Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Mahşer Midillisi Kamil Bey

Beyoğlu Belediyesi İlk Başkanı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Mahşer Midillisi Kamil Bey
Mahşer Midillisi Kamil Bey
Beyoğlu Belediyesi İlk Başkanı

Mahşer Midillisi Kamil Bey

Mehmet Kamil Bey

Dönemi: 1857 – 1860 

6. Daire-i Belediye ilk başkanı


Doğum tarihi bilinmiyor. Sadrazam Keçecizade Fuat Paşa'nın kayın biraderidir. Tercüme Odası'nda çalışmaktayken 1847’de Dış İşleri Teşrifatçılığı’na atandı. 

1857 tarihinde Altıncı Daire-i Belediye’nin ilk müdürü oldu. 1862 yılının Aralık ayında 6. Daire-i Belediye müdürlüğü sürerken ek görev olarak kendisine telgraf müdürlüğü de verildi. 

1860 yılında 6. Daire-i Belediye Müdürlüğü, 1862 yılında Telgraf Müdürlüğü ve 1873 yılında da teşrifatçılıktan azledildi. 1874 yılında tekrar hariciye teşrifatçılığına tayin edildi. 1 Ocak 1876'da görevlerine adliye müfettişliği de eklendi. 

Sultan Abdülhamit’in tahta çıkışından sonra hariciye teşrifatçısı olan ünvanı, teşrifat nazırı olarak değiştirildi. I. Meşrutiyet’in ilk meclisi Dolmabahçe Sarayı’nda açılınca teşrifatçılık yaptı. 

Kısa boylu olduğu için Mahşer Midillisi olarak anıldı. Fransızcayı az bildiği halde sürekli olarak Fransızca tabirler kullanmak merakında olduğu aktarılıyor.

Türk belediye tarihinde ilk modern belediyenin ilk başkanı oldu.

23 Mart 1879 tarihinde vefat etti. Yenikapı Mevlevihanesi haziresine gömüldü. 




HAKKINDA YAZILANLAR

‘Mahşer Midillisi' Kâmil Bey kimdir?
Hilmi Yavuz 
Zaman 30 Eylül 2015

‘Mahşer Midillisi' Kâmil Bey'in, Tanzimat romanlarındaki ‘alafranga züppe' tipinin gerçeklikteki karşılığı olduğunu, dolayısıyla Tanzimat Batılılaşmasının, Recaizade Ekrem'in ‘Araba Sevdası' romanındaki Bihruz ya da Ahmet Mithat Efendi'nin ‘Felatun Bey'le Rakım Efendi' romanındaki Felatun tiplemelerine tekabül eden kimlikler ürettiğini biliyoruz.

Yılmaz Öztuna ‘Keçecizâde Fuat Paşa'da [Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1988], ‘Mahşer Midillisi' Kâmil Bey konusunda biyografik bilgi veriyor: Tanzimat'ın Tercüme Odası'nda yetiştiği, 1847'de Hariciye Nezareti Teşrifatçısı olduğu, 1859'da ek görev olarak Beyoğlu Belediye reisliğine atandığını bildiriyor. Öztuna'ya göre, bu görevi sırasında Kâmil Bey'in, ‘Avrupalıların ve Hıristiyan tebeanın oturduğu bu semti bir Avrupa şehri gibi tanzim e[tmiş olduğu]' gibi bir olgu da söz konusu.

Buna karşılık Öztuna'nın metninde, Kâmil Bey'in Fransızca bilgisinin gülünç düzeyde cahilce olduğuna ilişkin herhangi bir kayıt yok! Tam tersine, Öztuna'nın açıklamaları, Kâmil Bey'in Hariciye Nezareti teşrifatçılığı görevinde 24 yıl süreyle kalmış olması dolayısıyla, zımnen bu görevi başarıyla götürdüğüne dair imâlar taşıyor. Kâmil Bey'in Fransızcası konusunda ‘işler çatallaştı' cümlesindeki ‘çatallaştı'yı, bildiğimiz sofra gereci ‘çatal'dan ‘işler çatal oldu' [‘L'affaire est devenue fourchette'] biçiminde çevirmesinden ise hiç söz etmiyor Yılmaz Öztuna!

Kâmil Bey'in, Fuat Paşa ile ister Öztuna'nın önesürdüğü gibi kayınbiraderi, ya da İlber Ortaylı'nın önesürdüğü gibi, bacanağı olsun, bir hısımlığı olduğu kesindir. Bu nedenle de Fuad Paşa ile olan rekabeti dolayısıyla Ali Paşa'nın Kamil Bey'den hazzetmediğini kestirmek zor olmasa gerek. [Ayraç içinde belirteyim: İlber Ortaylı, Kâmil Bey'in, yeteneksizliğine rağmen Fuad Paşa tarafından söz konusu ‘görevlere kayırıldığını' yazıyor.]

Öte yandan Abdülhak Şinasi Hisar, ‘Geçmiş Zaman Fıkraları'nda [Varlık Yayınları, İstanbul, 1971] şu fıkrayı naklediyor:

“Mahşer Midillisi denmekle tanılan teşrifatçı Kâmil Bey, Avrupa'da tahsil ederek memlekete dönen oğlunu Ali Paşa'ya takdim ederken: “Bu, sâyenizde birkaç lisan tahsil etti. Vaktiyle bizi bu yolda teşvik etmezlerdi. Bilâkis ecnebi lisanı tahsil etmemize mâni olurlardı.” deyince, Ali Paşa “Peki, Türkçe tahsil etmenize kim mâni oldu?” demiş.”

Anlaşılan, Kâmil Bey'in Fransızca bir yana, Türkçe bilmediği konusunda da söylentiler vardır. Biçâre Kâmil Bey! Tam bir Bihruz modeli!

[Bu arada belirteyim: Kâmil Bey'e ‘Mahşer Midillisi' denilmesi, mumaileyhin kısa boylu oluşu dolayısıyla Midilli adası merkeplerine benzetilmesi dolayısıyladır.]

Hâmiş: İlber Ortaylı'nın, ‘İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı'nda [Hil Yayınları, İstanbul, 1987], Kâmil Bey'in, ‘Rokfor peyniri yemeden sofradan kalkmamayı Frenk uygarlığı' zannettiğini yazmıştım. Çok sevgili arkadaşım Doç. Dr. Engin Sezer, Harvard'dan bana, Namık Kemal'in, damadı Menemenli Rifat Bey'e yazdığı bir mektubu gönderdi. Mektupta, Namık Kemal, Avrupa'dan ısmarladıklarını, vapurun Gelibolu'ya yanaşamaması üzerine teslim alamadığını yazıyor ve şöyle diyor: ‘Eşyayı yine vapura teslim etmişler, hiçbirini çıkaramadılar. İskenderiye'ye mi, Kıbrıs'a mı, nasibi nerede ise orasını boyladı. Eğer rokfor bozulur ise acırım; ben bozuğunu da yerim ya!'

Anlaşılan, rokfor peyniri, sadece Kâmil Bey'in değil, Namık Kemal'in de gözdesi… Belki de tıpkı piyano çalmak ve Fransızca konuşmak gibi, rokfor peyniri de alafrangalaşmanın statü sembollerinden biriydi;- kim bilir!