Kostantin Bizans Kıralı I. Konstantin veya Büyük Konstantinos
(MS 306 – 312) tarihleri arasında Roma İmparatorluğu yaptı.
22 Şubat 272 tarihinde Niş kentinde doğdu.
Babası o zaman bir Romalı general olan Konstantius Chlorus idi. Annesi Helena idi.
291'de 19 yaşında iken Konstantin o zaman imparator Diocletianus'un yaşadığı Roma İmparatorluğu'nun idari merkezi olan Nikomedia'da imparatorun hizmetine girdi.
293'te babası Kontantinus Cholorus, Batı'yı yöneten Augustus Maximinus'u daha yakın olmak için eşi Helena'yı boşadı. Maximinus'un kızı Flavia Maximiana Theodora ile evlilik yaptı.
293 yılında İmparator Diocletianus imparatorluğun idaresinde büyük bir reform yaparak Roma İmparatorluğu'nu Batı ve Doğu parçaları olarak ikiye bölerek Tetrarşi sistemini oluşturdu.
Her parça bir “Augustus” tarafından yönetilecekti ve onun tayin edeceği bir “Sezar” tarafından desteklenecekti.
I. Konstantin tetrarşi sisteminde yüksek mevkilere geçti. I. Konstantin'in tüm Roma İmparatorluğu'nun tek hâkimi olması için tam 18 yıl geçmesi gerekecekti.
(MS 306 – 312) tarihleri arasında Roma İmparatorluğu yaptı. İmparatorluğu döneminde İstanbul (Konstantinopolis) kentini kurdu. Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ile yeni bir dönem başlattı. Hristiyanlığı kabul eden ilk imparator oldu.
22 Mayıs 337 tarihinde öldü.
BİZANS İMPARATORLUĞU
Roma İmparatorluğunun, M.S. 395 yılında ikiye bölünmesiyle imparatorluk topraklarının doğu bölümünde kurulan ve 1453 yılında Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u almasıyla ortadan kalkan imparatorluk. Bizans İmparatorluğunun en önemli özelliği uzun ömrüdür. Doğu Roma İmparatorluğu adıyla anılan Bizans'ın kuruluşunun kökleri, Roma İmparatoru Diocletianus'un, çok geniş olan ülkesinin yönetimini kolaylaştırmak için imparatorluğu doğu ve batı diye iki bölüme ayırmasına kadar uzanır. Diocletianus, doğu bölümünün yönetimini elinde tutmuş, İzmit'i başkent yapmıştır. Diocletianus'tan sonra gelen büyük Costantinus hükumet merkezini Karadeniz ile Marmara denizini birleştiren boğazın kıyısındaki Byzantion'a getirdi. Böylece bin yıl süreyle Avrupa tarihinde önemli bir rol oynayacak olan Bizans İmparatorluğunun kuruluşu tamamlandı. Bu süre içerisinde başkent daima İstanbul olarak kaldı.
Doğu Roma İmparatorluğu da denilen Bizans İmparatorluğu, üç büyük ülkeden meydana geliyordu. Balkan Yarımadası; kuzeyi Tuna ile, kuzeybatısı Tuna'nın güneydoğusunda Sirmium'dan başlayan ve İşkodra'nın kuzeyine ulaşan Adriyatik kıyılarıyla sınırlıydı. Asya ülkesi; Kafkas kıyıları, Gürcistan Ovası, Pontus Edesa bölgesi ve Fırat'ın geniş kıvrımını meydana getiriyordu. Afrika ülkesi adı verilen bölümü ise, Nil'in Akdeniz ağzından Sirt Körfezine kadar olan kıyıları ve Mısır'ın özellikle zengin buğday ambarını içine alırdı.
Bizans İmparatorluğunda, 610 yılında iktidarı ele geçiren Heraklious Hanedanından yıkılışına kadar devam eden devrede tam dokuz hanedan değişmiştir. Bunların isimleri ile saltanat tarihleri şu şekildedir: Heraklious Hanedanı (610-711), Suriye Hanedanı (717-802), Amorion Hanedanı (820-867), Makedonya Hanedanı (867-1056), Dukas Hanedanı (1059-1078), Komnenos Hanedanı (1081-1185), Angelos Hanedanı (1185-1204), Laskaris Hanedanı (1204-1258), Palaiologoslar Hanedanı(1258-1453).
Bin küsur yıl boyunca Bizans'ın sınırları azami ile asgari arasında çok büyük fark göstermiştir. Justinianus, devrinde Akdeniz'i bir iç deniz haline getirerek, İtalya, Güney İspanya ve Kuzey Afrika'ya hakim oldu. Fakat bir müddet sonra bu azametini kaybetti. Yedinci yüzyılda Müslüman Arapların, 11. yüzyılın son yarısında da Müslüman Türklerin gerçekleştirdikleri fetihler, Bizans'ın elinden en zengin eyaletlerini almıştır. Bizans'ın Balkanlardaki sınırları da zaman zaman batıdan gelen saldırılara maruz kalmış, fakat umumiyetle Balkanlara hakim görünmüş ve bu yarımadada görülen rakiplerini güç de olsa yenmeyi başarmıştır.
İstanbul, zenginliği, büyüklüğü, bilhassa stratejik ve jeopolotik önemi dolayısıyla, batıdan ve bilhassa doğudan gelen bütün güçlü kavimlerin dikkatini çekmiş, fakat 1453'e kadar bu şehri almak, dünyanın en büyük devletleri için bile mümkün olmamıştır.
Bizans 395'ten sonra Germen ve Türk kavimlerinin istilalarına maruz kaldı. Fakat Batı Roma İmparatorluğundan çok daha kuvvetli bünye ve jeopolitik duruma sahib olduğu için, bu istilaların altında kalmadı. Dördüncü yüzyılın sonlarına doğru Hun Türkleri Doğu Avrupa'ya geldiler ve Tuna Vadisine yerleştiler. Böylece Batı ve Doğu Roma İmparatorluklarını tehdide başladılar. Bu tehdit dolayısıyladır ki, Bizanslılar, 410 yıllarında İstanbul'u ortaçağların en müstahkem ve zaptı müşkül kalesi haline getiren, şöhreti cihanı tutan surları inşa ettiler. Bizanslılar, Türk Hun Hakanı Uldız ve Attila'nın kuşatmalarından, yılda kilolarca verdikleri altın sayesinde kurtuldular. Ancak Attila'nın ölümü ile Hun tehlikesi Bizans için ortadan kalktı.
Hun Türklerinin yerini onlar gibi Kuzeydoğu Asya'dan gelen Avar Türkleri aldı. Orta Avrupa'yı ele geçiren Avarlar, Çorlu'ya kadar gelerek Bizans'ı yıllık haraca bağladılar. 626 yılında da İstanbul'u muhasara ettiler. Bu, Türklerin tarihteki ilk İstanbul muhasarasıdır. Bu durum Peygamberimiz Muhammed aleyhisselamın zamanına rastlar. Bu muhasara, Bizans'ın tarih boyunca geçirdiği en ciddi tehlikelerden biridir. Zira bu sırada Bizans'ın en büyük rakibi olan İranlılar (Sasaniler) da Üsküdar ve Kadıköy'ü işgal etmiş bulunuyorlardı. Avarlar, Sasanilerle münasebet kuramadılar.Surlarda üç gün geceli gündüzlü çarpışmalar oldu. Avar hanının Fatih Sultan Mehmed gibi Haliç'e gemi indirme planları, Bizans donanmasının gemilerini yakması ile sona erdi. 12 Ağustos günü şehri düşürmekten ümidini kesen Avar Hanı, daha fazla kan dökülmesini istemeyerek geri çekildi. Bizanslılar bu geri çekilme gününü "Şükran Cumartesi" adı ile 1453 yılına kadar kutlamışlardır.
Avarlardan sonra Bulgar Türkleri ve daha sonra Peçenekler, Bizans üzerine gelerek, meydan savaşlarında Bizans'ı bozguna uğrattılar ise de İstanbul'u zaptedemediler.
Bizans'ı içine düştüğü bu ciddi bunalımdan çıkaran Heraklious yeni bir ordu ve idare nizamı kurarak devletini güçlendirdi. Müteakip yüzyıllarda Bizans kudreti buna dayanmış ve bu düzenin bozulmasıyla Bizans devlet müessesesinin çöküşü başlamıştır. Heraklious devri sadece siyasi değil, aynı zamanda kültürel alanda da Doğu İmparatorluğu için dönüm devri oldu. Bu devir Roma devrini kapamakta ve gerçek anlamıyla Bizans devrini başlatmaktadır. Bu zamana kadar Bizans Devleti Latinceyi resmi dil olarak muhafaza etmekteydi. Doğu halkının anlamadağı bu dil, devlette büyük bir karışıklığa yol açıyordu. Bu duruma son verilerek, bundan sonra Bizans Devletinin resmi dili Grekçe oldu. Böylece halkın ve kilisenin dili devletin de dili olmuştu.
İran ve Avar saldırılarını püskürttükten ve devlet içinde çok önemli reformları gerçekleştirdikten sonra Heraklious'un İran'a karşı kazandığı zaferlerin başladığı yıl Peygamber efendimizin Mekke'den Medine'ye hicret etmesine rastlamaktadır. Heraklious 628 yılında Ninive önünde İran ordusunu ağır bir bozguna uğrattı. Bu zaferle Armeniz, Roma Mezopotamyası, Suriye, Filistin ve Mısır'a tekrar hakim oldu. Bizans eyaletleri İranlılar tarafından boşaltılırken, Heraklious 630 yılında Kudüs'e gitti. Burada halkın coşkun tezahüratı arasında İranlılardan geri alınan Kutsal Haç'ı eski yerine yeniden koydu. Fakat onun bu sevinci uzun sürmedi. Peygamber efendimizin vefatının üzerinden henüz 10 yıl geçmeden İran'ı alan İslam orduları İslamiyeti yaymak için bu defa da Bizans'ın karşısındaydı. Nitekim 634 yılında İslam orduları halife hazret-i Ömer gibi büyük bir fatihin idaresinde imparatorluk arazisine girerek bir müddet evvel İran Devletinin elinden kurtarılan eyaletleri baştan başa katettiler. İslam ordusu hatıralardan silinmesi mümkün olmayan Yermük Savaşında (20 Ağustos 636) Bizans kuvvetleri önünde muazzam bir zafer kazandı. Artık Bizans mukavemeti kırılmış ve Suriye'deki mücadelenin neticesi belli olmuştu. Buna rağmen Filistin'de mukavemet çok şiddetli oldu. Kudüs, patrik Sophronios idaresinde Müslümanlara karşı uzun süre direndi. Ancak kuşatmanın sertliği ve İslam mücahitlerinin gayreti neticesinde halife hazret-i Ömer'e kapılarını açmak zorunda kaldı (638). Ermeni kalesi Dvin ile Mısır ülkesinin fethi de buradan başladı. İslam ordularının 6 yıl içerisinde Bizans'ın en önemli topraklarını fethetmesi, Heraklious'un 641 yılında büyük ıztıraplar içerisinde ölmesine sebeb oldu. Bundan sonra Bizans taht kavgalarına düştü.
Diğer taraftan Peygamber efendimizin İstanbul'un fetih müjdesine kavuşmak için yapılan ilk İstanbul muhasarısı hazret-i Osman'ın halifeliği zamanında yapıldı. Suriye umumi valisi hazret-i Muaviye Kıbrıs'ı fethettikten sonra, İstanbul'a yürümeyi düşündü. Bu arada Abdullah ibni Ebi-Serh kumandasındaki İslam donanmasının 655'te Bizans donanmasını yok etmesi, Müslümanlara geniş ufuklar açtı. Hazret-i Muaviye, Fadala bin Ubeyd el-Ensari başkomutanlığında bir ordu tertib etti. Bu sefere Peygamber efendimizin sancaktarı hazret-i Ebu Eyyub el-Ensari (Halid ibni Zeyd) de katılmıştı.
Uzun yolculuk ve soğuklar İslam ordusuna büyük zayiat verdirdi. Kışı Kadıköyü'nde geçiren ordu, halifeden yardım istedi. Hazret-i Muaviye oğlu Yezid kumandasında yardımcı kuvvetler gönderdi. Yezid'in gelmesi üzerine ordu boğazdan geçirilerek İstanbul muhasara edildi. Muhasara 668 baharından 669 baharına kadar sürdü. Şehrin ümid edilmez derecede mukavemet göstermesi, surların dayanıklılığı ve Rum ateşi denilen silahın söndürülemeyişi şehrin zaptını önledi. Bu savaşlar sırasında surlar önünde şehit düşen hazret-i Ebu Eyyub-i Ensari'nin kabrinin bulunduğu yere, 754 yıl sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından büyük bir cami ve türbe yaptırılmıştır.
İkinci muhasara yine hazret-i Muaviye zamanında oldu (674). Ancak birinci defasında olduğu gibi şiddetli bir kuşatma meydana gelmedi. Bu kuşatma, hazret-i Muaviye'nin 681'de vefatına kadar yedi yıl sürdü.
Son kuşatmadan 34 yıl sonra İstanbul'u kuşatan Müslüman ordusuna halife Velid'in kardeşi Mesleme başkomutanlık etti. İslam donanması da ikinci muhasarada olduğu gibi şehri Marmara'dan abluka altına aldı. Ancak 715 sonlarında başlayan bu şiddetli muhasara İmparator Leon'un gayreti, Bizans'ı, Avrupa'yı ve Hıristiyanlığı bir müddet daha kurtardı. Amiral Ömer kumandasındaki Müslüman donanması, Haliç'in önüne gerilen zincire kadar sokuldu, fakat zinciri koparamadı. Bizanslıların Rum ateşi ile İslam askerlerine büyük zayiat verdirmeleri ve kış mevsiminin gelmesi üzerine, 717 Eylülünde tahta çıkan halife Ömer bin Abdülaziz muhasarayı kaldırma emri verdi ve ordu geri döndü.
64 yıl sonra Abbasiler devrinde 781'de İstanbul bir kere daha kuşatıldı. Harun Reşid kumandasındaki Arap ordusu, İzmit'te Bizans ordusunu yok ederek Üsküdar'a geldi. Fakat Bizans'ın verdiği yıllık haracı kabul edilerek ordu geri çekildi.
Nihayet 26 Ağustos 1071'de Sultan Alparslan, Malazgirt Zaferiyle Anadolu'nun kapılarını Türklere açtı. Onun ardından Kutalmışoğlu Süleyman Şah Bizans'a ard arda darbeler indirerek Türklerin ikinci anayurdu olmak üzere Anadolu'yu fethetti.
Beylikler devrinde cılız münasebetlerden sonra Osmanlılar Bizans'ı sadece İstanbul'dan ibaret yaptılar, iki taraflı olarak Rumeli ve Anadolu'dan baskı altına aldılar. Yıldırım Bayezid Han, 1397'de İstanbul'u kuşattı. Bu arada Göksu Deresinin döküldüğü civara Anadolu Hisarını yaptırdı. Şiddetli geçen muhasarada Şehir Cenevizlilerin elinde bulunan Galata cihetinden zorlanarak düşürülmek istendi. Fakat Yıldırım Bayezid Han fazla tahribat yapmadan muhasarayı uzatarak İstanbul'u almayı düşünüyordu. Zira İstanbul'un iktisadi baskı ve abluka sonunda düşeceğine kanaati vardı. Ancak bu kanaat Anadolu'daki beyliklerin Osmanlı topraklarına girmeleri üzerine gerçekleşmedi.
Yıldırım Bayezid, 1400 senesinde İstanbul'u ikinci ve son defa olarak muhasara etti. Çok şiddetli olan bu muhasara başarı ile bitecekti, fakat Timur Hanın Sivas'ı işgali bu muhasarının da yarıda kalmasına sebeb oldu. Birkaç ay devam eden bu muhasaradan da netice alınamadı.
Fetret devrinde Musa Çelebi tarafından yapılan muhasara da neticesiz kaldı. Osmanlı İmparatorluğunun Fetret dönemine girmesi, Bizans'a otuz-kırk yıl da olsa rahat bir nefes aldırdı.
Sultan İkinci Murad'ın 20 Haziran 1422'de sarsmaya başladığı İstanbul surlarının imdadına bu defa Şehzade Küçük Mustafa'nın isyanı yetişti. Daha sonra ise Haçlı seferleri ile uğraşan Sultan Murad'ın İstanbul'u almaya vakti olmadı.
Nihayet 29 Mayıs 1453 sabahı hazret-i Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) müjdelediği büyük zafer gerçekleşiyor ve O'nun "en güzel emir" diye tavsif buyurduğu Fatih SultanMehmed Han İstanbul'a giriyordu. Bu zafer, Aynı zamanda dünyanın en uzun ömürlü imparatorluğu olan Bizans İmparatorluğunun sonu oldu. (Bkz. İstanbul'un Fethi)