15 Eylül 1954 tarihinde Malatya’da doğdu. Anne ve babası 1961 yılında İstanbul'a taşınmalarının ardından boşandı. Hrant ve iki kardeşi ailenin bölünmesi ardından Gedikpaşa’daki Ermeni Yetimhanesi'ne yerleştirildi.
Sol siyasetten etkilendi. İbrahim Kaypakkaya'nın kurduğu Türkiye Komünist Partisi/ Marksist-Leninist (TKP/ML) çizgisinde siyaset yapmaya başladı. Örgütle Ermeni cemaati ilişkilendirilmesin diye ismini mahkeme kararıyla 'Fırat' olarak değiştirdi.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde Zooloji eğitimi aldı. Bir süre sonra yetimhanede birlikte büyüdükleri Rakel ile evlendi.
Kardeşleriyle birlikte Beyaz Adam yayınevi ve kırtasiye dükkanını açtı. Eşi Rakel’le birlikte, Anadolu’dan gelen kimsesiz ve yoksul çocukların yetiştiği Tuzla Ermeni Çocuk Kampı’nı yönetmeye başladı. Kamp bilahare kapatıldı. Denizli Piyade Alayı'nda sekiz ay kısa dönem askerliğini er olarak yaptı.
19 Ocak 2007 tarihinde İstanbul’da Agos gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Agos gazetesi genel yayın yönetmeni
5 Nisan 1996 tarihinde ilk sayısı yayınlanan Agos gazetesi'nin yayın yönetmenliğini ve başyazarlığını üstlendi. Agos dışında Zaman gazetesinde ve Birgün gazetesinde yazdı. Yazılarında Ermeni cemaatinin patrikhane dışında sivil bir merkez olması gerektiğini söyledi.
HRANT DİNK'İN ERMENİ İDDİALARINA KARŞI TAVRI
Hrant Dink, Ermeni Diasporası'na 1915 olayları için soykırım kelimesini içermeyen daha yumuşak muhalefet yürütmeleri çağrısında bulundu.
1915 olayları konusunda Ermeni Diasporası'nın iddialarını tamamen kabul etmiyordu. Diaspora, Ermeni toplumuyla Türk toplumunun arasının açılmasından Osmanlı yönetimini sorumlu tutmasına rağmen; Hrant Dink, bu durumun esas sorumlusunun Avrupa ülkeleri olduğunu iddia ediyordu.
HRANT DİNK'İN TARTIŞMALI SÖZLERİ
* "1915 Ermeni soykırımının başlangıç tarihidir, 24 Nisan tarihine Türk devletinin saygı duyması gerekmektedir.”
* Dink'in diaspora Ermenilerini eleştirmek için söylediği söz; “Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur.”
SÖYLEŞİ
Dink: Avrupa bedeli ödemeli Ayça Abakan / BBC Türkçe Servisi
Avrupa Parlamentosu'ndaki Yeşiller/Avrupa Özgürlük Bağlaşıklığı Grubu'nca hazırlanan bildiri "Geçmişin geleceği: Türkiye'deki Ermeniler" başlığını taşıyor.
Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle üyelik müzakerelerine başlaması için belirlenen tarih olan Ekim ayına dek, çözülmesi gereken birçok sorun ve aşılması gereken tabular bulunduğunu belirten grup, halen Türkiye'deki Ermeni azınlığın durumunun ve Türkiye'nin Ermenilerle bağlantılı olarak kendi tarihi üzerinde yaptığı tartışmaların, geriye kalan en büyük tabulardan biri olduğunu kaydediyor.
Bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla Yeşiller/Avrupa Özgürlük Bağlaşıklığı Grubu, haftaya salı günü Strazburg'da önde gelen tarihçi ve aydınları bir forumda topluyor.
Sözkonusu foruma katılacak isimlerden biri, AGOS gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink. Dink geçen salı günü de, Ankara'da Meclisin Avrupa Birliği Uyum Komisyonu'nun Ermeni sorununu ele aldığı toplantıya katılmıştı. Londra'da BBC Türkçe Servisi'nin konuğu olan Dink'le Ayça Abakan konuştu.
Ayça Abakan: Meclis'in Avrupa Birliği Uyum Komisyonu'nunca düzenlenen toplantıyla ilgili görüşleriniz nedir?
Hrant Dink: Doğrusu toplantı öncesinde, toplantıya davet edildiğimde, özellikle de son bir iki gün içinde, yabancı basının bu toplantıya önem vermesi, sürekli sorular sorması, kafamda bir takım tedirginlikler uyandırmadı değil. Nedir bu yapılan, ne yapılmak isteniyor? Toplantı sırasında da konuştuk, aslında bu sorular orada da vardı kafamda. Ama toplantıdan çıktıktan sonra, bu toplantının hakikaten çok yararlı bir toplantı olduğunu, önemli bir deneyim olduğunu gördüm. Çünkü Türkiye yeni bir açılım içerisinde.
Biliyorsunuz Başbakan Tayyip Erdoğan’la Deniz Baykal birlikte, yani iktidar ve muhalefet birlikte bir açılım sağladıklarını dünyaya ilan ettiler, sadece Türk kamuoyuna değil. Ve bu açılımın da desteklenmesi gerektiğini düşünenlerdenim, ısrarla da bunu savunuyorum. Ama o beyanlardan bugüne kadar geçen süre içerisinde yeni açılım olarak ortaya konulan yeniliklerin pek de öyle yeni birşeyler olmadığını gördüm. Özellikle de o yeni açılımın henüz daha yeni bir üslupla donanmış olmadığını gördüm.
Yani eski, o bildik karşı kampanya, karşı atak, karşı kavramıyla ilgili bir duruş sözkonusuydu. Justin McCartney'nin Türkiye'ye getirilmesi, parlamentoda yaptığı konuşmalar. Hala o mezar kazma, mezardan iskeletler çıkarma ve bunu "İşte Ermenileri Türkler katletti" diye dünyaya anlatma ritüelleri. Korkum şu, bu üslupla mı yeni bir açılım bulacağız. Bu böyleyse, bu gerçekten mümkün olmaz.
Ama şunu söyleyebilirim, Parlamento'da ilk kez böyle birşey yapıldı. Ermeni yurttaşlarından birkaçını da aldı dinledi. Bu devam eder mi, ne kadar devam eder, ne yapılmak istenir arkasından, hangi boyutlarda nerelere gider bilemiyorum. Ama bize ne zaman düşünce belirtme görevi düşerse onu her zaman yerine getiririz. Çok saygın bir toplantıydı. Fikirlerimizi çok özgürce dile getirdik.
Ayça Abakan: Strazburg'da düzenlenen toplantının amacı nedir, ne için çağırıldınız? Ve neler söyleyeceksiniz?
Hrant Dink: Ben, 'Türk-Ermeni ilişkilerinin geleceğine ilişkin Avrupa Birliği'ne düşen rol ne olmalı' konulu bir tebliğ sunacağım. Biraz sert konuşacağım.
Geçmişte, 90 yıl önce, ya da ondan önceki yıllarda da yaşanan trajedilerde, yaşanan felaketlerde Avrupa ne rol oynadı, bunu acaba Avrupalılar bugüne kadar çok açık yüreklilikle sorguladılar mı? Hayır sorgulamadılar. Bütün ayrıntıları da biliyorlar aslında. Kendi arşivleri bunlarla dolu. Ama onlar bugüne kadar hiç samimi bir duruş göstermediler bu yönde.
İşte, geçmişte Ermeniler üzerine hâmilik yaptılar, İngilizler, Fransızlar. Avusturya, Almanya, İttihat Terakki'ye bu yönde telkinlerde bulundu. Yaşanan o felaketin de bir yerde teorisyenleriydi onlar, akıl vericilerdi. Kendi Balkanlarda edindikleri pratiği Osmanlı'ya aktaranlardı. Ama Avrupa'da bunlar hiç sorgulanmadı.
Bunları niçin sorgulamadıklarını onlara hatırlatacağım ve aslında sorgulamadıkları için de bugün aynı hataları tekrarladıklarını yine hatırlatacağım. Çünkü bugün artık Avrupa'nın mazereti de yok.
Artık gerçekten reel ve doğru dürüst bir politikaya sahip olmaları lazım. Tarihe ilişkin, hiç kimse, kendisine düşen sorumluluğu ve bedeli - bedel kelimesini de özellikle kullanıyorum, diğerlerinin üzerine atarak aradan sıvışamaz. Avrupalıların önemli bir sorumluluğu vardı bu işler içerisinde. Ama onlar bu sorumluluğu hiç idrak etmediler bugüne kadar ve bunun bedelini telafi edebilmek için hiçbir çaba göstermediler.
Bugün ise artık bu bedeli ödeyebilmek için fırsat doğmuş durumda. O da nedir? Geçmişte, onların sayesinde bin yıldır birarada yaşayan iki halkın ilişkileri tüketildi. Geçmişte bu ilişkileri tüketen Avrupa, bugün bu ilişkileri üretmekle, yeniden doğurmakla yükümlüdür. Ve bedelini ancak böyle ödeyebilir.
Bunun için her türlü performansını harcamalıdır. Türkiye ve Ermenistan arasında iki ülkenin sınırlarını açabilmesinde, diplomatik ilişki kurmasında ortak üretim alanları, ortak çıkar alanları yaratarak bu öldürmüş olduğu ilişkiyi tekrar üretmelidir. Parasını da ortaya koyarak üretmelidir. Maddi yardımını yaparak üretmelidir.
İki cümlelik parlamento kararlarıyla bu ilişki üretilmez. Bu ortada. Onların asıl yapması gereken gerçek politikaya dönmeleridir. Hayatı üretecek bir politikaya dönmeleridir. Bunları önereceğim kendilerine.
(BBC'de Hrant Dink'le 9 Nisan 2005'te yayımlanan söyleşiden...)
Hrant Dink’le ilgili hatıram… Yard. Doç. Dr. Süleyman Doğan sanatalemi 30 Ocak 2007
Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink’in menfur bir suikast ile katledilmesinden dolayı üzüntü içindeyim. Kederli ailesine başsağlığı diliyorum. Hrant Dink Türk vatandaşıdır. Soyu, ana dili ve dini ne olursa olsun Türk milletinin bir parçasıdır; bu sebeple, O’na yönelik bir saldırıyı Türk milletine yönelik olarak kabul ettiğimiz için, aziz milletimize de başsağlığı diliyorum.
Vuku bulan olay her bakımdan çok üzücü ve bir o kadarda çok tehlikeli gelişmelerin işareti olabilecek mahiyettedir. Bu itibarla bütün bir millet olarak son derece uyanık, sağduyulu ve temkinli olmak durumundayız. Çünkü bu müessif hadiseyi bahane edecek birçok iç ve dış mihrakın, katledilmiş bir insanın acısını kendi siyasî emelleri uğruna sonuna kadar istismar ederek Türkiye ve Türk milleti aleyhine son derece yoğun, ahlâk dışı bir baskı politikası geliştirmesi mümkündür.
Yanlış hatırlamıyorsam 2001’in Temmuz sıcaklığında Gazeteciler Yazarlar Vakfı’nın organize ettiği “Abant Toplantıları” için İstanbul’dan Abant’a hareket ettik. Ben toplantıya Ortadoğu gazetesi yazarı sıfatıyla davet edilmiştim. Otobüste yanıma Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink oturmuştu.
İlk defa karşılaştık ve beş saatlik yolu birlikte gittik. Koyu bir sohbet tutuşmuştuk. Hrant Dink, Ortadoğu gazetesini sürekli ve en önemli gazete olarak takip ettiklerini söyledi. Malum o yıllar MHP iktidarın ikinci büyük ortağıydı. Bahçeli hakkında olumlu ifadelerde bulundu, Dink.
Merhum Türkeş ile dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Petrosyanla Paris’de görüşmelerini sağladığını ifade etti. Tuğrul Türkeş ile yakından tanıştıklarını; bunun yanında Türkiye’de bazı önemli simaların Ermeni kökenli olduğunu ve bunu nüfus kayıtlarıyla ispatlayabileceğini belirtti. Beni şaşırtan bu ifadesini belgelerinin kendilerinde mevcut olduğunu üzerine basa basa söyledi.
Hrant Dink, Türkiye dışına çıkamadığını, bu konuda kendisine yurtdışı yasağı getirdiğini belirterek şu görüşlerini paylaştı:
“Ben Avrupa’nım Ermeni meselesi hakkında samimiyetlerine inanmıyorum. Geçmişte Ruslar Ermenileri Osmanlı aleyhine kullandılar. Zararlı çıkan yine Ermeniler oldu. Ben bugün Fransa’nın Ermeniler konusunda samimi olduğuna inanmıyorum. Bu manada Ermeni Diasporasını desteklemiyorum. Ben Türk vatandaşıyım. Bu topraklarda doğdum, bu topraklarda büyüdüm, bu toprakları çok seviyorum. Bu topraklardan ayrılmaya da hiç niyetim yok. Türkiye’de yaşayan Ermeniler olarak, meselemizi kendimiz konuşarak halletmeliyiz, başkalarını, yani dış güçleri meselemize ortak edersek herkes kendi çıkarı için bunu kullanacaktır.”
Hrant Dink, duygusal biriydi. Zaman zaman duygusu aklının önüne geçiyordu. Bunu hatırlatarak; Agos gazetesinde zaman zaman aşırıya varan görüşlerin yer aldığını ve Türkleri tarihte suçluymuş gibi gösteren yazılar olduğunu kendisine sorduğumda; şunları söyledi;
“Zaman zaman bu tür aşırılıklar olmuyor değil. Benim yazılarımda yer yer bulabilirsiniz. Ortadoğu gazetesinde Ermeniler aleyhinde zaman zaman sert yazılar çıktığı gibi, Agos’da da geçmişe dair Türk yani Osmanlı dönemi aleyhinde yazılar çıkıyor. Ancak ben meselemizi Türkiye içinde çözmekten yanayım.”
Hrant Dink Ortadoğu gazetesinin sahibi merhum Zeki Saraçoğlu ile de iyi tanıştıklarını söylemişti. Zeki Bey’e hatırlattığımda, “Bir iki sefer bir toplantı vesilesiyle tanıştık ve konuştuk. Karşılıklı görüş alış verişinde bulunduk.” diye doğrulamıştı. Dink, MHP ve Bahçeli hakkında gayet olumlu ve yapıcı bir siyaset takip ettiğini söyledi.
Hrat Dink’in ölümüne ve aklı selim hiç kimsenin tasvip edeceğine ve sevineceğine inanmıyorum. Hrat Dink hakkında toprağı bol olsun diyorum. Menfur cinayetin ardından bazı basın ve yayın organları tarafından güzîde şehrimiz olan Trabzon’u ve insanlarımız kasıtlı olarak töhmet altında bırakılmak ve bu suretle de millî ve milliyetçi reflekslere ağır bir darbe indirilmek istenmesi son derece yanlıştır. Hata ve kusur varsa birlikte giderilmesi için uğraşmak başkadır, bir şehri ve insanları töhmet altına almak başkadır.
Bu olayın akabinde Hrant Dink anısına bir anıt-heykel dikilmesi ve kaidesine de “1915’te ölen Ermeni ve Türklerin anısına ithaf olunmuştur” türünden bir yazı yazılmasını isteyenler dahi çıkmıştır. Eğer böyle bir saçmalığa prim verilecek olursa, bunun sonu aynı abidenin daha büyüğünün ve Türk devletini ve Türk milletini tam olarak ve açıkça katil ilan eden “büyüğünün” dikilmesi ve Ermeni tezlerinin tam olarak kabul edilmesi olacaktır.
Yine, bu haddini aşmış kampanyaya omuz verenleri, gerçekten her türden cinayete samimiyetle karşı iseler, her gün vatan için gencecik bedenlerini seve seve toprağa seren aziz şehitlerimizin cenaze törenlerinde de görmek istiyoruz. Kendi vatanları için gözlerini kırpmadan canlarını feda eden şehitlerine saygı göstermeyenlerin, hiç kimse için ağıt yakmaları inandırıcı değildir.
Hrant Dink’in katlini protesto edenlerin, “Biz hepimiz Ermeniyiz” şeklinde iyiden iyiye çığırından çıkmış sloganlarla kışkırtmalara yönelmelerini de şiddetle tel’in ve reddediyor ve diyoruz ki: