Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Muallim Naci

şair, yazar

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Muallim Naci
Muallim Naci     (1850)-(1893)
şair, yazar
gazeteci

öğretmen
hattat


1850 yılında İstanbul'da doğdu. Asıl adı Ömer'dir. Babasının ölümü üzerine dayısının yanına Varna'ya gitti. Orada medrese öğrenimi gördü. 

Varna Rüştiyesi'nde öğretmenlik yaptı. Sait Paşa'nın özel katibi olarak Rumeli ve Anadolu'nun birçok kentini dolaştı. 

İstanbul'a geldi. Memuriyetten istifa etti. 

Tercüman-ı Hakikat gazetesinde, edebiyat sayfasını yönetmeye başladı. Başka gazetelerde çalıştı.

Galatasaray Lisesi ve Mekteb-i Hukuk'ta edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. 

Yaşadığı dönemde, Recaizade Ekrem ekolüne karşı klasik edebiyatı savundu. Aruzu ustalıkla kullandı. Servet-i Fünuncuları etkiledi. Şiirinin yanında edebiyat tarihi ve sözlük çalışmalarıyla da ilgi çekti. 

1893 yılında İstanbul'da vefat etti. 

ESERLERİ:

Ateşpare (1883) 
Şerare (1884) 
Sünbüle (1890) 
Yadigar-ı Naci (1896) 
Demdeme (1887) 
Yazmış Bulundum (1883) 
Muallim (1886) 
Ömer’in Çocukluğu 
Talim-i Kıraat (Ders Kitabı) 
Osmanlı Şiirleri (On üç şairin hayatı ve şiirleri) 
Esami (850 İslam büyüğünün ansiklopedik olarak anlatılışı)


HAKKINDA YAZILANLAR

Muallim Naci Hakkında

Tanzimat devri şair ve edebiyatçılarından. Dil, edebiyat, edebiyat tarihi çalışmaları, tenkit ve tercüme sahalarında Tanzimat döneminin şöhret kazanmış yazarlarından birisidir. Annesi, 1829 Türk-Rus Savaşı sırasında göç ederek İstanbul’a yerleşen Fatma Zehra Hanım, babası Ali Bey’dir. 

Ailesinin üçüncü çocuğu olarak 1850 yılında doğdu. Tahsiline Fevziye Mektebi’nde başladı, Kur’an-ı Kerim’i ezberledi, kardeşiyle birlikte din bilgilerini öğrendi. Varna’da kalaycılık yapan dayısı Ahmed Ağa, bir sene sonra babasının vefat etmesiyle Naci ve annesinin oraya yerleşmelerini temin etti. 

O tarihlerde daha Varna sancağında rüşdiyelerin açılmamış olmasına rağmen, Naci, yarım kalan tahsilini, Hafız Mahmud Efendi’yle okuduğu Gülistan, Hafız Divanı kitapları, Kavalalı Hüseyin Hoca’dan aldığı Telhis, Arapça, Komyono Efendi'den aldığı Fransızca, Abdülhakim Efendi’den aldığı hat dersleriyle devam ettirdi.

Varna Rüşdiyesinin açılmasından sonra muallim-i saniliğe tayin edilen Muallim Naci, böylece edebiyat hayatına atıldı. Bundan birkaç sene öncesine ait şiirleri de bulunmasına rağmen, yayınlanan ilk yazıları Rusçuk Tuna gazetesinde basılan, okumanın faydalarını anlatan fıkralarıdır. Bunlardan birisi aynı zamanda İstanbul’da çıkan Basiret gazetesinde de yayınlandı. Yine bu yıllarda gelişen bir özelliği de her fırsatta, tarih düşen mısralar yazmasıdır.

Naci, Varna mutasarrıflığından ayrılarak Tulçı’ya tayin edilen Kürt Said Paşa'ya katiplik yapmak üzere buraya gitti. 1877-1878 Türk-Rus savaşı sonrasında yine bu paşayla birlikte Osmanlı Pazarı ve daha sonra da Tırnova’ya geçti. Said Paşa’nın İstanbul’a taşınması üzerine Naci de annesiyle buraya gelerek Cibali’ye yerleşti. Bundan birkaç yıl sonra yine Said Paşayla Yenişehir’e gitti. Yenişehir’de yazdığı güzellik şiirleri ve diğer eserleri ile Mehmet Kemaleddin ve Avni Bey’in takdirlerini kazandı. Aynı zamanda Cinayet Mahkemesi Katipliği de yaptı, ancak bu meslekten hoşlanmayarak İstanbul’a döndü.

Yenişehir’de bulunurken Siirt mutasarrıflığı yapan Said Paşa’nın Anadolu müfettişi olmasıyla, Naci de tekrar onunla seyahat etmeye başladı. Yolculuğu sırasında “Dicle”, “Şam-ı gariban”, “Nusaybin civarında bir vadi” şiirlerini yazdı. 1881’de, yine Said Paşa ile Sakız’a gitti, burada gördüğü büyük bir zelzeleden ilham alarak “Feryad”, “Mehtab”, “Sakız’da Bir Harabede Bir Sevda-zede”, “Kebister” ve “Serzeniş” şiirlerini kaleme aldı. Bu şiirler ve Tercüman-ı Hakikat’de imzasız veya çeşitli müstear isimlerle yayınlanan şiirleriyle bir noktada edebi şahsiyetini kazandı. Kişiliğini en çok etkileyen Celaleddin-i Rumi ve onun Mesnevi’sidir. 

Naci’nin Sakız’daki seneleri hayatının en sıkıcı ve bezgin noktalarından biridir. Burada yazdığı ve hayatının manasızlığını, basitliğini anlatmış olduğu, başlıksız, “Nedir o nevha şu viranenin civarında” mısraıyla başlayan şiiri bunun en güzel ifadesidir. Bir süre sonra Tercüman-ı Hakikat’ten ayrılan Naci, Saadet ve Mürüvvet gazeteleri ile İmdad-ül-Midad mecmuasında çalıştı. Mekteb-i Sultani ile Mülkiye ve Mekteb-i Hukukta hocalık da yaptı. 

Bir ara Recaizade Ekrem ve Abdülhak Hamid ile gazete sütunlarında karşılıklı tartıştılar. 

1887’den itibaren edebiyat ve edebiyat tarihi üzerindeki çalışmaları Mehmet Muzaffer mecmuasında yayınlandı. Naci’nin en verimli çağı bu yıllardır. 

1893’te İstanbul’da vefat eden Naci, Sultan Mahmud Türbesine defnolundu.


HAKKINDA YAZILANLAR

Muallim Naci'nin Sanatı ve Şahsiyeti 

Naci edebiyatta eskiye bağlı, ancak yeniye karşı olmayan bir simadır. Şiir dışındaki eserleri lisan, edebiyat, edebiyat tarihi, tenkid ve tercüme alanlarındadır. Gerçek şahsiyetini 35 yaşlarındayken bulmuştur. Naci, Tanzimat devrindeki arayışların içinde edebi, resmi nesrin en açık, sade, düzgün örneklerini ortaya koymuştur. Nesir dalında çok fazla eser vermiştir. Bunların önemlileri Sünbüle’nin üçüncü bölümü olan Ömer’in Çocukluğu isminin verildiği bir kitapta toplanmıştır. Naci’nin çok kitap yayınlamasının sebebi, fakir olması ve geçimini bu yolla temin etmek zorunda kalmasıdır. Şiirde ise hakikat ve tabiiliğe bağlı, hayal ve mübalağaya açık, divan edebiyatı şairlerinin şiire hakimliğinden örnek alınan, garp edebiyatından da faydalanılan bir yol takip etmiştir. Ancak bilinen 440 manzumesinin sadece 35’i garp nazım şekilleriyledir. Diğerlerinde divan edebiyatı şekillerini kullanan Naci, bu edebiyatı hakkıyla tatbik edebilen, mazmunları ustalıkla kullanabilen ve bu alanda düzgün eserler verebilen tek tanzimat şairidir.

Naci, zamanındaki şairler gibi yeni şiirin rüzgarına kapılmayıp, daha çok eski şiirle ilgilenmiştir. Bu tutumu Recaizade Mahmud Ekrem’in şiddetli tenkitlerine yol açmıştı. Naci bu tenkitlere Demdeme başlığını verdiği yazılarıyla karşılık verdi. Böylece aralarında şiddetli bir edebi tartışma başladı. Her iki şair de daha çok bu yönleriyle tanınırlar. Aruzu ustaca kullanabilen Naci, eski şiir tarafında görülürse de, yeni şiire karşı olduğu söylenemez. O yeni şiire değil, eski şiir muhalifliğine karşıdır.

Tercümeleriyse eserin aslını, aynen tercümesini ve açıklamalarını ihtiva eden üçer bölümden müteşekkildir. Naci’nin Hugo, Prodhomme ve Parny’den yaptığı manzum tercümeler, kendilerinin yeni akımlar ortaya koyduklarını iddia eden bazı Tanzimat yazar ve şairlerinin ona karşı cephe almalarına yol açmıştır. Bunun sebebi Naci’nin onların birer kopyeci olduklarını söylemesi, vezin, edebi kaideler, üslup ve lisanda yaptıkları hataları ortaya çıkarmasıdır.

İkinci Abdülhamit Han’a takdim ettiği Ertuğrul Bey Gazi eserinin beğenilmesi üzerine Osmanlı Tarihini yazmakla vazifelendirilmiş ancak ömrü buna yetmemiştir. Aynı zamanda usta bir hattat olan Naci’nin bu alanda birçok eseri ve bir Kur’an-ı Kerim yazması vardır.


HAKKINDA YAZILANLAR

Mecmua-i Muallim

Muallim Naci'nin (ö. 1893) çıkardığı haftalık edebî dergi.

30 Eylül 1303 (12 Ekim 1887) - 3 Teşrinisani 1304 (15 Kasım 1888) tarihleri arasında toplam elli sekiz sayı yayımlanan dergi kapanıncaya kadar hemen tek başına Muallim Naci tarafından çıkarılmıştır. İlk iki sayının üçüncü. 3, 5-11. sayıların ikinci baskısı yapıldığına göre büyük ilgi gördüğü anlaşılan derginin ilk sayıdan itibaren sayfa numaralan devam ettirilmiştir. 

Düzenli biçimde her hafta dört sayfa yayımlanan dergide dikkati çeken ilk şey, çıkış yazısında belirtildiği halde devrin diğer edebiyat dergilerinden farklı olarak birkaç istisna dışında yeni ve aktüel konularla ilgili şiir, hikâye, deneme, edebî tenkit gibi herhangi bir örneğe yer verilmemiş olmasıdır. 

Dergide daha çok eski Türk edebiyatına dair makalelerle şiir iktibasları oldukça geniş yer tutmaktadır. Dergide İsmail Safa dışında bazı sayılarda Ali Ulvi, Besim, İbrahim Necati, Mehmed Said, M. Selâhaddin gibi pek tanınmamış şair ve yazarların adına da rastlanmaktadır.

Mecmûa-i Muallim'in yayım hayatına girişi dolayısıyla Saadet gazetesinde yer alan bir yazıda, "Gazetemiz hey'et-i tahrîriyye reisi Muallim Naci Efendi Hazretleri mekâtib-i âliyede tedrisiyle müştagil oldukları edebiyat derslerinin istifadesini bir kat daha neşr ü ta'mîm etmek maksad-ı âlî-himmetânesiyle bu kerre bâlâdaki ünvan tahtında bir mecmûa-i müfide neşrine ibtidâr ederek sözlerine bakılırsa benzerlerinden farklı mahiyette böyle bir derginin çıkış sebebi daha iyi anlaşılır. 

Bu haber doğrultusunda, derginin daha ilk sayısından itibaren Muallim Naci'nin hocalık yaptığı Mekteb-i Hukuk ile Mekteb-i Sultânî'de okuttuğu edebiyat derslerinin özetlerine geniş bir şekilde yer verildiği görülür. İlk sayıların ilgi görmesinin sebebi de büyük bir ihtimalle bu ders notlarıdır. 

İkinci sayıdaki "İhtar" başlıklı yazıda, "İmtihan zamanlarının takarrübü cihetiyle bu nüshanın dersten ibaret olmasına lüzum görülmüştür" ifadesi bunu doğrular niteliktedir.

Dergide beşinci sayıdan itibaren "Müstefîz" başlığı altında Arap ve İranlı şair ve yazarların eserlerinden manzum ve mensur tercümelerle Voltaire, Fenelon, La Fontaine, Gilbert ve Boileau'dan yapılmış tercümeler yer alır. Muallim Naci'nin Emile Zola'dan ancak bir kısmını çevirebildiği Therese Raquin ile Hüseyin Vâiz-i Kâşıfî'nin Bedâyi'u'l-efkâr fi şanâyfi'l-âşâr'mm çevirisi, Kemalpaşazâde'nin Dekâiku'l-hakâik adlı eserindeki bazı tabirlerin açıklaması ile yine Muallim Naci'nin Yazmış Bulundum adlı eserinin ikinci kısmı dergide tefrika suretiyle yayımlanmıştır. Muallim Naci'nin gerek ders notlarında gerekse diğer yazılarında dikkati çeken husus, ele aldığı bir edebî konuyu daima eski edebiyatın vazgeçilmez kurallarını oluşturan bedîl beyân, belagat ve fesahat açısından ele alıp değerlendirmesidir.

Muallim Naci'nin "Nümûne-i İntihâb" başlığıyla bir kısım divan şairlerini tanıttığı ve eserlerinden örnekler verdiği yazı serisi dergide dikkati çeken bölümler arasındadır. 

Naci'nin daha sonra Osmanlı Şairleri adıyla biraz daha genişleterek kitap halinde bir araya getireceği (İstanbul 1307) dergideki bu yazı serisinde şu şairlere yer verilmiştir: 
Nef'î, Şeyh Galib. Esrar Dede, Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahya, Hoca Neş'et, Yenişehirli Avni Bey, Sabit, Usûlî, Fasih Ahmed Dede, Sürûrî, Seyyid Vehbî, Zatî, Ahmed Neylî, Enderunlu Vâsıf, Hâkânî, Fıtnat Hanım, Râgıb Paşa, Nâilî-i Kadîm, Nev'î, Cevrî, Halim Giray ve Azmîzâde Mustafa Hâletî. Dergide ayrıca Muallim Naci'nin "Küçük Bir Mudhike Vefa ile Safa Beyninde Müşâare başlıklı manzum diyaloglarla "Takriz Fuzûlî'ye Peyrev Olabilir miyim? Şathiyât Hâtıra-i Bedr-i Kübrâ, gibi şiirlerine de yer verilmiştir. 

Bunlardan başka Muallim Naci'nin "ve, ve amma, ve hem de" gibi bir kısım bağlaçların dilimizde yerli yersiz kullanımı konusunda Hacı İbrahim Efendi'nin ileri sürdüğü görüşlere karşı tenkitleriyle birlikte "Muhâdara" başlığı altında bazı kitap tanıtma yazılarına da rastlanmaktadır.

Fevziye Abdullah Tansei, Muallim Naci'nin Mecmûa-i Muallim'üe yayımlanan mektup, hatırat, tercüme ve seçme tarzındaki eserlerinin zannedildiği gibi gelişigüzel yazılmış şeyler olmayıp bu sırada okullarda verdiği derslerle ilgili dil, edebiyat ve edebiyat tarihi alanında doğrudan doğruya bilgi birikimi ve araştırmaya dayanan önemli çalışmalar olduğunu belirtir.

Ahmet Bedevi Kuran, Mecmûa-i Mualiim'in Sa'dî-İ Şîrâzî'den yapılan bir tercüme dolayısıyla Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından kapatıldığını ileri sürerken Celâl Tarakçı dergide adı geçen şairden herhangi bir çeviri bulunmadığını dolayısıyla böyle bir hususun kapatılma sebebi olamayacağını belirtmektedir.