Biyografi Ara!

Binlerce biyografi keşfedilmeyi bekliyor

Hulusi Çetinoğlu

işadamı

Sayfayı paylaş
İlgili Kategoriler
Hulusi Çetinoğlu
Hulusi Çetinoğlu   (1926)-(1995)
işinsanı

1928 yılında Arhavi'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesinden mezun olduktan sonra, Tevfik İleri’nin müdürü olduğu Karayolları Samsun Bölge Merkezinde, Toprak Mahsulleri Ofisi’nde üst düzey yönetici ve Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığında Genel Müdür Yardımcısı, Sümerbank İdare Meclisi Başkanlığı ve Genel Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1970 yılında emekli olduktan sonra İstanbul’a yerleşip özel sektöre geçti ve Çelik Endüstrisi T.A.Ş.de Genel Müdürlük ve Yönetim Kurulu üyeliği, Parsan A.Ş.de Yönetim Kurulu Başkanı Murahhas Azalık yaptı. Borusan Holding Başkan Vekilliğinden ikinci defa emekli oldu. Bu görevlerinin yanı sıra Ereğli Demir ve Çelik fabrikalarında İdare Meclisi Başkan Vekilliği, Asil Çelik Sanayii A.Ş.  İdâre Meclisi üyeliği, Türkiye İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliği, Makine Mühendisleri Odası Başkan Vekilliği, ASO ve İSO Meclisi Üyeliği, TİSK Yönetim Kurulu Başkan Vekilliği ve MESS Başkanlığı görevlerinde bulundu. Türkiye Milli Kültür Vakfı ve Türk Kültürüne Hizmet Vakfı kurucu üyesi olarak Başkanlıklarını yürüttü. 1995 yılında vefat etti.

HAYATINDAN KESİTLER:

Kader, Türkiye Cumhuriyeti’nin sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile Hulûsi Çetinoğlu’nu 4 defa halef-selef konumuna getirdi: 1-Çelik Endüstrisi A. Ş.’de, Sayın Özal Dünyâ Bankası’nda görev üstlenmesi sebebiyle ABD’ne gittiğinde genel müdürlüğü Hulûsi Çetinoğlu’na devretti. 2- Turgut Özal Amerika’dan dönünce görevi devraldı. 3-Turgut Özal Anavatan Partisi’ni kurunca görevi Sayın Çetinoğlu’na bıraktı. 4-Turgut Özal, aynı sebeple MESS Yönetim Kurulu Başkanlığını da Hulûsi Çetinoğlu’na devretmişti. 

Mehmet Turgut ve Hulûsi Çetinoğlu;

Erzurum Lisesi Orta kısmında berâber okuduğu kadim dostu, 1980 öncesi ve sonrasında iki dönem Sanayi Bakanlığı yapmış olan Mehmet Turgut ‘Hatırâ Nev’inden Notlar’ isimli kitabının 209. Sayfasında, ‘Bir Genel Müdürün Vazife ve Hizmet Anlayışı’ başlıklı bölümünde yazıyor:  

Rahmetli Makine Yüksek Mühendisi Hulûsi Çetinoğlu Sümerbank Genel Müdürüdür. Dürüst mü dürüst, çalışkan mı çalışkan, devlete ve dostlarına sâdık mı sâdık. Süper değerde ve kalitede bir bürokrat… Bu süper değer ve kalitesinden, Sümerbank Genel Müdürlüğü’nden sonra çalıştığı özel sektörde ve MESS Başkanlığında da asla tâviz vermemiştir.

Arkadaşımız Sümerbank Genel Müdürü bulunduğu günlerde bir gün Kilis’ten bir heyet gelir. Heyetin isteği Adâlet Partisi ilçe başkanının kızına Kilis’teki Sümerbank mağazasında bir iş verilmesidir. Genel Müdür yerinde yoktur. Dolayısı ile gelen heyet mensupları Kilisli olan Genel Sekreter’e gider, dertlerini anlatırlar. Genel Sekreter, heyeti İdarî Genel Müdür Yardımcısı’na götürür ve iki idareci yılbaşından sonra bu kızcağıza iş vereceklerini söylerler. Heyet memnun bir şekilde ve teşekkür ederek Kilis’e döner.

Vatandaş, yılbaşında ‘Söz vermiştiniz’ diyerek kapıya dayanır. Genel Müdür, ‘Olmaz’ der. Çünkü bu konuda bakanlığın tâmimi ve Bakan’ın emri var, sâdece bize değil, hiçbir genel müdürlüğe yeni eleman alınmayacak’ diye de ilâve eder.

İki idâreci Kilis’ten gelen heyeti ertesi günü gelmek üzere yollar, sonra da oturup işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünürler. Kendileri söz vermiştir, Genel Müdür, ‘Olmaz’ demektedir. Gelenler ise Bakan’ın hemşehrileridir. Heyeti Bakan’a göndermeye karar verirler.

Ertesi günü sözleşilen saatte vatandaşlar gelir, iki idâreci vatandaşları Genel Sekreter’in odasında kabul ederler. İş ile ilgili ‘ık’, ‘mık’ dedikten sonra, ‘Biz bütün iyi niyetimiz ve samîmiyetimizle size söz verdik ama Genel Müdür’ümüzün haklı itirazları var. Bakan beyin personel alınmaması için emri de varmış’ derler, kendilerinin haberleri yokmuş gibi, biraz mahcup, biraz çekingen, biraz da işin olacağından endişeli olarak, ‘Bu işi ancak Bakan bey yapar. Sizi sever ve kırmaz. Dolayısı ile Bakan beye giderseniz bu iş olur’ diye ilâve ederler. Ayrıca da, Bakan beye kendilerinin gönderdiğini söylememelerini sıkı sıkı tembih etmeyi de unutmazlar.

Kilisliler randevu alarak soluğu bakanlıkta alırlar, durumu anlatırlar. Söz arasında verilen söz müktesep hakları imiş gibi, işlerinin yapılmasına yardımcı olmasını Bakan’dan isterler. Bakan, vatandaşları bekleme salonunda ağırlanmak üzere gönderir.

Vatandaşlar ayrıldıktan sonra, Bakan, Genel Müdür’e telefon açar ve durumu sorar.

Genel Müdür durumu anlatır ve işin olamayacağını söyler. Bakan tam tatmin olmaz ve Genel Müdür’e bakanlığa gelmesini rica eder. Kilis heyetini de yeniden makam odasına alarak, akşam üzeri gelmeleri için münâsip bir saat verir.

Çok zaman, geçmeden Genel Müdür gelir ve Bakan’a durumu açıklar ve işin olmayacağını tekrar eder.

Bakan, ‘Yahu Hulûsi bak’ der ve şunları söyler: ‘Bunlar benim uzaktan ve yakından akrabam değil, onlar zâten böyle bir istek için bana gelmezler, gelemezler ancak, bunlar hemşehrilerim. Ben Kilis’te doğdum ve liseyi orada okudum. Bir sürü dostum, ahbabım, arkadaşım var. Bu insanlar bugüne kadar bana çok gidip geldiler, fakat benden hiçbir şey istemediler. Kırk yılın başı küçük bir istekte bulunuyorlar, ama benim de prensiplerim var, sizlere verdiğim sözler ve emirler var, müştereken yerleştirmek istediğimiz bir sistem var. Bütün bunlar zedelenmemek şartı ile bu problemi çözemez miyiz? Bu işe bir formül bulup bu sıkıntıdan kurtulmak gerekiyor. Aslında biraz da senin arkadaşlarının bu işte kabahati var. Sözü veren ve işi bu sıkıntılı duruma getiren onlardır. Sen de kestirmeden, ‘hayır’ deyip işin içinden çıkamazsın.’

Genel Müdür düşünür ve şöyle der: ‘Elbette benim arkadaşlarımın kusuru var. Ancak, onlar söz verdi diye yanlış bir iş yapmak da doğru değil. Unutulmamalıdır ki, biz sizin getirdiğiniz ve sizin emrinizde, memlekete hizmet için çalışan kimseleriz. Yanlış verilmiş bir sözün sıkıntısı size geldiği gibi, yanlış bir işin zararı da başta size, sonra bize çıkarılacaktır. Ayrıca, sizin de işâret ettiğiniz gibi, bugüne kadar sâhip bulunduğumuz bazı prensipleri bozmuş olacağız. Biz, sizin belli prensiplere sâhip bulunduğunuza ve bunları bozmak istemediğinize inanmaktayız ve bunu herkese de söylüyoruz. Bütün gayretimiz de memlekete hizmet ve sizin başarılı olmanız içindir. Hattâ size güvenerek biz de prensiplerimizde ısrarlı olmaya çalışıyoruz. Bu iş, basit ve küçük bir iş gibi görünse de, bir prensip işidir ve bir prensipten dönüp dönmemek işidir. Çünkü bu gibi konularda sizin hem yazılı tâmiminiz, hem de sözlü emriniz var. Dolayısıyla bu işin olması bizce mümkün değil. Bu hususta söz veren arkadaşlar da yanlışlarını kabul etmiş bulunuyorlar.’

Bakan düşünür ve yeniden sorar: ‘Yâni bu işin olabilmesi için prensipleri bozmadan veya söz ve emirlerimize halel gelmeden hiçbir formül yok mu?’

Genel Müdür gayet rahat ve doğru düşündüğünden emin olarak şöyle cevap verir:

‘Bana göre bu iş olmaz. Ancak, hiç de olmaz değil. Olması için iki formül var. Birincisi siz tâmimi değiştirir ve emrinizi geri alırsınız. Bütün genel müdür arkadaşlar bunu bilir. Ben de bu işi rahatça yaparım.

İkincisi, ben istifa ederim yerime gelen arkadaş bu tâyini yapar. Tabiî bu, gelecek arkadaşın durumuna da bağlıdır.

Şüphesiz her iki hususun da sizin ısrarla üzerinde durduğunuz prensipleri ne hâle getireceği hakkında bir şey söyleyemem.

Bakan durur ve düşünür, yeniden düşünür ve Genel Müdür arkadaşını şöyle bir tartar: Ciddî, çalışkan, dürüst ve karakter sâhibi bir insan. Devlete ve millete bağlı ve bütün gücü ile peşinde koşuyor. Doğru bildiği bir konuda, belli prensipler içinde kalmak istiyor ve bu kadar direniyorsa, saygı duymak gerektiğine karar verir. Sonra da gülerek ve Genel Müdür’ü okşarcasına şöyle der:

Tamam Hulûsi kardeşim. Bu kızın tâyini o kadar da önemli değil, hemşerilerim küsecek ve kızacaksa bana küssün, bana kızsınlar. Ne ben verdiğim emri geri alayım, ne de sen istifa etmeyi düşün. Bu kızcağız da başka yerde iş arasın. Sen haklısın ve işinin başına git, işlerine bak

Genel Müdür çıkar gider ve Bakan yeniden düşünür ve kendi kendine, ‘Devlet birinci sınıf adamlarla devlet olur, işler birinci sınıf adamlarla başarıya ulaşır. Birinci sınıf adamların ise en açık ve belirli vasfı, yanlış işler için ‘Hayır’ demesini bilmektir. Devlet adamlığının en açık ve belirli vasfı ise böyle diyenlerle çalışma cesâretini göstermek ve bu gibi idarecilere sâhip olmaktır’ der ve sonra da yine kendi kendine âdeta fısıldar gibi, ‘Ben ancak bu arkadaşlarla başarılı olabilirim. Bu gibi arkadaşların kıymetini bilmem ve sayılarını artırmam gerekir’ diye ilâve eder.

Oğuz Çetinoğlu’ndan bir hâtıra:

Anadolu’muzda, kendinden emin insanların sıkça söylediği bir söz vardır: ‘Hakkımda bilgi edinmek isterseniz, beni sevenlerle değil, sevmeyenlerle görüşünüz

Ankara’da Dedeman Oteli’ndeki bir toplantıya, çevresi geniş bir dostumla katılmıştım. Beni Türk-İş Genel Başkanı Şevket Yılmaz ile tanıştırdı. İlk sözü: ‘Hulûsi Çetinoğlu’nun nesi oluyorsunuz?’ sorusu oldu. ‘Kardeşiyim’ cevabını alınca Karadenizlilere has dobra dobralık ve ‘aklındaki dilinde’ özelliğiyle;

Ağabeyinizi hiç sevmem. Önce Sümerbank Genel Müdürü iken, sonra da İşveren Sendikaları yöneticisi iken dâima karşı karşıya olduk. Kıran kırana mücâdele ettik. Fikir, kültür ve siyâset dünyâmız hep karşı kutuplarda oldu. Çok katı, tâvizsiz, toleransı sıfır bir insandır.

Fakaaattt… Saygı sevgiden başkadır ve çok yukarılarda, çok daha fazla önemlidir. Söylediklerim, hakkındaki düşüncelerim, ona hürmet etmeme mâni değildir. Hulûsi Çetinoğlu büyük adamdır. Onun karşısında bir yerlerde bulunmam, benim tâlihsizliğim olmuştur. Vatanı, milleti, devleti ve temsil ettiği câmiâyı mükemmel savunuyor. Dürüst, çalışkan, mert bir insan… Hemşehrisi olmakla gurur duyuyorum. Siz de kardeşi olarak gurur duyabilirsiniz.’ Diyerek yiğidin hakkını verdi, gönlümü aldı.

İkisine de rahmet diliyorum.  

Hulûsi Çetinoğlu; ‘Temiz toplumlarda dürüst olmak, insanların aslî vazifesidir’ diyor, temiz kalmakla yetinmiyor, kendisi gibi dürüst ve çalışkan insanlar yetişmesi için de çalışıyordu. Bu yönüyle örnek gösterilmeye sezâdır. Doğruluğu, iftiharı olarak değil, mecbûiyeti olarak kabul ediyordu.

(Oğuz Çetinoğlu; Seçkinlerden Bir Seçkin HULÛSİ ÇETİNOĞLU. Akıl Fikir Yayınları, s: 35. İstanbul, 2023)