaklı, Hasan Basri Çantay, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Ulaş, Ali Nihat Tarlan, Ercümend Konukman, Emin İşık, Ayhan Yücel. Hüseyin Hatemi, Hüsrev Hatemi, Ayhan Songar, Orhan Okay, Ezel Erverdi, Emel Esin. Muzaffer Civelek, Yaşar Nuri Öztürk, Mehmet Sılay, Mustafa Kara. Adan Sayılgan, Cemil Meriç, Ali Bulaç, Abdullah Uçman, Ahmet Debbağoğlu, D. Mehmet Doğan, Dursun Özer, İsmail Kara, Sadettin Elibol, Süleyman Uludağ, Beşir Ayvazoğlu;
Şiirleriyle; Zeki Ömer Defne, Halil Soyuer, Gökhan Evliyaoğlu, Ali Rıza Özer, Muhsin İlyas Subaşı, İhsan Sezai, Sadettin Kaplan. Bahattin Karakoç, Mehmet Atilla Maraş.
IV. dönemiyle beraber çoğu kendi yazarlarının telif ve tercüme eserleri olmak üzere kitap yayını da yapan dergi 1967-1975 yılları arasında altmış yedi kitap yayımlamış, bu tarihten sonra faaliyetini Dergâh Yayınları olarak devam ettirmiştir
HABER
NURETTİN TOPÇU GÜNLERİ BAŞLIYOR! 31 Mart 2016
Türk yazar, akademisyen ve fikir adamı Nurettin Topçu, vefatının 41. yılında düzenlenen programlarla hayırla yad ediliyor.
İstanbul Erkek Lisesi'nde okuyan ve ayrıca öğretmenlik de yapan Nurettin Topçu'yu, kendi okulunda talebeleri, akademisyenler ve yazarlar anlatacak.
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve İstanbul Erkek Lisesi tarafından 1-2 Nisan tarihlerinde, "Nurettin Topçu Günleri" programı düzenleniyor.
Çağaloğlu'ndaki İstanbul Erkek Lisesi konferans salonunda 1 Nisan Cuma günü saat 10.00'da başlayacak olan programda, Nurettin Topçu ile ilgili belgesel gösterimi ve fotoğraf sergisi yapılacak.
NURETTİN TOPÇU'YU ANLATACAKLAR
"Nurettin Topçu Günleri" programı kapsamında, ilk gün açılış ve protokol konuşmalarının ardından Hüseyin Akın'ın moderatörlüğünde, Prof. Dr. Emin Işık, "Nurettin Topçu'dan Hatıralar" başlığında bir konuşma yapacak. Mahmut Bıyıklı'nın moderatörlüğünde ise Prof. Dr. İsmail Kara, "Eğitim ve Kültüre Adanmış Bir Hayat Hikayesi", Prof. Dr. Mustafa Kara da, "Nurettin Topçu'yu Tanımak" konularını anlatacak.
NURETTİN TOPÇU VE MAARİF
Programın ikincisi gününde 2 Nisan Cumartesi günü ise çeşitli oturumlar gerçekleşecek. Abdurrahim Ayar'ın moderatörlüğünü yapacağı, "Nurettin Topçu ve Maarif" konulu oturumda, Prof. Dr. Sebahattin Turan, "Yarınki Türkiye'nin Maarif Davası ve Nurettin Topçu", Doç. Dr. Fatih Birgül, "Bir Aydın Olarak Nurettin Topçu Potresi", Mehmet Sılay, "Bir Karakter Abidesi Olarak Nurettin Topçu" konularını işleyecek.
BİR ENTELEKTÜEL OLARAK NURETTİN TOPÇU
Bünyamin Yılmaz'ın moderatörlüğünü yapacağı, "Bir Entelektüel Olarak Nurettin Topçu" oturumunda, Prof. Dr. Hayri Kırbaşoğlu, "Nurettin Topçu ve Fikir Dünyamız", Ercan Yıldırım, "İslamcılık Tartışmalarında Nurettin Topçu", Prof. Dr. Kurtuluş Kayalı, "Şehir ve Köy Arasında Nurettin Topçu" konularını anlatacak.
NURETTİN TOPÇU VE HAREKET
Muzaffer Doğan'ın moderatörlüğündeki "Nurettin Topçu ve Hareket" oturumunda ise Prof. Dr. Ergün Yıldırım, "Nurettin Topçu'da Yeni Türkiye Tasavvurunun İmkanı", Yasin Özdemir, "Nurettin Topçu ve Hareket", Doç. Dr. Mahmut Hakkı Akın, "Nurettin Topçu'nun Ahlak Düşüncesi" konularında konuşma yapacak.