Muammer Kaddafi Libya Eski Devlet Başkanı Muammar Ebu Minyar el-Kaddafi
7 Haziran 1942 tarihinde Libya’nın Sirt şehrinde doğdu. 1963 yılında Libya Üniversitesi Hukuk Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Daha sonra Bingazi'deki Askeri Akademi'ye girdi. 1966 yılında Mezun olduktan sonra İngiltere'ye giderek askeri alanda uzmanlık eğitimi gördü. 1956'da antisiyonist hareketlere katıldı. 1959 yılında okul arkadaşlarıyla ileride Özgür Subaylar Hareketi adını alacak gizli bir örgüt kurdu. 1969'da yüzbaşılığa yükseldi.
1 Eylül 1969’da, bu gizli örgüte dayanarak Libya Kralı I. İdris'e karşı darbe yaptı. Albay rütbesi alarak silahlı kuvvetler komutanı oldu. Devrim Komuta Konseyi adına denetimi ele geçirip anayasal kuruluşları feshetti.
İslam ilkelerine dayanan yeşil sosyalizm kuracağını açıkladı. Arap birliği için çalışacağını, bağımsız ülkelerle birlikte ırkçılığa, sömürgeciliğe ve toplumsal ezgiye karşı çıkacağını söyledi.
Cemal Abdülnasır'ı örnek aldı. Mısır'da gerçekleştirilen reformları kendi ülkesinde de uygulamaya başladı. İngiliz askeri üstlerini ve birliklerini ülkeden çıkardı. Petrol şirketlerini millileştirdi.
İtalyan ve Yahudi azınlığın mal varlığına el koydu.
Bazı Afrika ülkelerindeki müslümanlara ve Arap ülkelerindeki sol eğilimli hareketlere destek oldu. SSCB'yle yakın ilişkiler geliştirdi. (1982-1983) yılları arasında Afrika Birliği Örgütü'nün dönem başkanlığını yaptı.
20 Ekim 2011 tarihinde öldürüldü.
KRONOLOJİ
Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi’nin 42 yıllık rejiminin kronolojisi.
1969: O zaman 27 yaşında bir yüzbaşı olan Muammer Kaddafi, büyük oranda barışçıl bir askeri darbeyle monarşiyi devirdi ve Libya’nın tartışmasız lideri oldu.
1970’ler: Kaddafi, şirketlerin millileştirilmesi gibi sosyalist bir sistem kurmak gibi ulaşılması güç değişiklikleri başardı.
1980’ler: Kaddafi, Batı tarafından “terörist” olarak nitelenen grupları desteğini artırdı. Bunlar arasında İRA ve Filistinli gruplar da bulunuyordu. Berlin’de Amerikan askerlerinin uğrak yeri olan bir diskoteğin bombalanmasından sorumlu tutulmasının ardından Amerikan jetleri 1986’da Libya’yı bombaladı. Kaddafi’nin üvey kız çocuğu öldürüldü.
1988: İskoçya’nın Lockerbie kentinde Pan Am uçağı şüpheli Libyalı ajanlar tarafından bombalandı. Çoğu Amerikan 270 kişi öldü.
1999: İmajını düzeltme çalışmalarının bir parçası olarak Kaddafi, Lockerbie davasında şüpheli olan iki kişiyi yetkililere teslim etti.
2001: Bir İskoç mahkemesi, Lockerbie sanıklarından biri olan Abdülbasit al-Megrahi’yi suçlu buldu ve ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Diğeri ise aklandı.
2003: Ülkesini izolasyondan kurtarma girişimleri kapsamında Libya, Lockerbie saldırısının sorumluluğunu kabul etti ve 270 kurbanın ailelerinin her birine 10 milyon dolar tazminat ödedi. Ayrıca bütün kitle imha silahlarını temizleme vaadinde bulundu.
2009: Libya, Kaddafi’nin iktidardaki 40’ıncı yılını kutladı. Al-Megrahi, İskoçya’dkai hapishaneden prostat kanseri gibi sağlık sorunlarından dolayı serbest bırakıldı. Libya’da bir kahraman gibi karşılandı.
16 Şubat 2011: Libya’nın ikinci büyük kenti Bingazi’de göstericilerle polis arasında çatışmalar yaşanmaya başladı. Göstericiler, Bingazi ve iki başka şehirde polis istasyonlarını ateşe verdi. Kaddafi, memur maaşlarını iki katına çıkararak ve 100 kadar İslami militanı serbest bırakarak ayaklanmaları yatıştırmaya çalıştı.
17 Şubat 2011: Göstericiler, yasağa rağmen beş farklı şehirde gösteriler düzenlemeye başladı. Hükümet yanlıları ile muhalif göstericiler arasındaki arbedelerde en az 20 kişi öldü. Ülkede ilk kez internet kesintileri yaşanmaya başladı.
18 Şubat 2011: Güvenlik güçleri gösterileri sert bir şekilde bastırmaya başladı. Bingazi’de göstericilerin, Kaddafi’nin saraylarından birine yürümeye çalışması üzerine 35 gösterici öldürüldü.
19 Şubat 2011: Hükümet yanlısı gruplar, ölen protestocuların cenazelerine katılanların üzerine ateş açtı. Özel kuvvetler de aralarında kamp kuran avukatlar ve yargıçların da bulunduğu göstericilerin üzerine saldırdı. Ülkede internet erişimi tamamen kesildi.
20 Şubat 2011: Gösteriler başkent Trablus’a yayıldı. En az 60 kişi hayatını kaybetti. Toplamda ölü sayısının 200’ün üzerinde olduğu sanılıyor. Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi, ordunun arkasında olduğu babasının hala görevde olduğunu “son adam, son kadın ve son kurşuna” kadar savaşacaklarını söyledi.
21 Şubat 2011: Kaddafi rejimi sarsılmaya başladı. Yurtdışı misyonlarında görev yapan bazı diplomat ve elçiler ile adalet bakanı istifa etti. Protestocular Bingazi’nin kontrolünü ele geçirdi. Trablus’taki göstericilerin üzerine savaş uçaklarından ateş açıldığı bildirildi.
20 Ekim 2011: Kaddafi öldürüldü.
HABER
Kaddafi öldürüldü 20 Ekim 2011
Libya eski lideri Muammer Kaddafi öldü. Kaynaklar, Kaddafi'nin bir konvoyla intikal ederken NATO destekli hava saldırısında yaralandığını, bilahare öldürüldüğünü bildirdi. Cenaze, güvenlik nedeniyle Misrata’da gizli bir yere götürüldü.
HABER
Sirte'de ölmek istiyordu Zaman 18 Şubat 2012
Kaddafi son anına kadar Erdoğan, Blair ve Berlusconi'den yardım beklemiş
Ekim ayında muhalifler tarafından öldürülen Libya devrik lideri Muammer Kaddafi'nin, "dostlarım" olarak adlandırdığı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ve İngiltere eski başbakanlarından TonyBlair'den son ana kadar kendisi için bir şey yapmalarını beklediği ortaya çıktı.El Cezire Televizyonu'na konuşan Kaddafi'nin en yakın korumalarından Mansur Idhow, son aylarda çatışmaların Kaddafi'den çok oğulları Seyfülislam, Mutasım ve Hamis tarafından yürütüldüğünü öne sürüyor.
Muhaliflerin elinde tutuklu bulan Idhow, tutuklu bulunduğu Misrata'da konuştuğu El Cezire muhabirine Kaddafi'nin son anına kadar dahi yüzünde bir korku emaresi göstermediğini, tüm telkinlere rağmen ülkeden kaçmayı düşünmediğini de iddia ediyor.
Özellikle Kaddafi'nin son günleri konusunda ilginç ifadeler kullanan Idhow, "Trablus'tan Sirte'ye gittiğimizde kenti terk etmemiz gerektiğini, çünkü Sirte'nin çok küçük olduğunu ve kolayca abluka altına alınacağını söyledik. Kaçacak yeri olmayan küçücük bir oda gibiydi ve kalmak intihar anlamına geliyordu. Ancak Kaddafi bizi dinlemedi." diyor.
Idhow, "Terk edilmiş evlerde yiyecek aradılar ve birkaç günde bir yerlerini değiştirdiler. Bombardıman her gün daha da ağırlaşıyordu ve kayıplar artıyordu. Ancak Kaddafi korkanların gidebileceğini söyledi. Sürekli olarak ölümden bahsediyordu ve doğduğu şehir Sirte'de ölmek istediğini belirtiyordu." ifadelerini de kullanıyor.
Idhow'a göre Kaddafi hiçbir zaman korkmuyordu ama dostları olarak adlandırdığı liderlerden haber alamadığı için kızgındı. Onun Erdoğan, Berlusconi ve Blair'i şahsi dostları olarak tanımladığını belirten Idhow, "Dostlarının kendisi için bir çözüm bulamamasından dolayı hayal kırıklığı yaşıyordu." diyor.
Kaddafi'nin son anlarını 'kıyamet' şeklinde tanımlayan Idhow şunları söylüyor: "Ölüm ve yıkım, yağmur gibi mermiler, karada muhaliflerin korkusu, havada NATO saldırıları. Alınan karara göre sabah 4'te kaçacaklardı. Ancak Kaddafi'nin yanında kalan gönüllüler çok tecrübesizdi, bir kısmı uyuyup kaldı, bir kısmı ise inanılmaz bir şekilde çay içmeye koyuldu. Herkes organize olana kadar sabah 8 oldu. Kaçmadan önce hiçbir keşif gücü dahi önceden gönderilmedi ve 50 araçlık konvoy Misratalı muhalif grubun arasına daldı."
Kendisi ve Kaddafi'nin aynı araçta olduklarını söyleyen Idhow, şu şekilde devam ediyor: "Araçlarımız genelde beyaz ve aynı tipti. Fakat birbirimize çok yakın yerde park ettik. Bu büyük bir tecrübesizlikti ve bir anda NATO bombardımanına maruz kaldık. 5 metre önümüzdeki araç havaya uçtu. Bombardımanın etkisiyle bizim aracın tekerlekleri hasar gördü ve araçtaki hava yastıkları aniden açıldı."
O anları 'tam bir kaos' şeklinde tanımlayan Idhow, NATO'nun arka arkaya bombardıman gerçekleştirdiğini ve kendisinin de Kaddafi'yi alarak yolun altındaki arktan yakındaki bir binaya doğru kaçmaya başladıklarını ifade ediyor.
Bu kaçış sırasında şarapnel parçalarıyla yaralandığını anlatan Idhow, en son Kaddafi'yi eski Savunma Bakanı Yunus Cebir ve oğlu Mutasım'la konuşurken gördüğünü söylüyor.
Idhow ölümün artık yüzde yüz olduğu bir anda dahi Kaddafi'nin şakalar yaptığını öne sürüyor.
HABER
Kaddafi gitti işkence sürüyor Akşam 17 Şubat 2012
LİBYA'nın işkence edilerek öldürülen devrik lideri Albay Muammer Kaddafi'nin yandaşlarına yönelik işkenceler ve infazlar sürüyor.
Uluslararası Af Örgütü, Libyalı milislerin savaş suçları işlediklerini belirtirken yayınladığı raporda tutukluların ifadelerine yer verdi. Tutukluların, 'kamçıyla, kabloyla, plastik hortumla, zincirle ve sopayla dövüldükleri, kablolarla ve elektroşok silahlarıyla elektrik verildiği' belirtildi. Afrikalı göçmenlerin ve mültecilerin hedef alındığı, intikam saldırılarının düzenlediği, toplulukların, bütünüyle zorla yerlerinden edildikleri, şiddetin etnik bir düğüme benzediği kaydedildi. Örgüt, Misratalı milislerin, yaklaşık 30 bin kişi olan Tavarga halkını, ülkedeki ayaklanma sırasında suç işledikleri gerekçesiyle yerlerinden ettiğini, evlerini yağmalayıp yaktıklarını bildirdi.
HABER
NATO’nun Libya savaşının meyveleri darbe ve terör oldu SEUMAS MILNE THE GUARDIAN/Zaman 28 Mayıs 2014
Irak, kanlı bir felaket ve Afganistan tam bir askerî ve siyasî başarısızlık olmuş olabilir. Fakat Libya’nın farklı olması bekleniyordu. NATO’nun Kaddafi’yi devirmek için açtığı savaş, işe yarayan liberal müdahale olarak görülmüştü.
Batılı güçler sivillerin korunmasıyla ilgili BM kararını kendilerine göre değiştirmiş olabilirler. Binlerce sivil öldürülmüş, büyük çapta etnik temizlik yapılmış olabilir. Fakat hepsi yüce bir amaç içindi ve NATO, tek bir kayıp vermeden bu işi başarmıştı.
Bu işi yürütenler Bush ve Blair değildi, Obama, Cameron ve Sarkozy’ydi. İnsanlar kurtuldu, diktatör öldü, katliam olmadı. Geçtiğimiz sene Başbakan’ımız hepsine değdiğini ve “her aşamada” Libyalıların yanında olacaklarını açıkladı.
Fakat NATO’nun zafer ilanından üç sene sonra Libya tekrar iç savaşın eşiğine geldi. Geçtiğimiz günlerde CIA’le bağlantılı General Hiftar, son üç ay içerisindeki ikinci darbe girişiminde bulundu. Sözde amacı ülkeyi “teröristlerden” ve İslamcılardan kurtarmak.
Fakat bunlar NATO’nun “kurtarışının” ardından Libya’ya musallat olan çatışmaların ve katliamların sadece son birkaç örneği. Bunlara bombalamalar, suikastlar ve başbakanın kaçırılması, savaş ağalarının petrol terminallerini ele geçirmeleri, daha ziyade siyahlardan oluşan 40.000 Libyalının evlerinden sürülmesi ve tek bir olayda Trablus sokaklarında 46 protestocunun öldürülmesi de dâhil.
Gerçekte Batı Libya’ya Arap ayaklanmalarının kontrolünü ele geçirebilmek için müdahale etti. Libya isyanında NATO’nun hava gücüyle destek vermesi ölümleri 10 katı kadar artırdı fakat savaşta kritik bir rol oynadı. Oluşan boşluğu dolduracak tutarlı bir siyasi ya da askeri güç ortada yoktu. Üç yıl sonra binlerce kişi yargılanmadan hapiste tutuluyor, muhalefete çok yoğun bir baskı var ve kurumlar çökmek üzere.
Fakat ABD ve Britanya, hâlâ Libyalı birlikleri eğiterek kontrol sağlamaya çalışıyor. Kaddafi’nin ölümünden önce Hiftar, CIA’in desteklediği Milli Kurtuluş Cephesi’nin askerî kanadının başındaydı. Son darbe girişimi sırasında, konuya sempati besleyen ABD, Sicilya’ya deniz kuvvetlerinin bir bölümünü gönderdi ve John Kerry, Libya’ya “güvenlik ve aşırıcılık” konularında yardım etmeye söz verdi.
Hem Birleşik Arap Emirlikleri hem de Suudi Arabistan açıktan Hiftar’a destek veriyor. Mısır’daki askeri darbenin lideri General Sisi de Hiftar’ın destekçilerinden.
Libya savaşının etkileri Afrika’ya yayıldı. Sahel bölgesini ve diğer bölgeleri istikrarsızlaştırdı. Libya’nın etkileri daha da geniş bir alanda görüldü de denebilir. Kaddafi’nin yağmalanmış cephaneliklerinden kendilerine ağır silahlar edinen gruplar arasında Boko Haram da vardır. Nijerya’nın terör yanlısı ve köktendinci bu grubuna destek olan ortam, yoksunluk, kuraklık ve devlet baskısıyla zorlu zamanlar yaşayan Müslüman kuzeyin ortamı oldu.
Afrika ve Ortadoğu’daki farklı yerlerde olduğu gibi burada da her dışarıdan müdahale sadece terör savaşı döngüsünün yayılmasına sebep oluyor. Şu anda 54 Afrikalı devletin 49’unda ABD silahlı gücü bulunuyor. Kıta sanki yeniden paylaşılıyor.
NATO’nun Libya savaşını destekleyenler Suriye’de Batılı askeri müdahale olmadığını ve yine de 150.000 kişinin korkunç bir iç savaşta öldüğünü hatırlatıyorlar.
Batı elitinin bazılarının rutin olarak savaşa girmekle ilgili beklentileri öyle bir düzeye geldi ki, bir sonraki müdahale için sabırsızlanıyorlar. The Economist, bu ayın başında “Amerika ne için savaşır?” diye sordu. Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray’ı zayıflıkla suçlamalarını andıran bir başlıktı bu. Dünyanın geri kalanı için ise Libya ve onun korkunç sonuçları bu soruya yeterli bir cevap oluyor.