Haba (1945)-(2001) Türk Halk Müziği Sanatçısı Adulvahap Barğaş Irak Türkmeneli
1945 yılında Kerkük’te doğdu. Asıl adı Adulvahap Barğaş idi. küçük yaşta babasını kaybetti. Ailesinin geçimine katkı sağlamak için terzi çırağı olarak çalıştı. Reşit Küle Rıza, onun müzik kabiliyetini fark etti. Yönlendirmeye başladı. Çayhanede çırak olarak çalışırken, orada toplanan sanatçıların uyguladıkları usulleri öğrendi. İzzettin Nimet’in sesinden etkilendi.
Üstadı İzzettin Nimet ile beraber bir kaset çıkarttı. Irak’ın birçok şehrinde ve İstanbul sahnelerinde konser verdi.
2001 yılında vefat etti.
HAKKINDA YAZILANLAR
MÜZİK İÇİN YAŞAYANLAR: 4 HABA Necmettin BAYRAKTAR
Haba (1945–2001): Asıl adı Adulvahap Berğeş olan sanatçı Kerkük’ün Peryadi mahallesinde doğdu. Babasını çocukken kaybetti, yetim kaldı, babasızlık acısını ömür boyu çekti ve boynu bükük olarak kaldı. Asıl yük annesini sertine yüklenmişti, iki körpe çocuk hem de kötü şartlarda kadıncağız orada burada çalışma zorunluluğunda kalacaktı ki bu da Haba’nın içinde bir ukde olarak hep kalacaktır.
Birkaç yıl sonra, daha çocuk yaşındayken (9 yaşında), ev geçimine biraz katkısı olsun diye anası onu bir terzi ustasına verir, bir meslek sahibi olsun diye. Salih usta çocuğu acımadan çalıştırdı ve terzi mesleğini sopayla öğretti, diğer yandan çocuğun müzik sanatına duyduğu ilgiyi görmezlikten gelir. İlk yıllar onu azarlar, ama sesinin güzelliğinden dolayı onu sonradan destekler, işini aksamamak şartıyla. Haba ustası dükkânda olmadığı zamanlarda rahatını alırdı, hoyrat, türküler okurdu ve bütün çarşı duyusun diye sesini yükseltildi. Sesini duyan herkes ona hayran kalırdı, özellikle yakın dükkânlarda çalışanlar. Gün gittikçe onun hayranları çoğaldı, ünü büyüdü tâ İzzettin Nemet’tin kulağına ulaştı. Büyük sanatçı onu kahveye çağırdı, sesini dinledi. Yılların onu verdiği tecrübeye dayanarak, sen ilerde büyük sanatçı olacaksın, ama senin makam, hoyrat bilgilerin çok eksiktir ve ben bu bilgiyi sana vereceğim diye ona öğütler verir. Ertesi gün onu Sema Berber’e götürür, Haba’nın sesini ona da dinletir ve ondan aynı övgüyü alır. Onu bütün mevlit, düğün törenlerine götürür ve büyük sanatçılara onu takdim eder hatta büyük sanatçı Küzecioğlu ona şu nasihatte bulunmuştu “ Sen ileride büyük bir sanatçı olacaksın ama bir şartla kendini yetirmeyeceksin “. Sanki Küzecioğlu Haba’nın acı dramının habercisiydi…
Haba üstadı İzzettin Nemet sayasıyla sanat camiasında hızla kendini tanıtır ve birçoğunun desteğini alır. Bu arda Haba gönlünü bir kıza kaptırmıştı. Âşık olduğu kız çocukluk arkadaşıydı. Annesini sonunda kızı istemeye gönderir. Ama kızın babası ona kızı vermez, fakir ve şarkıcı olduğu için. Ama Haba pes etmez, saygılı, itibarlı adamaları gönderir, ama baba inat olarak kızını bir akrabasına verir. Haba haberi duyunca gerçekten yıkılır, çünkü kıza büyük bir aşkla bağlanmıştı. O günden sonra kendini alkole verir. O hem içiyordu hem de şarkı söylüyordu. Vatan borcu askerliği gelince bir rastlantı sonucu yaptığı askerliği güney Irak’ta olmuştu. Orada Kavali denen çingene grubun müziğini dinledi ve bu müziğe yakından tanık oldu, Sad Hilli’nin müziği bizatihi. Kendi yolunu ve has üslubunu bulmuş gibi oldu, doğrusu kendi yaşam biçimi ileride olacaktır. Sad Hilli’nin müziğine gelince o ortak kültürü temsil eden sürüden ayrılmış kuraldışı bir müzik ustasıdır. İçki masasında, haşiş kullanma oturumlarında icra edilen kayak kafalı bir müzik türüdür ki bu bozulmuş halıyla kasetlere doldurup millete sunuluyordu. Nitekim bu tür icra biçimi müzik 1970’lerde Irak’ın belli bölgelerinde bir veba gibi yayılmıştı. Doğrusu Güney Irak’a mahsus olan Abu-diyye denen Arapça uzun havayı hiçleştiren, aşağılanmış söz ve müzik bir icra biçimidir. Nitekim Baas rejimin yöneticileri bir bakımda bu müziğe sahip çıkacaklar ve bu müzik devletin sembolü olacaktır. Bu müziğin önde gelen yıldızları şunlardı: Sad Hilli, Abbadi İmari, Şerbet Aziz, Sad Elbayati ve diğerleri...
Haba bu ortamda birkaç yıl yaştıktan sonra askerlikten terhis olur ve Kerkük’e döner. İş aramaya hemen koyulur, çünkü o terzilik mesleğini bir ekmek kapısı olarak artık görmüyordu. İlkin bir teksi şoförü olarak çalışır, sonra Kerkük hastanesinde ambulans arabası şoförü olarak iş bulur ve çalışır. Bu arada bir kaset çıkartmak planların yapmağa başlamıştı. Üstadı İzzettin Nemet’in görüşlerini alır ve beraber bir kaset çıkardırır. Elbette büyük sanatçının şöhretinden yararlanmıştı ve bu kaset müzik sevenlerin tarafında ilgiyle karşılanmıştı. Bundan sonra teklifler gelmeğe başlar, özel törenlere davet edilir, dinler ve dinletir. Ama asıl ilgi ve şöhreti ilerlide bulacaktı. Gün geldi ki kendini bir kalabalık müzik konserinde bulacaktı, fırsat bu fırsattır, nitekim kültür bakanı, birçok devlet adımları davetlilerin arasındaydı ve kalabalık bir sanatçı grubu da vardı, Ekrem Tuzlu, Mehmet Rauf, Mehmet Ahmet Erbilli, Mehmet İzzettin Nimet, Dr. Fethullah Altınses, diğer sanatçı ve müzisyenler. Sanatçılar tarafından makam, hoyrat, türküler okunur ama o konserin yıldızı Haba olmuştu, söylediği (Bülbül uçar yuvasına) büyük ilgi toplamıştı, nitekim o konserin kaseti ertesi gün peynir ekmek gibi satılır, hatta satış rakamları Kerkük gibi bir şehirde 10 000’lere dayanır. Haba bir anda büyük bir üne kavuştu ve kaset firmaların hedefi olmuştu. Haba Sonra yüzlerce kaset doldurur, kasetin satışı yüksek rakamlara ulaşır, yurtiçi ve yurtdışında da satılır, hatta büyük Türk ses sanatçısı İbrahim Tatlıses kendi yeni kasetini çıkartmadan önce Irak'tan gelen Haba’nın kasetlerini dinlerdi. Onun şöhrete kavuştuğu günden itibaren yirmi yıl zarfında 2000 kaset, 500 videokaseti çıkartı. Irak’ın birçok şehrinde konser verir ve Türkiye’de İstanbul sahnelerinde konser verir hatta Türk ses sanatçı İclal Akkaplan ve İbrahim Rauf ile birlikte bir kaset doldurur. Ama bu kader üne rağmen hayatı hiç değişilmez, o hem aşırıca içki içiyor, hem de delice çağırıyordu:
1- Ay havar değirmenci Sen hancı ben kervancı ( Saba ) Söz ve müzik : anonim 2- Beyaz gül kımızı gül (Bayat) Güller arasından gelir Söz ve müzik : anonim 3- Dom dom Suat ya iini
Araştırmacı Ata Terzibaşı bu hususta Şöyle diyor “ Bu eseri Haba bir kasette seslendirmişti, Muhalif hoyratına bağlı olarak söylenen bu beste, döndürmesinde geçen Dom dom sözü, ezgiyi söylenen sanatçı tarafından Suat Suat topluluk tarafından dörtlüklerin sonlarında tekrarlanıyor. 4- Esmer esmer can esmer 5- Vay Arap kızı, vay Arap kızı 6- Süsen-i mahur yakası (Bu türkünün hikâyesini Hüseyin Mahmut Beg (Abu Sinan) Şöyle anlatıyor: Bu türkünün asıl adı Süse i mahmur yakasıdır. Burada Süse mahmur kasabasının bir yakası, bir semtinin adıdır. Bir takım sarhoş sanatçıların ağzında evire çevire, onun sözlerini bozmuşlar, bunlardan birisi Haba’dır) 7- Bülbül uçar yuvasına 8- Çiğ sütten kaymak olmaz
Haba’nın sanatına gelince, 1980’den yaşadığı karmaşık dönemde Haba Irak Türkmen mirası olan hoyrat ve türkülere sahip çıkmağa çalışmıştı, ama ne yazık ki bu çabalar yetersiz kaldı. Büyük sanatçıların kenara çekildiği bir dönemde Haba öne çıktı, belki de güçlü sesinde ve söyleme yeteneğinden dolayı ama herkesin çekildiği bir dönemde o bir gece kuşu gibi yalnız kaldı ve boş bir alanda öttü. Onun alkol iletine düşkün olduğundan dolayı bazen normal seviyeden çıkıp eserin sözünü ve müziğini değiştiriyordu. Kasetleri çok satıldığından dolayı okuduğu her şey olduğu gibi kabul edilirdi. Onun en kötü yanı söylediği eserlerin dilinin bozukluğu haddinden çıkmıştı. Bilindiği gibi dil insanın duygu ve düşüncelerin anlatmak için kullandığı en kısa yoludur. Dil toplumun ortak iletişim aracıdır. Dil kültürün ortak ve temel öğesidir. Bu dil bozulursa ne sonuçlara yol açar, alkol ve madde Altkültürü, alkol ve madde dili, başka bir deyişle o kendi dilini yaratır…
Tarih boyunca ülkemizde arek ve şarap gibi alkollü içkilere, haşiş ve esrar gibi maddelere ilişkin geleneksel alkol ve madde Altkültürü ve Altkültürden kaynaklanan dil bozukluğu apaçık olarak görünmüştü. En büyük tahribat bu illete düşkün olanlardan, ya da millette mal olan bir kısım sanatçılardan gelmişti. Örneğin bizim dede yadigarı olan şu türkünün haline bakalım, türküyü
Haba şöyle okuyor sarhoş sarhoş : Ey havar değirmenci ( Köpekoğlu ) Men hancı sen kervancı
Nurettin Hamit ( Karakaplan ) bu bakımda şöyle anlatıyor ( Haba bu türküyü söylerken ona eşlik eden bir müzisyenin kötü çalmasına kızarak onu böylece sövmüştü ve azarlamıştı. Ama Haba bu türküyü ezgi olarak düzgün okumuştu, fakat söz ve dili ezer bezerdi ( kötüdür ) )
Ve bir kasetinde ağzını bozarak ve sarhoş sarhoş böyle soyluyor:
Halalından Huda’m ver halalından Halalından ( arek ) ver halalından Yârim bize konak gelirse Öperim göbeğinden ( 1 Ayar kaseti )
Böyle bir hâldayken birçok hoyrat usullerini ya eksik okuyor, ya da makam derecesini bozuyor, örneğin Delihasan hoyratın okurken hoyratın meyanesini okumadan karara gidiyor. Söz konusu bu yanlış okuyuş biçimleri ve kullandığı edep dışı argolar (sayısı hayli çoktur) olduğu gibi kabul görüyordu ve bir kaynak olarak müzik repertuarlarına giriyordu, hem yurtiçinde, hem de yurt dışında. Bu hususta Prof. Dr. Suphi Saatçi şöyle diyor “ Bazı hoyrat ûsullerinde, kimi dublaj uyarlamalardan, yeni bestelerin canlandırmasında, aranjman ve arabesk sayılan kimi parçalarda, modaya (burada maksat Altkültürdür) uyarak, geleneksel ölçülerden uzaklaştığı için bazı yozlaşmalara yol açmıştı) ve Dr. Mahir Nakip şöyle ilave ediyor ( çünkü dağınık bir hayatı, pejmürde bir yaşam şekli, içki müptelalığı ile, nerede akşam orada sabahı olan bir rint meşrepli bir insandı. Haslı kelam, gençliğe örnek olacak yanı yoktur) hatta büyük sanatçı Küzecioğlu bu halini görünce şöyle demişti “ Haba’nın güçlü bir sesi var. Ona çok nasihatler verdim sanatını dosdoğru icra etsin, ama o bütün iyi niyetli nasihatlere boş verdi, kötü arkadaşlara uydu, sonunda hem sesini kaybetti, hem de sanatına yazık etti “ve böylece Irak Türkmen müziğinin de çöküntülere yelken açtı. Bu içki bataklığına gün be gün battı, hem sağlığını bozdu ve ölüm yataklarına onu düşürttü, hem de sanatının yüceliğine çamur attı ve arkasından gelen genç sanatçılara yazık etti. Bu dönemin sonunda Dr. Mahir Nakip şöyle diyor (Bugün Irak Türklerinin içinde bulundukları endişe verici durum, bu milli servetin yok olma sonucu doğurabilir. Türk kültürüne gönül vermiş kişiler olarak, tarihin karanlıklarına gömülmeden, bu milli değerlere sahip çıkılmasını istemek hakkımızdır “
“Beyaz gül kırmızı gül, Güller arasından gelir, Yarım girmiş beyaz azye Beyram namazından gelir.”
Türkiye’de “beyaz gül kırmızı gül” türküsüyle tanınan, Irak Türklerinin şakrak bülbülü Abadulvahab BARGAŞ; (HABA)1945 yılında Kerkük’te doğdu. Okul gitmemesine rağmen, zeki ve yetenekli olduğunu usta sanatçı Reşe KÜLERIZA tarafından keşfedilmişti. “ Bu çocuğun kabiliyetlerini fark etmiş ve hamur gibi çocuğu yoğurmaya başlamış ”. demiş Reşe KULERIZA
HABA, Reşe KUZERIZA’ nın çayhanesinde toplanan sanatçıların elde ettikleri sanat usullerine dikkat edip ve onlardan bir çok usulü öğrenmiştir. Çayhanede çırak olarak çalışan HABA’nın kulakları hep okunduğu usul, makam ve şarkılardaydı. Özellikle, İzzettin NİMAT’ın sesine âşık olur ve onu taklit etmeye başlar. Bunun yanında diğer ses sanatçıların seslerine ve okudukları makam ve hoyratlara kulak verirdi ve bu şekilde makam ve hoyrat usullerini öğrenmişti.
HABA’nın etkilendiği diğer bir sanatçı ise tanınmış sanatçımız Erbilli “MİŞKO” lakaplı Şevket SAİT idi. Reşe’nin çayhanesine Erbil’den mahsus gelen Mişko HABA ile tanışır ve zamandan beri dostlukları Mişko’nun ölümüne kadar devam etti.
1975 yılında ilk olarak bir törende Mışkoyla karşı karşıya gelen Haba; üç saati aşkın süre boyunca onunla beraber karşılıklı hoyrat okudu. Bu tören halkımızın ağzında destan oldu ve o günden beri Haba ile Mişko’nun hoyrat atışmaları Türkmen toplumu arsında unutulmayan bir boyut kazanmıştır.
Ayrıca, 1980 yılında Erbil’in İbn-Müstaifi salonunda düzenlenen büyük ve muhteşem bir törene katılan HABA; Irak’ın çeşitli bölgelerinde gelen Türkmenlerin beğenisini kazanır ve artık dillerde destan olan şarkı ve horyatlarıla, Türkmeneli’nin her köşesinde adı dillerden düşmeyen bir usta sanatçı olarak tanınır.
HABA’nın güzel sesi, farklı yorumu ve okuduğu Bayat usulünü en iyi icra edenlerden birisi oldu. Bu nedenle de kendisine has bir üslupla Bayat makamını okuduğu için bu makamın HABA versiyonu makam usullerine aklendi ve adına miras kalarak, Türkmen sanat tarihine geçti. Bunun yanında anonim Türkmen şarkı ve Türkülerini kendi yorumlarıyla icra ederek adeta Türkmen toplumunu ayaklandırdı ve yıllar boyu bu sanatçının okuduğu hoyratlarla beslenen halk, Irak’ın dört yanında varlıklarını bu yönde sürdürdüler…
Irak’ın siyasi durumundan kaynaklanan ve Türkmenler uygulanan asimle ve sindirme politikasına karşın HABA, eylemin hortlarla dile getirdi. Okuduğu siyasi hoyratlar onun başını birçok defa derde soktu. Baas partisi satılmışları tarafından defalarca tutuklandı. Kerkük, Bağdat muhaberatı tarafından sorgulandı…17 Ağustos 2001 yılında kalp krizi geçirerek tanırının rahmetine kavuştu…
“Ölümünden önce yaşadığı hadisler ve Kerkük Emniyeti tarafından sorguya çağırılan HABA’nın ölümüne neden olan hadiseleri, yakın arkadaşı müzisyeni Harbi Şükür’ün ağzından kaleme alındı. Çok yakında sizlere sunacağıma söz veriyorum.”
HABA’NIN ARDINDAN
HABA ÖLDÜ HAY HAVAR
Haba öldü hay havar (1) Türkmen'in azarı var Milletin sevdiğinden Her evde sıkıntı var
Haba dedi men varam (2) Dinle sözüm sen ağam Sıkıntı geçirirsev (3) Çağırram (4) ağam ağam
Dediler Haba öldü Gül çiçek neşe soldu Haba ölmüşse eğer Sesi tarihe doldu
Haba dedi ad koydum Dad koydum feryad koydum Türkmen'e hizmet için Her evde horyat koydum
Her zaman Haba'mız var Hicazla Sabamız var Uluslar arasında Sesiyle sedâmız var