Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Neyran Sağocak

heykeltraş

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Neyran Sağocak
Neyran Sağocak
heykeltraş

İstanbul Kız Lisesi Resim Bölümü mezunu. Neyran ismi ‘akan nehir’ anlamına geliyor. İlk evliliğini 1971’de Hüseyin Derin ile yaptı. 1974’e kadar devam eden bu evlilikten çiftin 1971’de Seylan ve 1973’te Berja adlı iki kızı oldu. 

1978 yılında avukat Necdet Sağocak ile evlendi. 

Görsel sanatlar ve resim üzerine eğitim aldı. Hobi olarak heykeltıraşlık yapıyordu. 

15 Nisan 2011 tarihinde öldü.




HAKKINDA YAZILANLAR

İsimleri nerden geliyor?

Beraris Sağocak: 
‘Temiz kalp’ anlamına geliyor. Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi’nde bilgisayar ve elektronik eğitimi gördü. Çok yetenekli ve iyi derecede bilgisayar kullanıyor. 

Raden Sağocak: 
Eski Mısır’da Adalet Tanrısı’nın adı. İktisat eğitimi aldı. İstanbul’da vatani görevini yapıyordu ve terhisine iki ay vardı. 

Rulin Sağocak: 
Değişim demek. Resim eğitimi almak için geçtiğimiz günlerde YGS’ye girdi. 

Sajen Sağocak: 
Sa’sı Sağocak soyadından geliyor. Jen ise ‘gen’ anlamında olduğu için Sağocak Ailesi’nin neslini devam ettirecek anlamında. Bolu Üniversitesi Kaynaşlı Meslek Yüksek Okulu’nda bina tasarımı bölümü öğrencisi.




HABER

Anneye aşırı düşkünlük toplu intihara sürükledi 
Star 22 Nisan 2011

Kahramanmaraş’ta, üç kez ölmeyi deneyen dört kardeşin intihar nedeninin bir hafta önce yaşamını yitiren annelerine aşırı düşkünlükleri olduğu ortaya çıktı. 

TÜRKİYE’Yİ sarsan Kahramanmaraşlı dört kardeşin intiharının ardındaki sır perdesi aralanıyor. Sosyal çevreleri olmayan, babalarıyla da bağları kopuk olan, annelerini hayattaki tek bağ olarak gören dört kardeşin “O ölürse biz de ölürüz” düşüncesiyle hayatlarına son verdiği, annelerinin ölümünden sonra üç kez toplu intihar girişiminde bulundukları ortaya çıktı. İddiaya göre, intiharların öyküsü kısaca şöyle: Avukat Necdet Sağocak (64) ile heykeltıraş Neyran Sağocak’ın (63) ikisi kız dört çocukları oldu. Sosyal çevreden uzak büyüyen ve hayatta tek bağları anneleri olan dört kardeşten Beraris ile Raden üniversite eğitimi aldı. Diğerleri de üniversiteye hazırlanırken geçen ocak ayında astıma bağlı nefes darlığı rahatsızlığı nedeniyle fenalaşan anneleri tedavi için İstanbul’a götürüldü. Anne Sağocak, İstanbul’da kaldı ve 15 Nisan’da vefat edince Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Acı çeken çocuklar, annelerinin öldüğü gün otel odasında alkolle birlikte uyku ilacı içti. 10 saat sonra uyanan kardeşler, sonra da ormanlık alanda intihar etmek istedi. Bu gelişmelerden sonra haberdar edilen baba Necdet Sağocak, bir psikoloğun önerisiyle sakinleştirici ilaç alıp, çocukların içtiği kolalı içeceklere attı. 

İntihar ederseniz, o zaman anneniz ölür 

İlacın etkisiyle sık sık uyuyan çocuklar, durumu fark edince içmemeye başladı. Sonra Kahramanmaraş’a döndüler. Baba Sağocak, işte olduğu sırada sık sık bağ evinin bekçisi Hayri Tepebaşılı’dan çocuklarla ilgili bilgi alıyordu. Olay günü de birinin cep telefonuna “İntihar ederseniz işte o zaman anneniz ölür” diye mesaj attı. Bu mesaja öfkelendiği anlaşılan dört kardeşin üçü telefonlarını kırıp attı. Beraris’in aracının kapılarını açıp yüksek sesle müzik dinlemeye başlayan kardeşlerden Sajen evin arkasındaki kulübede, Beraris girişteki holde, Beykoz’da kısa dönem askerlik yapan Raden sağ taraftaki küçük kulübede ve Rulin de evin girişinde iple kendilerini astı. Bu arada baba, görevliyi arayarak çocukları kontrol etmesini istedi. Eve gelen Tepebaşılı, girişte ilk cesedi ardından da diğerlerini görünce durumu önce jandarmaya, sonra babaya bildirdi. 

ÇOCUKLARIMIN İNTİHARINDA BERARİS’İN ETKİLİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

BABA Sağocak şunları söyledi: “Eşim 15 Nisan’da vefat etti. Annelerinin toprağa verildiği gün İstanbul’da konyağın içine ilaç atarak 10 saat uyumuşlar. Ardından ormanlık alanda intihar etmek istemişler. Üvey kardeşleri Berja engel olmuş. Geçen salı da Kahramanmaraş’ta tüpü açıp intihara kalkışmışlar. Buraya gelince bağ evinde kalmayı istediler. Ben de intihar fikrinden vazgeçerler diye ‘tamam’ dedim. Oradaçalışanımız vardı. Ben de gidip geliyordum. İntiharlarda Beraris’in etkisi olduğunu düşünüyorum. Onun üzerlerinde ikna gücü vardı. Elimizden geleni yaptık. Benimle iletişimleri zayıftı. Hep annelerine yöneldiler, ben kendime çekmeye çalıştıysam da başaramadım.”

ONLARIN DÜNYASI SEKİZ KİŞİLİKTİ 

Anneye hiçbir zaman ‘sen’ dememişlerdir

AİLENİN adını vermeyen bir komşusu şöyle dedi: “Neyran, İstanbul hanımefendisiydi. Çocuklar ona ‘Sen’ değil ‘Siz’ derlerdi. Hayata tek bağları anneleriydi. Üvey kardeşleriyle 8 kişilik dünyaları vardı. Asosyallerdi. Olayda ideoloji ve tarikat bağı aranmamalı. Tek neden çocukların annelerine hastalık derecesinde düşkünlükleri.” Babanın meslektaşı Emine Ağaoğlu da “Çocukların annelerine düşkünlüğünden başka sorun yok” dedi.

HOBİSİ HEYKELTIRAŞLIKTI 

İlk evliliğinden iki kızı daha vardı 

İSTANBUL’DA büyüyen Neyran Sağocak, İstanbul Kız Lisesi Resim Bölümü mezunu. Neyran ‘akan nehir’ anlamına geliyor. İlk evliliğini 1971’de Hüseyin Derin ile yaptı. 1974’e kadar devam eden bu evlilikten çiftin 1971’de Seylan ve 1973’te da Berja adlı iki kızı oldu. Neyran Hanım, 1978’de avukat eşiyle evlendi. Görsel sanatlar ve resim üzerine eğitim almıştı. Heykeltıraşlığını hobi olarak yapıyordu. Neyran Sağocak’ın ilk eşinden olan kızlarının da evli olduğu ve şu anda Kahramanmaraş’ta Necdet Sağocak’ın yanında bulunduğu öğrenildi.

ÖNCE EVİN TERASINDA OTURMUŞLAR

Bol bol sigara içip çerez yemişler

OLAY yerine gelen jandarma ve polis ekiplerinin yaptığı incelemenin ardından dört kardeşin cesetleri Kahramanmaraş Devlet Hastanesi morguna konuldu. Evde yapılan incelemede kardeşlerin evin ön kısmındaki terasta oturdukları, alkolsüz içecek içip çerez yedikleri ve çok miktarda sigara içtikleri dikkat çekti. Terasta ayrıca yere düşen sigara paketleri ile kırık soda şişeleri görüldü. Evin içinin de dağınık olduğu gözden kaçmadı. Bağ evinin önünde park edilmiş, Beraris’e ait otomobilin içinde de yiyecek içecek artıkları bulunduğu görüldü.




HABER

Anneleriyle ‘sizli-bizli’ konuşurlardı
Milliyet 25 Nisan 2011
Şükran Pakkan

Raden, Beraris, Rulin ve Sajen Sağocak kardeşlerin akrabalarıyla konuşuyoruz. Bir aile yakını, annelerinin sevgisinin çocuklara ağır geldiğini belirterek “Öyle bağlandılar ki, dünyanın geri kalanını göremediler. Akıllarınca da annelerine gittiler” dedi

Çocuklar annelerini ne kadar sever? Peki ya bir anne çocuklarını? Bu bağ, bu sevgi ne zaman çok gelir, nasıl olur da can yakar, ne olur da anneni sevdiğin için ölürsün? Ya da öyle sanırız? Ve annemize gerçekten nasıl kavuşuruz?

Kahramanmaraş’ı konuşuyoruz. Bir bağ evinin dört ayrı köşesinde hayatına kıyan dört kardeşi konuşuyoruz. Efsaneler duyuyoruz; “Tarikat” diyorlar, “Şamanist inanışa sahiplerdi” diyorlar, “zaten asosyallerdi arkadaşları bile yoktu” diyorlar. Konuşuyoruz ama “neden”leri sormayı unutuyoruz... Bir aile yakını “depresyon sorgulamasına” kalkışan bendeniz gazeteciye şöyle diyor:

“Bak kızım, bu sevgi bu çocuklara fazla geldi. Bu sevgiye öyle bir bağlandılar ki, dünyanın geri kalanını göremediler. Akıllarınca da annelerine gittiler. Bunu bizim anlamamıza imkan yok. Biz bir başkasının aşkını nasıl tarif edelim, çektikleri acıdan ölümü seçmelerine nasıl bir ad verelim?”

Zararsız, sessiz...

Kahramanmaş’ta geçtiğimiz günlerde canlarına kıyarak, ölen anneleri Neyran Sağocak’ın peşinden giden kardeşler Raden, Beraris, Rulin ve Sajen’in “nedeni” peşindeyiz.

Her şey, astıma bağlı nefes darlığı şikâayeti sonucu fenalaşan anne Neyran Sağocak’ın tedavi için İstanbul’a götürülmesi ve çocuklarının da peşinden gitmesiyle başlamış. Hastalık sürecinde annelerinin başından bir an olsun ayrılmayan kardeşler, anneleri daha sağken etraftaki akrabalara “Biz annem olmadan yaşayamayız” diyorlarmış.
Aile yakını Servet Çuhadar’ın anlattıklarına göre, hastanede beklerken kardeşlerin hiçbiri tam bir hafta boyunca ağzına yemek koymadı.
Annenin ölümünden sonra birkaç kez intihara kalkışan kardeşler, babanın zorlamasıyla psikolojik destek de almış ama nafile...

‘Babam ödeyecek deyip gitti’

Ailenin hikayesini araştırmaya baba Necdet Sağocak’ın Abdülhamithan Mahallesi’ndeki eviyle başlıyoruz. Ev sessiz; dış dünya ile tüm bağlantıları kesilmişçesine. Kapı zilini çalanlara yanıt verilmiyor, evin bütün perdeleri sımsıkı kapalı. Komşuları ise ağızbirliği etmişçesine, ailenin “zararsız”, ancak “sessiz” olduğunu vurguluyor.

Mahalle muhtarı bakkal Ali Fıstık’a göre de son derece kibar, az konuşan kardeşler markete sigara kola ve ekmek almak için uğrar ya da telefonla sipariş verirdi. Yaklaşık 15 yıldır aynı marketten alışveriş yapmalarına rağmen selamlaşmanın ötesinde bir sohbette bulunmadıklarını söyleyen Fıstık, “Mahalle okulunda okudular, bir tane arkadaşları olmadı. Kimseye zararları olmadığı için dikkat de çekmezlerdi. İntiharlarından iki gün önce gelen en küçük kız çocukları ‘borcumuz ne kadar?’ diye sordu. ‘Yarın babam gelip ödeyecek’ diyerek gitti. Son görüşüm o oldu” diyor.

Aileye ait evde taziye ziyareti kabul edilmiyor. Aile hem kendilerine yoğun ilgi gösteren basın mensuplarının ilgisinden korunmak, hem de babayı acıdan uzaklaştırabilmek üzere belediyeye ait Taziye Evi’nde ziyaretçi kabul ediyor.

Taziye Evi’nde ilk kez Milliyet’e konuşan birinci dereceden aile üyeleri ve yakın aile dostları Sağocak ailesi hakkında çıkan “Şamanist”, “ateist”, “hasta” gibi iddialara oldukça kızgın. Ailenin hikayesini amca oğlu Nevzat Sağocak, teyze oğlu inşaat mühendisi Yaşar Balık, kardeşlerin kuzeni mühendis Mihriban Sağocak, aile dostu işadamı Servet Cünadar ve diğer akrabalar bazen öfkelenerek, bazen dertlenerek anlattı.

Anlatılanlara göre, Sağocaklar, Maraş’ın tanınmış ailelerinden. Dedeleri Aile Rıza Sağocak da Cumhuriyet döneminin ilk ziraatçilerinden ve adını “Dama üstadı” olarak duyurmuş bir dahi. Bu yüzden ailede dama, briç gibi oyunlar çok yaygın.

Sokrates gibi adam

Zamanının çoğunu briç klübünde geçiren, çocuklarıyla briç dereceleri olan Nevzat Sağocak da Kahramanmaraş’ın tanınmış avukatlarından. Kendisi için “Her konuda fikri sorulan, sağcının solcusunun danışmak için kapısını çaldığı, Sokrates gibi adam” gibi nitelendirmelerinde bulunuyorlar.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Sağocak’ın, 1970’lerin başında Maraş’ta da tanınmış bir avukatken, İstanbul’da baktığı boşanma davasıyla kaderi değişiyor. Boşanma davasının tarafı, geçtiğimiz günlerde kaybettiği heykeltraş eşi Neyran. Bu süreçte birbirine aşık olan çift, ayrılamayacaklarını anlıyor ve Neyran Sağocak’ın ilk eşinden olan iki kız bebekle Maraş’a dönüyorlar.

Put yapıyor diyorlardı

Ancak “gerçek bir İstanbul hanımefendisi” olarak anılan Neyran Sağocak, Maraş’taki yaşama uyum sağlayamıyor. Bir aile üyesinin “Heykel yapıyorum diyordu, arkasından put yapıyor diyorlardı” sözleriyle açıkladığı durum, genç kadının önce içine kapanmasına, sonra da çocuklarına sığınmasına neden olmuş. Çocuklarına gösterdiği aşırı ilgi ve sevgi karşılığını da bulmuş, çocuklar bir anlamda anneyi güneş, kendilerini gezegen sanıp, yörüngeden hiç ayrılmamışlar.

Söylenenlere göre, aile yıllar içinde giderek içe kapanmış, zaten yaşadıkları muhitte komşuluk yapabilecekleri kimse yokmuş. Okumaya çok düşkün, felsefe, tarih ve sanata aşırı ilgili bu aile, çok sınırlı sayıda aile dostu ve akraba ile görüşürmüş.

Hepsi iyi eğitimli

Anlatılanlara göre, kardeşlerin içine kapanmasına anneye olan bağlılıkları kadar, isimleri de neden. Mitolojik olduğu söylenen, ancak öz Türkçe hecelerin anlamlı birlikteliklerinden oluşan isimleri kardeşlere ağır geldi, açıklamaktan yorgun düştüler ve isimlerinin ağırlığı altında kaldılar.
“Temiz kalp” anlamındaki Beraris, KKTC’deki Yakın Doğu Üniversitesi’nde bilgisayar ve elektronik eğitimi gördü ancak ilk yılında bıraktı. Eski Mısır’da adalet tanrısının adını taşıyan Raden, İngiltere’de iktisat okudu, İstanbul Beykoz’da askerliğini yapıyordu. “Değişim” demek olan Rulin ise Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde muhasebe eğitimi alıyordu, hayali resim okumaktı. Sodaylarının ilk hecesi ve gen kelimesinden bir araya gelen Sajen ise Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Kaynaşlı Meslek Yüksek Okulu’nda bina tasarımı bölümü öğrencisiydi.

Kötülükten korkuyorlardı

Nevzat Sağocak şöyle diyor: “İsimleri dikkat çekiciydi, entelektüel düzeyi çok yüksek, hele Kahramanmaraş için fazla yüksek bir aileydi. Kendilerine steril, izole bir yaşam seçtiler. Anne ve çocuklar dışarıdan bir kötülük görmekten korkuyordu. O yüzden kendi içlerinde kalmak istiyorlardı. Ailede gördükleri sevgiyi dış dünyada bulamayınca iyice annelerine yöneldiler. Necdet abimiz bile çocuklarla annelerinin arasına giremediğini söylerdi. Anne çok korumacı, çok dominant bir karakterdi. Neyran da İstanbul’dan getirdiği dinamikler ile Maraş şartlarına uyum sağlayamadı. Biz de çok sık ziyaret edemezdik. Her çağırmaya da gelmezdi. Ama uyumlu bir aile birliktelikleri vardı. Abim eve birgün bile çiçek almadan gitmezdi.”

Ailenin ev sevdiği hobi, sanat faaliyetleri. Kardeşler de anneleri gibi resim ve heykel ile ilgileniyordu. Aynı zamanda ateist değillermiş, bilakis İslam şartlarına da uzak bir aile değilmiş, Necdet Sağocak’ın 30 gün oruç tuttuğu, dinine bağlı bir Müslüman olduğu söylenenler arasında.
Anne ile çocuklar arasında “sizli bizli” hitap da detaylar arasında. Ancak kimse hastalık sayılabilecek bir aşırılık görmediklerini anatıyor.

Yamyamlar anlamıyor

Baba Sağocak’ın en yakın arkadaşlarından, akraba Yaşar Balık ise ailece görüştüklerini ve çocukların anneye aşırı düşkün olmasının bir hastalık olarak görülmemesi gerektiğini söylüyor. Balık, “Maraşta kaç kişi briç ve satranç oynar? Ev gezmeleri sınırlıydı, çocuklar çok birikimliydi, biri ingiltere’de okudu, söylendiği gibi olsa oralarda nasıl gidip kalacak? İsimleri çok yadırganırdı. Fransız zannederlermiş. Sanatçı ruhla büyüyen, felsefeye, Mevlana’ya meraklı çocuklardı. Ama buradaki bazı yamyamlar bu aileyi anlamıyor” diyor. 

Kuyudan çektikleri su miktarını not etmişler
Kahramanmaraş merkeze yaklaşık yarım saatlik uzaklıkta bulunan intiharların gerçekleştiği, Dereli köyü, Alıçseki mevkiinde bulunan aileye ait bağevine girdik. İki katlı evin bahçesi bakımlı ve yemyeşil... Geniş bir varendası bulunan ve dışarıdan oldukça bakımlı görünen evin içi ise dışının aksine son derece dağınık.

Çok az eşyanın bulunduğu evin giriş katında bir masa ve bir çekyat var. Bu katta aynı zamanda açık bir mutfak var. İntihar gününden kaldığı belli olan açılmış bisküvi paketleri, yarım kalmış puding kaseleri, şişeler, yerde bir su ısıtıcısı, eşi görünürde olmayan ayakkabılar, çöpler arasında iki boş viski şişesiyle, bira kutuları ve cipsler dikkat çekiyor.

Bu arada, bu katta çocukların kendi el yazılarıyla not tutukları bazı kağıtlar da var. KKuyudan çekilen günlük su miktarları litre olarak düzenli bir şekilde not edilmiş. Mutfakta ne bir ocak, ne düzenli bir kapkacak göze çarpıyor.

Açık salonun bir köşesinde düzenli sulandığı belli, saksılar içerisinde çiçekler, bir diğer köşede kurutulmuş biberler, çekyatın üzerindeki erkek giysileri kapı girişinde eskimiş ayakkabılar, mutfak lavabosunda kirli bulaşıklar, yerlerde karton bardaklar dikkat ve boş iki viski şişesi...
Üst kata ise ahşap merdivenlerden çıkılıyor. Odalar küçük, adım atıldığında dahi ses çıkaran parkelerle kaplı. Odaların birinde yataktane hissi verircesine yan yana ikişer olmak üzere dört yatak var. Diğer odalar ise boş. 





HABER-YORUM

'Ana tanrıça' ölüme çağırdı
Burcu BULUT
Akşam 27 Nisan 2011

Kahramanmaraş'ta Beraris, Raden, Rulin ve Sajen Sağocak kardeşlerin Türkiye'yi sarsan toplu intiharına Psikiyatrist Murat Kemaloğlu'ndan çarpıcı yorum: Ailede çok tanrılı mitolojiye bir ilgi var. Belli ki ana tanrıça mitolojisi yaşanmış bu vakada. Anne ölünce onunla olmak için canlarına kıymışlar

Psikiyatrist Murat Kemaloğlu, Kahramanmaraş'ta yaşanan olayı 'dörtlü delilik' olarak nitelendi. Kemaloğlu sorularımızı yanıtladı: 

- Kahramanmaraş'taki dört gencin intiharını ilk duyduğunuzda bir psikiyatrist olarak ne düşündünüz? 
Son yıllarda uç bir psikolojik ruhsal durum olarak kadın cinayetleri görüyoruz. Her gün gazete ve televizyonlarda bir kadının orada burada vahşi bir şekilde kocası tarafından öldürüldüğünü duyuyoruz. Bir süre önce çocuklar annelerini öldürüyordu. Hatta biri de Tıp Fakültesi'nden arkadaşımdı. Hukuk fakültesinde okuyan kızı tarafından öldürüldü. Bir sürü genç annesini öldürdü o dönemde. Uzun zamandır bu haberleri duydukça bu uç psikolojik durumun tam zıddına dönüşerek kadınların erkekleri öldürmeye başlayacağını düşünüyordum. Fakat yanılmışım.

- Ne oldu peki?

Kadın uğruna ölündü. Kahramanmaraş'taki olay, tokat gibi çarptı yüzümüze. Burada enantiodromia (kutupluluk) var. Her gün öldürülen kadınlar yerine bir kadın için hayatını feda eden dört genç. Yaşanan psikolojik durumun yön değiştireceğini ve benzer olayların cereyan edeceğini biliyordum. Nasıl ki kadın cinayetleri bitmedi aynı şekilde bir kadın için hayatından vazgeçen bedenlerin haberlerini de okumaya devam edeceğiz.

BU OLAY 'DÖRTLÜ DELİLİK'

- Bildiğiniz benzer bir vaka var mı?

Ankaralı bir aileden bahsetmek istiyorum. Kışın soğuğunda üç kız kardeş ve anneleri balkonda yaşıyorlardı. Çünkü evlerinde zehirli gaz olduğunu düşünüyorlardı. Canlarını bu şekilde kurtarmaya çalışıyorlardı. Sonra komşularının şikayetleri üzerine psikiyatri kliniğine götürüldüler. İşte bu ve benzeri vakalar için kullandığımız tabir 'dörtlü delilik'tir (Folie a quatr.) Dörtlü delilikte grubu aktif olarak delirten biri vardır. Diğerlerini kendi sanrı sistemine sokar ve ona göre eyleme dökmeler başlar. Kahramanmaraş'taki ailede de görülen bu bence. Sanrı sistemi (kişinin var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması halüsinasyon) beraberinde izolasyonu getirir. 
- Sanrı sistemi derken neyi kastediyorsunuz?
Mesela anne hastayken başucunda bulunan dört çocuğuna 'benimle birlikte siz de gelin oraları bu dünyadan çok daha güzeldir' diye mesaj verebilir. Yani öteki dünyanın bu dünyadan çok daha güzel olduğunu bu dünyada vakit kaybetmemeyi düşünmüş olabilirler. Ve böyle bir sanrı sistemi geliştirilmiş olabilirler. Taşrada insanların komşuluk ilişkileri daha kuvvetli olur. Ama bence bu ailenin başka insanlarla ilgili de ortak sanrıları vardı. 'Bütün kasaba bize düşman' diye düşünmüş olabilirler.

GÖBEK BAĞLARI KOPMAMIŞ 

Bir psikiyatrist olarak düşüncem anne ile birlikte bu ailenin ortak bir sanrı sisteminin olduğu ve bu sanrı sistemine uygun olarak hareket ettikleri yönünde. Burada annenin çok sevilmesinden ziyade annenin gittiği yere gitmek istemek, onunla özdeşleşmek, onunla yaşanan simbiyotik ilişki (birbirine bağımlı olma hali) önemli. Anne ile bu dört kardeşin simbiyotik bir ilişkisi büyük olasılıkla vardı. Yani anneden göbek bağlarını kesmemişlerdi ve onunla birlikte sanrı içinde yaşıyorlardı.

- Çocuklara verilen isimler oldukça ilginç.
Ailede çok tanrılı dinlere bir ilgi var demek ki. Çok tanrılı dinlerde ana tanrıça mitolojilerine bakacak olursak ana tanrıçanın hem doğuran, besleyen, büyüten, bereket veren bir yanı vardır hem de yiyip yok eden, yutan bir yanı vardır. 
- Çok tanrılı dinler aileyi nasıl etkilemiş?
Bu dört çocuk annelerini tanrıça olarak görüyorlardı ve onun ölümsüz olduğunu düşünüyorlardı. Annelerinin öldüğünü görünce onunla birlikte olmak için kendi canlarına kıydılar. Ama burada anneyi sevmek değil anneyi tanrıça gibi görüp ona tapmak durumu söz konusu. Ana tanrıçanın da hem sevgilisi hem de oğlu olan Aphrodite-Adonis gibi mitolojik karakterler genç yaşta ölürler ve çiçek olurlar. Onlar da aynı şekilde ruhsal anlamda o mitolojinin içinde yaşıyorlar ve o süreci tamamlıyorlar. Eğer siz kendinizi çok tanrılı mitolojilerin içinde bulursanız ve gerçek anlamda yaşamaya başlarsanız o zaman mitolojinin içindeki trajik öğeyi kader olarak belleme olasılığınız var. 
Belli ki ana tanrıça mitolojisi yaşanmış bu vakada!

- Çocukların intiharı için 'anneye olan aşırı sevgi' şeklinde bir açıklama yapıldı. Gerçekten de anneye olan aşırı düşkünlük bir çocuğu intihara sürükler mi?

Herkes annesine bağlıdır, herkes annesini sever. Bu açıklama insanları 'annemizi kaybettiğimizde biz de böyle mi yapacağız' diye korkutmaktan başka bir şey değil. Bu tür yanlış bilgiler verilerek toplumda gerçek anlaşılmaz hale getiriliyor.

- Çocuklar üniversiteye gitmişler. Ama okulun sosyalleşmeleri, normal bir birey haline gelmeleri yönünde hiçbir etkisi olmamış...
Herkesi düşman olarak gördükleri için içlerine kapanıyorlar çünkü çabuk yaralanıyorlar, örseleniyorlar ve yeni ilişkilere açık olamıyorlar. Bunlar paranoit psikozlarda sıkça görülen vakalardır.

PATOLOJİK MATEM REAKSİYONU

- Yine Kahramanmaraş'ta dört kız kardeş baraj gölüne atlayıp intihar etmişti. Tıpkı bu intihardaki gibi üzerlerinde siyah kıyafetler vardı...
Siyah matemi sembolize eder. İlk defa sevdiğiniz birini kaybettiyseniz ilk tepki matemi reddetmedir. Öldüğü reddedilir sonra protesto edilir. 'Neden o öldü de ben ölmedim' ya da 'başkası ölmedi' gibi... Daha sonra yas ve sonra da özdeşleşme yaşanır. Ölen kişinin ruhuyla özdeşleşirsiniz o sizin ruhunuzda yaşar ve matemden çıkarsınız. Eğer bu matem safhalarından birinde takınılıp kalınırsa 'patolojik matem reaksiyonu' dediğimiz durum ortaya çıkar. Burada da bu olabilir, giydikleri siyah kıyafetler de matemi sembolize ediyor olabilir.

YAKA PAÇA AYRI KLİNİKLERE YATIRILMALIYDI

- Baba, ilk intihar girişiminden sonra bir psikologdan tavsiye alıyor. Psikolog da içeceklere sürekli olarak sakinleştirici atmasını öneriyor. Çocuklar uyurgezer bir hayat yaşıyorlar. Bu doğru bir yaklaşım olmuş mu?

Eskiden insanlar alınır hastaneye yatırılır, tedavi edilirlerdi, ama şimdi bu 'hasta haklarına aykırı' gerekçesiyle yapılmıyor ve birçok hasta kendi kaderine terk ediliyor. Ama bu dört kardeşin birbirinden ayrılması ve ilk intihar girişiminden sonra bu gençlerin yaka paça alınıp ayrı kliniklerde tedavi görmeleri gerekirdi. Perşembenin geleceği çarşambadan belli değil mi? Bu dört genç 'biz gideceğiz' demişler, ama maalesef kaderlerine terk edilmişler. Burada ağır bir paranoit bozukluk söz konusu. Bunu kabul etmek lazım. Ama bu noktaya gelinmeden çözüm bulunabilirdi belki. Bu insanlar spirituel boşluğa neden düşmüşler, niye hayatı daha anlamlı ve daha mutlu yaşamanın yollarını aramamışlar.

TÜRKİYE PSİKOTERAPİSİZ KALMIŞ BİR ÜLKE

- Sosyal yapımızda çözülmeler yaşandığını söyleyebilir miyiz?
Türkiye'de yeni sosyal oluşumlar var ama kendi başlarına kalmış, terk edilmiş yardım elinin uzatılmadığı bir sürü insan olduğu gerçeğini de yadsıyamayız. Burada dikkat edilmesi gereken nokta psikopatik davranışların neden bu kadar attığı. Bunu ciddi anlamda düşünmek lazım.

- Sizce neden arttı?
Psikoterapisiz kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Türkiye psikoterapisiz kalmış bir ülkedir. Sağlık Bakanlığı psikoterapiye para ödememektedir. Bunun sonucunda da psikopatların çoğaldığını görüyoruz. Psikopatlar birbirini yok edene kadar da bu tip haberleri okumaya devam edeceğiz.




Murat Kemaloğlu kimdir?

Murat Kemaloğlu 1957 yılında İzmir'de doğdu. Antalya Lisesi'ndeyken kazandığı AFS programından yararlanarak gittiği ABD Michigan'da liseyi bitirdi. 1980 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. 1984- 1989 yılları arasında Zürih Carl Gustav Jung Enstitüsü'nde analitik psikoterapiyi öğrendi. 1989 yılından kurduğu Antalya Ruhbilim Okulu'nda psikoterapi üzerine araştırma-geliştirme çalışmaları, tedavi ve eğitim uygulamaları yapmakta.