Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Mehmet Remzi Bey

Johannesburg Konsolosu

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Mehmet Remzi Bey
Mehmet Remzi Bey
Johannesburg Konsolosu
diplomat

1869 yılında İstanbul’da doğdu. Adliye Nezareti Başkatibi Rauf Bey’in oğlu. İstanbul’daki orta ve lise eğitiminden sonra Başbakanlık Evrak Odası ve Dışişleri Bakanlığı'nda çalışarak devlet adabı ve diplomasi öğrendi. 

1894 yılında Bulgar Sefareti üçüncü katibi olarak Sofya’da meslek hayatına başladı. Daha sonra Sırbistan, Tiflis ve Tahran’da devam etti. 

Mesleki kariyerinde devlet nişanı ve üstün hizmet madalyalarıyla ödüllendirildi. 

İstanbul’da Rus diplomat Madam Helene Hanım’la evlendi. Madam Helene Hanım’la yola çıktı. Bir aylık deniz yolculuğu sonunda 21 Mayıs 1914 tarihinde Ümit Burnu’na ulaştı. 

Görev yeri Güney Afrika’ya ulaşması, Müslüman halk arasında heyecana yol açtı. 

21 Nisan 1914 tarihinde Johannesburg Başkonsolosluğu'na atandı.

Resmi konsolosluk görevine 15 Haziran 1915 tarihinde başladı. 

Madam Helene'den iki çocuğu oldu.

Görevi sırasında hiç bir neden gösterilmeden tutuklandı. Aylarca hapiste tutuldu. Tutuklu bulunduğu hapishanede ani bir şekilde öldüğü bildirildi. 

1916 yılında Johannesburg'da vefat etti.




HAKKINDA YAZILANLAR

GÜNEY AFRİKA’DA İLK TÜRK DİPLOMAT MEHMET REMZİ BEY
AHMET UÇAR

Hâriciye Nezâreti 21 Nisan 1914’de Johannesburg Başkonsolosluğuna, Tahran Sefâret-i Seniyyesi eski müsteşarı Remzi Bey’i tayin etmişti . Mehmet Remzi Bey eski Umur-u Mülkiye Müsteşarı Şerif Bey’in torunu, önemli devlet ricalinden Adliye Nezareti Başkâtibi Rauf Beyin oğlu idi. 30 Aralık 1869’da İstanbul’da doğmuştu. İlkokulu bitirdikten sonra Soğuk Çeşme Askerî Rüşdiyesi’nde aliyyü’l-a‘lâ (pekiyi) derecesi ile orta tahsilini tamamlamıştı. Daha sonra Lisan (Dil) Mektebi’ne devam etmişti. Burada öğrenci iken 3 Temmuz 1887’de, henüz 19 yaşında Başbakanlık Evrak Odası’nda memur olarak işe başlamıştı. 14 Ocak 1888’de aylık maaşı 60 kuruş, 9 Nisan 1888’de 110 kuruş, 13 Ağustos 1890’da 140 kuruş olmuştu. Eylül 1888’de 3. sınıf memur rütbesi almıştı. Çalıştığı yerde arkadaşları ile çok iyi geçindiği gibi, çok da başarılı olmuştu. Genç memurun, bu başarısı maaş ve rütbesine yansıdığı gibi, amirlerinin raporlarına da yansımıştı.

Mehmet Remzi Bey bu başarılı duruma rağmen çok arzuladığı Hâriciye Nezâreti bünyesinde çalışmak için maaşının bir hayli düşmesine razı olarak 15 Ocak 1892’de 50 kuruş aylık maaşla Hariciye Nezareti Tahrîrat Odası’nda (Yazı İşleri’nde) kâtib olarak göreve başlamıştı. Buradaki üstün gayreti sonucu 22 Mayıs 1892’de maaşı 150 kuruşa çıkarılırken, 10 Aralık 1892’de 2. sınıf memurluğa terfi etmişti. 22 Ağustos 1892’de Lisan Mektebi’ni bitirerek diplomasını almış, Türkçe dışında Fransızca’yı da çok iyi derecede okuryazar bir memur olarak yurtdışı görevlere hazır hale gelmişti.

2 Nisan 1894’de 2000 kuruş maaşla Bulgar Sefâreti 3. Kâtibi olarak Sofya’ya göderilmişti. İlk dış görevi olan Sofya’da da başarılı hizmetlerini sürdürmüş ve Haziran 1894’de kendisine 4. dereceden Osmanlı nişanı verilmişti. Ancak Bulgaristan’ın hava şartlarına alışamadığı için görev yerinin değiştirilmesi isteği ile Hariciye Nezareti’ne başvurmuştu. Hariciye, 5 Aralık 1895’de yeni bir göreve gönderilmek üzere onu görevden alarak İstanbul’a çağırmıştı. İstanbul’da fazla bekletilmeyerek 18 Aralık 1895’de 2000 kuruş maaş, 500 kuruş yolluk ve 400 kuruş aylık ev kirası ödenmek üzere, Sırbistan’ın Kerç şehri Konsolosluğu’na tayin edilmişti. 23 Ağustos 1896’da Sırp Hükümeti tarafından kendisine 4. rütbeden “Hakoda” nişanı verilmiş ve Bâb-ı Âlî’nin özel izniyle bu nişanı kabul etmişti.

Osmanlı-Yunan Savaşı nedeniyle Osmanlı Maliyesi’nin sıkıntıya düşmesi sonucu, 13 Mart 1897’de aylık maaşı 1800 kuruşa düşürülmüştü. Ancak başarılı çalışmaları nedeniyle memuriyet sınıfı 8 Haziran 1897’de 3. derceden Mümtaze’ye yükseltilmişti. Ayrıca 6 Mayıs 1899’da kendisine 3. rütbeden Mecidî nişanı da verilmişti. 6 Ağustos 1899 Osmanlı Hükümeti’nin izniyle kendisine Rusya Devleti tarafından 2. rütbeden “Stanslas” nişanı verilmişti. 2 Ağustos 1900’de memuriyet rütbesi 2. dereceden Mümtaze olmuştu. 4 Temmuz 1901-de 3. rütbeden Osmanlı nişanıyla ödüllendirilmişti. 1 Ekim 1901’de bir başka yabancı devlet İran; Mehmet Remzi Bey’e İran’ın en önemli nişanlarından biri olan 2. rütbeden “Şir-i Hurşid” nişanı vermiş ve Bâb-ı Âlî bu nişanın da alınmasına izin vermişti. 

Kerç Konsolosu iken Rusça öğrenmiş, özellikle Kerç’deki demir fabrikasında çalışan Osmanlı tebeası işçilerin haklarının korunmasında da çok başarılı olmuştu. Bu durum 4 Eylül 1903’de Petersburg Büyükelçiliği’nin İstanbul’a gönderdiği raporda da belirtilmişti . Mehmet Remzi Bey ehliyet ve dirayeti sebebiyle 4 Eylül 1904’de 2700 kuruş maaş ve 500 kuruş yollukla İran’ın Tebriz şehri Başkonsolosluğu’na atanmıştır. 

Mehmet Remzi Bey 6 Şubat 1907’de Batum Başkonsolosu olmuştu . Batum Başkonsolosluğu’na giderken “nizama ve emsaline uygun olarak” iki maaş tutarı yani, 5400 kuruş harcırah ve 2700 kuruş maaş almıştı. 7 Mart 1911’de Gürcistan’n Başkenti Tiflis’e Başkonsolos olarak tayin edildi . 22 Haziran 1913’de Tahran Büyükelçiliği müsteşarı oldu ve 21 Mayıs 1914’e kadar bu görevde kaldı. 

Johannesburg Başkonsolosluğu Nisan 1914’lere kadar boş kalmış, 21 Mayıs 1914’de Mehmet Remzi Bey bu göreve tayin edilmişti. O’nun; Güney Afrika’da göreve başlamasından kısa bir süre sonra I. Dünya Savaşı çıkmış, Osmanlı bu savaşta Güney Afrika’ya hakim olan İngiltere’nin karşısında yer almıştır. İngiltere Osmanlı’nın savaşa Almanların yanında “Cihad” çağrısı yaparak girmesi üzerine Güney Afrika Müslümanlarının Osmanlı yanlısı faaliyetlerinden çekindiği ve Mehmet Remzi Efendi’nin tesirinden korktuğu için; yalnız onun faaliyetlerini engellemekle kalmamış, Türk Konsolosluğu’na el koyarak Mehmet Remzi Efendi’yi aile ve eşyalarıyla birlikte sokağa atmıştır. Dahası Mehmet Remzi Efendi’ye diplomat olmasına rağmen “savaş esiri” muamelesi yaparak Johannesburg’tan ayrılmasına izin vermemiştir. Bu durum karşısında parasız ve evsiz çileli ve sıkıntılı günler başlamıştır. İngilizlerin yaptığı yetmiyormuş gibi Osmanlı Hükümeti de “geri dönmediği ve konsolosluk vazifesini de yapmadığı” gerekçesiyle maaşını göndermemeye başlamıştır. 

Onun bu çileli durumu Hariciye Nezareti Müsteşarlığı’nın 72623/321 sayılı ve 16 Ekim 1915 tarihli yazısıyla Başvekil Talat Paşa’ya şu cümlelerle duyurulmuştur:
“İngiltere Hükümeti ile münasebetlerimizin kesilmesinin ardından, İngiltere Hükümeti’nce yerinde alıkonulmuş olan Johannesburg Başkonsolosu Remzi Bey’in orada kaldığı müddetçe uğradığı müşkilat dikkate alınarak maaşlarıyla birlikte konsolosluk tahsisatının da ödenmesi kararlaştırılmıştı. Ancak bu tahsisatın ödenmesiyle ilgili emir Dîvân-ı Muhâsebat’ça kabul edildiği halde aynı makamın geçen Ağustos’ta yaptığı inceleme sırasında kendisinin konsolosluk işleriyle ilgilenemediği cihetle tahsisat gönderilmesinin caiz olamayacağı ileri sürülerek önceden verilen ödeme emirleri Hariciye Nezareti’ne geri gönderilmiştir. Konsolosluk Nizamnamesinin 16. maddesine göre konsolosların savaş çıkması ve sair zorunlu durumlarda bulundukları memuriyeti terk ve tatil ettikleri taktirde Hariciye Nezareti emri altında bulunacaklarından maaşlarının ödeneceği yazılıdır. I. Dünya Savaşı nedeniyle ülkeye dönen diğer konsoloslar hakkında 16. madde hükümleri uygulandığı halde Mehmet Remzi Bey için bu uygulanmamıştır. Halbuki Mehmet Remzi Bey İngiliz Hükümeti’nce alıkonulduğu için geri dönmesi elinde olmadığı gibi, ona gönderilecek tahsisatı konsolosluk işlerinde kullanması da beklenemez. Remzi Bey alacağı tahsisatı kapalı olduğu için muhakkak ki konsolosluğa harcayamayacaktır. Ancak konsoloslukta kalmasına müsaade edilmediği için ayrı bir ikâmetgâh bulması ve hayatını devam ettirebilmesi için bu paraya ihtiyacı vardır. Her şeyin çok pahalı olduğu Johannesburg’ta Remzi Bey’in müşkilatına son vermek, İngiltere ile ilişkilerimizin kesilmesinden beri konsolosluk dışında yaşamak zorunda kalan Remzi Bey’in ihtiyaçlarını gidermek çok zaruri hale gelmiştir. Durumun Şûrây-ı Devlet’çe görüşülmesi arz olunur.”

Remzi Bey’in durumundaki bu aciliyete rağmen Şûrây-ı Devlet konuyu görüşmek üzere yaklaşık iki ay sonra toplanabilmiştir. 15 Aralık 1915’deki toplantıda Remzi Bey’in durumunun geri dönemediği için Konsolosluk Nizamnamesi’nin 16. maddesine uymadığı belirtilmiştir. Ancak İngiltere Hükümetinin onu zorunlu olarak tuttuğu için, onun da bulunduğu yerde zarurî ihtiyaçları olacağı düşüncesiyle kendisine maaşı dışında para gönderilmesinin zorunlu ve zarurî olduğu kurulda kabul edilmiştir. Buna rağmen Hükümet bu parayı Maliyeden vermeyerek kendisinden para isteyen Hariciye Nezareti’nin münasip miktar para göndermesini karalaştırmıştır. Bir başka deyişle ipe un sermiş, Mehmet Remzi Bey ve ailesini açlığa ve çaresizliğe mahkûm etmiştir .

Güney Afrika’da Türk asıllı ilk diplomat olan Remzi Bey, iki yıl Başkonsolosluk yaptıktan sonra Johannesburg’da vefat etmiştir. Onun İngilizlere karşı ayaklanan zenci yerlilerin yanında yer aldığı için İngilizler tarafından şehid edildiği ileri sürülmekteyse de biz bu konuda herhangi bir belgeye ulaşamadık. Mehmed Remzi Bey’in diyâr-ı gurbette vefatı ve mezarı ile alakalı olarak, yıllar sonra 1993-94’de orada görev yapan bir başka Türk diplomat Hüner Tuncer şunları anlatmaktadır:
“Güney Afrika’ya atanan ve ancak kısa bir süre görev yapan ilk Türk Konsolosunun mezarının Johannesburg’da bulunduğunu, Başkonsoloslukta çalışan arkadaşlarımdan duymuştum. Bu mezarı bir an önce görmek için sabırsızlanıyordum. Nihâyet bir gün Mehmet Remzi Bey’in mezarını ziyarete gittim. M. Remzi Bey’in mezar taşında bir ay yıldız oyması bulunmaktaydı. Remzi Bey, 46 yaşındayken 14.2.1916 tarihinde Johannesburg’da ölmüştü. Mezar taşının bir yüzüne Osmanlıca, diğer yüzüne de Latin harfleriyle yazılmıştı. Latin harfleriyle yazılan kısmında bir İngilizce şiir yer almaktaydı. Aşağı yukarı şöyle demekteydi şiirinde: ‘Bugün benim burada ölü olarak bulunduğuma şaşırma. Yarın sen de nasıl olsa benim gibi olacaksın.’ Bu satırları okurken bir yandan gözlerimden ince ince yaşlar süzülüyor; diğer yandan da meslektaşımın önünde saygıyla ve sevgiyle eğiliyordum.

Bakımsız otların bürüdüğü Müslüman mezarlığında, Osmanlı Devleti’nin son diplomatik temsilcilerinden biri olan Mehmet Remzi Bey tek başına yatmaktaydı. Nur içinde yatsın!.. Savaş zamanında ailesinin cenazesini Türkiye’ye getirmeye yeterli parası olmadığı için ve Osmanlı Hükûmeti de bu konuda herhangi bir girişimde bulunmaktan kaçındığından, burada kalmıştı. İnşallah bir gün Güney Afrika’daki Türk diplomatlarının eliyle, naaşı ülkesine götürülebilir diye içimden geçti.”

Remzi Bey’in vefatı sonrası ailesinin İstanbul’a dönüş masrafları Osmanlı Hükümeti’nce karşılanmış, ayrıca Johannesburg’daki Osmanlı tebeasının himayesi ile ilgili bazı girişimlerde bulunulmuştur. Ancak konu ile ilgili olarak Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde HR.MTV. fonunda bulunan 1916 tarih ve 253 nolu dosya; Erkân-ı Harbiye Vekâleti’nin 5 Mart 1929 tarih ve 60286/58 nolu yazılı isteği üzerine, 18 Mart 1929 tarih ve 21113/67 sayılı yazı ile bu kuruma gönderilmiştir. Bu dosyaya ulaşmamız ise maalesef mümkün olamamıştır.

NOT: Mehmet Remzi Bey’le İlgili Yeni belgelere ulaştık merhumla ilgili bir kitap çalışması yapıyorum, ilgilenenlerin aucar123@hotmail.com’a e-mail göndermesi rica olunur.


1.İrâde Hâriciye, 25 Ca 1332 No. 9
2.Y.A.Res.143/72,DH.SAİD d…38/291
3.Y.A.Res.143/72 ,İ.HR.390/1322 C 16
4.Y.A.Res.143/72 ,İ.HR.409/1325 Ş 19
5.İ.HR. 23 Ş 1325 , No. 19 
6.İ.HR. 425/ 1329 RA 13 
7.İ.HR. 431/ 1331 B 17
8.ŞD. 2834/51
9.Abdullah Aymaz ; “Göze Takılanlar”, Zaman Gazetesi, 03.03.2001
10.Hüner Tuncer, A.g.e, s. 46
11.HR. MTV., 419/53





HABER

Osmanlı torunundan dedesine ziyaret
trthaber 19 Eylül 2013 

Remzi Efendi'nin torunu Lowe, dedesinin mezarını ziyaret etti.

Osmanlı’nın, İngilizler tarafından şehit edilen Güney Afrika’daki ilk ve son elçisi Remzi Efendi’nin torunu Christopher Lowe, dedesinin mezarını 70 yaşında ilk defa ziyaret edebildi. Güney Afrika doğumlu Lowe, 10 yıl öncesine kadar hakkında hiç bir şey duymadığı Remzi Efendi’nin naaşının, Hint mezarlığından Nizamiye Kabristanı’na nakli sebebiyle çok duygulandığını söyledi.

Hristiyan olarak büyüyen ve Sydney’de yaşayan Lowe, Güney Afrika ziyaretinde eşi ve yeğeni ile birlikte Johannesburg’da bulunan Nizamiye Camisi’ni ziyaret etti ve Remzi Efendi’nin kabrinde dua etti.

Cami ziyaretinden çok etkilenen Lowe, "34 yıldır Avustalya’da yaşıyorum. Annem Remzi Efendi’nin kızı Ferahfeza Mukila’dır. Biz çocukken dedem hakkında hiç bir şey duymadık, çok tuhaftır kimse de bahsetmedi. Sadece bir Türk dedemiz olduğunu biliyorduk. Remzi Efendi’nin eşi Tiflisli idi ve 80 yaşında vefat etti. Mehmet Remzi’nin Reginald Remzi adında bir de oğlu vardı ve Cape Town Üniversitesi’nde tıp okudu, doktor oldu. Vefat eden dayımın 2 kızı var ve East London’da yaşıyorlar. Annemin anlattıkları ve internetten öğrendiğim kadarıyla, Osmanlı 1. Dünya Savaşı’na Almanların yanında girince, İngiliz Kolonisi olan Güney Afrika’ya gelen dedem için zor günler başlamış. Bir hikayeye göre, savaş kampındaki hapishaneye atılan Mehmet Remzi kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Diğer rivayete göre, Zulu kabilesinin isyanında İngilizler tarafından öldürülmüş. Naaşının İstanbul’a götürülmesi için uğraş verilmiş, ama engeller çıkmış. Daha sonra Hintlilerin sahip çıkması ile Johannesburg’taki Braamfontein Kabristanı’nın Müslüman kısmına defnedilmiş. Dedemin hakkında yazılanları internetten takip ediyorduk. Dedemin kabrinin yakın zaman önce Midrand bölgesinde Türkler tarafında inşa edilen Nizamiye’nin arka bahçesindeki kabristana nakledildiğini duyduk. Hazır Fas ve Mısır’ı ziyaret etmişken, Osmanlı büyükelçisi dedemin kabrini ziyaret etmek için rotamı değiştirdim. Dubai’den uçabilecekken, bir gün de olsa Güney Afrika’ya uğradım ve dedemi hayatımda ilk defa ziyaret ettim" dedi.

ANNEM DEDEMİ HİÇ TANIMADI

Cape Town’da doğan ve Remzi Efendi’yi hiç tanımayan annesi Ferahfeza’nın, bir İskoç olan babası James ile evlendiğini söyleyen Lowe, Misha adında bir de kardeşinin olduğunu ve Kanada’da yaşadığını ifade etti. Lowe, Tiflisli olan büyükannesinin Remzi Efendi’nin ölümünden sonra İstanbul’da dönemediğini, Güney Afrika’da yalnız başına çok zor günler geçirdiğini annesinden duyduğunu anlattı. 

BÖYLE BİR İNSANIN TORUNU OLMAKTAN BÜYÜK GRUR DUYDUM

Mehmet Remzi’nin diğer torunu ve Christopher’un yeğeni Mark Lowe ise, "Nizamiye’de bir gün geçirdim. Karşılaştığım Türkler çok kibar ve canayakın insanlar. Türklerin Mehmet Remzi Efendi’ye çok büyük saygı duyduklarını gördüm. Böyle bir insanın torunu olmaktan çok büyük gurur duydum" dedi. 

REMZİ EFENDİ KİMDİ?

Bulgaristan, Sırbistan, Rusya, Gürcistan ve İran'ın ardından 21 Nisan 1914'de Johannesburg Başkonsolosluğuna atanan Remzi Efendi, göreve başlamasından çok geçmeden 46 yaşındayken, 14 Şubat 1916'da Johannesburg'da vefat etti. Osmanlı, savaşın şiddetli günlerinde çok uzaklarda vefat eden Türk diplomatın naşını İstanbul'a getirememişti. Ailesi ve naaşı Güney Afrika’da kalan Mehmet Remzi, Osmanlı'nın önemli devlet adamlarından Adliye Nezareti Başkâtibi Rauf Bey'in oğluydu.




HAKKINDA YAZILANLAR

Güney Afrika’daki Osmanlı Kültürel Mirası
Halim Gençoğlu
skylife 2017 Nisan

1800'LÜ YILLARDA ÜMİT BURNU'NDAKİ MÜSLÜMANLARIN EĞİTİMİ İÇİN GÖNDERİLEN OSMANLI ELÇİLERİ, GÜNEY AFRİKA'DA UZUN YILLAR SÜREN VE TOPLUMSAL YAŞAMDAN SPOR HAYATINA KADAR UZANAN ALANLARA YANSIYAN İZLER BIRAKTI.

Coğrafî sınırlarından her ne kadar uzakta olsa da Osmanlı Devleti, Güney Afrika’nın en ücra şehirlerinde türlü faaliyetlerle varlığını ortaya koydu. 1838 yılında başlayan ekonomik ilişkiler, zamanla yerini eğitim faaliyetlerine bıraktı. 1862’de Müderris Seyid Ebubekir Efendi’nin Ümit Burnu Müslümanlarının dinî eğitimleri için Güney Afrika havalisine gönderilmesi ile başlayan münasebetler, onun öğrencileri ve çocukları sayesinde bölgede entelektüel bir kuşağın yetişmesine vesile oldu. Ebubekir Efendi’nin 1880 yılında vefatıyla Müderris Mahmut Fakih Efendi’nin bölgedeki eğitim hizmetleri, Güney Afrika’da bir Osmanlı kültürel varlığının oluşmasını sağladı. Şimdi bu döneme ve kahramanlarına bir göz atalım.

Osmanlı Âlimi Ebubekir Efendi

Ebubekir Efendi’nin 16 Ocak 1863’te Ümit Burnu Table Bay Limanı’na ayak basmasıyla, Güney Afrika Müslüman toplumu için yeni bir dönem başladı. Bree Sokağı üzerinde açtığı Osmanlı Teoloji Mektebi’nde yetiştirdiği öğrencileri, Güney Afrika’nın önde gelen din adamları ve politikacıları oldu. Buitengracht Sokağı’nda kurduğu ilk Müslüman kadın mektebi ise, yine onun ileri görüşlülüğü hakkında ipuçları veriyordu. Arapça harflerle fakat yerli dili Afrikaansça kaleme almış olduğu Beyanü'd-Din adlı İslam ilmihali, Güney Afrika literatürüne girmiş kilometre taşlarından biri oldu. Bu vesileyle olacak ki Cape Town’ın Paarl semtinde Afrikaansça Dili Müzesi'nde ona ayrılan bir odada Ebubekir Efendi’nin Afrikaans dili ve literatürüne hizmetlerini gösteren belgeler, hâlen her yıl turistlerin ilgiyle ziyaret ettiği bir yer olarak karşımıza çıkıyor. 

Mahmud Fakih Emin Efendi 

Mahmud Fakih Emin Efendi, Osmanlı'nın Güney Afrika'daki son Osmanlı âlimiydi ve maaşını 1894-1914 yılları arasında Osmanlı Halifeliği'nden alıyordu. Ümit Burnu’nun Kasıl Sokağı’nda açtığı Nuru'l-Burhanu'l-İslam Mektebi'ndeki hizmetleri Birinci Dünya Savaşı başlarında vefatıyla hız kesmiş olsa da, bu faaliyetler oğlu Muhammed Derviş Efendi’nin Müslüman mahallesi olan Bo-Kaap'ta Wale Sokağı'ndaki evinde 1940’a kadar devam etti. 

Ahmet Ataullah Efendi ve İslam Okulları

Ebubekir Efendi’nin vefatıyla Güney Afrika’da eğitim hizmetlerini, oğulları Ahmet Ataullah ve Hişam Nimetullah Efendiler devam ettirdi. Ahmet Ataullah Efendi'nin Kimberley şehrinde açtığı Ottoman Imperial School, bölgedeki eğitim altyapısını düzenlemek adına genç Müslüman topluluğu için önemli bir rol oynadı. Kardeşi Hişam Nimetullah Efendi, Port Elizabeth’te açtığı İslam Teoloji Okulu’ndaki faaliyetlerinin yanında, Hicaz Demiryolu projesi için topladığı bağışlar ve Güney Afrika’daki ırkçı politikalara karşı birçok defalar efsanevi Hindu lider Mahatma Gandi’yle Natal ve Durban şehirlerinde de görüşmeler yapması dönemin siyaset hayatına etki etti. 

Osmanlı Sefarad Yahudileri

XIX. yüzyılın son çeyreğinde Osmanlı İmparatorluğu’nun güç kaybetmesine paralel olarak Türkiye Yahudileri de başka ülkelerde yeni hayatlar aramak uğruna yaşam mücadelesine girişmiş ve bu etken, Sefarad Yahudilerinin Osmanlı topraklarından göçünü zorunlu kılsa da Trablusgarp Savaşı’nda Güney Afrika’nın Salisbury eyaletinden Osmanlı Deniz Kuvvetleri'ne toplanan yardımları İstanbul’a göndererek Osmanlı’ya bağlılıklarını ortaya koymuşlardı. Günümüzde kayda değer entelektüel çevrelerde ve akademisyen olarak çeşitli üniversitelerde yer alan Osmanlı Sefarad Yahudileri yüzyıllarca benimsemiş oldukları Güney Afrika'da Türk kahvesi gibi kültür ve âdetleriyle geçmişlerinin Osmanlı'ya dayanan hatırasını hâlen yaşatıyor.

İlk Müslüman Doktor

Ebubekir Efendi’nin torunlarından olan Dr. Muhammed Şükrü, 1915’te Cape Town’ın Müslüman mahallesi Bo-Kaap'ta doğdu. Cape Town Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1942’de mezun oldu ve Güney Afrika'nın ilk Müslüman tıp doktoru olarak tarihe geçti. Kaderin tecellisidir ki genç yaşında tüberküloz hastalığından hayatını kaybetti.

Osmanlı'nın Son Güney Afrika Sefiri Mehmet Remzi Bey 

Osmanlı'nın son Güney Afrika sefiri olarak Johannesburg şehrine gönderilen Mehmet Remzi Bey, İstanbul'da henüz yeni evlendiği Rus diplomat eşi Madam Helene Hanım'ı da yanına alarak deniz yoluyla 21 Mayıs 1914'te Ümit Burnu’na ulaştı. Remzi Bey’in iki çocuğundan biri olan Dr. Reginald Remzi Bey, Cape Town Üniversitesi’nde 1937 yılında tıp tahsilini tamamladıktan sonra Güney Afrika’da meşhur ve seçkin bir sima olarak tarihe geçti. Günümüzde hayatlarını Güney Afrika’da idame ettiren Dr. Reginald Remzi Bey'in kızı Helene Remzi Hanım gibi, başka bir Osmanlı diplomatı Mahmud Paşa’nın torunu Ayşe Paşa da hâlen Cape Town'da dedelerinden kalan aile evrakı ile tarihî kökenlerinden haberdar olarak yaşıyor.

Osmanlı Kültürel Varlığının Korunması 

Osmanlı Devleti, Nuru'l-Burhanu'l gibi tarihî binalarla ve hâlen yaşayan bir gelenek olan Osmanlı fesiyle Güney Afrika dünyasına damgasını vurmuştur. Öyleki, Ebubekir Efendi’nin öğrencilerinin açtığı Osmanlı Kriket Kulübü, faaliyetleriyle günümüze kadar varlığını korumaktadır. Bu somut tarihî varlığın muhafaza edilmesi için Türk İslam âlimlerinin ilim tohumları ektiği ve yıllarca yaşadıkları Cape Town'da tesis edilecek olan bir Osmanlı müzesinde mezkûr kültürel belge, vesika ve resimlerin teşhir edilmesi ne kadar güzel olurdu! Gerek Cape Town Belediyesi ile yapılan kardeş şehir faaliyetleri, gerekse akademik çalışmalarla ortaya konulan yeni belge ve vesikalar böyle bir müzenin kurulmasını kolaylaştırıcı adımlar aslında. Zaman, bu birikimleri hem şimdiki hem de gelecek nesillere sergileme ve tanıtma zamanı…