Biyografi Ara!
Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor
Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor
eğitimci, yazar
Mehmet Y. Sümer
eğitimci, yazar
1956 yılında Kayseri’de doğdu. İlk, orta ve lise tahsilimi Kayseri’de, üniversite tahsilini Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Otuz yılı aşkın bir süre Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı. 2018 yılında emekliye ayrıldı. Evli ve iki çocuk babası.
SÖYLEŞİ
MEHMET Y. SÜMER’LE SON ARAŞTIRMA KİTABI “MİLLÎ SANAT ANLAYIŞI-MÜCADELE BİRLİĞİ (1970-1980)NİN SANAT ANLAYIŞI” ÜZERİNE KONUŞTUK.
Konuşan Dr. Abdullah DEMİRCİ
1. Önce sizi tanıyabilir miyiz? Kimdir Mehmet Y. Sümer?
- 1956 yılında Kayseri’de doğdum. İlk, orta ve lise tahsilimi Kayseri’de, üniversite tahsilimi Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladım. Otuz yılı aşkın bir süre Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştım. 2018 yılında emekliye ayrıldım. Evli ve iki çocuk babasıyım.
Mücadele Birliği ile tanışmam 1975 yılının bahar aylarına rastlar. O gün bu gündür bağımız kopmadı. Memuriyet meselesinden dolayı biraz siyasi faaliyetlerden uzak kaldık, o kadar. Gençliğimizde, Mücadele Birliği’nin edebî eserlerini büyük bir şevkle okurdum. Edebiyat bölümünü tercih etmemde Pınar ve Gerçek dergilerinin katkısı çok oldu. Bilhassa Dergilerden İzlenimler bölümü hayli ilgimi çekerdi. Diğer görüşleri de öğrenme imkânımız olurdu.
2. Mücadele Birliği’nin sanat anlayışı üzerine böyle bir kitap yazmaya niçin ihtiyaç duydunuz? Sizi böyle bir araştırmaya sevk eden ne /neler oldu?
- Her zaman kitaba, kütüphaneye yakın oldum. Oldukça zengin bir şahsî kütüphanem vardı. Kitapla, dergiyle, gazeteyle alakamı hiç kesmedim. Öğretmenliğim boyunca hep yeni bilgiler öğrenmeye, edebiyat dünyasındaki yeni gelişmelere hep açık oldum. Kitaba olan merakım, günceli takip etmemi de sağladı. Kitap yazma konusunda bir de medenî cesaretten bahsetmem lazım. Aynı köyden olduğumuz bir iş adamı, eski bir öğretmen arkadaşım, bana, köyümüzün kitabını yazmam halinde bastırabileceğini söyledi. Ben de kabul ettim ve ortaya bir kitap çıktı, yayınlandı. Neticeden hayli memnun kaldım. Demek ki oluyormuş, dedim. Şimdi ne yazabilirim’i düşünmeye başladım. Aklıma, Mücadele Birliği’nin sanat ve edebiyat anlayışını yazmak geldi. Zira, Mücadele Birliği ile ilgili çok az yayın yapılıyordu. Türkiye’yi böyle etkileyen bir hareket niçin bu kadar görmezden gelinirdi? Adeta Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “sukut suikastı” dediği şeydi. Karşı olanların bahsetmesini beklemiyorduk ama dost, kardeş bildiklerimizin bahsetmemesi doğrusu beni çok üzüyor. Beş, altı kişinin bir araya gelip dergi çıkardığı küçük gruplar dahi anılırken, Türkiye’yi sallayan bir gençlik hareketinden hiç bahsedilmemesi anlaşılır gibi değildi. Yayın dünyasını yakından takip eden biri olarak bu sessizliğin farkındaydım. Akademik camiada da istenilen seviyede tezler hazırlanmamıştı. İki Doktora tezi, üç tane Yüksek Lisans tezi. Doktora tezleri kitaplaştı. Ama yeterli değil. Üstelik her ikisi de eleştirel. Yani, önyargılı. Mücadele Birliği daha fazla gündeme gelmeliydi. Yeni cesaretimle, Mücadele Birliği ile ilgili bir kitap yazabilirdim. Konu ne olabilirdi? Branşıma uygun olarak, Mücadele Birliği’nin sanat ve edebiyat anlayışı. Malzeme hazır sayılırdı. Zaten bütün edebî eserler, Mücadele Mecmuasının bütün sayıları, Pınar ve Gerçek dergilerinin bütün sayıları mevcuttu. Sadece günlük Bayrak Gazetesi eksikti. Onu da bir ağabeyimizin kütüphanesinden temin ettik. Hiçbir olumsuzluğu aklıma getirmeden, ısrarla yazmaya devam ettim. Hacimli bir çalışma çıktı ortaya. Ben de üçe böldüm: Sanat anlayışı, sanatçı tasavvuru ve edebiyat anlayışı. İkisini yayınladık, üçüncü yolda. Hazırlıklar devam ediyor.
3. Araştırmalarınızda başlıca kaynaklarınız 1970-1980 arası yayınlanan günlük Bayrak Gazetesi, haftalık Yeniden Millî Mücadele Mecmuası, aylık Pınar Dergisi, daha sonra Gerçek Dergisi olmuş. Bu yayınlara kolay erişebildiniz mi? Başka bir deyişle, araştırmanızda hangi zorluklarla karşılaştınız?
-Evet, bahsettiğiniz gibi, kaynaklarımız bunlar. Kayseri’de Millet Derneği kütüphanesinde günlük Bayrak Gazetesi hariç hepsi mevcut. Zaten elektronik ortamda da bunlar paylaşıldı. Ama, Bayrak Gazetesi elektronik ortama aktarılamadı. İstanbul’da Beyazıt Kütüphanesinde taranmış şekli varmış. Görmedim ama haberini aldım. Bazı illerimizde gazete mevcut, fakat tarama işi yapılamıyor. Birçok arkadaşımızla bu konuyu görüştüm, hatta sosyal paylaşım sitesinde bu yayınların tamamını paylaşan arkadaşımızla da mesajlaştım ama maalesef Bayrak Gazetesinin elektronik şekli mümkün değil. Bu aşılırsa bütün kaynaklara erişilebilir. Bunu yetkili arkadaşlarımızdan bekliyorum.
Mücadele Birliği’nin edebiyatla ilgili bütün yayınları şahsî kütüphanemde mevcut. O konuda bir sıkıntı çekmedim. Ama eğer bir merkez kütüphane kurulmazsa, zamanla bu kitaplar da kaybolabilir. Her ne kadar elektronik şekli mevcut ise de, yine de fiziki olarak bütün yayınlarımızın bir merkez kütüphanede muhafaza edilmesi çok önemlidir. Bu konuda bazı teşebbüslerin olduğunu da öğrendik. İnşallah gerçekleşir.
4. Mücadele Birliği’nin sanata bakışını nasıl değerlendirirsiniz, yorumlarsınız?
-Takdir edersiniz ki birçok sanat görüşü vardır. Hemen bunların tamamı yayınlarımızda bahis mevzuu olmuştur. Biz zaten bahsi geçen sanat dallarını konu ettik. Bilhassa Marksist sanat anlayışı ele alınmış. O dönemde insanımıza Komünizmin propagandası yapılıyordu. Bunun önüne geçmek için Marksist anlayışın ne kadar sakat bir anlayış olduğu ortaya konuluyor. Bunu yaparken, diğer gruplarda olduğu gibi, sadece bir protesto hareketi olmadığı için, alternatif sanat anlayışını da ortaya koyuyordu. Mücadele Birliği, bir solu protesto hareketi değildir. Asıl önemi, milletimizin kurtuluşu için önermiş olduğu yoldur. Bu yolda fikir İlm-i Sağ, hedef inkılâp, strateji de Millî Mücadelemizin stratejisi. Yani, Mücadele Birliği, sıradan bir Kapitalizmi, Marksizmi protesto hareketi değil, milletimizin sahip olduğu değerlerini hayat haline getirecek köklü bir mücadele hareketidir. Bir aksiyon hareketidir. Böyle bir hareketin siyasî, iktisadî, sosyal görüşleri de olmalıdır. Sanat bu görüşlerin en aktif olanlarındandır.
Mücadele Birliği’nde bütün unsurlar milletimizin var oluş mücadelesine göre şekil almıştır. Milletimizin var oluşuna hizmet etmeyen hiçbir görüş Mücadele Birliği’nin gündemini meşgul etmez. Sanat da öyle. Gayesi, milletimizin varlık ve beka davasını savunmaktır. Var olma, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir milletin başka şekilde düşünmesi de mümkün değildir. 1971 yılının sonlarına doğru Yeniden Millî Mücadele Mecmuasının 91.sayısında (Pınar,10-11)Millî Sanat Anlayışına Doğru başlıklı bir yazı yayınlanır. Bu yazı, isimsiz ama, merhum Aykut Edibali tarafından kaleme alınmış, Mücadeleci sanatkâr adaylarına yol gösteren bir yazıdır. Nitekim, uzun yıllar, sanat eserleri, burada bahsedilen usul ve esaslar çerçevesinde kaleme alınmıştır. Neden bahsediyor bu yazı? İki ana noktadan. Biri millî realizm, diğeri de millî romantizm. Her edebî eserimiz, edebiyat ölçüleri içerisinde, milletimizin yaşadığı problemi olduğu gibi ortaya koyacak (millî realizm), sonra da ona çözümü anlatacak (millî idealizm)tır. Sol ve kozmopolit çevrelerin yaptığı gibi milletimizin problemleri istismar edilmemeli, onun sıkıntıları sanat yoluyla dile getirilmelidir. Ama angaje bir sanat ve edebiyat da olmamalı. Sanat ve edebiyatın kurallarına uymada azami gayret gösterilmelidir. Okuyucu Köşesi’nde buna da dikkat çekilir. Sanat ve edebiyatın feda edilmesine rıza gösterilmez.
5. Bu, beraberinde bir sanat anlayışı getirmiş midir?
-Bilindiği gibi, Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bir Memleket Edebiyatı akımı başlar. Bu, ülkemizin güzelliklerini edebiyat diliyle anlatmaktır. Ama milletimizin buhranları pek az dile getirilir. Üstelik, sistemli de değildir. Her biri bir yüce dağ gibi büyük edebiyatçılarımız yetişmiştir: Mehmet Akif, Yahya Kemal, Arif Nihat, Necip Fazıl… Ama, Mücadele Birliği, dağ değil, sıra dağlar oluşturmak istiyor. Birbirine dayanan, güvenen sıra dağlar. Ayrıca, aynı kültürü almış, aynı eğitimden geçmiş sanatkarlarca meydana getirilecek sanat ve edebiyat. Mehmet Kaplan, eğer bir millet geleceğini güven altına almak istiyorsa, bütün çocuklarına, belirlenmiş on tane eseri okutsun, diyordu. Bunu Mücadele Birliği yaptı. Hemen bütün müntesiplerine, kültür çalışmaları adı altında akaid, ilm-i sağ, inkılap ilmi, Kadroların Vazifeleri gibi yazı serilerini okutarak bir ortak kültür oluşturdu. Bugün gücü oradan gelmektedir. Bu düşünceler edebiyatın konusu olarak sanat dünyamızda yerini almıştır, alacaktır. Vatan sevgisi, millet sevgisi, insanımızı sevme, onu sahiplenme Mücadele Birliği’nin sanatının esas konusunu teşkil etmektedir. Bu, sadece Mücadelecilere has değildir elbette. O dönemde, Tarık Buğra, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum, Emine Işınsu, Mustafa Kutlu, Şevket Bulut gibi edebiyatçılar da memleket edebiyatı anlayışıyla hareket ediyorlardı. Mücadele Birliği bunu daha da pekiştirdi. Daha geniş alanlara yaydı. Türk entelektüelinde bir memleket edebiyatı düşüncesinin iyice yerleşmesini sağladı. Açtığı yarışmalarla, bugünkü edebiyatçılarımızdan birçoğunu o zamanlar edebiyata hazırladı. Başka dergilerde yazıyor olsalar da, Türk edebiyatına bir hayli edebiyatçı kazandırdı. Zaten, Mücadele Birliği’nin bir özelliği de bir mektep oluşudur. Bu mektepten birçok siyasetçi, devlet adamı, bürokrat, sanatçı ve edebiyatçı yetişmiştir.
6. Mücadele Birliği 1970’li yıllarda kurulmuş bir siyasi hareket. Fakat, kitapta görüyorum ki, siyasi çalışmalar yanında kültür-sanat, bu hareketin ilgilendiği, eser verdiği bir saha olmuş. Bunu neye bağlıyorsunuz?
-Mücadele Birliği nev’i şahsına mahsus bir harekettir. Başka teşekküllerde böyle bir özellik söz konusu değil. Bir hareket ya siyasidir, ya da sosyal bir harekettir. Hepsi bir arada hareket yoktur. Bir görüşe mensup üç beş kişi bir araya gelir, bir dergi çıkarır ama başkaları ile koordinasyonu yoktur. Müstakil bir faaliyettir. Töre, Türk Edebiyatı, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Mavera gibi dergiler bu şekildedir. Bir bütünlük arz eden topluluklar değiller. Aynı teşkilatın çatısı altında değillerdir. Ama Mücadele Birliği böyle değil. Komple bir hareket. Davası, milletinin varlık ve beka davası olan bir hareket, sanat ve edebiyata bigane kalamaz, nitekim kalmamıştır da. Mücadele Birliği hem sosyal, hem siyasal, hem de bir sanat edebiyat hareketidir. Hepsi kendi içerisinde bir araya getirilmiş, organize bir harekettir. Milletimize nasıl ulaşılması gerekiyorsa, ona hangi yollardan varılacaksa hepsi devreye sokulmuştur. Sanat ve edebiyat da bunlardan biridir.
7. Mücadele Birliği, yayınlarıyla Türk kültürüne, edebiyatına nasıl bir katkı sunmuştur şeklinde bir soru sorsam ne dersiniz?
-Edebiyat tarihimizde önemli eleştirilerden bir tanesi, edebiyatçılarımızın insanımıza yeteri kadar sahip çıkamaması idi. Osmanlı’nın son dönemlerinde, son vatan parçasının varlığı da tehlikeye girince bir memleket edebiyatı anlayışı edebiyatımıza hakim oldu. Hatta Yahya Kemal, “mektepten memlekete” döndüklerini, artık memleket edebiyatının yapılması gerektiğini söylüyordu. Yukarıda adlarını zikrettiğim değerli edebiyatçılarımız bunu gayet güzel ifa ettiler ama organizeden uzak bir faaliyet oluyordu. Organize olmalıydılar. İnsanımızın dertleri ve çözüm yolları dile getirilmeliydi. Dış Türkler dillendirilmeliydi. Onların esareti Türk kamuoyuna anlatılmalıydı. Bütün bunları Mücadeleci edebiyatçılar başardılar. İnsanımızı sımsıcak bir eserle kucaklamayı yaygınlaştırdılar. Bütün samimiyetleriyle.
8. Sırada başka çalışmalar var mı?
-Aslında çalışmamın özü, Mücadele Birliği’nin sanat ve edebiyat anlayışı idi. Sanat anlayışı hayli hacimli olunca bölmek zorunda kaldık. İnşallah Mücadele Birliği Edebiyatı başlığıyla üçüncü cildi kaleme alacağız. Çalışmalar devam ediyor.
9. Teşekkür ederim.