Asıl adı Hasan olan Sezayi-i Gülşenî, h.1080/m.1669 yılında Mora yarımadasında bugün Korent denilen Gördes'te dünyaya geldi. Babası Ali, bu şehrin eşrafından Kurtbeyzade Hasan adında bir zatın oğludur. Dedesi, Kurtbey-zade diye anılan büyük külliye sahiplerinden, servet sahibi, yüce bir zattır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Mora yarımadasındaki Gördes'te geçirir. Sezayi Hazretleri'nin çocukluk ve gençliğinin ilk devresini nasıl geçirdiği açık olarak bilinmemek-tedir. Fakat eserlerinden kendisinin bu devirde oldukça iyi bir tahsil gördüğü anlaşılmaktadır. Sezayi Hazretleri 18 yaşında iken h.1098 (m.1687) yılında Venediklilerin Mora'yı işgali üzerine, doğmuş olduğu Korent kasabasından ayrılmak mecburiyetinde kalır ve bir gemiye binerek istanbul'a gelir.
Avusturya ve Venedik devletinin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı giriştikleri hücumları önlemek maksadı ile Edirne'de bulunan IV. Mehmet'in yanına gider. Edirne'de, piyade mukabelecisi Ali Efendi adında bir zatın tavassutu ile mukabele kalemine alınır. Tasavvufa olan ilgisinden dolayı resmî vazifesi dışında kalan zamanlarını tasavvufî bilgilerini arttırmağa hasrediyordu. Nihayet gördüğü bir rüya üzerine bir mürşit aramağa karar verir. O sıralarda Edirne'de, Halvetî tarikatının şubelerinden olan Ruşenî'nin kollarından ve ibrahim Gülşenî tarafından tesis edilen Gülşeniyye tarikatının halifelerinden El-Hac Hallac mahallesindeki Aşık Musa'nın dergâhında Şeyh Mehmet Sırrî Efendi'ye mürit olur.
Bir süre sonra şeyhinin ölümü üzerine, onun yerine geçen Mehmet La'li Fenayi Efendi'ye intisap eder. Şeyhi, aynı zamanda onu dergâhın vakıf gelirlerini toplamakla görevlendirir. Kendisine bu görevinden sonra "Câbî Dede Efendi" ünvanı verilmiştir. Sezayi Hazretleri'nin Fenayi Efendi'yi kendisine büyük bir rehber olarak kabul ettiği aşağıdaki manzumeden anlaşılmaktadır.
Âdem hemîn bu bezm-i dil-ârâya bir gelür Seyr-i cemâl-i yâri temâşâya bir gelür
Devr iderek cemâd ü nebât ‘âlemin geçüp Hayvânî bir libâsile dünyâya bir gelür
Seyr-i ta’ayyün itmegiçün cezb idüp sehâb Her katresini cem’ile deryâya bir gelür
Tekmîl idüp merâtibini âhiru'l-emir İnsân ölüp bu neş’e-i kübrâya bir gelür
Mir’ât-ı vech-i bâki olup bî-cihet sıfat Lâ'dan bekâ-yı zât ile illâ'ya bir gelür
Esmâyı câmi’ oldıgına şek yok âdemüñ Ammâ netîce seyr-i müsemmâya bir gelür
Feyz irişdürdi kemâl-i neşe-i insanile Can ilin menzillerin gösterdi çeşm-i canile Aşina itdi beni ol âlem-i irfanile Kutb-ı âlem Şeyh La'li Gülşenidür rehberüm
Cezbesiyle gönlümün mülkini teshir eyledi Himmetiyle bu harab-âbâdı tamir eyledi Bir nefesle zulmetüm tebdil ü tenvir eyledi Kutb-ı âlem Şeyh La'lî Gülşenîdür rehberüm
Mülk-i tende padişah itdi beni ol zü'l-himem Bende bir sır sakladı bîgâneye amma dimem Feyz-i Hakka es-salâ itdüm bugün gelsün ümem Kutb-ı âlem Şeyh La'lî Gülşenîdür rehberüm
Bu Sezayiden beyâna geldi nutk-ı Gülşenî Söyleyen oldur dilinden perde itmişdür beni İkilik vehmin aradan sürmeyen bilmez beni Kutb-ı âlem Şeyh La'li Gülşenîdür rehberüm
Şiirde de görüldüğü gibi Sezayi Hazretleri'nin Şeyh Mehmet La'li Efendi'ye derinden bir bağlılığı söz konusudur. Şeyhini "Kutb-ı âlem" diye tavsif etmektedir.
Mehmet La'li Fenayi Efendi de h.1112 (m.1700/1701)'de vefat etti. Vefatına, Kâmî mahlasıyla şiirler yazan Edirneli Mehmet Efendi "Meded kopdı nihâl-i Gülşenî'den bir gül-i La'lî" mısra'ıyla tarih düşürmüştür. Bu sırada Sezayi Hazretleri Edirne'de, Lârî camii karşısında Şeyh Veli Dede Efendi dergâhında post-nişin (tekke şeyhi) idi. Lâ'li Fenayi Efendi'nin yerine geçen Şeyh Mahmud Hamdi Efendi'nin bu makama gelişinden altı ay sonra vefatı üzerine, Sezayi Hazretleri', kendi damadı ve halifesi olan Şeyh Müsellim Efendi'yi bulunduğu dergâha post-nişin tayin ederek, kendisi La'li Fenayi Efendi'nin makamına geçer. Bundan sonra Sezayi Hazretleri', hâlen Edirne'de Bostanpazarı denilen yerde Sezayi Tekkesi adıyla anılan dergâhta yaklaşık otuz sekiz yıl boyunca irşatla meşgul olmuştur.
Sezayi Efendi Hazretleri bir ara istanbul'a gelmişti. Daha önce Edirne'de iken ismi her tarafta duyulmuş olduğundan, istanbul'a gelince, birçok kimse onu görmek arzusu ile bulunduğu yere akın etti. Böyle gelip sohbette bulunanlardan bazılarının kalbine, Sezayi'yi tahmin ettikleri gibi bulamama düşüncesi geldi. O gece bu kimselerin her biri, rüyalarında, Resulüllah Efendimizi ziyaret için Medine-i münevvereye gittiklerini, fakat kapıda Sezayi'nin bulunduğunu ve huzur-ı sadete girebilmek için onun yardımı gerektiğini gördüler. Ertesi gün rüyalarını birbirine anlattıklarında, hepsinin aynı rüyayı gördükleri anlaşıldı. Böylece Sezayi Hazretlerinin, Resulüllâh Efendimizin varisi olan büyük âlimlerden olduğunu yakinen anladılar. Sezayi Hazretleri, gemide tanıştığı bir Halvetî şeyhi vasıtasıyla Gülşenîliğe ilk adımını atmıştır. Önce Şeyh Sırrî Efendi veya Seyyit Ali Efendi, sonra Fenayi Efendi'ye intisap etmiş ve şeyhinin ölümünden sonra kendisi de Gülşenî şeyhi olmuştur.
Bütün Gülşenîlerin her hâlde en büyük arzularından birisi de Gülşenîliğin kurucusu olan ibrahim Gülşenî'yi ziyaret etmektir. Sezayi Hazretleri'nin Gülşenîlikle ilk bağlantısı şu şekilde ol-uştur. Mora'dan istanbul'a gelirken gemide bir Halvetî şeyhi ile tanışmış ve onun çok fazla etkisi altında kalmıştır. Daha sonra tasavvufa merak saran Şeyh Sezayi, Edirne'de ibrahim Gülşenî'nin halifelerinden Şeyh Aşık Musa'nın hankahında şeyhlik makamında bulunan Mehmet Sırrî Efendi'nin müridi olmuştur. Gülşenîliğe bu şekilde baş-angıç yapan Hasan Sezayi, ibrahim Gülşenî'ye olan bağlılığından dolayı Mısır'a gitmiştir. Orada Gülşenî dergâhında vazife yapan ibrahim Çelebi tarafından Gülşenîliğin ikinci piri kabul edilmiştir. Sezayi Hazretleri'nin, ibrahim Gülşenî ve Dede Ömer Ruşenî'ye bağlılığını gösteren beyitleri yeri gelmişken zikredebiliriz.
Aydın olsa gülşenüm etme aceb Rûşenîye intisâbum vardur
Sezayi Efendi, Edirne'de Aşık Musa hanka-ında 38 yıllık bir şeyhlikten sonra (18 Ramazan 1151-29 Aralık 1738, gece dört buçukta)
Râh-ı aşka canını kurban eden Bî-güman ol vasıl-ı canan olur
Gülşenîden bir kadeh nûş eyleyen Ey Sezayi lâyık-ı Yezdan olur
beyitlerini söyleyerek hicrî takvime göre 71, milâdî takvime göre 69 yaşında vefat etmiştir. Bu farkı, hicrî ve milâdî yıllara göre doğum ve ölüm tarihlerini verdiğimizde görebiliriz. H.:1151-1080=71 M.:1738-1669=69 Hasan Sezayi Hazretlerinin şiirlerinin yer aldığı divan nüshalarında ölümüne düşürülmüş 4 tarih manzumesi vardır. Bunlar sırasıyla Rahmî, Elifî-zade Feyzî, Hasan Senayî Efendi ve asıl adı Mahmut olan Ağa-zâde Örfî'ye aittir. Bu beyitlere baktığımızda hicrî 1151 tarihini düşürmüşlerdir. Tarih beyitlerini aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
Ricâl-i gaybdan Rahmî biri gelüb didi tarih Sezayi göçdi kutb-ı asr iken firdevs-i a'lâya (1151)
Düşdi yekpare bu mısra' Feyziyâ tarih içün Göçdi kutb iken Sezayi rahmetullahi 'aleyh (1151)
Felek nüh tarh ile yazdı utârid Urfiyâ tarih Sezai kutb-ı âlem şimdi uçmakda olur bülbül (1151)
Bütün bu şiirlerden anlaşılıyor ki, Hasan Sezayi Hazretlerinin ölüm tarihi 1151'dir. Zaten manzumelerin yer aldığı nüshalarda tarih beytinin hizasına rakamla 1151 tarihi kaydedilmiştir. Vasiyeti üzerine, bulunduğu hankahın cümle ka-pısının sağ tarafında, kendinden önceki şeyhlerin türbesine bitişik bir sebzeci dükkânı alındı ve oraya defnedildi. Kabri üzerine yapılmış olan türbe hâlen Meydan mahallesinde Süleymaniye Küçükpazarı caddesindeki dergâhtadır. XVIII. yüzyılın büyük mutasavvıf şairlerinden Hasan Sezayi Hazretleri, Tekke edebiyatının önde gelen isimlerindendir. Şiirleri, üslûp ve ifade bakımından, kusursuz denecek derecededir. Tasavvufî bilgiler ve mazmunlardan şiirlerinde ustalıkla faydalanmıştır. Hasan Sezayi Hazretleri, aynı zamanda Gülşeniyye tarikatının Sezaiyye kolunun kurucusudur. Tekke ve Divan Edebiyatları hususiyetlerine vâkıf olan ve gazelleri ile büyük şöhret kazanmış bulunan Hasan Sezayi, tezkire sahibi Salim'e göre de Osmanlılar'ın Hâfız-ı Şirazî'sidir. Hasan Sezayi Hazretlerinin mahlasıyla ilgili, Hüseyin Vassaf Beğ'in "incilâ-yı Mir'at-ı Hakikat" adlı eserinde; "Mısrî, 1692 senesinde bir grup dervişiyle birlikte Osmanlı ordusuyla Avusturya seferine katılmak ister. Padişahın etrafında bulunan bir takım kişiler, padişahı, "müridi çoğalan bazı meşayih huruc davasına kalkışıyor" diyerek Mısrî'nin sefere katılmaması yolunda ikna ederler. Esasen padişah Mısrî Hazretlerine gönülden meftundur ve bu sefere Mısrî'nin de katılabi-leceğini düşünür. Fakat etrafındaki kişilerin hükmü galip gelir. Neticede padişah, Mısrî'ye Bursa'da kalıp hayır duada bulunması için bir hatt-ı hümayun gönderir. Mısrî, buna karşılık bir mektup yazıp padişahın, evliya sözünü tutması gerektiğini ve sefere mutlaka katılacağını bildirir. iki yüz kadar dervişiyle Edirne'ye gelir. Bu sırada Selimiye camiinde verdiği bir vaazdan sonra bir taht-ı revana bindirilerek Gelibolu yoluyla Limni'ye gönderilir. işte bu hâdiseden sonra çok müteessir olan La'li-i Gülşenî, asrın kutbu olan Mısrî'den Edirneliler adına özür dilemek üzere dervişi Hasan Efendi'yi huzura gönderir. Hasan Efendi, Mısrî'yi, Edirne'den ayrılacağı sırada görür ve kendisinden af diler. işte Hüseyin Vassaf, Hasan Efendi'nin bu görüşmede "Sezayi" mahlasıyla tahallus ettiklerini söyleyerek şunları kaydediyor: Cenab-ı Mısrî Edirne'ye azimetinde Hazret-i Sezayi, Azizi Şeyhü'l-Alâ Muhammed Fenayi'nin taht-ı terbiyesinde perverşiyâb-ı kemâl olmakta idi. Henüz pek genç yaşta bulunuyorlardı. Cenab-ı Mısrî, Edirne'den mahfuzan Gelibolu tarikıyla Limni'ye iclâ olunurken Fenayi Efendi, Cenab-ı Mısrî'nin düçar olduğu muâmele-i nâ-revadan, ziyadesiyle müteessir olarak müridi Hz. Sezayi'yi i'zâm ile izhâr-ı âsâr-ı tarikat eylemiş ve Cenab-ı Mısrî'nin feyz-i nazarlarını ve hüsn-i dualarını berây-ı isticlâb-ı cemîlekâr olmuşlardı. Cenab-ı Mısrî, araba ile Edirne'den müfarakat sırasında, Hz. Sezayi yetişip, şeyhinin hissiyât-ı ta'zimâ-rânâsını arz ile mübarek elini öperek, Cenab-ı Pirin hüsn-i nazarlarına ve feyz-i duasına mazhar oldukları ve hatta arabanın reh-güzârına yatarak muamele-i vakıadan af dilemelerine karşı; -"Kalk evlâdım, afva sezâsın!"
iltifat-ı Mısrî ile tahallüs ettikleri mevsukaten mervidir ki, hicretin 1104 senesine müsadiftir ki, Hz. Sezayi, yirmi dört yaşında idi."
Vassaf Beğ, devamında Hasan Sezayi Haz-retlerinin, Mısrî'nin gazeline yazdığı şerhin bir şükran ifadesi mahiyetinde olduğunu ifade eder. xxx
GİRİŞ ÇALIŞMANIN AMACI ve KAPSAMI ÇALIŞMADA TAKİP EDİLEN METOD ÇALIŞMANIN KAYNAKLARI
§ Adâb-ı Zurefâ: § Ahmed Süheyl Ünver Defteri § Ârif Hikmet Tezkiresi § Aşçı İbrâhim Dede Mecmuası § Bağçe-i Safâ-endûz § Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde bulunan belgeler. § Beyânî Tezkiresi § Defter-i Dervişân-II: Abdülbâki Nâsır Dede. § Devhatü’l-Meşâyih § Edirne Evkâf-ı İslâmiyye Tarihi (Camiler ve Mescitler) § Edirne Rehnümâsı § Edirne Tarihi § Enîsü’l-Müsâmirîn § Envâr-ı Hazret-i Pîr Nûreddin Cerrâhî: § Eslâf § Esmâr-ı Esrâr § eş-Şekâikü’n-Nu‘mâniyye fî ‘Ulemâi’d-Devleti’l-‘Osmâniyye: § Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi § Fezleke-i Kâtip Çelebi § Güldeste-i Riyâz-ı İrfân ve Vefeyât-ı Dânişverân-ı Nâdiredân § Gülşen-i Şuara § Hadâiku’l-Hakâik fî Tekmileti’ş-Şekâik § Hadîkatü’l-Cevâmi § Hâtimetü’l-Eş‘âr: § Hediyyetü’l-İhvân § Heşt Bihişt § İsâzâde Târihi § Kâfile-i Şuarâ § Kemâlnâme-i İsmâil Hakkî § Künhü’l-Ahbâr § Latîfî Tezkiresi § Matbahnişîn Edirneli Kadri Dede’nin Hatıraları § Mecelletü’n-Nisâb fi’n-Nesebi ve’l-Künâ ve’l-Elkâb § Mecmua-ı Şuarâ ve Tezkire-i Üdebâ § Mecmûatü’t-Tevârih-i Mevleviyye § Mecmûa-yı Tekâyâ § Menâkıb-ı Şeyh Alâeddin Ali Semerkandî § Menâkıb-ı Ahmed Yekdest ve Şeyh Mehmed Emin Tokâdî § Menâkıb-ı Hacı Bayrâm Sultan bâ-Sultan Murad Gâzi § Menâkıb-ı İbrâhim Gülşenî Gülşenî § Menâkıb-ı Şerîf ve Tarikatnâme-i Pîrân ve Meşâyıh-ı Tarikat-ı Aliyye-i Halvetiyye § Menâkıb-ı Şeyh Nasûhî-i Üsküdârî § Menâkıb-ı Şeyh Sezâî-i Gülşenî § Menâkıb-nâme-i Hasan Ünsî § Menâkıbu’l-Ârifîn (Âriflerin Menkıbeleri) § Meşâiru’ş-Şuara § Mir’âtü’l-Mekâsıd fî Def‘i’l-Mefâsid § Mîzânu’l-Hak fî İhtiyâri’l-Ehak: § Nuhbetü’l-Âsâr li-Zeyl-i Zübdetü’l-Eş‘âr § Nuhbetü’l-Âsâr min Fevâidi’l-Eş‘âr (Safâyî Tezkiresi): § Osmanlı Müellifleri § Ravzatü’l-Hüseyn fî Hülâsât Ahbâri’l-Hafikeyn § Rızâ Tezkiresi § Riyâz-ı Belde-i Edirne § Riyâzü’ş-Şuarâ § Sâlim Tezkiresi § Sefîne-i Evliyâ-yı Ebrâr Şerh-i Esmâr-ı Esrâr § Sefîne-i Nefise-i Mevleviyye § Sicill-i Osmânî Yâhud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniyye § Silahdâr Târihi § Silâhdârzâde Tezkiresi § Silsilenâme-i Aliyye-i Meşâyih-i Sûfiyye § Son Asır Türk Şairleri § Şefkat Tezkiresi § Târihçe-i Örfî § Târih-i Cevdet § Târih-i Ebu’l-Farûk § Târih-i Edirne § Târih-i Râşid § Tercümetü’l-Meşâyih § Teşrifâtü’ş-Şuarâ § Tezkire-i Mucîb § Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye § Tezkiretü’ş-Şuarâ § Tıbyânu Vesâili’l-Hakâik fi Beyâni Selâsili’t-Tarâik § Tomâr-ı Turuk-ı Aliyye § Tuhfe-i Hattatîn § Tuhfe-i Nâilî § Tuhfe-i Rûmî § Tuhfetü’l-Asrî fî Menâkıbi’l-Mısrî § Türk Mûsikisi Antolojisi § Türk Şâirleri § Vekâyi‘u’l-Fuzalâ: Kendisi § Vekayînâme-i Abdi Paşa § Yâdigâr-ı Şemsî § Zeyl-i Şekâik § Ziyâret-i Evliyâ § Zübde-i Vekâiyât
Yukarıdaki kaynaklara ilâve olarak, Ayrıca günümüzde Edirne’nin tarihi, kültürü, sanatı hakkında kaleme alınmış eserlerden de istifâde edilmiştir.
“Hoş geldi bana şehr-i dilârâ-yı Edirne İstanbul’u andırdı temâşâ-yı Edirne” Sümbülzâde Vehbî
“HER ŞEY BİTER, EDİRNE BİTMEZ” A. Süheyl Ünver
XIV. ASIRDAN GÜNÜMÜZE KADAR EDİRNE’NİN GENEL DURUMU SİYASÎ DURUM FİZİKÎ, SOSYAL ve EKONOMİK DURUM İLİM, KÜLTÜR ve SANAT HAYATI
I. BÖLÜM XIV. ASIRDAN BU YANA EDİRNE’DE FAALİYET TARÎKATLAR ve MENSUPLARI HALVETİYYE Kollar Oluşmadan Önceki Halvetî Şeyhleri Şeyh Alâeddin Rûmî (ö. 867/1462-63) Şeyh Mes‘ûd Rûmî (ö. XV. asır) Kollar Oluşmadan Önceki Halvetî Tekkeleri Şeyh Mes‘ûd Efendi Zâviyesi Rûşeniyye Gülşeniyye Gülşenî Şeyhleri Âşık Mûsâ Efendi (ö. 971/1563-64) Himmet Dede (ö ?) Abdülkerim Efendi (ö. 992/1584) Velî Dede (ö. 1043/1631 ) Mehmed Efendi (ö. 1070/1659) Derviş İbrahim Gülşenî (ö. 1100/1689) İbrahim Efendi (ö. 1107/1695) Mehmed Sırrî Efendi (ö. 1051/1640) Seyyid Kutbeddin Efendi (ö. XVII. asır) Seyyid Ali Efendi (ö. 1106/1695) La‘lî Muhammed Fenâyî (ö. 1112/1701) Hacı Mustafa Efendi (ö. ?) Mahmûd Hamdi Efendi (ö. 1113/1702) Pîr Hasan Sezâyî (ö. 1151/1738) Gülşeniyye-i Sezâiyye Sezâyî Şeyhleri Ahmed Müsellem Efendi (ö. 1166/1752) Mehmed Sâdık Efendi (ö. 1175/1761-62) Çelebi Hasan Efendi (ö. 1241/1826) Çelebizâde Sezâyî Efendi (ö. 1255/1840) Mahmûd Efendi (ö. ?) Ahmed Efendi (ö. 1255/1840) Ahmedzâde Mehmed Efendi (ö. 1289/1872) Ahmed Efendi (ö. 1323/1905) Ahmedzâde Sezâyî (ö. 1341/1925’ten sonra) Muhammed Vefâ Efendi (ö. 1212/1797) Mehmed Seyfeddin Efendi (ö. 1233/1818) Şuayb Efendi (ö. ?) Mehmed Seyfullah Efendi (ö. 1278/1862) İsmâil Âşir Efendi (ö. 1294/1878) Şerîf Efendi (ö. 1318/1900) Şuayb Şerefeddîn Efendi (ö. 1329/1911 ) Şeyh İrfân Efendi (ö. 1334/1916) İsmâil Tal‘at Efendi (ö. 1340/1921-22) Hâfız Sırrî Efendi (ö. 1342/1924) Ahmed Hayâlî Efendi (ö. 1940) Hâfız Mustafa Zevkî Efendi (ö. 1945) Gülşenî-Sezâî Tekkeleri Şah Melek Zâviyesi Velî Dede Tekkesi Himmet Dede Tekkesi Hacı Zekeriya Zâviyesi Uzunköprü Gülşenî Tekkesi Cemâliyye Cemâlî Şeyhleri Bâyezîd Halîfe (ö. 922/1516’dan sonra) Cemâlî Tekkeleri Şerbetdâr Hamza Bey Zâviyesi Şa‘bâniyye Karabâşiyye Karabâşî Şeyhleri Mustafa Boluvî (ö. 1129/1717) Çoban Ali Efendi (ö. 1166/1753) Hacı Ahmed Efendi (ö. 1170/1756) Hacı Mehmed Sâdık Efendi (ö. 1297/1831) Halil Niyâzî Efendi (ö. 1252/1837) Karabâşî Tekkeleri Şah Kadın Zâviyesi Ahmediyye Uşşâkiyye Uşşâkî Şeyhleri İbrahim Efendi (ö. 1024/1615) Muslihiddîn Efendi (ö. 1046/1637) Mûsâ Efendi (ö. 1100/1688) Âlim Sinân Efendi (ö. ?) Kuloğlu Mustafa Efendi (ö. 1045/1635’ten sonra) Mehmed Sâdık Efendi (ö. 1094/1683) Muhammed Keşânî (ö. ?) Osman Sıdkî Efendi (ö. 1114/1702) Hâmid-i Uşşâkî (ö. 1126/1714) Muhammed Hamdî-i Bağdâdî (ö. 1136/1723) Cemâleddin Uşşâkî (ö. 1164/1750-51) Ahmed Sâkî-i Uşşâkî (ö. ? ) Hikmetî İsmâil Efendi (ö. 1164/1751) Yazıcı Mehmed Safvetî (ö. 1192/1778) Uşşâkî Tekkeleri Uşşâkî Dergâhı Şeyh Hâmid Efendi Tekkesi Çoban Ali Efendi Tekkesi Salı Tekkesi Câhidiyye Muslihiyye İrşâdiyye İrşâdî Şeyhleri Mustafa Kanber Baba (ö. ?) Ramazâniyye Ramazânî Şeyhleri 1Mestçi Ali Rûmî Efendi (ö. 1030/1620) Mestçizâde İbrahim Necîb Efendi (ö. 1036/1626) Mestçizâde Sâlih Efendi (ö. 1171/1758) Mustafa Efendi (ö. 1779’dan sonra) Ahmed Efendi (ö. 1240/1824’den sonra) Ramazânî Tekkeleri Mestçizâde Tekkesi Buhûriyye Buhûrî Şeyhleri Muhammed Buhûrî Edirnevî (ö. 1039/1630) Cerrâhiyye Cerrâhî Şeyhleri Hacı Mustafa Tekfurdağî (ö. 1180/1766) Seyyid Mehmed Nureddin Efendi (ö. ?) Cerrâhî Tekkeleri Yeni Tekke Sinâniyye Sinânî Şeyhleri Topçu Hasan Efendi (ö. 1033/1623) Câbizâde Mehmed Efendi (ö. ?) Mehmed Çelebi (ö. ?) Sinânî Tekkeleri Çelebi Şeyh Tekkesi Mısriyye Mısrî Şeyhleri Pîr Niyâzî-i Mısrî (ö. 1105/1694) Şemsiyye Sivâsiyye Sivâsî Şeyhleri Abdülazîz Sivâsî (ö. 1041/1632) Mustafa Efendi (ö. 1050/1640) Osman Efendi (ö. ?) Karabaş Mahmûd Efendi (ö. 1088/1677) Mehmed Sadrî Efendi (ö. 1118/1706) Mehmed Sivâsî (ö. 1138/1725) Edirnevî Osman Efendi (ö. ?) Edirnevî Şeyh Mustafa Efendi (ö. ?) Sivâsî Tekkeleri Sivâsî Tekkesi Karabaş Mahmûd Tekkesi Diğer Halvetîler Diğer Halvetî Şeyhlerî Mustafa Efendi (ö. 1176/1762) Kâsım Efendi (ö. ?) Diğer Halvetî Tekkeleri Beylerbeyi Tekkesi Kanber Ağa Tekkesi Hacı Ömer Zâviyesi Ümmî Ahmed Efendi Tekkesi Ahi Baba Dergâhı Ramazan Baba Dergâhı Halvetî Tekkesi Sâdık Baba Dergâhı Rahmi Dede Dergâhı Sezâî Efendi Dergâhı NAKŞİBENDİYYE Ahrâriyye Ahrârî Şeyhleri Bedreddin Baba (ö. XVI. asır) Müceddidiyye Müceddidî Şeyhleri Arapzâde İlmî Muhammed Efendi (ö. 1130/1718) Neccârzâde Rızâ Efendi (ö. 1159/1746) Müceddidî Tekkeleri Arapzâde Tekkesi Hâlidiyye Hâlidî Şeyhleri Mustafa İsmet Efendi (ö. 1289/1872) Keşşâf Ali Efendi (ö. 1291/1874) Şeyh Mehmed Nûri (ö. 1302/1884) Hüseyin Kudsî Efendi (ö. 1304/1886) Diğer Nakşibendîler Diğer Nakşibendî Şeyhleri Topçu Baba (ö. 786/1384) Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1005/1596) Zindânî Mehmed Efendi (ö. 1040/1630) Hacı Mustafa Efendi (ö. 1198/1783) Ali Gâlib Efendi (ö. 1260/1844) Şeyh Dâvud Efendi (ö. 1283/1866) Şumnulu Yûsuf Efendi (ö. 1282/1865) Hasan Rızâyî (ö. 1294/1877) Ali Seyfî Efendi (ö. 1311/1894) Diğer Nakşibendî Tekkeleri Topçu Baba Tekkesi Zindânî Mehmed Efendi Tekkesi Şeyh Sinân Zâviyesi Şeyh Dâvud Efendi Tekkesi Hacı Alemeddin Tekkesi Germekaş Zâviyesi Küştigirân Tekkesi Atik Ali Paşa Tekkesi İshak Paşa Dergâhı Sitti Sultan Dergâhı Şeyh Bekir Efendi Dergâhı Şeyh Tâhir Efendi Dergâhı Defterdâr Yusuf Bey Dergâhı Şeyh Şücâüddin Câmii Tekkesi KÂDİRİYYE Rûmiyye (İsmâiliyye) Rûmî Şeyhleri Hacı Mehmed Rûmî Efendi (ö. 1052/1646 ) Şeyh Osman Vardarî (ö. 1073/1662) Ali Kâdirî (ö. 1165/1752) Hacı Abdülkâdir Efendi (ö. 1159/1746) Şeyh Mehmed Kâdirî (ö. 1176/1762) Şeyh Ahmed Efendi (ö. 1200/1785) Ahmed Niyâzî Efendi (ö. 1323/1905) Rûmî Tekkeleri Yediler Tekkesi Kadirîhâne Dergâhı İsmâil Rûmî Efendi Dergâhı Diğer Kâdirî Şeyhleri Çadırcızâde Ahmed Efendi (ö. ?) Kıyâmî Seyyid Mustafa Efendi (ö. 1188/1774) Hacı Mehmed Kâdirî (ö. 1212/1797’den sonra) Hâfız Ahmed Sinnârî Baba (ö. 1275/1859) Diğer Kâdirî Tekkeleri Hacı Memi Tekkesi Şeyh Ömer Efendi Tekkesi Güzelce Baba Dergâhı Kaplan Baba Tekkesi Halîmîzâde Tekkesi Hindiler Tekkesi Osman Dede Tekkesi Kâdirî Tekkesi Bahri Baba Dergâhı RİFÂİYYE Rifâî Şeyhleri Şeyh Ali Şeybâ (ö. ?) Müftî Ferîdüddin Efendi (ö. 1173/1759) Şeyh İbrahim Ecel (ö. 1192/1778) Muhammed Derrâsî (ö. 1213/1798) Müftizâde Sa‘düddin Efendi (ö. 1224/1809) Kabûlî Mustafa Efendi (ö. 1244/1829) Ârif Efendi (ö. ?) Hacı İbrâhim Efendi (ö. 1287/1870) Kılıçcı Hüseyin Efendi (ö. 1293/1876) Rifâî Tekkeleri Rifâî Dergâhı Kabûlî Tekkesi Kanatlı Köprü Tekkesi Hacı Memi Efendi Tekkesi Müftî Ferîdüddin Efendi Dergâhı MEVLEVİYYE Murâdiye Mevlevîhânesi Mevlevîhâne Şeyhleri Celâleddîn Çelebi (ö. 844/1440) Cemâleddin Çelebi (ö. 853/1449) Yûsuf Sîneçâk (ö. 953/1546) Neşâtî Ahmed Dede (ö. 1085/1674) Enîs Receb Dede (ö. 1147/1734) Semâhat Ömer Dede (ö. 1204/1789) Ahmed Dede (ö. 1255/1839) Osman Zühdü Dede (ö. 1281/1865) Ali Eşref Dede (ö. 1319/1901) Ahmed Selâhaddin Dede (ö. 1356/1937) BAYRÂMİYYE Bayrâmî Şeyhleri Pîr Hacı Bayrâm-ı Velî (ö. 833/1430) Ramazân Halîfe (ö. 926/1520) Bayrâmî Tekkeleri Sultan Hacı Bayrâm Zâviyesi Ramazân Halîfe Tekkesi Şemsiyye-i Bayrâmiyye Tennûriyye Tennûrî Şeyhleri Şeyh Muhyiddin Yavsî (ö. 920/1514) Cerrâhzâde Alâeddin Efendi (ö. 922/1516) Cerrâhzâde Muslihuddin Efendi (ö. 983/1575) Emre Çelebi (ö. ?) Tennûrî Tekkeleri Şeyh Şucâüddin Dergâhı Melâmiyye-i Bayrâmiyye Melâmiyye-i Bayrâmiyye Şeyhleri Bahri Dede (ö. 974/1566) Pîr Ahmed Edirnevî (ö. 1000/1592) CELVETİYYE Celvetî Şeyhleri Hasan Efendi (ö. 1014/1606) Dizdarzâde Ahmed Efendi (ö. 1032/1623) Halil Efendi (ö. 1038/1628) Ahmed Efendi (ö. 1048/1638) Saçlı İbrâhim Efendi (ö. 1071/1661) Atpazarî Osman Fazlî Efendi (ö. 1102/1691) Abdülbâki Efendi (ö. XVII. asrın sonu) Abdülhay Efendi (ö. 1117/1705) İsmâil Hakkı Bursevî (ö. 1137/1725) Yûsuf Edirnevî (ö. 1152/1740) Seyyid Râşid Efendi (ö. 1295/1878) Celvetî Tekkeleri Mezid Bey Zâviyesi Dizdarzâde Tekkesi Abdülbâki Efendi Zâviyesi Hakkıyye Hakkî Şeyhleri Vahdetî Osman Efendi (ö. 1135/1723) Süleyman Zâtî Efendi (ö. 1175/1762) Ali Senâî Efendi (ö. 1200/1786) Hüseyin Şâhî Efendi (ö. ?) Hakkî Tekkeleri Senâî Efendi Tekkesi Zâtî Efendi Tekkesi BEKTÂŞİYYE Bektâşî Şeyhleri Rüstem Baba (ö. 824/1426) Sefer Şah (ö. 843/1440) Şeyh Murtazâ Çelebi (ö. 1016/1607-08) Kavlî Mustafa Efendi (ö. 1032/1622) Sâlih Baba (ö. 1304/1887’den sonra) Tevfîk Bey (ö. 1315/1898) Hulki Baba (ö. 1316/1899) Bektâşî Tekkeleri Hıdırlık Tekkesi Sefer Şah Tekkesi Mehmed Halîfe Zâviyesi Sultan Kaplı Dede Tekkesi Yatağan Baba Tekkesi Kızıldeli Tekkesi Kademli Baba Sultan Tekkesi Evhad Baba Tekkesi Karaca Ahmed Sultan Tekkesi Murtazâ Çelebi Tekkesi Hacı Baba Tekkesi Muhyiddin Baba Zâviyesi Ârız Kanber Baba Tekkesi Rüstem Baba Dergâhı Keşan Tekkesi Erşen Baba Tekkesi Dermuz Dede Tekkesi Yavaş (Yunus) Baba Tekkesi Karababa Tekkesi SA‘DİYYE Sa‘dî Şeyhleri Âtıf Efendi (ö. 1277/1861) Mehmed Hüsnü Efendi (ö. 1298/1881’den sonra) Ali Bey (ö. 1307/1889) Mehmed Efendi (ö. 1307/1889’den sonra) Sa‘dî Tekkeleri Sa‘dî Dergâhı Noktacızâde Kâsım Efendi Tekkesi ZEYNİYYE Zeynî Şeyhleri Muslihuddin Halîfe (ö. 847/1443) Mevlânâ Şem‘î (ö. 945/1538’den önce) Ömer b. Hamza (ö. 986/1578’den sonra) Zeynî Tekkeleri Şeyh Muslihuddin Tekkesi DESÛKİYYE Desûkî Şeyhleri Hâfız İsmail Efendi (ö. 1307/1890) SEMERKANDİYYE Semerkandî Şeyhleri Koyun Baba (ö. 1010/1601) Semerkandî Tekkeleri Koyun Baba Tekkesi BEDREDDÎNİYYE Bedreddînî Şeyhleri Şeyh Bedreddin Simâvî (ö. 823/1420) Bedreddînî Tekkeleri Bedreddin Zâviyesi KÂZERÛNİYYE HURÛFİYYE
TARÎKATI TESPİT EDİLEMEYEN ŞEYHLER VE TEKKELER Tarîkatı Tespit Edilemeyen Şeyhler Emîr Ali Efendi (ö. 877/1472) Şeyh Süvârî Efendi (ö. XVI. asır) Saçlı Mahmûd Efendi (ö. 1043/1633) Şeyh Fazlullah Efendi (ö. 1046/1636) Vâiz Mahmûd Efendi (ö. 1049/1639) Şeyh Zeynelâbidin Efendi (ö. 1062/1651) Seyyid Nimetullah Efendi (ö. 1067/1656) Şeyh Halil Efendi (ö. ?) Seyyid Celâl Efendi (ö. 1077/1666’dan önce) Şeyh Abdülhay Efendi (ö. 1118/1706) Bosnevî Hacı Mustafa Efendi (ö. 1127/1715) Şeyh Mustafa Efendi (ö. 1132/1720) Seyyid İsmail Baba (ö. 1202/1788) Şeyh Kâsım Efendi (ö. 1237/1821) Tarîkatı Tespit Edilemeyen Tekkeler Şeyh Fazlullah Zâviyesi Vâiz Mahmûd Efendi Zâviyesi Rıdvân Efendi Zâviyesi Karabaş Süleyman Tekkesi İbrahim Paşa Tekkesi Mûsâ Baba Tekkesi Kasapbaşı Tekkesi Seyyid Celâl Tekkesi Halil Paşa Tekkesi Şeyh Abdülbâki Efendi Dergâhı Tekke Halazâde Tekkesi Aygır Baba Tekkesi Halkı Ana Zâviyesi Şeyh Eyüp Zâviyesi Sefer Baba Tekkesi Yarpuz Ana Zâviyesi Şehit Ali Paşa Tekkesi Şehzâde Hundi Hatun Zâviyesi Şeyh Ulamış Zâviyesi
II. BÖLÜXIV. ASIRDAN BU YANA EDİRNE’DE YAŞAYAN MEŞÂYIHIN FARKLI TOPLUM KESİMLERİYLE İLİŞKİLERİ ŞEYHLER-DEVLET RİCÂLİ İLİŞKİLERİM
Şeyhler ve Padişahlar Mûsâ Çelebi Sultan II. Murad Fâtih Sultan Mehmed Sultan II. Bâyezid Yavuz Sultan Selim Kanûnî Sultan Süleyman Sultan IV. Mehmed Sultan II. Ahmed Sultan II. Mustafa Sultan I. Mahmûd Sultan III. Ahmed Sultan II. Mahmûd Şeyhler ve Diğer İdâreciler Şeyhlere Sağlanan İmkânlar Vakıf Tesisi Vergi Muafiyeti Maaş Bağlanması Tekke İnşâsı ve Tamiri Nişan Verilmesi Şeyhler ve Ordu Şeyhler ve Savaşlar Şeyhlerden Sürgüne Gönderilenler ve İdam Edilenler Sürgüne Gönderilenler İdam Edilenler ŞEYHLER ve ÂLİMLER Âlimler ve Tasavvuf Medrese-Tekke Tartışmaları Şeyhler ve Medrese İlimleri ŞEYHLERİN BİRBİRİYLE İLİŞKİLERİ ŞEYHLER ve HALK ŞEYHLER ve SANAT Şiir Hat Mûsikî ŞEYHLER ve KÜTÜPHÂNE SONUÇ TABLOLAR GRAFİKLER BELGE VE RESİMLER *
“Tarihin takvimini çağ tomarları olarak çevirdiğimizde milâdî 1360'lı yıl-larda durursak Edirne'de Osmanlı adı-nın başlangıcını da buluruz.
Edirne, Osmanlı asırlarında Anadolu ve Rumeli medeniyeti arasındaki köprüde yerinden oynatılamayacak bir kilit taşı-dır.” Rıdvan Canım
BUHARA YAYINLARI VELİ DEDE KÜTÜPHANESİ TASAVVUF KÜLTÜR VE TARİHİNE MÜHÜR VURAN EDİRNELİLER DİZİSİ
YAYINLANAN ESERLER
HASAN SEZÂYÎ DÎVÂNI Hayatı-Eserleri-Şiirleri Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde Doktora Tezi Olarak Hazırlanmıştır. Hazırlayan: Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN * EDİRNELİ KABÛLÎ MUSTAFA EFENDİ DÎVÂNI Hayatı-Eserleri-Tasavvufî Görüşleri Erzurum Atatürk Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak Hazırlanmıştır. Hazırlayan: Dr. Selami ŞİMŞEK * MEKTUBAT-I HASAN SEZÂYÎ Hasan Sezâyî Hazretlerinin mektupları Hazırlayan: Cezair Yarar (Osmanlı Arşivleri Uzmanı ve Emekli Müftü) * EDİRNELİ KABÛLÎ MUSTAFA EFENDİ KENZÜ’L-ESRÂR -Sırlar Hazinesi- Hazırlayan: Mehmet BAYRAK * İZÂHU’L-MERÂM FÎ MEZİYYETİ’L-KELÂM YAHUD ŞERHU’N-NOKTATİ VE’L-KALEM Hasan Sezayî Hazretlerinin “Kalem-i sun’-ı ezel her ne ki tahrir itdi Kayd idüp suhf-ı ebede anı takdîr itdi” Gazelinin Şuayb Şerefeddin Gülşeni tarafından yapılan şerhi Şeyh Şuayb Şerefeddin Gülşeni’nin Hayatı-Şiirleri-Nur Risalesi-Gülşeni Silsilenamesi
YAYINLANACAK OLAN ESERLER
MEVLEVİ ENİS DEDE Hayatı-Eserleri-Şiirleri Hazırlayan: Prof. Dr. ÂDEM CEYHAN * AHMED MÜSELLEM GÜLŞENÎ Hayatı-Eserleri-Şiirleri Sakarya Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmıştır. Hazırlayan: Zafer TOPAK * EVRÂD-I HAZRET-İ SEZÂÎ Hasan Sezai Hazretleri’nin Evrâdı * MENÂKIB-I HAZRET-İ SEZÂÎ Hasan Sezai Hazretleri’nin Menkıbeleri * LÂLİ GÜLŞENİ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Manevî Şerif Şerhi Sakarya Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmaktadır. * ŞUAYB ŞEREFEDDİN GÜLŞENÎ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Mektupları Marmara Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmıştır. Hazırlayan: Şadiye ÇİMEN * AĞAZÂDE ÖRFİ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Edirne Tarihi * İBRAHİM NAZİRA Hayatı-Eserleri-Şiirleri *
“Hoş geldi bana şehr-i dilârâ-yı Edirne İstanbul’u andırdı temâşâ-yı Edirne” Sümbülzâde Vehbî
“Tarihin takvimini çağ tomarları olarak çevirdiğimizde milâdî 1360'lı yıllarda durursak Edirne'de Osmanlı adının başlangıcını da buluruz. Edirne, Osmanlı asırlarında Anadolu ve Rumeli medeniyeti arasındaki köprüde yerinden oynatılamayacak bir kilit taşıdır.” Rıdvan Canım
SEZÂÎ SULTAN SAFİYE EROL Havâdis, 07.08.1957
Fatih Camii avhısundaki yaymacıdan (Nokta ve Kalem Şerhi) adlı risaleciği aldığım günden beri Sezâî Sultan türbesinin hasreti içime düşmüştü. Edirne'ye her seneki yolculuğum biraz da o manevi makarnda paklan¬mak, nurIanmak için oluyor. Henüz tozlu seyahat kos¬tümünü bile üstümden sıyırmamıştım. Çabucak elimi yüzümü yıkadım, Selimiye'ye can attım, oradan Sezâî Hazretleri'ne. Fakat türbeyi kapalı buldum, ertesi günü tekrar gittim, yine kilitli. Türbedar Cuma namazına çıkmış. Ne çare...
Huzura yol buluncaya kadar bize beklemek düştü. Bahçede yabani otlar arasında dolaşıyorum. İçli, doku¬naklı mezar kitabeleri okuyorum. Eski mescit çoktan yı¬kılmış, sadece zarif bir minare kalmış, o da çatlak... Üze¬rindeki leylek yuvasıyle duymak istidadında olanlara destanlar söylüyor. Kim der ki vaktiyle burası memleket evlatlarındaki cevheri işleyen, yontan, onlara layıklı şa'şaayı veren bir iman ve irfan ocağı idi? Kim der ki asırlar boyunca bu eşikten ham giren pişmiş çıkardı? Eski mermer havuza yaklaştım, içinde bir aylandoz bitmiş. Zemine, zamana hiç de uymayan münasebetsiz benzetişlere düştüm. O güzel mermer çerçeveyi aşan aylandoza baktıkça Afrikalı yamyam reisinin tepeliğin¬den fışkırmış papağan tüylerini hatırladım. Belki çokça mahzun oluşumun bir tepkisi... İnsan ruhu fazla melal kaldırmıyor. Isırganların arasına diz çöktüm, kitabeyi sökmeğe çalışıyorum. (Oldu ihya tekke-i vala şadırvan ile -Sene 1164)
Bilmem ki dergaha bu şadırvanı hediye eden kimdi? Yazıda (Rumelinin yüzü suyu Mustafa) diye anılıyor. Hacca giderken Gülşenî dergahına bir bağışta bulunmak istemiş. Arkadaşım Tombilik Hanım'la eski zamanları, bahçenin gülistan olduğu, fıskiyenin çağla¬dığı, Gülşenî dervişlerinin arif zarif gidip geldikleri, maddi refah ve güzelliğin her şeyden üstün bir manevi kumanda emrinde üsluplaştığı, sözün saz, sazın söz ke¬sildiği ve insanın insanlığından tam tatmin duyduğu günleri düşüneduralım, radyo da yayın başladı: "Gülzara nazar kıldım virane misal olmuş..." Kendi iç dalgamız ye¬ter boyda aşıp taşıyordu, ama bu radyo mevcesi duygula¬rımızı daha keskin biledi. Ne ise işte türbedar! Ayakkabılanmızı çıkardık, eşik niyazını yerine ge¬tirdikten sonra harîme girdik. Şükür olsun kavuşturana. Tarifsiz bir mutluluk ve hafiflik duygusuyla, yaygıların üzerine diz çöktük. Kapı kapandı, arkadaşımla ben huzurda sükun içinde kaldık. Muharrir mimar dostumuz Ekrem Hakkı Ayverdi'nin bir yazısını hatırlıyorum, der ki: "türbelerimiz kabir olmaktan ziyade adeta ika¬metgahtır, sahibi orada ölü olarak yatar değil, insan üstü bir hayatla yaşayarak oturur gibidir." Tabii Ayver¬di'nin yazısı ezberimde değil, hafızadan naklediyorum, amma müellifin pek doğru ve original olan fikri işte tam hakikat olarak bizi bürüdü...
Zira biz bu anda Sezâî Hazretleri'nin makberesinde değiliz, yüz yüze canlı varlığının karşısındayız. Mütevazı bir oda, yerde çok temiz yaygılar, duvarda hattat işi eski yazılar, ötede beride bir rahle, bir şamdan, ortada san maden şebeke içinde yeşil örtülü, kavuklu sanduka. Arkadaşım ne haldedir bilmem ama, benim içiİn yer yüzü¬nün bütün sesleri dindi, eşsiz, emsalsiz tek bir ses kaldı, diyor ki:
"Şâh-ı rah-ı âlem-i ıtlaka girdim sıdk ile"
İtiraf ederim, âlem-i ıtlakın sözünü duyar hale ge¬linceye kadar... Eh çektim de çektim. Hatta bu cihan de¬ğer huzuru özleyebilmek bile çetin sınavlardan sonra mümkün oluyor. Yola çıkmak için bir mazhariyet, hu¬zura varmak için ayrı liyakat, huzurda feyiz almak için başlı başına bir mücahede lazım. İnsan, karınca kade¬rince eriştiği manadan muhitine de bir nebze ulaştırmak isterse yeni imtihan... Gûyâ ki kalemi tutan parmakla¬nma değnekler İniyor: "Dur bakalım! Kimden ve neden bahsedeceksin? Acele etme hele. Baç ver de görelim, sen bu yola dair söz edebilir misin?" Evet, âlem-i ıtlaka gi¬rilmez, ola ki sıdk ile. Girmek şöyle dursun, girmiş olanları sadece anayım dersen o kadarı bile mümkün de¬ğil, ola ki sıdk ile. Sütunda yerim bitti, sözümü sorarsanız sanki daha hiç başlamamış gibiyim.
Ali Emîrî Efendi, Osmanlı Tarih ve Edebiyat Mecmuası’nda Şuayb Şerefeddîn Efendi’yle mektuplaşmasını ve kitap alış verişini şöyle anlatıyor. (S. 642)
Acebâ me’hazları bilmek ve bulmak ve bunları bir yere toplamak az himmete mi tevakkuf eder? Meselâ, yukarıda ismi geçen “Şîve-i Tarîkat” kitâbını, ehibbâdan Şeyhülislâm-ı esbak Nesîb Efendi merhum Edirne Vilâyeti niyâbetinde bulunduğu esnâda bendenize yazdığı bir mektubda Edirne Gülşenî Şeyhi Şerefeddîn Efendi’de böyle bir kitâb olduğunu bildirmişdi. Ben de Şerefeddîn Efendi hazretlerine bir arîza yazdım. Cedd-i âlîleri Şeyh Müsellem Efendi’nin bende ba’zı eş’ârı olduğunu, eğer “Şive-i tarîkaté kitabını istinsâh etdirip gönderirse o eş’ârı ve daha isteyeceği kitâbı bilmukâbele göndereceğimi beyân etmişdim.
Müşârün ileyh derhâl istinsâh etdirip ve bizzat mukâbele ederek (S. 643) noksan yazılan yerleri mübârek eliyle ilâve eder, gönderir ve buna mukâbil ceddinin eş’arı ile Aynü’l-Hayât tefsîri talep eder. Ben de kemâl-i teşekkürle gönderdim. Daha ol vakit mütâlaa etdiğimde Fehîm’in ba’zı vukuâtına tesâdüf etdim. Pek memnûn oldum. Şeyh Şerefeddîn Efendi vefât edeli hayli zaman oldu. O kitâbın aslı kimbilir nerelerde kaldı. Ben vaktiyle bu hidmeti ifâ etmemiş olsaydım, şimdi Şîve-i Tarîkat kitâbının mevcûd olduğunu bilen bile olmayacakdı. (Osmanlı Târih ve Edebiyat Mecmuası, S. 642-643 Sene 3, 31 Mart 1336 – 31 Mart 1920
Feyz irişdürdi kemâl-i neşe-i insanile Can ilin menzillerin gösterdi çeşm-i canile Aşina itdi beni ol âlem-i irfanile Kutb-ı âlem Şeyh La'li Gülşenidür rehberüm
Cezbesiyle gönlümün mülkini teshir eyledi Himmetiyle bu harab-âbâdı tamir eyledi Bir nefesle zulmetüm tebdil ü tenvir eyledi Kutb-ı âlem Şeyh La'lî Gülşenîdür rehberüm
Mülk-i tende padişah itdi beni ol zü'l-himem Bende bir sır sakladı bîgâneye amma dimem Feyz-i Hakka es-salâ itdüm bugün gelsün ümem Kutb-ı âlem Şeyh La'lî Gülşenîdür rehberüm
Bu Sezayiden beyâna geldi nutk-ı Gülşenî Söyleyen oldur dilinden perde itmişdür beni İkilik vehmin aradan sürmeyen bilmez beni Kutb-ı âlem Şeyh La'li Gülşenîdür rehberüm
Şiirde de görüldüğü gibi Sezayi Hazretleri'nin Şeyh Mehmet La'li Efendi'ye derinden bir bağlılığı söz konusudur. Şeyhini "Kutb-ı âlem" diye tavsif etmektedir. Mehmet La'li Fenayi Efendi de h.1112 (m.1700/1701)'de vefat etti. Vefatına, Kâmî mahlasıyla şiirler yazan Edirneli Mehmet Efendi "Meded kopdı nihâl-i Gülşenî'den bir gül-i La'lî" mısra'ıyla tarih düşürmüştür. Bu sırada Sezayi Hazretleri Edirne'de, Lârî camii karşısında Şeyh Veli Dede Efendi dergâhında post-nişin (tekke şeyhi) idi. Lâ'li Fenayi Efendi'nin yerine geçen Şeyh Mahmud Hamdi Efendi'nin bu makama gelişinden altı ay sonra vefatı üzerine, Sezayi Hazretleri', kendi damadı ve halifesi olan Şeyh Müsellim Efendi'yi bulunduğu dergâha post-nişin tayin ederek, kendisi La'li Fenayi Efendi'nin makamına geçer. Bundan sonra Sezayi Hazretleri', hâlen Edirne'de Bostanpazarı denilen yerde Sezayi Tekkesi adıyla anılan dergâhta yaklaşık otuz sekiz yıl boyunca irşatla meşgul olmuştur.
GÜLŞENİYYE TARİKATI SEZAİYYE KOLUNUN KURUCUSU OSMANLILAR'IN HÂFIZ-I ŞİRAZÎ'Sİ EDİRNELİ HASAN SEZAYÎ HAZRETLERİ'NİN HASAN SEZAYÎ DİVÂNI HASAN SEZAYİ HAZRETLERİ'NİN HAYATI-EDEBİ KİŞİLİĞİ ŞİİRLERİNİN TAMAMI Dr. Ali Rıza Özuygun Şamua Kağıt-640 Sahife-Lüks Ciltli
TOKAT GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ ALİ RIZA ÖZUYGUN TARAFINDAN KÜTÜPHANELERDE MEVCUT YAZMA NÜSHALAR KARŞILAŞTIRILARAK YÜKSEK LİSANS TEZİ OLARAK HAZIRLANMIŞTIR.
MEKTUBAT-I HAZRET-İ SEZÂÎ Hasan Sezâyî-i Gülşenî Hazretlerinin Mektupları 256 SAHİFE
Devrinin tarikat hayatı, tarihî hâdiseleri ve şahsi-yetleri ile ilgili oldukça önemli bilgileri ihtiva eden bu eser, müellifin başta oğlu, halife ve müritleri olmak üzere, bazı devlet ricaline, kendi mürideleri oldukları anlaşılan hanımlara ve diğer kimselere yazmış olduğu mektupların sonradan bir araya getirilmesinden ibarettir. Hasan Sezâyî-i Gülşenî Hazretlerinin, oğlu ile halife ve müritlerine yazdığı mektuplarda onların hâl ve hareketleri ile yakından alâkadar olmakta, tarikat faaliyetleri hakkında onları aydınlatmakta, kendilerine nasihatte bulunmakta, bu vesile ile muhtelif dinî ve felsefî meselelere dair fikirlerini de açıklamaktadır. Hasan Sezâyî Hazretlerinin bu mektupları, Şeyhi La'li Fenayi Efendi'nin "Şerh-i Manevi-i Şerîf" adlı eseriyle birlikte basılmıştır. (Eserin ilk 168 sayfası Şerh-i Manevi-i Şerîf, Mektubat-ı Hasan Sezâyî Hazretleri'nin 1-7 arası "Terceme-i Hâl-i Hazret-i Hasan Sezâyî Hazretleri", 7-145 arası Mektubat-ı Hasan Sezâyî Hazretleri'dir. (İstanbul 1289, Amire matbaası, taş basması) Mektubatıyla ilgili bilgileri elimizde bulunan taş basması eserden faydalanarak veriyoruz. Mektubat-ı Hasan Sezâyî Hazretleri'nin ayrıca iki tane de yazma nüshası vardır. Hasan Sezâyî Hazretleri'nin vefatından sonra yerine geçen oğlu Mehmet Sadık Efendi'ye yazdığı üç mektuptan anlaşılıyor ki Hasan Sezâyî Hazretleri, oğlunu, vakfın idari işlerinde, tarikatın Edirne dışındaki tekkelerinde görevlendirmiştir. Hasan Sezâyî Hazretleri, büyük kızından Ebü'l-Vefa Muhammed adında bir torunu olduğunu, oğluna yazdığı ikinci mektuptan anlıyoruz. Üçüncü mektuptaki "gerek halan gerekse kız kardeşlerin dua ederler." ifadelerinden, iki kızı ve bir kız kardeşi olduğu anlaşılıyor. Mehmet Sadık Efendi'nin gençlik yıllarında biraz babasını üzdüğünü şu ifadelerden anlıyoruz.
"Bilirsin ki bana isyanın çoktur. Ben daima af etmekteyim. Eğer bu vasiyetlerimi tutarsan, hem dünyada aziz ve muhterem, hem de ahirette ikrama nail olup, rızamı tahsil etmiş olursun". Bu üç mektupta çok önemli nasihatlerde bulunur: "Daima insanların ayıplarını gizle, kimsenin ayıbını yüzüne vurma. Gazap ve kırgınlığını yenmeye çalış. Yaşlılara izzet ve hürmet eyle. Fakir gördüğün yerde, elinde bulunan ile onlara yardımcı ol. Bunlara riâyet edersen, yüce Mevlâ her yerde seni aziz eder. Çok yaşarsın. Tembel ve avare insanlara uymaya-sın; dinsizlerle görüşmeyesin. Ehl-i sünnet, şeriat ve tarikati sağlam olanlarla dost ol!" Hasan Sezâyî Hazretlerinin mektuplarından anlaşılıyor ki o, aynı zamanda çok iyi bir nasirdir. Mektupları, tarihî değerleri yanında, devrinin nesir üslûbu bakımından da mühimdir. Mektuplardaki üslûp ve ifade, yazıldıkları şahıslara göre, nispeten farklı bir mahiyet arzetmektedir. Devlet ricali ile âlim ve tarikat şeyhlerine yazılan mektuplardaki dili ve üslûbu; oğluna, diğer halife ve müritlerine yazdığı mektuplardakinden daha ağırdır. Oğluna, halife ve müritlerine yazdığı mektuplarda oldukça sade, samimi bir dil ve üslûp kullanmış, halk arasındaki ifade ve atasözlerine yer vermiştir. Mektubatın son kısımlarında bacılara ve hanım müritlere yer vermesi, hanımlara değer vermesi, çok güzel ve kibar bir üslûpla hitap etmesi, onların da bu toplumda önemli bir konuma sahip olduklarını göstermesi son derece manidardır.
*
İZÂHU'L-MERÂM FÎ MEZİYYETİ'L-KELÂM
Hasan Sezâyi-i Gülşeni Hazretlerinin
Kalem-i sun'-ı ezel her ne ki tahrîr itdi Kayd idüp sahf-ı ebedde anı takdîr itdi
Evvel ü âhiri bir noktada cem' itmişidi Fasl içün bast-ı hurûf eyledi teksîr itdi
Baksañ ol dâ'irede noktayı tasvîr itdi Sür'at-i devrile bir dâ'ire çekmiş nokta
Koydı ol noktanuñ 'aynını göñül dîdesine Merdüm-i dîdeyi 'aksi ile tenvîr itdi
Gazelinin Şerhi ve Hasan Sezayi Hazretlerinin Torunu Sefine-i Evliyâ İsimli Eserin Müellifi Osmanzâde Hüseyin Vassaâf Bey’in Mürşîdi Şeyh Şuayb Şerafeddin Efendi Hazretlerinin Hayatı-Nur Risalesi- Gülşeni Silsilenamesi ve Gülşeni İcazetnamesi 160 Sahife
xxx
TASAVVUF KÜLTÜR VE TARİHİNE MÜHÜR VURAN EDİRNELİLER DİZİSİ
YAYINLANAN ESERLER
OSMANLI’NIN İKİNCİ BAŞKENTİ
EDİRNE’DE TASAVVUF KÜLTÜRÜ Hazırlayan Dr. Selami ŞİMŞEK
BÜYÜK BOY BİRİNCİ HAMUR 80 GRAM KAĞIT 512 SAHİFE LÜKS SIVAMA CİLT 30.-YTL. HASAN SEZÂYÎ DÎVÂNI Hayatı-Eserleri-Şiirleri Tokat Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde Doktora Tezi Olarak Hazırlanmıştır. Hazırlayan: Dr. Ali Rıza ÖZUYGUN BÜYÜK BOY ŞAMUA KAĞIT 640 SAHİFE LÜKS SIVAMA CİLT 30.-YTL. * EDİRNELİ KABÛLÎ MUSTAFA EFENDİ DÎVÂNI Hayatı-Eserleri-Tasavvufî Görüşleri Erzurum Atatürk Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak Hazırlanmıştır. Hazırlayan: Dr. Selami ŞİMŞEK ŞAMUA KAĞIT 432 SAHİFE LÜKS SIVAMA CİLT 25.-YTL. * MEKTUBAT-I HASAN SEZÂYÎ Hasan Sezâyî Hazretlerinin mektupları Hazırlayan: Cezair Yarar (Osmanlı Arşivleri Uzmanı ve Emekli Müftü) ENZO KAĞIT 256 SAHİFE 8.-YTL. * EDİRNELİ KABÛLÎ MUSTAFA EFENDİ KENZÜ’L-ESRÂR -Sırlar Hazinesi- Hazırlayan: Mehmet BAYRAK ENZO KAĞIT 128 SAHİFE 5.-YTL.
İZÂHU’L-MERÂM FÎ MEZİYYETİ’L-KELÂM YAHUD ŞERHU’N-NOKTATİ VE’L-KALEM Hasan Sezayî Hazretlerinin “Kalem-i sun’-ı ezel her ne ki tahrir itdi Kayd idüp suhf-ı ebede anı takdîr itdi” Gazelinin Şuayb Şerefeddin Gülşeni tarafından yapılan şerhi Şeyh Şuayb Şerefeddin Gülşeni’nin Hayatı-Şiirleri-Nur Risalesi-Gülşeni Silsilenamesi ENZO KAĞIT 160 SAHİFE 5.-YTL.
YAYINLANACAK OLAN ESERLER MEVLEVİ ENİS DEDE Hayatı-Eserleri-Şiirleri Hazırlayan: Prof. Dr. ÂDEM CEYHAN * AHMED MÜSELLEM GÜLŞENÎ Hayatı-Eserleri-Şiirleri Sakarya Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmıştır. Hazırlayan: Zafer TOPAK * EVRÂD-I HAZRET-İ SEZÂÎ Hasan Sezai Hazretleri’nin Evrâdı * MENÂKIB-I HAZRET-İ SEZÂÎ Hasan Sezai Hazretleri’nin Menkıbeleri * LÂLİ GÜLŞENİ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Manevî Şerif Şerhi Sakarya Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmaktadır. * ŞUAYB ŞEREFEDDİN GÜLŞENÎ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Mektupları Marmara Üniversitesinde Yüksek Lisans Tezi Olarak hazırlanmıştır. Hazırlayan: Şadiye ÇİMEN * AĞAZÂDE ÖRFİ Hayatı-Eserleri-Şiirleri-Edirne Tarihi * İBRAHİM NAZİRA Hayatı-Eserleri-Şiirleri
“EDİRNE MEDENİYETİ” AYDINLANIYOR: “Edirne Medeniyeti’”nin detaylarından biri olan TÜRK TASAVVUF KÜLTÜR VE TARİHİNİ anlatan kaynak bir eser artık elimizde Bu eser, bir çok kişinin hakkında yeterli bilgi sahibi ola-madığı Edirne ve çevresinde yaşa-mış olanlaın ise r aile büyüklerini, kabir ve türbelerde medfun bulu-nan veya bu türbe ve kabirler kal-dırıldığı için isimleri dillerde dola-şan gönül sultanlarını, ilim ve sa-nat erbâbını daha yakından tanı-malarına ve kültürümüze kazan-dırdıkları nadide eserlerin isimleri ve mahiyetleri hakkında bilgi sa-hibi olmalarına vesile olacaktır. OSMANLI’NIN İKİNCİ BAŞKENTİ EDİRNE’DE TASAVVUF KÜLTÜRÜ
Genelde Osmanlı kültür ve medeniyetinin, özelde Ahmed Süheyl Ünver’in deyimiyle “Edirne Medeniyeti”nin detaylarından biri olan Edirne’de tasavvuf kültürünü ortaya koymak amacındadır. Çalışmamız zaman olarak, XIV. asrın ortaların-dan bugüne değin yani yaklaşık altı asırlık bir zaman dilimini ihtivâ etmektedir.
Coğrafî sınır olarak, Edirne, Osmanlı döneminde şimdi Batı Trakya kesiminde bulunan pek çok yerleşim merkezini de içine alan büyük bir vilâyet merkezi olması hasebiyle, mekân sınırlamasına gidilmiştir. Dolayısıyla bugün Türkiye Cumhuriyeti’-nin Trakya bölgesinde serhat şehri olan Edirne ve ilçeleriyle sınırlandırılmıştır.
Tasavvuf kültüründen bahsedebilmek için en azından tasavvufî ekollere, şahsiyetlere, eserlere ve müesseselere temas etmek gerektiği muhakkaktır. Edirne’de tasavvuf kültürünü yayan şeyhler ve tek-keler incelenirken bu çerçeve göz önünde tutulmaya çalışılmıştır
Bu sebeple söz konusu tarîkatlar, bunlara bağlı kollar, kurucuları ve varsa tarîkatın farklı husû-siyetlerine kısaca değinilmiş, sonra her tarîkatın önde gelen şeyhleri ve tekkeleri sırasıyla tespit edilmiştir. Ancak hemen belirtelim ki, şeyhler tespit edilirken, Edirne’de yetişmiş olması yahut dışardan gelerek burada faaliyet göstermesi göz önüne alınmıştır. Bu durum, bir tarîkat müntesibi âlim, şâir, hattat ve mûsikişi-nâslar için de geçerlidir.
Tarîkatı temsil eden şeyhlerin biyografi-lerinin yanı sıra, eserleri hakkında bilgi veri-lerek şâir olanların dîvân sâhibi olup-olma-dıkları belirtilmiş ve şiirlerinden birer örnek sunulmuştur.
Diğer şeyhler içinse, dipnotlarla kaynaklara atıflarda bulunulmuştur.
Sıralamada tarîkatlar, şeyhler ve tekkeler için farklı kriterler uygulanmıştır. Tarîkatlar için ge-nellikle faaliyet yoğunluğu ve tarihî seyr göz önünde tutulurken, şeyhler için halîfe, oğul, damat vb. durumlar dışında vefat tarihleri esas alınmıştır.
Tekkeler ise, yerleşim merkezine göre sıralanmış, önce Edirne merkezdeki tekkelere sonra ilçe, nahiye ve köylerdeki tekkelere yer verilmiştir.