Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Mehmet Özbek

Türk Halk Müziği Sanatçısı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Mehmet Özbek
Mehmet Özbek      (1945)
Türk Halk Müziği Sanatçısı
yazar


1945 yılında Şanlıurfa'da doğdu. İlk ve orta tahsilini burada tamamladıktan sonra, 1964 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne girerek Türk Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü. Aynı yıllar, İstanbul Belediye Konservatuarının Türk Müziği Nazariyatı Bölümü'ne de devam eden Özbek, 1966 yılında TRT kurumunun açmış olduğu sınavı kazandı ve İstanbul Radyosu'nda Türk Halk Müziği Stajyer Sanatçı, 1969 yılından sonra da sanatçısı olarak çalışmalarını sürdürdü. 1977 yılında aynı radyonun Türk Halk Müziği ve Oyunları Şube Müdürlüğü, 1982 yılında da TRT Müzik Dairesi Türk Halk Müziği ve Oyunları Müdürlüğü görevlerine atandı. 1983-1995 yılları arasında Hacettepe Üniversite Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Halk Bilimi Anabilim Dalında Türk Halk Müziği dersleri verdi. 1996 yılından beri Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Bilim Kurulu Üyesi ve Müzik Perde ve Sahne Sanatları Kolu Başkanı olan Mehmet Özbek, Haziran 1986 tarihinden beri kuruluşunu gerçekleştirdiği Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu'nun şefi olarak görevini sürdürmektedir. 

1966 yılından başlayarak profesyonelce Türk Halk Müziği ses sanatçısı olarak hizmet vermekte olan Mehmet Özbek 22 Mart 1974 günü İstanbul Şan Konser salonunda verdiği iki buçuk saatlik resitalle Türkiye' de ilk defa uzun havalarıyla ve kırık havalarıyla zengin bir tür olan Türk Halk Müziği'yle de bir solist konseri verilebileceğini örnekledi. 22 Mart 1982'de aynı yerde yaptığı ikinci resital ise daha büyük ilgi gördü ve iki akşam tekrarlandı. 

1977-1986 yılları arasında TRT Türk Halk Müziği Denetleme ve Repertuar Kurullarında da görev yapan Özbek, Anadolu' da birçok yörenin, yurtdışında ise başta Kerkük olmak üzere, Irak, Azerbaycan, Yugoslavya ve Bulgaristan Türklerinin halk ezgilerini derledi. Sözlü ve sözsüz olmak üzere bunların 300 kadarını TRT repertuarına kazandırdı. TRT kurumunda bulunduğu dönemlerde radyoda hazırladığı: ''Aşıklık Geleneği'', ''Türk Halk Çalgıları'' (Bu programla TRT Genel Müdürlüğü'nden Takdirname aldı), ''Türküler ne der'', ''Türkülerin dünü bugünü''; televizyonda hazırladığı: ''Yurdun Sesi'' programıyla o güne kadar radyo bünyesinde kullanılmayan Tar, Kaval, Zurna, Tulum gibi çalgıları ilk defa bir orkestra disiplini içinde kullanarak Türk Halk Müziğinin çalgı ve repertuar bakımından temel değerlerini ortaya koyup alışılagelmişin dışında yaptığı icralarla bu müziğin zenginliğini ve evrenselleşmeye açık olduğunu vurguladı. ''Elimizden obamızdan'', ''Kervan'' adlı programlarla yine o güne kadar yabancısı bulunduğumuz, Kazak, Kırgız, Özbek ve Türkmenlerin oyun ve müziklerinden örnekler vererek Türk dünyasının genişliğini ve bu alan içindeki kültür birliğini vurgulamaya çalıştı.

Başta Japonya, Suudi Arabistan, Yugoslavya, Irak, Federal Almanya olmak üzere yurt dışında ve yurt içinde konserler vererek Türk Halk Müziği'ni tanıttı. Japonya'nın en büyük kültür kurumu olan MİN-ON'un davetlisi olarak 1980 yılında gittiği Japonya'nın 10 şehrinde, Prof. Koizumi yönetiminde Arif Sağ ve Ümit Tokcan'la verdikleri açıklamalı konserlerle Türk halk müziğinin zengin ve orijinal değerlerini tanıttı. (Konserlerin bazı ezgileri Sony şirketi tarafından plak haline getirildi) Yaptığı basın toplantısıyla Türkleri ve onların kültürlerinin tanıtılmasını ve sevilmesini sağladı. 1987 yılında Babil Festivali'nde gerek yönettiği koro, gerekse yaptığı solo dinleyicilerde büyük ilgi ve heyecan yarattı. Arap ve Türkmen gazeteleri kendisinden ve korosundan büyük bir övgüyle bahsetti. Bağdat televizyonu 90 dakikalık programı olduğu gibi yayınladı. 



HABER

Aydın Doğan Ödülü Mehmet Özbek'e verildi
Radikal 15 Şubat 2011 

Aydın Doğan Vakfı'nca 1996 yılından bu yana düzenlenen Aydın Doğan Ödülü, bu yıl Türk Halk Müziği (THM) dalında Mehmet Özbek'e verildi. 

Vakıftan yapılan yazılı açıklamaya göre, Türk insanının kültürünü ve yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla düzenlenen ödülün bu yıl Türk Halk Müziği dalında verilmesine karar verildi. 

Ödül, Yücel Paşmakcı başkanlığında, Melih Duygulu, Erdal Erzincan, Zafer Gündoğdu, Doğan Hızlan, Prof. Songül Karahasanoğlu, Arif Sağ, Pasan Saltık ve Süleyman Şenel'den oluşan Seçiciler Kurulu tarafından Mehmet Özbek'e layık görüldü. 

Ödülün, Türk Halk Müziğine solist, yönetici, koro şefi, derlemeci, notist ve akademik yayınlar yoluyla verdiği sayısız hizmetler, İstanbul Belediye Konservatuvarı Folklor Tatbikat Topluluğu, TRT İstanbul Radyosu ve TRT Müzik Dairesi Başkanlığında Şube Müdürü ve Müzik Dairesi Başkanı olarak verdiği kurumsal hizmetler, Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği Korosu kurucu şefi ve yöneticisi olarak verdiği idari hizmetler, yurt içi ve yurt dışında verdiği ve yönettiği konserler, derlediği ve notaya aldığı eserlerle halk müziği genel repertuvarına kazandırdığı eserler ve akademik hayatta yetiştirdiği öğrenciler nedeniyle Özbek'e verilmesi kararlaştırıldı. 

Seçiciler Kurulu, ayrıca Türkiye'de kültür sanat hayatına ve bu bağlamda Türk Halk Müziği ve oyunlarına, 1984 yılından bu yana bir eğitim kurumu olarak hizmet veren, halk müziği alanında akademisyenler yetiştiren, oluşturduğu derleme heyetleri tarafından yurt içi ve yurt dışında Türk müzik kültürü verilerine ilişkin folkorik/etnografik eserlerin derlemesini ve arşivlenmesini sağlayan, yetiştirdiği halk müziği sanatçıları Türk Halk Müziği ve oyunları alanlarında Türkiye'nin tanıtımına katkılar sağlayan Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarına da hizmet ödülü verilmesine karar verdi. Aydın Doğan Vakfı ödül töreni, 11 Nisan Pazartesi günü Hilton Convention Center'de yapılacak. 



HABER

50. sanat yılında Mehmet Özbek
21.06.2011 

Türkmen kültür ve edebiyatını tanıtmayı gaye edinen 'Kardaşlık' dergisi, 50. sayısında 50. sanat yılını kutlayan Mehmet Özbek'i kapağına taşıyor.Özbek, kendisiyle yapılan röportajda Kerkük müziği ile Anadolu müziği arasındaki bağlantının çok eskilere dayandığını söylüyor. "Kal'anın dibinde bir taş olaydım"ı örnek gösteren sanatçı, "Diyarbakır'da var, Urfa'da var, Malatya'da var ve Kerkük'te var. 'Gelene gidene kardeş olaydım', anlatım aynı, ifade aynı, düşünce aynı. Hiçbir fark yok. Urfa ile Kerkük arasında hoyrat sözleri beraberliği çoktur. Tabii bunların beraber olmasının temeli ortak bir kültüre sahip oldukları gibi, ortak bir zevke de sahip olmalarıdır." Mehmet Özbek, bu durumu Kerkük'ün geçmişte büyük bir kültür merkezi olmasına bağlıyor. 





SÖYLEŞİ

Mehmet Özbek: Türkü zevkinden yoksun kalan kişi, çok şeyden yoksundur
MEHMET ÖZTUNÇ 
Zaman 20 Mayıs 2013

Türk halk müziğinin usta yorumcusu, müzikolog Mehmet Özbek, uzun süren sessizliğine Zaman için son verdi. “Türkü zevkinden yoksun kalan kişi, çok şeyden yoksundur.” diyen Özbek, günümüzde dinleyicinin dikkatinin müzikle değil, cinsellikle çekildiğini söylüyor.

“Türküleri sevmek kolaydır, ama gerekli kültür birikimine sahip olmadan onları anlamak asla…” diyorsunuz ama insan hayatınıza bakınca, bir üçüncü unsuru belki de hepsinin üstünde bir değeri, “aşkı” görüyor. Kanımca siz aşkla bağlısınız, yanılıyor muyum?

Boşuna “aşk olmazsa meşk olmaz” dememişler. Mevlânâ, insan toprağının aşk şebnemiyle karıştırılmış olduğunu söyler. Bu gözyaşıdır aslında. Ruhumuzun temeli aşktır. Gerçek hayat sevmeyle başlar. Sevgisiz hayat boştur. Aşk insanı birliğe, beraberliğe götürür. Ünlü Fransız realist yazar Stendhal, “Aşk, coşku, tutku olduktan sonra insan hiç sarsılmaz, bunlar olmayınca hayat neye yarar.” der. Hal böyleyken türkülere nasıl âşık olmazsınız. Bu müziğe âşık olabilmek için o kadar çok sebep var ki. Bir defa Türk müziğinin esasını türküler oluşturur. Türküler kültürümüzün en insancıl ve en öznel parçasıdır. Sevginin, aşkın her çeşidi en güzel, en samimi ve en yürekli bir biçimde türkülerde sergilenmiştir. “Canım esirgemem billahi senden / Götür sat pazarda kölem var deyi” (Pir Sultan Abdal) Aşkın temeli olan fedakârlık halk diliyle ancak bu kadar güzel anlatılabilir. Var mı bundan ötesi! Türkülerde dilimiz, tarihimiz, geleneğimiz, her şeyiyle yaşama biçimimiz vardır. Türkü zevkinden yoksun kalan kişi, ruh yönünden çok şeyden yoksundur. Bunu her yerde önemle belirtiyorum. Bir ömrü büyük bir aşkla türkülere hasretmeye karar vermiştim. Öylece de gidiyor.

Halk müziğimizin genel anlamda Batı’da disipline edilmiş yöntemlerle akademik alana taşındığını biliyoruz. Halk müziği üzerine sekiz kitap yazdınız. Bu çalışmaları yürütürken daha kendimize özgü bir akademik müzik disiplini ihtiyacı hissettiniz mi?

Bir defa Türkiye’de müzik terimleri konusunda büyük bir karmaşa, Türk halk müziğinin tanımı noktasında büyük bir yanılgı yaşanıyor. Öncelikle ‘halk müziği’ ve ‘halk türküsü’ kavramları bu alanın mensupları tarafından bile iyice anlaşılmamaktadır. ‘Halk türküsü’, ‘halk müziği’nin kapsamı içinde bir ünitedir. Türkü özelliği taşıyan her ezgi ‘halk müziğidir’ ama ‘halk türküsü’ değildir. Bu konu bugüne kadar hâlâ pek kavranılamamıştır. Daha ismi üzerinde belli bir tanıma ulaşamadığımız bu alanda, tabii ki çok büyük eksikliklerin olduğunu söylemem gerekir. Halk müziğimiz bütün boyutlarıyla iyice bilinmediği müddetçe bunun eğitimde tam anlamıyla kullanılması da mümkün olmuyor. Türk müziği konservatuvarları belki günümüzde eskiye nazaran çok iyi icracılar yetiştiriyor. Görüyoruz, takdirle karşılıyorum, ama üç-beş meraklının dışında halk müziğimizin nazari inceliklerini derinlemesine bilen, onun ruhunu kavramış mezunlarla karşılaştığımı söyleyemem. Öğrenciler, Türk müziği nazari bilgileri eksik, artistik sunum yetenekleri zayıf, toplu icra tekniklerinden habersiz ve edebi yönleri çok zayıf olarak yetişmektedirler.

“Kendi türkülerini okumayan milletlere, yabancılar kendi türkülerini okuttururlar.” diyorsunuz. Bu sözünüzden bugünkü müzikle kurulan ilişkide (özellikle gençler) cebri bir durumun olduğunu mu anlamalıyız?

Özetle kültür emperyalizmini kastediyorum. Görsel medya insafsız, korkusuz, zalim ve vicdansız bir silah. Şüphesiz bizim de gelişimi boyunca popüler, caz ve halk müzikleri ile ilişkileri olan, ama bunlardan ayırt edilebilir özellikleri bulunan bir pop müziğimiz olmalıdır. Doğar, yaşar, yaşatır, düşündürür, eğlendirir, kaybolup gider. Bugün artık büyük şehirlerimizde pop müziğinin özellikle gençler arasında en yaygın eğlence müziği olduğunu inkâr edemeyiz. Pop müzik bugün sözü ve müziğiyle seviye kaybetmiştir. Müzikte besteleyen, söyleyen ve dinleyen arasında bir bağ olmalıdır ki, müzik görevini yapsın. Bu bağın giderek koptuğu, dinleyici dikkatinin müzikle değil, cinsel görüntülerle çekilmesi yaygınlık kazanan bir uygulama olmuştur. Cinselliği müziğin ve sözün önünde olmayan kaç pop müzik sanatçısı gösterebilirsiniz? Bu müzik, paranın ve malın birinci plana alındığı bir düşüncenin ve toplumun malı oldu. Bilgi, kültür ve haysiyetin son plana itildiği ülkede milli değerlere sahip çıkma içgüdüsü de zayıflar. İşte o zaman sana ait olup kullanmadığın değerlerin yerine, yabancılar kendi değerlerini yerleştirirler.

Halk müziğinin daha çok taşraya, kır kültürüne ait olduğuna ilişkin bir kanı var. Türkiye’nin köyden kente doğru evrilen bir toplum olduğu düşünüldüğünde halk müziği kentli toplum içinde nasıl bir karşılık bulacak?

Bu kanı, yanlış, tutarsız ve beylik bir hükümdür. “Bu müzik, uçsuz bucaksız taşra ve kır kültüründen esinlendiği için çok zengindir” denilecek yerde gafletle öyle denilmektedir. Bugün türkü üretenlerin çoğu medyaya yakın olmak için büyük şehirlerde yaşamakta, türkülerinde kent kültürünü de işlemektedirler. Kentli toplumun kültürlü kesiminde halk müziğinden zevk almayan kimsenin olduğunu görmedim, olacağını da tahmin edemiyorum. Ancak şunu önemle belirtmeliyim ki, burada sözünü ettiğimiz halk müziği, televizyonlarımızda sabah akşam çalınan, söylenen yoz ve seviyesiz şeyler değil tabii. İki uç örnek vereceğim. Âşık Veysel’i ya da Ruhi Su’yu dinleyip de bundan zevk almayan var mıdır? Aynı ruh, farklı ifade tarzı. Veysel’in: “Uzun ince bir yoldayım”, “Güzelliğin on para etmez” deyişlerini, Ruhi Su’nun “Köroğlu” yorumlamasını yalnızca kır kültürüne bağlayamayız.

Halk müziğinin pop, rock tarzında söylenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu, gayet olağan bir uygulamadır, bir süreçtir. Bütün dünyada da bu böyle olmuştur. Geçmişte bunların güzel örnekleri vardı. Yeter ki müziğin estetik sınırları dışına çıkılmasın. Nasıl okunması gerekiyorsa öyle okunsun. İçli, hüzünlü bir havayı yırtınırcasına ve Türk olmayan bir ağızla söylemenin takdir edilecek bir tarafı yoktur elbette. Ayrıca yetenekli müzisyenler türkü tadında pop, rock vb. ezgiler de besteleyebilirler. Daha özgün olur, tenkitten uzak kalır. Örnek olarak Barış Manço’nun “Dağlar Dağlar”ını verebilirim. Çok takdir etmiştim. Yalnız bunun için kuru bir heves ve amatör bir birikim yetmez.

Aynı zamanda “edebiyat doktoru” unvanı sahibisiniz. “Ne zaman bir köy türküsü duysam/ Şairliğimden utanırım” diyen ozana bin selam olsun ama ben yine de edebiyatımızın, özellikle de romancılarımızın türkülere ilgisiz kaldığını düşünüyorum. Sözgelimi türküleri odak alan Fatih-Harbiye gibi bir romanımız yok. Bu kayıtsızlığın sebebi nedir?

Müzik eski romanlarımızda Batı ile Doğu kültürlerinin mukayesesinde önde gelen öğelerden biriydi. Batı’yı, daha modern bir hayatı temsil eden piyano ya da keman, geleneklere bağlı, oturmuş bir kişiliği temsil eden de ud çalardı. Filmlerimizde de bu böyle gitti bir zaman. Hikâye ve romancılarımızın Anadolu’ya yönelmesiyle bu çalgıların yerini bağlama aldı. Bizde Türk müziğini ciddi bir şekilde anlatımına yerleştiren Ahmet Hamdi Tanpınar olmuştur. “Huzur” romanında müziği önemli bir efekt olarak kullanır. “Beş Şehir”in Erzurum bölümünde “musikiyi şahsi bir macera gibi yaşamıştım.” dese de, orada maceradan öte, bir müzikolog, bir folklorcu kadar musikiyi derinlemesine yorumlamaktadır. Hayat her geçen gün doğallığından biraz daha kopmakta ve daha da yapay hale gelmekte, insan ruhu zaafa uğramaktadır. Bu nedenle sağlıklı insan ruhunun özlemi olan musikinin hikâye ve romanlarda fazla işlenmediğini görüyoruz.

Geçen yıl yitirdiğimiz Neşet Ertaş uzun yıllar devletin açılması yasak çekmecelerinde kaldı. Bu müziğin yaşayan en büyük değerlerinden biri olarak siz, halk müziği imkânlarından yeteri kadar yararlanıldığını düşünüyor musunuz?

Neşet Ertaş, tanıdığım müstesna bir halk sanatçısıydı. Tahsili yoktu ama izanıyla ortaya koyduğu sanatçı vasfıyla, halk müziğimizde bir ekol oluşturdu. Sazını ve sesini yıllarca konservatuvarda eğitim görmüşçesine nüansla kullanarak dinleyicide erişilmez bir heyecan yaratırdı. Bazı türkülerinde, müziğimizin makam çeşnilerini alışılagelmişin dışında özgürce kullanması, onun ayrıca zengin bir ses dünyasına sahip olduğunun işaretidir. Halk müziği imkânlarından yeteri kadar yararlanılıp yararlanılmadığı konusuna gelince... Bu sorudan yüksek müzik alanında yararlanmayı anlıyorum. Pek yararlanıldığını söyleyemem.

Yeni bir albüm ya da başka bir çalışmanız var mı?

Yeni bir albüm çalışması düşünmüyorum. Galiba işi tadında bırakmak lâzım. Daha çok halk müziği ve edebiyatı alanında kitap çalışmaları yapmaya yönelmiş durumdayım. Şu ara eskiden yayımlanmış makale ve bildirilerimi bir araya toplamakla meşgulüm.