1956 yılında Amasya’nın merkez köylerinden Akyazı’da doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokulu Suluova’da okudu. Lise yıllarının her biri ayrı bir okulda geçti: Amasya Lisesi, Üsküdar Lisesi, Dinar Lisesi...
1977 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. 1993 yılında lisansını tamamladı. Çeşitli okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı.
Kadıköy Anadolu Lisesi'nde Fizik Öğretmeni olarak görevini sürdürdü.
ESERLERİ:
1.Gönüller Doyuran Sofralar (şiir) 2.Asırlık Yazımız 3.Sarıkamış'tan Sibirya'ya / Birinci Dünya Savaşı Anıları
ASIRLIK YAZIMIZ KİTABI SUNUŞ
Ne kadar geç kalındığını, ne kadar geç kaldığımı hazırlık çalışmaları sırasında daha iyi anladım. Hemen hemen herkes de aynı şeyi söyledi: "Keşke otuz sene önce böyle bir çalışma yapılsaydı." Keşke!...
Keşke dedelerimiz hatıralarını kaleme alsalardı. Bugün; 93 Harbini, Yemen Çatışmalarını, Balkan Savaşlarını, Sarıkamış Harekatını, Çanakkale Harbini, İstiklâl Harbini, Cumhuriyetin Kuruluşunu daha iyi anlardık. Tarihin en büyük değişim dönemlerini yaşamış ve aktif olarak içinde yer almış olan dedelerimizden bir satırlık kayıt yok. Tarihe ışık tutacak, ufukları genişletecek nice bilgileri beraberlerinde alıp götürmüşler.
93 Harbinin dehşetine şahit olmuşlar. Yürekler yakan bir göç yaşamışlar. Yemen'de, Balkan Harbinde bulunmuşlar. Sarıkamış Dağlarına tırmanmışlar, Ruslarla çatışmışlar. "Çanakkale geçilmez!" demişler. Yunan’ı İzmir'e kadar kovalamışlar. İzmir Kalesine İlk Türk Bayrağını dikmişler. Koca imparatorluğun çöküşüne, yeni bir devletin kuruluşuna şahit olmuşlar. Baskılar, acılar, kıtlıklar...yaşamışlar. Çoğu okumuş insanlar. Ama tarihi yapanlar, yazmasını sevmiyor. Yazmamışlar. Bize, anlatılanları derlemek düştü. İçim yana yana, gözlerim dolu dolu, ah vah ede ede kırık dökük hatıraları bir araya getirdim.
Dedelerimiz yaptıklarını, şahit olduklarını; çocukları, torunları da dinlediklerini yazmamışlar. Sohbete dayalı bir anlayış var bizim kültürümüzde. Yazarak dağarcığımızı zenginleştirmek anlayışı yerleşmemiş. Çok şey yapanlar, çok şey bilenler de çok konuşmamış. Buna belki vakitleri de olmamış. Çok konuşanlarda ise, bir şey yok.
"Zararın neresinden dönülse kârdır" anlayışı ile, hafızalardaki bilgilerin tamamını derlemeye çalıştım. Bunun için belki üçyüzü aşkın insanla görüştüm. 4 Temmuz 2003'de Cuma namazını kıldıktan sonra Besmele çekip işe koyuldum. Köyümüzün sevilen ve sayılan şahsiyetlerinden Mehmet Ak'ın kapısını çaldım ve semaver başında ilk bilgileri kaydetmeye başladım. Akyazı'da, Amasya'da, Suluova'da, Ankara'da ve İstanbul'da görüşmeler yaptım. İzmir'de ve diğer illerde oturan köylülerimizle, adı geçen yerlerde görüşme imkânlarım oldu. Kendisinde bir satırlık da olsa bilgi bulunduğu söylenen herkese ulaşmaya çalıştım. Kayda değer olan ve birbirleri ile örtüşen bilgileri kayda aldım. Yazarken, incitmekten değil de bilgilerin kaybolmasından çekindim. Failleri yaşayan insanların olaylarını, kayda alıp, geleceğe bıraktım. Bizde herkesin gurur duyacağı bir geçmiş var. Ufak tefek pürüzler , "gül-diken" misaline benzer. Üzülmek, kırılmak isteyene ise, bahane çok. Hatalarımızı, "tövbe" kapısından içeri girerek temizledik. Kul hakkını ise, son derce önemsediğimden, dileyene, bedel ödemeye hazır beklerim. Canımızı yakmak isteyene canımız feda.
Arşiv çalışmalarının çok önemli olduğu bir çalışma içinde olduğumu baştan biliyordum. Bunun için zamana ihtiyaç vardı. Nüfus İdaresinden başladım işe. Bu, kolay oldu. Köyün, 93'den beri tutulmuş olan bütün nüfus kayıtlarını aldım. Bilen insanlarımızla sürekli görüşerek, kayıtlardaki eksik bilgileri tamamladım. Yanlışları düzelttim. Göçten sonra günümüze kadar yaşa-yan insanların eksikiz birbirleri ile bağlarını tespit ettim ve soy ağacımızı hazırladım.
MSB arşivleri de bu çalışma için çok önemli idi. Dedelerimizin askerlik şubelerindeki kayıtlarını görmek için Ankara'ya, MSB arşivlerine gittim. Buradaki kayıtları inceledim. Bu bilgileri aktardım.
Ankara ve İstanbul'daki Devlet Arşivlerine de gittim. Osmanlı arşivlerinde, Sivas sancağı, Amasya, Varay, Merzifon ilçelerinin kayıtlarını inceledim. Bu kayıtların bu arşivlerde 1261 tarihine kadar yer aldığını gördüm. Bu yüzden köyümüzle ilgili bilgilere ulaşamadım. Sivas sancağı. Varay ilçesine bağlı köyümüzün arşiv çalışmalarının birçok yerde ve çok uzun süreli çalışma gerektirdiğini gördüğüm için, bu çalışmaları, ileriki tarihlere bırakarak, kitabın baskısına bu şekli ile karar verdim.
Bu kitap, tenkitler ışığında daha iyi bir noktaya gelecek. Eksikleri, yanlışları ifade edilecek. Birçok yeni görüş ve yeni bilgiler çıkacak ortaya. Belki arşiv araştırmaları daha iyi sonuçlar verecek. İleriki yıllarda yapılabilecek ikinci baskısı istenilen düzeye yakın olacaktır. Biz, bir peşrev çektik ve meydanı gerçek pehlivanlara açtık. Allah hayır eyleye.
Bu kitap dört bölümden oluştu:
1.Bölüme, "Göç, Kuruluş ve Sonrası" adını verdim. Bu bölümde, göç olayını ve kuruluş yıllarını özetledim.
2.Bölüme, "Dünden Bu Güne, Sabahtan Akşama Hayat" adını verdim. Bu bölümde, göçten sonra Akyazı'da yaşanan hayatı yansıtmaya çalıştım.
3.Bölüme, "Anlı Şanlı Yazımız" adını verdim. Gerçekten yazımız anlı şanlı. Akyazı'ya yerleşildiği günden günümüze kadar yaşanmış ve dillerde yer etmiş olayları hikâye ettim. Hi-kâye ederken, olayların ekseninde asla değişiklik yapmadım.
4.Bölüme, "Soy Ağacımız" dedim. Bu ağaç elbette dikenleri olmakla beraber, gerçek bir gül ağacı. Besmele ile hayat bulmuş, Kelime-i Tevhitle hayat sürmüş insanların yer aldığı ağaç, elbette ki gül ağacıdır. Bütün kalbimizle diler ve dua ederiz ki, bu güller cennet bahçelerinde yeniden açacak, Peygamberimizin gül halkasında bulunabilme şerefine ereceklerdir. Bu duanın böylece sonuçlanması için; herkesi, önce herkese haklarını helal etmeye, sonra da bu kitabı okudukça; "en az üç İhlas, bir Fatiha" okumaya davet ediyorum. Şuna da davet ediyorum.
Kalplerimizdeki kin ve nefret duygularını sadece Allah düşmanlarının üstünde tutalım. Allah'ı sevenleri ise kayıtsız şartsız sevelim. İki dünyada da huzur ve mutluluğun kaynağı, dışımızda değil, içimizdedir. İçimizi bütün kötülüklerden temizleyelim. Dua edelim; her konuda olduğu gibi, bu konuda da Allah yâr ve yardımcımız olsun.
Kitabın hazırlanmasında yüzlerce insandan faydalandığımı ifade ettim. Olayları naklederken bazılarının isimlerini verdim. Aslında isim verdiğim olayı, birçok insan anlatırken, konuya daha kapsamlı hakim olanların ağzından naklettim. Hiçbir olayı tek isme dayandırarak kayda almadım. Birçok insanın birleştiği konuları ve birleştikleri noktaları aktardım. Bazı yerlerde kırıcı olmamak için araya tül perde çektim ama anlatmaktan kaçınmadım.
Kitabın bütün bölümlerinde isimlerin yanında parantez içinde rakamların ve harflerin yazıldığı görülecektir. Rakamlar, ismi geçen şahsın soy ağacındaki aile numarasını, harfler ise, o ailedeki yerini gösterir.
Herkesi sevgi ve saygı ile selâmlıyor, dünyada cenneti hak etmeyi, cennette de birlikte olmayı diliyorum.
29 Mayıs 2004 Metin TEKİN Ümraniye-İstanbul
HAKKINDA YAZILANLAR
ASIRLIK YAZIMIZ Mehmet Uyar Yazar ve Senarist/ Kanal 7 Yayın Danışmanı
Köy bir dünyadır. Özlenen bir dünya. Kültürel özellikleri, sosyal yapısı ve tarihi geçmişiyle, havası, suyu, toprağıyla özlenen bir dünyadır köy. İçimizde yer etmiş, İçinde yaşamayı hayal ettiğimiz bir dünya. İşte böylesi köylerden bir köy. Akyazı.
Amasya’ya bağlı küçük bir köy. Şimdi sessiz , bir rüyaya dalmış gibi sakin. Çoğu insanları büyük kentlere göç etmiş. Kış aylarında sadece yaşlılar bulunur; geçmiş günlerin hayaliyle gezinirler sokaklarında.
Akyazı konuşmak istiyordu. Meramını, hayatını anlatacak bir kalem arıyordu bir asırdır. Her köy gibi onun da bir söyleyeceği vardı. Yazar Metin Tekin, köyünün bu sesini yüreğinde duydu ve kaleme sarıldı. Uzun araştırmalar, titiz çalışmalar sonucunda Akyazı’nın her şeyini anlatan bir kitap yazdı:
Asırlık Yazımız
Böylelikle Akyazı, dünyada hiç bir köye nasip olmayan dev bir kitaba kavuştu.
Metin Tekin’in kaleminden asırlık tarihini, geleneklerini göreneklerini, meşhur şahsiyetlerini, ilginç yürek yakan hikayelerini, hasretini, derdini sevincini, hayallerini anlattı. Ve Akyazı, asırlık portresiyle edebiyat dünyamıza girmiş oldu.
Kitapta Akyazı bütün özellikleriyle anlatılıyor. Köyün ilginç ve meşhur şahsiyetleri, adetleri gelenekleri, sosyal ve ekonomik durumu, hikayeleri ve tarihi geçmişi.. Kitabın en önemli ve farklı kılan özelliği , kitabın sonunda köyde yaşayan bütün ailelere ait bir soy ağacı bölümünün bulunmasıdır. Köyde yaşayan bütün ailelerin soyağacı büyük bir titizlikle tek tek yazılmış, böylelikle Akyazı ruh kazanmıştır.
Bir köy için anlatılması gereken her şey yazar tarafından bütün detaylarıyla en ince hatlarına kadar yazılmış. Yazarın titiz, hassas, ciddi araştırmaları ve çalışmaları sonucunda ortaya çıkan bu eser, edebiyat ve kültür tarihimizde önemli bir örnek teşkil edecektir. İlk kez bir köy, böylesine detaylı, böylesine içten bir dille ve sonundaki soy ağacıyla böylesine titiz bir kitaba kavuşuyor. Bu da Akyazı’nın şeref duyacağı asırlık yazısı olsa gerek.
Anadolu’nun tarihini, kültürel yapısını tanımak istiyorsanız bir köye bakın. O köyde Anadolu’nun hikayesi gizlidir. O köy Anadolu’nun özetidir. Akyazı böyle bir köy.
Aslında asırlık yazımızı okurken Anadolu’nun asırlık yazısına şahit olacaksınız. Bir köyün hikayesinde Anadolu’yu daha yakından tanıyacaksınız.
Bu tür eserler genelde üniversitelerde tez olarak ele alınır ve donuk, statik akademik bir üslupla yazılır.
Asırlık yazımız, bu tür eserlerden çok farklı. Yazarın samimiyeti kitabın her sayfasında hissediliyor. Bu da kitaba sıcaklık ve akıcılık veriyor. Özgün ve samimi anlatımıyla okuyucuyu hemen yakalıyor, sayfalar boyunca bir köyün dünyasına sokuyor.
Kitapta, Sefer Efendiler, Cafer Dedeler, Ali Çavuşlar, Hüseyin Pehlivanlar… hepsiyle tanışıyoruz. Ve köyün asırlık tarihinde yer eden, bütün Anadolu köylerinin yaşadığı Yemen, Sarıkamış , Çanakkale ve İstiklal Savaşı hatıraları kitabın en etkileyici bölümleri...
Asırlık yazımız, model bir eser. Ülkemizde bulunan 40 bin köye örnek teşkil edecek bir kitap. Bir köyü ruh olarak, kültür olarak yansıtan Anadolu portresi asırlık yazımız. Asırlık Yazımız’ı okurken sadece bir köyü tanımış olmayacaksınız. Bir köyün dünyasında Anadolu’nun mert samimi insanlarıyla tanışacaksınız. Yemen’de yanacak, Sarıkamış’ta donacak, Çanakkale’de yaralanacak, istiklal savaşında haykıracaksınız. Asırlık Yazımız’ı okurken kendinizi Akyazı Köyü’nde hayal edecek, Anadolu’nun sırlı yazısıyla tanışacaksınız.
METİN TEKİN'İN BİR ŞİİRİ
Köyüme Mektup
Yerinde mi köyüm Bağları bahçeleri Selvi kavaklı dereler Yerinde mi Ahşap iskeleti çıkmış evler Yeşil kubbeler ve Yeşil minareler
Güneşin sıcak bakışlarıyla Eridi mi Tepelerdeki karlar Yeşerdi mi ekinler Yeşerdi mi çimenler Yeşile boyandı mı Tarlalar Kırlar
Ayva ağaçları çiçeklendi mi Sardı mı dereleri Nane kokuları Şırıl şırıl akıyor mu Vadilerdeki pınarlar Yoksa kesildi mi Billur suları
Sildi mi yağmurlar Patika yollarda bıraktığım Ayak izlerimi Düzeldi mi yoksa Yokuşlar Tırmandıkça sızlatan Çocukluk dizlerimi
Deli rüzgâra uyup da Salınıyor mu Evlerin üzerine doğru Selvi kavaklar Bereket fışkırıyor mu Kar sularını emmiş Kara topraklar
Çiçekli yaylalarda Kuzular meleşiyor mu Çobanların kaval sesleri Dağlarla söyleşiyor mu
Culalı Kaya'dan yükseliyor mu Bir bulut gibi kuşlar Yayılıyor mu dağların ovaların üzerine O kartal bakışlar
Çırçır deresinde kol geziyor mu Korkular Güneşi gözlerden saklıyor mu Tepelerdeki korular
Kurbağa sesleri geliyor mu derelerden Ninniler söylüyor mu söğüt dallarında Serçeler Kar gibi eriyor mu göz kapaklarında Uykuya doyulmaz Geceler
Karışıyor mu birbirine Köpek ulumaları horoz sesleri kanı gıcırtıları Ve bölünüyor mu uykular Bölünüyor mu geceler Uyanıyor mu güneşle birlikte Uyuya kalmış duygular
Sararıyor mu başaklar Sararıyor mu başaklarda taneler Dişeniyor mu tırpanlar Dişeniyor mu düvenler Seviniyor mu Bolluk bereket mevsimini sevenler
Karaçam tepesinden iniyor mu rüzgâr Deli deli Ayırıyor mu buğdayları samanından Akşam üstleri esen Harman yeli
Zümrüt taneli üzümler taşınıyor mu bağlardan Pekmez için ateşe konuldu mu kazanlar Geldi mi düğünler mevsimi Kavuştu mu birbirlerine Kalplerine ateşle Bu kararı yazanlar
Yağdı mı yağmurlar Tav oldu mu tarlalar Uykuya daldı mı toprakta
Tohumlar Başladı mı ahırlarda Çifte çifte doğumlar Geliyor mu serin serin Kıştan duyumlar
Kış geliyor ben gelemiyorum Dönüyor mevsimler Ben dönemiyorum Zihnimden hiçbir şeyini Silemiyorum Köyüm Ben gelemem sen gel Gönlümden esen rüzgârlara Bin gel
Özledim özledim Taştı sabrım hislerim Yolunu gözlerim Yoruldu gözlerim Özledim özledim Taştı sabrım hislerim Görmek isterim Görmek isterim
Metin TEKİN İstanbul-1976
ESER-AYRINTI
Sarıkamış'tan Sibirya'ya / Birinci Dünya Savaşı Anıları Metin Tekin TİMAŞ YAYINLARI
93 Harbi’nin yaraları kapanmadan, Yemen’de, Trablusgarp’ta, Balkanlar’da çatışmalara katılmış, Sarıkamış’ta Ruslara direnmiş, Çanakkale’nin geçilmezliğini haykırmış, düşmanı Ege Denizi’nin sularına kadar kovalamış, koskoca bir imparatorluğun çöküşüne, o imparatorluğun özünden bir filiz gibi yükselen yeni bir devletin kuruluşuna şahit olmuş ve katkıda bulunmuş, bütün bu savaşların ve özgürlük mücadelesinin acılarını ve sıkıntılarını iliklerine kadar hissetmiş Mehmetçiğin, Türk insanının hatıralarından bir demet...
Bu kitabı okurken kendinizi kâh Sarıkamış'ta, kâh Sibirya'da bir esir kampında, kâh Çanakkale'de toz-toprak içinde saldırı emrini bekleyen erin yanında, kâh Yemen'de eve dönmeye çalışan bir Mehmetçikle beraber, kâh Anadolu'da yokluk içinde özgürlük mücadelesi veren insanların yanında hissedeceksiniz..
Yayın Tarihi 2006-12-11 ISBN 9752635024 Baskı Sayısı 4. Baskı Dil TÜRKÇE Sayfa Sayısı 176 Cilt Tipi Karton Kapak Kağıt Cinsi Kitap Kağıdı Boyut 13.5 x 21 cm
ESER-AYRINTI
Asırlık Yazımız Metin Tekin BİYOGRAFİ.NET
Keşke dedelerimiz hatırlarını kaleme alsalardı.Bugün; 93 Harbini, Yemen Çatışmasını, Balkan Savaşlarını, Sarıkamış Harekatını, Çanakkale Harbini, İstiklal Harbini, Cumhuriyetin Kuruluşunu...daha iyi anlardık.Tarihin en büyük değişim dönemlerini yaşamış ve aktif olarak içinde yer almış olan dedelerimizden bir satırlık kayıt yok.Tarihe ışık tutacak, ufukları genişletecek nice bilgileri beraberlerinde alıp götürmüşler.
93 harbinin dehşetine şahit olmuşlar.Yürekler yakan bir göç yaşamışlar.Yemen'de Balkan Harbinde bulunmuşlar.Sarıkamış Dağlarına tırmanmışlar, Ruslarla çatışmışlar."Çanakkale geçilmez" demişler.Yunanı İzmir'e kadar kovalamışlar.İzmir kalesine İlk Türk Bayrağı dikmişler.Koca İmparatorluğun çöküşüne, yeni bir devletin kuruluşuna şahit olmuşlar.Baskılar, acılar, kıtlıklar... Yaşamışlar.Çoğu okumuş insanlar.Ama tarihi yapanlar, yazmasını sevmiyor.Yazmamışlar.Bize anlatılanları derlemek düştü.İçim yana yana, gözlerim dolu dolu, ah vah ede ede kırık dökük hatırları bir araya getirdim.
Yayın Tarihi 2004-09-08 ISBN 9758204076 Baskı Sayısı 1. Baskı Dil TÜRKÇE Sayfa Sayısı 511 Cilt Tipi Karton Kapak Kağıt Cinsi Kitap Kağıdı Boyut 16 x 23 cm