1952 yılında Gümüşhane'nin Torul ilçesine bağlı Güzeloluk köyünde doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nde okudu.
Bu yıllarda komünist oldu. 1974 yılında Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği'nde teröristbaşı Abdullah Öcalan ile tanıştı. PKK'ya katıldı.
3 Haziran 1977 tarihinde üzerinde silahla yakalandı. Ordu Cezaevi'ne nakledildi ve buradan firar etti. 1978'de Şanlıurfa'da yakalandı. 1979'da Pazarcık'ta firar etti.
Suriye'ye geçti. Filistin ve Lübnan'daki terör kamplarına gitti. 1980 sonbaharında Türkiye'ye döndü ve yakalandı.
1982 yılında Diyarbakır Cezaevi'nde ölüm orucunda öldü.
HAKKINDA YAZILANLAR
ALINTI
Kürt mücadelesinde enternasyonalist devrimci: Kemal Pir Ruhal Morsümbül Özgür Politika 8 Eylül 2004
"Bugün PKK hareketi olarak bilinen bu hareket, bir örgüt değil, ideolojik-siyasal bir akımdı. Geleceğinde zafer vardı, hala da var, buna inanıyorum. Bunun için bu harekete katıldım. Basit tartışmalarla katılmadım. Ankara'da ADYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Kültür Demeği) vardı. Ben de bu derneğin üyesiydim. Abdullah Öcalan'ı orada tanıdım. Bu hareketin ideolojik şekillenmesinde bulunmadım. Benden önce bu hareket zaten şekillenmişti."
Bir süredir Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla yaptığı görüşmede sıkça yeniden adını duyduğumuz Kemal Pir, PKK hareketinin ilk kadrolarındandır. Neden Kemal Pir? Son dönemde hem Kürt Özgürlük Hareketi içerisinde gelişen durumlar, hem de Türkiye'de demokrasi mücadelesi veren güçlerin yetersizlikleri, Kemal Pir ismini tekrar hatırlatmayı sağlayan önemli gelişmeler. Öcalan, "Kemal Pir gibi olun", ya da "Kemal beni bilir" derken ne demek istedi? Kuşkusuz bu soruların cevabı, Kemal Pir'in kişisel özellikleri, mücadele azmi, örgütlenme gücü gibi gerçekliklerde saklı. Bu dosya çalışmamızda, Kemal Pir'i tanımaya, onun özgürlük hareketi açısından önemini anlamaya çalışacağız...
Kürt özgürlük mücadelesinin kurucuları arasında yer alan, yoksul bir köylü ailenin çocuğu olarak Gümüşhane'nin Torul ilçesine bağlı Güzeloluk köyünde 1952 yılında dünyaya gelen Kemal Pir, dünyayı değiştirmenin gerekliliğine inanıp, bunun nasıl gerçekleşeceğinin yolunu bulduğunda, artık önü alınmaz coşkun bir pınar haline gelmişti.
Türk kökenli olan Kemal Pir, Kürt halkının maruz bırakıldığı acıları en derinden duydu. Yurtseverliği onu, Marksizm-Leninizm'e ulaştırmış ve dünyayı değiştirmek için hayatını ortaya koyan bir militan haline getirmişti. Marksizm-Leninizmi derinliğine özümseyip kavraması, onu doğal olarak enternasyonalizme götürdü. Ve Kemal Pir, hiç kimsenin yaklaşma cesaretini bile gösteremediği Kürt gerçekliğine böylesi bir bilinç ve coşkunlukla el attı ve onu değiştirmek için her şeyini ortaya koymaktan asla çekinmedi.
Büyük bir önder
Kemal Pir, enternasyonalist ruhla atıldığı mücadelede, Kürt halkının en büyük önderlerinden birisi oldu. 1976 sonlarında devrimci-bağımsızlıkçı düşüncelerin Türkiye metropollerinden Kürt bölgesine taşınması kararına bağlı olarak, en küçük bir tereddüt bile göstermeden bütün kişisel kaygılardan uzak Kürdistan'a koştu. Bir an bile duraksamaksızın öğrenci gençlik, işçiler ve köylüler içinde bu düşüncelerin propagandasını yaptı ve sosyal-şovenizme karşı olduğu gibi ulusal inkarcılık ve küçük-burjuva reformist milliyetçiliğine karşı da tavizsiz bir mücadele sürdürdü.
Kemal Pir, konuştuğu her insan üzerinde silinmez bir etki bırakan, en devrimci düşünceyi temsil etmenin coşkunluğunu ve güçlülüğünü kendi kişiliğinde yansıtan, arkasından kitleleri sürükleyen bir önderdi. Yani, bağımsızlıkçı ideoloji nasıl ki, Kürdistan'ın her kenti, kazası, köyü, mahalle ve evini adeta zorluyor ve aydınlık düşünceler açıyorsa, Kemal Pir de bu düşüncelerin bir taşıyıcısı olarak her insanı tanımaya çalışıyor, onlara kendi öz davalarını götürmenin coşkusunu yaşıyordu: "Biz ikna etmeye çalıştık. 3 saatte ikna ediyorsak 3 saat, 300 saatte ikna edilmesi gerekiyorsa 300 saat uğraştık. İnsanların bizimle beraber hareket etmesi için uğraşıyorduk" derken Kemal Pir, bu gerçeğin yanı sıra, Kürdistan'da devrimci çalışmanın nasıl yürütülmesi gerektiğini de ortaya koymaktaydı.
Her insanın gönlünde yer edindi
Kemal Pir, ikna gücü ve Kürtlerle çabuk kaynaşma özelliğiyle, tanıyan her insanın gönlünde yer eden bir kişilikti. Birbirlerini anlayamaz, kendini bile tanıyamaz duruma getirilen Kürt insanının gerçeğini tanıyıp kaynaşan, sürükleyici devrimci kişiliğiyle el attığı her insanı etkileyen Kemal Pir, Kürt halkı tarafından efsaneleştirilmişti. Kürt halkı, onda en büyük dostluğu ve halklar arası kardeşliği tanımıştı çünkü. O, toplumun her kesimiyle ilgilenirdi. Yaşlı-genç, kadın-erkek, çocuk demeden her insanla ilgilenir, onları devrime kazanılması gereken bir değer olarak görürdü. "Her şey ve herkes bağımsızlık mücadelesine hizmet etmeli" düşüncesi, onun davranışlarına yön veren gerçekti.
1976 sonralarında Kürt halkının içinde, onu her şeyiyle tanıyıp yaşamaya çalışan Kemal Pir, en kıt olanaklar içerisinde bile mücadele edilebileceğinin canlı bir örneğiydi. Feodal-komprador güçlere ve çetelere karşı birçok eylemin bizzat içinde yer alması, propaganda çalışmalarında olduğu gibi eylemsel alanda da devrimciliğin en güçlü örneklerini sergilemesi, bu gerçeği anlatmaktadır.
Egemen sınıfların hedefi oldu
Kemal Pir, halkın dostu ve ardından tereddütsüz ilerlediği bir önderi olduğu için, egemen sınıfların hedefi haline gelmişti. Yine kişiliğinde temsil ettiği enternasyonalizm ve ulusal kurtuluş savaşçılığı gibi özelliklerden ötürü, sosyal-şovenler ve Kürt küçük burjuva milliyetçilerinin de hedefiydi. Gerçekte bunlar, Kemal Pir'in şahsında halklar arasında tohumları serpilen gerçek kardeşlik bağlarını ve ulusal kurtuluş mücadelesini hedeflemekteydiler. Kemal Pir'in en çirkin saldırılara maruz kalmasının nedeni buydu. Onun kişiliğinde adeta tarihin tüm tortuları ve en karanlık düşünceler ile çağın gerçekliği çatıştı.
Ve cezaevi...
1977'den itibaren kontrgerillanın yakın takibi altında olan Kemal Pir, bir komplo sonucu ilk kez 3 Haziran 1977 tarihinde üzerindeki bir silahla Ankara'da yakalandı. Ankara ve Ordu-Ulubey cezaevlerinde kaldı. Ulubey Cezaevi'nden kaçarak yeniden görevinin başına döndü ve en aktif biçimde çalıştı. İkinci kez ise 8 Aralık 1978 tarihinde Pazarcık'ta yakalandı. Üstünde bulunan sahte kimliğe rağmen kendisinin Kemal Pir olduğu bilindiği halde adını dahi kabul etmedi. En ağır işkencelere maruz kalan Pir, "Düşman bize her türlü işkenceyi yapmakta ve en kutsal değerlere saldırmakta kendini özgür görüyor, ama biz devrimciler de direnmekte özgürüz ve düşmanı bir saat daha uğraştırmak için bile olsa adımı da kabul etmeyeceğim" diyordu. Pazarcık'ta yakalanmasının ardından götürüldüğü Adana Cezaevi'ni adeta bir okul haline getiren Kemal Pir, verdiği seminer ve eğitim faaliyetleriyle ulusal kurtuluş bilincini burada da kavratmaya çalıştı ve bir anını bile boş geçirmeden gerçek önderliğini burada da kanıtladı. Kemal Pir, bir müddet sonra Urfa Cezaevi'nden bir grup mahkumu yanına alarak kaçmayı başardı.
Bendini tanımayan bir nehir
Kemal Pir, cezaevinde 'adi' suçlardan yatan mahkumlara kadar herkesle ilgilenerek, onları düzenin karşısına çıkarmaya çalıştı. Kemal Pir, bend tanımayan bir nehir gibiydi. Cezaevinde geçirdiği her gün, adeta duvarları zorluyor ve devrimci görevlerinin başına dönmek için en küçük fırsattan bile yararlanmaya çalışıyordu. Kemal Pir'in yaşamının ve mücadelesinin bize anlattığı en somut olgu, bir devrimcinin alacağı son nefesi bile kitleleri devrime seferber etmeye harcaması gerektiği ve bunun nasıl gerçekleşeceğidir.
Kemal Pir, cezaevinden ikinci kaçışı ardından, devletin kendisi hakkındaki yoğun arama ve imha kararına rağmen, yine en aktif biçimde görevlerinin başında yer aldı. Feodal-komprador çetelere karşı bu süreçte yükselen mücadelenin birçok alanda örgütleyiciliğini yaptı. Kitlelerin içinde geçirdiği her günü, devrimin kitleleri sardığı anlar haline getirebilmek için bütün enerjisini ortaya koydu. 1979 yılında PKK'nin ülke dışındaki alanlara kadrolarını geri çekme taktiğine bağlı olarak Kemal Pir de bu yıllarda Filistin-Lübnan kamplarına geldi. Bir grup arkadaşıyla birlikte Kürt ulusal mücadelesinin askeri çizgisi üzerine çalışmalarda bulundu; yanındaki grubun siyasi ve askeri eğitimini bizzat sürdürdü.
Abideleşen bir direnişçi
Yurtdışında kendisini siyasi ve askeri alanda yetkinleştirerek yeniden ülkeye dönen ve koşullara uygun bir faaliyet yürütmek için merkezi düzeyde görevlendirilen Kemal Pir, 1980'de en ağır baskı koşullarında ülkeyi bir baştan bir başa yürümüş, her bölgeye gidip sorunlarla yakından ilgilenmiş ve siyasi-askeri alanda belli bir plan çıkarmaya çalışmıştır. İşte böylesi yoğun bir faaliyet içerisinde olduğu bir dönemde, 1980 sonbaharında bir talihsizlik eseri yakalanan Kemal Pir, hemen Diyarbakır zindanlarına götürülmüş ve gösterdiği direnişle abideleşmiştir.
Kendisi Türk olduğu halde, onun Kürt halkı için bu kadar acıyı katık ederek direnişi yüksekte tutması, egemenleri de şaşkına çevirmiştir. Diğer önder kadrolara olduğu gibi Kemal Pir üzerine de oldukça sistemli işkence yöntemleriyle gelen sistem, onu teslim alabilmek için bin bir türlü yol denemiştir. Yoldaşlarına moral kaynağı olan ve ayakta bile duramaz haldeyken de görkeminden hiçbir şey yitirmeyen Kemal Pir, işkencecilerin daima korku kaynağı olmuştur. Mahkemelerin açılmasıyla birlikte birçok grup davasına katılan ve yaptığı güçlü siyasi savunmayla sistemi mahkum eden Kemal Pir, tüm yoldaşlarına örnek ve en cesaretsiz yüreğe bile cesaret veren bir güven kaynağı olmuştur. Mahkemenin kendi üzerine gelmesi ve bazı suçları ona mal etmek istemesi üzerine o, "Bana verilecek cezanın benim için pek önemi olmadığı kanaatindeyim. Verilecek cezanın siyasi olduğunu bildiğim için benim için şeref olacaktır" tarihi belirlemesini yaparak, davasına olan inancını göstermiştir.
'Gücünüz beni yaşatmaya yetmez'
21 Mart direnişi ardından yoğunlaştırılan teslim alma çabalarını boşa çıkarmak amacıyla 15 Temmuz'da M. Hayri Durmuş'un mahkeme salonundaki açıklamasıyla başlatılan ölüm orucuna katılan ve bunu M. Hayri Durmuş'un açıklamasını destekleyen bir konuşmayla duyuran Kemal Pir, yüzlerce tutuklunun hep birlikte direnişe katılmasını sağlamıştır. Yaklaşık 55 gün süren ölüm orucunda kendisini yaşatmaya çalışanların taktıkları serumu kolundan çeken ve "sizin gücünüz beni yaşatmaya yetmez" diyerek kararlı direnişini sürdüren Kemal Pir, son eyleminde ölümsüzleşerek dünya halklarının bağımsızlık, özgürlük ve sosyalizm mücadelelerinde sönmeyecek bir meşale haline gelmiştir.
'Bu hareketin geleceğinde zafer var'
Üniversitede okuduğu yıllarda, gelişen devrimci-demokratik hareketin de etkisiyle dünya gerçekliğini daha yakından kavramaya çalışan ve bilimin süzgecinden geçiren Kemal Pir, 1970 sonrası yaşanan yoğun tartışma ve araştırma sürecinde kendisini güçlü bir Marksist-Leninist olarak eğitmesini bildi. Kemal Pir, Marksizm-Leninizmle tanışmasını ve bunun kendi kişiliği üzerindeki etkisini şöyle ifade etmektedir: "Ben araştırır incelerken ve tahlil etmeye çalışırken; çıplak olarak kavramaya çalıştım ve Marksizme yöneldim. Marksizmin tek doğru düşünce sistemi olduğuna, sosyalist sistemin ezilen sınıfları kurtaracağına, eşitsizliği ortadan kaldıracağına, dünyadaki eşitsizliğin kapitalist sistemden kaynaklandığına inandım, Marksist oldum, yani sosyalist oldum. Dünyayı tanımak ve bilmek benim için yetmiyordu. Dünyayı değiştirmek gerekiyordu. Değiştirmek için de mücadele etmek gerekiyordu."
'Milliyetçi düşüncenin karşısındayım'
Kemal Pir, kendisini Kürt halkının ölümsüz önderi haline getiren ilk adımlarını nasıl ve neye dayanarak attığını şöyle anlatıyor: "Bu sistemi yıkabilmek için sistem karşıtı hareketleri aradım. Türkiye'de devrimci, komünist hareketlerdi; Kürdistan'da da ulusal kurtuluş hareketiydi. Türkiye'deki devrimci hareketler 1974 yıllarında parçalanmışlardı. Cezaevlerinden çıkan unsurlar önderlik yapamıyorlardı. Birleşme eğilimlerini değil, parçalanma eğilimlerini temsil ediyorlardı. Ama bu hareket, devrimci çevrelerde toparlayıcılık vazifesi gösteriyordu. 1972'lerde ortaya çıkan ve bugün PKK hareketi olarak bilinen bu hareket, bir örgüt değil, ideolojik-siyasal bir akımdı. Geleceğinde zafer vardı, hala da var, buna inanıyorum. Bunun için bu harekete katıldım. Basit tartışmalarla katılmadım. Ankara'da ADYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Kültür Demeği) vardı. Ben de bu derneğin üyesiydim. Abdullah Öcalan'ı orada tanıdım. Bu hareketin ideolojik şekillenmesinde bulunmadım. Benden önce bu hareket zaten şekillenmişti. Bu devleti, burjuva sınıflarının devleti olduğu için yıkmak istiyorduk. Bu hareket basit bir milliyetçi hareket olsaydı asla katılmazdım. Milliyetçi değilim, milliyetçi düşünce hangi ulustan olursa olsun karşısındayım. 1976 yıllarında bu harekete kesin olarak katılmaya karar verdim. Bu hareket, iddianamede iddia edildiği gibi bir örgüt değildi; bir ideolojik-siyasal eğilimdi, örgütlenmesi gerekiyordu."