1959 yılında İstanbul'da doğdu. 1976 yılında, Roma'daki La Sapienza Üniversitesi'nde Sinema Tarihi öğrenimi yapmak üzere İtalya'ya gitti. Accademia Navona'da ve Accademia d'Arte Drammatica'da, Silvio D'Amico yönetimindeki sanat tarihi ve kostüm derslerine devam etti.
1982 yılında Julian Beck birlikte ile Yaşayan Tiyatro'da çalıştı. Sonra Scusate il ritardo'da Massimo Troisi'nin ve Son Contento'da Maurizio Ponzi'nin asistanlığını üstlendi. Halen İtalya´da yaşıyor.
İlk filmi Hamam, 1997 Cannes Film Festivali'nde, keşfedildi. Hem İtalya, hem de diğer ülkelerde beğenildi. Uluslararası alanda başarı sağlayan film, İtalya'nın yanı sıra, İngiltere, Fransa, İskandinavya, Almanya, Hollanda, Japonya ve ABD'de gösterim imkanı buldu.
Yönetmenin ikinci filmi Harem Suare'nin çekimlerine 1998 yılında başlandı. Türk-İtalyan-Fransız ortak yapımı olarak gerçekleştirilen film, 1999 yılında Cannes Film Festivali'nin 'Selection Officielle' kategorisine seçildi. Gösterildiği bütün Avrupa ülkelerinde önemli gişe başarıları elde etti. Harem Suare aycıca Toronto, Palm Springs ve Londra festivallerinden de resmi davet aldı.
Üçüncü filmi Cahil Periler, İtalya'da gösterimde bulunduğu haftalar boyunca en fazla izlenen İtalyan filmi oldu.
Sinema Anıları
İlk, 7 yaşımda anneannemle beraber gittim sinemaya. Gittiğim film Kleopatra’ydı... Hemen aramızda sinemayla büyük bir aşk oldu. Birbirimizi çok sevdik. İtalya’dan önce, 17 yaşıma kadar İstanbul’daydım. 17 yaşında, liseyi bitirir bitirmez hemen İtalya’ya gittim. Sinema için. İtalya’ya gider gitmez Akademiye yazıldım, bir tiyatro okuluna... Bütün yönetmenlere gidip, gazeteci numarası yapıyordum. Röportajlarımdan sonra beni alır mısınız, diyordum. Bir tanesi evet, dedi.
YÖNETMEN YARDIMCISI OLARAK ÇALIŞTIĞI FİLMLER
Anche i commercialisti hanno un'anima - 1994 (Yönetmen Yardımcısı) Scorta, La -1993 (Yönetmen Yardımcısı) Bodyguards - 1993 Escort - 1993 Maestro del terrore, Il - 1988 (TV) (Yönetmen Yardımcısı) Prince of Terror - 1988 (TV) (Yönetmen Yardımcısı) Tenente dei carabinieri, Il - 1986 (Yönetmen Yardımcısı)
KATILDIĞI FESTİVALLER Harem Suare - 52´nci Cannes Film Festivali Harem Suare - Toronto uluslararası film festivali Harem Suare - Londra uluslararası film festivali Harem Suare - 2000 / Polonya Türk Filmleri Haftası Hamam - 2000 / Minsk Türk Filmleri Haftası (Belarus) Hamam - 2000 / Bahreyn Türk Filmleri Haftası Hamam - 2000 / Kiev Türk Filmleri Haftası (Ukrayna) Hamam - 2000 / Kişinev Türk Filmleri Haftası (Moldova)
ALDIĞI ÖDÜLLER Cahil Periler - Roma´nın Kurdu Ödülü Hamam - 37 ödül kazandı. Cahil Periler - Avrupa'nın Oscarı olarak adlandırılan "European Film Awards"a 3 dalda aday gösterildi.
HABER
Aramızda çok kavga ederiz ama Ferzan’la iyi geçiniriz Sibel ARNA 6 Kasım 2011
Ferzan Özpetek’in iki ağabeyi olduğunu, sinemacı olduklarını, 11 yıldır ‘Harem Suare’, ‘Karşı Pencere’, ‘Serseri Mayınlar’ dahil bütün filmlerinde yapımcılık yaptıklarını, üstelik bir de ikiz olduklarını duyunca çok şaşırdım. Onları konuşturmak için epey dil döktüm. ışte karşınızda ilk röportajlarını veren Asaf ve Sırrı Özpetek KardeşlerNasıl bir aileydi sizinki? Nerede doğdunuz? Sırrı Özpetek: ıki katlı pembe bir evde. Bir dönüm bahçe içinde şirin bir evimiz vardı. Asaf Özpetek: Doğma büyüme ıstanbul Kalamışlıyız. Babamız ticaretle uğraşan bir işadamı, annemiz ev kadını. Ferzan Özpetek ne kadar küçük sizden? S.Ö: Üç yaş. Biz 1956 doğumluyuz, o 1959. ıkimizin de çocukluğa dair hatırladığımız en eski şey Ferzan’ın eve gelmesi. şubat ayında, bir kış günü evin önünde bir araba durdu, battaniyeye sarmışlardı onu. Babam kucağında eve getirdi. Üç yaş iki aylıktık ama çok net hatırlıyoruz. Kıskandınız mı? A.Ö: Hayır ama bir travma olduğu kesin. S.Ö: O gün, “Olsa olsa bu yönetmen olur” demiştik. şaka tabii. Bir örnek giydirilen ikizlerden miydiniz? A.Ö: Aynen öyle. Ama mutluyduk. Alışverişe çıkardık, ikimizde aynı ayakkabıyı beğenirdik. O ayakkabıdan da hep bir çift kalmış olurdu mağazada! S.Ö: Çocukken daha çok benziyorduk birbirimize. Büyüdükçe ayrıştık. ılkokuldayken Hürriyet Gazetesi’nin arkasındaki ikizler sütununda fotoğrafımız yayınlanmıştı. Hâlâ saklarız onu. Uzakta olduğunuzda birbirinizi hissediyor musunuz? S.Ö: Valla öyle bir şey başımıza hiç gelmedi. A.Ö: Ama bir kere birimiz içinden birden yüze kadar bir sayı tutmuştu, diğerimiz buldu o sayının kaç olduğunu. Bunu bir kere denedik, bir daha da korktuk denemedik.
FERZAN YÖNETMEN OLACAĞINI İLKOKULDA SÖYLEDİ
Ferzan’la ilişkileriniz nasıldı? A.Ö: Belli bir yaşa kadar aramıza almadık onu tabii. Bu yüzden yönetmen oldu belki. şaka bir yana ilkokuldan beri söylüyordu o yönetmen olacağını. Biz doktor olacağız, mühendis olacağız gibi klasik cevaplar verirken o hep sinemacı olacağını söylerdi. Çok mu film izlerdi? S.Ö: Çok izlerdi, çok da okurdu. Hepimiz sinemaya giderdik ama o perdeye başka bakardı. Büyülenmiş gibi... Lisede çok çalışkandı. Zaten bitirir bitirmez de, babamın tüm karşı koymalarına rağmen, 1976’da sinema okumak için Roma’ya gitti. Siz ne yaptınız? A.Ö: Makine mühendisliği okuduk maalesef. Halbuki lisede tek iyi olduğum ders psikolojiydi. Yönlendiren olmadığı için psikolog olamadım. ıçimde hâlâ ukdedir. S.Ö: Üniversite bittikten sonra ABD’ye yüksek lisansa gittik. Ben yüksek lisans yaptım, Asaf yapmadı. Sonra 34 yaşında ikimiz birden MBA yaptık. Tekrar aynı sırayı paylaştık. A.Ö: Sonra Sıddık ABD’de mühendislik yaptı, ben Türkiye’ye dönüp ATV iç yapımlarda çalışmaya başladım. 1997’de Ferzan, ‘Hamam’ filmini çektikten hemen sonra bizi yanında istedi. Birlikte AFS’yi kurduk. ‘Harem Suare’den beri birlikte çalışıyoruz. Sinema sektörü sizi ürkütmedi mi? A.Ö: Hayır, sonuçta yapımcılık dediğiniz şey bir nevi proje yönetimi. Mühendislik üzerine işletme okuduğumuz için yapabildik. S.Ö: Bir eleştirmen kadar detaycıyız. Hatta bazen detaylarda boğulabiliyoruz. Mükemmeliyetçi yapımız dolayısıyla önce kendimize sonra çalışma arkadaşlarımıza çektiriyoruz. A.Ö: Hiç unutmam, ‘Karşı Pencere’nin ıstanbul Emek Sineması’ndaki galasında makine dairesine kadar çıkıp kontrol etmiştik. Makinist bize “Buraya çıkan ilk yapımcılarsınız” demişti. Ama neye yaradı? Her şeyi kontrol etmemize rağmen tam orta yerinde film takıldı. Kavga eder misiniz sık sık? S.Ö: Çok fazla beraberiz. Hele bir de ikizsen durum hiç de kolay değil. Çok sık kapışırız ama kavgadan bir dakika sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edebiliriz. Bir görseniz hayret edersiniz. Ferzan’la kavga ediyor musunuz? A.Ö: Yok asla. Ferzan’a karışamayız. O işini bilir. Ağabeylik yapmamıza mecal bırakmaz.
BU FİLMDEN SONRA RESMEN SİNEMACIYIZ
‘Beni Unutma’ Ferzan Özpetek’in yönetmediği ve sizin yapımcısı olduğunuz ilk film mi? S.Ö: ıkinci. 2000 yılında ‘Kapadokya’da Derviş’ isimli bir film daha çekmiştik. Yönetmen Alberto Rondalli ile çalıştık. Mehmet Selimoviç’in ‘Derviş ve Ölüm’ adlı romanının uyarlamasıydı. Özer Kızıltan ikinci yönetmen. ‘Beni Unutma’nın senaryosu ilk ona gitti zaten. ‘Takva’ filminden sonra 20 senaryo okumuş, onu heyecanlandıran tek iş bu oldu. Senaryo ve kendisi arasında bir bağ kurdu. Oyuncu seçimi ile ilgilendiniz mi? A.Ö: ‘Beni Unutma’dan sonra çok parlayacağına inandığımız Açelya’nın Olcay karakterini canlandırmasına üç dakikada karar verdik. Görür görmez “Olcay bu!” dedik. Bilkent’ten yeni mezun çok iyi bir oyuncu. Deneme videosunda o kadar iyiydi ki hepimizin nutku tutuldu. şimdiye kadar yapımcısı olduğunuz filmlerin içinde en özeli hangisi? A.Ö: En özeli ‘Beni Unutma’. Çünkü kendi başımıza yaptık. Ama tabii bu işin çok ciddi bir iş olduğunu ıtalyanlardan öğrendik. Zamanı en iyi şekilde kullanmamız da onların hediyesi. 11 yıldan sonra gönül rahatlığıyla “Sinemacıyız” diyor musunuz? A.Ö: Bunu söyleyebilmek çok hoş. S.Ö: Valla diyoruz. Hele bu son filmden sonra resmen diyoruz. Çünkü ‘Beni Unutma’ her zaman iyi film olarak hatırlanacak. Özer Kızıltan duygu yoğun bir film yaptı. En iyi malzemeleri kullansanız da bazen yemek lezzetli olmaz, bizimki oldu.
* Asaf Özpetek de, Sıdık Özpetek de evli. Asaf Bey’in bir kızı, bir oğlu, Sıddık Bey’in ise bir kızı ve bir dişi köpeği var. Bugüne kadar niye röportaj vermediklerini soruyorum. “Çünkü çok utangacız, Ferzan kadar girişken değiliz” diyorlar. * şirketimizin ismi AFS film. Tabii ki Asaf, Ferzan ve Sıdık’ın baş harfleri. Ama aşka inanan insanlar olduğumuz için bazen ‘At first Side’ (ılk bakışta) diye de açıyoruz.
‘BENİ UNUTMA’NIN SENARİSTİ BURAK GÖRAL
Naiflik tükendi flört tarih oldu
Bu filmle Olcay karakteri üzerinden bir uyanış başlatmak istiyoruz. Sevdiğine sahip ol, unutma bak hayatta unutmamak için mücadele etmek zorunda kalan insanlar var diyoruz. Bir matrikste yaşıyor gibiyiz. Kimse aşık olamıyor, değerler yitirildi, naiflik tükendi, flört tarih oldu, şiir okuyan insan sayısı ne kadar azaldı, sinema bile eskisi kadar sevilmiyor bence. Bu filmle hepsinin tadını hatırlatmak istiyoruz.
‘En fazla ne kadar sevebilirsin’ sloganı bize çok uydu
İki yıl önce Ferzan Özpetek’ın menajeri Serap Engin (SRP ıstanbul) bana geldi ve ‘Serseri Mayınlar’ın Türkiye tanıtımı için fikir almak istediğini söyledi. Filmin sloganı olan ‘En fazla ne kadar sevebilirsin’ inanılmaz etkiledi beni. Filmi izledikten 20 dakika sonra “Biz oluruz” dedim. Sinema öyle güçlü bir sanat ki, insanlara ulaşmakla kalmıyoruz onlara dokunuyoruz.