3 Mayıs 1961 tarihinde Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde doğdu.
1975 yılında, 14 yaşında Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana ile evlendi. Okuma yazmayı sonradan öğrendi.
Diyarbakır milletvekili olarak TBMM'ye girdi. TBMM yemin töreninde, başında Kürt bayrağının renkleri olan bir bantla, Türkçe başladığı yemini Kürtçe tamamlaması nedeniyle tepkiyle karşılandı. 1994 yılında, grup arkadaşları Hatip Dicle, Selim Sadak ve Orhan Doğan ile birlikte tutuklanarak cezaevine gönderildi. 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Hapishane yılları boyunca uluslararası barış kuruluşlarının ve insan hakları derneklerinin ilgisi ve desteğiyle karşılaştı. Avrupa Birliği süreciyle birlikte yoğunlaşan çabalar sonucunda ve AİHM kararı doğrultusunda yeniden yargılandı. Zana ve arkadaşları, 10 yıl önce verilen 15'er yıllık hapis cezaları olduğu gibi onaylanarak cezaevinde kaldı. Haziran 2004'te serbest bırakıldı. 12 Haziran 2011 genel seçimlerinde Diyarbakır milletvekili seçildi.
Ödülleri
•1995 yılında Sakharov ödülüne layık görülen Zana, ödülünü 2004 yılında Avrupa Parlamentosunda aldı. •1994 Rafto Ödülü (Profesör Thorolf Rafto) •1995 Bruno-Kreisky-Preis •1995 Aachener Friedenspreis Ödülü •14 Aralık 2004 tarihinde Paris Belediye Başkanı Bertrand DELANOË tarafından ağırlanan Zana Paris Şehri Gümüş Madalyasını aldı. •Zana ayrıca Fransa'da Paris, İsviçre'de Cenevre şehirleri tarafından Onursal Vatandaş seçildi.
HAKKINDA YAZILANLAR
‘Ya ideoloji, ya aile’ dediler, ailesini tercih etti Habip Güler Zaman 23.03.2006
Bir süredir aktif siyaset ile ailesi arasında tercih yapmak durumunda bırakılan eski DEP Milletvekili Leyla Zana, ailesinden yana tavır koydu.
Siyasi yasaklı olduğu için Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) üye olamayan Zana, 30 yıllık evliliğinin 25 senesini ayrı yaşadığı eşi Mehdi Zana’yla birlikte sakin bir hayat yaşamaya başladı. Avrupa’da bulunduğu dönemde terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan aleyhindeki açıklamalarıyla gündeme gelen Mehdi Zana’yı dışlayan PKK ve DTP çevreleri, kocasının yanına giden Zana’yı da gözden çıkardı. Milletvekilliği ve 11 yıllık cezaevi sürecinde ünlenen Leyla Zana, siyaseti bırakarak kocası Mehdi Zana ve çocuklarıyla köyüne döndü. İki yıl önce cezaevinden tahliye olan Zana, diğer 3 eski DEP’li arkadaşıyla yoğun bir çalışma yürütmüş, DTP’nin kuruluşunda aktif rol oynamıştı. Ancak eşinin Avrupa’dan dönüş yapması, Zana’nın partiyle yollarını ayırmasına sebep oldu. Mehdi Zana’yla sorunlu olan PKK ve DTP’lilerin Leyla Zana’ya “Ya parti çalışmalarına aktif olarak katıl, ideolojin için çalış ya da git kocanla yaşa” şeklinde teklifte bulunduğu, bunun üzerine Zana’nın kocasıyla yaşamaya başladığı belirtiliyor. Diyarbakır Silvan’a bağlı bir köyde yaşayan Zana ailesinin, çocuklarını da yanlarına aldığı ifade ediliyor. Önceki gün Diyarbakır’da gerçekleştirilen Nevruz kutlamalarına davet edilmeyen Zana, bayramı vatandaşlarla birlikte kutladı.
30 yılın 5’i birlikte geçti
Leyla ve Mehdi Zana, 1975’te evlendi. Mehdi’nin 14, Leyla’nın da 11 yıl cezaevinde kalması dolayısıyla çift, 30 yıllık evlilik hayatlarının sadece 5 yılını birlikte geçirdi. 14 yaşında gelin olan Leyla Zana, 15 yaşında eşi Mehdi Zana ile Diyarbakır’a yerleşti. 12 Eylül darbesinde tutuklanan eşi için yıllarca Diyarbakır, Aydın, Afyon ve Akşehir cezaevlerine gidip geldi. Okuma yazmayı bu sırada öğrendi. Leyla Zana 1991 seçimlerinde, Diyarbakır’da 45 bin oy alarak milletvekili oldu. 1993’te TBMM’de yaptığı Kürtçe yemin sebebiyle cezaevine konuldu.
Bu arada, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk, Diyarbakır İl Başkanlığı’nda düzenlediği basın toplantısında Leyla Zana’nın sağlık sorunları sebebiyle bir süre dinlenmeye ihtiyacı olduğunu söyledi.
HAKKINDA YAZILANLAR
Sevgili Leyla Uzun Bir Sürgündü O Gece Mehdi Zana Belge Yayınları / Yaşam ve Anılar Dizisi
Bugün benim açlığımın 17'si, diğer arkadaşlarımınsa 32. günü. Yani 2 Ağustos'u 3'e bağlayan gecenin saat 01.00'indeyiz. Yatağımdan yorgun ve bitkin bir şekilde kaldırıldım. Vücudum da öyle bir ağırlaşmış ki!.. Açlığın ölüm sınırına vardığı, insanların büyük ölçüde takatten düştüğü bir sıra da bir nakil, ya da diğer adıyla sürgün nasıl olacak diye düşünüyorum.
Sanırım herkesin gözlerinde bu soru var. Arkadaşlarla göz göze geldiğimizde bunu daha açık görüyorum. Evet, nereye ve nasıl?..
SÖYLEŞİ
Faruk Bildirici: Leyla Zana, günlük yaşamda kedi, siyasette vaşak NURİYE AKMAN Zaman 9 Mart 2008
Gazeteci Faruk Bildirici'nin üzerinde sekiz yıldır çalıştığı Leyla Zana'nın yaşamöyküsü, Yemin Gecesi adıyla nihayet çıktı. 448 sayfalık kitap, 50'lerde hareketlenmeye başlayan Kürt siyasi hareketinin gayri resmi tarihi olmuş.
Bildirici, görüşlerine katılmadığı kitabının kahramanı için ne yergi, ne de övgü dili kullanmış. "Bu ülkede herkesin birbirini anlamaya ihtiyacı var" mantığından hareketle, kitabı okuyanların Zana'nın koşullarını, dönüşümünü, onun nasıl olup da böyle düşündüğünü anlamasını hedeflemiş. Zana'nın kitabı ne yazım aşamasında ne basım öncesinde görmesine izin vermiş. Kitabın adını bile söylememiş ona. Kendisiyle konuştuktan sonra başka insanlarla da konuşarak derinlemesine araştırmalar yapmış, belgelere başvurmuş. Bana göre Bildirici, çok zor bir işi başarmış. Bilmediğim o kadar çok şeyi öğrendim ki. Bir söyleşiye sığdırılamayacak kadar zengin bir kitap bu. Kendisini kutluyorum...
Kitabı yazmadan evvelki Leyla Zana algın, daha sonra değişti mi?
Ben onu kalkanları çok güçlü, tırnakları çok sivri, kadınsı yanları çok geride bir siyasi varlık olarak görüyordum. Onu tanıdıkça siyasi olmayan zamanlarda kadın kimliğinin öne çıktığını gördüm. Kedi ile vaşak arasındaki fark gibi. Günlük yaşamda bir kedi gibi. Ama siyasi bir şey konuşmaya başlandığı zaman tırnakları çıkıyor, bir vaşak haline geliyor.
Leyla Zana'yı bir siyasi hareketin önde gelen isimlerinden biri yapan şey, konjonktür müydü, kadın olması mıydı?
İkisi de var. Ama tabii o hareket içerisindeki duruşunun, yaptıklarının, kişiliğinin de ciddi etkisi var. Aslında Leyla Zana'yı siyasi bir figür haline getiren 12 Eylül'ün ta kendisi. Diyarbakır Cezaevi'nin önünde aynı sıkıntıyı yaşayan yüzlerce kadın var. Fakat sadece Zana öne çıkıyor. Bu tabii ki tesadüf değil.
Kocasıyla rekabet içinde olduğunu gördüm bu kitapta. Eski Diyarbakır Belediye Başkanı Mehdi Zana da güçlü bir siyasi figür. Sonunda boynuz kulağı geçmiş.
Tabii tabii. 1989 yerel seçimlerinde bağımsız adaylık öneriyorlar "Ben kimsenin artçısı olmam." diyor. Artçısı olmak istemediği kişi kocası. Nitekim 1991'de milletvekili oluyor ve öyle sürdürüyor. Elbette aralarında gizli bir yarış var. Ama nefret denemez.
14 yaşında, istemeden evlendirilmiş, gerdek gecesi büyük bir yıkıma uğramış ama.
O gece bir kadın için olabilecek en dramatik gece. 21 yaş fark var kocasıyla. Bilmediği bir ortamda saatlerce kocasını bekliyor. Geldikten sonra da polis alıp götürüyor. Büyük bir travma yaşıyor. 12 Eylül'den önce evinde PKK'nın da katıldığı toplantıları ilgiyle dinliyor. İlk siyasi eylemi, belediye başkanı olan kocasının makam arabasını alıp, PKK'lı mahkumlara yiyecek götürmesi.
Ve sonra eşiyle yolları siyaseten ayrılıyor. Mehdi Zana bağımsız olmayı çok seven bir insan. Bir hareketin içinde ekiple uyum içinde hareket edebilecek bir siyasi değil. Örneğin Kemal Burkay'ın başını çektiği Özgürlük Yolu'nun içinde ama onlara kafa tutup, onlara rağmen belediye başkan adayı oluyor. Sonra onlarla da kavgaya tutuşuyor. İkisi de Kürt siyasi mücadelesinde yer alıyor olmalarına rağmen, çok farklı çizgideler.
Leyla daha Apo yanlısı.
Evet, Abdullah Öcalan'ı lider olarak kabul etme noktasında ciddi farkları var. Bir de Mehdi Zana, eskiden beri Kürtlerin Türkiye'den koparak ayrı bir devlet kurmasından yana. Ama Leyla Zana daha "demokratik özerklik" çizgisini savunuyor şu anda.
Kitapta Leyla'nın yaşadığı üstü kapalı bir aşk hikâyesi de var. Onu biraz açabilir misin? Hayır aşk ilişkisi değil. Bu tür iddialar atılıyor ortaya. Ben de yaşamının bir parçası olduğu için onlara da kitapta yer verdim.
Yeni Ülke Gazetesi Cizre büro şefi Abdullah Arısoy ile o sırada gazetede çalışan Leyla Hanım duygusal bir beraberlik mi yaşamışlar?
Beraberlik yaşıyorlar diyemem. 1991 seçimlerinden önce evlerin kapılarının altından bir kaset atılıyor. Bu kasette Abdullah Arısoy ile Leyla Zana'nın samimi konuşmaları var. Zana'yı seçimde zayıflatmak için böyle bir şey yapılıyor. Daha sonra, Arısoy tutuklandığında Leyla ile böyle bir duygusal ilişki yaşadıklarını söylüyor. Bu ifade DEP milletvekilleri davasında da kullanılıyor, dosyaya da giriyor. Fakat daha sonra eşi gelerek, Abdullah Arısoy'un bu ifadeyi işkence altında verdiğini, bundan da üzgün olduğunu söylüyor. Leyla Zana'dan da özür diliyor.
Apo'nun Leyla'ya "bıraksın kocasını" diye haber göndermesi de dehşet bir şey. Ama Apo Leyla'dan ürküyor da.
Leyla Zana'nın Öcalan ile ilgili tutumu gayet net. Ama Öcalan yine de kendisine karşı kullanılacağından, lider olarak öne çıkarılmaya hazırlandığından endişe ediyor. Zana ve arkadaşlarının cezaevinden çıktığı dönemde "Leyla'yı benim yerime geçirmek istiyorlar." diyor. o dönemde çok fazla bir umut vardı. Milletvekilleri çıkacaklar, çözüme katkıda bulunacaklar, farklı bir hava esecek deniyordu. Tam o sırada Öcalan silahların yeniden konuşmasını sağladı. Böylece Leyla Zana'nın inisiyatif alabileceği bir ortam kalmadı.
Öcalan, Leyla'yı resmen kıskanmış. 'Neden Nobel barış ödülünü bana değil ona vermek istiyorlar?' demesi, Leyla'yı önce Kongra-Gel'in temsilciliğine önermesi, ondan sonra fazla öne çıkıyor diye durdurması...
Kürt hareketinde yaşanan bu tür çekişmeler hep geri planda kalıyor. Leyla Zana ile Hatip Dicle arasında da yoğun bir çekişme var. Kitapta bu konuda yaşananları da anlattım.
Leyla için Apo'nun bir tabu olduğunu, onu hiçbir şekilde sorgulamadığını da öğreniyoruz kitaptan. Öcalan yakalandığı sırada günlerce gözyaşı döken, onun için açlık grevi yapan, ona ilk mektubu yazan bir Leyla Zana'dan bahsediyoruz. En büyük kuşkusu Öcalan'ın söylediği şeylerin içeriğine yönelik değil. Öcalan dışarı ile iletişimini avukatları üzerinden kuruyor. Zana'nın, avukatların Öcalan'ın söylediklerini doğru olarak yansıtıp yansıtmadıkları konusunda bir kuşkusu var. Bunu da hatta kendisine yazdığı mektupta anlatıyor.
Hatta Apo'nun kendisine yazdığı mektupların bile sahte olduğunu düşünüyor.
Evet, böyle bir kaygısı var. Hem devletten hem de avukatlardan kuşkulanıyor. Leyla Zana'nın yaşamı öyle geçmiş ki, hiç kimseye koşulsuz, sınırsız güven duyması mümkün değil. Kitabın altı bölümünden beşi Leyla Zana için önemli ve trajik geceleriyle başlıyor. Biri evlendiği gece. Biri 12 Eylül gecesi. Diğerleri 1988'de emniyette işkence gördüğü gece, Meclis'teki yemin gecesi, cezaevine atıldığı gece. Üzülesi bir yaşamı var.
PKK terörünün başladığı 84 yılı ile 2008 Türkiye'si arasında benzerlik var mı?
84'teki nokta ile bugün geldiğimiz nokta arasında çok büyük fark var. Bir kere Kürt sorunu ya da terör sorunu küçülmedi, tersine büyüdü. 1984'ten bu yana ölen, yaralanan, şehit olan işte polis, asker, vatandaş, korucu, öldürülen PKK'lılar, baktığınızda Türkiye'nin nereye gittiğini görüyorsunuz. Sürekli artıyor.
Maalesef. Bir tek 1994-2004 arasında ölümler çok azalıyor. Ama maalesef Türkiye o dönemde bir fırsatı kaçırıyor. Bakın 20 bin 917 ölü terörist diyor. Son sınır ötesi operasyonda bin PKK'lı daha öldürülse, 22 bin kişi olsa bu rakam, bu sorun bitecek mi? Bitmez. Öyleyse bu güne kadar izlenen yöntemleri bırakmak lazım. Bu ülkeyi yönetenlerin bu işin ölümlerle çözülemeyeceğini kabul etmesi gerekli. Siyasi, sosyal ve siyasal değişim süreci yaşanmalı. Ama PKK'nın da silahla barışı kuramayacağını kabul etmesi şart. Hem barış istiyoruz diyorlar hem de ellerinde silah var. Elde silahla barış istenmez. Öldürmemenin koşulu da olmaz. Leyla Zana dahil bütün Kürt siyasilerin de bunu savunmaları gerektiğini düşünüyorum.
Leyla Zana "Silah güvencedir" diyor.
Öyle düşünüyor. Ben şunu görüyorum. PKK, ister 5 bin militanı olsun, ister 10 bin. Artık büyük bir silahlı güç. Eğer gerçekten bu insanlar, bu ülkede demokrasi ve barış içerisinde yaşamak istiyorlarsa bir genel af beklemelerine gerek yok. Hepsi birden gelip silahlarını bıraksalar Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapabilir? En fazla cezaevine atar. Cezaevinde kaç ay tutabilir? Mecburen birkaç ay sonra bırakır. O zaman siyasi mücadelenizi yaparsınız. Ama önemli olan şu. Gerçekten silah istiyor musun, istemiyor musun?
1999'da silah sustu. 2004'e kadar çatışma olmadı. Ondan sonra yeniden başladı.
Evet. O fırsat kaçırıldı. 24 yıldır uygulanan yöntemler başarılı olamadıysa, artık bazı şeyleri daha farklı biçimde tartışıp düşünmek gerekir. Bu kitapta anlatmaya çalıştığım şey de bu. Şu ana kadar PKK'ya karşı ya da Kürt sorununu çözmek için ekonomik anlamda 24-25 paket uygulandı. 25 sınır ötesi harekât yapıldı. Ona benzer bir dolu yöntem uygulandı. Hiçbiri faydalı olmadı.
Ne yapmak lazım?
Ben siyasetçi değilim. Ben yazarım. Ve yazdım. İnsanların düşünmesi barışçı önyargısız yöntemler geliştirmesi için malzeme verdim.
Ama işte şehitler gelirken de insanların farklı düşünmesi çok zor.
Elbette. Ancak yeni ölümleri durdurmak için duygular yerine aklı kullanmak gerekiyor. Geçmişi kaybettik, hiç olmazsa geleceği kurtaralım. Birbirimizi anlamak zorundayız. Hem silahların susması, terörün sona ermesi, hem de insanlara insan olmalarından kaynaklanan bütün hakların verilmesi gerekli. En başta da dillerini her alanda konuşabilmeleri. Kürtçenin bir saat yayın yapılması sakıncalı olmuyorsa, 24 saat yayın yapılmasının nasıl bir sakıncası olabilir? Ya da bir kanalda yapılmasının sakıncası yoksa beş kanalda yapılmasının nasıl bir sakıncası olabilir? Bu 24 yılda Kürtlerin Cumhuriyet'e aidiyet bağı çok zayıfladı. Bunlar yapılmazsa maalesef bu bağ daha da zayıflar. Artık kritik bir noktadayız.
Kızının 'estetisyen' olmasına izin vermedi Anne olarak portresi çok katı. Siyasi kariyerine uygun düşsün diye kızının meslek seçimine o karar veriyor.
Estetisyen olmasına izin vermiyor. Sosyolog olmasını istiyor. O da sosyoloji okuyamıyor.
Oğluyla da problemler yaşamış.
Siyasi kişiliği ile kalkanları o kadar baskın ki, onları hep geride tutuyor. Kendini yaşayabildiği dönemlerden biri köye döndüğü son yıllar. Köy onun için her zaman bir sığınak. Kaçmak istediği zaman köydeki mağaralara gitmeyi hayal ediyor. Ve evinde de cezaevinde yaşadığı koğuşun bir benzerini yaratıyor. Yani dışarıda da kendini içeride hissediyor.
Yaşamında biraz daha zor bir noktaya doğru gittiğini anlatıyorum. Bir yandan dar boğaza giriyor yaşamında, işte cezaevine benzetmesi evini, yalnızlaşması var. Bir yandan da DTP hareketi ona ihtiyaç duyuyor. Mitinglere çıkartıyor. Diyarbakır kongresinde seçilen komiteyi o belirliyor. O anlamda ağırlığını koyabiliyor.
Kürt hareketinde yeni lider çıkmıyor. Hâlâ Öcalan'ı lider kabul ediyorlar.
Öyle kabul ediyorlar. Deneyimli Kürt siyasetçiler etkin roller alamıyorlar. Ölçü Öcalan'a bağlılık oluyor. Bağımsız ve etkin isimler öne çıkamıyor yani.
HABER
Gerekçe silahlı örgüte üye olmak 21 Nisan 2011
Diyarbakır adayı Leyla Zana: YSK, Dicle ile bire bir aynı durumdaki Zana için de aynı yorumu yaptı ve lehe olan temel kanunu görmezden gelerek “Karar yoksa adaylık da yok” dedi.
Diyarbakır adayı Hatip Dicle: YSK, Dicle’nin adaylık başvurusunun reddedilmesine 9 Mart 2007’de “silahlı örgüte üye olma” suçundan 7 yıl 6 ay hapse mahkûm olmasını gerekçe gösterdi. Bu ceza, Dicle’nin, Leyla Zana, Selim Sadak ve Orhan Doğan’la birlikte, 1994’te milletvekiliyken tutuklanıp cezaevine konuldukları davada verilen 15 yıllık cezanın AİHM tarafından mahkûmiyet nedeni sayılması üzerine yapılan yeniden yargılama sonunda verilmişti. Oysa Dicle ile diğer DEP’liler, 1994’ten 2004’e kadar 10 yıl cezaevinde kaldıkları için uyarlanan bu cezayla fazladan hapis yatmış hale gelmişlerdi. Buna rağmen YSK, 2005’teki yeni TCK’yı esas almak yerine eski TCK ve aleyhe olan 2006 tarihli Adli Sicil Kanunu hükmü uyarınca memnu hakların iadesi kararı istedi.
Bu karar bilahare düzeltilerek, milletvekili adayı olmasının yolu açıldı.
HABER
Zana'ya terör soruşturması 26.05.2011
BDP'nin desteklediği Diyarbakır bağımsız milletvekili adayı Leyla Zana hakkında, seçim çalışmaları esnasında yaptığı konuşmada terörörgütünün propagandasını yaptığı iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
Edinilen bilgiye göre, Özel Yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Hazro ilçesinde seçim çalışması yürüten Zana'nın bazı basın yayın organlarına yansıyan konuşması nedeniyle soruşturma başlattı. Savcılık, soruşturma kapsamında Emniyet Müdürlüğü'nden Zana'nın yaptığı konuşmanın çözümünü istedi.
Zana, köy meydanında vatandaşlara hitaben yaptığı konuşmada, şu ifadeleri kullanmıştı: "Bu süreç artık kendi kaymakamımızı, valimizi, kendi içimizde seçme sürecidir. Süreç artık önderliğimizin aramızda olması sürecidir. Gerillalarımızı artık aramızda kendi içimizde görme sürecidir. Gün gelecek Öcalan kendi halkın arasında bu halkın çocuklarına öğretmen olacak, o günlerin yakın olacağına inanıyorum."
HABER
Leyla Zana: Silah Kürdün sigortasıdır 9 Ocak 2012
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, Frankfurt'ta 'Milletvekili olduğunu unuttu' dedirtecek açıklamalarda bulundu.
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, hükümetin politikalarına destek veren bazı basın organlarında tartışılan "tek taraflı ateşkes ilan etme" olasılığı konusunda, "Artık silahlı mücadele bir noktaya geldi. Ben silahların bırakılmasını asla tartışmıyorum. O Kürtlerin sigortasıdır. Bu sorun var olduğu müddetçe o silahlar Kürtlerin güvencesidir" dedi.
SÖYLEŞİ
Zana: Erdoğan bu işi çözer Hürriyet 14 Haziran 2012 Enis Berberoğlu / Metehan Demir
Uzun zamandan beri suskun kalan Kürt siyasetinin en önemli isimlerinden Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana akan kanın durudurulması için önerilerini anlattı. Zana, Başbakan Erdoğan için, “Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum." dedi.
Kürt siyasetinin en önemli ve kıdemli isimlerinden Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, akan kanın durdurulması için önerilerini Hürriyet’e anlattı.
Başbakan Tayyip Erdoğan için, “Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum” ifadesini kullanan Zana, sorularımıza şu yanıtları verdi:
Bölme, bölünme
- 10 yıl kadar uzun bir süre hapis yattınız, 2004’te çıktınız, manzara neydi?
O zaman 2004’te devlet tarafından uygulanan Kürtleri böl-yönet mantığı hâkimdi. Tahminimce Filistin modeli örnek alınmıştı. Bölünerek hareketin zayıflayacağını, hatta yok olacağını düşünen bazı çevreler büyük bir yanılgıyla karşılaştılar. Çünkü taban birdi. Haklı talepler birdi. Çekilen acılar birdi. Bu şartlar altında bir bölünme olmadığı gibi daha da güçlenen bir hareketle karşılaşıldı. Kürtlerin bölünmesinin kime ne fayda sağlayacağını da yakın dönemdeki örneklere bakarak anlamak mümkün. Bakın Filistin davasında bölünme yaşandı. Filistin Kurtuluş Örgütü’nden (FKÖ) HAMAS’a, El Fetih’e dek birçok yapı ortaya çıktı. Bu da birbirinden farklı talepleri savunan, bağımsız yeni sorun merkezleri ve aktörler olarak karşımıza çıktı ve sorun 50 yıl geriye gitti. O nedenle bölmek çözüm değil. Tek parçalı düşünülmeli. Aynı şekilde devlet de bu işi eğer çözme kararlılığı gösterecekse ortak bakış açısını sürekli kılmalı. Yani sadece karşı tarafı bölme değil kendisinin de bölünmemesi, tüm kurumlarıyla, politikalarıyla kararlı tek bir duruş sergilemesi şart. Buna herkes, her şey dahil. Sermayesinden politikacısına Türkiye bu sorunu çözmede tek vücut olmayı bilmeli. Eğer tek söylem olsa, hükümetten hükümete değişen dengelerle günden güne söylemler değişmeseydi bu sorun çok rahat çözülürdü. Bu devamlılığın yanı sıra hükümetin güçlü söylemlerle birlikte somut adımlarıyla da bunu halka hissettirilmesi lazım. Şu an sadece düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü kapsamında hassasiyetlerini dile getiren binlerce insan hiçbir eyleme karışmasa da tutuklu.
Hapiste unutuyorlar
KCK deyip duruyorlar. Bu işin hikâye kısmı. Kim kendini ifade ettiyse, isyan ettiyse kendini içeride buldu. Benim tanıdığım onlarca insan var KCK’lı değiller ama içerideler. Türkiye’de adamı içeriye atıyorlar, orada unutuyorlar. Tamam bari suçluyorsun cezasını ver ama ceza da yok. Yargıçlar gereğini yapmıyor, hüküm yok. Yarın bu insanların hepsi AİHM’ye gitse, uzun tutukluluktan dolayı tazminat alsa bu paralar bu milletin, gariban vatandaşın cebinden, cebimizden çıkmayacak mı? Üniformanın laciverti, yeşili olmaz. Önemli olan tutumdur. Asker çözer, polis çözer, yargı çözerle bu iş olamaz. Burada bir gerçek vardı. Bunu hepimiz açıkça söyleyelim ve kabul edelim. Bu işi isterse en güçlü durdurur. O güçlü kimdir, şimdiki hükümettir. O hükümetin başı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Tarihin en güçlü hükümetinin başındaki isim isterse o iradeyi gösterir, buna gücü yeter ve bu sorunu da çözer. Ben onun bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım. Şimdi hepimizin yapması gereken, hepimizin başbakanın sorunu çözmesinde yanında olduğumuzu ona hissettirmemiz, onu teşvik etmemizdir.
Erdoğan’ı destekledim
- Başbakan Erdoğan ile ilgili ilk yıllarda Güneydoğu’da kuvvetli bir siyasi beklenti vardı, sebebi neydi?
Bir kere Başbakan’ın çözüme ilişkin önemli çıkışları vardı. Bu da üç noktada yoğunlaşıyordu. Birincisi Kürt halkının haklarının verilmesine dair onda bir iradenin bulunabileceği, ikincisi AB temelinde Batı’yla entegrasyon sürecinin hızlandırılmasının soruna olumlu katkısının olabileceği, üçüncüsü de Osmanlı’dan sonra inançlı kesimin baskı altında tutulmasının, haklarının verilmemesinin ne anlama geldiğini çok iyi bilen bir Tayyip Erdoğan’ın mağdurun halinden anlayan, psikolojisiyle bölgedeki taleplere de paralel bakış açısına sahip olabileceği beklentisi. Açıkça söyleyeyim bir barış projesi olarak yaklaşıldı o dönemde. Ben de onu destekledim. Avrupa’da, ABD’de, Türkiye’de dinlerarası diyalog, evrensel ilkeler demokrasi, özgürlük gibi çıkışları herkesin ilgisini çekmişti. Ne zaman Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne götürdükleri türban kararına olumsuz cevap verildi, ondan sonra Avrupa’ya dair süreçte onlar da soğuyunca umutlar tükendi.
3 konuya dikkat
- Peki Başbakan ile görüşmeyi düşünüyor musunuz?
Tabii ki görüşmek isterim. Faydalı olacağına da inanıyorum ama mesele benim görüşüp görüşmemem değil. Bence ayda bir toplumun bu iş üzerine düşünen insanlarına kapısını açabilmeli, onlarla da görüşmeli. Evet ben Leyla Zana olursam bu görüşme daha heyecan yaratır. Ama devamını getirmek, somut adımlar hayati. Dolmabahçe’de de zaman zaman çeşitli çevrelerden davet ettikleri oldu. Onlar dinlendi, notlar alındı. Ama somut bir sonuca çevrilmedi. Açılım deniyor, ben ne olduğunu hâlâ anlayamadım. Asıl mesele açılım falan gibi ifadelerden ziyade bu ülkede şiddetin hemen durması, kanın akmasının önüne geçilmesi için ne yapılmalı, sorun bu.
- Bir kere terör ve Kürtler ifadesi bir arada anılmamalı. Bu herkesi biz terörist değiliz şeklinde bir tepkiye sevk ediyor.
- İki, Kürt kimliği anayasal güvenceye alınmalı.
- Üç, Kürt çocukları asimilasyondan çok mustarip. Bu nedenle eğitim hakkı verilmeli. Başbakan diyor ki asimilasyon yok. Ama anaokulunda bile var. Bugün bölgeye gidin, köylere bile anaokulu gelmiş. Ama eğitim Türkçe. Anneden kültürü öğrenmesi gereken çağda çocuğa Türkçe öğretiliyor, atomize ediliyor.
Türk-Kürt aile, diğer sorunlara benzemez
- Türkiye’deki Kürt sorunu ile bölgesel sorunları benzetenler var, katılıyor musunuz? Katılmıyorsanız, fark nerede?
Ben de dünyanın çeşitli noktalarındaki sorunlarla Türkiye’deki mesele arasında benzerlikler kurulduğunu görüyorum, ancak ben buna şiddetle karşıyım. Çünkü Türkler ve Kürtler bir ailedir. Dünyada çatışma bölgelerine baktığımızda Filistin-İsrail sorununda olduğu gibi kültürel ve siyasi beklenti ile sosyal doku temelinde farklılıkların olduğunu görürsünüz. Farklı din ve inançların öne çıktığını görürsünüz. Bizde böyle bir durum asla olmadı. Her anlamda tarihi bir birliktelik var. Paylaşmışlık var. Bence en temel noktada İsrail-Filistin veya İsrail-İran eksenindeki çatışmaların aksine birbirini tamamen reddetme, yok olsun üzerine mücadele etme diye bir şey söz konusu değil. Türk-Kürt meselesinde böyle bir şey olamaz. Belki devlette eskiden tamamıyla Kürt kimliğini inkâr vardı, ama şimdi tamamen içine sindirilmese de bu durumun sürdüğünü söyleyemeyiz. Kürtler diyor ki: “Ben bu ülkenin, sizin parçanızım, ortağıyım, kardeşinizim. Zorluğa beraber kucak açtık, savaştık. Acıyı, sevinci beraber yaşadık. Ama devletin hak talepleri ile bu karmaşık söylemi anlamında uzattığı el bu kadar samimi olmadı. 1996’da o güne dek ne yaparsa doğru yapar dediğimiz devlet babanın, yaşanan Susurluk’taki trafik kazasıyla o kadar da her şeyi her zaman temiz yapmadığını halk gördü, sorguladı. Yani şüpheler daha sonra yaşanan olaylarla da ayyuka çıktı. Ama net bir şey var ki, o da bu bir devlet politikası veya tutarsızlığının uzantısıyla oluştu.
- Peki PKK ne yapmalı?
1999’da Abdullah Öcalan Türkiye’ye geldikten sonra aslında büyük fırsatlar yakalandı. 1984’ten 1999’a dek çok farklı ateşkesler uygulansa da 1999’da ilk kez sınırlar ötesine çekilindi ve bağımsız birleşik Kürdistan mücadelesi yerine Türkiye ile birleşik yaşam politikası hâkim oldu. Hatta bu da o dönemdeki dalgalanmaları beraberinde getirdi. O dönemden bu yana bu anlayış farklılığını görüyoruz. Benim bakış açım şöyle. Bence PKK da bugün bunu şöyle anlamalı: Bağımsız Kürdistan için o zaman ölenleri anlıyorum. Ama 1999’dan itibaren strateji değiştiyse Bağımsız Birleşik Kürdistan yerini, haklı talepleri elde ederek tamamen birlikte yaşama stratejisine bıraktıysa ve amaç yerel yönetimin güçlenmesi, demokratikleşme ise bu gençlerin ölmesini artık hiçbir vicdan kabul edemez. PKK da ona göre bu süreci yeniden değerlendirsin.
- Kuzey Irak’taki ve Bağdat’taki aktörler nasıl bir rol oynuyor?
Sayın Celal Talabani ve Mesut Barzani çok önemli isimlerdir. Ama Türkiye, bir çözüm iradesi, somut bir plan ortaya koyarsa iki isim de Türkiye’nin peşinden gelecektir. Türk devleti devasa bir mekanizmadır. Ancak hâlâ ne zaman olaylar olsa şahıslardan bahsediliyor. Provakatif eylemlerde olayların üzerine gidip gerçek sorumlular derhal bulunmalı. Bir sürü karanlık eylem, süreci dinamitledi. İki tarafı Silvan’da karşı karşıya getiren 5 esrarengiz kişi var, kimdi bunlar? Şunu demek çok kolay. Devletin Ergenekon’u yaptı. PKK’nın şahinleri yaptı. Asıl önemli olan bunu çözmek, bunları bulmak.
- Örneğin Silvan... PKK da mı içindeki provokatörleri bulamıyor?
Hayır, inanın bilmiyor. İki tarafta acılar yaşanınca kimse bir sonraki acının yaşanmaması için aklını başına toplayıp o anki yaşanan acının gerçeğinin ortaya çıkması için çaba sarf etmiyor.
AK Partili duyguda Kürt, düşüncede değil
- Doğu ve Güneydoğu kökenli AKP ve BDP milletvekillerini karşılaştırır mısınız?
Ak Parti’deki Kürt milletvekilleri duyguda Kürt, düşüncede Kürt değildir. BDP’dekiler ise düşüncede Kürt, duyguda değil. İkisi de olaya yarım yarım bakıyor. Yani düşüncede Kürt değil demekle Ak Parti milletvekilleri Kürtlerin geleceğine dair bir şey beslemiyor, düşünmüyor. BDP’liler ise geleceği düşünüyor ama Kürtlerin duygusuna uzak olduğu için çok mekanik kalıyor.
- Bunu biraz daha açmak lazım.
BDP’deki eksikliğin hissedilmesi çok önemli. Yani sadece BDP’li arkadaşlar sokak gösterilerine destek. Kamera karşısında sert ve güçlü mesajlar ya da cenaze törenlerinde halkla bir araya gelmenin haricinde kameralardan uzak sofralarda da insanlarımızla bir araya gelmeli, ekmeği paylaşmayı öğrenmeli. Tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeğin ne olduğunu anlayabilmeyi, eşek sırtında eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi bilmeli. BDP’nin dikkat edeceği bir önemli husus da kapalı kapılar ardında olumlu, Kürtlere yönelik kameralar önünde ise bunun tam tersi olan gerilim dilinden vazgeçmeli. Yani içeride başka, dışarıda başka konuşmamalı. AK Partililer de Kürt olmanın duygusuna sahip olsa da düşüncesinin bakış açısı maalesef ticari bir havada. O bölgeyi bilen biri olarak kendi parti lideri yönetimini daha samimi ve açık bilgilendirse, söylemini güçlendirse sorunun çözümüne inanın daha samimi katkıda bulunur.
Başbakan cesaretli İmralı’dan ev hapsine alınabilir
İÇERİDE düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde görüşlerini söylemekten başka bir şey yapmayan binlerce tutuklu var. Tüm bunlar ortadayken bu toplumsal karamsarlığı dağıtabilecek bir şeylerin yapılması lazım. Başbakan’da bu cesaret var. Mesela Öcalan İmralı’dan alınıp bazı kesimlerle temas edebileceği bir ev hapsine alınabilir. Türkiye Mandela’nın Güney Afrika’sı gibi olmasın. Öcalan’ın böyle bir ev hapsine taşınması, Başbakan’ın bu cesarete sahip bir kişi olarak bu adımı atması, inanın yüzde 80 ülkede mevcut iklimi değiştirir. Burada Öcalan’ın Türkiye’nin dinamiklerini anlaması için sadece kendi bildiklerini söylemesi değil, gelenleri de dinleyip bir sentez oluşturması önemli. 5 yıl daha niye bekleyelim? Bakın çocuklarımız ölüyor.
Medyaya bazı öneriler
- Bu süreçte medyanın rolü ne olmalı?
Türkiye’nin geçmişinde medya çok sayıda iktidarı getirdi götürdü. Çoğu zaman gerilim sebebi oldu. Şimdi bir geçmişle hesaplaşma süreci olduğunu düşünüyorum. Bunun sonunda inşallah barışçı bir dil, bir bakış açısı egemen olur, ama medya tarafları incitecek tanımlamalardan kaçınmalı. Kürtleri irite edecek teslimiyet ifadesini kullanmamalıdır. Kürtlere akıl vermemeli ve onların yerine karar vermemeli. Bir cümle de müsaadenizle Hürriyet Gazetesi için söylemek istiyorum. Hürriyet kendine yakışan bir şekilde Hürriyetçi bir mantıkla logosunu artık değiştirmeli ve “Türkiye Türklerindir” yerine “Türkiye Türkiyelilerindir” deme büyüklüğünü göstermeli.
Çay üreticisi için de mücadele
- BDP’nin bu süreçte hiç mi yapacağı bir şey yok?
BDP yeni anayasa sürecine mutlaka destek vermeli. BDP, Türkiye’de Kürtlerin de yararına olacak her şeyin içinde bulunmalı. Toplumun faydasına olan sadece kitlesel, bölgesel değil. Tüm Türkiye genelinde halk için bir şeyler yapabilmeyi gösterebilmeli. Kürtlerin haklı talepleri için mücadele veren BDP, yeri geldiğinde Karadeniz’deki çay üreticisi için de mücadele verse fena mı olur?
- Başkanlık sistemi tartışmalarına ne diyorsunuz?
18. yüzyılda Fransa’da devlet köylülerin patates ekmesini istemiş. Köylüler de bu yeniliğe karşı çıkmış. Ne zaman ben ekeceğim deyince de halk hayır, biz ekeceğiz yanıtını vermiş. Demek istediğim devlet halkla inatlaşmadan onu ileriye taşımanın nasıl olacağına bakmalı. Toplumu ileriye götürecek her adıma ben olumlu bakarım. Yanlışlık varsa da çıkar söylerim. Onun için başkanlık, yarı başkanlık önemli değil. Ülkeye faydalı mı ona bakmak lazım.
- Türkiye’nin sol partileri bu işin neresinde?
Sizinle bu ülkenin bir yanlışını paylaşmak istiyorum. Dikkat ediyor musunuz, hep Türk solu denir. Türkiye solu denmez. İdeolojide bile ırkçılık söylemi hâkim. Kürt solu, Türk solu olur mu? Zaten bakıyorsunuz Türk solunun yakın tarihteki önemli isimleri, liderleri hep Kürt kökenli. Sol evrenseldir, ırkçı değildir.
Kültürümüzü hatırlattı
- Bugüne kadar Kürtlerin hak talepleriyle ilgili hiç mi bir adım atılmadı?
Hayır asla. Olumlu şeylerin hakkını vermek lazım, tabii ki atıldı. ABD’nin araştırmasında Türkiye Cumhuriyeti’nde kimliğine sahip çıkmayan 5 milyon Kürt olduğu söyleniyor. Yani asimilasyona uğramış. Bu TRT Şeş gibi kanallar bu insanların dilini, kültürünü hatırlattı. Bu TRT ŞEŞ’in olumlu yanıdır. İnsanların kendine güveninin oluşmasına fayda sağladı.
- Son 10 yılda başka iyi şeyler diye tanımlayacağınız olumlu adımlar var mı?
Var tabii ki, hem de çok önemli şeyler var. Bugün bölgeye gidin duble yollar var. Ulaşım sorunu çözülmüş, ihtiyacı olan yeşil kartla devlet tarafından tedavi ediliyor. Okuması yazması olmayan, ekonomik özgürlüğü bulunmayan Kürt ev kadınları devletten aldıkları ekonomik destekle hayatları boyunca görmedikleri bir farklılığı yaşadı. Az bir para da olsa ekonomik inisiyatifin farkına vardı. Eskiden sandıklara gidilirken, kadınlar erkeklerin kendini yanıltmasın diye yanına gelmesini istemezdi. Şimdi bu ödemeler sonrası erkekler ikna eder diye kadınları yanına istemiyormuş. Güneydeki akrabalarla sınır üzerinden güçlü ilişkiler de insanlara moral oldu. İlk defa Kürdistan ifadesi kullanıldı. Ama dediğim gibi bu önemli adımlar gençlerin akan kanında boğulmamalı. Gençler hayatta kalmalı. Her gün cenazelerin kalktığı bir ortamda sorun çözülmez. Acı, geleceği ipotek altına alır.
‘Kürt sorunu’ sözünü şiddetle reddediyorum
- Kürt sorununa çözüm yolunda neredeyiz?
Bir kere Kürt sorunu sözünü şiddetle reddediyorum. Ortada bir hak talebi meselesi vardır. Kürtler bu ülkede sorun değildir. Belki haklar sorunu vardır. Bugün en azından toplumda makul bir diyalog noktası bile var. Ama soruna Kürt sorunu diyerek başlarsak bu halkı başlı başına sorunmuş gibi algılanmanın önünü açarız. Bu da yanlış bir başlangıç.
Kürt politikacı küfürden vazgeçmeli
- CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümü yönünde yaptığı çağrı ve Başbakan Erdoğan’la yaptığı görüşmeyi nasıl görüyorsunuz?
Dünyanın hiçbir yerinde aslında böyle bir toplantı bu kadar ilgi çekmez ama bizde toplumun tüm kesimlerinde öyle bir umuda aç durum var ki bir diyalog, bir kıpırtı ortamı hareketlendiriyor. Biraz daha özgüven oluşmalı. Sistem bazen siyasetin önüne geçebiliyor. Bu hareketler sisteme kurban edilmemeli, cesur, özgüven dolu adımlar birlikte atılabilmeli.
- Peki Türk ve Kürt politikacılar bu süreçte neler yapmalı?
Türk politikacılar taktik davranmayı bırakmalı, stratejik bir tavır almalı. Tüm tartışmaların zemini Meclis olmalı. Herkes kısa, orta, uzun vadede yapacaklarını somut olarak ortaya koymalı, herkes bunu bilmeli. Kürt politikacılar ise olumsuz dilden vazgeçmeli yani toplumdaki umutları söndürmemeli. Mutlaka siyasal düzlemde birbirimizi eleştireceğiz hem de sert şekilde eleştireceğiz, ama son zamanlarda bu benim bizim tarafta da gördüğüm şekilde bir küfür dilini içermemeli. Siyasette küfür olmaz.
HABER
Erdoğan-Zana görüşmesi Resmi Konut'ta 29.06.2012
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'yı 30 Haziran 2012 Cumartesi günü kabul edecek. Başbakanlıktan yapılan bilgilendirmeye göre, Başbakan Erdoğan ile Zana'nın görüşmesi, yarın saat 15.00'da Başbakanlık Resmi Konutu'nda gerçekleştirilecek.
HABER
Erdoğan ile Zana görüşmesi bu hafta ntv 28 Haziran 2012
Kesin olmamakla birlikte kulislerde, Başbakan Erdoğan ile Leyla Zana'nın bu hafta sonu biraraya geleceği konuşuluyor.
“Ben Başbakan Erdoğan’ın bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum. Yitirseydim giderdim, burada olmazdım”
Başbakan Erdoğan, bu sözleriyle gündeme gelen ve BDP içinden de eleştiri alan Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ile görüşebileceğini söylemişti.
Kulislerde bu görüşmenin kesin olmamakla birlikte Cumartesi günü yapılabileceği belirtiliyor.
Zana'nın sözlerine karşılık Başbakan Erdoğan, "Bir milletvekili olarak bana görüşme talebi geldiğinde de kendisi ile görüşmekten kaçmam. Temennim odur ki, Sayın Zana'nın yapmış olduğu açıklamalar, her halde uzun yıllar tecrübesinin de ortaya koyduğu bir neticedir" demişti.
Zana'nın açıklamaları üzerine BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, AKP'nin Kürt sorunu ile ilgili uygulamalarını eleştirdikten sonra, "Bu uygulamalardan sonra kalkıp 'ben sorunu çözeceğim' diyeceksin. Her kim Başbakan'dan umutluysa bu saflıktır, AKP gibi düşünmektir" demişti.
HABER
Barışa olan inancımızı korumalıyız 30 Haziran 2012
Zana'nın gönderdiği barış mesajının ardından planlanan randevu başladı. Başbakan ve Zana bir araya geldi. Görüşme yaklaşık 1.5 saat sürdü. Görüşme sırasında eski Diyarbakır milletvekili Arzu'nun konuta gelmesi dikkati çekti.
Leyla Zana'nın "Başbakan'ın bu işi çözeceğine inanıyorum" sözleriyle başlayan yeni süreçte bugün bir adım daha atıldı. Leyla Zana geçen hafta "Ben Başbakan Erdoğan’ın bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim" sözlerine Başbakan Erdoğan olumlu karşılık vermişti. Daha sonra ikili arasında bugün için bir görüşme planlandı.
Bunun üzerine Leyla Zana saat 14.45 sularında Başbakanlık resmi konutuna geldi. İkilinin görüşmesi 15.00'de başladı. Yaklaşık 1.5 saat süren görüşmeye terörle mücadeleden sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da katıldı.
Görüşme sırasında konuta sürpriz bir konuk geldi. Ancak eski Diyarbakır milletvekili Kutbettin Arzu'nun görüşmelere katılıp katılmadığı öğrenilemedi.
Diyarbakır bağımsız milletvekili Zana'nın Başbakan Erdoğan'a yönelik sözlerine BDP kanadından tepkiler gelmişti. Erdoğan ile saat 15.00'de Başbakanlık Resmi Konutu'nda görüşmeye başlayan Zana’dan randevu öncesi yeni mesajlar gelmişti.
Zana ise dün eski DEP Milletvekili Orhan Doğan'ın mezarı başından yine barış mesajı verdi: "Bu topraklara mutlaka barış gelecek. Barışa olan inancımızı korumalıyız. Hiçbir savaş sonuna kadar devam etmez. Bu topraklara barış mutlaka gelecek. Bir halka saygılı olmak her iki tarafında kazancı olacaktır. Ne derlerse desinler, ne olursa olsun, bizim ruhumuz birlik ve beraberlikten yanadır. Bütün hizmetlerimiz halkımız içindir. Dost ve düşman herkes bilsin ki, bu birliktelik bu topraklara mutlaka barışı getirecektir, barış bu topraklarda mutlaka yeşerecektir. Belki bizim ömrümüz yetmez. Ne krallık tahtı, ne iktidarlar devamlı değillerdir..."
HABER
Zana’nın kızı evlendi Ferit Aslan Milliyet 3 Kasım 2013
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, kızı Ruken Zana’yı BDP milletvekilleri ve belediye başkanlardının da katıldığı düğünle evlendirdi. Leyla Zana düğünde yıllar sonra eşi Mehdi Zana ile aynı fotoğraf karesinde görüntülendi.
Zana’nın kızı Ruken Zana, Fidel Balta ile dünya evine girdi. Kaplan Düğün Salonunda gerçekleştirilen düğünde Leyla Zana ve uzun yıllırdır bir arada görüntülenmediği eşi Mehdi Zana davetlileri kapıda karşıladı.
Oğlu düğüne gelmedi
Düğüne, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, DTK Başkanı Ahmet Türk, BDP Miletvekilleri Pervin Buldan, Ayla Akat Ata, Azil Zozani, Mülkiye Birtane, Sırrı Sakık, Aysel Tuğluk, IKYB Ankara Temsilcisi Behrol Galali, Ak Parti Diyarbakır eski Milletvekili Abdurrahman Kurt, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ve BDP’li bazı belediye başkanları ile çok sayıda davetli katıldı. Zana’nın yurt dışında bulunan oğlu Ronay Zana’nın ise düğüne gelmediği öğrenildi. Leyla Zana, düğüne katılan davetlilerle sık sık halay çekti.
HABER
Leyla Zana: Süreci iki güçlü lider yürütüyor 4 Aralık 2013
Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, “İmralı Barış Süreci’nin bundan önceki barış teşebbüslerinden farkı, iki gerçek muhatabın, iki güçlü liderin bizzat bu süreci yürütmeleridir” dedi.
Avrupa Parlamentosu’nda düzenlenen geleneksel AB, Türkiye ve Kürtler Konferansı’nın 10’uncusu “İmralı’daki Barış Süreci: Tarihsel İmkan” özel başlığıyla Brüksel’de başladı. Konferansın açılış konuşmasını, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Mesud Barzani’nin Diyarbakır buluşmasına tam destek veren Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana yaptı.
ERDOĞAN VE ÖCALAN BİZZAT YÜRÜTÜYOR
Konferansın yürütücüleri arasında da bulunan Zana, “İmralı Barış Süreci’nin bundan önceki barış teşebbüslerinden faklı, iki gerçek muhatabın, iki güçlü liderin bizzat bu süreci yürütmeleridir. Türk kamuoyu üzerinde Başbakan Erdoğan’ın etkisi nasıl tartışılmazsa, Kürt kamuoyunda da Sayın Öcalan’ın etkisi tartışılmaz” sözleriyle dikkat çekti. Zana, Çözüm Süreci’ne yönelik desteğini, “İmralı Barış Süreci, Türkiye’de pek çok ezberi bozdu ve statükoyu sarstı. Üç dönemdir iktidarda olan AKP yavaş, aksak ve eksik de olsa cumhuriyet tarihi boyunca Kürt meselesinin çözümü yolunda en cesur adımları atmakta ve diyalog mekanizmalarını işletmektedir” diyerek sürdürdü.
GELECEK İÇİN UMUT VERİCİ
“Gerçekçi müzakereler başlasın” çağrısı yapan Zana, “Hükümet, muhataplık meselesinin gerçekçi bir şekilde ele aldı. İmralı ve Kürt Özgürlük Hareketi ile eşzamanlı diyalog mekanizmasını işletmesi anlamlı ve gelecek için umut vericidir. Ancak PKK’nın sosyal ve siyasal hayata dahil edilmesi, Öcalan’ın koşulları gibi ana başlıklarda gerçekçi adımlar atılmaması sürecin ciddiyetinin sorgulanması anlamına gelecektir” dedi.
AYDAR, KARTAL VE YAVUZ DA KONFERANSTAYDI
Zana’nın açılış konuşmasını yaptığı konferansa eski DEP milletvekilleri, KNK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar ve Kongra-Gel Eşbaşkanı Remzi Kartal da katıldı. Kongrenin izleyicileri arasında Oslo Görüşmeleri’nde PKK adına katılan isimlerden Adem Yavuz da yer aldı.
SALİH MÜSLİM’E İLGİ
Konferansın bugünkü oturumunda konuşacak olan PYD lideri Salih Müslim ise ilgi gören isimlerden biri oldu. Müslim, sıklıkla Kürt sorunu ve Ortadoğu gibi konu başlıklarında çalışmalar yürüten ve farklı ülkelere mensup akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerin Rojava olarak adlandırılan Suriye Kürdistan’ındaki gelişmeler hakkında sorularına yanıt vermeye çalıştı.
HABER
İmralı heyetinde sürpriz isim: Leyla Zana 25 Ocak 2014
DİYARBAKIR Bağımsız Milletvekili Leyla Zana ile HDP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, İmralı Adası'nda ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere bu sabah adaya hareket etti.
Bu ay içerisinde 2'nci kez yapılan 15'inci İmralı ziyaretinde 'BDP milletvekili' sıfatını taşıyan isimlerden hiç biri yer almadı.
Buna karşılık, daha önce İmralı'ya birkaç kez giden, son olarak 11 Ocak'taki heyette bulunan HDP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder'in yanı sıra ilk kez Leyla Zana yer aldı.
Leyla Zana, Sosyal Demokrat Halkçı Parti listesinden 1991'de Diyarbakır milletvekili olarak TBMM'ye girmesinden önce Bekaa Vadisi'ne giderek görüştüğü belirtilmişti.
Kapatılan DEP'in Diyarbakır eski Milletvekili Zana'nın, bazı milletvekilleri ile birlikte Bekaa Vadisi'ne giderek Öcalan ile görüştüğü öne sürülmüştü.
Zana, yargılandığı ve 15 yıl hapis cezası aldığı davada Öcalan ile 'gazeteci' kimliği ile görüştüğünü söylemişti.
HABER
Leyla Zana, '3. Yargı Paketi'nden yararlandı 13 Şubat 2014
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ''Terör örgütünün propagandasını yapmak'' ve ''terör örgütü üyesi olmak" iddiasıyla yargılanan Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana hakkındaki davayı, ''3. Yargı Paketi'' kapsamında değerlendirerek ''kovuşturmanın ertelenmesine'' kararı verdi.
HABER
ÖCALAN: ZANA MUTLAKA GELSİN! Milliyet 1 Aralık 2014
Hükümet-İmralı ve Kandil arasında çözüm süreci görüşmelerini yürüten HDP heyetine Leyla Zana da katılıyor. Zana'nın katılımını isteyen isim ise Abdullah Öcalan.'
Görüşmede Abdullah Öcalan'ın kamuoyuna yansımayan önemli bir vurgusu daha oldu. Öcalan, heyete "Bir daha ki görüşmeye Leyla Zana da mutlaka gelsin" dedi. Bu sözlerle birlikte Leyla Zana'nın da heyete özellikle, "Ulusal Kürt Konferansı, çeşitli bölgelerdeki Kürtlerin birliğinin sağlanması ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile ilişkiler" başlıklarını kapsayacak şekilde dahil edilmesi gündeme geldi. Zana, daha önce Sırrı Süreyya Önder ile birlikte İmralı'da iki defa Abdullah Öcalan ile görüşmüş, bu görüşmelerin ardından da Kuzey Irak'ta hem Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani ve Başbakan Neçirvan Barzani hem de bölgedeki diğer Kürt grupların yanısıra Kandil'de de KCK yöneticileriyle bir araya gelmişti.
HABER
Leyla Zana 24 yıl önceki gibi 17 Kasım 2015
1991 yılında TBMM'de yemin krizine neden olan Leyla Zana 24 yıl sonra benzer duruma imza attı.
TÜRK MİLLETİ YERİNE TÜRKİYE MİLLETİ
Kürsüye ilk çıktığında Kürtçe 'Bu yemini Kürt ve Türk halkının barışı için ediyorum' anlamına gelen ifadeler kullanan HDP Milletvekili Leyla Zana, yemindeki "Büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum' sözünü değiştirerek 'Büyük Türkiye milleti...' ifadesini kullandı.
BAYKAL: YEMİN GEÇERLİ DEĞİL
Kürsüden inen Leyla Zana doğrudan genel kurul dışına çıktı. Ancak Baykal yeminin geçirli olmadığı belirterek Leyla Zana'yı yeniden yemin etmek üzere kürsüye çağırdı...
1991'DE NELER YAŞANMIŞTI
Leyla Zana 24 yıl önce de bir yemin krizine neden olmuştu. SHP'den milletvekili seçilen Zana'nın 6 Kasım 1991'de, TBMM 19. Yasama Dönemi için yapılan yemin töreninde Türkçe başladığı yemini Kürtçe ''Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum'' cümlesiyle tamamlaması nedeniyle meclis salonunda tepkiyle karşılaşmış, ardından da yeniden yemin etmek zorunda kalmıştı.