Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Mehmet Ali Birand

tv yorumcusu, gazeteci

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Mehmet Ali Birand
Mehmet Ali Birand     (1941)-(2013)
tv yorumcusu, gazeteci
yazar


1941 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Kariyerine 1964 yılında Milliyet’te başladı. 1972’de aynı gazetenin Avrupa Temsilcisi oldu. Brüksel Bürosu'nu açtı. 1984 yılında Milliyet Moskova Bürosu'nu kurdu. 

1985 yılında 32.Gün’ü başlattı. 32.Gün uluslararası olayları anlatan programların öncüsü oldu ve 2013 yılına kadar da devam etti.

32.Gün programında dünya liderleri Mitterand, Chirac, Saddam Hüseyin, Gorbaçov, Yeltsin, Putin, Arafat, Kohl, Scroder ve Teacher konukları arasında oldu. 

TV programcısı ve yazar olarak ulusal ve uluslararası ödüller kazandı. Fransa’nın “Chevalier de L’Ordre National de Merite” ünvanına sahipti.

Milliyet ve Sabah gazetelerinde köşe yazıları yazdı. CNN TÜRK’te Manşet programını hazırladı. 

Son olarak Posta gazetesinde köşe yazarlığı yaptı ve Kanal D Ana Haber Bülteni'ni sundu. 

Evli ve bir çocuk babasıydı. Çok iyi derecede İngilizce ve Fransızca biliyordu. 

17 Ocak 2013 tarihinde İstanbul'da vefat etti.

ESERLERİ:

30 Sıcak Gün, Diyet, Türkiye’nin Avrupa Macerası, 12 Eylül 04.00, Emret Komutanım.




ESER-AYRINTI

32. Gün / 10 Yılın Perde Arkası 
Mehmet Ali Birand 
Milliyat Yayınları

"Aman kimselere söz vermeyin de, yine beraber olalım..." Türkiye on yıldır Mehmet Ali Birand'ın bu sözleriyle dünyaya açılıyor. Tam on yıldır Türkiye televizyonlarında "32. Gün" haberciliği yaşanıyor. Bu kitap, 32. Gün'ün bu on yıllık zirve serüveninin hikayesi, Mehmet Ali Birand'ın kaleminden okuyacağınız bu hikaye, aynı zamanda bu ekolün, zirveden zirveye, ödülden ödüle, başarıdan başarıya koşan bir ekran klasiğinin hikayesi.Ayrıca son on yılın önemli liderleriyle yüz yüze yapılan görüşmelerin bir tutanağı niteliğinde. Thatcher'dan Kohl'e, Kaddafi'den Yeltsin'e, Gorbaçov'dan Özal'a, Mitterrand'dan Demirel'e uzayıp giden büyük bir portreler galerisi... İşte "on yılın perde arkası"!




HABER

Birand, Galatasaray Sportif A.Ş.'de bağımsız üye 
7 Mart 2012

Galatasaray Sportif A.Ş.'de görev değişiklikleri yaşandı. Yasal prosedür gereği başkan yardımcısı Adnan Öztürk, Sportif A.Ş.'deki görevlerinden istifa etti. Öztürk'ün yerine Mehmet Ali Birand bağımsız üye olarak atandı. 

Yapılan yönetim kurulu toplantısında sayın Adnan Nas'ın yerine sayın Ümüt Özdemir'in ve sayın Adnan Öztürk yerine sayın Mehmet Ali Birand'ın bağımsız üye olarak atanmasına ve halihazırda yönetim kurulu üyemiz olan sayın Murat Canaydın'ın da bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak atanmasına karar verilmiştir'' ifadelerine yer verildi.





HABER

"ASİMİLE OLMUŞ YÜZDE 50 KÜRDÜM"
19 Kasım 2012

Mehmet Ali Birand, hayatına ve gündeme dair merak edilen soruları Enver Aysever'e cevapladı.

Anne tarafından Kürt olduğunu söyleyen Birand, "Ben asimile olmuş yüzde 50 bir Kürdüm, kendimi Kürt hissetmiyorum ama onların sorunlarını, onlardan daha iyi benimsiyorum" dedi.

Birand: Öcalan Meclis’e girebilir

CNN Türk’te Enver Aysever ‘in sunduğu “Aykırı Sorular” programına konuk olan Mehmet Ali Birand, Abdullah Öcalan hakkındaki çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Birand, “Öcalan’la röportaj yapsam neden çıktığını ve neden geldiğini, pazarlık olup olmadığını, bundan sonrasıyla ilgili sorular sorardım” dedi. Türkiye’nin genel affa ihtiyacı olduğunu savunan Birand, şunları kaydetti:

“En sonunda da Öcalan affedilir. Buna ihtiyaç vardır. O zaman Öcalan bir parti lideri olur. Bu demokrasinin gereğidir. Bugün Arafat olmuştur, Şimon Perez olmuştur. Öcalan da terörist, Arafat da terörist. Öcalan eğer çok gecikilmezse günün birinde Meclis’e de girebilir. Bunu yaparsa ancak Tayyip Erdoğan yapabilir.”




HABER

Mehmet Ali Birand yoğun bakımda
Milliyet 16 Ocak 2013

Kanal D Ana Haber sunucusu Mehmet Ali Birand, Amerikan Hastanesi'nde yoğun bakıma alındı. 

Kanal D Haber Grup Başkanı Mehmet Ali Birand'ın sağlık durumuyla ilgili tedavi gördüğü Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi'nden açıklama yapıldı. "Safra yollarındaki darlığa yönelik bir girişim geçiren Mehmet Ali Birand, gözlenen kardiyak sorunlar nedeniyle yoğun bakımda izlenmektedir" denildi.





HAKKINDA YAZILANLAR

Mehmet Ali Birand’ın X İlişkiler’i
Mahmut Çetin
sondevir 12/12/2012

Geçtiğimiz günler, ülkemizde Mehmet Ali Birand günleriydi. Can Dündar’ın yazdığı Birand kitabı bir taraftan, Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğuna ilişkin flaş açıklamaları diğer yandan kamuoyunu meşgul etti. Yıllar önce Apo’yla ilk röportajı yapan Mehmet Ali Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ olduğunu açıklaması, sosyal medyada yankı buldu. Biz de Birand rüzgarına, küçük bir katkı sunalım dedik…

1.Palu’dan Karadeniz Ereğlisi’ne
Yazımıza Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’lüğü nerden geliyor? Sorusunu cevaplayarak başlayalım.

Mehmet Ali Birand’ın annesi Mürüvvet Birand tarafından dedesi Şerif Bey, Erganimadeni Sancağı’nın Palu ilçesinden, Enis Paşa’nın maiyetinde Karadeniz Ereğlisi’ne gelir. Burada Çamlı Kömür Ocakları’nın sahibi Mahmut Bey’in kızı ile evlenir. Bir süre sonra Karadeniz Ereğlisi’nden sıkılan Şerif Bey ailesiyle İstanbul’a göçer. Torun Mahmut Dikerdem Galatasaray Lisesi’nde okur. Dikerdem, sosyalist olmasına rağmen Demokrat Parti döneminde yükselir.

Mahmut Dikerdem’in Bern’de ikinci katip olarak bulunduğu zaman Ali Naci Karacan da aynı yerde basın ataşesidir. Başlarında büyükelçi olarak da Yakup Kadri Karaosmanoğlu vardır. İlginçtir sonradan bu üçlüden Mahmut Dikerdem’in yeğeni Mehmet Ali Birand ile Ali Naci Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan’ın üvey kızı Cemre Garan evlenir.

2.Büyük büyük kayınpeder Ali Naci Karacan

Ali Naci Karacan’ın ana adı Şefima... Babasının adı Mehmet Hasan Hamedani’dir. İran kökenlidir. Ali Naci Karacan bu yüzden Babıali’de ‘Acem Ali’ namıyla tanınmaktadır.

Hidayet Hanım’ın Babası Hacı Hasan Tahsin Bey

Ali Naci Karacan ile Hidayet Hanım, 1919’un ilk ayında evlenirler. İki yıl sonra da çocukları Ercüment Karacan doğar. Hidayet Hanım’ın babası Gümrük Nazırı Bayburt-Trabzon eşrafından Hacı Hasan Tahsin Bey’dir. Onun babası da o tarihlerde Kafkasya ile ticaret yaparmış. Ticaretin içinde Kafkasya’dan yapılan köle ticareti de vardır.

Hidayet Hanım’ın Yeğeni Peride Celal

Ali Naci Karacan’ın eşi Hidayet Hanım’ın kız kardeşi Mir’at Hanım, Celal Bey ile evlenir. Bu evlilikten romancı Peride Celal dünyaya gelir. Peride Celal, Selanikli dönmelerin Fevziye Mektepleri’yle irtibatlı Atıf Yönsel ile evlenir.

3.Boğaz’daki Aşiret’ten X İlişkiler’e Ali Naci Karacan’ın Ortağı Necmettin Sadak

Ali Naci Karacan’ın en eski, en sevdiği dostlarından biri de Necmettin Sadak’tır. Akşam’da Kazım Şinasi ile beraber üçü uzun yıllar ortaktırlar. Karacan’ın Ortağı Necmettin Sadak Hariciye Vekili olur. Ali Naci Karacan’ın dostu ve ortağı Necmettin Sadak, Dışişleri Bakanı olunca, kol kanat gerdiği insanlardan biri de Mahmut Dikerdem olmuştur. Çünkü Dikerdem, Karacanlar’ın damadı Mehmet Ali Birand’ın dayısıdır. Ali Naci Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan’ın üvey kızı Cemre ile Mahmut Dikerdem’in yeğeni Mehmet Ali Birand evlenir.

Necmettin Sadak’ın ilk eşi Madam Adrienne ikinci eşi İlhan Sadak, baldızı Nihal Mocan’dır. Okuyanların hatırlayacağı bir bahis. Boğaz’daki Aşiret kitabımızda anlattığımız familya ile X İlişkiler’de anlattığımız familyanın ilişkileri ortaya çıkıyor. Necmettin Sadak ile Boğaz’daki Aşiret’ten Şevket Mocan bacanak oluyorlar. İkisinin de ikinci eşleri ilk milletvekillerinden Ahmet Refik Uluçay’ın kızları.

Necmettin Sadak’ın ikinci eşi İlhan Hanım’ın kız kardeşi Nihal Hanım. Güzelliği ile ünlü Nihal Hanım, Şevket Mocan’ın ikinci eşi. Yani Necmettin Sadak ile Şevket Mocan bacanak.

Şevket Mocan’ın Nihal Hanım’dan kızı Rüya Mocan ilk evliliğini eski bakanlardan ünlü politikacı ve yazar Samet Ağaoğlu’nun büyük oğlu Mustafa Kemal Ağaoğlu ile yapar. Bu evlilik 7 yıl sürer. Dekoratör Rüya Mocan ikinci kez, 1975 yılında, kendisi gibi Londra’da öğrenim gören ve orada yaşayan bankacı İlhan Nebioğlu ile evlenir.

İlhan Nebioğlu, Türkiye’de uzun yıllar yayıncılık yapmış Osman Nebioğlu’nun tek çocuğu. Nebioğlu çifti, Londra’da oturuyor. Ayrıca Sedef adasının sahibi Reyap Şehsuvaroğlu Mocan’ın kuzeni.

1961 yılında vefat eden Şevket Mocan’ın birinci eşi Sara Hanım... Sara Hanım ‘Küçük’ Enver Paşa’nın yani Hasan Enver Paşa’nın kızı ve Nazım Hikmet’in annesi Celile Hanım’ın küçük kız kardeşi... Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar, Münevver Andaç ve Şair Oktay Rifat’ın teyzesi, Ayşe Baştımar’ın annesi...

3.Ercüment Karacan Cemile Garan’la evlenir

Anchorman (ana haber sunucusu) gazeteci Mehmet Ali Birand; Milliyet gazetesi eski sahibi Ercüment Karacan’ın eşi Cemile Garan’ın önceki kocasından kızı Cemre ile evlenir. Mehmet Ali Birand’ın eşi Cemre Hanım, NATO’da görev yapmıştır. Çiftin çocukları Washington’da okuyan Umur Birand’dır.

Mehmet Ali Birand’ın kayınpederi Ercüment Karacan, Lale Sarı’dan ayrıldıktan sonra Cemile Garan’la evlenir. Cemile Garan’dan Ali Karacan ve Ömer Karacan adlı çocukları dünyaya gelir. (Birand’ın kayınbiraderi Ali Karacan şimdi Milliyet’in satışında sahtecilik yapmaktan aranıyor.)

Cemile Garan’ın Amcası Prof. Dr. Reşat Garan’dır.

Burada Ayni-Neyzi İlişkisi bir başka bağlaçtır. Bizi yine Boğaz’daki Aşiret’e götürür. Şimdi oraya hiç girmeyelim. İş uzar çıkamayız işin içinden. Kısaca geçelim kayınpeder Prof. Hasan Tahsin Ayni, Boğaz’daki Aşiret’ten Mehmet Ali Ayni’nin kardeşidir. Prof. Hasan Tahsin Ayni’nin kızı Emine Nesrin, Prof.Dr. Reşat Garan ile evlenir. Bu evlilikten Nur Söylemez ve Prof.Dr. Hasan Garan dünyaya gelir.

Nur Söylemez, Yüksel Söylemez ile evlenir. Yüksel Söylemez’in annesi Saliha Söylemez’in halasının oğlu Hüsrev Gerede’dir.

Yüksel Söylemez’in büyükbabası Necmettin Bey, o bir jöntürk. Abdülhamit Han düşmanı. Babaanne Naime Söylemez ise şair. Baba Celal Söylemez şair bir bankacı. Konya’dan Yemen’e kadar mutasarrıflıklarda bulunmuş.

Yüksel Söylemez ve Nur Söylemez’in iki çocukları var. Oğul Timur Söylemez büyükelçi. Yüksel Söylemez’in büyük amcası Harbiye Nazırı Süleyman Şefik Paşa’dır. Hareket Ordusu Sultan Abdülhamit Han’ı yıkmak için İstanbul’a yürüdüğünde, Selimiye Kışlası’nın komutanı Süleyman Şefik Paşa, geceleyin topları ateşleyen kamaları söktürür.

4.Ercüment Karacan’ın Dördüncü Eşi Semiramis Pekkan

Ali Naci Karacan’ın oğlu Ercüment Karacan’ın ilk eşi Nilgün Hanım’dır. Karacan ikinci evliliğini, Türkiye’nin ilk mankeni Lale Sarı ile yapar. İkinci eş Lale Sarı’nın ikinci kocası aktör Fikret Hakan’dır. Fikret Hakan, sonradan Semiramis Pekkan’la zoraki evlilik yapar.

Fikret Hakan; Semiramis Pekkan’dan sonra Neşecan isimli bir bayanla evlenir, ondan sonra da şarkıcı Hümeyra ile evlenir. Semiramis Pekkan ise Fikret Hakan ile piyasaya girdikten sonra bilahare Ercüment Karacan ile evlenir. Semiramis Pekkan ve Hümeyra farklı evlilikler yaşarken, gazeteci Abdi İpekçi ile de ilişkileri olduğu söylenir.

Ercüment Karacan dördüncü evliliğini pop müziği sanatçısı Ajda Pekkan’ın kız kardeşi Semiramis Pekkan’la 1976 yılında yapar. 10 yıl süren evlilikleri sırasında Semiramis Pekkan ve Ercüment Karacan’ın Emir adlı bir çocukları olur.

Ercüment Karacan, iki yetişkin oğlunun annesi olan üçüncü eşi Cemile Garan’dan ayrıldıktan sonra, kendisinden otuz yaş genç dördüncü eşi Semiramis Pekkan ile önce Londra’da, daha sonra da Los Angeles’de yaşar.

5.Ercüment Karacan’ın Beşinci Eşi Afet Tuğbay Karacan

Ercüment Karacan tanınmış film yapımcısı Turgut Demirağ’ın dul eşi Afet Tuğbay ile 1987 yılında beşinci evliliğini gerçekleştirir.

Ali Karacan-Ahu Tuğbay İlişkisi veya Aslan Bacanak Baba

Ercüment Karacan’ın rallici-yayıncı oğlu Ali Karacan, babasının beşinci eşi Afet Tuğbay Karacan’ın kız kardeşi Ahu Tuğbay’la uzun yıllar nişanlı olarak yaşar. Yani bir bakıma babasıyla bacanak olmuştur Ali Karacan. Ahu Tuğbay bu beraberlikten önce ilk evliliğini Ahmet Kozanoğlu ile yapmıştı.

Ahu Tuğbay; Yavuz Demir ilişkisinden sonra eski nişanlısı Ali Karacan’a dönüp, yaklaşık 4 yıl daha beraber oldu. Ali Karacan bundan sonra Koç’un kuzeni Derin Mermerci ve Gözde Tan’la birliktelik yaşadı.

Ercüment Karacan’ın ikinci oğlu Ömer Karacan’ın adı bir süre Azer Çöllü ile anılır. Azer Çöllü daha önce Anavatan Partisi Eski Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın yeğeni Siret Derman’la olan birlikteliğiyle adından söz ettirir.

6.Hatime: “Genç dostum ne yap yap bir şebekeye dahil ol”

Bütün bunlar bir tasarım işidir. Başbakan Erdoğan’a kazan kaldıran sanatçılar, Tekelci Sermaye’nin finansmanıyla oluşturulan bir şebekenin savaşçıları… Gazeteciler ve ses sanatçıları bile bir tasarım ürünüdür. Sesi güzel hiç Muğlalı ya da Yozgatlı yok mu? Niçin starlar hep aynı bölgelerden çıkar? Bu yüzden Bayram Bilge Tokel, ağzıyla kuş tutsa bile yokluğa mahkumdur.

Mesele Mehmet Ali Birand’ın ‘Yüzde 50 Kürt’ veya Türk olması meselesi değildir. Mesele şebekeye dahil olup olmama meselesidir.

Rahmetli Cemil Meriç, “dostum ne yap yap bir şebekeye dahil ol” demişti. Şebeke uluslararası… Şebekeye dahil olmazsanız, Başbakan Erdoğan gibi yüzde 50 oy almanıza rağmen otoriteniz yıpratılır. Levent Kırca’dan Zeki Alasya’ya, Şevval Sam’dan Fazıl Say’a sanatçılar tarafından sorgulanırsınız. Bahçeli’nin durumu daha da zor. ‘Öyle bir Geçer Ki Zaman’ ve ‘Behzat Ç’ dizileri, ülkenin yarısında PKK isyanı varken, ‘MHP tehlikesi’ üzerine toplumu saatlerce şekillendirebiliyor.




HABER

Kendi kaleminden hayat hikayesi
Akşam 18 Ocak 2013

Sonradan annem anlattı. 9 Aralık 1941 gecesi, Alman Hastanesi’nde dünyaya gelmişim.

Kendimi bildiğimde, Erenköy’de 4 dönümlük bir bahçenin içindeki, her tarafı dökülmekte olan üç katlı köşk- konak karışımı bir evde kendimi buldum. Etrafımda sadece annem Mürvet ve ağabeyim Ural vardı. Bir de tavan arasında koşuşturan fareler.

Babam, ben 2 yaşındayken kalp krizi sonucu ölmüş. Annem 42 yaşında iki çocukla dul ve beş parasız kalmış. İzzet Birand, Maliye Bakanlığı Kaçakçılık Şubesi’nin başındaymış. Benim tanıdığımda epeyce yaşlanmış olan köşk, babamın döneminde Erenköy’ün en eğlenceli yeriymiş. Zamanının en tanınmış şarkıcıları, Necmi Rıza Zobu veya Naşit ve Vasfi Rıza gibi tiyatrocuları her hafta toplanıp yemek yer, rakı içer, şarkılar söyler, oyunlar oynarlarmış. Benim hayatıma damgasını vurduğu yıllarda ise aynı köşkün ahı gitmiş vahı kalmıştı.

HAYATA TALİHSİZ BAŞLANGIÇ

Annem, babamın üç aylıklarıyla bizi ve kendini geçindirmenin çaresizliği içindeydi.

Kışları, kömür sobası etrafında toplanıp ısınmaya çalışarak geçirir, haftada bir yanan alt kattaki hamamda yıkanır, günde sadece 7-8 defa sefer yapan özel bir otobüsle, kar yağdığında yollar kapanmazsa, 1 saatlik yolculukla Kadıköy’e, oradan da vapurla şehre gidip gelerek yaşardık.

İşte öylesi karlı bir gece, annem 3 yaşındaki beni yıkamak için soba’nın üstünde su ısıtırken, üstünden atlamaya kalkmışım ve kovayı devirmişim. Kaynar su sol bacağımı yakmış. Böylece, hayatımın gidişini etkileyen, 5 ayrı ameliyat geçirip, toplam 1 yılımı hastanelerde geçirdiğim, ölümün ucundan bir şans eseri kurtulduğum talihsizlik dizisi başlamış.

Hayat hep kötü rastlantılarla geçmez tabii. İlk şans, ilkokulu Erenköy Zihnipaşa’da tamamladıktan sonra 1955’te Galatasaray Lisesine girmemle bana gülmüş. “ Gülmüş” diyorum, zira o dönemlerde hiç farkına varmamıştım. Sonradan, bu gelişmenin beni nasıl değiştirdiğini anladım.

HAYATIMI DEĞİŞTİREN 4 KİŞİ

O şansı bana, dayım Mahmut Dikerdem verdi. Dışişleri Bakanlığında küçük bir diplomattı. Çok para kazanılan bir düzeyde olmamasına rağmen, ablasının küçük oğlunun eğitimini üstlendi. Annemin beni GS Lisesinde okutacak imkanı yoktu. Dayım okul taksitlerini yüklendi.

1962‘te Lise bittikten sonra, İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesinde Fransızca bölümüne girerek eğitimimi sürdürmeyi denedim, ancak olmadı. Anamın artık takati tükenmişti. Ne yapıp edip çalışmam gerekiyordu.

İkinci şansım, Kenan İnal oldu. Koç Gurubu’nun önde gelen isimlerinden biriydi. Aile dostumuzdu. Vehbi Koç’un benimle ilgilenmesini sağladı.

1963’te önce İngiltere’ye ayağımdan 5 inci ve sonuncu ameliyatımı olmaya gittim. Dönüşümde de Koç Holding’e girecektim. Londra’ya giderken, GS lisesi yıllarımda tanıştığım Abdi İpekçi, Milliyet’in Londra muhabirliğini verdi. “İlginç şeyler bulursan mektupla bize bildirirsin” demişti. Ben de, ameliyat bir yanda, İngilizce öğrenme ve Milliyet’e mektupla haberler gönderme öte yanda, 1 yılımı tamamlayıp geri döndüğüm 1964 yılı Temmuzunda, Koç Holding yerine, kendimi Milliyet’te buldum.Üçüncü şansımı, yani gazetecilik hayatımı, Abdi İpekçi önüme açtı. Vehbi Koç ile konuşup “ Bırakın bir süre bizimle çalışsın. İki dili olan genç bir insan. Üstelik gazeteciliği seviyor ve yetenekli görünüyor. Bir deneyelim. Eğer yapamazsa size geri döner” deyip, Vehbi beyin onayını almıştı.

GAZETECİLİKTEKİ PARLAK DÖNEM...

Dördüncü şansım ise, Milliyet’te çalışırken karşılaştığım Cemre oldu. Onunla 1971’de evlendim ve hayat mücadelemizi birlikte götürdük. Evlilik ile birlikte cebimizde, Milliyet’in verdiği 500 dolar maaşla Brüksel maceram başladı.

Milliyet’in Brüksel’deki muhabiri olmak bana çok şey kazandırdı. Hem dünya görüşümü etkiledi, hem de çok şey öğrenmemi sağladı. Eğer Brüksel’e gitmemiş, Cemre ile orada 20 yıl süreyle yaşamamış olsaydım, bugün geldiğim yerde olamazdım.

Brüksel’deki gazeteciliğimin dönüm noktası da, 1974 Kıbrıs Harekatı’yla gerçekleşti. Eskiden içine kapanık ve dış ilişkileri sorunlu olan Türkiye, birden bire dünyanın gündemine girdi. Bütün gözler Ankara’ya çevrildi. Hemen her yerde ilgi odağı oldu. Amerika’nın silah ambargosu, Kıbrıs konusunu daha da ön plana çıkardı. Uluslararası ilişkiler, o döneme kadar görülmemiş derecede arttı. O zaman da, benim gibi dışarda çalışan gazetecilere ihtiyaç inanılmaz derecede yükseldi. Ancak ben de sadece Brüksel’de kalmadım, oradaki kurumlarla (NATO ve Avrupa Birliği) yetinmedim. Dışarıda yaşamanın avantajını kullandım görev sınırlarımı genişlettim.

Yıldızım parlayıverdi. 1974’ten sonra sadece Brüksel değil, sürekli Washington, Atina, Strasbourg’a (Avrupa Konseyi için) gider oldum. Dünyam genişledi. Bilgim arttı.

Brüksel, bana sadece habercilik açısından değil, kişisel gelişim açısından da çok yarar sağladı. Çalışma randımanım birkaç misli arttı. Zamanımı da iyi kullandığımdan dolayı, art arda kitaplar yazabildim. Zira kalıcı birşeyler bırakmak istiyordum.

Brüksel’deki 20 yılım, kişisel olarak üretimimin en üst düzeye çıktığı dönemdi. Yazdığım ve her biri büyük ilgi toplayan kitaplarımın listesi bunun kanıtıdır:

- 30 SICAK GÜN (1976) ve DİYET (1979) Kıbrıs harekatının perde arkasını, Türkiye’nin harekat sonrasındaki dış ilişkilerini ele alan iki kitap art arda çıktı.
- BİR PAZAR HİKAYESI (Türkiye- Avrupa ilişkileri) kitabının ilk baskısı 1978’de yaptı ve 2005’e kadar 10 ayrı baskı yaptı ve her defasında son gelişmeler eklendi. Sonunda TÜRKİYENİN AVRUPA MACERASI (Doğan Kitap) adıyla, Türkiye’nin AB tarihçesini tümüyle içinde biriktiren bir kitap oldu.
- EMRET KOMUTANIM (1986) (Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarını nasıl eğittiği ve TSK’nın işleyişini anlatan, TSK ile ilgili sivil biri tarafından yazılmış tek kitaptır. Milliyet Yayınları)
- 12 EYLÜL 04.00 (1983)
- APO ve PKK. (1988)

32.GÜN’ün GETİRDİĞİ ŞÖHRET

1985’te, bir adım daha attım ve 32.GÜN adlı, aylık bir haber programını başlattım. Gazetecilik artık beni tek başına tatmin etmiyordu. Televizyon ile daha geniş kitlelere sesimi duyurmak istdedim. Uluslararası ilişkileri ele alan ve yabancı devlet adamlarını konuk eden bir program yaptım. TRT’nin durağan dilinden farklı olduğu için çok beğenildi. Aslında programı, Avrupa TV’lerinde gördüklerimi örnek alıp, izlediklerimden esinlenerek yapmıştım, ancak program beklemediğim oranda beğeni kazandı ve beni şöhrete taşıdı. Bu programın böylesine başarılı olmasında en büyük katkı Can Dündar, Mithat Bereket, Çiğdem Anat, Ali Kırca, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir, Rıdvan Akar, Musa Çözen, Talip Korkmaz, Sacit Baydar başta olmak üzere, sayısız muhabir, kameraman ve teknisyenden gelmiştir.

Yıllar boyunca 32. Gün için konuştuğum ünlülerin listesi epey büyüdü (eski Fransa Devlet Başkanı François Mitterand, Avrupa Komisyonu eski başkanı Romano Prodi, eski Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, Ürdün Kralı Hüseyin ve oğlu Kral Abdullah, Suriye Devlet Başkanı Bessar Essad, eski Irak lideri Saddam Hüseyin, Rusya Federasyonu eski başkanı Gorbachov, Yeltsin, Filistin lideri Yassir Arafat, Alman Başbakanı Helmut Kohl, Schröder ve eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, Karamanlis, Mitsotakis, Rabin, Simon Peres vs...

1986’da bir adım daha attım ve Sovyetler Birliği yetkililerini, hem de Milliyet’i ikna edip, Moskova’da da büro açtım. Her ay Moskova’ya gider ve gelişmeleri izlerdim. Tam o sıralarda Gorbaçov dönemiyle birlikte açılım başlıyordu. Moskova-Brüksel arasında gidiş gelişler bana çok katkı yaptı. Analizlerim renklendi, bilgi dağarcığım daha da derinleşti.

Bir süre sonra, TV çalışmalarımda, sadece 32.Gün’ü yapmak da beni tatmin etmedi. Gazete haberciliği yaparken nasıl kitap yazıp kalıcı birşeyler bırakmak için çırpındımsa, şimdi de TV programı yanısıra belgesel üretmek için harekete geçtim.

1989’daki KIBRIS Belgeseli, ardından DEMİRKIRAT (27 mayıs darbesini anlatan çalışma) ve arka arkaya, 12 MART-12 EYLÜL ve ÖZALLI YILLAR geldi. Bütün bunları Can Dündar ve Bülent Çaplı gibi iki dev ismin sayesinde gerçekleştirebildim.

Gazeteciliğimi ve özel hayatımı, uzun sürede en fazla etkileyen olay ise 1988 yılında Lübnan’ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiğim ilk röportaj oldu. Öcalan’la o ana kadar kimseye konuşmamıştı. İlk defa Milliyet’e konuşması olay oldu. Gazete toplatıldı. Röportajın yayını yasaklandı. Röportaj bir yandan da hayatımı boyunca asker ile ilişkilerimin bozulmasına neden oldu.

TÜRKİYE’YE GERİ DÖNÜŞ VE KARANLIK YILLAR...

Avrupa’da fırtına gibi geçen ve inanılmaz gazetecilik yaşamım 1991 yılına kadar sürdü. Cemre ile artık geri dönme zamanının geldiğine karar verdik. Oğlumuz Umur da ilkokulu bitirmişti. Hayatımızı ya tümüyle Brüksel’de geçirecek ya da geri dönecektik. Geri dönmeyi kararlaştırdık. Avrupa’daki yaşamımız ailece hepimize çok şey katmıştı ancak yetmişti.

1991’in haziranında, İstanbul’a yerleştik ve hayatımız tümünden değişti. Doğrusunu söylemem gerekir ki, hayatımız bir yandan karardı, öte yandan da çok renklendi. Sevdiklerimize yakın olmanın keyfine kavuştuk.

İstanbul’daki yaşam asıl, uzun yıllardır çalıştığım Milliyet’te ayrılıp SABAH’a geçmem ve 32. GÜN’ü de TRT’den Show TV’ye taşımamla birlikte çok değişti. Hem o dönemlerdeki PKK terörünün artması nedeniyle esen fırtınaların arasında kaldım hem de devlet politikalarına muhalif yaklaşımım bana pahalıya mal oldu. Yıllar sonra farkına vardım ki, TRT’de açılan davalarda dahi asker parmağı varmış. Yıllarca, ardı ardına gelen mahkemelerle mücadele ettim. Çok yorucu ve üzücü dönemlerden geçtim.

1997’de ünlü 28 Şubat müdahelesine muhalefetim ve Kürt sorununda resmi ideoloji ve söyleme karşı çıkmam nedeniyle, asker tarafından andıçlandım. Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlanmış bir komplo sonucu, SABAH’tan kovuldum ve Show TV’deki programım da durduruldu. Asker, Kürt sorunuyla ilgili tutumumdan dolayı beni cezalandırmıştı. Hayatımda hiçbir zaman bu kadar acı çekmemiştim.

Bu korkunç olay, bir yandan bana çok farklı bir dünyayı da açtı.

1997 Temmuzunda, askerden korkmayan tek patron sayılan Aydın Doğan, CNN TÜRK’ ün kuruluşunda bana görev verdi ve POSTA gazetesinde başyazı yazmaya başladım.

Doğan Grubu’yla yeniden buluşmak hoştu. CNN TÜRK’te geçen yıllarım da çok güzeldi. MANŞET adlı günlük siyasi bir talk show yaptım. Program çok başarılı oldu. 2005’te de, Kanal D Ana Haber Bülteni’nin Genel Yayın Yönetmeni ve bültenin Anchor’u oldum. Hiç bilmediğim bir alandı, ancak işin içinden sanırım yüzümün akıyla çıktım.

2009’un Ocak ayında, CNN TÜRK yeniden hayatıma girdi. Türkiye’de ilk defa uygulanan bir proje için kolları sıvadım. Hem CNN TÜRK’ün, hem de Kanal D’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendim. Ortak bir haber merkezi oluşturduk.

Bu satırları yazana kadar da işin başında olduğuma göre, demek ki hala başarılıyım, demektir.

Bütün bu yaşam sırasında yüzlerce konferansa katılıp konuşmalar yaptım, ödüller aldım. Ancak hiçbiri, Avrupa Konseyinin “Yılın Gazetecisi” (1987) , TÜYAP kitap fuarının “Yılın Yazarı” (1976), Lion klüplerinin Melvin Jones Fellow ödülü ve Fransızları Şövalye nişanı (1993) kadar beni tatmin etmedi. 



VEFAT-HABER

Mehmet Ali Birand vefat etti
Hürriyet 17 Ocak 2013

Kanal D Haber Grup Başkanı Mehmet Ali Birand, dün safra kesesindeki stent değişimi için Amerikan Hastanesi’nde ameliyat olmuştu. 72 yaşındaki deneyimli gazeteci Birand'ın operasyon sırasında kalbinin durduğu ve doktorların çabasıyla yeniden çalıştırıldığı ortaya çıkmıştı. 



HABER

Torunu Umberto Ali'nin çorabıyla gitti
Hürriyet 19 OCAK 2013

Birand için ilk tören yıllarca görev yaptığı Doğan Tv Center'ın önünde yapıldı. 

Oğlu Umur Birand, babasının naaşının başında sözlerini tamamlayamadı, sözleri boğazında düğümlendi ve ''Babamı kaybettim'' diyerek gözyaşı döktü. Birand için Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze törenine Cumhurbaşkanı Gül ve bir çok siyasi katıldı. Birand'ın naaşı musalla taşına konduğunda eşi Cemre Birand, torunu Umberto Ali'nin çorabını tabuta iğne ile taktı. Törende Umur Birand, ayakta durmakta güçlük çekti, annesine sarılarak gözyaşı döktü.

BARZANİ, DİZAİ'Yİ GÖNDERDİ

Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri ve Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, törene Türkiye eski temsilcisi KDP Dış İlişkiler Sorumlusu Safin Dizai'yi gönderdi. Doğan TV Center'daki tören başlamadan önce soruları yanıtlayan Dizai, Birand'ı 21 yıldan beri tanıdığını ve haberciliğine her zaman saygı duyduklarını söyledi.

OĞLU GÖZYAŞLARINA BOĞULDU

Oğlu Umur Birand, gözyaşları içinde kısa bir konuşma yaptı ama sözlerini tamamlayamadı. Umur Birand, babası için şunları söyledi: 
''Babam çalışmayı çok severdi. Her sabah işe koşa koşa gelirdi. Onun hayatıydı bu. Keşke aramızda olsaydı da bunu görebilseydi. Herkesin ne kadar güzel çalıştığını burada anlatabilseydi. Babamı kaybettim…''

Gözyaşlarını tutamayan Umur Ali Birand konuşmasının ardından annesi Cemre Birand'a sarılarak, ağladı.

EŞİ CEMRE BİRAND: BİZ ONU EVDE TUTAMADIK

Birand'ın naaşının başında kısa bir konuşma yapan eşi Cemre Birand, ''Sizleri çok sevdi. Son ana kadar da emin olun sizleri düşündü. Bizlerden çok galiba sizleri seviyordu. Çünkü biz onu evde tutamadık. Biz yeterli kalmadık onun evde kalması için. Kemoterapiye gittikten sonra buraya koşardı. Öğle uykularını burada uyurdu. Akşam geldiğinde de küçük makinesinin de yanına oturur 'Ben sizi dinliyorum, siz anlatın' diye Posta'ya yazısını yazardı. 24 saati işle, tutkuyla geçen bir insandı. Bugünü görseydi çok eğlenecekti eminim çünkü tam ona göre şanlı, şerefli, güzel, çiçekli, böcekli, Cumhurbaşkanlarına layık bir yollama töreni oldu. Mehmet Ali'nin, Doğan TV binasında çok güzel günleri geçti. Doğan ailesi içinde de çok güzel günleri oldu. Milliyet'te başlayan hayatını düşünecek olursanız, bütün bir ömrü Doğan ailesi fertleri ve Doğan ailesinin çıkardığı gazeteler, televizyonlarla geçti. Hepinize kalben teşekkür ediyorum'' dedi.



HABER

Mehmet Ali Birand'ın adı caddeye verildi
Hürriyet 9 Aralık 2014

Beykoz Belediyesi, ölümünün üzerinden yaklaşık 2 yıl geçen gazeteci Mehmet Ali Birand'ın adını Kavacık'ın en işlek caddelerinden birine verdi.

Beykoz Belediye Meclisi'nin kararıyla, Çiftlik Caddesi'nin adı bugünden itibaren 'Mehmet Ali Birand Caddesi' oldu. 

BİRAND AİLESİNİN MUTLULUĞU 

Açılışta gazetecilere konuşan Cemre Birand, her gün kullandıkları bir caddeye Mehmet Ali Birand'ın adının verilmesinin ailesi olarak kendilerini çok mutlu ettiğini söyledi. Cemre Birand, "Mehmet Ali Beykoz'a aşıktı. 1991'den bu yana Beykoz'da oturuyorduk. Her gün geçtiğimiz caddeye Mehmet Ali'nin adının verilmesi bizi çok mutlu etti. Caddeyi kullandıkça, onu burada anmak gerçekten çok güzel olacak" diye konuştu. 

Oğlu Umur Ali Birand ise "Beykoz'da en çok kullandığımız caddeydi burası. Üzerinden her gün geçmek çok hoş olacak. Vefa duygusunu yeniden yaşamaya başladık" diye konuştu.