Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Mustafa Ahmet Türkavi

Türk Kökenli Etiyopyalı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler

Mustafa Ahmet Türkavi
Türk Kökenli Etiyopyalı

Harar, Etiyopya'nın bir şehri. Harar'da Türk kökenli aileler yaşamakta. Burada yaşayan Türk kökenlilerin çoğunun dedesi asker, memur ya da tüccar. Bu insanlardan bazıları burada evlenip çoluk çocuk sahibi oldu. Bu şekilde yüzlerce aile oluştu.

Türk kökenli aileler, Osmanlı idaresinin hüküm sürdüğü 1874-1885 yılları arasında Harar’a gelenlerin torunları.

Mustafa Ahmet Türkavi, Etiyopyalı Türklerden biri.

Babası Hacı Ömer’in Türk olmasından dolayı kendisine Mustafa Ahmet Türkavi dendi. Annesi Ayşe Hanım Hararlı. Çiftin dört çocukları oldu. Üçü kız biri de Türkavi.

Babası, Türkavi'nin doğumundan bir süre sonra vefat etti. 

Aileye mensup Ömer Türki lakabıyla tanınan bir kişinin daha var.




HAKKINDA YAZILANLAR

Orda Türkler var Harar'da 
Kadir Dikbaş
Aksiyon Sayı: 730 - 01.12.2008

Harar, bin yıllık geçmişe sahip tarih, kültür ve ilim merkezi. Burada Osmanlı bakiyesi çok sayıda Türk kökenli aile de yaşıyor. Fakat ne Türkiye’nin onlardan ne de onların Türkiye’den haberi var.

Harar şehri, Etiyopya’nın 11 eyaletinden biri olan Harar’ın başkenti. 125 bin dolayında nüfusu olan kent, ülkenin doğusunda Addis Ababa’ya yaklaşık 530 km uzaklıkta, Cibuti ve Somali’ye yakın bir konumda. Addis Ababa ile Harar arasında uçakla ulaşım yok. Kara yoluyla gidilebiliyor ya da Dire Dawa’ya kadar hava yoluyla gidip oradan 75 km kadar yol katetmek gerekiyor. 

Harar, Etiyopya’nın kent anlamında ilk medeniyet merkezlerinden biri olarak kabul ediliyor. Köklü bir geçmişe sahip kentin 1000. yıl kutlamaları yakın zamanda yapılmış. İslam dünyası için büyük önem taşıyan ve bazılarınca “İslam’ın dördüncü kutsal kenti” olarak da adlandırılan şehirde 100’e yakın cami ve bir o kadar da türbe bulunduğu belirtiliyor. Camilerden üçünün yapım tarihi 10. yüzyıla kadar uzanıyor. Şehir, uzun yıllar ticaret, ilim, kültür merkezi ve dinî merkez olmuş. Müslüman kent halkının Türklerle ilişkileri ise çok eskilere dayanıyor. İlk temas 1517 yılında Mısır’ın alınmasını takip eden yıllarda kurulmuş. 1874 yılında da Hidiv İsmail Paşa’nın bölgeyi almasıyla Harar, Osmanlı idaresine katılmış.

Kentin etrafını yüksekliği 6 metreyi bulan surlar çeviriyor. Beyaz badanalı evleri, aralarındaki yeşil kubbeli cami ve türbeleri dikkati çekiyor. Ve tabii ki, bir de, kenar bölgelerdeki çadırlar ve barakalar. 

Şehir, asırlarca önemli bir ticaret merkezi olmuş, Etiyopya’nın iç kesimleriyle Kızıldeniz ve Hicaz arasında bir köprü vazifesi görmüş. Kahve, ipek, esans ve baharat buradan taşınmış Afrika içlerine. Farklı inançlardan insanlar ticaret için gelip gitmiş buraya. Bugünse ana geçiş güzergâhı olma özelliğini kaybettiğinden ticaret eskisi kadar güçlü değil. En önemli gelir kaynağı, tarım ve hayvancılık. 

Kahvesiyle ünlü Etiyopya’da değişik bölgelerde üretim yapılıyor. Harar da çok iyi kahve yetiştirilen yörelerden. Kahve içmenin ise diğer yerlerde olduğu gibi burada da ‘seremonik’ bir şekli var. Halk arasında gat çiğnemek oldukça yaygın. Hemen her yerde, evde, sokakta ve işte önlerine yeşil yapraklı gat bitkisini koyup sohbet eden insanlara rastlamak mümkün. 

Nüfusun yarıdan fazlası Müslüman olan Etiyopya’da bir yabancının hemen dikkatini çeken özelliklerden biri de, ister Hıristiyan ister Müslüman olsun, kadınların genelde başlarını örtmesi. Hıristiyanlar genelde beyaz rengi tercih ederken Müslümanlar farklı renklerde örtünüyor. Bu farklılık ve çeşitlilik, nüfusun tamamına yakınının Müslüman olduğu Harar’da görülmese de, başkent Addis Ababa’da hemen göze çarpıyor.

Harar’da uzun zamandır yapılan ve izlemek için bazı insanların binlerce km yol teptiği ilginç bir gösteri var. Dünyaca ünlü bu gösterinin aktörleri, yırtıcı sırtlan sürüsü ve onlarla dostluk kurmuş bir baba ile oğul. “Sırtlan Adam” olarak tanınan baba Mulugeta Wolde Meryem, bazen de oğlu, akşam karanlığı çökerken bazı sesler çıkararak sırtlanları dağdan evinin önüne çağırıyor ve ağzına aldığı küçük çubukla onlara et verip besliyor. Aslında bu gösterinin kökeninde, bir Harar geleneği yatıyor. Hayvanları, vahşi sırtlanları bile aç bırakmama geleneği. 

Harar, göç veren bir kent. Başkent Addis Ababa yanında dünyanın dört bir yanına gidenler var. ABD, Kanada ve Avustralya’ya çok sayıda ailenin göç ettiği söyleniyor. Fakirlik, açlık, susuzluk ve sağlık sorunları burada da söz konusu. Bu sıkıntıların en büyük mağdurları ise şüphesiz ki, iyi beslenemeyen, doğru dürüst eğitim alamayan ve zor şartlarda yaşamak zorunda kalan çocuklar.

Başkent Addis Ababa’da olduğu gibi Harar’da da Türkiye’nin kredisi çok yüksek. Bilhassa son dönemde gerçekleşen üst düzey ziyaretler, gerek devlet gerekse sivil toplum örgütlerinin yardımları, yapılan yatırımlar, geliştirilen projeler ve Kurban Bayramlarında kesilen kurbanlar çok müspet izler bırakmış. Tarihten gelen bir sempati zaten mevcut. Osmanlı’nın son dönemlerinde bile sömürgecilikle mücadelede Etiyopya’ya verdiği destek ve Türkiye’den giden Vehip Paşa’nın 1936’da İtalyan’lara karşı yapılan savaşta Habeş ordularından birinin başında olması, hâlâ hafızalarda.

Harar sokaklarında yürürken rengimizle, gürünüşümüzle hemen herkesin dikkatini çekiyoruz. Türkiye’den olduğumuzu öğrenenler etrafımızı çeviriyor. Kimisi, Kurban Bayramı’nda buraya gelip kurban kesen Türklerden bahsediyor, kimisi televizyonda gördüğü Galatasaray veya Fenerbahçe’den. Kendisi fakir, gönlü zengin bu insanlarda şaşırtan bir Türkiye ilgisi ve sevgisi var. Türkiye ile pek irtibatları yok, bilgileri de sınırlı ama kalplerindeki sevgi aksine çok büyük.

Harar’ı Türkiye için önemli ve ilginç kılan, buradaki Türk kökenli insanlar. Ve ne yazık ki, pek çok insanın bundan haberi yok. Burada yaşayan ve Türk olduğunu söyleyenlerin çoğunun babası veya dedesi ya asker ya tüccar. Osmanlı idaresi yıllarında gelen bu insanlardan bazıları burada evlenip çoluk çocuk sahibi olmuş. Bu şekilde oluşmuş onlarca, hatta yüzlerce aile olduğundan bahsediliyor.

Abdullahi Ali Şerif isminde bir tarih ve kültür âşığı ile tanışıyoruz. Asıl mesleği muhasebecilik ama yıllar önce eski eser toplamaya başlamış. Bir müddet sonra topladığı eşyaları ve eserleri ev almaz olmuş. Şu an hükûmet, 500 yıllık geçmişe sahip Harar Çarşısı’nda tarihî bir evi ona müze olarak tahsis etmiş. Yeni açtığı özel Sherif Harar City Museum’da, madenî paralardan Osmanlı dönemine ait kitap ciltleme aletine kadar çok sayıda kıymetli eser bulunuyor. Yaşadığı ev de âdeta bir müze. Paha biçilmez el yazması eserlerle dolu. Bazı eserleri açıp gösteriyor, “Osmanlı döneminden kalma aletle kendi ellerimle ciltledim” diye.

Abdullahi Ali Şerif, Harar’ı ve tarihini en iyi bilenlerden biri. Harar’da çok sayıda Türk kökenli aile olduğunu o da teyit ediyor. Ali Şerif, “Osmanlı’nın Harar’a gelişi, dönemin Harar Sultanı’nın halka karşı baskılarının artması sebebiyledir. Halkın yardım istemesi üzerine Osmanlı asker gönderdi. Burada 11 yıl kaldılar. Arazileri düzenlediler, tarımı öğrettiler, sağlık eğitimi verdiler, okullar açtılar.” diyor. 

“ARAŞTIRMACILARA ARŞİVLERİMİZİ AÇARIZ”

Harar Belediye Başkanı Ato Arif Muhammed de, Türklerle köklü bir ilişkiye sahip olduklarını belirterek, burada kalan bazı insanların da bu ilişkinin önemli bir parçası olduğunu vurguluyor. Muhammed, “Harar’da Türk kökenli kaç aile olduğu konusunda kesin bir şey söyleyemem. Ama Türklerin geliş tarihi belli. Devlet olarak arşivlerimizde bilgiler var fakat Arapça. Belgelerin detayını bilmiyoruz. Eğer araştırma için Türkiye’den gelen olursa arşivleri açarız, yardımcı oluruz. Köklü ilişkilerimiz var, bu açığa çıkarılmış olur.” diyor.

Harar’da 100 civarında tarihî camiden bahsedildiğini, çok sayıda Türk- Arap eserinin bulunduğunu belirten Başkan Arif Muhammed söyle devam ediyor: “Harar, Doğu Etiyopya’nın en fazla turist alan bölgelerinden. 2006 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girdi. Ayrıca UNESCO’nun Barış ve Hoşgörü ödülünü aldık. “

Net bilgiler arşivlerde olmakla birlikte, hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği gerçek, bugün burada yaşayan Türk kökenli ailelerin, son Osmanlı idaresinin hüküm sürdüğü 1874-1885 yılları arasında Harar’a gelmiş ve burada evlenmiş asker, memur ya da tüccarların torunları olduğu.

Maalesef, Osmanlı’nın yıkılışının ardından ilişkiler kopmuş, Türkiye’den uzak düşmeleri, ulaşım ve haberleşme imkânlarının sınırlı oluşu, Anadolu ile bağlantıyı koparmış. Evde anne Türkçe bilmediği için yetişen çocukların çoğu Türkçeyi öğrenememiş, öğrenenler sonraki nesillere aktaramamış. Bu yüzden bildikleri ve anlattıkları tek şey dedelerinin Anadolu’dan geldiği, Osmanlı askeri ya da tüccarı olduğu. Ellerinde ne bir belge ne bir kayıt var. “Kayıp Türkler” sözü çok kullanılır ama herhalde bu sözü en fazla hak edenler, Hararlı Türkler.

Çarşıyı gezerken Osmanlı döneminde açıldığını öğrendiğimiz Zafer Kapısı önünde bir Hararlıyla tanışıyoruz. Adı Ramazan. Önce simasına bakarak Türkiye’den birisi sanıp Türkçe konuşuyoruz ancak İngilizce cevap veriyor. Türkiye’den olduğumuzu öğrendiğinde “Bizim dedemiz de Türkiye’den gelmişti.” deyip anlatmaya başlıyor. Ardından bizi dükkânına götürüyor. İşi elektronik cihaz tamirciliği. Oradan da çıkıp, darlığıyla tanınan ve bazı noktalarda iki insanın yan yana zor geçtiği Harar sokaklarından geçerek evlerine varıyoruz. Küçük bir avlu içindeki iki katlı ev, dış görünüşüyle Anadolu’daki ahşap evlerin bir kopyası sanki. Ama alt kattan içeriye girdiğimizde o meşhur Harar evlerinden biriyle karşılaşıyoruz. Mustafa Bey, 96 yaşına rağmen üst kattan inip bizi aşağıda karşılıyor. “Sizler bu kapıdan giren ilk Türk misafirlerimsiniz. İlk kez Türkiye’den birileri geliyor evimize.” diyor. Çocukları gibi o da Türkçe bilmiyor, Harar dilini konuşuyor, oğlunun yardımıyla anlaşıyoruz.

Mustafa Bey, babası Hacı Ömer’in Türk olmasından dolayı kendisine Mustafa Ahmet Türkavi dediklerini anlatıyor. Annesi Ayşe Hanım’sa Hararlıymış. Babasını hiç hatırlamıyor, doğumundan bir süre sonra vefat etmiş çünkü. Annesinden öğrendiği tek şey, babasının Türkiye’den geldiği ve burada evlenip burada vefat ettiği. Üç de kız kardeşi varmış fakat bir süre önce vefat etmişler. 

Ömer Türki lakabıyla tanınan bir kişinin daha olduğunu öğreniyoruz. Hayatta olan çocuklarına ulaşmaya çalıyoruz fakat mümkün olmuyor. 

‘TÜRK- ARAP EVLİLİKLERİ DAHA YAYGIN’

Harar’a yakın bir mesafede bulunan Dire Dawa kentinde de, Harar’dan göç etmiş bir başka aile ile görüşüyoruz. Tevduda İbrahim Hanım, eşi vefat ettiği için, oğullarıyla birlikte Nyala Hotel’i işletiyor. Anne tarafından Türk olduğunu söylüyor: “Dedemin adı Ali Hacı Yunus’tu. Türkiye’den gelmiş ama nerden olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey Türk olduğu.”

Babası İbrahim Bey, Yemen’den Harar’a göç etmiş bir Arap aileden. Bizi otelden alıp torunuyla birlikte evlerine götürüyor. Geniş ve gösterişli bir Harar evi. İbrahim Bey, “Burada kalanlar daha çok tenleri birbirine yakın olanlarla evlenmiş. Yerli halkla evlilikler de olmuş ama benim bildiğim, daha çok Türklerle Araplar arasında evlilikler yapılmış.” diyor.

Hararlılar Türkiye’deki Kayserililer gibi, ticari becerileriyle meşhur. Bazı tüccarlar belli bir ölçeği aştıktan sonra başkent Addis Ababa’ya göç etmiş. Hararlı iş adamları Etiyopya ekonomisinde etkililer. 

Pek çok ülkede olduğu gibi burada da Türk okulu bulunuyor. Ülkedeki ilk okul, 2003’te Addis Ababa’da mütevazı bir binada açılmış. Necaşi Türk Okulu’nun esas kampüsü de geçen yıl hizmete girmiş. Farklı renk, dil ve dinden yüzlerce çocuğun, bir arada eğitim gördüğü bu okullar, Türkiye ile bağları kopmuş Türk kökenli Etiyopyalılar için de büyük bir müjde olmuş. Henüz Addis Ababa dışında okul bulunmuyor.

Osmanlı’nın Etiyopya’daki son konsolosu Hacı Tevfik Bey ve ailesinin dramını daha önce Aksiyon’da (21 Mayıs 2007) yazmıştık. Hararlı Türkler ve son Konsolos’un ailesi dışında bir grup daha var Etiyopya’da. Onlar, Osmanlı’nın son yıllarında Saray’a gelen özel görevliler. Habeşistan Kralı II. Menelik’in İstanbul’a müracaatı üzerine gönderilmiş beş kişilik usta ekibi. Terzi, marangoz, kuyumcu vs. gibi.

Bunlar arasında olan Bekir Bey, Tevfik Bey’in de yakın arkadaşıdır. Son dönemde konsolosluk işleri fiilen onun üzerine kalmış, Osmanlı’nın temsilcisi olarak görev yapmaya başlamış. Saray’la konsolosluk arasında gelip gitmiş.

Bazı eserleri şu an Millî Müze’de de sergilenmekte olan Bekir Bey, kralın özel kıyafetlerini hazırlamanın yanında çok sayıda çırak da yetiştirmiş. Yetiştirdiği bu kişilerin sonuncusu yakın zamanda vefat etmiş. Bekir Bey, sonradan Müslüman olarak Emine ismini alan bir öğrencisiyle de evlenmiş. 16 çocuk sahibi olmuş fakat 6’sını küçük yaşta kaybetmiş. Cumhuriyet’in ilanından sonra bazı çocuklarını da alarak Türkiye’ye dönmüş, 1950’de vefat etmiş. 

Etiyopya’da kalan tek çocuğu Nazlı Hanım. Kızı Şirin Nebi Hanım’ı Konsolos Tevfik Bey’in torunu Mazhar Halit sayesinde Addis Ababa’da bulduk. 67 yaşındaki Nebi, annesinin o dönemde İngiliz Büyükelçiliği’nde çalışan bir İranlı ile evlendiğini ve burada kaldığını söylüyor. 

Etiyopya Havayolları’nda yıllarca hosteslik yaptıktan sonra emekli olan Şirin Hanım, dayılarının ve teyzelerinin farklı ülkelere dağıldığını anlatıyor: “Teyzelerimden biri Arabistan’da, biri İsviçre’de vefat etti. Dedemle Türkiye’ye dönen Celal dayım Maliye’de memurdu. Hatta Kral Haile Selassie’nin (Mart 1967) ilk Türkiye ziyareti sırasında tercümanlığını o yapmış. Onunla irtibatımız vardı, yazışıyorduk ama 1970’lerde vefat etti.” 

Türk kamuoyunca bilinmeyen bir bölgeyi, orada yaşayan ve Türk kökenli olduklarını söyleyen insanları, dar zamanda yaptığımız görüşmelerle tanımaya, tanıtmaya çalıştık. Daha detaylı inceleme ve araştırma, Osmanlı tarihinin karanlıkta kalmış bir sayfasına ışık tutmak, Etiyopya ile Türkiye arasındaki çok eskilere dayanan yakın ilişkileri açığa çıkarmak isteyen tarihçilere, araştırmacılara düşüyor.