Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

İbrahim Aleyhisselam

peygamber

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
İbrahim Aleyhisselam
İbrahim Aleyhisselam
peygamber
Hazreti İbrahim


Şanlıurfa’nın Harran ilçesinde doğdu. Daha sonra babasıyla birlikte Babil şehrine göç etti. 

Küçük yaşlarında aklını ve mantığını kullanarak dünyayı yaratan olağanüstü bir varlığın olduğunu ve bu varlığın o zamanlar tapılan putlar olmadığını fark etti. Putları kırdığı için zamanın hükümdarı tarafından ateşe atılarak cezalandırıldı. Tam ateşe atıldığı sırada ateş suya dönüştü ve yanmaktan kurtuldu. 

Bu olayın ardından Nemrut tarafından sürgün edildi. Sırasıyla Babil, Mısır ve Filistin’e göç ederek yaşamına devam etti. Bu süreçte kendisine eşi Sare, yeğeni Lut ve bir avuç mümin eşlik etti.

Yaşı ilerlediğinde Yüce Allah’tan bir erkek evlat istedi. Allah duasını kabul ederek ona oğlu Hazreti İsmail’i verdi. 

Hz. İbrahim, oğlu İsmail büyüdükten sonra onu kurban etmekle sınandı. Hz. İbrâhim bu imtihanı başardı.

Oğlu İsmail’i tam öldürecekken Allah tarafından İbrahim aleyhisselama bir koç indirildi. 

Hz. İbrahim oğlu İsmail yerine bu koçu kurban etti. Hem oğlu İsmail hayatta kaldı, hem de o, Allah’a verdiği sözü yerine getirdi. Daha sonra müminler Allah rızası için kurban kesmeye başladı.


HAKKINDA YAZILANLAR

Hazreti İbrahim Hakkında 

Kur’an-ı Kerim’de ismi bildirilen peygamberlerden, ‘ülülazm’ adı verilen altı peygamberden biri olup, Keldani kavmine gönderilmiştir. Peygamber efendimiz Muhammed Aleyhisselam’dan sonra peygamberlerin ve insanların en üstünüdür. Allahu Teala ona “Halilim” (dostum) buyurduğu için Halilullah veya Halilürrahman olarak bilinir. 

Babası mümin olan Taruh olup, annesi Emile’dir. İbrahim Aleyhisselam, Peygamber efendimizin dedelerindendir. Çünkü ilk oğlu İsmail Aleyhisselam Arapların, ikinci oğlu İshak Aleyhisselam da İsrailoğullarının ceddi yani dedesidir. Keldani memleketi olan Babil’in doğu tarafında ve Dicle ile Fırat nehirleri arasındaki bölgede doğdu. Yüz yetmiş beş yaşındayken Kudüs’te vefat etti.

İbrahim Aleyhisselam’a annesi Emile veya Uşa hamileyken, babası Taruh vefat etti. Annesi, amcası olan Azer ile evlendi. Azer üvey babası ve amcası olup, putperestti. Geçimini put yapıp satarak temin ederdi.

Tefsir alimleri, En’am suresinin Azer’in ismi geçen 14. ayetini tefsir ederken, Azer’in Hazreti İbrahim’in amcası ve üvey babası olduğunu açıkça belirtmişlerdir. Zira, Peygamberimizin baba ve dedeleri Adem Aleyhisselam’dan beri hep mümindi. Kur’an-ı Kerim’de mealen; “Sen, yani senin nurun, hep secde edenlerden dolaştırılıp, sana ulaşmıştır.” (Şuara suresi: 219) buyrulmaktadır. Ehli sünnet alimleri bu ayet-i kerimeyi tefsir ederken, Peygamberimizin bütün ana ve babalarının, mümin olduğunu anlamışlardır. Abdullah ibni Abbas’ın bildirdiği hadis-i şerifte de: “Benim dedelerimin hiçbiri zina yapmadı. Allahu Teala, beni temiz babalardan, temiz analardan getirdi. Dedelerimin iki oğlu olsaydı, ben bunların en hayırlısında, en iyisinde bulunurdum” buyuruldu.

Ayeti kerime ve hadisi şeriflerden anlaşıldığı ve binlerce İslam kitabında yazıldığı üzere Peygamber efendimizin anaları ve babaları arasında bulunmakla şereflenen bahtiyarların hepsi, zamanlarının ve memleketlerinin en asil, en şerefli, en güzel ve en temiz kimseleriydi. Hepsi de aziz ve muhteremdiler. İbrahim Aleyhisselam’ın babası, Taruh da böylece mümin, yani inanmıştı. Kötü ahlaktan, adi ve çirkin sıfatlardan uzaktı.

Nuh Aleyhisselam’dan çok sonra Babil’de hüküm süren, yıldızlara ve putlara tapan Keldani kavminin o devirdeki kralı olan Nemrut, insanları kendine ve putlara taptırıyordu. Bir gece gördüğü rüyayı, müneccimler; “Doğacak bir erkek çocuğun yeni bir din getireceği ve onun saltanatını yıkacağı.” şeklinde tabir edince, Nemrut yeni doğan erkek çocukların öldürülmelerini ve hamile kadınların hapsedilmelerini emretti. O sırada Hazretiİbrahim’e hamile olan annesi, amcası Azer’le evliydi. Görünüşte hamileliği belli olmadığı için fark edemediler, kocasına da; “Çocuk doğunca oğlan olursa, kendi elinle Nemrut’a teslim eder mükafat alırsın.” dedi. Annesi zamanı gelince de şehir dışında bir mağarada doğum yaptı ve Azer’e çocuğun doğup öldüğünü söyledi. Oğlunu mağarada gizledi ve orada büyüttü. Yanına gittiğinde onu parmağını emerken bulur ve doymuş görürdü. Parmaklarından süt ve bal gelirdi. Allahu Teala Cebrail Aleyhisselam’ı göndererek bu gıdaları cennetten parmaklarına akıtırdı.

İbrahim Aleyhisselam büyüyüp, mağaradan çıkınca, güneşe, aya, yıldızlara ve kainata bakarak bunları yaratan eşi ve benzeri olmayan bir yaratıcının olduğunu anladı. Keldani kavmine gelerek, taptıkları yıldızların ve putların ilah olmadığını, anlayabilecekleri açık delillerle anlattı. Babil halkı çocuk yaşta olan ve putlarına karşı çıkan Hazreti İbrahim’i üvey babası Azer’e şikayet ettiler. Azer, İbrahim Aleyhisselam’ı azarlayarak bu işten vazgeçmesini istediyse de İbrahim Aleyhisselam onun sözlerine hiç aldırmayıp; “Benden delil isteyin göstereyim. Bana hidayet veren, doğru yolu gösteren Allahu Teala beni sizden ayırdı. Sizin içinde bulunduğunuz sapıklığa düşürmedi. Sizi ve putlarınızı sevmiyorum” dedi. Putlara tapmanın manasız olduğunu Azer’e de söyledi. Azer hiddetlenip İbrahim Aleyhisselam’ın yanından uzaklaşmasını istedi.

Genç yaştayken Keldani kavmine peygamber olarak gönderilen ve kendisine on sayfa (forma) kitap verilen İbrahim Aleyhisselam, Allahu Teala’nın emriyle büyük-küçük herkesi Allahu Teala’ya iman etmeye çağırdı. İnsanlara topluca ve açık bir tebliğde bulunmayı, putların manasız ve acizliğini, onlara tapmanın sapıklık olduğunu gayet açık bir şekilde göstermek istedi. O zaman Keldani kavmi, bir gün bayram yapmak üzere bir yere toplandı. Onlar gittiği zaman İbrahim Aleyhisselam’ın üvey babası ve puthanenin bekçisi olan Azer onu da bayram yerine gitmeye zorladı. İbrahim Aleyhisselam hasta olduğunu söyleyerek gitmedi. İnsanlar bayram yerinde toplandıkları zaman, yetmiş kadar putun bulunduğu puthaneye girdi. Getirdiği bir balta ile bütün putları kırıp, parça parça etti. Sadece en iri putu kırmadı ve baltayı bunun boynuna asarak, oradan uzaklaştı. Keldani kavmi bayramdan dönünce, puthaneye girip, putların kırılıp parça parça edildiğini görüp, şaşırdılar. Bunu kim yaptı, diye bağrışmaya başladılar. Bu işi, İbrahim yapmıştır, diyerek onu yakalayıp halkın önünde sorguladılar. “Ey İbrahim! Putlarımızı sen mi kırdın?” deyince, İbrahim Aleyhisselam, bu işi olsa olsa; “Ben varken bu küçük putlara niçin tapıyorlar!” diyen şu iri put yapmıştır, demiştir. “Siz ona sorunuz.” deyince, putperestler; “Putlar konuşmaz ki, sen bize ona sor diyorsun!” dediler. Bunun üzerine İbrahim Aleyhisselam; “O halde daha kendilerini kırılmaktan kurtaramayan, size hiçbir faydası olmayan bu putlara ilah diyerek niçin tapıyorsunuz? Hala akıllanmayacak mısınız? Size ve bu taptığınız putlara yazıklar olsun!” dedi. Putlarını İbrahim Aleyhisselam’ın kırdığını anlayan Keldani kavmi, onu hapsettiler. Durumu da ilahlık iddiasında bulunan kralları Nemrut’a bildirdiler.

Nemrut, İbrahim Aleyhisselam’ı yanına getirmelerini emretti. İbrahim Aleyhisselam Nemrut’u Allahu Teala’ya iman etmeye davet etti. Nemrut, bunu reddettiği gibi, İbrahim Aleyhisselam’ın kendisine secde etmesini istedi. Secde etmeyince, hapsettirdi ve ateşte yakılmasını emretti. Günlerce yığılan odunlar ateşlendi. Şiddetinden yanına yaklaşamadıkları ateşe Hazretiİbrahim’i mancınıkla attılar. Ateşe atılırken; “Hasbiyallah ve ni’mel vekil”, yani “Bana Allah’ım yetişir. O ne iyi vekildir, yardımcıdır.” dedi. Ateşe düşerken Cebrail Aleyhisselam gelip; “Bir dileğin var mı?” diye sorunca; “Var, fakat sana değil, Rabbim beni görüyor, biliyor.” dedi. Onun bu hali Kur’an-ı kerim’de övülüyor ve; “Sözünün eri olan İbrahim.” buyruluyor. Allahu Teala, Kur’an-ı Kerim’de mealen ateşe; “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamette ol!” (Enbiya suresi: 69) diye emretti. Ateşin içi yemyeşil bir bahçe kesildi. Cebrail Aleyhisselam da kendisine arkadaş oldu. cennetten gömlek ve yaygı getirdi ve onu cennet nimetleri ile doyurdu. Ateşte yedi gün kaldığı rivayet edilir. Ateş sönünce mucizeyi gözleriyle görenlerden kardeşi Haran, amcasının kızı ve sonra hanımı olan Hazreti Sare ve bazı kimseler iman ettiler. İbrahim Aleyhisselam ateşten kurtulduktan sonra Keldani kavmini bir müddet daha imana davet etti. Fakat zalim Nemrut ve putperest ahali küfürlerinden vazgeçmediler. Allahu Teala, Nemrut ve kavmine sivrisinekleri musallat etti. Sinekler onların kanlarını emdiler ve kuru kemik haline getirdiler. Sineklerden birisi de Nemrut’un burnundan girip beynine yerleşti. Uzun zaman azap ve ızdırap verdi. Hatta başını tokmakla dövdüre dövdüre öldü. Allahu Teala, tanrılık iddia eden Nemrut’u en aciz mahluklarından birisi olan sivrisinekle cezalandırdı.

İbrahim Aleyhisselam Allahu Teala’nın emriyle Babil’den Harran’a (Urfa’nın güneyinde bir yer) hicret etti. Bu yolculukta kardeşinin oğlu Lut Aleyhisselam, hanımı Sare Hatun ve diğer inananlar da bulundular. Harran’da bir müddet kaldıktan sonra, Şam’a, oradan da Mısır’a gitmek üzere yola çıktı. Bu yolculuk esnasında kardeşinin oğlu Lut Aleyhisselam’ın Sedum bölgesi ahalisine peygamber olarak vazifelendirildiği bildirildi. Lut Aleyhisselam’ın Sedum’a hareketinden sonra, Mısır’a giden İbrahim Aleyhisselam rivayete göre bu sırada otuz sekiz yaşındaydı. 

Mısır’a gittiği sırada Sinan bin Ulvan adlı zalim bir Firavun vardı. İbrahim Aleyhisselam ve hanımı Hazreti Sare’nin Mısır’a geldiğini haber alan Firavun, zorbalık yaparak Sare’yi almak istedi. Bu zalim hükümdar Hazreti Sare’yi sarayına çağırttı. Ona musallat olmak isteyince nefesi kesilip elleri ve ayakları tutmaz hale geldi. Bu haline pişman olup, musallat olmaktan vazgeçti. Hazreti Sare’den, onun düştüğü feci halden kurtulması için dua etmesini istedi. Hazreti Sare, hükümdarı bu kadın öldürdü, diye suçlanmasından korktuğu için, dua etti. Tekrar eski haline dönen Firavun, Hacer adında bir cariyeyi Hazreti Sare’ye hediye etti. Bu hadiseden sonra İbrahim Aleyhisselam hanımı Sare ve hediye edilen Hacer Hatun’la birlikte Mısır’dan ayrılıp, Filistin’e gitti. Filistin topraklarındaki ıssız ve kupkuru bir yer olan Sebu’ya yerleşti. Bir müddet burada kaldı. Zamanla çok mala kavuştu. Yarım milyonu sığır olmak üzere, davarları ovaları ve vadileri doldurdu. Çok zengin oldu. Sebu denilen yere sonradan gelip yerleşen insanların İbrahim Aleyhisselam’ı incitmeleri üzerine oradan ayrılıp, Şam tarafında Kıst adlı yere göçtü. Çok cömert olan İbrahim Aleyhisselam insanlara çok ikramlarda bulunurdu.

İbrahim Aleyhisselam, çocuğu olmadığı için hanımı Hazreti Sare’nin isteği ve izniyle Hazreti Hacer’le evlendi. Bu evlilikten İsmail Aleyhisselam doğdu. Muhammed Aleyhisselam’ın nuru Hazreti Hacer vasıtasıyla İsmail Aleyhisselam’a intikal ettiği için, Hazreti Sare’nin kalbinde Hazreti Hacer’e karşı gayret hasıl oldu. İbrahim Aleyhisselam, Hazreti Sare’yi üzmemek için Allahu Teala’nın emriyle Hazreti Hacer ve oğlu İsmail’i (Aleyhisselam) yanına alarak, o zamanlar ıssız ve susuz bir yer olan Mekke’ye götürdü. Onları oraya bırakıp, Şam diyarına geri döndü. Hacer annemiz ve oğlu İsmail Aleyhisselam oradayken, mübarek Zemzem suyu yerden fışkırarak çıktı.

İbrahim Aleyhisselam, daha önce bir oğlum olursa, Allah yoluna kurban edeceğim, diye adakta bulunmuştu. İbrahim Aleyhisselam, Hazreti Hacer ve oğlu İsmail Aleyhisselam’ı ziyaret için Mekke’ye geldiği sırada, üç gün üst üste gördüğü bir rüya üzerine İsmail Aleyhisselam’ı kurban etmek istedi. Tam kurban etmek üzereyken, Allahu Teala İbrahim Aleyhisselama rüyasına sadakat (bağlılık) gösterdiğini bildirerek kurbanlık bir koç ihsan etti. Böylece İsmail Aleyhisselam, kurban edilmekten kurtuldu. Allahu Teala, İbrahim Aleyhisselam’a ihtiyar yaşında HazretiSare’den İshak isimli oğlunu ihsan etti. İbrahim Aleyhisselam birkaç defa HazretiHacer’i ve oğlu İsmail Aleyhisselam’ı ziyaret etti. Bir defasında oğlu İsmail ile birlikte Beytullah’ı (Kabe-i muazzamayı) inşa etti. Cennet yakutlarından olan Hacer-ül-Esved adlı siyah taşı Cebrail Aleyhisselam’ın bildirmesiyle alarak, Kabe-i muazzamanın duvarına yerleştirdi. Kabe duvarını örerken, şimdi Makam-ı İbrahim denilen taşın üzerine bastı. Kabe’yi yapıp bitirince, Allahu Tealanın Cebrail Aleyhisselam aracılığıyla bildirdiği gibi, İsmail Aleyhisselam ve Mekke’de yerleşmiş olan Cürhümlülerle birlikte hac ibadetini yaptı.

İsmail Aleyhisselam’la haccın rükünlerini yerine getirdikten sonra, oğluna Kabe’ye bakması ve onu koruması için nasihatte bulundu. Şam’a gitmek istedi. Gitmeden önce Arafat’a çıkıp, İsmail Aleyhisselam’ın evladına dua etti ve Şam’a döndü. Ertesi sene hac mevsiminde hanımı Hazreti Sare ve oğlu İshak Aleyhisselam’ı da alarak Mekke’ye geldi. Hac ibadetini yaptıktan sonra, birlikte Şam’a döndüler.

İbrahim Aleyhisselam, vefat etmeden önce oğlu Hazreti İsmail’e şu vasiyette bulundu: “Ey oğlum! Alnında parlayan bu nur, son peygamber Muhammed Aleyhisselam’ın nurudur. Bütün baba ve dedelerimizin vasiyeti, bu nuru iyi muhafaza edip, ehline teslim etmektir. Bu mübarek nuru iyi muhafaza et. Nikahlı, afif ve temiz kadınlara teslim eyle. Evladına da böyle vasiyette bulun.” dedi. Yüz yetmiş beş yaşında Hazreti Hacer ve Hazreti Sare’den sonra Kudüs’te vefat etti. Kudüs civarında Habrun kasabasında bir mağaraya defnedildi. Bu kasaba, İbrahim Aleyhisselam’ın Halil (Allahu Teala’nın dostu) ismine izafeten Halilurrahman ismiyle meşhurdur. Hazreti Lut, Hazreti İshak ve Hazreti Yakup ile pek çok peygamberin bu beldede bulunduğu rivayet edilir. Müslüman hükümdarlar oradaki mescitleri ve türbeleri kendi devirlerinde tamir ettirmişlerdir. Halilurrahman’daki mescit ve türbeleri ise son olarak Osmanlı Sultanı İkinci Abdülhamit Han tamir ettirmiştir.

İbrahim Aleyhisselam ülülazm peygamberlerin ikincisi olup, Peygamber efendimiz Muhammed Aleyhisselam’dan sonra bütün peygamberlerden ve resullerden üstündür. İbrahim Aleyhisselam’dan sonra gelen bütün peygamberler onun neslindendir.

Allahu Teala Hazreti İbrahim’i ilahi sırlara vakıf kıldı ve onu, ateşe atıldığında nefsiyle, oğlu Hazreti İsmail’i Allah için kurban etmesini bildirip evladı ile malı ile imtihan etti. Malı ile imtihan edilmesi şöyle olmuştur: O kadar zengindi ki, sadece sığırları yarım milyon olup, davarları, ovaları ve vadileri dolduruyordu. Cebrail Aleyhisselam insan suretinde gelip; “Ya İbrahim, bu sürüler kimindir?” deyince; “Allah’ındır fakat benim elimde emanettir. Allahu Teala’yı tesbih et, ismini an, onu zikret, bu sürülerin hepsi senin olsun.” diyerek bütün malını bağışladı. Cebrail Aleyhisselam kendini tanıtınca, Hazreti İbrahim; “Ben Allah için bağışladığımı geri alamam.” diyerek bütün malını satıp, Allah yoluna sarf etti. 

Hazreti İbrahim kendisine nazil olan (indirilen) emir ve yasakları tamamen halka bildirdi. Allah’tan başka şeylere tapmanın batıl (geçersiz) olduğunu çok açık bir şekilde anlattı. Şirke (Allah’a ortak koşma) yol açacak kapıların hepsini kapattı. Çocukluğundan ölümüne kadar hak din üzere olduğundan ve insanlara hak dini bildirdiğinden dolayı, onun milletine işaret için Kur’an-ı kerimde “Hanifen” (hak din üzere bulunanlar) diye zikredilmiştir. Hazreti İbrahim’in hususiyetleri Kur’an-ı Kerim de Nahl suresi 120, 121, 122. ayetlerde bildirilmektedir. Misafirperverliği ve cömertliği dillerde dolaşırdı. Misafir olmayınca yemek yemez, bir misafir bulmak için uzaklara giderdi. Bu vasfından dolayı ona Ebu’d-Düyuf (misafirler babası) adı verilmişti. Kıblesi Kabe idi. Namaza durduğu zaman kalbinin coşması, hışırtısı çok uzaklardan duyulurdu.


Hazreti İbrahim’in Mucizeleri

1. İbrahim Aleyhisselam’ın mübarek vücuduna ateş tesir etmedi. Nemrut onu ateşe attığında Allahu Teala; “Ey ateş! İbrahim üzerine serin ve selamet ol!” buyurunca ateş onu yakmadı.

2. Cansız olan, parça parça edilmiş ve parçaları ayrı ayrı yerlere konmuş olan kuşlar (dört kuş), İbrahim Aleyhisselam’ın çağırması üzerine yeniden dirilmişlerdir.

3. İbrahim Aleyhisselam’ın mucizesi ile taşlar kömür gibi yanmıştır. Rivayete göre İbrahim Aleyhisselam Şam tarafına hicret ettiğinde çayırlık, çimenlik bir yerde konaklamıştı. Orada yakacak hiçbir şey bulamayan, buldukları az bir şeyle ihtiyaçlarını karşılayamayan ahali, durumlarını İbrahim Aleyhisselam’a anlattı. İbrahim Aleyhisselam taşları toplattı ve kömür gibi yaktı. Bu mucizeyi gören pek çok kimse iman etti.

4. Bazen yırtıcı ve yabani hayvanlar İbrahim Aleyhisselam’la beraber giderler ve dile gelerek gayet açık bir şekilde onunla konuşurlardı. Bir defasında, hanımı Hazreti Hacer ve oğlu İsmail’le görüşmek ve onları ziyaret etmek için Mekke’ye gitmişti. Şam’a geri dönüşünde birçok yabani hayvan, İbrahim Aleyhisselam ile beraber yürüyüp, onunla açıkça konuştular.

5. İbrahim Aleyhisselam duvarların ve dağların arkasını da görürdü. Bu mucizesi Mısır’a gittiğinde zevcesi Hazreti Sare’ye musallat olmak isteyen zamanın kralı Firavun, Hazreti Sare’yi sarayına alınca, İbrahim Aleyhisselam dışarıdan içeriyi seyretmiştir. Sarayın duvarları ona cam gibi olmuş ve gözünden perde kaldırılmıştır. Böylece Hazreti Sare’ye el uzatmaya kalkışan Firavun’un ellerinin kuruyup, ayaklarının tutmayarak yere yıkıldığına şahit olmuştur.

6. İbrahim Aleyhisselam’ın bastığı taşın üzerinden ağaç bitip yeşermiştir. Bu istek dine davet ettiği bir beldenin ahalisinden gelmiş, duası üzerine mucizeyi göstermiştir.

7. İbrahim Aleyhisselam’ın oturduğu yerden güzel kokular yayılırdı. Ayrılsa bile, senelerce güzel kokusu oradan çıkmazdı. Hazreti İsmail de babasının evine gelip gittiğini, onun kokusundan anlamıştı.

İbrahim Aleyhisselam’ın dini: İbrahim Aleyhisselam’ın dini, Hanif dinidir. Yanlış ve sapık olan şeye hiç dalmadan doğruya yönelen manasınadır. İbrahim Aleyhisselam, Keldani kavminin taptığı putlara asla tapmayıp, onları aşağılayıp, Allahu Teala’ya ibadet ettiği için, Hanif denilmiştir. Ayrıca, kendisinde eğrilik bulunmayan dosdoğru olan din manasında da Hanif dini denilmiştir. Peygamber Efendimiz'e peygamberlik bildirilmeden önceki Araplardan birçok kimse Hanif dinine mensuptu.

İbrahim Aleyhisselam’a bildirilen Hanif dininin esaslarından bazıları şunlardır: Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Kimse başkasının günahından sorumlu olmaz. İnsanlar ahirette ancak ihlasla işlediği salih amellerinin ve niyetlerinin faydasını görürler. Her insanın hayır ve şerden ibaret olan ameli kıyamet gününde mizanında görülecektir. İnsana çalışmasının karşılığı tam olarak verilecektir.