1917 yılında Konya'da doğdu. Mısır’a gitti ve El Ezher Üniversitesi’nde okudu. İslam Hukuku İhtisası yaptı. Fakültenin son senesinde Nuran Hanım’la tanıştı ve evlendi. Nuran Hanım’ın geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle, 1950 yılında tedavi için Türkiye’ye geldiler.
Cumhuriyet döneminde ilk kez Runyun’un El Ezher Üniversitesi diplomasının denkliği kabul edildi.
Askerliğini yaptıktan sonra Diyanet İşleri’nde müşavere heyeti Aza Müşavirliği’nde görev aldı. Ek görev olarak Ankara’da Hacı Bayram Veli Camii’nde hatiplik ve Ankara Müftü Vekilliği yaptı. Bir yandan da Ankara Radyosu’nda Dini ve Ahlaki Muhasebe programını hazırladı. 1954’e kadar Diyanet İşleri’nde aza olarak çalıştı. Açılan İmam Hatip okullarında öğrencilere yardımcı oldu.
1957’de milletvekili seçildi. 1960 darbesinden sonra hapishaneye gönderildi. 1963’te hapishaneden çıkınca ailesiyle Konya’ya döndü. İmam Hatip Yurdu'nda müdürlük yaparak geçimini sağladı.
Daha sonra arkadaşlarının isteğiyle İstanbul’a döndü. Şişli Camii’ne atandı. Ailesiyle caminin lojmanında kaldı.
Siyasi yasağı kalkınca da Yüksek İslam Enstitüsü’nde 1981 yılına kadar öğretim görevlisi olarak çalıştı. Birçok talebe yetiştirdi ve oradan emekli oldu. 1988 yılında parkinson hastalığından vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
Runyun’un eşi Nuran Hanım yaşadıklarını anlattı Zaman 24 Aralık 2012
Babası Menemen, eşi Yassıada mağduru
27 Mayıs darbesinin ardından yargılamaların yapıldığı Yassıada’da unutulmayan bir ezan okuma sahnesi vardır. Bu ezanın kahramanı ise milletvekili ve din alimi Mustafa Runyun’dur.
Yıllar sonra Runyun’un eşi Nuran Hanım (80), hem Menemen olaylarının mağduru kayınpederi Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’yi hem de eşi Mustafa Runyun’un yaşadıklarını Zaman’a anlattı. O günlerde çektikleri sıkıntıları çocuklarına belli etmemek için dik durmaya çalıştıklarını ifade etti. Kayınpederinin Medine’den teselli mektupları gönderdiğini aktaran Nuran Hanım, “‘Kızım hiç üzülme. Ravza-i Mutahhara’da her gün dua ediyorum. İnşallah bir şey olmayacak.’ diye yazardı. Mustafa Bey’in de Yassıada mektupları geliyordu arada. Ben de her gün yazıyordum ama vermiyorlardı.” dedi. Çocuklarını bir defasında Yassıada’ya götürdüğünü dile getiren Nuran Runyun, babasının durumunun eğitim hayatlarını olumsuz etkilediğini dile getirdi.
Şeyh Sait hadisesi ve Şapka Kanunu’ndan sonra yüzlerce insanın idam edildiği Anadolu, 1930 yılında Menemen Olayı’yla bir kez daha sarsılır. 1921-1927 yıllarında inkılaplara uymadığı gerekçesiyle birçok alim, idam sehpasına gönderilirken, 1930’da tarikatlar aleyhine yapılan propagandalar, basın yoluyla da hızla yayılır. Esad Erbili Hazretleri, Menemen Olayı’nda bir numaralı hedef olarak gösterilir ve kendi hastanede, oğlu idam sehpasında can verir. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi gibi Erbili Hazretleri’nin etrafına toplanmış insanlar da bu fırtınadan etkilenir.
18 yaşlarında Konya Müftüsü Yalvaçlı Ömer Vehbi Efendi’nin derslerine devam eden ve ondan icazet alan Ali Rıza Efendi, aynı dönem ismini çok duyduğu Esad Erbili Hazretleri’ni İstanbul’da sık sık ziyaret eder, ondan duyduklarını Konya’da aktarmaya başlar. Köylerden bile dinlemeye gelenler olur. Hocalıktan para almadığı için köyünde öğrendiği kaşıkçılık zanaatıyla geçimini sağlar.
Menemen Hadisesi’yle Esad Erbili Hazretleri’ne atılan iftiralardan sonra, Ali Rıza Efendi de onunla mektuplaştığı için tutuklanır. Bir süre hapiste yatar ama suç teşkil eden bir şey bulunamayınca serbest bırakılır. Ortalığın toz duman olduğunu ve İstiklâl Mahkemeleri dönemine geri dönüldüğünü fark edince “Bize burada hayat yok” diyerek ülkesini terk etmeye karar verir. 13 yaşındaki büyük oğlu Mustafa’yı da alarak kara yoluyla Medine’ye gider ve oraya yerleşir. Birkaç yıl sonra eşini ve diğer iki çocuğunu da getirir. Medine’nin en fakir dönemleri olduğu için büyük zorluklar yaşarlar. Su ihtiyaçlarını kuyulardan çaydanlıkla çekerek karşılarlar. Tek göz odada 5 kişi kalırlar. Ali Rıza Efendi, geçimini ise Konya’da öğrendiği kaşıkçılıkla sağlamaya başlar. Oğlu Mustafa’yla birlikte çöllerdeki bodur ağaçlardan yaptıkları kaşıkları boyayıp cilalayarak Hac mevsiminde satarlar. Bu sürede kendilerine en çok sorulan soru ise “Türkiye’de Müslüman kaldı mı?” olur. Kaşıkçı Ali Rıza Efendi, ülkesinin hasretiyle 50 yıl yaşadığı Medine’de 1969’da vefat eder ve buraya defnedilir.
Oğlu Mustafa Runyun ise eğitimi için Mısır’a gider. El Ezher Üniversitesi’ne girer. Fakültenin son senesinde babası müftü olan Nuran Hanım’la tanışır ve evlenir. Bu arada İslam Hukuku İhtisası yapar. Nuran Hanım’ın geçirdiği bir rahatsızlık sebebiyle 1950 yılında tedavi için Türkiye’ye gelirler. Yıllar sonra Türkiye’ye dönen Mustafa Runyun, Adana’dan girdiği ülkesinde ezanların tekrar yüksek sesle ve Arapça okunduğunu duyunca çok sevinir. Siyasi yapının biraz değiştiğini de anlayınca artık Türkiye’de kalıp ülkesine hizmet etmek ister. Cumhuriyet döneminde ilk kez Runyun’un El Ezher Üniversitesi diplomasının denkliği kabul edilir. Askerliğini yaptıktan sonra Diyanet İşleri’nde müşavere heyeti Aza Müşavirliği’nde görev alır. Ek görev olarak Ankara’da Hacı Bayram Veli Camii’nde hatiplik ve Ankara Müftü Vekilliği yapar. Bir yandan da Ankara Radyosu’nda Dini ve Ahlaki Muhasebe programını hazırlar. 1954’e kadar Diyanet İşleri’nde aza olarak çalışır. Açılan imam hatiplerde öğrencilere yardımcı olur.
Kapatılan camileri açtırdı
Radyodaki programlarıyla birlikte Konyalılar, Runyun’un Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’nin oğlu olduğunu öğrenince büyük teveccüh gösterir. Konyalılarla birlikte Demokrat Parti de, milletvekili adayı olmasını ister. Runyun, “Ben ülkeme başka türlü hizmet etmek istiyorum. Siyasete girmek istemiyorum.” dese de “Bundan mesulsün.” denilerek ikna edilir. Konya’daki 23 milletvekilinin hepsi Halk Partilidir. Halk Parti de Runyun’a teklif götürür fakat kabul etmez. 1954’te DP’den adaylığını koyar ve milletvekili seçilir. Halk Partili diğer vekiller de DP’ye geçer. Runyun Meclis’e girer fakat, ‘din alimi’ diye Cumhurbaşkanı Celal Bayar vekilliğini veto eder. Konya’dan Adnan Menderes’in yanına giden heyetler “Bizim seçtiğimiz vekil nasıl veto edilir?” diye tepki gösterince Menderes, “İstifasını versin, 1957’de tekrar adaylığını koysun.” der. 1957’de iknalar sonucu tekrar adaylığını koyan Runyun, büyük bir destekle tekrar seçilir ve Konya’da hizmetlerine başlar. İlk olarak şehirde kapatılan ya da müzeye çevrilen camileri açtırmak için uğraşır ve muvaffak olur. Hizmetlerine devam ederken 1960 darbesi yaşanır ve hapishaneye gönderilir. Eşi ve üç çocuğu ortada kalır.
Mustafa Runyun, Yassıada’da davaları görülürken okuduğu ezanla hafızalara kazınır. Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’ya idam kararının verileceği günün sabahı bütün vekiller çok gergindir. Din adamı yönü olduğu için vekilleri teselli etmek de Runyun’a düşer. O gün Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Zindan Duvarları’ kitabı ve Ali Ulvi Kurucu’nun anılarında geçen meşhur olayı gerçekleştirir. Gergin atmosferi yumuşatmak ve tutuklu vekillerin gönlünü rahatlatmak için kaldığı koğuşun kapısındaki sürgüyü aralar ve gür sesiyle ezan okur. Komutanların hatta dışarıdaki insanların bile duyduğu ezan sesi bir süreliğine Yassıada’yı sessizliğe gömer. Davalardan sonra vazifeden men ve siyasi yasak alır. Kayseri Cezaevi’ne gönderilir.
Kayınpederimin Medine’den yazdığı teselli mektupları bizi ayakta tuttu
Mustafa Runyun’un eşi Nuran Runyun (80), o günlerde çektikleri sıkıntıları çocuklarına belli etmemek için dik durmaya çalıştıklarını anlatıyor. Kayınpederi Kaşıkçı Ali Rıza Efendi’nin Medine’den teselli mektupları gönderdiğini aktaran Nuran Hanım, “Kayınpederim ‘Kızım hiç üzülme. Ben burada Ravza-i Mutahhara’da her gün dua ediyorum. İnşallah bir şey olmayacak.’ diye yazardı. Mustafa Bey’in de Yassıada mektupları geliyordu arada. Ben de her gün yazıyordum ama vermiyorlardı.” diyor.
Çocuklarını bir defasında Yassıada’ya götürdüğünü dile getiren Runyun, çocuklarının yaşadığı sıkıntıyı şöyle anlatıyor: “Büyük oğlum 9 yaşındaydı ve çok etkilendi ortamdan. Babasının durumu daha sonra eğitim hayatını da etkiledi. Bir gün okul müdürü beni çağırdı. ‘Bu çocuk derslere hiç kendini vermiyor, çalışmıyor. Bu okuldan alın başka bir okula verin.’ dedi. Çok üzüldüm. Bir hoca tutup ders çalıştırdım, başka okula aldım ama çok bocaladı. Babası çıktıktan sonra eğitimiyle yakından ilgilendi. O zaman biraz topladı kendini.”
Mustafa Runyun, 1963’te hapishaneden çıkınca ailesiyle Konya’ya döner ve çevresinin desteğiyle imam hatip yurdunda müdürlük yaparak geçimini temin eder. Daha sonra arkadaşlarının isteğiyle İstanbul’a döner. Diyanet’ten baş imamlık ve hatiplik kadrosu çıkarılarak Şişli Camii’ne atanır. Ailesiyle caminin lojmanında kalır. Siyasi yasağı kalkınca da Yüksek İslam Enstitüsü’nde 1981 yılına kadar öğretim görevlisi olarak çalışır. Birçok talebe yetiştirir ve oradan emekli olur. 1988’de parkinson hastalığından vefat eder.