Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Magcan Cumabay

şair, yazar

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Magcan Cumabay
Magcan Cumabay      (1893)-(1938)
yazar, şair
Kazak Edebiyatı

Magcan Cumabayev 


1893 yılında Kazakistan’ın Akmola bölgesinde doğdu. Annesi Gülsüm Hanım, babası Beken Bey'dir. 1905-1910 yıllarında Petropavl Medresesi'nde Arapça, Farsça ve Türkçe öğrendi. 1910 ve 1911 yıllarında Ufa'da Aliye Medresesi'nde Galimjan İbragimov adlı bir öğretmen'den yazarlık eğitimi aldı. Rusça ve Osmanlı Türkçesi öğrendi. 

Sovyetler Birliği devrinde bütün eserleri Türkiye sevdası ve Türk Birliği iddiasıyla yasakladı. Türkçülük yaptığı gerekçesiyle mahkeme kararıyla 10 yıl hapse mahkum edildi.

Japonya ile hiç bağlantısı olmadığı halde Japon casusu suçlamasıyla 19 Mart 1938 tarihinde kurşuna dizildi

1960 yılında suçsuz olduğu hükmü verildi ve aklandı.

ESERLERİ:

Kazaktın könil küyi, şiir, “Üzik” , Ural şehri 1912
Şolpan, şiirler, Kazan şehri, 1912
Şiirleri, 1922
Şiirleri, Taşkent 1923
Eserleri, Almatı 1989
Seçkin eserleri, Almatı 1992
Eserleri, Almatı 1995




ETKİLERİ

Eşi Züleyha Cumabay, Magcan Cumabay'ın bütün eserlerini ve arşivini sakladı ve günümüze ulaşmasını sağladı. 

Kazaksistan'da bir ilçeye, Astana şehrinde bir caddeye adı verildi. Kızılyar'da, Bulayevo şeherinde heykelleri vardır. Kazakistan'da hakkında bir film çekildi.




HAKKINDA YAZILANLAR

MAGCAN CUMABAY

(1893-1938), Kazak bozkırlarında ortaya çıkan millî uyanışa, millîleşme çabalarına ve kurtuluş mücadelesine kuvvet veren aydın, yazar ve şâirler arasında Magcan Cumabayev (1893-1938), Sultan Mahmut Toraygır (1893-1920), Jüsipbek Aymavıt (1889-1931) ve Şahkerim Kudayberdi gibi kişilerin de Kazaklar nezdinde önemli bir yeri vardır.

Yukarıda saydığımız Kazak aydınlarının arasında bulunan Magcan Cumabayev, önemli bir sîmadır. Cumabayev, İstanbul’da yeni usûle göre eğitim veren bir Çala medresesinde okudu ve bu yerde Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesini öğrendi. İlk şiir denemelerini burada yaptı. Daha sonra Kazan’a gitti ve burada da başka bir medreseye devam etti. Şolpan adındaki ilk şiir kitabı Kazan’da basıldı. Mir Jakup Dulatulı ile tanıştıktan sonra Kazak kültürünün yaygınlaşması için çalışmalara başladı. Rusça da öğrendi. Diğer milliyetçi Kazak aydınları ile beraber Alaş hareketine katıldı. Büyük bir Türk milliyetçisi olan Cumabayev, Kazakların ve bütün Türkistan’ın millî şâiridir. Şiirlerinde Türk topluluklarının o dönemdeki dağınıklığından, yabancı işgali altında yaşamak zorunda kalışlarından ve bundan dolayı duyulan ezikliklerden bahseder. Kün men Tün (Gece ile Gündüz), Alıstagı Bagrıma (Uzaktaki Kardeşime), Türkistan, Oral, Aksak Temir Sözü (Aksak Timur Sözü), Künşıgıs (Doğu), Ot (Ateş) gibi şiirleri bulunmaktadır. 

Alısta avır azap çekken bavrım,
Kuvargan beyçeşektey kepken bavrım,
Kamagan kalın cavdın artasında,
Köp kılıp közdin casın tökken bavrım

“Uzakta çok azap çeken kardeşim,
Solmuş lâle gibi olmuş kardeşim,
Kalabalık düşman kuşatması altında
Göl gibi gözyaşı döken kardeşim!”

(Magcan Cumabayev, Türkler, cilt:19.)


Kazak Edebiyatının Belli Başlı Temsilcileri
Bünyamin ÖZGÜMÜŞ Yağmur Sayı : 16 
Temmuz - Ağustos - Eylül 2002 




HAKKINDA YAZILANLAR

Magcan Cumabyulı, Alısdaki bavuruma (Türkiye Türkçesi Uzaktaki Kardeşime) Çanakkale Savaşı sırasında yazdı. 

Türkistan adlı şiirleri ile Türk Dünyası'nın kalbine taht kurdu. Turan fikrini savunduğu için 1938 yılında Stalin tarafında kurşuna dizdirildi. 




Cumabayulı'nın Çanakkale Şiiri:

UZAKTAKİ KARDEŞİME

Uzakta ağır azap çeken kardeşim!
Kurumuş lale gibi çöken kardeşim!
Etrafını sarmış düşman ortasında
Göl kılıp göz yaşını döken kardeşim!

Önünü ağır kaygı örtmüş kardeşim! 
Ömrünce yaddan cefa görmüş kardeşim!
Hor bakan, yüreği taş,kötü düşman
Diri diri derini soymuş kardeşim!...

Ey pirim! Değil miydi Altın ALTAY
Anamız bizim? Bizlerse birer tay,
Bağrında, yürümedik mi serazat?
Yüzümüz değil miydi ışık saçan ay?

Alaca altın aşık atışmadık mı?
Tepişip bir döşekte yatışmadık mı?
Anamız olan ALTAY'ın ak sütünden
Beraber emip beraber tatışmadık mı?

Akmadı mı bizim için dupduru bulak,
Şarıldayıp şarıl şarıl dağdan inerek?
Hazırdı uçan kuş, kopan yel gibi
Dilesek bir bir atlar, tıpkı burak!

ALTAY'ın altın günü nazlanarak
Gelende, sen pars gibi bir er olarak,
Akdeniz, Karadeniz ötelerine,
Kardeşim, gittin beni bırakarak!...

Ben kaldım yavru balaban, kanat açamam,
Uçam diye davramsam bir türlü uçamam,
Yön bulduran, yol gösteren can kalmadı;
Yavuz düşman koyar mı şimdi beni vurmadan?

Kurşunlar genç yüreğime saplandı,
Günahsız taze kanım su gibi aktı;
Kansız kalıp, kuruyup bayıldım,
Karanlık mahbese sıkıca kapattı.

Görmüyorum artık gece gezdiğimiz kırı, ovayı,
Gündüz güneşi,gece gümüş nurlu ayı;
Nazlı nazlı ipek kundaklara sarmalayıp
Bizi büyüten altın ANAM ALTAY'ı

Ey pirim! Ayrıldık mı ulu bütünden?
Dağılmayıp yılmayan yağan oklardan
Türk'ün pars gibi yüreği varken
Gerçekten korkak kul mu olduk sinip düşmandan?

Kudretli olmak isteyen Türk'ün canı
Gerçekten bitap düşüp kalmadı mı hali?
Yürekteki ateş söndü mü, kurudu mu
DAMARINDA KAYNAYAN ATALAR KANI?

Kardeşim!Sen o yanda,ben bu yanda,
Kaygıdan kan yutuyoruz,bizim adımıza
Layık mı kul olup durmak, gel gidelim
ALTAY'A ATADAN MİRAS ALTIN TAHTA.