İsmail Özdoğan Enderun Kitabevi Kurucusu kitapçı, yayıncı
1932 yılının eylül ayında Amasya Gümüşhacıköy Hacıyahya’da doğdu. Babası İsmail Bey, annesi Hanife Hanım'dı.
İlk ve ortaokulu memleketinde okudu. Daha sonra askeri liseye devam etti. Orduda uzun yıllar görev aldıktan sonra emekli oldu.
Kitapçılık mesleğine intisap etti.
Harika Hanım'la evli ve Sinan, Emine, Ahmet ve Neslihan Gül'ün babasıydı.
4 Eylül 2012 tarihinde İstanbul'da vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
Enderun muhteşem bir yerdi benim için Asım Gültekin dünyabizim
Onun dükkânı, edeple oturduğumuz, bir şeyler kapmaya çalıştığımız bir hürmet mektebi idi. Kimbilir kimler kimler istifade etti oradan.
Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nı bir merkez, bir ocak kılan büyüklerden biri, Enderun Kitapevi’nin kurucusu İsmail Özdoğan Amcamız vefat etti.
Küçücük dükkânını bir ilim meclisine çevirmiş ve bunu on yıllarca sürdürebilmişti.
Enderun'un bir meclis, bir mektep olduğunu ise bilen biliyordu
Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı yerinden oldu, Yümni'ye taşındı. O meclisin görünmeyen bereketi Yümni'de de sürdü azalarak da olsa. O sahafa uğrayanlar yıllar geçtikçe yaşlanıyor, gençleri memur olup, öğretmen olup iş hayatına dalıp dünyanın, Türkiye'nin dört bir yanına dağılıyor; yaşlananları ise artık dışarı çıkmakta zorlanır hale geliyor, hastalıklarla boğuşuyordu. Yeni nesil televizyon başında, yeni nesil bilgisayar, internet başında idi. Kitapların, sahafların yolu unutulmaya başlamıştı. Enderun'un bir meclis, bir mektep olduğunu ise bilen biliyordu, geleni gideni eskisi gibi değildi belki ama keşfedebileni için orası yine de bir ocaktı.
Kimi kitap ilgilisi öğrenciler de oradan burs alırdı. Ben de onlardan biri idim. Yıllar geçti, İsmail Amca’nın oğlunun matbaasında dergi de bastırdım. Yıllarca Enderun'a gidip geldikçe orada çalışan Selçuk Çıkla ile daha çok sohbet ederdik biz. Biz derken Zeki Bulduk ve ben.
İçeri girdiğimizde bir kenarda oturacak yer varsa otururduk ve konuşmakta olan hazirûnun konuşmalarına kulak kesilirdik. Bir yandan dinler, bir yandan da kitapları tarardık, ne var ne yok, hangi kitaplardan haberimiz yok, daha neleri keşfetmeliyiz diye...
Özdoğan Amcanın dükkânı, Enderun, benim için masal diyarı gibi bir şey idi
İsmail Özdoğan Amca vefat etmiş. Yümni'ye, 'yeni' Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’na Fatih'te oturduğum günlerdeki gibi uğrayamıyordum son beş yıldır. Vefatlarını değerli büyüğümüz Ertuğrul Düzdağ'dan öğrendim.
Çok hüzünlendim.
Güzel insanların, kendilerinden sonra gelenlerin üzerinde hakkı olur. İsmail Özdoğan Amca ile çok sohbetimiz olmadı. Üç beş mini diyalog.
Ama onun oluşturduğu ortam, işte o ortam... Onu oluşturmak modern zamanlarda herkese nasip olmaz, olmuyor. Görüyoruz, kimileri bir sürü paralar döküyorlar, yerler açıyorlar da bir türlü orayı bir ortam, bir merkez, bir mektep haline getiremiyorlar. İsmail Özdoğan Amca’nın dükkânı, mektebi, Enderun, işte o ortam benim için masal diyarı gibi bir şey idi. Masallarda harika şatolar olur ya. Bizim eski kalemi kuvvetli genç edebiyatçılarımızdan Mahmut Özdil'in tabiri ile söyleyecek olursam "Harikulade İşler Şatosu". Benim için öyle bir yerdi Enderun Sahaf.
Kimbilir kimlere emeği geçti, kimlerin nazını, zahmetini çekti. Kimlerin bir şeyler öğrendiği bir yer oldu Enderun Mektebi?!
Rabbim mekânını cennet eylesin İsmail Özdoğan Amca, Allah rahmet eylesin.
Sizin dükkânınız, Enderun, dine, dindarlara, kültüre, medeniyete, ilme, irfana saldırganlığın devlet politikası şeklinde on yıllarca uygulandığı süreç içerisinde zahirde bodrum katta, kimi manevi lisanlardan habersizlere göre eksiklikleri ile malul Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nda benim için müthiş bir şato idi.
Rabbim mekânını cennet eylesin.
Asım Gültekin rahmet duasıyla yazdı
Not: İsmail Özdoğan Amca'nın cenazesi, 6 Eylül Perşembe günü öğle namazını müteakip Karacaahmet Şakirin Camii'nden kaldırılacak.
HABER
Sahaf Enderunî İsmail yâd ediliyor 13 Eylül 2012
Enderunî İsmail adıyla tanınan Sahaf İsmail Özdoğan'ı anma toplantısı yapılıyor. ESKADER’in düzenlediği toplantı, 13 Eylül Perşembe günü Timaş Kitapkahve’de saat 18.00’de başlayacak.
Mehmet Nuri Yardım’ın yöneteceği toplantıda Mehmet Şevket Eygi, İbrahim Manav, Prof. Dr. Mustafa Uzun, Prof. Dr. Abdullah Uçman, Dursun Gürlek, Dr. Mehmet Emin Agar, İlhan Öztin, Ahmet Yüter, Ahmet Özdoğan, Nihat Çeçen ve Sinan Özdoğan Enderunî İsmail Bey hakkında konuşacak ve hâtıralarını anlatacaklar.
Anma toplantısı, Alayköşkü Caddesi, No.5 Cağaloğlu adresinde gerçekleşecek. Geçen hafta Hakka yürüyen İsmail İsmail Özdoğan’ın naaşı, 7 Eylül 2012 tarihinde Üsküdar Karacaahmet’teki Şakirin Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Sahrayı Cedit Mezarlığı’na defnedilmişti.
SAHAFLAR VE DOSTLARI ANLATACAK
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin (ESKADER) düzenlediği ve “Bâbıâli Sohbetleri” çerçevesinde gerçekleşecek olan anma programında İsmail Özdoğan’ı, kendisini yakından tanıyan yazarlar, gazeteciler, sahaflar, kültür adamları ve çocukları anlatacaklar.
Konuşmacılar, bilhassa Beyazıt’taki Beyazsaray Çarşısı’ndaki dükkânını bir akademiye çeviren İsmail Özdoğan’ın şahsiyeti, idealleri, çevresi ve sohbetlerini dile getirecekler. Bir çok sahafın katılacağı anma programına Özdoğan’ın yakınları ve aile dostları da iştirak edecek.
İsmail Özdoğan’ın sahibi olduğu Enderun Kitabevi, özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda akademisyenlerin, münevverlerin ve yazarların en sık uğradığı ve sohbetler ettiği bir akademi hüviyetindeydi. Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nın kapanmasından sonra İsmail Özdoğan da Enderun Kitabevi’ni Vezneciler’deki Yümni İş Merkezi’ne taşımıştı. Enderun Kitabevi’ne başta Prof. Dr. Ömer Faruk Akün, Mehmet Şevket Eygi, İsmail Erünsal ve Prof. Dr. Mustafa Uzun olmak üzere bir çok ilim, fikir ve sanat adamı devam ediyordu.
Kaynak: Sanatalemi.net
HAKKINDA YAZILANLAR
Enderûnî İsmail Özdoğan Bey’in Ardından Mehmet Nuri Yardım Sanatalemi 24 Eylül 2012
Doğup büyüdüğüm yerlerde sahhaflar yoktu. İlk olarak 1980’de İstanbul’a yüksek tahsil için geldiğimde sahhaf dükkânlarını gördüm, sahhafları tanıdım. Elbette ki o zaman için en iyi sahaflar, Beyazıt’taki Sahhaflar Çarşısı’ndaydı. Kadıköy’deki, Beyoğlu’ndaki ve Beşiktaş’taki dükkânlar henüz o kadar yoktu veya çok azdı. Hacı Muzaffer Ozak, Necati Alpas, Elif Kitapevi, İsmail Akçay ve diğer sahhaflar… Ne kadar çok kitap aldım, öğrenci harçlıklarımızla ne kadar çok kitap satın aldım, Allah bilir… Şiir kitapları, tarih, edebiyat, tasavvuf ve antolojiler… Sonra Beyaz Saray Çarşısı’nda İsmail Özdoğan Beyefendi’nin Enderun Kitabevi… Zaten Beyazıt’taki o binaya girip de merdivenlerden indiğinizde hemen karşınızda duran bu müstesnâ mekânı görmemek imkânsızdı. Orası anlı şanlı Enderun Kitabevi’ydi… Diğer kitapevlerinden farkı, eski kitapların öne çıkması ve derhal dikkat çekmesiydi… Hemen hemen diğer bütün kitapçı dükkânlarında yeni ve ağırlıklı olarak dinî eserler bulunurken, Enderûn’da daha ziyade akademik, ilmî, edebî, tarihî ve felsefî kitaplar dolduruyordu rafları… Bir de kapı önüne çıkarılan ucuz sahhafiye eserler… O minnacık dükkânda âdeta yok yoktu… İnsana huzur hissi veren bir sedirin olduğu dükkânda yaklaşık 10-15 kişi tıkış tıkış oturur keyifli, istifadeli sohbetler devam eder giderdi. Tabii biz öğrenciler, ayakta dinlerdik konuşulanları. Ben başta Refik Halit Karay’ın olmak üzere bir çok yazarımızın kitaplarını oradan ucuza temin etmiştim. Karay’ın bütün eserlerini sanırım Lütfü Erciyes Kitabevi yayınlamıştı. Bu kitapevi kapanınca da depodaki bütün kitaplarını Enderun satın almıştı. Enderun’dan da edebiyat severlere ulaşıyordu. Eski kapak, orijinal baskı ve ucuz fiyatlarla…
Kitabevine sık sık uğrardım. Zaten fakülteden çıktığımızda sığındığımız iki mekân vardı. Sahhaflar Çarşısı ve Beyaz Saray Çarşısı… İkisi de kitaplarla lebâleb doluydu… Tabii ki beslendiğimiz kaynaklar buralardaydı. Beyaz Saray’da sadece Enderun’a uğramazdım. Burak Yayınları, Türkmen Yayınları ve diğer bazı yayınevlerine de uğrar, selâm verir, oturup sohbet ederdik. Zaten çarşıda herkes birbirini tanır, bir bakıma kitaba ‘yabancı’ olanlar buraya gelmezdi. Çünkü kitapla, kültürle, medeniyetle derdi olanlar buranın müdavimleriydi. Çarşıdaki kitapçıların büyük çoğunluğu millî ve manevi değerlere bağlı olan muhafazakâr, milliyetçi insanlardı. Sol düşünceye mensup olan ya hiç yoktu veya belki bir tane numunelik olarak bulunurdu. Ama sağın bütün renkleri çarşıyı rengârenk dolduruyordu. Bir bakıma sağ düşüncenin yayıncılıktaki kalesi gibiydi Beyaz Saray… Milli Ülkü, Dede Korkut, Türkmen ve Burak yayınevleri çarşının ‘Ülkücü’ kanadını teşkil ediyordu. Bilhassa 1980 darbesinden bir yıl önce kurulan Türkmen Kitabevi âdeta ülkücülerin buluşma yeri gibiydi. Tabiî İslâmcı diye tâbir edilen yayıncıların dükkânları çoğunluktaydı. Kısacası her gruptan insanların birer temsilci gibi dükkânları vardı. Arapça ve dinî ağırlıklı eski kitapları Dersaadet Kitabevi bulunduruyordu. Bu meşhur çarşıya sadece İstanbullu kitapseverler değil, Anadolu’dan da gelenler olurdu. Hatta İslâm dünyasından ve Batı âleminden gelen âlimler, şarkiyatçılar, Türkologlar da dikkat çekiyordu.
BEYAZ SARAY’DA GÖÇ VAR
Ve bir gün apansız bomba gibi bir haber yayıldı kültür dünyasına. Beyaz Saray kapanıyor, Beyaz Saray taşınıyor diye… Tabii biz kitapseverlerin de içine ateş düştü. Koca bir kitapçılar çarşısı nereye gider, nereye taşınır diye kara kara düşünmeye başladık. Ve Vezneciler’deki Yümni İş Merkezi’ne taşındıklarını öğrendik. Çok yanlış yaptılar, çok yanlış bir yere gittiler. Hâlbuki yine Beyazıt’ın merkezinde bugün Orhan Kemal Müzesi’nin yakınında olan bir iki çarşı var. Oraya toplu olarak geçebilirlerdi. Bazı kitapçılar oralarda dükkân tuttu ama o iki büyük işhanı da maalesef kitapçılar çarşısı olamadı. Daha ziyade ders kitaplarının ucuz satıldığı mekânlar olarak şöhret buldu. Yazık oldu. Hâlbuki Beyaz Saray’ın bütün kitapçıları elbirliğiyle hareket etselerdi, cadde üzerindeki bu iki büyük işhanından birini mükemmel bir “Kitapçılar Çarşısı”na dönüştürebilirlerdi. Olmadı, olamadı. Hangi işimizde birlik beraberlik duygusuyla, şuurlu olarak hareket ediyoruz ki…
Tabii Beyaz Saray yeni yerine taşınınca tam anlamıyla tutunamadı. Gerçi bugün de bazı meraklılar Yümni İş Merkezi’ne gidiyor ama eski mekâna göre çok tenha ve tatsız ne yazık ki… Bu arada Enderun efsanesi de giderek kayboldu, tarihe karıştı. Gerçi İsmail Bey, Yümni İş Merkezi’ndeki dükkâna da zaman zaman geliyordu ama artık o eski müdavimle kaybolup gitmiş, Enderun bir kültür ve irfan sohbetlerinin yapıldığı bir mekânın ötesinde sadece bir sahhaf bir kitapçı dükkânı olarak kalakalmıştı.
Beyaz Saray’a en güzel renki katan Enderun’un kurucusu İsmail Özdoğan 1932 yılının bir eylül ayında Amasya Gümüşhacıköy Hacıyahya’da doğmuştu. Babası İsmail Bey, annesi Hanife Hanımdı. İlk ve orta okulu memleketinde okumuş, daha sonra askeri liseye devam etmişti. Orduda uzun yıllar görev aldıktan sonra emekli oldu. Kitapçılık mesleğine intisap etti. Harika Hanımla ömrünü paylaştı, Sinan, Emine, Ahmet, Neslihan Gül çocukları, Beyza, Büşra, Fatih, Yusuf, Kenan Talha, Zehra, Bera, Selim, Betül torunlarıdır. Damadı İlhan Öztin de edebiyat ve kültür dünyasının sevip saydığı bir kişi. İsmail Özdoğan Mehmed Âkif’in en yakın dostlarından Mahir İz Hocadan çok istifade etti. Bütün hayatı boyunca âlimlerin kıymetini bildi ve onları can kulağıyla dinledi.
BİR ÇARŞININ HİKÂYESİ
Beyaz Saray Hanı’nın zemin katındaki kitapçıların hikâyesi 1964 yılına dayanır. O sene Bahar Yayınevi’nin sahibi Osman Başpehlivan Hoca çarşıya taşınır. Daha önce farklı mesleklere mensup olan dükkân sahipleri zamanla burayı boşaltır ve kitapçılar gelmeye başlar. Berekât, Şamil, Sinan, Sebil, İrfan, Dede Korkut, Hisar, Demir, Vural, Dersaadet, Pamuk, Enderun, Milli Hareket, Ferşat, Aslan, Çile, Yunus Emre ve Çelik yayınevleri tezgâhlarını kurarlar. 1970 ile 1980 arası çarşının âdeta “altın yılları”dır. 1980 darbesinden sonra bütün ülkeye olduğu gibi çarşıya da derin bir sessizlik hâkim olur. Kitaplar toplatılıp yakılmakta, depolarda çürütülmektedir çünkü. Bazı kitapçılar tası tarağı toplayıp Cağaloğlu’na geçer. Büyük bir kısmı yerinde kalır. Ve Turgut Özal’ın başbakanlığı ile çarşıya yeniden can gelir. Kitap piyasası yeniden hareketlenir.
Genelde Anadolu’ya toptan kitap ihracatı yapılıyor ve bu durum yayıncıların da kolayına gelen bir alışveriş oluyordu, özellikle perakende satışa göre… Türkiye’de yaşanan köklü değişimlerin Beyaz Saray’ı etkilemesi de bu yıllarda başlar. Önceden Anadolu’dan gelip Beyaz Saray’dan kitabını toptan alan kitabevleri, eskisi gibi uğramaz olur. Bu sefer İstanbul’daki yayıncılar Anadolu’ya gitmeye başlar. Körfez savaşıyla devam eden kötü gidişat, 1995 yılına kadar devam eder. 1998’de çarşının boşaltılacağı söylentisi yayılır etrafa. Çarşının sahipleri Mesut ve Turgut Yılmaz kardeşlerdir. 1999 yılının ilk aylarında İstanbul depreminden altı ay önce kültür dünyasında Beyaz Saray Depremi yaşanır ve kitapçı esnafından dükkânları mahkeme kanalıyla tahliye etmeleri istenir. Yaklaşık 40 yayınevi çâresiz biçimde çarşıyı boşaltacaklardır. İstanbul Belediyesi ve Vakıflar ile yaptıkları görüşmelerden olumlu cevap bulamazlar. Nihayet bir esnafın vasıta olmasıyla şimdiki Yümni İş Merkezi’ne geçerler. Yeni çarşı her ne k adar merkezi bir noktada görünse de ‘sapa’ bir yer olduğu konusunda herkes müttefik. Üç kattan meydana gelen çarşıyı canlandırmak için başta Burak Yayınları’nın yöneticilerinden Oğuz Tektaş olmak üzere bazı yayıncılar harekete geçerler ama ne yazık ki başarılı olamazlar. Benim de tanık olduğum hatta gazeteci olarak destek verdiğim o hareketli günlerde bu teşebbüsler ne acıdır ki, akîm kalır. Burak Yayınları da bu çarşıdan ayrılır. Bugün sessiz sedasız kendi halinde yayıncıların mekân olarak kullandıkları bir çarşıdır Yümni İş Merkezi Kitapçılar Çarşısı. Ama artık Beyaz Saray’ın o eski tantanalı, şa’şaalı ve hareketli günlerinden eser yok. İsmail Özdoğan, bu mecburi göçü dostlarına “Çarşının ölüm hali” olarak tarif ediyordu.
Beyaz Saray’ın ilk kuruluş yıllarından birkaç sol yayınevinin buraya taşındığı ancak tutunamadıkları belirtiliyor. Hakikat şu ki, Beyaz Saray Kitapçıları daha ziyade dindar ve milliyetçi insanlardan oluşuyordu. Dinî yayıncılığın merkezi olan çarşıyı hareketlendiren ve varlıklarıyla burayı canlandıran kitapçılar, aynı zaman birer fikir, sanat ve kültür adamıydı.
VE ENDERUNÎ İSMAİL BEY’İN KAYBI
İstanbul’dan 15 günlüğüne ayrılırken dönüşte bazı kayıplarla karşılaşacağımı tahmin etmiştim. Nitekim düşündüğüm gibi oldu. Altan Deliorman ilk kayıptı, İsmail Özdoğan daha sonra duyduğum bir vefat. Nazik Erik’in Hakka yürüdüğünü ise İstanbul’a döndükten sonra öğrenebildim. Ve ardından ilkokul öğretmenim Tevfik Yargıcı bütün sevenlerine veda etti. İyi ki memlekete gittiğimde ziyaret etmiş ve duasını almıştım. Aradan birkaç gün geçtikten sonra o da ebedî âleme göç etmiş.
Tabii Enderûnî İsmail Beyin vefatına çok üzüldüm. Yümni İş Merkezi’ne geçtikten sonra da ziyaretine birkaç kez gittim. Bir sefer görüştüm. Genelde dükkânda bulunmuyordu. Az geliyordu. Artık onu cezp edecek pek kimse de kalmamıştı. Eski dostları, Beyaz Saray irfan sahibi yârânı, yeni yere alışamamıştı.
Basımız genelde olduğu gibi bu büyük kültür adamının vefatını vermedi, bir iki gazete ise küçücük tek sutüna duyurdu. Uzun zamandan beri hastaydı. Ama Enderun kültür tarihimizde bir mihenk taşıydı. Beyoğlu’ndaki Simurg gibi Beyazıt’ın da Enderun’u vardı ve bu iki kitapçı dükkânı Türkiyat çalışmalarının âdeta merkezi gibiydi. Türkologlar, Türkiyatçılar bu iki dükkâna uğramadan araştırmalarına başlamazlardı. 1969 yılında kurulan Enderun, bugün ikisi de mümtaz birer ilim adamı olan Prof. Dr. İsmail Erünsal ile Prof. Dr. Mustafa Uzun’un da aralarında bulunduğu 10 kişilik bir ortak grubun eseridir. Zamanla ortaklar ayrılmış ve kitabevinin bütün yükü İsmail Özdoğan’ın omzunda kalmıştır. Çarşıda Sebil Yayınları ile Kadir Mısıroğlu, Milli Hareket Yayınları ile Ahmet Büyükkarabacak, Sinan Yayınları ile Sinan Yıldız, Çağrı Yayınları ile Şaban Kurt, Burak Yayınları, Abdullah Aydın’ın Aydın Yayınları ile Nâzım Tektaş, Demir Yayınları ile Süleyman Demir, Tebliğ Yayınları ile Bahattin Sağlam çarşının hemen dikkat çeken simâlarıydı. İsmail Ünalmış’ın Akçağ Yayınları ile Erdinç Beylem’in Beylem Yayınları da entelektüel kişilerin ziyaret ettiği mekânlardı. Çile, Hisar, Çelik, Berekât, Demir ve Çağrı yayınevleri çarşıya hareket sağlayan yayınevleriydi. Pınar Yayınları ise bir düşüncenin merkezi gibiydi. Pamuk ve Talaslı da göz ardı edilmeyecek yayınevleri arasındaydı. Çarşıda temel dinî kitapların, tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarının yanı sıra dinî eserler, bilhassa hidayet romanları da büyük bir alıcı kitlesi buluyordu. Dua kitapları, şifalı bitkiler ve yemek kitapları da okuyucu tarafından büyük rağbet görüyordu. En çok kitapları satılan yazarlar arasında ise Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Rifat Atilhan, Kadir Mısıroğlu, Hekimoğlu İsmail, Cavit Ersen, Mustafa Müftüoğlu da vardı. Şamil Yayınları en çok kitap satan kurumlardan biriydi. Milliyetçi çizgideki Ahmet Büyükkarabacak’ın Milli Hareket Yayınları ekol bir yayın kuruluşuydu. Tekirdağ Müftüsü Ali Aslan da odak noktası olan yayıncılardandı.
Eski sahhaflık geleneğini devam ettirmek isteyen İsmail Özdoğan, zamanla 60 kadar seviyeli kitap çıkardı. Bunların çoğu temel kültür kitaplarıydı. Enderun bünyesinde ayrıca, Osmanlı Araştırmaları Dergisi de kültür hayatımıza kazandırılmıştı. Agâh Sırrı Levent’in Türk Edebiyatı Tarihi I, bu temel eserlerdendi. Başka bir çok klâsik eser bu çatı altında okuyucuya ulaştı.
KİMLER UĞRARDI
Çarşının dönem dönem meşhur ziyaretçileri olmuştur. Daha ziyade milliyetçi muhafazakâr ve dindar aydınlardı bunlar. İsimlerini kısaca anmakta yarar var. Necip Fazıl Kısakürek, Mahir İz, Agâh Sırrı Levent, Tahsin Banguoğlu, Erol Güngör, Fevziye Abdullah Tansel, Kadir Mısıroğlu, Mehmed Şevket Eygi, Necdet Sevinç, Ahmet Arvasi, Mete Tunçay, Murat Belge, İlber Ortaylı, İsmail Kazdal, İsmail Ünalmış, Üstün İnanç, Mehmed Niyazi, İbrahim Kalkan, Hilmi Oflaz, Sakin Öner, Mustafa Miyasoğlu, Durali Yılmaz, Dursun Gürlek, Beşir Ayvazoğlu da çarşıya sık sık uğrayanlar arasındaydı. Anlatıldığına göre, eski zamanlarda ‘küçük dükkân’ Enderun’da toplananlar, bazen 40 kişiyi bulurmuş. Hele Abdülbaki Gölpınarlı, Osman Turan veya Ziyad Ebuzziya konuşurken millet içeri sığamaz dışarı taşarmış. Eh böyle üstatlar ayakta da olsa saatlerce dinlenmez mi? Enderun diğer Beyaz Saray kitapçılarından farklı olarak her kesime hitap eden bir irfan ocağıydı. Dolayısıyla sağdan soldan bir çok aydın bu dükkâna bir vesile ile uğrar, akranlarıyla buluşurdu. Bilhassa meşhur tarihçi münevver Prof. Dr. Osman Turan, eşi Satı’a Hanımefendi ile birlikte bir dergâh hüviyetine bürünen dükkâna gelir, kendisi konuşurken herkes onu pür dikkat dinlermiş. Sohbet halkaları başta Enderun olmak üzere çarşıdaki bir çok dükkânda dalga dalga yayılıyordu. Ben de bazılarına iştirak etmiş idim.
BÂBIÂLİ’DE ENDERUNÎ İSMAİL RÜZGÂRI
Enderûnî İsmail hakkında bir yazı yazmayı düşünürken Ahmet Yüter Hoca bir toplantı düzenlememiz gerektiğini hatırlattı. Aslında benim de içime doğmuştu, ama İstanbul’a yeni gelmiştim. Hemen karar verdik ve çalışmaya başladık. 13 Eylül 2012 Perşembe günü İsmail Bey için Timaş Kitapkahve’de ESKADER olarak düzenlediğimiz toplantı tek kelime ile muhteşem oldu. İlim adamları, sahhaflar, yayıncılar, okuyucular kısacası toplumun her kesiminden vefalı insanlar koşup gelmişti. Erol Mermer afişi yapmış, Ahmet Öztürk haberi basına yollamıştı. Kulaktan kulağa duyuldu haber ve o unutulmaz toplantıyı Elif Sönmezışık kaleme aldı. Benim hasbelkader idare ettiğim toplantıda Elif Hanımın aldığı çok güzel notlar vardı konuşmacılardan. Özetle onlar paylaşmak istiyorum ki gelecekte bu konuda yazacaklar bu konuşmalardan da yararlansın.
Toplanıda sahhaf İbrahim Manav, Mehmed Şevket Eygi, Prof. Dr. Kemal Eraslan, sahhaf Nedret İşli, Prof. Dr. Mustafa Uzun, Prof. Dr. Abdullah Uçman, Dursun Gürlek, Prof. Dr. İsmail Erünsal, Prof. Dr. Ahmet Kal’a, Prof. Dr. Hüsrev Subaşı’yı dinledik.
DERVİŞ MEŞREPLİ İNSAN
Konuşmacı olarak ilk sözü alan kıdemli sahhaf İbrahim Manav, İsmail Özdoğan’ın hem mekânı hem de şahsiyetiyle gerçek bir okul olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Hocalar ve bilgili insanlar dükkânın müdavimiydi. İsmail Bey de bu ziyaretlerden ve sohbetlerden istifade etti. Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası’nın yeniden neşri Enderûnî İsmail Bey sayesinde gerçekleşti. Cumartesi günleri gerçekleştirilen çay partileri son derece meşhurdu. Ben de o sohbetlere iştirak etmiştim. O, sahhafların en mülayim insanıydı. Daima güleryüzlü ve derviş meşrepli biriydi. Hiçbir zaman sinirlendiğini görmedim.”
“BİR GENERALDEN DAHA ÇOK HİZMET ETTİ”
Enderûn Kitabevi’nin sıkı müdavimlerinden olan Mehmed Şevket Eygi ise, İsmail Özdoğan’ın astsubay olmasına rağmen bir generalden daha çok hizmet ettiğini ve evinde harika bir şahsi kütüphanesi bulunduğunu dile getirdi. Şimdilerde müslüman olup da çok yüksek tabakaya mensup insanların evinde tek kitap, duvarlarında da tek levha bulunmadığına dikkat çeken Mehmed Şevket Eygi, Enderûnî İsmail Bey’in müslüman dekorasyonu konusunda ideali yaşadığını vurguladı. Özdoğan’ın, etliye sütlüye karışmadan vazifesini yapan hakiki bir dindar olduğunu anlatan Eygi, astsubay olarak hayata atıldığı halde Osmanlı Araştırmaları Dergisi’ni çıkardığını, Kültür Bakanlığı’nın bu dergiye kesinlikle alaka göstermediğini, ancak yine de yılmadan bu faaliyete devam ettiğini ifade ederek şöyle devam etti:
“70’li ve 80’li yıllarda Enderûn Kitabevi, Marmara Kıraathanesi’nin bir devamı niteliğindeydi. İsmail Bey’in yetişmesinde Mahir İz’in büyük katkısı olmuştur. Enderûn adında 10 sayılık bir dergi yayımlanması gerekiyor. Bu derginin içinde lüzumsuz bilimsel yazılar konmamalı. Elli yıl sonra dahi insanlar açıp okuduğunda onlara bir şeyler verebilmeli. Bu, Enderûnî İsmail Bey’in hâtırasını yaşatmak adına son derece önemlidir. Eğer elindeki eşsiz kitapların her birine bir makale kaleme almış olsa idi, bugün büyük bir millî servetin sahibi olurduk. Çünkü bu eserler hakkındaki birikimi çok fazlaydı. Yine de İsmail Bey, İbnülemin Mahmut Kemal’in deyişiyle sahhafların ‘okur-yazar’ olanlarındandır.”
“BUGÜN KAYBETTİĞİMİZ DEĞERLERE SAYGILIYDI”
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Eraslan, bir Enderûn Kitabevi müdavimi olarak şunları söyledi:
“Enderûn’da Cengiz Orhonlu, Hakkı Dursun Yıldız, Hacı Muzaffer Ozak, Ali İhsan Yurt, Mehmed Genç, Ömer Faruk Akün, Abdullah Uçman, bir muhalif olarak Mehmet Şevket Eygi ve daha birçokları vardı. Genelde Cumartesi öğleden sonra toplanılır, tarih ve bilhassa edebiyat tarihi konuşulurdu. Biz bu sohbet ortamlarını kaybettik. Ne yerimiz, ne zamanımız var. Biz bu öğrenme vasıtasından mahrumuz artık ve belki de bu yüzden herkes çok şey bildiğini düşünüyor. Münasebetlerimizi ve faydalı olma düşüncemizi de kaybettik. İsmail Bey, bütün bu değerlere saygılı olduğu için nur içinde yatacaktır; inanıyorum.”
MERZİFON’A RAĞMEN KİTAP İÇİN İSTANBUL
Düzenlediği Sahhaflar Festivali ile büyük hizmet eden Nedret İşli, Enderûnî İsmail Bey’in çıraklığını yaptığından birçok hâtırasının yanı sıra İsmail Özdoğan’ın sahhaflık sitili hakkında da bilgiler aktardı. Osmanlı Türkçesini ilk olarak Enderûnî İsmail Bey ile öğrenmeye başladığını anlatan İşli, kitaplarla ilgili müktesebatını İsmail Bey ve çevresindeki üstatlardan kazandığını dile getirdi. İsmail Özdoğan’ı ‘Merzifon âşığı’ olarak tanımlayan İşli, doğduğu köye de son derece bağlı olduğunu, kitap sevdası yüzünden İstanbul’da kalmayı seçtiğini belirtti. İşli, Özdoğan’ın Ankara’dan astsubay emeklisi olarak Enderûn Kitabevi’ne geldiğini, özellikle Osmanlı’nın taşra baskısı kitaplarına ilgi duyduğunu ve bu baskıları pek satmadığından son derece değerli bir koleksiyon oluşturduğunu anlattı.
“Çok önemi ve özel kitaplıkları alıp Enderûn’da dağıtırdı. Birçok bilim adamının ve gayrimüslimlerin kalburüstü sınıfından kişiler dükkâna sık sık uğrardı. Meraklılar, haftada ya da 15 günde bir Enderûn’a gelirdi. İsmail Bey, birikimi kadar yazarlık da yapabilecek biriydi. Hatta Hayat Tarihi Mecmuası’nda Merzifon’u anlatan bir makalesi yayımlanmıştır. Çıkardığı dergiler ve sohbetleriyle çok şey kazandırmış bir üstattır. Onun bize verdiği emeğin karşılığını, onun hakkında dergiler ve kitaplar yayımlayarak ödememiz gerekir ve bu konuda gerekli katkılar için hazır olduğumu belirtmek isterim.”
AĞABEY SİTİLİ SAHHAFLIK
Prof. Dr. Mustafa Uzun, Enderûn’un kuruluşunu ve devam sürecini dinleyicilerle paylaştı. Mahir İz’in talebesi olan 10 kişilik bir zevatın kitap içerikli sohbetler için böyle bir yer arayışıyla Enderûn’u kurmak istediğini, bir üniversite muhitinde olmasının uygun görüldüğünü anlatan Uzun, herkesin harçlıklarından bir miktar vererek kira, çay, çorba gibi masrafların karşılanmasına yardımcı olduğunu, Ertuğrul Düzdağ’ın da mekâna Enderûn ismini verdiğini belirtti. İsmail Bey’in o dönemde Ankara’da görev yaptığını, İstanbul’a her gelişinde çay ikram ettiğini ve bu çayların ilerleyen zamanlarda “Enderûn çayı” olarak isimlendirildiğini aktaran Mustafa Uzun, şunları söyledi:
“Enderûn’un oluşmasında gösterilen himmet ve gayret İsmail Ağabey ile bir müessese haline geldi. Önceki sistem olsa devam etmeyebilirdi. İsmail Ağabey, kitaptan çok iyi anlıyordu. Kitapları isteyenleri için ayırır ve geliri az olanlar için borç defteri tutardı. Pahalı kitaplarda ödeme kolaylığı yapardı. İslâm coğrafyasının önemli fikir adamları da Enderûn sohbetlerine iştirak etmiştir. Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de Enderûn’a gelen ve sohbetlere katılan biriydi. Daha sonra diğer Beyaz Saray kitapçıları gibi İsmail Ağabey de Enderun’u Vezneciler’deki Yümni İş Merkezi’ne taşıdı. Evlâtları da Enderûn’un yolunu devam ettirirler inşallah.”
BİLGİ VE ÇAY İLE ENDERÛN
Prof. Dr. Abdullah Uçman, ilk öğrenci olaylarının başladığı 70’li yıllarda Enderûn’un bir sığınak gibi olduğunu anlatırken Enderûnî İsmail Bey’in haşhaşlı çöreklerinin, pidelerinin ve onlara eşlik eden çayların, fakültelerde ve derslerde öğretilmeyenleri öğrenerek yiyip içtiklerini belirtti. Avni Çelebioğlu, Orhan Acuner gibi çok renkli şahsiyetlerin gelip gittiğini dile getiren Uçman, şunları söyledi:
“Çok zengin yazma eserler kütüphanesi vardı. İngilizce ve Fransızca kitapların ve dövizin bulunmadığı tarihlerde Avrupa’dan kitaplar getirtirdi. Borçlular için bir defteri vardı. Sahip olduğum temel eserlere bu sayede eriştim. Enderun Yayınları olarak da, mevcudu bulunmayan kitapları bastırdığı için bir başka şekilde öncülük etmiştir.”
Dursun Gürlek, Enderûni İsmail Bey’i 35 yıldır tanıdığını ifade ederek sözlerine başlarken bir çok sahhaftan kitap aldığını, İsmail Bey’in en ucuz kitap satan üç sahhaftan biri olduğunu belirtti. “Beni oraya çeken yegâne sebeplerden biri Ali İhsan Ağabey’in yaptığı sohbetlerdi. O, ayaklı bir kütüphaneydi. Cumartesi günleri, kapıdan girişte sağ tarafta otururdu. Raif Yelkenci, İsmail Akçay dükkânları ile Enderûn, her halleriyle birer cazibe merkeziydi” diyen Gürlek, İbnülemin Mahmut Kemal’in “Semere-i hayat hayır ile yâd edilmektir.” sözünü hatırlatarak İsmail Bey’in de bu şekilde anlaşılması gerektiğini dile getirdi.
Prof. Dr. İsmail Erünsal sahhaflarla olan muhabbetinde iki dükkânın önemli yeri olduğunu, bunlardan birinin İbrahim Manav, diğerinin İsmail Özdoğan’ın dükkânları olduğunu kaydetti. Sahhaflarla ilgili yazdığı bir makaleyi bu iki isme ithaf ettiğini, sonrasında kaleme aldığı sahhaflarla ilgili ve hazırlık aşamasında olan kitabını da yine bu iki isme ithaf edeceğini belirtti.
Prof. Dr. Ahmet Kal’a ise kendisinin Enderûnî İsmail Bey ile sahip olduğu kitabın hikâyesini dinleyicilerle paylaştı.
Prof. Dr. Hüsrev Subaşı, Enderûnî İsmail Bey’i anmak için toplanan böylesi meclislerin İsmail Bey gibi hürmete değer insanların daima anılacağına ve unutulmayacağına dair umut verdiğini dile getirdi. Sahhaflar Çarşısı Başkanı Âdil Sarmusak ise ölmek üzere olan sahhaflığın yeniden canlandırılması gerektiğini söyledi.
Program, Süleymaniye Camii hocalarından Mehmet Duman’ın Kur’ân tilâvetinin ardından, Ahmet Yüter’den Enderûnî İsmail Bey için yazdığı manzum duayı okuması, Enderûnî İsmail Bey’in ailesinin ikramı ve hâtıra fotoğraflarının çekimiyle son buldu. Toplantıya başta Özdoğan ailesi fertleri olmak üzere bir çok sanat, kültür ve ilim insanı katıldı.
ARDINDAN YAZILANLAR
İsmail Özdoğan’ın vefatından sonra bir yazı kaleme alan büyük kitap kurdu Mehmet Şevket Eygi’ye göre “Beyaz Saray’ın 70’li 80’li 90’lı yıllarında Enderun Kitabevi, dünya çapında bir merkezdi.”
Asım Gültekin, İsmail Beyin vefatından sonra bir yazı yazdı ve orada hepimizin hislerine tercüman oldu. Enderun’u “bir masal diyarı” olarak tarif eden Gültekin şunları söyledi: “İsmail Özdoğan Amca, Allah rahmet eylesin. Sizin dükkânınız, Enderun, dine, dindarlara, kültüre, medeniyete, ilme, irfana saldırganlığın devlet politikası şeklinde on yıllarca uygulandığı süreç içerisinde zahirde bodrum katta, kimi manevi lisanlardan habersizlere göre eksiklikleri ile malul Beyazsaray Kitapçılar Çarşısı’nda benim için müthiş bir şato idi. Rabbim mekânını cennet eylesin.”
Beşir Ayvazoğlu da Zaman’daki (13 Eylül 2012) yazısında İsmail Beyi rahmetle anıyor ve Enderun Kitabevi’nden bahsediyordu. Kendisinin de 1980’lı yılların başından itibaren Enderun’a sık sık uğradığını belirten Ayvazoğlu, “Sahhaf İsmail Özdoğan tarafından işletilen ve Beyaz Saray İşhanı’nda küçücük bir mekânı işgal eden bu kitabevi, Türk tarihi, kültürü ve edebiyatıyla ilgilenen yerli ve yabancı araştırmacıların vazgeçilmez uğrak yerlerinden biriydi. Mahir İz, Orhan Şaik Gökyay, Ziyad Ebüzziya, Mehmed Şevket Eygi, Ali İhsan Yurt, daha sonraki nesilden de İsmail Erünsal, Mehmed Niyazi, Mustafa Kutlu, Mustafa Miyasoğlu, Abdullah Uçman gibi müdavimleri vardı. Küçücek dükkâna bazen yirmi-otuz kişi doluşur, derin sohbetlere dalarlardı…. Önemli kitaplar da yayımlayan Enderun Kitabevi’nin kültür tarihimizde ihmal edilemeyecek bir yere sahip olduğunu düşünenlerdenim.”
İsmail Özdoğan’ın ardından yazılan en güzel metinlerden birine Tuncay Öpçin imza attı. Öpçin, 11 Eylül 2012 tarihil Bugün gazetesinde Beyaz Saray’ı ve İsmail Özdoğan’ı çok güzel anlattı.
Enderûn Sohbetleri çayıyla çorbasıyla Marmara Kıraathanesi sohbetlerinin âdeta bir devamı niteliğindeydi. Bugün kültürümüzü inşa edenlerin çoğu buraya da devam ettiler ve bize güzel eserler, yazılar, hâtıralar bıraktılar.
MEMLEKET HASRETİ
Az çok her insanda memleket hasreti vardır. Bilhassa edebiyatçılarda, kitapçılarda ve kültür sanat adamlarında bu bariz şekilde ortaya çıkar. İşte sahhaf İsmail Özdoğan da doğum yeri olan Merzifon’da bir tarihî ev almış restore etirip tam bir Osmanlı evi haline getirmişti. Yaz aylarında buraya gidiyor ve hemşehrileriyle dertleşip maziyi yâd ediyordu. Maziyi yani çocukluğunu… O bugün asıl memleketine, ahiret âlemine göç etmiş bulunuyor. Rabbim kabrini nur, mekânını cennet eylesin.
Çemberlitaş’ta çalışıyor, Fatih’te oturuyorum. Beyazıt’tan her geçişte bir zamanlar yerinde bir ahşap köşkün bulunduğu ama şu anda Hotel Barcelo Saray olarak hizmet veren oteli gördükçe maziye dalıyor, 80’li yılların o muhteşem Beyaz Saray’ını anıyorum. Ve tabii o çarşıda hizmet veren kitapçıları saygıyla yâd ediyorum. Bundan sonra her geçişte Enderun Kitabevi’nin mimarı İsmail Bey’i de rahmetle anmam ve ruhuna Fatiha okumam gerekiyor.
Merhum İsmail Beyin komşusu, yakını, hemşehrisi Ahmet Yüter Hoca, düzenlediğimiz anma toplantısına yine bir manzum dua ile gelmişti ve okunan Kur’an-ı Kerim’den sonra bu şiiri okudu. Son kıtası şöyleydi:
Allah’ım, Sahhafların sahhafı, duramazdı hiç kitapsız Ömür boyu bir amelde bulunmazdı hesapsız ‘Enderun’a uğrayanlar kalmazdı hiç nasipsiz Kitaplarını bıraktı hem yetim hem de öksüz Allah’a kulluğunu yaşamazdı hiç ölçüsüz Munis sahhaf, Hacı İsmail Özdoğan kulunun Kabrini nur, makamını cennet eyle Ya Rabbi!
Son sahaflardan Enderunî İsmail’i sevenler çok. Ama onun hâtırasını yaşatmanın bir şartı da adına bir hâtıra kitabı yayınlamaktır. Bu konuda vefalı olan evlatlarının görevlerini ihmal etmeyeceğini ve mutlaka böyle bir eseri kültür hayatımıza kazandıracaklarını düşünüyorum. Bu arada son olarak vermem gereken bir müjde de şudur ki: İsmail Beyin yakın dostlarından edebiyat hocası Dr. Mehmet Emin Ağar, Enderun Kitabevi’nin başına geçmiştir. Bu güzel haberi bütün kitapseverlerle paylaşırken, kitabevine daha sık uğramayı düşündüğümü belirtiyorum. İnşallah bir zamanlar neredeyse bütün kültür sanat ve edebiyat dünyasının mahfili olan Enderûn, yine bu misyonunu devam ettirecektir. Kitap dostlarıyla bu güzel mekânda buluşmak ümit ve temennisiyle…
HAKKINDA YAZILANLAR
Enderunî İsmail Bey Göçtü M.Şevket Eygi Milli Gazete 13 Ekim 2012
Merhum İsmail Özdoğan'ın mesleği astsubaylık idi ama o bu ülkeye, bu halka, bu kültüre mareşaller gibi hizmet etmiştir.
Emekli olduktan sonra Beyazıt Beyaz Saray Kitapçılar çarşısında açtığı Enderun Kitabevi bir ilimler akademisi gibi işlemiştir. O küçük dükkan Marmara Kıraathanesinin bir şubesi gibiydi. Kimler gelip gitmezdi ki oraya. Birini hemen zikr edeyim: İlim, irfan, kitap meraklısı sayın Cumhurbaşkanımız...
Orada, bilhassa cumartesi günleri çaylar içilir, İsmail beyin evinde yaptırtıp getirdiği haşhaşlı çörekler yenir, kaliteli sohbetler edilirdi.
Bir ara Ramazanlarda İsmail bey, Beyaz Saray Çarşısının zeminine kilimler, hasırlar minderler serdirir, yer sofralarında kalabalık davetlilere nefis iftar ziyafetleri verirdi.
Nasibi olan Enderun'dan, bir şeyler öğrenmeden dönmezdi.
İsmail beyin bahçe içinde güzel bir evi vardı. Evin alt katı kütüphane idi. Zengin bir kitap koleksiyonu ve hüsnühat levhalarına sahipti.
Kültürlü Müslüman böyle olmalıdır. Evinde en pahalısından bir jakuzi varmış, televizyonu çok lüksmüş, bir alametmiş, otomobili şöyleymiş böyleymiş, mutfağında ördek pişirme makinesi ayrıymış, tavuk kızartma makinesi ayrıymış... Bunlar beni hiç ilgilendirmez, kütüphanesine bakarım, hüsnühat levhalarına, halılarına ... Bunlardan not alabiliyorsa ne âlâ. Alamıyorsa sınıfta kalır.
İsmail bey dinibütün ahlaklı ve faziletli bir Müslümandı. Namazını muntazaman kılardı, Beyaz Saray'da iken vakit namazlarında bitişikteki Dibekli camiindeki cemaate katılırdı.
Onunla dostluğumuz çok uzaklara gider. 1960'ların başlarında bir sene, yıllık iznini, sahibi bulunduğum Yeni İstiklal gazetesinin abone hesaplarını tanzime ayırmıştı. Emekli olduğunda bendeniz Almanya'da sürgünde idim. İsmail bey BUGÜN gazetesinin idare müdürü olmuştu. Kemalist vesayet rejimi tarafından süresiz kapatılıncaya kadar o işi başarı ile yürütmüştü.
Müslümanlığın kemali ahlak iledir. Merhum İsmail bey gerçekten ahlaklı, faziletli, mürüvvetli idi.
İsmail bey, Osmanlı Araştırmaları ismiyle ilmî bir dergi yayınlamış, değerli ilim adamlarının makalelerini basmıştı. Ne yazık ki, bu dergi Kültür Bakanlığımız ve diğer kuruluşlar tarafından desteklenmemiştir.
Merzifon'da eski bir Türk evi almış, restore ettirmişti. Kaç senedir, bu yaz gel de biraz istirahat et diyerek bendenizi davet etmek lütfunda bulunuyordu. Kısmet değilmiş, gidememiştim.
İsmail bey, merhum Muallim Mahiz İz üstadımızın rahle-i tedrisinden geçip olgunlaşmıştı. Kâmil zatlar, bir astsubaydan mareşal çıkartır işte böyle.
Zamanın çarkları dönüyor, yaşayanlar, vâdeleri gelince ölüyor. İsmail beyi Erenköy Sahra-i Cedid kabristanında Seyyid Mahiz İz, müfessir Elmalılı Hamdi efendi ve Şeyh Musa Topbaş gibi ekabir-i ümmetin yakınlarında bir yere defn ettik. O şimdi berzah aleminde... Cenab-ı Hak rahmetiyle muamele buyursun, kabrini Cennet bahçelerinden bir bahçe eylesin.
(Oğulları eczacı Ahmet ve matbaacı Sinan beyefendiler ile kerimeleri öğretmen hanımefendinin, muhterem pederlerinin sevap defterini daima açık tutacak şekilde salih ameller işlemelerini, hayır hasenat yapmalarını min gayri haddin tavsiye ve temenni eder, refikaları hanımefendiye ve diğer bütün yakınlarına başsağlığı diler ve cennet buluşmalarını Ekremü'l-Ekremîn hazretlerinden niyaz eylerim... Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş...)